İsrail’de Vatandaşlık Anlayışı ve Karşılaşılan Sorunlar Bölüm 2
6.1.3. Köken Farklılığının Toplumsal Ve Politik Alana Yansımaları
İsrail’in, farklı etnik gruplardan, kültürlerden, dinlerden ve dillerden oluşan bir toplum olarak yüksek düzeyde gayri resmi bir ayrışmaya sahip olduğu söylenebilir.
Devletin resmi politikası çerçevesinde grupların birbirinden ayrılması söz konusu olmamakla beraber, toplum içinde bazı farklı kesimler bir ölçüde ayrışarak
kendi güçlü kültürel, dinsel, ideolojik ve/veya etnik kimliklerini sürdürmektedirler. Ancak aşiret yapısına özgü ve ataerkil otoritenin zamanla zayıflaması, zorunlu eğitim ve İsrail’in demokratik sürecine katılım, bu farklı grupların geleneksel anlayışları ve hayat tarzlarını süratle etkilemektedir11 .
Temelde var olan Yahudi önceliği ve iktidara sahip olan Aşkenaz ağırlığın, İsrail’in bünyesindeki etno-dinsel kökeni Yahudi-Musevi olmayan cemaatlerle
gerçek bir kaynaşmayı zora soktuğu söylenebilir. Yine, Yahudi toplumlarının tarih boyunca Eski Yunan uygarlıklarından, Ortaçağ ve sonrası Avrupasına,
Müslüman İspanya ve Portekiz’e, Kuzey Afrika ve Ortadoğu’ya, Hindistan ve Çin’e, günümüzde A.B.D. ve İsrail’e kadar çok değişik yerlerde ve zamanlarda,
dinle ilgisi olmadığı halde Yahudi niteliği olan kültürel ve toplumsal olguların gelişmesine tanıklık ettikleri unutulmamalıdır. Bu durum, birbirinden farklı ve
kendilerine has kültürlere sahip birçok değişik toplumun her birinin, kendilerinin en gerçeği olduklarını düşündükleri Yahudi toplumlarının oluşmasına neden
olmuştur12 .
Yahudilerin köken farklılığı nedeniyle yaşadıkları olayların, İsrail’deki vatandaşlık anlayışının oluşumunu ciddi biçimde etkilediği ve oluşan anlayışa paralel
politikaların ise toplumsal yaşamda ciddi yansımalar bulduğu inkâr edilemez. 1948 yılında İsrail devleti kurulup, dünyanın her tarafından burada yaşamak
üzere gelenlere vatandaşlık hakkı vererek mevcut mozaiğin oluşmasına neden olan Aşkenaz ağırlıklı devlet siyasetinin, muhtemel bir kontrol kaybını önlemek
için kendi elinden çıkmasına hiçbir şekilde izin vermeyeceği merkezi gücün devamlılığını sağlayacak farklı bir toplumsal anlayış ve bunu destekleyen bir
vatandaşlık modeli geliştirmiş olduğu söylenebilir.
İsrail’in mevcut jeopolitiği, tarihi, dinsel yapısı, güvenlik öncelikleri ve demografik mozaiği gerekçeleriyle felsefi erdemlerle desteklenemeyecek bir toplumsal siyaset ve buna bağlı bir vatandaşlık anlayışı güttüğü düşünülebilir. Ülke yönetiminin, sokağa dökülen vatandaşların temsil ettiği kesimi, aralarında birleşip egemen güce alternatif olmalarını engellemek için etnik, dinsel, kültürel ve sosyal bakımdan belli bir dozda hep çatışma formunda tutulduğu da söylenebilir.
İsrail’in kendi toplumsal dinamiklerini bu şekilde düzenlemeyi tercih etmesinin ardında uluslararası ekonomi-politiğin güncel ve stratejik öncelikleri
kadar ülkenin “öteki” vatandaşlarının sosyo-kültürel bilinçlerinin bulunması da muhtemeldir. Bu bilincin İsrail dışında ifade ettiği anlamın, İsrail’i içine alacak
şekilde etnik bir savaşa dönüşme kapasitesi olması da mümkündür. Bu kapasite, onun izlenmesini ve karmaşık yöntemlerle kontrol atında tutulmasını İsrail
açısından kaçınılmaz kılmaktadır. Kontrolün zayıfladığı bir anda dinsel / tarihi / siyasi / coğrafi nedenlerle başlayabilecek yeni bir süreç, İsrail’in mevcut siyasal
ve toplumsal yapısını ve coğrafi sınırlarını istemediği bir yönde değiştirebilecek tir. Toplumsal dengenin, ülke içinde azınlıkta olan “Arap”, “Müslüman” ve “Öteki” olarak adlandırılabilecek siyasal ve sosyo-kültürel bilincin İsrail sınırları dışındaki kadim kökleri ve örgütlü toplumlarıyla sağlam ilişkiler geliştirmesini engellemek de İsrail için bir öncelik olabilir. İsrail devletinin kurulmasıyla birlikte o ana kadar gönüllü olarak bastırılmış sosyo-kültürel farklılık ve mezhep ayrılıklarının gün yüzüne çıkmış olduğu düşünülebilir. Aşkenaz, Sefarad, Falaşa gibi farklı topluluklar birbiriyle kaynaşmaya yanaşmadıklarından bu durum ister
istemez sınıflı bir toplum yapısı doğurmuştur. İsrail devletinin kuruluşundan bu yana henüz bir Sefaradın başbakan seçilmemiş olması, kimlik farklılıkların
siyaseti ne kadar etkilediği konusunda bir fikir verebilir. Diğer taraftan, laik-dinci, siyonist-antisiyonist, olim-vatikim (yeni göçmen - yerleşik yurttaş) çatışması da toplumu ayrıştıran diğer faktörler olmuştur. Toplumsal farklılıklar çatışmasını istemeyen hükümetler, Yahudi milliyetçiliği kimliğini vatandaşlık hukuku bünyesinde canlı tutarak, etrafı kendisini yok etmek isteyen düşmanlarla çevrili küçük ve yalnız bir ülke oldukları söylemini ileri sürmüşledir (Tavukçu, 2010:1-5).
İsrail’in milliyet ve vatandaşlığı nasıl tanımladığı, kimin vatandaş olup kimin olmadığını nasıl belirlediği ve bunları zaman içerisinde nasıl değiştirip dönüştürdüğü konusunda fikir edinirken ulus-devlet ile etnisite, din veya başka cemaat biçimleri arasındaki ilişkinin nasıl tanımlanacağı ve sıkça yaşanan meydan okumalara karşı vatandaşların gözünde bu tanımların meşruiyetinin nasıl sağlanacağı sorusuna yanıt aramak gerekir. Hemen her ulusal toplulukta olduğu gibi İsrail toplumunun da kendi gönlünde etnik veya dinsel bir kimlik yattığı ve bunun üzerinden bir takım beklentiler oluşturmuş olduğu düşünülebilir. Tarihsel örnekler incelendiğinde, bu kimliğin toplumların uluslaşması sürecinde iç savaştan vatandaşlık haklarının barışçı yollarla yeniden tanımlanmasına kadar uzanan farklı kulvarların oluşmasında rol oynadığı örneklere rastlamak mümkündür. Bugünkü İsrail Devleti’nin bulunduğu topraklardaki varlıkları bir birinden çok farklı tarihi, sosyal, kültürel ve dini değerlerle sıkı şekilde ilişkili olan insan topluluğunun, İsrail Devleti ile olan vatandaşlık ilişkisinin eşit ve adil olduğunu söylemek kolay gözükmemektedir.
7. Vatandaşlık Rejiminin Karşılaştığı Sorunlar Ve Çözüm Çalışmaları
2003 yılının Haziran ayında Knesset (İsrail Parlamentosu) Vatandaşlık ve İsrail’e Giriş Kanunu’nu (Geçici Emir) yürürlüğe koymuştur. Bu kanun, İsrail İçişleri
Bakanlığı’nın İşgal Altındaki Topraklar’da mukim olanlara, bir İsrail vatandaşı ile evli olsalar veya İsrailli bir çocuk sahibi olsalar veya İsrailli bir ebeveynlere
sahip bulunsalar dahi İsrail’de oturma izni veya İsrail vatandaşlığı vermesini yasaklamaktadır.13
Kanunun süresi başlangıçta bir sene olarak öngörülmüş ancak sonra birçok sefer uzatılmıştır. Kanun, 2005 yılının Temmuz ayında İsrail Yüksek Mahkeme’nin
eleştirisine cevaben değiştirilmiştir. Değişiklikle İçişleri Bakanına, eşleri hukuki olarak İsrail’de ikamet eden 35 yaş ve üzeri erkeklere, 25 yaş ve üstü kadınlara
ve ebeveynleri hukuki olarak İsrail’de ikamet eden 14 yaş ve altı çocuklara geçici oturma izni verme yetkisi tanınmıştır. Hükümet, bu değişiklik ile İsrail’de
geçici oturma izni alamamış Filistinlilerin sayısının % 30 azalttığını iddia etmiştir (Peled,2007:5-6) .
Vatandaşlık ve İsrail’e Giriş Kanunu’nu (Geçici Emir) uygulanmasından önce, İsrailli vatandaşların “yabancı” eşlerinin bir tarafsızlaştırma sürecinden
geçmeleri gerekmekteydi. Bu süreç, İsrailli eşin aile birleşimi için başvurmasın dan yabancı eşe İsrail vatandaşlığı verilmesine kadar geçen dört buçuk yılı
kapsıyor ve bu süreçte yabancı eş evliliğin meşruiyeti ve ülke için güvenlik tehdidi oluşturmadığının belirlenmesi amacıyla yıl yıl incelenmekteydi.
Bu düzenleme İsrail vatandaşlarının Filistinli olmayan yabancı eşleri için hala yürürlüktedir (Peled,2007: 6).
2003 yılında yürürlüğe giren kanun yoğun bir tartışmaya neden olmuş ve o tarihten bu yana İsrail Yüksek Mahkemesi yapılan birçok temyiz ile bir bakıma
sınanmıştır. Kanunla igili tartışmaların temelde üç konuda toplandığı söylenebilir:
(1)- Her İsrail vatandaşı İsrail’de (örneğin, İşgal Edilmiş Toprakların aksine) anayasal güvenceye sahip bir aile hayatı hakkına sahip midir?
(2)- Eğer böyle bir hak varsa, bu hak belirli bir grup vatandaşa göre ulusal güvenlik kaygılarıyla hukuken ihlal edilebilir mi?
(3)- Bu Kanun İsrail’de ulusal manada demografik olarak Yahudilerin çoğunluğunun sürdürülmesi gibi bir nedenle belirli bir grup vatandaş grubuna göre olacak şekilde-hukuken ihlal edilebilir mi?
Peled Yoav, kanunun lehinde olanların, İsrail’de bir vatandaşın dilediği bir kişiyle aile kurma temel hakkına sahip olmadığını söylediklerini belirtmektedir.
Yoav ilaveten, bu lehtarların sırf güvenlik kaygılarının bu hakkın kolektif olarak tüm vatandaşların içerisinde belirli bir alt grubun menfaatine olacak biçimde
örneğin İşgal Altındaki topraklarda mukim Filistinlilerle evlenmeyi seçen İsrail’in Filistinli vatandaşları- ihlalini mazur gösterebileceğini de söylediklerini
belirtmektedir.
Yine Yoav, İsrail ile Filistinli yetkililer arasında süregelen anlaşmazlıklar nedeniyle İşgal Altındaki Topraklarda (“bölge”) mukim Filistinlilerin meşru
olarak İsrail için bir güvenlik tehdidi oldukların varsayıldığını ve bu varsayımın gerçekliğinin herhangi bir olay üzerinden gösterilmesine gerek duyulmadığını,
demografik kaygıların da hiçbir etnik veya ulusal grup arasında ayrımcılık yapmamak şartıyla söz konusu hakkın ihlaline hukuki zemin oluşturabileceğini
belirtiklerini söylemektedir (Peled,2007:6-7).
Peled Yoav, söz konusu kanunun karşısında yer alanların ise her İsraillinin istediği kişiyle bir aile kurabilmek noktasında temel bir hakka İsrail’de de sahip
olduğu görüşünü paylaştıklarını belirtmektedir. Hatta söz konusu kanun karşıtları, bu kanunun güvenlik endişeleri ileri sürülerek demografik yapı içinde belli bir alt grubu hedef alacak şekilde ve bu alt grubun devlete tehdit oluşturduğu düşüncesiyle ihlal edilemeyeceğini; eğer güvenlik kaygıları nedeniyle ihlal kaçınılmaz olacaksa, bunun sadece bireyleri hedef alacak şekilde sınırlı olması ve her bir ihlalde ilgili bireyin devlete tehdit oluşturduğunun o olaya münhasıran kanıtlanması gerektiğini savunduklarını söylemektedir. Kanuna karşı olanların bu görüşlerini anayasal olarak da temellendirmiş oldukları söylenebilir.
Onlara göre bireylerin kanun önünde tek tek ele alınarak değerlendirilmeleri, zaten bireylerin İsrail vatandaşlığı alırken belli bir süreyle (4,5 yıl) belli
aşamalardan geçmesini öngören önceki Vatandaşlık Kanunu tarafından etkili bir şekilde sağlanmakta olduğundan bu yasanın amacı her ne olursa olsun,
onlara göre yeni kanun anayasalbir niteliğe sahip değildir (Peled,2007:7-8).
İsrail vatandaşlık rejiminin kanuni temelini oluşturan Vatandaşlık ve İsrail’e Giriş Kanunu’nda (Geçici Emir) bazı değişiklikler yapılmış ve Kanun, 2005 yılında
kısmen daha az kısıtlayıcı hale getirilmiş ve Kanun’un “geçici emir” olmaktan çıkartılıp14 sürekli halinin yapılması için gereken alt yapıyı hazırlamak üzere
akademik bir kurul (Rubinstein Kurulu) oluşturulmuştur (Peled,2007:3).
Diğer yandan, kendisini bir Yahudi devleti olarak tanımlayan bir devletin Yahudilere bir şekilde imtiyazlı vatandaşlık hakları tanıması gerektiği gibi bir
yaklaşım da söz konusudur (Shafir ve Peled,2002:5). Sonunda varılan nokta, İsrail’deki vatandaşlık anlayışından hareketle İsrail’in mevcut rejiminin bir etnik
demokrasi mi, yoksa demokratik olmayan bir etnokrasi mi olduğu noktasıdır (Peled-Navot,2005:3). Etnik demokrasi, liberal ve çok kültürlü ve koalisyonel
demokrasilerden ayrı bir demokrasi çeşididir. Smooha’nın farklı demokrasi çeşitleri arasında ayrım yapmak hususunda kullandığı ölçüt devlet içerisindeki baskın veya çekirdek etnik grup, devlet ve azınlık etnik grup ya da gruplar arasındaki anayasal ilişkidir. Etnik bir demokraside devletin sembollerini, kanunlarını ve politikalarını çoğunluğun yararına olacak şekilde şekillendiren sadece etnik ulus olup, devletin diğer bütün vatandaşları değildir. Bu ideoloji, etnik ulusun üyeleri ile üyesi olmayanlar arasında temel bir ayrım meydana getirir (Smooha, 2002: 475-477).
Smooha, etnik demokrasilerde Devleti meydana getiren baskın etnik ulustan olmayanların, bu ulusun bireylerinin sahip olduklarından daha az nitelikli haklara sahip olduklarını ve devlet ayrımcılığına maruz kaldıkları, hatta hukukun üstünlüğü ve demokrasinin niteliğinin, baskın etnik ulusun üyesi olmayanlara yönelik tehdit algısını ortadan kaldırmak adına olduğu söyleyerek yine devlet eliyle alınan tedbirlerle kısıtlandığını belirtmektedir (Smooha, 2002: 478).
Oren Yiftachel, asgari seviyenin altında ve temel demokratik ilkelerden yapısal olarak sürekli sapmaların olması halinde “demokrasi” tanımının inandırıcı
bir sınıflandırma olmaktan çıktığını belirtmiş ve sivil haklar, eşit ve kapsamlı vatandaşlık, düzenli aralıklarla yapılan özgür seçimler ve azınlıkların korunmasının demokrasi tanımının vazgeçilmezler listesinde olduğunu belirtmiştir (Yiftachel, 2006: 107). Yiftachel, Yahudi devletini İsrailli halk topluluğunun değil Yahudi etnik yapısının yönettiğini, dolayısıyla İsrail Devleti’nin bir demokrasi olarak değil etnokrasi olarak tanımlanması gerektiği sonucuna ulaşmıştır. Yiftachel İsrail “kontrol sistemi” içerisinde Filistinlilerin büyük bir çoğunluğu herhangi bir şekilde vatandaşlık hakkından yararlanamazken Yahudilerin tam vatandaşlık hakkından yararlandık ları gerçeğinin İsrail sistemini bir Herrenvolk Demokrasisi15 yaptığını söylemektedir.
Bu da gerçek bir demokrasi değildir (Peled, 2007: 7,9).
Bu iki ölçüte dayanarak, İsrail’in 21. yüzyılın ilk yıllarında, 1967 öncesi sınırları içerisinde etnik demokrasiden adım adım etnokrasiye benzeyen bir devlet
şekline ve buna bağlı vatandaşlık anlayışına doğru evrildiği söylenebilir. Peled, bunun dayanağı olarak 2003 tarihli İsrail’in Filistinli vatandaşlarını ya da
İsrail’de sürekli oturma izni olan Filistinlileri İşgal Altındaki Topraklarda mukim eş ve çocuklarıyla birleşme hakkından mahrum eden yeni Vatandaşlık ve İsrail’e
Giriş Kanunu’nu (Geçici Emir) ve İsrail Yüksek Mahkeme’sinin bu yasanın anayasallığını desteklediği 2006 tarihli kararını göstermektedir (Peled, 2007: 9,14).
Vatandaşlık ve İsrail’e Giriş Kanunu’nun (Geçici Emir) süresi tekrar tekrar uzatılarak uygulanmasından kaynaklanan sıkıntılar ve yoruma açık değerlendir
meler, temel sorunun saptanması ve muhtemel çözüm yollarının belirlenmesi bakımından daha ileri düzeyde ele alınması ihtiyacını doğurmuştur. Bu kapsamda yeni Vatandaşlık Kanunu’nun sürekli halinin hazırlanması için kurulan Rubinstein Kurulu’nun yaptığı tespit ve yorumlar ile İsrail Yüksek Mahkemesi’nin kararları önem arz etmektedir.
7.1. Rubinsteın Kurulu ve İsrail Yüksek Mahkemesi’nin Tespit Ve Yorumları
Rubinstein Kurulu yeni Vatandaşlık Kanunu’nun sürekli halinin hazırlanması için gerekli çalışmayı yapmakla görevlendirilmiş akademik bir kuruldur. Komisyon
raporunun en önemli bülümün İsrail’e karşı hasmane kabul edilen ülkelerden gelen göçün nasıl düzenleneceğiyle ilgili bölümüğ olduğu söylenebilir. Çünkü
evlilik yoluyla İsrail’e göç eden Filistinlilerin İşgal Altındaki Topraklar’dan veya Arap ülkelerinden gelecek olmaları kuvvetle muhtemeldir.
Rubinstein Kurulu İsrail’e karşı hasmane kabul edilen ülkeleri üç gruba ayrılmıştır:
(a)- İsrail ile barış anlaşmaları imzalamalarına rağmen medya ve eğitim sisteminde İsrail’e karşı sistematik ve kurumsal kışkırtmaların yapıldığı Ürdün ve Mısır gibi risk ülkeleri ve bölgeleri; bu ülke ve bölgelerden İsrail’e göç edeceklerin İsrail’e karşı sadakatsiz oldukları varsayılarak, kabul edilmek için bunun aksini kanıtlamaları gerekmektedir.
(b)- Suriye ve İran gibi hasım ülkeler ve çatışma bölgeleri; yukarıda bahsedilen göçe ilişkin sınırlamalara ek olarak, bu ülkelerden gelecek göçmen
sayısı bir kota ile sınırlandırılmalıdır.
(c)- İşgal Altındaki Topraklar gibi savaş bölgeleri; yürürlükte bulunan Kanun’a (geçici emir) göre, Arap-İsrail çatışması süresince böyle bölgelerden İsrail’e
giriş tamamen yasaklanmalıdır (Peled, 2007: 11,13).
İsrail Yüksek Mahkemesi’nin bu yasa kapsamına giren bazı olaylarda verdiği kararlar da önem arz etmektedir. İsrail Yüksek Mahkemesi’nde mevcut iki ana
düşünceye, göre yasanın nihai amacı İsrail’in güvenliğini artırmak olup bunun İsrail’in bazı Filistinli vatandaşlarının haklarının ihlali açısından bir gerekçe
olabileceği düşünülmüştür. Bu ihlalin ancak devletin vatandaşlarına karşı anayasal sorumluklarının sınırlandırılması ile ilgili koşulların yerine getirilmesiyle
gerekçelendirilebileceği söylenebilir. Söz konusu hakların istisnaen ihlali için gerekli olan şartlar; bu ihlalin yüksek amaçlara hizmet etmesi, demokratik bir
Yahudi devleti olarak İsrail’in değerleriyle bağdaşır olması ve ihlalin orantılılık ilkesine uygun olması olarak sıralanabilir. Kapsamlı bir güvenlik seviyesine
ulaşma amacının, yüksek amaçlara hizmeten İşgal Altındaki Topraklarda mukim Filistinlilerin İsrail’e girişini yasaklayarak İsrail’in Filistinli vatandaşlarının
eşitlik hakkını ve İsrail’de aile hayatı kurma hakkını ihlal etmek için bir gerekçe olamayacağı açıktır. Bu nedenle, yeni vatandaşlık kanununun anayasal
olmadığı sonucuna varılması mümkündür. Yüksek Mahkemeye göre Anayasada teminat altına alınan merkez haklar ile bunlardan çıkarılan periferik
(yoruma dayalı) haklar arasında bir ayrım yapılması gerekir. Merkez haklar ile periferik hakları aynı biçimde korumak Knesset’in yasama yetkilerinin ihlali
anlamına gelebileceğinden kuvvetler ayrılığı ilkesinin de ihlal edilmesine neden olabilecektir.
Anayasa ile teminat altına alınmış merkez bir hak olan aile kurma hakkı karşısında, ülkeye yabancı bir eşi, ebeveyni veya çocuğu kabul etmenin periferikbir hak olduğu düşünülmeli ve bu çerçevede değerlendirilmelidir. Özellikle ülke savaştayken, eğer söz konusu eş, ebeveyn veya çocuk bir “düşman uyruklu şahıs” ise, vatandaşların bu kişi veya kişileri ülkeye sokması belli şartlar altında teminat altına alınmış değildir ve bu hak İsrail vatandaşlarının yaşam haklarının korunması için ihlal edilebilir. Dahası, ülke savaştayken ülkeye yabancı bir eşi, ebeveyni ya da çocuğu sokma hakkının anayasal merkez bir hak olduğu bir an için düşünülse bile, bu hakkın devlet tarafından ihlalinin, orantılılık şartını tam anlamıyla karşıladığını çünkü tüm vatandaşların yaşam hakkını korumanın, vatandaşların düşman uyruklu eşlerini, ebeveyn veya çocuklarını ülkeye sokma haklarının ihlalinden daha önemli olduğu rahatlıkla söylenebilir (Peled, 2007: 9).
Yüksek Mahkeme yargıçlarının çoğunluğu, yeni yasanın Filistinli teröristlerin aile birleşimi yoluyla İsrail’e girişlerinin engellenmesine yönelik bir güvenlik
önlemi olduğu şeklindeki devlet söylemini kabul etmişlerdir. Devletin kanıttan ziyade kuşkuyla hareket ettiği bir ortamda, aile birleşimi yoluyla İsrail’e giren ve İsrail’e karşı düşmanca faaliyetlerde bulunduğu iddia edilen kişi sayısı binlerce kişi arasından sadece 68’dir. Bu yasaya karşı çıkanların da iddia ettikleri gibi, böyle bir kanunun uygulamaya konmasının arkasında güvenlikten ziyade demografik kaygıların olması muhtemel gözükmektedir. Zira Rubinstein Kurulu’nu oluşturan Bakanlar Kurulu kararında, güvenlikle birlikte İsrail’in demokratik bir Yahudi devleti olarak varlığını garantileyecek bir vatandaşlık ve göçmenlik politikasının oluşturulması görevinin verilmiş olması, ülkede Yahudi çoğunluğunu sürdürmenin formülü olarak öngörülmüş olabilir (Peled, 2007: 10).
Görünen o ki, İsrail’e karşı düşmanca eylemlere karıştıkları iddia edilen 68 Filistinli evlilik göçmeni ve çocuklarının iddia edilen eylemlere karışıp karışmadıkları konusunda güvenli bir bilginin bulunmayışı, güvenlik kaygısı iddiasının geçerliliği bakımından ciddi kuşkular doğurmaktadır. İsrail’e gelen Filistinli evlilik göçmeni sayısı yetkili devlet organı tarafından da kesin olarak bilinmiyorsa, İsrail devletinin Filistinli evlilik göçmenlerine vatandaşlık hakkı verilmemesi konusunda sadece -en azından İsrail’deki Yahudi ve Filistinliler arasındaki sayısal orandan kaynaklanan- demografik kaygılarla hareket ettiğini iddia etmek de pek mantıklı olmayacaktır (Peled, 2007:11).
7.2. Ekim Olayları Ve Or Komisyonu
İsrail’in, İşgal Altında Bulunan Topraklarda oluşturduğu “kontrol sistemi” ve Filistin kökenli vatandaşlarını vatandaşlık haklarından uzaklaştırmak amacıyla
yaptığı hukuki ve fiili uygulamalar 2000 yılının Ekim ayında İkinci İntifada’nın başlamasıyla ciddi gerginliklere neden olmuştur. İki hafta süren çatışmalarda
ondört kişi ölmüştür (Navot, 2002-2003:1). Filistin siyasi liderliği ve etkinliği olan bazı Yahudilerin baskılarıyla bu çatışmaları araştırmak üzere İsrail Anayasa Mahkemesi Yargıcı Theodore Or başkanlığında bir araştırma komisyonu kurularak bir rapor hazırlanmıştır (Report Of The State Commision, 2003: 21-24).
Or Raporu, bir yandan Filistinli vatandaşların vatandaşlık haklarının devlet tarafından sürekli olarak ihlal edilişini anlatırken diğer yandan da söz konusu
vatandaşlardan (özellikle dini ve siyasi liderlerinden) bu ihlallere yönelik hoşnutsuzluklarını yasaların tanıdığı sınırlar içinde dile getirmelerini talep etmiştir. Komisyon İsrail kanunlarında ulusal, etnik veya dini temelde ayrımcılığın yasak olmasına rağmen İsrail devletinin “Arap vatandaşlarının Arap oldukları için ayrımcılıkla karşı karşıya oldukları gerçeğine” dikkat çekerek böyle bir ayrımcılığın var olduğu sonucuna varmıştır (Report Of The State Commision, 2003: 22-23). Komisyonun, “Ekim Olayları”nın temel nedenlerine ilişkin görüşlerini özetlerken, Arap/Filistin kökenli vatandaş toplumunun ülkenin bazı bölgelerinde mahrumiyet duygusu içinde olduğunu ve bunun temel nedeninin Arap/Filistin kökenli vatandaşlara hükümet yetkilileri tarafından uygulanan ayrımcılık olduğunu belirtmesi dikkat çekicidir (Report Of The State Commision, 2003: 60).
Komisyonun, ima yoluyla da olsa devletin demokratik bir “Yahudi devleti” olarak tanımlanmasından dolayı İsrail’in Filistinli vatandaşlarının, İsrail
demokrasisinin Arap vatandaşlarına karşı Yahudi vatandaşlarına olduğu kadar demokratik olmadığını düşündüklerini dile getirmek suretiyle hukuki anlamda
İsrail’in Filistinli vatandaşlarının Yahudi vatandaşları gibi tam ve eşit vatandaşlık haklarından yararlandıkları görüşünü benimsemiş olduğu söylenebilir. Raporda
üzerinde durulan bir başka nokta ise işgal altındaki bölgelerdeki İsrail vatandaşı olmayan göstericilere yönelik olarak başvurulan yöntemlerin bağımsız İsrail
Devleti topraklarında İsrail vatandaşlarına yönelik olarak kullanımına izin verilemeyeceğidir (Report Of The State Commision, 2003: 458-459). Raporun yayınlanma sından bir hayli zaman sonra, yapılan yanlışların düzeltilmesine yönelik tavsiyelerinin İsrail Hükümeti tarafından dikkate alınmadığı hususu komisyon başkanı olan Theodore Or tarafından bizzat ifade edilmiştir (Or, 2004: 1)
Peled, “Ekim Olayları”nın görünen nedenleri ile temel nedenleri arasındaki ayrımın Or Komisyonu’nun önerilerinde de yer almakta olduğunu düşünmektedir. Bu öneriler büyük ölçüde ayrımcı sistemin yeniden yapılandırılmasından çok bireylerin gelecekleri ve kurumların reformu ile ilgilidir. Komisyonun böyle bir seçim yapmasındaki asıl neden, Komisyonun etnik demokrasiye olan bağlılığı ile İsrail’in Filistinli vatandaşlarının durumunda meydana gelecek esaslı bir değişimin tek yolunun bu vatandaşların toplumla gerçek anlamda bütünleşmesine bağlı olduğunu kavramış olmasıdır. Böyle bir bütünleşme de devletin, Siyonizm’in asli amacı olan bir Yahudi devletinin kurulması fikrini geride bırakıp hatta bir bakıma bu fikirden vazgeçen bir liberal demokrasiye dönüşüm sürecine girmesini gerektirmektedir (Peled, 2005: 89).
Yoav Peled’e göre İsrail Yüksek Mahkemesi, İsrail’in Filistinli vatandaşlarının özgürlük ve kolektif hak taleplerini bir noktaya kadar engellemek yoluyla hükümetin Filistinli vatandaşlara yönelik politikalarını yumuşatma yolunu tutmuştur. Yüksek Mahkeme, Filistinlilerin bireysel vatandaşlık haklarını engellemek yerine bunları güvence altına almış hatta zaman zaman bu hakları iyileştirmiştir. Yoav, Bu politikanın en önemli göstergesinin ise Yüksek Mahkemenin Mart 2000’de verdiği ve devlet topraklarının kiralanmasında Yahudiler ile Araplar arasında ayrımcılık yapılmasını yasaklayan ünlü Qaadan kararı olduğunu, ancak aynı mahkemenin 2006 yılından sonra hukuki değerlendirmelerinde objektiflik ve hakkaniyetten saparak devletin organlarıyla uyumlu hareket etmeye başladığını belirtmiştir (Peled, 2005: 28-29).
SONUÇ
Devletlerin ön plana taşımayı seçtikleri kimi vurguların, vatandaşlık kavramının yasalar bazındaki eşitlikçi ifadesini fiili yaşamda çifte standartlı veya
taraf tutar bir uygulamaya çevirmesi mümkündür. Vatandaşlığın eşitlik, ortaklık, kamusallık gibi değerleri öne çıkaran bir siyasi kurum olarak önemi,
bireysel aidiyetlerden kısmen bağımsız olarak, herkesin ortak bir alana eşit olarak katılımı fikrinin tarih sahnesine çıkmış olması noktasında gerçekleşmektedir.
Dünyanın farklı coğrafyalarında farklı kültür ve dinsel inanışlara sahip toplumlarla nesiller boyunca bir arada yaşamış Yahudilerin, bu süre zarfında temel değerleri olarak gördükleri Yahudilik bilinçlerini kaybetmemek için kapalı bir örüntü içinde geleneksel bir yaşam tarzı sürdürmeleri neredeyse kaçınılmaz olmuştur. Yahudilerin, nesiller boyu kalplerinde taşıdıkları kendi devletine sahip olma arzusunun, bağımsız İsrail devletinin kurulmasından sonra bu devleti olabildiğince Yahudi yapmaya çalışmaları İsrail’deki vatandaşlık anlayışını ciddi şekilde etkilemiştir.
Yahudilerin, Tevrat’ta anlatılan ve bugünkü İsrail’in sınırlarına ilaveten hâlihazırda başka devletlerin egemenlik alanları içindeki bir kısım coğrafyayı da kapsayan “vaat edilen topraklar”ı kendilerine verilmiş ilahi sözün gerçekleşme alanı olarak görmeleri, İsrail’deki vatandaşlık anlayışı sorununun bir başka boyutunu da beraberinde getirmektedir. İsrail’deki vatandaşlık anlayışının, birbirine zıt etnik beklentilere ve vaat edilmiş toprakların İsrail egemenliği veya işgali altında bulunmayan kısmının İsrailleştirilmesine evrensel hukuka uygun demokratik, adil, tatminkâr ve uzun vadeli bir yanıt vermesi kolay gözükmemektedir.
Yahudilerin, farklı coğrafyalarda yaşarken çevrelenmiş oldukları toplumsal yapı içinde asimile olmamak için benimsedikleri yöntemler sayesinde edindikleri
bilgi, deneyim ve gelecek beklentileri İsrail vatandaşlık anlayışının farklı bir karakteristiği olmasına neden olmuştur. Özellikle vatandaşlık hakları bakımından mevcut Yahudi merkezli ağırlık, yüksek entelektüel bilincin öğütlediği bir kısım yargısal ve bilimsel müdahalelerle zaman zaman dengelenmeye çalışılmıştır. Ancak İsrail’deki vatandaşlık anlayışının, Yahudi etno-dinsel mirasında yer alan temel değerlerine çağdaş dünyada kalıcı barışı tesisi için öngörülmüş prensipler ışığında yeni çözümlemeler getirilmemesi halinde mevcut sorunlarından arınması güç gözükmektedir. Kadim dinsel anlayışlara, tarihsel olaylara ve bunlara dayalı beklentilere büyük çoğunluk tarafından içselleştirilebilecek farklı yorumlar getirilmesi, nesiller boyu devam edecek kararlı bir çaba ve yeniden yapılanmayı gerektirmektedir.
İsrail Devletinin ülke içindeki kültürel, dinsel ve demografik yapıyla olan sorunları ve bu noktada oluşturduğu vatandaşlık anlayışının, İşgal Altındaki Topraklarda yaşayan bireylerin İsrail ile olan ilişkileri, coğrafi konumunun politik koordinatları, Ortadoğu ülkelerinin kısa, orta ve uzun vadeli etnik, demografik,
ekonomik ve siyasal dengeleri ile yakından ilgili olduğu açıktır. İsrail devletinin, bu ilişki ve dengelerdeki değişimleri kendi öncelikleri kapsamında vatandaşlık
rejimine yansıtması kuvvetle muhtemel olduğundan, İsrail’deki Vatandaşlık anlayışında özellikle Yahudi olmayan Müslüman Arap ve Filistinli İsrail vatandaşları bakımından yakın gelecekte de ciddi sorunlar yaşanmaya devam edeceği söylenebilir.
İsrail vatandaşlık rejiminin içinde geliştiği zemin, devlet tarafından terörle savaş olarak tanımlanmıştır. Özellikle 11 Eylül 2001’den bu yana tüm Batı (özellikle
A.B.D. ve İngiltere), buna benzer bir terör ile çatışma sürecine girmiştir. Bu çatışma sadece uzun soluklu olmayıp kendi kendisini devam ettirecek bir niteliğe de sahip gözükmektedir. Kendine özgü bu dinamik, terörle savaşta neyin zafer olduğunun ve buna nasıl ulaşılacağının belirlenmesini neredeyse
imkânsızlaştırmaktadır. İsrail gibi terör ile savaşan diğer devletlerin çoğu, terör eylemlerinin suç ortakları olduklarını iddia ettikleri kişi veya kitlelerin vatandaşlık haklarını sınırlama noktasında yasama organlarını, mahkemeleri ve halkı ikna etmek için korkuyu kullanmışlardır.
İsrail’deki vatandaşlık anlayışının, uygulamada İsrail’in Yahudi olmayan vatandaşları aleyhinde bazı temel vatandaşlık haklarının ihlali sonucunu doğurarak toplumsal bir kutuplaşmaya neden olduğu değerlendirilmiştir. Vatandaşlık anlayışının Yahudi merkezli ırk ve kan bağı yaklaşımından kurtulmadan, toplumun sosyal-kültürel gerekliliklerine adil ve dürüst bir yanıt vermeden ve çok renkli bir yapısı olmasını kabul etmeden bu kutuplaşmaya son vererek toplumsal barışın sağlanmasına hizmet etmesi mümkün gözükmemektedir.
DİPNOTLAR;
1 Serbest Avukat, Bursa Barosu.
2 Aşkenaz sözcüğü,İbranice’de Almanya’ya karşılık gelen sözcükten türetilmiş olup Almanya, Polonya, Macaristan ve Avrupa’nın Doğusu’nda yaşayan
Yahudileri ve onların soyundan gelenleri tanımlamak için kullanılmaktadır.
3 Sefarad sözcüğü, İbranice’de İspanya’ya karşılık gelen sözcükten türetilmiş olup, İspanya, Portekiz, İtalya, Yunanistan, Türkiye, Kuzey Afrika ve Ortadoğu’da
yaşayan veya onların soyundan gelen Yahudileri tanımlamak için kullanılmaktadır.
4 Mizrahi sözcüğü Doğulu anlamına gelip Orta Doğu, Kuzey Afrika, Orta Asya ve Kafkasya’daki Yahudileri tanımlamak için kullanılmaktadır.
5 Türkçe / İngilizcetam metni için bkz. İsrail Ankara Büyükelçiliği internet sitesi (Erişim tarihi: 01.12.2012).
6 Bkz: İsrail Vatandaşlık Kanunu, http://www.kesher.org.il/legal/citizenship.html#_ftn5 (Erişim Tarihi: 05.02.2013)
7 İsrail VatandaşlıkKanunu, http://www.kesher.org.il/legal/citizenship.html#_ftn5 Erişim Tarihi: 05.02.2013.
8 Güvenlik Hizmetleri Kanunu, www.israel.gov.il/firstGov/topNavEng/Engoffices/EngMinistries,
www.aka.idf.il/giyus Erişim Tarihi: 05.02.2013
9 Ulusal Sigorta Kanunu, www.btl.gov.il http://www.israel.gov.il/firstGov/topNavEng/Engoffices/
Eng Ministries Erişim Tarihi: 05.02.2013).
10 Örneğin İsrail Yüksek Mahkemesi, Yitzhak Rabin’in suikastçisi Yigal Amir’in vatandaşlıktan mahrum edilmesine yönelik bir dilekçeyi kabul etmemiştir.
11 Detaylı bilgi için: http://magrib.org/oteki-kavrami-ve-israil/ (Erişim Tarihi: 04.01.2013)
12 Bkz: http://www.mfa.gov.il/NR/rdonlyres/E8C4AD55-8C6D-4F34-8805-876D4A770950/0/ PeopleTurk.pdf. (Erişim Tarihi 10.03.2013)
13 İsrael Cabinet Decision No.1813, Tel Aviv, 12.05.2002.
http://www.mfa.gov.il/ NR/rdonlyres/E8C4AD55-8C6D-4F34-8805-876D4A70950/0/PeopleTurk.pdf Erişim Tarihi:11.11.2012.
14 Vatandaşlık ve İsrail’e Giriş Yasasının Değiştirilmesini Öngören Yasa Tasarısına İlişkin Memorandum (Geçici Emir), 2003,
www.israel.gov.il/firstGov/topNavEng/Engoffices/ Erişim Tarihi: 01.02.2013
15 Herrenvolk Demokrasi: Vatandaş haklarının yalnızca toplumun baskın grubu açısından garanti edilmiş olduğu bir siyasal sistemi.
KAYNAKLAR
Alpher, Yossi., The Strategic Interest: They’re There and We are Here, Daily Jewish Forward, Apr. 17, 2006, http://www.forward.com /articles/7642.
Erişim Tarihi: 04.01.2013.
Altıntaş, Y., Sefaradlar Kimdir, http://www.turkyahudileri.com/content/view/1056/222/lang,tr/ Erişim Tarihi: 04.01.2013.
Besalel, Y., Yahudilik Ansiklopedisi, C. I-III, Gözlem Gazetecilik Basın ve Yayın A.Ş., İstanbul, I/79, 2001.
Demirci, K., Yahudilik Ve Dini Çoğulculuk, Ayışığı Kitapları, İstanbul, 2000.
Deniz, E., İsrail Ülke Raporu Enterprise Europe Network (Avrupa İşletmeler Ağı, Karadeniz), İstanbul, 2009.
Dini Araştırmalar Dergisi, Eylül-Aralık 2004, Cilt 7, Sayı 20.
Gartner, Lloyd P., History Of The Jews In Modern Times, Oxford University Pres, Oxford, 2001.
Hahukim, S., Citizenship And Entry Into Israel Law (Temporary Order), Law Book, N.York, 2003.
Herzl, T., The Jewish State, An Attempt At A Modern Solution Of The Jewish Question translated by Sylvie D’Avigidar, Scopus Publishing Co, New York, 1943.
Hirschl, R., The Political Origins Of Judicial Empowerment Trought Constitutionalizastion, Lessons From Israel Constitutional Revolution,
Comparative Politics, Vol. 33, No. 3, April 2011.
İsrael Cabinet Decision No.1813, Tel Aviv, 12.05.2002.
http://www.mfa.gov.il/NR/rdonlyres/E8C4AD55-8C6D-4F34-8805-876D4A70950/0/PeopleTurk.pdf Erişim Tarihi: 11.11.2012.
İsrail Devleti Bağımsızlık Bildirgesi, www.mfa.gov.il Erişim Tarihi: 03.01.2013
İsrail Güvenlik Hizmetleri Kanunu, www.israel.gov.il/firstGov/topNavEng/Engoffices/EngMinistries, Erişim Tarihi: 05.02.2013
İsrail Nüfus Kayıt Kanunu, http://www.kesher.org.il/legal/citizenship.html#_ftn5 Erişim Tarihi: 05.02.2013
İsrail Ulusal Sigorta Kanunu, www.btl.gov.il www.btl.gov.co.il Erişim Tarihi: 05.02.2013
İsrail Vatandaşlık Kanunu, http://www.kesher.org.il/legal/citizenship.html#_ftn5 Erişim Tarihi: 05.02.2013
İsrail Yüksek Mahkemesi Kararı, 58/8, The State of Israel v. Refael Ben Nissim Beier, P.D.I. 43(4), p.I
Janoski, T., Citizenship And Civil Society: A Framework Of Rights And Obligations In Liberal, Traditional And Social Democratic Regimes Cambridge University
Press, Cambridge, 1998.
Loussouarn, Y. ve Bourrel, P., Droit İntenational Prive (2. Baskı), Paris, 1980.
Mayer, P., Droit İnternational Prive (2. Baskı), Paris, 1983.
Metli, E., Hasidizm’in Yahudi ve Öteki Anlayışı, Yüksek Lisans Tezi, Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Ankara, 2006.
Morris, B., Notes On Zionist Historiography And The Transfer Idea In 1937-1944, In Jews And Arabs, Theoretical Inquiries In Law, Vol. 8, No. 2, 2007. 1944,
In Jews And Arabs.
Navot, D., Is The State Of Israel Democratic? The Question Of Israel’s Democratic State In The Wake Of October Events (2002), Unpublished M.A. Thesis,
Tel Aviv University, Tel Aviv.
Niboyet, J. P., Traite De Droit International Prive Français (2.Baskı), c. 1, Paris, 1947.
Onar, E., İsrail’in Kendisine Özgü Bir Hükümet Sisteminden Eskisine Geri Dönüşü, Doktora Tezi, Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Ankara, 2003.
Or, T., A Year To The State Investigative Commision On The October 2000 Events, Tel Aviv, 2004.
Peled, Y., Ethnic Democracy And The Legal Construction Of Citizenship: Arab Citizens Of The Jewish State, American Political Science Review, Vol. 86, 1992.
Peled, Y., Restoring Ethnic Democracy: The Or Commission And Palestinian Citizenship In Israel, 9 (1) Citizenship Stud. 89, 2005.
Peled, Y., Citizenship Betrayed: Israel’s Emerging Immigration And Citizenship Re-gime, Theoretical Inquiries in Law, Vol. 8, No.2, 2007.
Peled, Y. ve Navot, D., Ethnic Democracy Revisited: On The State Of Democracy In The Jewish State, 20 (1) Israel Stud. f. 3, 2005.
Report Of The State Commision Of Inquiry To Investigate The Clashes Between
The Security Forces And Israeli Citizens In October 2000, Or Commision, Tel Aviv, 2003. Enacted With No Factual Basis, Tel Aviv, 2005.
Shafir, G. ve Peled, Y., Being İsraeli: The Dynamics Of Multicultural Citizenship, 2002.
Smooha, S., The Model of Ethnic Democracy: Israel As A Jewish And Democratic State, Nations & Nationalism, Vol. 8, No. 4, 2002.
Taylor, A. R., The Zionist Mind: The Origins And Development Of Zionist Thought, The Institute For Paletsine Studies, 1974.
Temelat, N., Ülke Anayasalarında Vatandaşlık Tanımları, TBMM Araştırma Merkezi Bilgi Notu, 2010.
http://www.acri.org.il/english-acri/engine/story.asp?id=255 , Erişim Tarihi: 28.11.2012
Tavukçu, S., İsrail Türkiye’den Neden Özür Dileyemez?, Stratejik Düşünce Dergisi, 2010, Ağustos sayısı.
Tevrat, Yaratılış 15.18, Yeni Yaşam Yayınları, Seoul (Korea), 2008.
The Esco Foundation For Palestine, Inc, Palestine, A Study Of Jewish, Arab And British Policies, Yale University Press, New Haven, Vol. I, 1947, s. 39.
Uluocak, N., Türk Vatandaşlık Hukuku, Filiz Kitabevi, İstanbul, 1966.
Ünal, M. F. ve Şekerci, H. Y., Öteki Kavramı Ve İsrail,
http://magrib.org/oteki-kavrami-ve-israil/ Erişim Tarihi: 04.01.2013
Vatandaşlık ve İsrail’e Giriş Yasasının Değiştirilmesini Öngören Yasa Tasarısına İlişkin Memorandum (Geçici Emir), 2003,
www.israel.gov.il/firstGov/topNavEng/Engoffices/ Erişim Tarihi: 01.02.2013
Yiftachel, O., Ethnocracy: Land, Politics And Identities In Israel–Palestine, 2006.
***
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder