20 Ekim 2017 Cuma

NATO’nun Dönüşümü ve Kamu Diplomasisi’nin Artan Rolü BÖLÜM 2

NATO’nun Dönüşümü ve Kamu Diplomasisi’nin Artan Rolü  BÖLÜM 2





Soğuk Savaş’ın bitişinden sonra uluslararası güvenlik alanında meydana gelen radikal değişimlere rağmen NATO’nun önemini koruması, başta ABD olmak üzere, ittifak üyesi ülkelerin güvenlik çıkarlarının korunmasında NATO’nun önemli bir yer işgal ettiği algısı içinde olmaları ile ilgilidir. Soğuk Savaş sonrası dönemde değişen güvenlik tehditleri ile başedebilmek için yeni bir güvenlik örgütü oluşturmaktansa, hâlihazırda personel, lojistik ve stratejik alt yapısı bulunan NATO’nun devam ettirilmesi son derece uygun görülmüştür.30 1949 yılında kurulan Kuzey Atlantik Anlaşması Örgütü’nün altmış yılı 
aşan kurumsal ömrünün son yirmi yılı içerisinde yaşanan gelişmeler, NATO’nun sadece ortak tehditlere karşı kurulmuş olan bir ittifak değil, ortak siyasi ve kültürel anlayışın ürünü olduğunun daha iyi anlaşılmasına sebep olmuştur.31 NATO’nun “Batı’nın sahip olduğu demokratik değerleri” ileri götürmeye çalışan, güvenlik konularında istişare ve işbirliğine önem vererek uzun vadede çatışmaları önlemeye çalışan bir örgüt olduğu her fırsatta dile getirilmektedir.

NATO’nun alt yapısının sağlamlığı ve operasyonel kapasitesi örgütün yeni 
güvenlik sorunlarına adapte olabilmesini ve acil durumlarda karar mekanizma larını hemen 

harekete geçirebilmesini sağlamıştır. Nitekim, ABD topraklarında gerçekleşen 11 Eylül saldırılarının hemen ardından, sadece bir kaç saat içerisinde Daimi Temsilcilerin bir araya gelmesi ile, örgüt tarihinde ilk kez olarak 5. Madde harekete geçirilmiş ve harekata hazır hale gelmiştir.32 NATO’nun hala aktif bir güvenlik örgütü olduğu ve sadece kâğıt üzerinde kalmadığı yaşanan tüm zorluklara rağmen Afganistan operasyonuyla ortaya çıkmıştır. 

İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra kurulmuş olan güçlü güvenlik bağlarına rağmen 
ABD’nin Irak’ı işgalinden sonra ABD ile bazı Avrupalı müttefikleri arasında önemli fikir ayrılıkları yaşanmıştır. 11 Eylül 2001’de ABD topraklarına yapılan terörist saldırılardan sonra Başkan Bush yönetiminde Neo-Con’lar olarak tabir edilen “Şahinlerin” müttefiklerle istişare mekanizmalarını terk ederek, tek taraflı politikalar uygulamaya başlamaları ve ön alıcı/önleyici savaş doktrini çerçevesinde Irak’a saldırmaları bazı Avrupa ülkelerinde büyük kaygı uyandırmıştır.33 

Mart 2003’de ABD Irak’ı işgal etmeye hazırlanırken dünyanın dört bir tarafından yapılan protesto gösterileri karşısında The New York Times gazetesi “yapılan gösterilerin büyüklüğü bize aslında dünyada hala iki süper gücün bulunduğunu göstermektedir: Birleşik Devletler ve dünya kamuoyu” diyerek çok yerinde bir gözlemde bulunmuştu.34 

İttifak’a Avrupa’da kamuoyu desteğinin büyük oranda azalması olgusu,35 2003–2004 yıllarında Atlantik’in iki yakası arasında ortaya çıkan gerginliklerden daha derin köklere sahiptir. 21. yüzyıla girildiğinde İttifak’ın amacı, geçerliliği ve rolü konusunda İttifak’ın eski üyeleri arasında belirsizlik hâkimdi.36 Soğuk Savaş’ın bitişinden sonra NATO’ya üye olan “yeni Avrupalı” ülkelerin kamuoyları arasında ittifaka verilen destek oranı eski üyelerdekilerden daha yüksekti. Eski komünist geçmişleri ve Sovyetler Birliği ile ilişkileri gözönüne alındığında, Polonya, Macaristan, Slovakya, Romanya, Çek Cumhuriyeti ve Baltık ülkelerinde hükümetler büyük oranda, Slovenya ve Bulgaristan’da daha az ölçüde 
NATO üyeliği için kamuoyu desteğine sahip olmuşlardır. ABD, Irak’ın işgalini takip eden süreçte kamu diplomasisinin ve özellikle müttefikleri ile yakın ilişkiler içerisinde bulunmasının önemini anlamıştır. Ocak 2009’da yönetime gelen Demokrat Başkan Obama, ABD’nin uluslararası alanda tek başında 
hareket ederek, başarısızlıklarının da bütün sorumluluğunu üzerine almasıyla sonuçlanan Bush döneminin “tek taraflı” (unilateralist) dış politikasının tersine, dünya liderliğini ve meşruiyeti tekrar kazanmak için ittifaklara, ortaklıklara ve kurumlara yatırım yapmak şeklinde özetlenebilecek “çok taraflı” dış politika anlayışını benimsemiştir. Kamu diplomasisi alanında öncelik Müslüman ülke halklarına verilmekle birlikte, özellikle NATO bünyesinde bütünlüğü sağlayabilmek amacıyla İttifakın kamu diplomasisi stratejilerine de yatırım yapılmıştır. 

Atlantik’in iki yakasını ortak bir güvenlik anlayışı çevresinde birleştiren NATO, 
ABD için büyük siyasi öneme sahiptir. Örgütün liberal demokrasilerden oluşan bir yapı olarak çok taraflı bağlantı (angajman) forumu sağlaması ve ABD tarafından liderliği yapılan operasyonlarda meşruiyet kaynağı olması açısından (bunun en son örneğini Libya’da göstermiştir)37 benzeri yoktur. Yaşanan tüm fikir ayrılıklarına rağmen İttifaka üye ülkeler hükümetler düzeyinde transatlantik ortaklığı hiçbir zaman sorgulamamışlardır. Yeni uluslararası güvenlik ortamında barış ve istikrara yönelik politikalar konusunda fikir birliği bulunmaktadır. Önemli olan uygulamada oluşabilecek bir takım sorunların kamuoylarının desteği de alınarak, krize dönüşmeden atlatılabilmesidir. Bu noktada kamuyolarına ulaşabilecek iletişim mekanizmalarının hazır tutulması, kamuoylarının 
sürekli olarak NATO’nun kimliği, operasyonları ve hâlihazırda ne yapmakta olduğu gibi konularda aydınlatılması gerekmektedir. 

NATO’nun İki Ağırlık Merkezi: İç ve Dış Kamuoyu 

Herhangi bir kamu diplomasisi stratejisinin başarılı olabilmesi için hedef kitlenin 
doğru belirlenmesi gerekmektedir. NATO kamu diplomasisi için öncelikli hedef kitlesi, NATO’nun savunma ayağınının ağırlık merkezini temsil eden NATO’ya üye 28 ülkenin kamuoylarıdır.38 Sıklıkla vurgulandığı gibi hükümetlerarası bir örgüt olan NATO, egemen ve demokratik ülkelerin bir araya gelmesinden oluşmaktadır. Üye ülkelerin hükümetleri de alacakları kararlarda, özellikle güvenlik gibi yüksek politikayı ilgilendiren konularda, kamuoylarının desteğini almak durumundadırlar. İttifak içerisinde kamuoyu desteğinin artırılması ve bunun üye ülkelerin siyasi iradelerine yansıtılması NATO için hayati önem 
taşımaktadır. Benitez’e göre NATO’nun geleceği buna bağlıdır.39 

İkinci Dünya Savaşı’nın ardından kurulmuş olan NATO, Soğuk Savaş dönemi 
boyunca üye ülkelerin savunması için vazgeçilmez bir yere sahipti. Sovyetler Birliği’nin dağılması ve Doğu Bloku’nun çöküşü ile birlikte NATO’nun varlık sebebi de sorgulanmaya başlamıştır. Özellikle Soğuk Savaş’ın bitişinden sonra doğmuş olan kuşak için NATO gibi kollektif bir güvenlik örgütüne üye olmanın gerekliliği sadece okul kitaplarından edinilen bilgiler çerçevesinde algılanmaktadır. Nitekim son on yılda yapılan kamuoyu araştırmaları Pek çok Avrupa ülkesinde NATO’ya olan kamuoyu desteğinin büyük ölçüde azaldığına işaret etmektedir. Bunun sebeplerinden birisi de, özellikle eski üyeler arasında, NATO’nun büyük ölçüde ABD tarafından yönlendirilen bir örgüt olarak algılanmasıdır. Örneğin 2002 yılında Alman Marshall Vakfı tarafından yapılan kamuoyu araştırmalarına göre Birleşik Krallık’ta NATO’ya verilen destek 2002’de % 76’dan 2007’de % 65’e, Almanya’da % 72’den % 55’e ve Türkiye’de % 53’den % 35’e gerilemiştir.40 2008’den itibaren İttifak’a yönelik destek artmaya başlamakla beraber tüm Avrupa ülkeleri genelinde kamuoyunun sadece %62’si NATO’nun kendi ülkelerinin güvenliği için vazgeçilmez olduğunu belirtmişlerdir.41 

Soğuk Savaş’ın bitişini takip eden dönemde kamuoyu desteğiyle orantılı olarak 
gittikçe azalmış olan savunma bütçelerinin arttırılması mevcut ekonomik kriz ortamında daha da zorlaşmıştır. Bununla birlikte, NATO’nun gelecekte varlığını sürdürebilmesiyle yakından ilgili olan yeni stratejik konseptini başarılı bir şekilde uygulanabilmesi için imkân ve kabiliyetlerinin geliştirilmesi gerekmektedir. Dolayısı ile NATO kamu diplomasisi için birincil öneme sahip hedef kitle İttifak’a üye olan ülkelerin kamuoyları olarak ortaya çıkmaktadır. 

İttifak’a üye ülkelerin kamuoylarına yönelik iletişim stratejilerinin belirlenmesinde ise sadece liderlerin eğitiminin yeterli olmayacağı açıktır. NATO’nun varlık sebebi ve misyonu ile ilgili mesajların geniş halk kitlelerine ulaştırılması gerekmektedir. Ekonomik kriz dönemlerinde halkın, sınırları ötesinde kendilerine çok uzakta olan krizlerin çözümü için hükümetlerin kaynak sarfetmesine hiç de sıcak bakmayacakları ve sınırlarını tehdit etmeyen savaşlarda çocuklarının ölmesine onay vermeyecekleri göz önüne alındığında açık ve doğruları ortaya koyan bir iletişim stratejisine dayanan kamu diplomasisinin önemi ortaya çıkmaktadır.42 

Diğer taraftan “NATO imajından çok daha hızlı bir şekilde değişmiştir”.43 Soğuk 
Savaş sonrası dönemde farklılaşan güvenlik ortamı ve değişen tehditler, NATO’nun müdahil olduğu krizler ve çatışmalar İttifakı büyük ölçüde farklılaştırmıştır. NATO’nun hem siyasi hem de askeri alanda genişleyen bir gündeme sahip olması, dışarıdaki dünya ile iletişime geçilmesini zorunlu hale getirmiştir. NATO’nun küresel meselelerle uğraşan bir güvenlik örgütü haline gelmesi küresel anlamda bir tanınma sorununu gündeme getirmiştir. 
Bu anlayışla, NATO’nun komşuluk ilişkileri içerisinde bulunduğu Balkanlardan, Rusya, Ukrayna, Kafkasya ve Orta Asya’ya uzanan bir coğrafyada yer alan “ortak ülke” olarak nitelendirilebilecek ülkelerin kamuoylarına yönelik iletişim stratejileri geliştirilmeye çalışılmaktadır. Bu ülkelerdeki halklara hitap etmek hiç de kolay görünmemektedir. Pek çoğu İttifak’ın ne olduğu ve ne yaptığına ilişkin, ya da İttifak’ın gündeminde ne olduğuna ilişkin bilgi sahibi değildirler, ya da çok kısıtlı bilgiye sahiptirler. Bazılarının kafasında ise NATO hakkında bir takım yerleşmiş olumsuz fikirler bulunmaktadır. Bu nedenle bu ülkelerdeki kamuoylarına ulaşabilmek amacıyla özel programlara ihtiyaç duyulmaktadır. 44 
Ortak ülkelerden daha dış halkada ise temelleri Haziran 1994 yılında atılan 
Akdeniz Diyaloğu (Cezayir, Fas, İsrail, Mısır, Moritanya, Tunus ve Ürdün) ve 2004 yılında kurulan İstanbul İşbirliği Girişimi’ne (Körfez İşbirliği Konseyi ülkeleri; Bahreyn, Birleşik Arap Emirlikleri, Katar ve Kuveyt) katılan ülkeler bulunmaktadır. Söz konusu ülkelerin kamu oylarına yönelik olarak da çeşitli iletişim politikaları tasarlanmaktadır.45 

Ortak ülke kamu oyları ile benzer şekilde, söz konusu ülkelerin çoğunda da NATO ya çok az bilinmektedir, ya da NATO hakkında olumsuz görüşler bulunmaktadır. İstanbul İşbirliği Girişimi’ne üye ülkelerdeki ve Arap dünyasındaki diğer ülkelerdeki halklar ile NATO arasında hiç bir iletişim bulunmadığı göz önüne alındığında NATO için kamu diplomasisinin önemi bir kez daha ortaya çıkmaktadır. 

NATO’nun “operasyon” alanlarında yer alan hedef kitleler ise dışarıdaki öncelikli 
“dış ağırlık merkezi”ni oluşturmaktadır. Bunların içerisinde özellikle Afganistan ve Libya kamu oylarını sayabiliriz. Kapsamlı yaklaşım stratejisi ile yapılması plananlar büyük ölçüde bu operasyon yapılan ülkelerdeki kamuoylarının NATO’ya olumlu bakışının ve desteklerinin arttırılması ile yakından bağlantlıdır. Makalenin ilerleyen bölümlerinde inceleneceği üzere, akıllı güç uygulaması olarak nitelendirebileceğimiz kapsamlı yaklaşım çerçevesinde hem NATO hem de yerel sivil unsurların menfaatleri doğrultusunda karşılıklı projelere destek verebilecek yapıda Sivil-Asker İşbirliği (Civil-Military Coperation-CIMIC) maksatlı timler oluşturulmuştur.46 

NATO’nun Kamu Diplomasisi Birimi ve Faaliyetleri 

NATO, kamuoyları ile iletişime kurumsal tarihi boyunca önem vermiştir. Washington Antlaşması’nın imzalanmasından bir yıl sonra, Kuzey Atlantik Konseyi yayınladığı bir deklarasyonla “Antlaşmanın amaçlarının daha da ileri götürülebilmesi için kamuyu bilgilendirme konularında çalışacağı ve bu alanda koordinasyonu sağlayacağı” taahhüdünde bulunmuştur.47 NATO yapısı içerisinde kamu diplomasisi alanında faaliyet gösteren sivil ve asker tüm birimlerin faaliyetlerini koordine etmek maksadıyla 2003 yılında dönemin NATO Genel Sekreteri Lord Robertson tarafından NATO Kamu Diplomasisi Birimi 
kurulmuştur. Söz konusu birim, müttefik ve ortak ülkelerin günlük basın ve medya operasyonlarından ve iletişimden sorumlu olan NATO Enformasyon ve Basın Ofisi’nin yerini almıştır. Müttefiklerin kendi iletişim çabalarına destek olmakla görevlendirilmiş olan kamu diplomasisi bürosunun programları dinleyicileri transatlantik güvenlik meseleleri konusunda eğitmek ve bilgilendirmek, ittifak politikalarını ve amaçlarını doğru ve sorumlu bir şekilde ilerletmek olarak belirlenmiştir.48

NATO Kamu Diplomasisi Birimi müttefik ülkeler, Rusya ve Ukrayna, Balkan 
ülkeleri, Akdeniz Diyaloğu ve İstanbul İşbirliği İnsiyatifi’ni de içine almak üzere 
ülkelerarası iletişim stratejileri geliştirilmesi için çaba sarfetmektedir.49 Bu çerçevede, NATO’nun gazeteciler, kanaat önderleri ve müttefik ülkelerdeki parlamenterler gibi hedef kitlelere yönelik olarak erişim programları yoğunlaştırılmış, çeşitli ortaklık ülkelerinde enformasyon merkezleri oluşturulmuş, görsel-işitsel ürünler çeşitlendirilmiş, daha genç kitleler için yaz okulları, simulasyon alıştırmaları, okul ve sınıf yarışmaları gibi ilgi çekici 
programlar hazırlanmıştır.50 Günlük basın ilişkileri ve web sayfasının yönetimi dışında kalan bu tür faaliyetlerin ancak uzun dönemde etkilerinin görülmesi beklenebilir.51 2006 yılına kadar Konsey, kamu diplomasisini siyasi faaliyetlerinin bir parçası olarak görmemiş, dolayısı ile istikrarlı bir şekilde kamu diplomasisi konuları ele alınmamıştır. Bunun yanı sıra İttifak içerisinde az sayıda ülke kendi ulusal iletişim faaliyetlerinde NATO’nun desteklenmesine yer vermişlerdir. Sınırlı bütçe ve teknolojik imkânlarının yetersizliği yüzünden NATO Kamu Diplomasisi Birimi daha geniş kitlelere ulaşabilmek için yeni teknoloji uygulamalarından faydalanamamıştır.52 

2006 yılı NATO’nun Afganistan operasyonunda önemli bir dönüm noktası olmuştur. Ülkenin güney ve doğusunda Taliban’a karşı savaşın yoğunluğunun artması, gittikçe artan kayıplar ve ittifak üyesi ülkelerdeki kamuoylarının NATO’nun Afganistan’da başarılı olamayacağı algısı içerisine girmesi, Afganistan’daki operasyona yönelik kamuoyu desteğinin devam 
etmesi için, kamu diplomasisinin hayati öneme sahip olduğunu açıkça ortaya koymuştur.53 

Afganistan’da yürütülen operasyonlara Avrupa ve Kanada’da kamuoyu desteğinin sürekli olarak sağlanamayacağı yapılan kamuoyu yoklamalarında anlaşılmıştır. Avrupa ve Amerikan kamuoyu Afganistan’daki yeniden yapılandırma çabalarını (sırasıyla % 73 ve % 79 oranında), Afgan polis ve askeri güçlerinin eğitimine destek olunmasını (% 76 ve % 68 oranında), uyuşturucuyla mücadeleyi (% 70 ve % 76 oranında) desteklerken, Avrupa kamuoyu asker göndermeyi ve muharebe operasyonlarını onaylamamıştır.54 

Kamu Diplomasisi Genel Sekreter Yardımcısı Vekili Stefanie Babst’a göre 
NATO’nun Afganistan operasyonu, siyasi amaçların kamuoyuna açık ve net bir 
şekilde anlatılmasının gerekliliğini ortaya koymuştur.55 NATO ISAF operasyonunun sorumluluğunu 2003 yılında aldığında, Avrupa hükümetleri bu operasyonun amacı ve yapısı konusunda kendi kamu oylarıyla çok az iletişim kurmuşlardır. Almanya, İngiltere ve pek çok diğer ülkede, ISAF’ın görevi, halka basit bir yeniden yapılandırma ve demokrasi yerleştirme çabası olarak sunulmuş ve muharebe operasyonları kavramından özellikle kaçınılmıştır.56 Gittikçe artan orandaki askeri ve sivil kayıplar ve Taliban’ın uluslararası güçlere yönelik yoğunlaşan saldırısı NATO’nun kamu oylarına yönelik iletişiminde güvenilirlik ve koordinasyon problemlerinin ortaya çıkmasına sebep olmuştur. NATO Genel 
Sekreteri ve onun Brüksel’deki sözcüsü ile ISAF Komutanı ve onun askeri sözcüsünün dış dünyaya NATO’nun mesajlarının aktarılmasındaki temel sorumlular olması gerekirken, İttifak üyesi ülkelerde çeşitli askeri ve sivil yetkililer, ISAF’daki görevliler operasyonun işleyişi ve karşılaşılan sorunlar hakkında sürekli olarak kamuya bilgi vermişlerdir. Çoğu kez de söyledikleri şeyler NATO’nun siyasi olarak daha önceden kararlaştırılmış pozisyonu ile 
uyumlu olmamıştır. Bu şartlar altında NATO’nun dünya kamuoyuna birleşik bir vizyon ya da ikna edici bir mesaj göndermesi mümkün olamamıştır.57 
Diğer taraftan, Taliban’ın propaganda aygıtı yeni iletişim kanallarında kolaylıkla 
yolunu bulup, sözcüleri aracılığı ile özellikle insan kaybının olduğu olaylardan sadece dakikalar sonra haberleri kendi çıkarlarına göre uyarlayıp yerel ve uluslararası haber kanallarına ulaştırmaktaydı. ISAF bu arada gerçekleri araştırıp, doğru ve gerçeğe uygun bir cevap ararken içerisinde bulunduğu zaman baskısı altında sürekli savunma konumunda kalmıştır. Singapur’lu diplomat ve akademisyen Mahbubani, 2005 yılında verdiği bir röportajda “nasıl oluyor da mağarada yaşayan bir adam (Osama Bin Laden)58 dünyanın en 
gelişmiş iletişim toplumunu devre dışı bırakabiliyor, işte buna hayret ediyorum?”59 diyerek 

NATO’nun içerisinde bulunduğu iletişim sorununun boyutlarını ortaya koymuştur. 
NATO’nun Afganistan’daki askeri başarılarına büyük ölçüde gölge düşüren 
iletişim sorunuyla başedebilmek için Mayıs 2007’de, üye ülkeler İttifak’ın hem askeri, hem sivil iletişim olanaklarını geliştirmek konusunda fikir birliğine vardılar. Brüksel’de NATO Karargahı ile, Kabil’deki ISAF ve operasyona asker sağlayan ülkeler arasındaki iletişimi arttırmak amacıyla bir Medya Operasyon Merkezi kuruldu.60 Müttefikler tarafından NATO’nun iletişim yeteneklerinin geliştirilmesi amacıyla kabul edilen pakette SILK Afganistan isimli, Afgan iletişim becerilerinin ve tekniklerinin geliştirilmesini -örneğin basın görevlilerinin eğitimi, Afgan hükümet medya merkezine internet bağlantısının sağlanması- içeren bir program da yer almaktaydı.61 

Nisan 2008’de Bükreş’de yapılan İttifak üyesi ülke liderlerinin zirve toplantısında 
kamu diplomasisi ilk kez zirve deklarasyonunda yer almıştır. Müttefikler NATO’nun yerel ve uluslararası kamuoyuyla “uygun, zamanında, doğru ve hızlı tepki verebilecek şekilde iletişim kurabilmesi ve stratejik iletişim yeteneklerini arttırması” konusunda destek vereceklerini taahhüt etmişlerdir. 62 Kamu diplomasisinin artan öneminin anlaşılmasıyla, doğrudan NATO Genel Sekreterine kamu diplomasisi konularında tavsiyelerde bulunmak ve rapor vermek üzere, üst düzey yönetim kademesinin bir parçası olarak Kamu diplomasisinden sorumlu yeni bir genel sekreter yardımcılığı ihdas edilmiş ve bu göreve Temmuz 2011’de Hırvat Diplomat Kolinda Grabar-Kitarovic üç yıllık süre için getirilmiştir. 

NATO’nun Yeni Stratejik Konsepti ve Kamu Diplomasisi’nin Uygulanması 

Kamuoyu desteği NATO için her zaman önemli olmuştur. 1966 yılında, Fransa Başbakanı Charles de Gaulle’ün Fransa’yı NATO’nun askeri kanadından çıkarma kararı alması iç siyaset kaygıları sonucunda gerçekleşmiştir. Afganistan’dan asker çekme konusunda ortaya çıkan kamuoyu baskısı sonucunda 20 Şubat 2010’da Hollanda’da hükümet düşmüştür ve Hollanda askerlerini Afganistan operasyonundan ilk çeken ülke olmuştur.63 
Dolayısı ile NATO, Afganistan halkının yanı sıra ve belki de daha önce Amerikan ve Avrupa kamuoylarının kalplerini ve zihinlerini kazanmak zorundadır. Aksi takdirde, kamuoyu desteği olmadan NATO’nun Afganistan’daki operasyonlarına devam etmesi ya da başka bir operasyona girişmesi mümkün olamayacaktır.64 

NATO’nun güvenilir bir kollektif güvenlik örgütü olarak varlığını devam 
ettirebilmesi için yeni stratejik konsepte ihtiyacı vardı, fakat bunu kısıtlı kaynaklarla gerçekleştirmek zorunda olduğu için kamuoyu desteği çok önemliydi. 1949’dan günümüze kadar altı kez stratejik konsept değişikliğine giden NATO, ilk kez açık ve herkesi içine alacak bir tartışma sürecinin sonunda yeni konsepti kabul etmiştir. Nisan 2009’daki Strasbourg/Kehl Zirvesinde Stratejik Konsept hazırlanması için karar alındıktan sonra, üye ülkelerin dışişleri bakanlıkları ile işbirliği içinde geniş katılımlı bir istişare ve tartışma sürecini içeren kamu diplomasisi kampanyası başlatılmıştır.65 Bir yol haritası çerçevesinde oluşturulan bu süreç üç aşamadan oluşmaktadır: yeni stratejik konsept hazırlanması kararının alındığı Nisan 2009’dan, Uzmanlar Grubu’nun raporunu sunmuş olduğu Mayıs 2010’a kadar geçen ilk aşama; düşünce üretme aşaması (reflection phase), 2010 yazının sonuna kadar süren, danışma ve istişare (consultation phase) süreci olarak adlandırılabilecek ikinci aşama ve NATO ile üye ülkeler arasında resmi düzeyde taslak yazılması ve nihai 
görüşmeleri (drafting and final negotiation phase) içeren, Kasım 2010’da Lizbon Zirvesi ile sona eren üçüncü aşama.66 

Geleneksel diplomasinin devreye girdiği üçüncü aşamaya kadar NATO yoğun bir 
kamu diplomasisi programı oluşturarak, üye ülkelerin konuyla ilgili uzmanlarına, kanaat önderlerine ve kamuoylarına ulaşmayı hedeflemiştir. Bu süreç içerisinde, bir taraftan Genel Sekreter Rasmussen tarafından, üye ülkelerin önde gelen özel sektör, düşünce kuruluşları ve akademisyenlerinden oluşan ve ABD eski Dışişleri Bakanı Dr. Madeleine Albright başkanlık ettiği bir Uzmanlar Grubu (Group of Experts) oluşturulmuştur. Bu Uzmanlar Grubu 4 Eylül 2009’da çalışmaya başlamış ve hazırlamış oldukları “NATO 2020: Assured Security; Dynamic Engagement” başlıklı analiz ve tavsiyeler raporunu 17 Mayıs 2010’da 
Genel Sekretere vermişlerdir.67 Diğer taraftan, yine ilk iki aşamada dört uluslararası seminer, 140’tan fazla ufak çaplı seminerler, atölye çalışmaları ve bilgilendirme toplantıları düzenlenmiş, tartışma programları gerçekleştirilmiş, sanal ortamda tartışma forumları açılmış ve öğrencilere yönelik olarak makale yarışmaları düzenlenmiştir. Toplantıların büyük bir kısmı üye ülkelerde bulunan sivil toplum kuruluşları ve düşünce kuruluşlarının işbirliği ile gerçekleştirilmiştir. Yeni stratejik konsept çalışmaları ilgili bilgilerin ve kaynakçanın yer aldığı web sayfası yaklaşık 10 bin kişi tarafından ziyaret edilmiştir.68 

Bu süreç içerisinde hedef kitlenin, karar alıcılar ile kamuoyu üzerinde büyük etkileri olan medya ve kanaat önderleri gibi seçkinler oldukları görülebilir. Sivil toplum kuruluşları ve düşünce kuruluşları ile yapılan istişarelerle NATO’nun yeni stratejisinin oluşturulması ve yakından tanınmasına yönelik analiz raporları hazırlanmıştır. Bu raporlarda yer alan yaklaşımlar ve fikirler karar alıcılar tarafından okunmuş ve değerlendirilmiştir. NATO, yeni stratejik konsept çerçevesinde seçkinleri sadece bilgilendirmeye ve etkilemeye çalışmamış, bizzat stratejik konseptin geliştirilmesine katkıda bulunmalarını sağlamaya 
çalışmıştır.69 

Üçüncü ve nihai aşama Genel Sekreterin ilk iki aşamada elde edilen verilere 
dayanarak kendi taslak raporunu oluşturması ve üye ülkelerin hükümelerine iletmesiyle başlamış, bu aşamada kamuoyu ile görüş alışverişi kesilmiş, geleneksel diplomasi devreye girmiştir. Genel Sekreterin raporunda yer alan hususlar ülkelerin daimi temsilcileri tarafından görüşülmüş ve nihai taslak haline getirilmiştir. NATO’nun 21. yüzyılın güvenlik sorunlarıyla mücadele etmesini ve küresel ölçekte faaliyet göstermesini sağlayacak “Aktif Angajman, Modern Savunma” (Active Engagement, Modern Defence) başlıklı yeni stratejik konsepti 19–20 Kasım 2010 tarihli Lizbon Zirvesinde kabul edilmiştir.70 Daha önceki stratejik konseptlerle kıyaslandığında son derece kısa olan bu dokümanda (onbir sayfa ve 38 madde) füze savunması konusunda işbirliğine dayalı olarak Rusya ile yeni ilişkiler kurulması, kriz yönetimine kapsamlı yaklaşımın benimsenmesi, AB ile daha yapıcı ilişkiler içine girilmesi, NATO’nun caydırıcılık ve savunma duruşunun gözden geçirilmesi ve Madde 5’in daha az sınırlara dayalı yorumunun yapılması hususları yer almaktadır. Her biri kendi içerisinde büyük önem taşıyan ve çaba isteyen bu görevler NATO’yu küresel ölçekte iddialı bir savunma 
örgütü haline getirmektedir.71 

Yeni stratejik konseptin NATO’ya yeni bir kimlik kazandırması ve son yıllarda 
ittifakın içerisinde bulunduğu darboğazı aşmasına yardımcı olması beklenmektedir. Chivvis’e göre yeni stratejik konsept “İttifaka gelecekte de hizmet edecek uygun amaçlar kazandırarak onu yeniden canlandırma misyonu taşımalı”dır.72 Stratejik konseptte ortaya konan vizyonun başarılı bir şekilde hayata geçirilebilmesi ile NATO daha geniş kitleleri içine alacak şekilde uluslararası barış ve güvenliğe katkıda bulunabilecek ve NATO’nun 28 
üyesinin siyasi iradelerini bu amaca yöneltebilecektir.73 

Sonuçta, Lizbon Zirvesi’nde kabul edilen yeni stratejik konsept ile NATO 
sadece “savunma ittifakı” olmaktan çıkarak bölgesel temelli, fakat 21. Yüzyılda küresel ölçekte tehditlere karşı farklı yöntemlerle mücadele edebilecek bir “güvenlik kurumu” haline gelmiştir.74 Yeni stratejik konsept çerçevesinde, siber saldırılardan korsanlığa, enerji kaynaklarının korunmasından terörizme kadar geniş bir spektrumda yer alan ve artan sayıdaki tehditlere karşı NATO’nun sahip olması gereken yeteneklerin de artması gerekmektedir. NATO’nun yeni kimliğinin ve görevlerinin, tüm üye ülkelerin katılımıyla, kapsamlı bir kamu diplomasisi kampanyası ile kabul edilmiş olmasının, özellikle Avrupalı 
müttefiklerin NATO’ya daha fazla destek olacakları anlamına geleceği ümit edilmektedir. 

Bununla birlikte, Avrupa’nın içerisinde bulunduğu ekonomik ve mali kriz döneminde yeni stratejik konseptin ortaya koymuş olduğu görevleri yerine getirebilmek için gereken imkân ve kabiliyetlerin tedarik edilmesi eskisine göre daha zor görünmektedir. Yeni stratejik konsept kabul edildikten sonra NATO kamu diplomasisinde yeni bir aşama başlamıştır. Lizbon Zirvesi sonra erdikten sonra alınan kararlar medyada ve akademik çevrelerde derinlemesine incelenmiş ve tartışılmıştır. NATO’nun yeni stratejik konsept oluşturma sürecini açıklık ve şeffaflık içerisinde yürütmeye çalışmasının NATO’ya üye ülkelerin kamuoylarında genel olarak olumlu algılandığı değerlendirilebilir. Bununla birlikte, yeni Stratejik Konseptte ne kadar kamuoyu katkısı olduğu ölçmek mümkün görünmemektedir 

3 CÜ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR..


***

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder