4 Kasım 2019 Pazartesi

MADIMAK KATLİAMI ÖRNEK OLAYI., ÖNCESİ VE SONRASI., BÖLÜM 2

MADIMAK KATLİAMI ÖRNEK OLAYI., ÖNCESİ VE SONRASI.,  BÖLÜM 2




İlk kez bir Sivas valisi “Madımak yoktur” diyerek ortaya çıkabilmiştir. 

Buna göre, “Madımak Oteli’nin utanç müzesi olması yönündeki taleplerini dile getirmek için otelin önünde basın açıklaması yapmak isteyen PSAKD 
yöneticilerine ve 1993’te otelde yaşamını yitirenlerin ailelerine Sivas valisi Ali Kolat, ‘Madımak diye bir şey yoktur, orası kültür merkezidir’ diyerek izin 
vermedi.” (Cumhuriyet, 2011) Habere göre, vali Madımak diye bir “şeyin” olmadığı iddiasının yanında, aynı kabulden beslenerek, bundan sonra Madımak 
anmalarının önünü keseceklerini de açıkça beyan etmektedir. Mademki Madımak Oteli diye bir yer kalmamıştır, o halde, olmayan bir yerin önünde anma da yapılamayacağından, bundan sonra “tüm anma ve basın açıklamaları Cumhuriyet Meydanı’nda” yapılacaktır. Elbette valinin sergilediği bu tutumun 
bir adım ötesini okumak için çubuğu tersine bükmeye de pek gerek yoktur: 
Bu bakımdan valiliğin yaklaşımı dümdüz aslında “Madımak ya da Madımak 
katliamı diye bir şey yoktur”a uzanan, bir tür ön hazırlık, söze giriş mahiyetindedir. 

Gerçekten de valiliğin, bu yıla damgasını vuran bir diğer icraatı tam da bu söze girişin söze giriş olmayı aştığını ve doğrudan Madımak katliamını katliam olarak önemsizleştirerek yok eden bir girişime dönüştürdüğünü de gözler önüne serdi. Valilik, katliam zanlılarını da “saygıyla selamlıyordu.”4 

Çünkü yeni düzenlemede anı köşesinin en başında bir katliam zanlısının adı vardı. Katil zanlılarıyla katliama uğrayanlar arasındaki mesafeyi bir çırpıda 
ortadan kaldıran bu uygulama yoğun bir tepkiyi de beraberinde getirdi. Örneğin katliamda hayatını kaybeden şair metin Altıok’un kızı Zeynep Akatlı, aynı 
habere göre, o anı köşesinde babasının adıyla katil zanlılarının adının aynı yerde bulunmasından duyduğu rahatsızlığı dile getiriyor, babasının adının derhal oradan sökülmesini istiyor ve ekliyordu: “18 yıldır duygusal sebeplerle Sivas’a adım atmadım. (…) Şimdi gerekirse oraya gider, o plaketi sökerim. 

Beni buna mecbur etmeyin.” Aynı şekilde, uygulamayı kınayan PSAKD üyeleri ve yetkilileri ise katille mağduru aynı biçimde anan valiyi kınıyor ve valinin katilleri de andığını, bunun evrensel değerlere aykırı olduğunu beyan ediyordu. 

Anı köşesi üzerine geliştirilen tepkilerin tümü bu hat üzerinden gelişmektedir.5 
Ancak, belirsiz bir biçimde sezildiğine ilişkin işaretler olsa da, esasta gözden kaçırılan şey, valiliğin bu “düzleştirici” tutumuyla, Madımak katliamının kendi özgünlüğünü ortadan kaldırmaya çalıştığı, onu sıradan bir sosyolojik olaya indirgediğidir ki bu tutum, biraz ileride daha ayrıntılı üzerinde durulacağı gibi, iktidar yanlısı yaklaşımların ve hatta doğrudan iktidarın Madımak’a ilişkin geliştirdiği ana izleklerden biridir. Bu ana izlek kaçınılmaz olarak siyasal iktidarın Madımak katliamını unutturmak istediği biçiminde bir okumaya yol açmaktadır. Sivas’ta, bu ana izleği açıkça işaret eden şey, valiliğin olayı sıradan bir olaya indirgediğini açıkça gösteren, o anı köşesine konulan plakettir: “2 Temmuz 1993 tarihinde meydana gelen elim olayda 37 insanımız hayatını kaybetmiştir. Böyle acıların bir daha yaşanmaması dileğiyle.” Görüldüğü gibi valilik, açıkça katil zanlılarını da saygıyla anarak 
sahiplenmektedir.6 

Valilik, bu icraatlarıyla yetinmemektedir ve bu bakımdan, 18.yıl anmalarına valilik damgasını vuracaktır. Bu yılki anmalarda karşılaşılan ve unutturma tezini güçlendiren bir diğer “ilk” valilik tarafından Madımak oteli önündeki anmaların yasaklanmasıdır.7 Valilik bu yasak gereği çeşitli tedbirler almıştır. 

Valiliğin tedbirlerinin nelerden ibaret olduğunu görmek için çok fazla beklemeye gerek kalmamış, Sivas’ta bir ilk daha yaşanmıştır: “Sivas anmasına gaz bombalı saldırı: Sivas valiliğinin otelin önünde eyleme izin vermeyeceğini açıklaması üzerine, bugün otelin çevresi ve çıkan tüm yollar polis barikatı ile kapatıldı. On binlerce kişi Madımak Oteli’ne yaklaşınca polis barikatı ile karşılaştı. Katliamın yapıldığı Madımak otelinin yakınında katliamda yaşamını yitirenlerin isimleri okunduğu sırada polis gaz bombalarıyla saldırdı. Saldırıda çok sayıda kişi çeşitli yerlerinden yaralandı.” (Evrensel-b, 2011) Oysa aynı vali, gösterileri yasaklarken bir saldırı olmayacağını da beyan etmiştir: 

“Valiliğin yasak kararına rağmen, Madımak Oteli önünde anma etkinliği düzenlenecek. Polis etkinliğe müdahale etmeyecek ancak etkinlikte bulunanlar 
hakkında yasal işlem başlatılacak.” (Sol Haber Merkezi, 2011) Anlaşılacağı gibi, valiliğin yasak kararı Alevi topluluklar ve örgütler için hiç de caydırıcı 
olmamış, aksine, buna karşın ve birlikte en önemli Alevi örgütleri olan PSAKD, HBVAKV gibi örgütler kitlesel olarak madımak önünde yer alacaklarını beyan etmişlerdir. Ancak bu ve benzeri beyanlarda da yine unutturma-unutmama teması öne çıkmaktadır: “Sivas Valisinin bugünkü tutumu Madımak’ta neler yapılmak istendiğinin en önemli işaretidir. Biz, 35 canımızı kaybettiğimiz Madımak Oteli’nin müze yapılmasını isterken, bugün o sokağa dahi girmemiz yasaklanmak isteniyor. Bilinsin ki, biz bu nefret suçunun unutulmasına izin vermeyeceğiz. Bizden kimse belleklerimizi silmemizi beklemesin. 2 Temmuz Cumartesi günü binlerce Alevi Madımak’ın önünde olacağız.” (Geçmez, 2011) 

Binlerce kişiye gaz bombalarıyla saldırılması ister istemez katılımcıları yeniden 1993’e, katliam yılına taşımış görünmektedir. Bu çerçevede PSAKD genel başkanı da, tıpkı Ercan Geçmez gibi unutturmaya vurgu yaparken sormaktadır da: “2 Temmuz 1993’ te, nerede idi bu polisleriniz? Panzeriniz, toma araçlarınız nerede idi? Biber gazınız, göz yaşartıcı bombanız nerede idi? Ve polis kalkanınız, copunuz 93’te nerede idi. 8 

(…) Kimse bizden şehitlerimizi anmaktan vazgeçmemizi istemesin ve beklemesin. (…) Çünkü (…) katliamlara karşı direnmeyi ve katliamları unutmamayı sürdüreceğiz.” (BirGün-a, 2011) 9 

Kimi başka çevreler ise, Madımak anmalarına yönelik saldırıyı başlangıçta değinildiği üzere, mevcut iktidarın bir tür samimiyet testi ve dolayısıyla iki 
yüzlülük göstergesi olarak değerlendirmektedir.10 

Alevi topluluklar nezdinde, devletin Madımak katliamını unutturmak istediğine dair yaygın kanının güçlü bir biçimde köklenmesinde rolü olan yalnızca 18. anma yıldönümünde Sivas valiliğinin tutumu değildir. 

Aynı dönemde bu kanıyı güçlendiren bir başka gelişme, devletin resmi yayın organı olan Türkiye Radyo Televizyonları Kurumu’nun (TRT) yayınladığı ve belgesel olduğu iddia edilen bir program da bu kanıyı pekiştirmektedir. Katliam anmalarından bir hafta önce yayına başlayan belgesel daha adından başlayarak tartışmaya konu olmuştur. Sivas katliamı saatler süren bir zaman dilimine yayılmışken ve failler kameralar tarafından açık seçik bir biçimde görüntülenmişken, programın adı “Faili Meçhul” olarak seçilmiştir. 

Yalnızca hükümete yakın isimlerin görüşleriyle kotarılan program esasta, olayı patolojik bir iki figürün icraatı olarak göstermekte, kamuoyunun çok yakından 
bildiği gelişmeleri bile bilinenden tümüyle farklı göstermeye çalışmaktadır. 
Örneğin dönemin Sivas belediye başkanı ve ardından Refah Partisi’nden milletvekili olan Temel Karamollaoğlu nun oteli kuşatan kalabalıkları yatıştırmak için konuşma yaptığı iddia edilmekte ama bu konuşmanın bile kitleyi yatıştıramadığı söylenmektedir. Oysa adı geçen kişi kameraların 
karşısında otele sığınanları kastederek “evvela bunların ruhlarına bir Fatiha okuyalım….Gazanız mübarek olsun…[ Pir Sultan Abdal heykelini kastederek] 
o heykeli de hemen oradan kaldırtıyorum ” biçiminde konuşmuştur ve bunu, bu yazının yazarı dahil, canlı yayın sırasında milyonlarca insan izlemiştir. 

Aynı şekilde, adı geçen programa göre, “heykel nasıl olduysa valilik deposuna gidecekken meydana geldi ve kırıldı, heykel parçalarına, kırılmış parçalara 
çarpan bazı kişiler yaralandı.” Oysa yine olayın kamera kayıtları izlendiğinde ilgili heykeli bizzat göstericilerin sürükleyerek meydana getirdiği, orada parçalandığı, hatta bazı göstericilerin hırsını alamayıp heykele kafa attığı, milyonlarca izleyicinin hafızasındadır. Son bir örnek daha vermek yeterli olacaktır. Programa göre, itfaiye akşam saat 20:05’te otelin önüne gelmiş ama ne yazık ki geç kalmıştır. Oysa yine olayın canlı yayın kayıtları, itfaiyenin olayın başlangıcından beri orada olduğunu, itfaiyenin otele yanaştırılmak istenmediğini, hatta kimi itfaiye personelinin göstericilerle birlikte hareket ettiğini, bunlardan birinin (davanın önemli sanıklarından biri olan Halil İbrahim Düzbiçer) Aziz Nesin’i itfaiye merdiveninden iterek atmaya kalktığını bütün televizyon izleyicileri hatırlayabilecektir. (Doğan, 2011) Programda TRT’nin tuhaf bir biçimde ortaya attığı iddialardan biri de, Madımak Oteli katliamının, ilgili tarihte henüz gerçekleşmemiş olan Başbağlar katliamıyla ilgisini ileri sürmesidir. İddiaya göre, “Başbağlar’ı yakmak için Erzincan ve Tunceli’den adam toplanmıştır ve Madımak Oteli bu yüzden yakılmıştır.” Daha açıkça söylenen şudur: Aleviler Başbağlar’da katliama hazırlanmaktadırlar, bu yüzden Madımak’ta katledilmişlerdir. Oysa Madımak katliamı olduğunda ne Başbağlar katliamı vardır ortada, ne de buna ilişkin en küçük bir iz. Ancak Başbağlar katliamı ile Madımak katliamı arasında kurulan bu karşılıklılık ya da intikam bağlantısı, 18 yıldır Türk-İslamcı yaklaşımların ana kalıp yargılarından biri olarak dillendirilmektedir ve buna da biraz ileride değişik vesilelerle değinilecektir. 

Kuşkusuz Aleviler TRT’nin bu programı yayından kaldırması için başvuruda bulundu. Ayrıca Sivas davasını başından beri izleyen müdahil avukatlardan Şenal Sarıhan, programa ilişkin olarak şu saptamayı yaptı: “Faili Meçhul adlı programda gerçek ters yüz edilerek, somut bir biçimde elimizde mahkeme kararları olmasına rağmen, mahkeme kararlarının aksi açıklamalarla Sivas olaylarının neredeyse Sivas mağdurları tarafından işlendiği izlenimi yaratıldı.” (NTVMSBC-b, 2011) Bu açıklamayla Şenal Sarıhan, aslında çok önemli bir noktaya değiniyordu: TRT, Madımak’ı unutturmak istemiyor, tam tersine, başka örneklerine de bu yazıda değinilecek olduğu gibi, Madımak katliamının yükünü bizzat katliam mağdurlarının sırtına yüklüyordu. Neredeyse Aleviler kendi kendilerini katleden patolojik bir topluluk olarak takdim ediliyordu. Yani aslında TRT, Alevilik sorununa ilişkin siyasal iktidarın yaymaya çalıştığı söylemi doğrulamak ve yaygınlaştırmak üzere harekete geçmişti. Bu söyleme biraz ileride değinilecektir. 

Şimdi son olarak, devletin Sivas katliamını unutturmak istediğine ilişkin yaygın algının ya da kabulün nasıl beslendiğine, her yıl karşılaşılan çeşitli örnekler dışında, artık yerleşik hale gelmiş iki örnek üzerinden değinilip ardından, daha özel olarak AKP hükümeti ve farklı aktörlerin bu algıyı nasıl beslediğine ilişkin örneklere geçilecektir. 

Son örneklerden ilki, Başbağlar katliamı11 anmalarıdır. 
Başbağlar katliamı, Madımak katliamından farklı olarak her yıl devlet protokolüyle gerçekleştirilmektedir. Bu yılki anmalarda Madımak anmasına katılanların üzerine gaz bombaları atılırken, Anadolu Ajansı’nın haberinden izlenen Başbağlar anması bambaşka bir görüntü ortaya çıkarmaktadır. (NTVMSNBC

c) Haberden anlaşıldığı kadarıyla, Başbağlar köyünde devlet eliyle şehitlik inşa edilmiştir ve anma törenleri bu şehitlik ziyaretini de içine almaktadır. 

Bu bakımdan, devlet, Madımak’ta ölenleri basit bir otel yangınında dumandan boğulmuş olarak gösterirken ve oteli ateşe verenleri tümüyle masum kılarken, 
tersine Başbağlar’da ölenler devlet tarafından şehitleştirilmiştir. Törene en üst düzeyde katılan Erzincan valisi Abdülkadir Demir, “Başbağlar’da 33 kişiyi 
katledenlerin insanlıktan uzak olduklarını, terörün mantığını tüm dünyaya duyurmak üzere bir araya geldiklerini ifade” etmektedir. Burada öldürülenler 
şehit ilan edildiğinden, anma törenleri en üst düzeyde protokolle gerçekleştiril miştir. Bu yılki törene, Erzincan valisi, Erzincan belediye başkanı, Erzincan emniyet müdürü, Erzincan Üniversitesi rektörü, Kemaliye kaymakamı, eski maliye bakanlığı müsteşarı, kamu kurum ve kuruluşlarının yetkilileri katılmıştır. 

Bu anma fotoğrafı Madımak’ın karşısında konulduğunda, farklılık son derece çarpıcıdır. Ancak Madımak ile Başbağlar arasında bağlantı kurmayı alışkanlık 
haline getiren yaklaşımlar, hiçbir zaman iki anma fotoğrafı üzerinde, herhangi bir şekilde durma gereğini, anlaşılabilir bir biçimde duymamaktadırlar. 

3. CÜ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR.,

***

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder