3 Ekim 2017 Salı

12 TEMMUZ 1947 BEYANNAMESİ VE SONUÇLARI BÖLÜM 4



12 TEMMUZ 1947 BEYANNAMESİ VE SONUÇLARI  BÖLÜM 4


12 Temmuz Beyannamesine İlişkin Değerlendirmeler

12 Temmuz Beyannamesi, demokrasinin yerleştirilmesi sürecinde önemli bir dönüm noktası niteliğindedir.

Celâl Bayar, 4 Ekim 1947 tarihinde Erzurum’da yaptığı konuşmada, bu beyanname için şunları söylemiştir:

Biz 12 Temmuz beyannamesini “iyi niyetin ve ileri görüşün ifadesi olarak kabul ettiğimizi” umumî efkâra arzetmiştik. 
Demokrasi lehine atılan böyle bir adımın ferahlatıcı tesirinden memnun olmamak mümkün değildir.

5 Ekim 1947 günlü Vatan Gazetesi.

Faik Ahmet Barutçu’nun değerlendirmesi şöyledir:1

Neşrinden önce başbakanla muhalefet liderlerinin görmüş oldukları bu beyannâme muhalefeti çok memnun etmiştir. Ve matbuat tarafından hararetle karşılanmıştır. Fuat Köprülü yazdığı bir makalede, İnönü bütün milletin müşterek malıdır diyerek Devlet Reisinin hakemliğini ve partiler üstündeki mevkiini
hürmetle karşılamıştır. Bundan bizim gazetelerimiz de aynı hararetli lisanla memnunluklarını izhar eylemişlerdir. Yalnız Recep Peker memnun olmamıştır. Ve cumhurbaşkanına bu politikayı kendisinin takip edemeyeceğini söylemiştir. Nasıl ki muhalefet de Recep Peker’le demokrasi yapılamayacağını mütemadiyen ve ısrarla söylemektedirler. Anlaşılan şudur ki yeni şartlara intibak gösterecek bir
kabinenin iş başına gelmesi bir zaruret olacaktır.

Cem Eroğul, 12 Temmuz Beyannamesi hakkında şunları söylemektedir: 2
Siyasî tarihimize 12 Temmuz Beyannamesi adıyla geçen cumhurbaşkanlığı bildirisi, çok partili rejimin yerleşmesi açısından 1 Kasım 1945 meclis açış nutkuna bedel bir aşama mahiyetindeydi.
Bu beyanname, Halk Partili müfritler hariç, herkesin yüreğini ferahlattı.
Kemal Karpat’ın Beyannameye ilişkin düşünceleri şöyledir:

İnönü’nün Beyannamesi, gelecekte iktidar partisiyle muhalefet partileri arasındaki münasebetlerin yeni esaslara dayandırılması gerektiğini açıkça belirtiyordu. Bu görüşü ve olayları yorumlama tarzı ile İnönü, Recep Peker ve hükûmetinden ayrılıyor, muhalefetin hükûmet baskısına ve taraf tutmasına
karşı yaptığı şikâyetleri dolayısiyle desteklemiş oluyordu.

Böylece devlet ve C.H.P. Başkanı İnönü ile hükûmet başkanı Recep Peker arasında bir çatışma belirmiş oluyordu.

İnönü’nün 12 Temmuz Beyannamesinden sonra Recep Peker’in çok partili sistemi tutan bir beyannameyi ya kabul etmesi, veya kabul etmiyorsa istifa etmesi gerekiyordu. Oysa Recep Peker İnönü’nün beyannamesini Anayasa’nın Cumhurbaşkanına tanıdığı yetkilere aykırı saydığı ve Meclis çoğunluğunun kendisini tutacağına inandığı için hükûmet başkanlığından çekilmedi. İnönü ile araları açıkça bozulmuş olmasına rağmen Başbakan kalmakta ısrar etti. Ancak birkaç ay sonra baskılardan sonra istifa zorunda kaldı.

12 Temmuz Beyannamesi partiler arası münasebetleri normalleştirerek sükûna kavuşturdu.
İnönü, 2 yıl sonra, 1 Kasım 1949 tarihindeki TBMM’yi açış nutkunda, söz konusu beyanname ile ilgili olarak şunları söyleyecektir: 4

Siyasî faaliyetlerimizin salim mecrasını kaybetmemesi, hele parti usullerimizin düşmanlık yaratmaması için senelerden beri çalışıyoruz. 
12 Temmuz Beyannamesi böyle bir gayretin mahsulüdür. İktidarla muhalefetin karşılıklı mesuliyetlerini ve mânevi taahhütlerini ifade etmek için yazılmış ve iyi neticeler vermiştir.

1 Barutçu, s. 827, 828.
2 Eroğul, s. 34, 35.
3 Karpat, s. 169-171.
4 İnönü, İkinci Cilt, s. 88.

? Demokrat Partinin Tebliği

DP Genel İdare Kurulu, 12 Temmuz Beyannamesinin yayımlanmasından 10 gün sonra, 22 Temmuzda, İllerden seçilerek Ankara’ya gelen 115 delege ile 30 milletvekilinin katılımıyla, bir toplantı başlattı.

1 Delegeler ve milletvekillerinden oluşan bu heyet küçük ölçekte bir genel kongre sayılmaktaydı.2 Genel İdare Kurulu, üç gün süren ve gizli yapılan bu toplantılardan sonra, 24 Temmuz 1947 tahinde bir tebliğ yayımlamıştır.
Tebliğin girişinde toplantının amacı açıklanmaktadır:3

D.P. Genel idare kurulu parti il teşkilâtınca seçilecek delegelerin iştirakile zaman zaman toplantılar yaparak memleket ve parti meseleleri etrafında görüş teatisinde  bulunmanın faydalı olacağına karar vermiştir.

İşte bu karara uyularak illerden gelen 115 delege ve 30 Demokrat milletvekilinin iştirakile 22 / 7 / 1947 tarihinde ilk toplantı yapılmış ve üç gün süren konuşma lar sonunda, müzakere mevzuu olan bütün meselelerde görüş birliğine varılmıştır.

Son bir kaç aylık iç politika hâdiselerinin ifade ve neticeleri, sayın Devlet Başkanının 12 temmuz 1947 tarihinde yayınlanan beyannamesinde toplanmakta olduğundan, görüşmeler daha ziyade bu beyanname üzerinde ve bu beyannamenin intişarı ile hsıl olan durum etrafında cereyan etmiştir.
Daha sonra, İnönü’nün 12 Temmuz Beyannamesi ile Başbakan Recep Peker’in demeci arasındaki görüş farkları anlatılmaktadır:

Ayrıca Başbakan Receb Pekerin, Partimize cevab olarak verdiği son beyanatı da ele alınarak, bir gün ara ile yayınlanan, birbirile karşılaştırıldıktan sonra neşredilmiş olmaları pek tabiî bulunan bu iki vesika arasında göze çarpan fark ve tezadların hakikatte bir fikir ve görüş ayrılığı neticesi olup olmadığı noktası üzerinde de durulmuştur.

Sayın Devlet Başkanının beyannamelerinde izhar olunan anlayış zihniyetile iyi niyetlere karşı, Başbakanın bu demecinde geri bir zihniyete ve sistemin inadcı müdafaanamesi mahiyetini taşıması ve bu demecin, beyanname ile hemen aynı günlerde intişar etmiş olması, yakın âtideki iyi gelişmeler hesabına tamamile ümid kırıcı olarak kabul etmek zaruretini doğurmaktadır. 4

1 Toker, s. 269.
2 Cem Eroğul, bunu “Küçük Danışma Kongresi” (Eroğul s. 35), Metin Toker ise “Küçük Kongre” (Toker, s. 269) olarak  adlandırmaktadır.
3 25 Temmuz 1947 günlü Cumhuriyet Gazetesi.
4 Recep Peker’in, Bayar’a cevap olarak 10 Temmuz tarihinde yaptığı son açıkla ma, 11 Temmuz 1947 tarihli Ulus Gazetesinde, «Recep Peker’in Bayar’a yeni cevabı» başlığı altında yayımlanmıştır. 

Peker cevabında şunları söylemektedir: «Tek parti zihniyetinden tutarlar da bizlere totaliterler, diktatörler deyip dururlar. Şimdi bunlara yenilerini ekliyorlar. 

Hükûmete terör kabinesi diyorlar ve hareketimizi siyasî irtica diye tarif ediyorlar. Sadece attığı her adımı kanuna uygunluk bakımından ince bir dikkatten süzmeyi şiar edinen hükûmetimizi kötülemek için Türkiye Cumhuriyeti kanunları ile Hitler’in kanunları arasında kıyaslar yapmaktan çekinmiyorlar. Ben taşıdığım büyük mesuliyet yükü altında şu on bir aylık kesif tecrübe günlerinin verdiği sağlam kanaatle inanıyorum ki alıp yürüyen hükûmet baskısı iddiaları ve
hükûmetin terör yaptığı ithamları, tahrik ettikleri ve muvaffak olamadıkları ayaklanmanın omuzlarına yüklediği büyük siyasî mesuliyeti örtmek içindir. Bu acı hakikatleri söylemekle tahriksiz, tecavüzsüz, tehdidsiz ve normal çalışan bir
muhalif parti hayatının gelişmesine de hizmet etmiş olduğuma kaniim. Türkiyede halk aleyhinde hiçbir tazyik yoktur. Her münasebetle tekrar ettiğim gibi başka memleketlerde asırlarca süren çatışma ve çarpışmalardan sonra alışılmış bir
rejimin başlangıç devrinin icabı olarak her tarafta gayretkeşlikler, türlü kusurlar olabilir. Bizler hepimiz, her taraf birden aynı iyi niyetle çalışmak sayesinde varacağımız başarı hedefinin mesafesini ancak kısaltabiliriz. Meydandaki realiteye rağmen Türkiye’de basın hürriyeti olmadığını ve basının nefes almaz hale getirdiğimizi iddia etmek haksızlıktır. Bugünkü şartlar altında en nazik bölgemizde sıkı yönetimi lüzumsuz görmek hatadır. Kanunî bir müessese olan sıkıyönetim kararlarını suçlamak yersizdir. Muhalif parti başkanının Sivas’ta söylediklerinin doğruluğunda ısrar etmesi hatadır.»

Halk Partili yayın organları; parti başkanlığıyla Devlet Başkanlığının ayrılması halinde, Anayasanın Cumhurbaşkanına verdiği yetkilerin bu görevin yerine getirilmesi için yeterli olmayacağını, bu amaçla Anayasa değişikliği yapılması gerekeceğini ileri sürmektedir.
Tebliğde bu iddialar üzerinde de durulmuş; asıl sorunun anayasanın –metni ve ruhu ile– tam uygulanmaması olduğu, siyasal yaşamda atılacak ilk adımın anayasaya aykırı kanunların kaldırılması olacağı; anayasa değişikliğinin vatandaşlarca rejim sorununu belirlemek amacıyla seçilecek yeni bir Meclisle yapılması gerektiği vurgulanmıştır.

Tebliğde ayrıca;

? İçişleri Bakanının, ülkede hiçbir baskının olmadığı yolundaki demecinin hayret ve üzüntü ile karşılandığı belirtilmiş,
? İnönü’nün beyannamesinde gösterilen iyi niyetlerin gerçekleştirilmesine yetecek bir zaman geçmemiş olmasının da düşünüldüğü, fakat bu süre kısa dahi olsa iyi bir başlangıç sayılabilecek bazı önlemlerin alınmasının imkânsız görülmediği vurgulanmış,
? Sıkıyönetim kararlarıyla kapatılmış bulunan gazetelerin yayınına izin verilmesi ve partiler arasında gözetilmesi gereken eşitlik hakları gereğince, örneğin radyodan muhalefetin de yararlanabilmesi gerektiği üzerinde durulmuş,
? Bugün egemen olan siyasî ve idarî koşullar altında muhalefetin, gerçek bir denetleme görevi yapabilmesinin çok zor hatta olanaksız olduğunun kamuoyunca da anlaşıldığı, hal böyle olunca biçimsel bir muhalefetin varlığının ülke için çok zararlı olduğuna değinilmiş,
? Ülke yönetimini elinde tutan Recep Peker Hükûmetinin, 12 Temmuz Beyannamesindeki açık ifadelere rağmen eski anlayış ve gidişten esaslı hiç bir şey değiştirmemek yolunda yürümeye azmetmiş olması karşısında, memleketin içinde bulunduğu şartların gözden geçirildiği ve çeşitli ülke sorunları üzerinde bugünkü durumu aydınlatıcı nitelikte uzun konuşmalar yapıldığı açıklanmıştır.

( Demokrat Partinin 24 Temmuz 1947 tarihli tebliğinin tam metni EK – IX’dadır ).1950 SEÇİMLERİ 13

5 Cİ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR.


***

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder