3 Ekim 2017 Salı

12 TEMMUZ 1947 BEYANNAMESİ VE SONUÇLARI BÖLÜM 3



12 TEMMUZ (1947) BEYANNAMESİ VE SONUÇLARI  BÖLÜM 3


? DP’lilerin Seçim Kanununda Değişiklik Önerileri

Demokrat Parti Afyon Karahisar Milletvekilleri Hazım Bozca ve Hasan Dinçer ile Muğla Milletvekili Nuri Özsan, 5 Haziran 1946 tarihli ve 4918 sayılı Milletvekilleri Seçimi Kanunu’nun24, 25, 27, 34’üncü ve 46’ncı maddelerinde değişiklik yapılmasına ilişkin bir kanun teklifini, 19 Eylül 1946 tarihinde Millet Meclisine sunmuştur.

Haber, 20 Eylül 1946 günlü Vatan Gazetesinde şu başlıklarla verilmektedir: «Demokrat Parti, seçim kanununun tâdilini istedi / Tâdiller yapılmazsa Demokratların kısmî seçimlere iştirak etmemeleri muhtemel / Tâdil projesi dün Meclise verildi.»

Söz konusu değişiklik önerileri şöyle sıralanmıştır:1

? Sandıkların okul binalarına, okul binası bulunmayan yerlerde uygun bir yere konulması,

? Kapalı oy verme yerinde oy kullanmanın zorunlu olması, saat 08.00’da başlayan oy kullanma süresinin saat 19.00 yerine 18.00 ile sınırlanması,

? Siyasî partilerle Bağımsız adayların sandık başlarına en çok iki temsilci göndermeleri ve bu temsilcilerin oyların sandığa atılmasından itibaren bütün sayımda ve tutanakların düzenlenmesinde seçim komisyon ve kurullarında hazır bulunmaları,
? Oy sayım tutanaklarının sandık başında bulunan temsilcilere de imza ettirilmesi ve imzalı birer suretlerinin kendilerine verilmesi ve tutanağın bir suretinin askıya çıkarılması,
? Geçerli oy pusulalarının seçim kuruluna teslim edilerek seçim dönemi sonuna kadar  saklanmasının zorunlu tutulması,
? Kanuna aykırı suçlardan dolayı Cumhuriyet Savcılığı tarafından re’sen soruşturma yapılması.

Teklif sahipleri, 1947 yılında yapılacak ara seçimlerde uygulanma olanağını sağlamak üzere önerilerinin ivedilikle görüşülmesini istemiştir. Ancak değişiklik önerileri, 6 Nisan 1947 tarihindeyapılacak olan ara seçimlerden önce Meclis gündemine alınmamış; 1948 yılı Temmuz ayının başında, 4918 sayılı Milletvekilleri Seçimi Kanunu’nda değişiklik öneren Hükûmet tasarısıylabirlikte ele alınmıştır (Bkz. s. 49).

? İnönü’nün Antakya Konuşması Cumhurbaşkanı İnönü bir yurt gezisi sırasında, 10 Ekim 1946 tarihinde geldiği Antakya’da,Demokrat Partinin İl Yönetimi Kurulu Başkan  ve üyelerini davet ederek, kendileriyle bir görüşme yapmış ve bazı açıklamalarda bulunmuştur.2

1- TBMM Dönem VIII, Sıra sayısı: 185, İçişleri, Anayasa ve Adalet Komisyonları raporları (TBMM Tutanak Dergisi, Dönem:VIII, Cilt: 12, Birleşim: 86’ya bağlıdır).
2- 11 Ekim 1946 günlü Cumhuriyet Gazetesi.

İnönü’nün DP’li yöneticilere yaptığı bu konuşma, kendisinin demokrasi ve çok partili yaşam konusundaki görüşlerini belirtmesi bakımından önem taşımaktadır.

Cumhuriyet Gazetesi bu görüşmeyi şöyle anlatmaktadır:

«Cumhur Başkanı, Demokrat Parti ile yakından alâkadar olduğunu, Demokrat Partiyi desteklediğini, bu partinin ve demokrasinin memleketimizde ilerliyerek inkişaf etmesini istediğini, partiler arasında kardeşçe ve elbirliğile çalışmak lâzım geldiğini, arada ihtilâf ve bürudet mevcud ise bundan doğan kusurun daha ziyade mensublarına raci olacağını, çünkü onların iktidar partisinde bulunduklarından hazımkâr olmaları gerektiğini ifade ederek aynen şöyle demiştir:

Bütün siyasî ve askerî hayatımdaki vazifelerin hiç birini kaale almadan diyebilirim ki, Öldüğüm zaman Türk Milletine iki eser bırakmış olacağım. Bunlardan biri Köy okulları, diğeri de Müteaddit partilerdir.

Seçimler sırasında âsâblar gerginleşmiş ve parti mensubları arasında birbirlerini incitecek hâdiseler olmuştur. Fakat bugün iktidar partisinin mülâyim hareket etmesi ve olan bitenleri unutması gerektir. Bir gün Demokrat Parti iktidar mevkiine gelirse onların da mülâyim olmaları lâzımdır. Şunu da ilâve edeyim
ki yakın arkadaşlarım tarafından kurulan Demokrat Parti, Memlekette bugün taazzuv etmiş ve tutulmuştur. »

? İnönü’nün TBMM’yi Açış Konuşması

İnönü, 1 Kasım 1946 tarihinde TBMM’nin açılış konuşmasında halk idaresine ulaşma yolundaki çabalara işaret ederken, fikir ve parti ayrılıklarının vatandaşlar arasında düşmanlık yaratmaması için gayret gösterileceğini belirtmek ihtiyacını duymuştur:1

Bu sene üç büyük seçim geçirdik.2

Bir çok güçlükler ve tecrübesizlikler içinde, aylarca, çetin tartışmalaroldu. Bu memleketin iyiliğini istemiyenler, seçim çekişmelerinin, memlekette karışıklıklar ve ayaklanmalar çıkaracağına ümit bağladılar. Türk milleti, büyük bir millî imtihanı, muvaffakiyetle verdi ve memleketin kaderini ve daha iyi yolda yürümesini benimseyen  vatandaşların vatanseverliği, her güçlüğü yendi. Memleketin idaresi, milletin vatanseverliğine dayanarak, her yerde huzuru ve kanunu muhafazaya muktedir oldu. 
En çetin tartışma günlerinde, memleketin huzurunu muhafaza edebilen idare cihazımıza yürekten teşekkür borcumuzdur.

Memleket idaresinde, iktidarın serbest seçimle tâyin olunması, ve karşı fikir ve kanaatlerin memleket hayatında serbestçe söylenmesi ve tesir etmesiyle, halk idaresinin ileri merhalesi muvaffakiyetle kurulmuştur. Artık, Büyük Mecliste, belediye ve il idarelerinde, karşılıklı siyasî partilerle çalışıyoruz. Bu devrin feyizli bir surette işliyeceğine ve her yeni seçimin daha az sıkıntılı ve eksikler daha ziyade düzeltilmiş olarak geçeceğine inanıyoruz.
Şimdi bütün gayretimiz, fikir ve parti ayrılıklarının vatandaşlar arasında düşmanlık yapmamasına yöneltilmiştir. Memleketin muhtelif yerlerinde, muhtelif zamanlarda, vatandaşlarımızla yakından temas ediyoruz. Hiç kimse, düşmanlık istemiyor. Vatandaşlar arasında saygı ve güven, ufak dikkatlerle muhafaza edilebilecek kadar köklüdür. Hususiyetle dış tehlike karşısında, her partiden vatandaşlar şuurlu bir vatanseverlik duygusu içindedirler. Siyasî partiler hayatı bu yolda geliştikçe, memleketin hürriyet içinde ilerlemesi, büyük kuvvet aldıktan başka, bu hal, memleket müdafaası için de geniş teminat olacaktır. Bağımsız veya bir siyasî partiye mensup vatandaş, karşı parti mensuplarının elinde
bulunan hükûmetin, cumhuriyet hükûmeti olarak vazife görebileceğine inandıkça, yeni siyasî hayatımız temelleşecek ve feyizlenecektir. Biz, vatandaşlarımızla temaslarımızda, hep bu esasları anlatmağa
çalışıyoruz ve pek iyi anlayışla da karşılaşıyoruz.

1  İnönü, İkinci Cilt, s. 67.
2  26 Mayıs 1946 Belediye Seçimleri ve 21 Temmuz 1946 Milletvekili Genel Seçimleri ile 1 Eylül 1946 İl Genel Meclisi Seçimleri.

Millî hayatın gelişmesinde güç olan safha, siyasî fikir ihtilâfları perdesi arkasında karışıklığı, vatandaşları birbirine düşürmeyi hedef tutacakların, açık ve örtülü 
faaliyetleridir. Eğer, vatanseverliği temel tutan ve bu mecliste şerefle milleti temsil eden siyasî partiler ve bağımsızlar uyanık olurlar ve partiler üstündeki memleket  dâvalarını kavramakta ve birbirlerine yardım etmekte anlayış gösterirlerse, memleketi kötü niyetlere karşı koruyup, hürriyet içinde ilerleteceğimize hiç şüphem yoktur.

? 12 Temmuz Beyannamesi

DP yöneticileri sürekli olarak idare mekanizmasının (kamu bürokrasisinin) iktidar yanlısı tutumundan ve partileri üzerindeki baskısından şikâyet ediyor ve seçim 
güvenliğinin sağlanmasını istiyordu. Hükûmet ise ihtilâlci yöntemlerle çalıştığını ileri sürdüğü muhalefetten –özellikle DP’den– şikâyetlerini sürdürmekteydi.

Cumhurbaşkanı İnönü’nün amacı, başlıca iki parti olarak tanımladığı CHP ve DP arasındaki temel şartın yani emniyetin yerleşmesini sağlamaktı. İnönü’ye göre, «Muhalefet teminat içinde yaşamalı ve iktidarın kendisini ezmek istemediğinden müsterih olmalıdır. İktidar ise muhalefetin, kanunî haklarından başka bir şey düşünmediğinden emin olmalıdır.»

Hükûmetle muhalefetin bu konularda uzlaşmasını sağlamanın görevi olduğuna inanan İnönü, bu amaçla Başbakan ve DP Genel Başkanı ile bir dizi görüşme başlattı.
? 7 Haziranda DP Genel Başkanı Celâl Bayar’ı çağırarak ilk görüşmesini yaptı. Bayar, Demokrat Partinin, idare mekanizmasının baskısı altında bulunduğundan şikâyet etti.
İnönü’nün bu şikâyeti ilettiği Başbakan Recep Peker ise, böyle bir baskının olmadığını, aksine idare mekanizmasının muhalefetin tahriklerine karşı zor durumda kaldığını beyan etti.

? Girişimlerini sürdüren Cumhurbaşkanı, 14 Haziranda Celâl Bayar ile Recep Peker ve Başbakan Yardımcısı Mümtaz Ökmen’i bir arada dinledi. Bu görüşmede her iki taraf da iddialarında ısrarlı oldular.

? İnönü’nün 17 Haziran’da tekrar kabul ettiği Celâl Bayar, arkadaşlarıyla görüştüğünü ve idarî baskıların varlığı konusundaki inançlarının değişmediğini ifade etti. Bunun üzerine İnönü Başbakan ile görüştü. Başbakan, iktidar ve muhalefet partilerinin ilişkilerinde hayırlı gelişmeler olduğunu, bu hususta kendilerine düşen görevleri sadakatle yerine getireceklerini söyledi.

? İnönü, Başbakanın bu ifadelerini 21 Haziranda Bayar’a iletti. Bayar da, bu konuda fiili sonuçları beklemek gerekeceğini bildirdi.

İnönü’nün temasları sürerken, Recep Peker ile Celâl Bayar karşılıklı açıklamalarda bulundular: 1
Celâl Bayar Sivas’a giderek Demokrat Partinin vilâyet kongresinde bir nutuk söyledi. Bu nutkunda İnönü ile görüşmelerini anlattı. Ve Demokrat Partililer üzerinde idare mekanizmasının oy istekleri baskısından bahisle bunun cumhurbaşkanınca da anlaşılmış olduğunu söyledi.

1 Barutçu, s. 827.

Recep Peker, bu nutka sert bir cevap verdi. Ve Celâl Bayar’ı yalan söylemekle suçlandırdı. Celâl Bayar aynı suçu Recep Peker’e isnat etti. Bu karşılıklı iddia ve ithamlara İnönü neşrettiği bir beyanname ile son verdi.

Cumhurbaşkanı, bütün bu görüşmelerin sonuçlarını 12 Temmuz 1947 tarihinde yayımladığı bir bildiri ile kamuoyuna açıkladı. Bildiri, radyodan da okundu.
Siyasî literatürümüze 12 Temmuz Beyannamesi olarak geçen bu bildiri, 12 Temmuz 1947 günlü Vatan Gazetesinde, «Millî hakimiyete giden yolda ileri bir merhale / Cumhurbaşkanı İnönü, beklenen tebliğini dün yayınladı.» başlığıyla verilmiştir.
İnönü; bildirisinde varmak istediği noktanın iki parti arasında güveni yerleştirmek olduğunu vurguluyor, bu konudaki güçlükleri yenmek için iktidar ve muhalefet liderlerinin samimî yardımlarını istediğini ifade ediyordu:
Ben, idare mekanizmasının baskı yaptığını Hükûmet Reisinin kabul etmemesini, böyle bir hareketi tasvip etmiyeceğini katiyetle beyan eylemesini, bir teminat ifadesi olarak aldım ve bunu Bay Bayar’a söyledim. Ben, Muhalefet Liderinin kanundışı maksatlar ve metotlar isnadını reddetmesini, muhalif parti çalışması için şart olan kanun içinde kalmak esasının gözönünde tutulduğuna ve tutulacağına dair tatmin edici bir teminat olarak kabul ettim ve Başbakana bunu söyledim. Her iki tarafla uzun konuşmadan çıkardığım bu neticelere inanmak istiyorum ve inanıyorum.

Benim kanaatimce, bir buçuk senedenberi geçirdiğimiz tecrübeler ağır ve bazan ümit kırıcı olmuştur; amma, gelecek için her türlü ümitleri haklı çıkaracak bir muvaffakiyet de temin edilmiştir. Bu durumu muhafaza etmek ve onun gelişmesini sağlamak, iktidar ve muhalefet partilerinin vazifeleri olmak
lâzımgelir. Gelecek için tedbirler, benim kabul ettiğim gibi, şu noktadan hareket etmekle bulunabilir.

Varmak istediğim netice, başlıca iki parti arasında temel şartın, yâni emniyetin yerleşmesidir. Bu emniyet, bir bakımdan memleketin emniyeti mânasını taşıdığı için, benim gözümde çok ehemmiyetlidir.

Muhalefet, teminat içinde yaşayacak ve iktidarın kendisini ezmek niyetinde olmadığından müsterih olacaktır. İktidar, muhalefetin kanun haklarından başka bir şey düşünmediğinden müsterih bulunacaktır. Büyük vatandaş kütlesi ise, iktidar bu partinin veya öteki partinin elinde bulunması ihtimalini vicdan rahatlığı ile düşünebilecektir. Bu neticeye varmak için karşılaştığım güçlükler, çok
zaman, yalnız ruhî mahiyette olan âmillerdir. Bu güçlükleri yenmek için, siyasî hayatımızı idare eden, iktidarda ve muhalefetteki liderlerin samimî yardımlarını isterim.

(12 Temmuz Beyannamesinin tam metni EK-VIII’de verilmiştir).

EK-VIII

12 Temmuz Beyannamesi;

(Cumhurbaskanı İsmet İnönü tarafından 12 Temmuz 1947 tarihinde
yayımlanmıstır.)

Hükümet Reisiyle ve Muhalefet Lideri ile son günlerde memleketin
iç durumu üzerindeki konusmalarımı ve bu hususta kanaatlerimi ve
fikirlerimi söylemek zamanı gelmiştir.

7 Haziran tarihinde görüsmek üzere çagırdıgım Bay Celâl Bayarbana, Demokrat Partinin, idare mekanizmasının baskısı altında bulundugu nu beyan ve sikayet etti. Haberdar ettigim Basbakan aynı mevzuları daha evvel aralarında görüstüklerini hikaye ederek, böyle bir baskının olmadıgını, idare mekanizmasının memleketin huzurunu bozacak mahiyette tahriklere karsı çok güç durumda kaldıgını beyan eyledi. Bundan sonra, iki tarafı bir arada dinlemek için 14 Haziran tarihli bulusmayı tanzim ettim. Basbakan ve yardımcısı Devlet Bakanı ile Demokrat Parti Baskanı hazır bulundular. İki taraf arasında karsılıklı tartısma içinde iki buçuk saat devam eden bu konusma, basladıgı noktada bitti. Demokrat Parti Baskanı, partisinin baskı altında bulundugu noktasında ısrar ve partisinin kanun dışı maksatlar ve
ihtilal usulleri takip ettigine dair ihtimalleri reddetti. Hükümet Reisi, idare mekanizmasının baskı yaptıgı iddiasını kabul etmeyecegini ve sikayet vesikalarını tetkik ve takibe hazır oldugunu tekrar söyledi ve muhalif partinin çalısma usullerini düzeltmesi lazım oldugu iddiasında kaldı.
17 Haziran tarihinde Bay Bayar’ı tekrar kabul ettim. Bana vaziyeti
arkadasları ile görüstügünü, benim durumuma karsı tesekkürle mütehassis olduklarını söyledikten sonra, baskı vardır kanaatında olduklarını teyit eyledi. Bunun üzerine, iki defa görüstügüm Basbakan, iktidar partisi ile muhalefet partisinin Büyük Meclisteki münasebetleri ve karsılıklı çalısmaları yolunda hayırlı terakkiler oldugunu takdirle söyledikten sonra, “biz de kendimize düsen vazifeleri sadakatla ifa edecegiz, size söz veriyorum.” dedi ve iki ay sonra Büyük Millet Meclisi toplanıncaya kadar partilerin münasebetlerinde itimadı artıran terakkiler olacagına ümidi kuvvetli oldugunu ilave eyledi.

Bu beyanatı Bayar’a 24 Haziran tarihinde naklettim. Bay Bayar
bana, fiili neticeye intizar edilmesi lazım gelecegini bildirdi. Bundan sonraki tartısmalar, muhalefet liderinin Sivas nutkunda ve Hükümet reisinin 2 Temmuz tarihli beyanatında ve ondan sonraki karsılıklı cevaplarda görülmüstür. Vaziyet hülasa olunursa, iki taraf sikayetlerinde ve savunmasında ısrar etmis ve siddetli tartısmalar esnasında karsılıklı iyi niyetlerinin ifadesi olan bazı tatmin edici parçalar hatırda kalmıstır. 

Siyasi havayı yumusatan bir iyilik olmak üzere, dertleri bilenlerin kendilerinden, karsı tarafı teskin edici tedbirler alacakları ümidi uyanmıstır. Bunun dısında olarak durum, muhalefet partisi liderinin “ fiili bir netice bekleme ” seklinde ifade ettigi hükümde görülür. Yani, bir baska türlü söylenirse vaziyet, karsılıklı iddialar bakımından dügüm halini muhafaza etmistir.

  Simdi ben bu dügümü çözmeye çalısacagım. İki tarafın sikayet ve
müdafaalarının delillerini tafsil etmekte faide görmüyorum. Zaten bunlar umumi efkarca da kafi derecede bilinmektedir. Gördüm ki taraflardan hangisinin haksız, yahut hangisi daha evvel karsısını kırmaya baslamıs oldugunu aramakta da fayda yoktur. Ben, idare mekanizmasının baskı yaptıgını hükümet reisinin kabul etmemesini bir teminat ifadesi olarak aldım ve bunu Bay Bayar’a söyledim. Ben, muhalefet liderinin kanun dısı maksatlar ve metotlar isnadını reddetmesini, muhalif parti çalışması için şart olan kanun içinde kalmak esasının göz önünde tutulduguna ve tutulacagına dair tatmin edici bir teminat olarak kabul ettim ve Basbakana bunu söyledim.


Her iki tarafla uzun konuŞmalardan çıkardıgım bu neticelere inanmak
istiyorum ve inanıyorum. Bizi bu inanısa getiren bugünkü durumu,
memlekette siyasi partilerin çalısıp gelisecegine kati ümit veren en mühim merhale sayıyorum. Simdiye kadar, memlekette geçen iktidar ve muhalefet tecrübesinin muvaffak olmamasını bir seneden beri geçirdigimiz tecrübelere onların dayanamamıs ve bugünkü siyasi durumu elde edememis olmalarında görüyorum. Benim kanaatimce, bir buçuk seneden beri geçirdigimiz tecrübeler agır ve bazen ümit kırıcı olmustur. Ama gelecek için her türlü ümitleri haklı çıkaracak bir muvaffakiyet de temin edilmistir. Bu durumu muhafaza etmek ve onun gelismesini saglamak, iktidar ve muhalefet partilerinin vazifeleri olmak lazım gelir.

Gelecek için tedbirler, benim kabul ettigim gibi, su noktadan hareket
etmekle bulunabilir. Benim bu son dinledigim karsılıklı sikayetler içinde
mübalaga payı ne olursa olsun, hakikat payı da vardır. htilalci bir tesekkül degil, bir kanuni siyasi partinin metodları ile çalısan muhalif partinin, iktidar partisi sartları içinde çalısmasını temin etmek lazımdır. Bu zeminde ben, devlet reisi olarak kendimi her iki partiye karsı müsavi derecede vazifeli gördüm.
    İdare mekanizması, yani valilerimiz ve maiyetleri bir seneden beri
çok agır bir tecrübe geçirmislerdir. Öyle zamanlar oldu ki, memlekette
hükümetin mevcut olup olmadıgı bile süphe götürür idi.
Sorumlu hükümetin huzur ve asayis vazifesi münakasa götürmez.
Fakat, mesru ve kanuni siyasi partilere karsı tarafsız, esit muamele
mecburiyeti, siyasi hayat emniyetinin temel sartıdır. Bu arada, siyasi
partilere mensup olan veya görünen hususi maksat sahiplerinin sirretliklerini pervasız olarak tesirsiz bırakmak hususunda partilerin dikkat göstermeleri icap eder. Siyasi partilerin hangisi is basına gelirse gelsin, onlar, idare mekanizmasında çalısanların haklarına ve itibarlarına karsı adaletli bir zihniyette olacaklarına inandıracaklardır.

   Zannediyorum ki, hükümet reisi ile muhalefet lideri arasında son
tartısma, iki tarafı sebat ettikleri noktadan ayırmak gayretine düsmeksizin, her iki tarafın bekledikleri seyleri söylemis ve temin etmis oluyorum.
Vatandaslarıma, hükümetle ve iktidar partisi ile muhalefet arasında
görüsme ve araya girme safhalarını oldugu gibi anlatmıs oldugumu ümid ederim. Varmak istedigim netice, baslıca iki parti arasında temel sartın yani emniyetin yerlesmesidir. Bu emniyet, bir bakımdan memleketin emniyeti manasını tasıdıgı için gözümde çok ehemmiyetlidir. Muhalefet, teminat içinde yasayacak ve iktidarın kendisini ezmek niyetinde olmadıgından müsterih olacaktır. İktidar, muhalefetin kanun haklarından baska bir sey düsünmediginden müsterih bulunacaktır. Büyük vatandas kütlesi ise, iktidarın su partinin veya öteki partinin elinde bulunması ihtimalini vicdan rahatlıgı ile düşünebilecektir. Bu neticeye varmak için karşılaştığım güçlükler, çok zaman yalnız ruhi mahiyette olan âmillerdir. Bu güçlükleri yenmek için siyasi hayatımızı idare eden, iktidarda ve muhalefetteki
liderlerin samimi yardımlarını isterim.
Bu Beyanatımı, nesrinden önce başbakanla muhalefet lideri
görmüşlerdir. (Kaynak: Ulus, 12 Temmuz 1947)


4 CÜ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR



***

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder