13 Temmuz 2017 Perşembe

KÜLTÜREL HAKLARIN GENİŞLETİLMESİ VE EĞİTİM ALANI,


KÜLTÜREL HAKLARIN GENİŞLETİLMESİ VE EĞİTİM ALANI, 


KÜLTÜREL HAKLARIN GENİŞLETİLMESİ VE EĞİTİM ALANININ DEMOKRATİKLEŞTİRİLMESİ ALANINDA ATILAN ADIMLAR 

Yakın tarihimizde devlet yöneticilerinin davranışlarını belirleyen en önemli reflekslerden birinin, yersiz korkular ve tabular olduğu söylenebilir. 
Özellikle “ Bölünme Korkusu ” ve “ Topluma Güvensizlik ” nedeniyle son derece masum ve demokratik talepler endişe ve tepkiyle karşılanmıştır. 

1991’de kaldırılan ve düşünce ve ifade özgürlüğünü kısıtladığı için sağ ve sol yelpazeden pek çok yazarın cezalandırılmasına 
neden olan Türk Ceza Kanunu’ndaki 141, 142 ve 163. maddeler, Kürtçe konuşma, şarkı/türkü söyleme ve yayın yapmanın yasak olması 
gibi geçmişte bıraktığımız uygulamalar sahip olunan korku ve endişenin büyüklüğünü göstermektedir. Benzer şekilde farklı dillerde 
yayın yapılabilmesi, vatandaşlarımızın kendi dillerini öğrenebilmeleri, ülkemizdeki farklı dil ve lehçelerle ilgili üniversitelerimizde 
bölümler açılabilmesi, cezaevlerindeki tutuklu ve hükümlülerin yakınlarıyla anadillerinde görüşebilmeleri gibi son derece insani uygulamalar 
ancak büyük tepkiler göğüslenerek gerçekleştirilebilmiştir. 

Aynı şekilde ortaöğrenimdeki milli güvenlik bilgisi dersleri, 28 Şubat Sürecinde meslek liselerinin orta kısımlarının kapatılması ve eğitimde 
farklı tercihlere imkan tanımayan zorunlu ve tekçi uygulamalar, korku ve güvensizlikten kaynaklanan ve yakın dönemde karşı karşıya 
olduğumuz sorunlardan bazılarıydı. 

  < On yıllık demokratikleşme sürecinde, farklı dil ve lehçelerin kullanılmasının önündeki engellerin kaldırılması ve bu dillerin geliştirilmesi başta olmak üzere kültürel hakların genişletilmesi ve eğitim sisteminin daha demokratik ve çoğulcu bir yapıya kavuşturulması noktasında oldukça önemli adımlar atılmıştır. >

   Belirtilen kapsamda; farklı dil ve lehçelerin öğrenilmesi, geliştirilmesi ve yayınına imkan sağlanmıştır.
Cezaevlerinde tutuklu ve hükümlülerin yakınlarıyla anadillerinde görüşebilmelerinin önündeki engeller kaldırılmıştır.
Vatandaşların, çocuklarına arzu ettikleri isimleri verebilmelerinin önündeki engeller kaldırılmıştır. Üniversitelerde farklı dil ve lehçelerle ilgili akademik
araştırmalar yapılabilmesi, enstitü kurulması ve seçmeli ders konulabilmesi mümkün hale getirilmiştir.

 Farklı dil ve lehçelerde siyasi propaganda yapılabilmesinin önü açılmıştır. Sinema, video ve müzik eserlerine yönelik yasaklar kaldırılmıştır. 
Farklı dillerdeki kültürel faaliyetlere destek verilmiştir. Kamu hizmetlerinden yararlanmada Kürtçe tercüman istihdamı ve çağrı merkezleri kurulması gibi 
uygulamalar hayata geçirilmiştir. Mele’lerin (yerel din adamlarının) devlet tarafından istihdamı uygulaması başlatılmıştır. 

Eğitim sistemi demokratikleştirilmiştir. 

Üniversitelerin sayısı ve yüksek öğretime ayrılan kontenjanlar artırılmıştır. Üniversite sınavlarına girişte uygulanan farklı katsayı uygulamasına son verilmiştir. Üniversitelerde kılık-kıyafet serbestliği getirilmiştir. Milli Güvenlik Bilgisi dersleri kaldırılmıştır. 

Çalışmanın envanter bölümünde kronolojik olarak detaylı bir şekilde sıralanan bu adımlardan başlıcaları aşağıda açıklanmıştır: 

Farklı Dil ve Lehçelerin Öğrenilmesi, Geliştirilmesi ve Yayını İmkanı 

Ülkemizin kültürel zenginliğinin bir göstergesi olan farklı dil ve lehçeler; çeşitli tabular, inkar ve ret politikaları gereği uzun yıllar tehlike ve endişe kaynağı olarak görülmüşlerdir. 

Bu alanda ilk olarak, 2002 yılı içerisinde çıkarılan Üçüncü AB Uyum Paketi’nde, resmi dil olan Türkçe’nin yanında vatandaşların günlük hayatlarında geleneksel 
olarak kullandıkları farklı dil ve lehçelerde de yayın yapılabilmesi mümkün hale getirilmiştir. Aynı yıl içerisinde farklı dil ve lehçelerin öğrenilebilmesi için özel 
kurslar açılabilmesine de imkan tanınmıştır. Bununla ilgili altyapı oluşturularak 2003 yılı içerisinde kursların açılabilmesi sağlanmıştır. 

Dil konusundaki bu açılım daha sonraki dönemlerde de sürdürülmüştür. Bu bağlamda 2003 yılında, özel televizyonlar ve TRT’de Türkçe dışında farklı dil ve lehçelerde yayın yapılmasının önündeki yasal engeller kaldırılmıştır. Bu kapsamda hazırlanan yönetmelikle farklı dil ve lehçelerde radyo ve televizyon yayını yapma imkanı getirilmiştir. 

Son olarak 2008 yılında konu yasal güvenceye bağlanmış ve özel radyo ve televizyonlar ile TRT’de bu alana ilişkin tüm engeller kaldırılmıştır. 
Bu çerçevede TRT’nin bir kanalı (TRT 6) tam zamanlı Kürtçe yayın yapmaya başlamıştır. 2009 yılında ise özel radyo ve televizyonların da kesintisiz biçimde 
bu dillerde yayın yapabilmesi mümkün hale getirilmiştir. Bu değişikliklerle farklı dil ve lehçelerde yayın yapılması yasal güvenceye kavuşturulmuş; 
TRT ekranlarından Kürtçe ve Arapça yayınlar yapılmaya başlanmıştır. 

Cezaevlerinde Tutuklu ve Hükümlülerin Yakınlarıyla Anadillerinde Görüşebilmelerinin Mümkün Hale Getirilmesi 

Geçmişte, mevzuattaki bazı sınırlayıcı hükümler nedeniyle cezaevlerinde bulunan tutuklu ve hükümlülerin aileleri ve yakınlarıyla Türkçe dışındaki bir dilde iletişim kurması mümkün değildi. Bu durum, bilhassa Türkçe bilmeyen ya da kendisini başka bir dilde daha iyi anlatabilecek olan vatandaşlarımız açısından ciddi mağduriyetlere yol açmaktaydı. Bu yasak yüzünden kişilerin iletişim hakları ve özgürlükleri de kısıtlanmaktaydı. 

2009 tarihinde yapılan tüzük değişikliği ile hükümlünün, kendisinin veya görüşeceğini bildirdiği kişinin Türkçe bilmediğini beyan etmesi hâlinde, telefonla, Türkçe dışındaki dillerde de konuşma yapabilmesinin önü açılmıştır. Daha sonra çıkarılan yönetmelik ile de cezaevlerindeki tutuklu ve hükümlülere, ziyaretçileriyle Türkçe dışındaki dillerde de yüz yüze görüşme yapabilmelerinin önündeki engeller kaldırılmıştır. Böylece son derece gayri insani bu yasaklara son verilmiştir. 

Vatandaşlarımızın Çocuklarına Arzu Ettikleri İsimleri Verebilmelerinin Önündeki Engellerin Kaldırılması 

Günümüz demokrasi ve insan hakları anlayışıyla bağdaşmayacak şekilde vatandaşlarımızın çocuklarına Türkçe olmayan isimleri koymaları 
yasaktı. Gayri insani bu yasak, farklı toplum kesimleri tarafından haklı eleştirilere konu olmaktaydı. Bu durum, geçmişle olan bağların kopmasına ve kültürel zenginliğin zarar görmesine de yol açmaktaydı. Ailelerin çocuklarına kendi istedikleri isimleri verememeleri aynı zamanda bir insan hakları ihlaliydi. 

2003 yılında Nüfus Kanunu’nun ilgili maddesi değiştirilerek vatandaşlarımızın çocuklarına diledikleri adı koyabilmelerinin önü açılmış ve bu konudaki mağduriyetlere de son verilmiştir. 

Üniversitelerde Farklı Dil ve Lehçelerle İlgili Akademik Araştırmalar Yapılabilmesi, Enstitü Kurulması ve Seçmeli Ders Konulabilmesi 

Ülke içinde farklı dil ve lehçelerin konuşulması, Türkiye’nin önemli zenginliklerinden biridir. Ancak uzun yıllar boyunca Türkçe dışındaki 
dil ve lehçeler üzerinde baskıcı bir yaklaşım benimsenmiş, farklı dillerin öğrenilmesi ve öğretilmesi engellenmiştir. Zamanla söz konusu 
dillerin gündelik hayatta kullanımına ilişkin yasaklar ortadan kalkmış olmasına rağmen akademik ve bilimsel anlamda bu dillerin öğretilmesine yönelik bir eğitim-öğretim hizmeti sunulmamıştır. 

Türkiye’de konuşulmakta olan, bir bakıma “yaşayan” dillerin doğru şekilde öğrenilmesi ve öğretilmesiyle ilgili çalışmalarla, üniversitelerimizde farklı dil ve lehçelerle ilgili akademik araştırmalar yapılabilmesi, enstitü kurulması ve seçmeli ders konulabilmesi mümkün hale gelmiştir. 

Bu kapsamda, ilk olarak, 2009 yılında, Mardin Artuklu Üniversitesi bünyesinde; Kürt Dili ve Kültürü Anabilim Dalı, Arap Dili ve Kültürü Anabilim Dalı, Süryani Dili ve Kültürü Anabilim Dalı, Kürt Dili ve Kültürü Yüksek Lisans Programı ve Süryani Dili ve Kültürü Yüksek Lisans Programından oluşan “Türkiye’de Yaşayan Diller Enstitüsü” kurulmuştur. Aynı üniversitenin Edebiyat Fakültesi bünyesinde Kürt 
Dili ve Edebiyatı Bölümü açılmıştır. 

İlerleyen süreçte, Bingöl Üniversitesi bünyesinde; Kürt Dili ve Edebiyatı Anabilim Dalı ve Kürt Dili ve Edebiyatı Tezli/Tezsiz Yüksek Lisans Programından oluşan “Yaşayan Diller Enstitüsü” kurulmuş, üniversitenin Fen Edebiyat Fakültesi’ne bağlı olarak da Kürt Dili ve Edebiyatı Anabilim Dalı açılmıştır. Muş Alparslan Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü bünyesinde Kürt Dili ve Edebiyatı Anabilim 
Dalı, Fen Edebiyat Fakültesi bünyesinde ise Kürt Dili ve Edebiyatı Bölümü açılmıştır. 

Tunceli Üniversitesi Edebiyat Fakültesi bünyesinde Doğu Dilleri ve Edebiyatı Bölümü, Zaza Dili ve Edebiyatı Anabilim Dalı, Kurmanci Dili ve Edebiyatı 
Anabilim Dalı ve Arap Dili ve Edebiyatı Anabilim Dalı açılmıştır. Diyarbakır Dicle Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü bünyesinde ise Kürt Dili ve 
Kültürü Anabilim Dalı kurulmuştur. 

Farklı Dil ve Lehçelerde Siyasi Propaganda Yapılabilmesi 

Seçim çalışmalarında, Türkçe dışındaki farklı dil ve lehçelerde propaganda yapılabilmesi yasaktı. Söz konusu yasak, riayet etmeyenler hakkında soruşturma açılmasına ve çeşitli cezalarla karşılaşmalarına yol açmaktaydı. Bu durum, vatandaşların siyasi haklarını özgürce kullanmalarının ve seçmenlerine onların anladığı dilden hitap ederek başarılı bir siyasi faaliyet yürütmelerinin önünde engel teşkil etmekteydi. 

2010 yılında yapılan değişiklikle, siyasi partiler hukukunun alanı genişletilmiş ve ifade ve örgütlenme özgürlüğünün bir gereği olan siyasi propaganda hakkının önündeki yasal engeller kaldırılmıştır. Bu sayede, siyasi partilerin seçim çalışmalarında vatandaşlarımızın kullandıkları farklı dil ve lehçelerde de onlara seslenebilmesi mümkün hale gelmiştir. 

Sinema, Video ve Müzik Eserlerine Yönelik Yasakların Kaldırılması 

Ülkemizde kültür ve sanatın gelişmesinin önündeki en önemli engellerden biri de sanat eserlerine yönelik kolay ve keyfi yasaklamalardı. 
Devletin güvenliği gerekçesiyle ve keyfi ve ideolojik sebeplerle fikir ve sanat eserlerinin kolaylıkla yasaklanabilmesi veya sansüre uğraması, Türkiye’nin uluslararası toplum nezdindeki itibarını sarsan bir husustu. 

Yapılan değişikliklerle; bu alandaki yasaklamanın kapsamı daraltılmış ve idari mercilerce verilen yasaklama kararlarının 24 saat içinde hakim onayına sunulması şartı getirilmiştir. Ayrıca Sinema, Video ve Müzik Eserleri Denetleme Kurulu’ndan MGK temsilcisi çıkarılmıştır. 

Farklı Dillerdeki Kültürel Faaliyetlere Destek Verilmesi 

Geçmişte farklı dil ve lehçelerdeki kültürel faaliyetlere destek verilmesi düşünülemeyecek bir konuydu. Hatta 12 Eylül askeri darbesi sonrasında bir dönem, vatandaşlarımızın gündelik hayatta kullandıkları farklı dil ve lehçelerde konuşmaları dahi yasaklanmıştı. Buna karşılık son on yılda, her alanda olduğu gibi, bu alanda da önemli bir paradigma değişimine gidilmiş ve özgürlükçü bir bakış açısı benimsenmiştir. 

Bu kapsamda; Kültür Bakanlığı tarafından “ Mem-u Zin ” gibi Kürt dili ve edebiyatının önemli bazı eserlerinin yayımına başlanmıştır. 

Devlet Tiyatroları Genel Müdürlüğü tarafından çeşitli illerde Kürtçe tiyatro oyunları sahnelenmeye başlanmıştır. Kültür ve Turizm Bakanlığı Sinema Destekleme Kurulu tarafından ilk kez içinde yoğun Kürtçe diyalogların geçtiği bir filme (İki Dil Bir Bavul) maddi destek sağlanmıştır. 

Devlet televizyonu TRT, “TRT XEBER” isminde Kürtçe bir haber sitesini yayına sokmuştur. TRT ve Diyarbakır Valiliği’nin ortak çalışmasıyla Kürtçe türkülerden oluşan bir albüm hazırlanmıştır. 

Ayrıca, TBMM’nin yirmi dördüncü dönem üyelerini tanıtmak için hazırlanan katalogda diğer dillerin yanında ilk kez milletvekillerinin “Kürtçe” dil bilgisine yer verilmesi de yeni bir durumdur. 

Kamu Hizmetlerinden Yararlanmada Kürtçe Tercüman İstihdamı ve Çağrı Merkezlerinin Kurulması 

Türkçe bilmeyen vatandaşlarımız, kamu kurum ve kuruluşlarındaki iş ve işlemlerini takipte büyük zorluklar ve sıkıntılar yaşamaktaydı. 

Bu sorunun çözümü amacıyla ihtiyaç duyulan yerlerde, Türkçe bilmeyen vatandaşlarımızın kamu hizmetlerinden eksiksiz yararlanmaları konusunda anlayış değişikliğine gidilerek idari birimler tarafından Kürtçe tercüman istihdamı gibi kolaylıklar sağlanmaya başlanmıştır. Ayrıca çeşitli valilikler tarafından kamu kurumlarının hizmet kalitesini artırmak için kurulan çağrı merkezlerinde Türkçe 
bilmeyen vatandaşlarla iletişim kurabilmeleri için Kürtçe konuşan personel görevlendirilmiştir. 

Mele’lerin (Yerel Din Adamlarının) Devlet Tarafından İstihdamı 

Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgelerindeki insanlarımızın saygı duyduğu dini şahsiyetler uzun yıllar devlet tarafından göz ardı edilmişti. Bu durum, bölge açısından devlet-millet kaynaşmasının önündeki önemli engellerden biriydi. 

2012 yılından itibaren, Doğu ve Güneydoğu Bölgelerinde bulunan, din alanında eğitim görmüş “mele”lerin (yerel din adamlarının) devlet tarafından “ Din Görevlisi ” olarak istihdamı uygulamasına başlanmıştır. 

Bölge halkı nezdinde önemli bir karşılıkları ve saygınlıkları bulunan mele’lere yönelik bu uygulama, vatandaş ile devlet arasındaki ilişkilerin güçlendirilmesi açısından memnuniyetle karşılanmıştır. 

Eğitim Sisteminin Demokratikleştirilmesi 

Eğitimin gelişmesi ve yaygınlaşması, demokrasinin daha geniş kitlelerce benimsenmesinin en önemli şartlarından biridir. Son on yıllık demokratikleşme sürecinde bu alanda da oldukça önemli adımlar atılmıştır. Eğitimin yaygınlaşması ve tüm vatandaşların eğitim sürecine dahil edilmesi, derslik sayısının önceki döneme göre neredeyse iki katı kadar arttırılmış olması, öğrencilere ücretsiz ders kitaplarının dağıtılması, dersliklerin akıllı sistemlerle ve bilişim teknolojileriyle donatılması ve genel olarak eğitimde bölgesel farklılıkların giderilmesi gibi gelişmeler, ülkenin kalkınması ve demokratikleşmesi açısından büyük bir değer taşımaktadır. 

2003 yılından Ocak 2013 tarihine kadar 36.109’u hayırsever vatandaşlarımız tarafından olmak üzere 188.459 dersliğin yapımı tamamlanarak eğitim ve öğretimin hizmetine 

< İlköğretim ve orta öğretimde kütüphane sayısı ( Sınıf kitaplıkları Hariç) 2002-2003 eğitim-öğretim yılında 11.945 iken, 2012-2013 Eğitim - Öğretim yılında 
21.318’e ulaşmıştır. >

2003-2013 (Ocak 2013) yılları arasında 1.058 adet spor salonu yapımı tamamlanarak hizmete açılmıştır.

İlköğretim ve ortaöğretimde biyoloji, fen bilgisi, fizik, kimya, mesleki uygulama, ortak kullanılan laboratuar ve yabancı dil Laboratuar Sayısı 2002-2003 
Eğitim-Öğretim yılında 18.853 iken, 2012-2013 eğitim-öğretim yılında 34.723’e ulaşmıştır.

İlköğretim ve orta öğretimde kütüphane sayısı (sınıf kitaplıkları hariç) 2002-2003 eğitim-öğretim yılında 11.945 iken, 2012-2013 Eğitim - Öğretim 
yılında 21.318’e ulaşmıştır. 2002 - 2003 yılından 2012 yılına kadar 880 adet ilköğretim ve orta öğretim pansiyon binası açılmış, 110.162 yeni yatak kapasitesi sağlanmıştır. 

Türkiye’nin her yerindeki okullara hızlı internet bağlantısı ulaştırılmıştır. 2003’ten itibaren ilk ve ortaöğretimdeki tüm ders kitapları ücretsiz olarak dağıtılmaya başlanmıştır. “ Fatih Projesi ” kapsamında 2015 yılı sonuna kadar tüm sınıflara akıllı tahta yerleştirilmesi, öğretmenler ile ortaokul ve liselerdeki öğrencilere tablet dağıtılması, okullara geniş bant internet erişiminin sağlanması, e-içeriklerin hazırlanması, öğretmenlerin teknolojiyi etkin bir şekilde kullanması konusunda eğitim çalışmaları planlanmış olup, takvime uygun bir şekilde iş ve işlemler yürütülmektedir. 

Eğitim alanındaki en önemli gelişmelerden biri, hiç şüphesiz 2012 yılındaki mevzuat düzenlemesiyle sağlanmıştır. Kamuoyunda, 4+4+4 yasası olarak bilinen ve 30 Mart 2012 tarihinde TBMM’de kabul edilen kanunla; halen uygulanmakta olan 8 yıllık kesintisiz zorunlu eğitim yerine, 12 yıllık zorunlu kademeli eğitim getirilmiş ve 12 yıllık süre üç kademeye ayrılmıştır. İlkokula başlama yaşı 60 aya indirilmiştir (Zorunlu durumlarda ilkokula başlama yaşı en fazla 66 aya kadar Uzatılabilmektedir). 

  İlköğretim, 4 yıl ilkokul ve 4 yıl ortaokul olarak düzenlenmiştir.
Liseler zorunlu hale getirilmiştir. Üniversiteye girişteki okul katkı puanları kaldırılmıştır. Üniversiteye girişteki katsayı farklılıkları giderilmiştir.
Ortaokuldan başlamak üzere Kuran-ı Kerim, Hz. Peygamber’in Hayatı ve çeşitli dersler seçmeli hale getirilmiştir.Ortaokullar ile İmam-Hatip ortaokullarında lise eğitimini destekleyecek şekilde öğrencilerin yetenek, gelişim ve tercihlerine göre seçimlik dersler 
oluşturulmuştur.

<  12 yıllık kademeli zorunlu eğitim sistemi, milli eğitimde vatandaşlar arasındaki fırsat eşitliğini sağlamaya dönük çok önemli bir adım 
olmuştur. Bu düzenlemenin en önemli özelliği, vatandaşların tercihlerini kullanabilecekleri seçenekler sunmuş olmasıdır. Böylece 28 Şubat süreci ile getirilen eğitimdeki tek boyutluluk büyük ölçüde aşılmıştır. >

Değişik kademelerde oluşturulacak seçmeli derslerle her kesimden öğrencinin eğitimden beklentilerinin, sosyal ve kültürel taleplerinin karşılanması amaçlanmıştır. Bu çerçevede talep halinde farklı dil ve lehçelerin seçmeli ders olarak öğrenilebilmesinin önü açılmıştır. Bu şekilde ilk defa milli eğitim müfredatında Kürtçe başta olmak üzere farklı dil ve lehçelerde seçmeli ders uygulamasının başlatılması, bu alanda büyük bir paradigma değişimine işaret etmektedir. 

Üniversitelerin Sayısının ve Yüksek Öğretime Ayrılan Kontenjanların Artması 

Türkiye’de, 2002’de, üniversitesi olan il sayısı 40, toplam üniversite sayısı ise 76 idi. Bunlardan yalnızca 23 tanesi vakıf üniversitesiydi. Ayrıca, sınavsız geçiş 
hariç, Öğrenci Seç-Sınava (ÖSS) başvuran 1.540.422 adaya karşılık, lisans ve ön lisans programları için ayrılan kontenjan (özel yetenek programları dahil) 
396.646 kişiyle sınırlıydı. Sınava başvuran her dört öğrenciden ancak birinin üniversiteli olabilmesi anlamına gelen bu durum, eğitim hakkını sınırlıyor ve 
öğrencilerin üniversiteye girişi önünde önemli bir engel teşkil ediyordu. Üniversiteye girememe, öğrenciler ve aileler üzerinde sosyo-psikolojik açıdan ciddi bir baskı yaratıyordu. Ayrıca pek çok öğrencinin yurtdışında eğitim alma yolunu tercih etmesi nedeniyle ciddi ekonomik kayıplar söz konusuydu.

<  Sınava başvuran her dört öğrenciden ancak birinin üniversiteli olabilmesi anlamına gelen bu durum, eğitim hakkını sınırlıyor ve öğrencilerin üniversiteye girişi önünde önemli bir engel teşkil ediyordu. Üniversiteye girememe, öğrenciler ve aileler üzerinde sosyopsikolojik açıdan ciddi bir baskı yaratıyordu.   >

Son on yılda, Türkiye’nin seksen bir ilinin tamamında devlet üniversiteleri kurulmuş ve 66’sı vakıf üniversitesi olmak üzere, toplam üniversite sayısı 170’e çıkarılmıştır. Üniversite sayısındaki bu artış kontenjanlara da yansımış; lisans ve ön lisans programlarına ayrılan kontenjan (özel yetenek programları dahil), 2002’ye göre yaklaşık iki buçuk kat artarak, 2012 yılında 937.676’ya yükselmiştir. 2012 yılında Öğrenci Seçme ve Yerleştirme Sistemi’ne (ÖSYS) sınavsız geçiş dahil toplam 1.860.515 adayın başvuruda bulunduğu göz önüne alındığında, 

< 2012 yılı itibariyle, sınava başvuran her iki adaydan birinin üniversiteye girebilme imkanına sahip olduğu görülmektedir. >

Türkiye’nin değişim ve dönüşümüne paralel olarak üniversiteler çok daha ulaşılabilir ve erişilebilir hale gelmiş, yükseköğrenime geçişte öğrencilere çok daha fazla alternatifler sunulabilmiştir. 

Her geçen gün sayıları artan üniversiteler, kuruldukları illerin sosyo-ekonomik gelişimine önemli katkılar sağlamaktadır.Türkiye yükseköğretim sistemi geldiği nokta itibariyle, artık sadece üniversite çağı nüfusunun üçte birinden az bir kısmına hizmet sağlayan biryapıdan (elit yükseköğretim) uzaklaşmış ve çağ nüfusunun neredeyse yarısına hizmet sağlayabilen (evrensel yükseköğretim) bir yapıya kavuşmuştur.

    Son on yıllık dönemde, TÜBİTAK-ARDEB (Araştırma Destek Programları Başkanlığı) tarafından üniversitelere verilen destek artırılmıştır. 
TÜBİTAK-ARDEB’in toplam destek bütçesi, bu dönemde, 16 katlık bir artışla 19,5 Milyon TL’den 311,9 milyon TL’ye çıkarılmıştır. 2002 yılında TÜBİTAK-ARDEB tarafından desteklenen üniversite proje sayısı 548 iken, 2012’de bu sayı 1.131’e çıkarılmıştır. Projelere yönelik toplam harcama 13 milyon TL’den 168 milyon TL’ye, proje başına yıllık ortalama harcama 10.515 TL’den 61.439 TL’ye yükseltilmiştir. Benzer şekilde, TÜBİTAK tarafından desteklenen toplam bilim insanı sayısı 2002’de 1.696 iken, 2012’de 18.424 olarak gerçekleşmiştir. 

Üniversite Sınavlarına Girişte Uygulanan Farklı Katsayı Uygulamasına Son Verilmesi 

28 Şubat Sürecinde diğer pek çok alanda olduğu gibi eğitim alanında da özgürlükler daraltılmıştır. 
Bu kapsamda 1998 yılında YÖK tarafından alınan bir kararla, üniversite giriş sisteminde esaslı bir değişiklik yapılmış; “alan-içi” ve “alan-dışı” tercihler 
için katsayılar farklılaştırılarak meslek liselerinden mezun olanların üniversiteye girebilme potansiyeli büyük oranda düşürülmüştür.5 
DİPNOT;
5- 5 Düzenlemeyle birlikte ortaöğretimde eğitim aldığı alan dışında tercih yapan öğrencilerin, yükseköğretime geçişte yerleştirme puanları kırılmıştır. 
Örneğin, fen bilimleri alanında okuyan bir öğrencinin alan-içi tercih yapması halinde Ağırlıklı Ortaöğretim Başarı Puanı (AOBP) 0.5 ile çarpılırken, hukuk 
eğitimi gibi alan-dışı tercih yapması halinde AOBP’si 0.2 ile çarpılarak ham puanına eklenmeye başlanmıştır.Halbuki önceki düzenlemede, nereden mezun 
olduklarına bakılmaksızın tüm adaylar eşit muamele görmekteydi.

Ayrımcı ve öğrenciler arasında eşitliğe aykırı bir nitelik taşıyan bu düzenleme, 28 Şubat döneminin laiklik eksenli tartışmalarında, rejimi kurtarmaya yönelik 
stratejik bir adım olarak görülmüştür. 

Söz konusu düzenleme, tüm eleştiri ve tepkilere rağmen, özellikle imam hatiplere olan toplumsal ilgiyi azaltmaya yönelik bir tedbir olarak etkili bir şekildeuygulanmıştır.

< Uygulamayla birlikte meslek liseleri, yükseköğretime devam etmek isteyen öğrenciler açısından cazip olmaktan çıkmış; bu durum, mesleki ve teknik eğitim almış işgücüne ihtiyaç duyulan sanayi sektöründe ciddi bir kalifiye ve yetişmiş eleman açığı doğmasına neden olmuştur. >

Aslında farklı katsayı uygulamasıyla birlikte, sadece imam hatip liseleri veya meslek liseleri mezunlarının değil, bütün liselerde okuyan öğrencilerin
öğrenme özgürlüklerine kısıtlama getirilmiştir. Uygulamayla birlikte meslek liseleri, yükseköğretime devam etmek isteyen öğrenciler açısından cazip olmaktan çıkmış; bu durum, mesleki ve teknik eğitim almış işgücüne ihtiyaç duyulan sanayi sektöründe ciddi bir kalifiye ve yetişmiş eleman açığı doğmasına neden olmuştur. Kamu vicdanında ve bireylerin hayatında telafisi güç izler bırakan farklı katsayı uygulaması, YÖK’ün 1 Aralık 2011’de katsayıları yeniden eşitlemesiyle birlikte kaldırılmıştır.

Üniversitelerde Kılık-Kıyafet Serbestliği 

Kanuni bir dayanağı olmamasına rağmen uygulanan “üniversitelerdeki başörtüsü yasağı”, Türkiye’nin anormal koşullarının bir göstergesi olarak görülebilir. 
En temel insan haklarından “din ve vicdan özgürlüğü”nün ve kişinin kendi bedeni üzerindeki tasarruf hakkının bir ihlali olan bu yasak, inanç özgürlüğüne ilişkin 
uluslararası raporlarda da sıklıkla eleştiri konusu yapılmaktaydı. 

Türkiye’deki normalleşme süreciyle birlikte “özgürlüklerin asıl, sınırlamaların istisna” olduğu evrensel kuralı çerçevesinde, üniversitelerdeki zihniyet değişimine paralel olarak bu yasakçı uygulama da fiilen ortadan kalkmıştır. Kanunlarımızda kişilerin üniversite öğrenimlerini başörtülü olarak yapamayacak larına ilişkin herhangi bir hüküm bulunmamasına rağmen bu yasağa gerekçe olarak YÖK Disiplin Yönetmeliği ve Anayasa Mahkemesi kararları gösterilmek teydi. Herhangi bir kanuni dayanağı olmadan temel hak ve özgürlüklerin yönetmelikle sınırlandırılması veya ortadan kaldırılması mümkün değildir. Ayrıca hukuktaki “normlar hiyerarşisi” ilkesine göre, kanunu referans almadan yasak getiren bir yönetmelik çıkarılmasına da imkan bulunmamaktadır. 

Öte yandan niteliği itibariyle hukuki bir anlaşmazlığa ve belirli bir olaya ilişkin olan Anayasa Mahkemesi kararlarının yasama organının veya idarenin yerine 
geçerek kamu yönetimini ve kamu hizmetleri alanını düzenleyici bir işlev üstlenemeyeceği de dikkate alındığında; uzunca bir süredir üniversitelerde uygulanan başörtüsü yasağının hukuki bir temele ve meşru bir gerekçeye dayanmadığı, dolayısıyla tamamen fiili ve keyfi bir uygulamadan ibaret olduğu anlaşılmaktadır. 

Milli Güvenlik Bilgisi Derslerinin Kaldırılması 

Milli eğitim alanında gerek söylem gerekse müfredat düzeyinde çok ciddi değişimlerin sağlandığını kaydetmek gerekmektedir. Bu kapsamda, otuz üç yıldır ortaöğretim müfredatında bulunan ve asker görevlilerce verilen “Milli Güvenlik Bilgisi” dersleri, 2012 yılı içinde kaldırılmış ve bu dersin içeriği, diğer dersler içerisinde yeniden düzenlenmiştir. 

Bu gelişme, eğitim sisteminin ve müfredatının sivilleşmesi yolunda atılan önemli bir adımdır. 

***

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder