NATO ve Türkiye’nin., Güncel NATO Konularına İlişkin Görüşleri, BÖLÜM 1
1. Türkiye ve NATO
NATO ülkemizin tam yetkiyle söz sahibi olduğu önemli bir uluslararası örgüttür. Bu bakımdan NATO üyeliği Türkiye için önemlidir. Tarihin en başarılı savunma İttifakı olarak anılmaktadır. 2010 Kasım ayında gerçekleştirilen Lizbon Zirvesinde kabul edilen Stratejik Konsept, İttifakın kendisini günün koşullarına uyarlama kapasitesini bir kez daha kanıtlamıştır. NATO’yu kuran Vaşington Antlaşmasının müşterek savunma hakkındaki beşinci maddesi diğer Müttefikler için olduğu gibi, Türkiye için de değerli bir güvenlik teminatıdır. NATO forumu ülkemize, uluslararası güvenlik konularına ilişkin görüş ve beklentilerimizi ortaya koyarak, transatlantik eğilimlere etkide bulunma imkanı da vermektedir.
Ülkemizin 1952 yılında üyesi olduğu NATO, uluslararası güvenlik ve savunma politikamızın temel unsuru olma özelliğini sürdürmekte olup NATO’ya üyeliğimizin 60. yıldönümü 18 Şubat 2012 tarihinde kutlanmıştır. Bu vesileyle, anılan tarih öncesinde ve sonrasında, NATO’nun savunma ve güvenliğimize katkılarının öneminin vurgulandığı çeşitli etkinlikler düzenlenmiştir. Ülkemizin NATO’ya üyeliğinin 60. yıldönümü vesilesiyle Sayın Bakanımız 18 Ocak 2012 tarihinde Brüksel’i ziyaret ederek, Kuzey Atlantik Konseyi’ne hitap etmiştir. Bu çerçevede, NATO Genel Sekreteri Anders Fogh Rasmussen de, 16-17 Şubat 2012 tarihlerinde ülkemize bir ziyaret gerçekleştirmiştir. Anılan ziyaret kapsamında, NATO Genel Sekreter Rasmussen Sayın Bakanımızla ikili bir görüşme gerçekleştirmiş, ayrıca, TBMM Dışişleri ve Savunma Komisyonları ile NATO PA Türk Grubu üyeleri ortak toplantısına katılmıştır. Bu vesileyle, Genel Sekreter Rasmussen Cumhurbaşkanımız Sayın Abdullah Gül tarafından
kabul edilmiş ve Türk Atlantik Konseyi Derneği tarafından düzenlenen bir panele de konuşmacı olarak katılmıştır.
Öte yandan, Türkiye de NATO için önemlidir. Ülkemiz Soğuk Savaş süresince İttifakın güneydoğu sınırını savunma sorumluluğunu taşımıştır. Soğuk Savaş sonrasında kriz yönetimi ve barışı koruma harekatlarına yaptığı katkı ve izlediği aktif dış politika neticesinde ülkemizin NATO için önemi artarak sürmektedir. Türkiye, NATO’nun ikinci büyük ordusuna sahiptir. Çoğunluk nüfusun Müslüman olduğu bir Müttefik olma özelliğiyle NATO içinde özgün bir konumu bulunan ülkemiz, gerek sert gerek yumuşak güç kapasitesiyle İttifakın faaliyetlerini sürdürdüğü coğrafyalar açısından vazgeçilmez bir değerdir. NATO’nun Bosna-Hersek, Kosova ve Afganistan’daki faaliyetlerine yaptığımız kapsamlı katkılar bu kapasitemizi seferber etme iradesine sahip olduğumuzu göstermiştir.
Türkiye’nin NATO üyeliği ülkemizin uluslararası kimliğinin bir parçasıdır. Ülkemiz İttifak faaliyetlerine hem NATO’nun Türkiye için, hem de Türkiye’nin NATO için ifade ettiği önem çerçevesinde kapsamlı ve aktif katkıda bulunmaya devam etmektedir. Türkiye NATO içindeki konumunu hem kendi ulusal çıkarlarını gözeterek, hem de İttifak dayanışmasını destekleyerek sürdürmektedir.
Ülkemiz İttifakın faaliyette bulunduğu geniş coğrafyadaki ülke ve halklarla tarihten gelen derin bağlarını kullanmak suretiyle yumuşak gücünü seferber etmektedir. Bu esasen Lizbon Zirvesinde kabul edilen yeni Stratejik Konsept belgesinde İttifakın kendisi için çizdiği eylem planıyla da örtüşmektedir. Sözkonusu belgede “işbirliğine dayalı ortaklık” NATO’nun asli görevlerinden biri haline gelmiştir. Bu kavram ülkemizin dış politikasına esasen yıllardır, on yıllardır yön veren bir anlayıştır. Ülkemizin son yıllarda germi verdiği bu yöndeki aktif dış politika Türkiye’yi bu konuda potansiyeli en güçlü ülkelerden biri haline getirmiştir.
Türkiye NATO bünyesinde kolektif savunma ve kriz yönetimi konusundaki faaliyetlere de faal şekilde katılmaya devam etmektedir. Güçlü ordumuz ve son yıllarda artan sivil imkân ve yeteneklerimiz buna imkan sağlamaktadır. Türkiye Afganistan için sivil ve askeri imkanlarını seferber etmiştir. Bu ülkeye yönelik olarak tarihinin en kapsamlı dış yardım programını uygulamaktadır. Bu bir yandan, Türkiye’nin Afganistan’a verdiği öneme işaret etmekte, diğer yandan ise İttifakın müşterek faaliyetlerine katkıda bulunma kapasite ve iradesini ortaya koymaktadır.
2. NATO’nun Dönüşümü
NATO’nun önemli bir müttefiki olan Türkiye, İttifakı kendisinin de ayrılmaz bir parçası olduğu Avrupa-Atlantik bölgesinin güvenliğinin dayanağı olarak görmektedir. Soğuk Savaş sonrası dönemde konvansiyonel tehdit büyük ölçüde azalmıştır. Diğer taraftan, terörizm, bölgesel istikrarsızlıklar, kitle imha silahları ve bunları fırlatma vasıtalarının yayılması, ayrılıkçı mikro ve etnik milliyetçilik, aşırı dinci akımlar, örgütlü suç, uyuşturucu ve insan ticareti, kitlesel göç gibi geleneksel olmayan, asimetrik güvenlik risk ve tehditleri ortaya çıkmıştır. Bugün, terörizm uluslararası toplum ve İttifak’ın güvenliği için en ciddi tehditlerden birini teşkil etmektedir.
Tehditlerin ve mevcut tehditlere karşı koymada kullanılması gereken metotların doğası değişirken, İttifakın asıl fonksiyonu olan kolektif savunma değişmeksizin devam etmektedir. Bu bağlamda, Transatlantik işbirliğinin başlıca forumu olarak NATO vazgeçilmez niteliğini sürdürmektedir. İttifak, Avrupa-Atlantik bölgesinin barış ve istikrarının korunması ve geliştirilmesindeki temel araçtır.
Diğer taraftan, Soğuk Savaş sonrasında günün koşullarına uyum sağlama ihtiyacının bilincinde olan NATO, 1991, 1999 ve son olarak 2010 tarihli Stratejik Konseptlerde de yansıtıldığı üzere, kapsamlı bir dönüşüm sürecinden geçmektedir. Bu hem iç hem de dış adaptasyon sürecidir. İttifak bir yandan kolektif savunma ile kriz mukabele yeteneğini muhafaza etmek amacıyla kuvvetlerini kapsamlı bir modernleşme sürecinden geçirmekte diğer yandan ise, “işbirliğine dayalı güvenlik” anlayışıyla yumuşak gücünü geliştirmek amacıyla mevcut siyasi ve askeri ortaklık yapılarını pekiştirmekte ve yenilerini tesis etmektedir. Rusya ve Ukrayna ile işbirliği ve Akdeniz Diyalogu
ile İstanbul İşbirliği Girişimi, Temas Ülkeleriyle kurulan ilişkiler, Afganistan ve Pakistan’la tesis edilen kapsamlı diyalog ve işbirliği NATO’nun bu alandaki kararlılığını açıkça sergilemektedir. Diğer taraftan, NATO’nun yeni üyelikler konusunda izlediği açık kapı politikası ve BM, AGİT ve AB gibi diğer uluslararası örgütlerle olan işbirliği bu bağlamda önem arzeden hususlar olarak ortaya çıkmaktadır.İttifakın, daha etkin yetenek, yapı ve çalışma yöntemlerine yönelik iç reformu da kayda değerdir.
NATO’nun dayandığı temel ilke ve amaçlar aynı kalmakla birlikte, değişim ve dönüşüm İttifak bünyesinde her daim devam etmesi gereken süreçler olarak tüm Müttefiklerce benimsenmiştir. Yeni kuvvet ve komuta yapıları, NATO Ajanslarının reformu, askeri yeteneklerin geliştirilmesine yönelik girişimler, İttifakın kriz mukabele süreçlerinin gözden geçirilmesi, NATO Karargahının daha etkin çalışma usullerine kavuşmasına matuf girişimler, İttifakın finansman mekanizmalarının etkinleştirilmesi bu iç dönüşüm sürecinin başlıca unsurlarıdır. Türkiye, güçlü bir savunucusu olmaya devam ettiği bu çabalara aktif katkıda bulunmaktadır.
İttifak bünyesinde savunma dönüşümü de devam eden bir süreçtir. Bu çerçevede, Muhtemel krizlere etkin ve hızlı müdahale edebilmek için yeteneklerin geliştirilmesi, NATO içindeki dönüşüm çabalarının esasını oluşturmaktadır. İttifak, konuşlandırılabilir ve kullanılabilir kuvvetlere ihtiyaç duymaktadır. Bu konudaki çabalardan biri 2002 yılında NATO tarafından alınan bir kararla olası krizlere ilk müdahale gücü olarak teşkil edilen NATO Mukabele Kuvvetinin (NMK) etkinliğini koruması yönündedir.
Türkiye bu kuvvete kapsamlı katkılarda bulunmaktadır. Türkiye ayrıca, İstanbul’da Yüksek Hazırlık Düzeyindeki bir Kuvvet Karargahı (NRDC-T) kurmak suretiyle NATO Kuvvet Yapısına kapsamlı katkıda bulunmaktadır. Ülkemiz buna ilaveten, NATO Komuta Yapısı bünyesinde Hava Komutanlığına İzmir’de ev sahipliği yapmaktadır.
NATO Komuta Yapısının gözden geçirilmesine yönelik çalışmanın neticesinde de ülkemizin bir NATO Karargahına evsahipliği yapmasına devam etmesi öngörülmüştür.
3. Genişleme Süreci
İttifak’a yeni üyelerin kabulü Vaşington Antlaşması’nın 10. maddesi çerçevesinde mümkün olmaktadır. Bu maddede, İttifak üyeliğinin getireceği sorumlulukları
yerine getirmeye istekli ve bunun için gerekli yeteneğe sahip olan Avrupa devletlerinin oybirliğiyle alınacak karar temelinde NATO’ya üye olmaya davet edilebilecekleri öngörülmektedir. NATO’ya üye olmak isteyen ülkelerin aşağıdaki kriterlere sahip olmaları gerekmektedir.
- Demokratik siyasi sisteme ve piyasa ekonomisine sahip olmak,
- Anlaşmazlıkların barışçı yollarla çözümünü istemek,
- NATO operasyonlarına katkıda bulunmak,
- Demokratik sivil-asker ilişkisine sahip olmak.
1949 yılında 12 ülke tarafından kurulan NATO geçirdiği 6 genişleme süreci sonucu bugün 28 üyeli bir örgüte dönüşmüştür. Bu durum, İttifak’ın genişlemesinin dinamik ve devam eden bir süreç olduğunu göstermektedir.
Türkiye, İttifakın genişlemesinin Avrupa-Atlantik alanının bütününde güvenlik ve istikrarın daha da pekişmesine katkıda bulunduğuna inanmaktadır. Yeni üyelerin İttifaka katılımları, aynı zamanda özgür ve birleşik bir Avrupa’nın oluşturulması amacına hizmet etmektedir. Bu anlayış temelinde Türkiye, NATO’nun “açık kapı” politikasını başından beri desteklemiştir. Bu bağlamda Türkiye, Bulgaristan, Romanya, Slovenya, Slovakya, Estonya, Litvanya ve Letonya’nın 2004’te, Hırvatistan ve Arnavutluk’un ise 2009’da NATO’ya katılmalarını memnuniyetle karşılamıştır.
Balkanlarda barış ve istikrarın pekiştirilmesi için bölge ülkelerinin Avrupa-Atlantik yapılarıyla bütünleşmesi önem taşımaktadır. Bu çerçevede Türkiye, gerekli kriterleri yerine getirmeleri kaydıyla bütün Balkan ülkelerinin İttifak’a üye olmalarını desteklemektedir Arnavutluk ve Hırvatistan’la birlikte Üyelik Eylem Planına (MAP) dahil olan Makedonya‘nın üyeliğe davet edilmesi hususunda yaşanan ikili bir sorundan dolayı oydaşma sağlanamamıştır. Türkiye bu ikili sorunun bir an önce çözümlenmesini ve Makedonya’nın İttifak’a üye olmasını savunmaktadır.
3-4 Aralık 2009 tarihlerinde Brüksel’de düzenlenen NATO Dışişleri Bakanları Toplantısında Karadağ Üyelik Eylem Planı’na (MAP) katılmaya davet edilmiştir. Karadağ ilk Üyelik Eylem Planı (MAP) döngüsü çerçevesinde bu ülke ilk Yıllık Ulusal Programını (ANP) Ekim 2010’da İttifak’a sunmuştur.
Bosna-Hersek (B-H) 22-23 Nisan 2010 tarihlerinde Tallin'de yapılan Dışişleri Bakanları Gayrıresmi Toplantısında MAP’a katılmaya davet edilmiştir. Bu kararın alınmasında Türkiye bölge ülkeleriyle birlikte aktif rol oynamıştır. Ancak, B-H’nin MAP sürecinin fiilen başlatılması bütün savunma taşınmazı mülkiyetinin B-H Savunma Bakanlığının kullanımı için Devlet adına tescili koşuluna bağlanmıştır. 19-20 Kasım 2010 tarihlerinde düzenlenen NATO Lizbon Zirvesi sonunda kabul edilen Bildiri’de, Tallin Dışişleri Bakanları toplantısında alınan karar teyit edilmiştir. Bosna-Hersek’in Avrupa-Atlantik kurumlarıyla bütünleşmesi, bu ülkede ve Balkanlar’da istikrarın sağlanması açısından hayati önem taşımakta olup, ülkemizin bu sürece verdiği kuvvetli desteğin bir göstergesi olarak Saraybosna Büyükelçiliğimiz 2011 Ocak ayı itibariyle NATO Temas Noktası Büyükelçiliği sorumluluğunu iki seneliğine üstlenmiş bulunmaktadır.
Lizbon Zirvesi’nde kabul edilen yeni Stratejik Konsept’te, genişlemenin müttefiklerin güvenliğinin yanısıra, barış içinde yaşayan, bütün ve özgür bir Avrupa hedefine katkıda bulunduğu, bu nedenle NATO’nun kapılarının kriterleri yerine getiren tüm Avrupa demokrasilerine açık olduğu vurgulanmış, demokratik değerler, bölgesel işbirliği ve iyi komşuluk ilişkilerini temel alan kalıcı barış ve istikrarın tesis edilebilmesi için Batı Balkanlar’ın Avrupa-Atlantik entegrasyonunun sağlanması amacı teyit edilmiştir
2 Cİ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR..
***
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder