ENERJİ GÜVENLİĞİ KAPSAMINDA NATO’NUN ORTADOĞU POLİTİKASI BÖLÜM 2
1.1.2 Dstanbul Ds Birliği Girisimi (Istanbul Cooperation Initiative – ICI)
İstanbul isbirliği Girisimi, 11 Eylül saldırılarından sonra Ortadoğu bölgesinde basta terörizm olmak üzere bölgedeki güvenlik tehditleriyle basa çıkabilmek ve bölgenin istikrarına katkıda bulunabilmek amacıyla 27–28 Haziran 2004 tarihlerinde gerçekleştirilen NATO’nun istanbul Zirvesi’nde başlatılmıştır. Akdeniz Diyaloğu’nun bir tamamlayıcısı olmasının yanı sıra farklı bir ortaklık temelinde insa edilen bu program Körfez işbirliği Konseyi ülkelerinin bir kısmı ile pratik isbirliği gelistirmeyi amaçlamıstır. Söz konusu bu programa ortak olan üye devletler, Bahreyn, Birleşik Arap Emirlikleri, Katar ve Kuveyt’tir.
NATO’nun İstanbul İsbirliği Girisimi kapsamında “pratik isbirliği için özellikle
belirlediği bazı alanlar İstanbul Zirvesi’nin ardından yayınlanan Dstanbul İsbirliği Girisimi Resmi Politika Dokümanı’nda (Official ICI Policy Document) belirtilmistir. Söz konusu bu alanlar sunlardır.”16
• Savunma reformu
• Savunma bütçeleri
• Savunma planlaması ve asker-sivil iliskileri üzerinde duruma özel bazı öneriler getirmek;
• Katılımcı ülkelerin belirli askeri tatbikatlara ve bununla ilgili eğitim ve öğretim faaliyetlerine katılarak BM Yasasına uygun olarak NATO baskanlığında yürütülecek operasyonlarda İttifak kuvvetleri ile birlikte çalısabilmelerini kolaylastırmak amacıyla silahlı kuvvetler arasındaki isbirliğini güçlendirmek
• Bilgi paylasımı ve denizcilik konusunda isbirliği vasıtasıyla terörizme karsı savası güçlendirmek
• Nükleer silahların ve bunları atma vasıtalarının yarattığı tehlikelere karsı Dttifak’ın yürüttüğü çalısmalara katkıda bulunmak
• Özellikle terörizm, küçük ve hafif atesli silahlar, yasa dısı uyusturucu trafiği ile bağlantılı olarak NATO’nun da değerli katkıları olabilecek gerekli durumlarda sınır güvenliğini güçlendirmek
• Sivil olağanüstü hal planlaması ile ilgili isbirliğini güçlendirmektir.
İstanbul İsbirliği Girisimi kapsamında yer alan ülkeler “NATO/BDO tatbikatlarında gözlemci olarak bulunabilir veya bu tatbikatlara aktif olarak katılabilirler ve hatta NATO baskanlığındaki barısı koruma operasyonlarına katkıda bulunabilirler. Nitekim Körfez İsbirliği Konseyi (KDK/GCC) ülkelerinden biri olan Birlesik Arap Emirliği Kosova’daki NATO operasyonuna önemli katkılarda bulunmustur. Bunun dısında bu ülkeler, ayrıca, Operation Endeavour operasyonuna da katılabilir ve Barıs için Ortaklık çerçevesinde NATO
sponsorluğunda gelistirilmis olan programlar (sivil olağanüstü hal planlaması ile ilgili kurslar dahil) ve eğitim merkezlerinden de yararlanabilirler.”17
NATO ortaklık programı çerçevesinde baslangıç olarak Bahreyn, Kuveyt, Umman, Katar, Suudi Arabistan ve Birlesik Arap Emirliği’nin aralarında bulunduğu altı Körfez İsbirliği Konseyi üyesi ülke üzerinde odaklanmıstır. İstanbul İsbirliği Girisimi ise Büyük Orta Doğu’da bu girisimin içerik ve amaçlarını (terörizm ve nükleer silahların yayılmasına karsı mücadele dahil) kabul eden tüm ülkelere açıktır. Zaten bu girisimin basarılı olması da bu
ülkelerin katılımıyla mümkün olacaktır. Ancak “Basra Körfezi’ne kıyıdas olmakla beraber programa katılmayan Suudi Arabistan, İran, Irak ve Umman gibi ülkeler nedeniyle ortaklık programının Akdeniz Diyaloğu ortaklık programında olduğu gibi su asamada amacına ulasamadığı görülmektedir. Bu basarısızlığa sebep olarak su hususlar gösterilebilir:”18
• NATO’nun bölgede bulunmasının bazı ülkeler tarafından olumsuz algılanması
• Suudi Arabistan ve Umman gibi iki önemli Körfez ülkesinin bu programda yer almaması
• Körfez ülkeleri arasında ortak stratejik bir vizyonun eksikliği
• Yönetimde bulunan hanedanlıkların ülke ordularına güvenmemesi
• Bölge ülkeleri arasındaki anlasmazlıklar ve bu ülkelerin ABD, Dngiltere ve Fransa ile olan uzun süreli ikili anlasmalara daha fazla önem vermesi
• İsrail ve Filistin arasında devam eden çatısmanın devam etmesi
• NATO ile Katar ve BAE arasında müzakereler devam etse de bu ülkelerdeki kanunlar nedeniyle yabancı askerlerin konuslandırılmasına izin veren Status of Forces
Agreement – SOFA antlasmaların imzalanmamıs olması
• Bölge ülkelerinde kurumlardan çok kisilerin önemli olması nedeniyle çalısma iliskilerinde asırı kisisellestirme yapılması bu nedenle bu ülke temsilcilerinin
kendilerini tanıyan ve saygı duyan kisilerle çalısmak istemeleri
• Programa katılan devletlerin vatandaslarının NATO hakkında yeterli bilgiye sahip olmamaları ya da İttifak’ı sadece ABD dıs politikasının silahlı bir organı olarak görmeleri ve bu anlamda İttifak ile ilgili olumsuz bir imaja sahip olmaları
• NATO üyesi bazı ülkelerin Ortadoğu coğrafyasının önemini kavramadıkları için bu bölge ile ilgilenilmesi noktasında isteksiz davranmaları
• NATO üyeleri arasında birbiriyle çatısan ikili gündemlerin olması
• NATO’nun Ortadoğu bölgesine yönelik faaliyetleri destekleyecek yeterli bütçesinin bulunmaması
• Bazı üye devletlerin bu ortaklıklar nedeniyle Arap – İsrail çatısması ile doğrudan ilgilenileceği noktasında korku duymaları Esas itibariyle İstanbulİsbirliği Girisimi ve Akdeniz Diyaloğu birbirinden farklı ama birbirini tamamlayıcı niteliktedirler ve her ikisi de aynı amaca hizmet etmektedirler.
Bölgesel güvenlik ve istikrarı güçlendirmeyi amaçlayan İstanbul İsbirliği Girisimi diğer uluslararası girisimlerden (Avrupa Birliği, G8, ve AGİT girisimleri) tamamen ayrı ancak bu girisimleri tamamlar niteliktedir. Bu programın basarıya ulasması için NATO’nun da değerli katkılarda bulunacağı pratik faaliyetler vasıtasıyla ilgili ülkelerle ikili isbirliği yapmaktır.
Sonuç olarak NATO’nun müdahale alanının genisletilmesi açısından önem tasıyan Akdeniz Diyalogu ve İstanbul İsbirliği Girisimi, İttifak’a küresel sorumluluklar yüklemektedirler. Bu ortaklıkların BDO gibi basarıya ulasması durumunda İttifak’ın küresel sorunlara müdahil olmaya daha meyilli bir güvenlik örgütü haline gelebileceği söylenebilir.
Bu noktada NATO’nun Libya’ya gerçeklestirdiği müdahale bu anlayısın en son yansıması olarak değerlendirilebilir.
1.2 Enerji Jeopolitiği ve Enerji Güvenliğinin Önemi
Avrupa’da tüketilen yağ ve petrolün % 65’i Akdeniz’den geçtiği için ekonomik
çıkarlar ve enerji güvenliği NATO’nun Ortadoğu (Akdeniz) politikası açısından büyük önem tasımaktadır. Bunun yanında dünyada Asya–Pasifik bölgesinde Çin ve Hindistan gibi yükselen ekonomilerin giderek artan enerji ihtiyaçları önümüzdeki yıllarda fosil yakıt deposu durumunda bulunan Ortadoğu coğrafyasının öneminin iyice artırmasına neden olmaktadır.
Çünkü fosil yakıtların bu yüzyılın ortasından itibaren tükeneceği veya üretimlerinin zirve noktasına yönündeki beklentilerin yanında iklim değisikliği konusundaki kaygılar enerji güvenliğinin uluslararası güvenlik tartısmalarında önemli bir konu haline gelmesine sebep olmustur. Ayrıca mevcut durumda enerjinin arz ve talep güvenliğini tehdit eden özellikle tankerin geçis yaptığı dar suyollarındaki korsanlık faaliyetleri ile kritik enerji altyapılarını hedef alan enerji terörizmi gibi konular enerji güvenliğinin uluslararası güvenlik tartısmalarında önemli bir konu haline gelmesine sebep olmustur.
Son yıllarda azalan fosil yakıt kaynaklarının etkisiyle birlikte dünyada yeni bir enerji jeopolitiği olusmaya basladığını söylemek mümkündür. Bu yeni enerji jeopolitiği döneminde devletleri enerji fazlası ve enerji açığı olanlar seklinde iki kategoriye ayrılmaktadır. Eski düzende bir devletin küresel hiyerarsideki sıralaması nükleer savas baslığı sayısı, deniz gücü veya askeri personel sayısıyla belirlenmekteydi. Yeni düzende ise devletler arası güç hiyerarsisinin tayininde sahip olunan petrol/doğal gaz rezerv miktarı ve/veya enerji kaynaklarını satın alma (veya edinme) kabiliyeti gibi unsurlar gittikçe önem kazanmaktadır.19
Enerji güvenliği bakımından enerji kaynaklarına sahip ülkeler açısından pek büyük bir sorun olmasa da tüketici durumda bulunan ülkeler için üç temel sorun
olustuğu görülmektedir.
Bunlar;
1) Kaynak milliyetçiliği: Kaynağa sahip devletin giderek ulusal enerji sektöründe daha fazla otoriteye sahip olması ve enerji politikalarını devletçi bir bakıs açısıyla sürdürmesini ifade etmektedir. Bu konuda özellikle Rusya basta olmak üzere İran, Çin ve Venezuella gibi devletler son yıllarda milli çıkarları doğrultusunda enerji oyununun kurallarını değiştirmekte ve enerji kaynaklarını bir manivela gibi dıs politika hedeflerini gerçekleştirmekte kullanmaktadır. “ Örneğin Rusya, 2000’li yılların basından itibaren bir “enerji süper gücü” biçiminde (yeniden) ortaya çıkarak, bu türden politikaların en ‘bariz’ örneklerini enerji fakiri Doğu Avrupa ülkeleri üzerinde tatbik etmistir. Moskova lehine olusan bu asimetrik güç dengesi NATO’nun özellikle de Rus enerji kaynaklarına yüksek oranda bağımlı üyelerini endiseye sevk etmektedir.”20
2) Enerji Terörizmi: Petrol ve doğalgaz boru hatları, petrol ve LNG tankerleri, enerji terminalleri, enerji santralleri, demir yolları vb. kritik enerji altyapılarını hedef alan saldırıları ifade etmek için kullanılmaktadır. Dünya genelinde petrolün % 35’i, doğalgazın ise % 75’i giderek uzamakta ve çoğu zaman istikrarsız bölgelerden geçmekte olan -boru hatları tarafından tasınmaktadır. 2003 yılında terör saldırılarının yaklasık % 25’i enerji sektörünü hedef almısken, bu oran 2003–2007 arası dönemde %30-35’lere sıçramıstır.21 Enerji tankerleri ise okyanuslar kat ederek gerek terör gerekse de kazaya yönelik çesitli güvenlik riskleri bulunan Hürmüz, Süveys, Malaga ve Türk Boğazları gibi dar suyollarından (choke points) geçerek bir kıtadan diğerine enerji nakletmektedir ler. Ayrıca Çin ve Hindistan gibi dünya nüfusunun yaklasık yarısını barındıran iki ülkenin de gelismesi göz önüne alındığında önümüzdeki yıllarda petrol ve doğalgazın tasıma hacminde büyük bir artıs beklenmektedir. “Enerji altyapıları terör örgütleri için son derece çekici hedeflerdir. Bir boru hattının sadece belli bir kısmına yapılacak basarılı bir sabotaj eylemi, enerji üstyapıları karsılıklı bağımlı sebekeler olduklarından, enerji akısını tamamen kesebilir, enerjiye bağımlı bütün sanayi bransları doğrudan veya direkt olarak zarar görür, dahası bu ülkeye yapılacak yabancı yatırımlar gecikebilir veya toptan iptal edilebilir. Dünya petrol arzının 1/6’sını gerçeklestiren Suudi Arabistan’a karsı El-Kaide’nin giristiği terör eylemleri, diğer örnekler arasında özel bir öneme sahiptir.
Bunlardan dünya kamuoyunda en fazla ilgi uyandıranı, dünya petrol arzının yaklasık %10’unu tek basına sağlayan Suudi Arabistan’ın en büyük petrol rafinerisi Abqaiq’e 2006 yılında yapılan ve ‘basarısız’ olmasına rağmen petrolün varil fiyatını 2,5 Amerikan Doları düzeyinde artıran saldırıdır”22
3) Enerji Korsanlığı: Dünya genelinde tüketici ülkelerin enerji güvenliği zafiyetini arttıran teröre paralel bir baska tehdit kaynağı Korsanlık faaliyetleridir. “Uluslararası Tasımacılık Ajansı verilerine göre açık denizlerde düsük seyir hızları nedeniyle kolay hedef olan petrol tankerlerine yılda 300’den fazla korsanlık faaliyetinin gerçeklestirilmektedir. Korsan saldırılar, küresel enerji arzı üzerinde ancak küçük bir etki olustururken, bu gemilerden birisinin terör saldırısına uğraması, dar geçitlerde batırılması (dar bir kanalı tıkayacağından) ise enerji akısını haftalarca kesintiye uğratma riskine sahiptir.”23
1.3 NATO Üyesi Devletlerin Enerji İhtiyaçları
Dünya’da 1990 sonarsında yasanan küresellesme, süreci ile birlikte hızla artan
endüstrilesme ve buna paralel olarak hızla artan enerji talebi yasanmıstır. Buna göre 1991 yılında, dünyanın birincil enerji tüketimi 8.156 milyon ton esdeğer petrol (TEP) olurken bu rakam 2010 yılında 12.000 milyona çıkmıstır. Son 20 yılda, küresel enerji tüketimi yaklasık olarak % 47 oranında artmıstır. Buna ek olarak, 2009 ile 2010 arasındaki talep değisimi ise % 5,6 seviyesinde olmustur.
Grafik 1: 1991 – 2010 Yılları Arasındaki Dünyadaki Birincil Enerji Tüketimi24
Enerji talebinde 20 yılda görülen bu yüksek artıs enerji güvenliğinin öneminin tekrar ortaya çıkmasında önemli nedenlerden biri olmustur. Bunun yanında hızla artan enerji fiyatları, Çin ve Hindistan gibi OECD üyesi olmayan ülkelerde artan talep, üretici ülkelerdeki çıkar çatısmaları, örneğin Arap Baharı’ndan etkilenen ülkeler ve Nijerya, hızla artan fosil yakıt kullanımı, çevresel kaygılar ve doğal afetler gibi ulusal ve uluslararası sorunlar da artması da katkı da bulunmustur.25
Grafik 2: Enerji Tüketiminde NATO Üyesi Ülkelerin Payı
Enerji güvenliği perspektifinden bakıldığında NATO Dttifak’ını tehdit eden en önemli sorun hızla artan dısa bağımlılık oranlarıdır. Bütün üye ülkeler arasında sadece Norveç, Kanada ve Danimarka (sırasıyla yüzde -563, yüzde -55 ve yüzde -18) dısa bağımlılık oranlarıyla net ihracatçılardır. Estonya, İzlanda, Romanya, Hollanda, Birlesik Krallık, ABD, Çek Cumhuriyeti, Arnavutluk ve Polonya yüzde 30’un altında dısa bağımlık oranıyla kabul edilebilir sınırlar içerisindedir. Almanya, Yunanistan, Türkiye, Belçika, İspanya, Portekiz, İtalya ve Lüksemburg gibi ülkelerin dısa bağımlılığı ise yüksek orandadır.26
Bunun sonucunda NATO’nun enerjide dısa bağımlılık oranı yüzde 25,5’dir. Ancak, Norveç dısarıda bırakıldığında bu oran yüzde 30’a, buna ek olarak çıkardığımızda bu oran yüzde 36’ya çıkmaktadır. NATO üyesi 28 ülkenin 21’i Avrupa Birliği (AB) üyesi olduğu düsünüldüğünde, AB’nin enerjide dısa bağımlılığının yüzde 55 ile ABD’nin yüzde 22 oranındaki enerji bağımlılığının üzerinde olduğu belirtilmelidir. Bu oranlar değerlendirildiğinde arz güvenliğinin NATO için ne derecede öncelikli olduğu görülmektedir.
NATO’nun en fazla enerji tüketen ülkeleri, AB üye ülkelerle ABD’nin olusturduğu 22 ülkelik bir gruptur. Kalan 6 ülkelik grubun içerisinde, Norveç ve Kanada net ihracatçı, Arnavutluk, Hırvatistan ve Dzlanda’yı içeren alt grubun toplam paydada küçük bir yeri bulunmakla beraber, sadece Türkiye net ithalatçı ve muazzam bir enerji tüketicisidir. Sonuç olarak, bu çalısma, AB ve ABD’nin petrol ve doğal gaz ithalatını hangi ülkeden yaptıklarına bakılarak NATO’nun hangi ülkelerden enerji ihtiyaçlarını karsıladığını ortaya çıkarmayı hedeflemektedir.
AB petrol ihtiyacının yaklasık % 83’ünü ithal etmektedir. AB’nin mevcut halde
siyasal ve ekonomik olarak güvenilirliği az olan Rusya, Kuzey Afrika ve Orta Doğu gibi bölgelerdeki petrol rezervlerine erisimi vardır. AB ithal ettiği petrolün % 33’lük oranını yukarıdaki grafikte görüldüğü gibi Rusya’dan gerçekleştirmekte dir. Norveç ise güvenilir ve NATO müttefiki bir ortak olarak ikinci sırayı almaktadır. Üretim stratejilerinde tekelci eğilimleri olan OPEC üyesi ülkeler ise AB’nin toplam petrol ithalatından % 40 oranında pay almaktadır.27
Grafik 3: Avrupa Birliği’nin Petrol İthalatının Ülkelere Göre Dağılımı
Bunun yanında günümüzde AB doğal gaz ihtiyacının yaklasık yüzde 66’sını ithal
etmektedir. AB mevcut hale bakıldığında erisimi olduğu doğal gaz rezervleri yukarıda bahsedilen petrol rezervleri erisimiyle aynıdır. AB ithal ettiği doğal gazın %35’lik oranını asağıdaki grafikte görüldüğü gibi Rusya’dan ithal etmektedir. Norveç ise petrol ithalatında olduğu gibi güvenilir ve NATO müttefiki bir ortak olarak ikinci sırayı almaktadır. Bunların dısında, Cezayir % 14’lük LNG formatındaki ihracatıyla üçüncü sırayı alırken, bunu Libya %9 ile ve Katar %5 ile takip etmektedir. LNG’nin AB’nin toplam doğal gaz ithalatındaki payının da arttığını not etmeliyiz. Bu da AB için denizyolu güvenliğinin öneminin arttığını göstermektedir.28
Grafik 4: Avrupa Birliği’nin Doğal Gaz Dthalatının Ülkelere Göre Dağılımı
Diğer taraftan günümüzde NATO’nun en büyük gücü durumunda bulunan ABD petrol ihtiyacının yaklasık %52’sini ithal etmektedir. ABD’nin mevcut halde siyasal ve ekonomik olarak güvenilirliği olan Kanada, Meksika ve güvenilirliği az olan Orta Doğu ve Güney Amerika gibi bölgelerdeki petrol rezervlerine erisimi vardır. ABD ithal ettiği petrolün %21’lik oranını asağıdaki grafikte görüldüğü gibi güvenilir ve NATO müttefiki ortağı olan Kanada’dan almaktadır. Meksika ise ABD petrol ihracatında ikinci sırayı almaktadır. OPEC üyesi ülkelerinden yaptığı ihracat ise yaklasık yüzde 50 oranla tehlike arz etmektedir.
ABD’nin petrol arzında karsılastığı sorunlar ve görünüsüne bakıldığında AB üyesi ülkelerle aynı olduğu görülmektedir.29
Grafik 5: ABD’nin Petrol Dthalatının Ülkelere Göre Dağılımı
Günümüzde ABD doğal gaz ihtiyacının sadece %16’lık kısmını ithal etmektedir. Bu oran AB ile karsılastırıldığında düsüktür. Kanada ise bu ithalatın yaklasık %88 gibi büyük bir bölümünü asağıdaki grafikte de görüldüğü gibi tek basına karsılamaktadır. Enerji güvenliği açısından bakıldığında AB’nin aksine ABD’nin doğal gaz ithalatında herhangi bir tehdit olusmamaktadır.30
Grafik 6: ABD’nin Doğal Gaz Dthalatının Ülkelere Göre Dağılımı
Yukarıdaki verilere bakıldığında, NATO üyesi ülkelerin petrol ve doğal gaz ithalatında büyük bir çoğunluğunun öncelikle Rusya’ya, daha sonra büyük kısmını Arap üyelerinin olusturduğu OPEC ülkelerine ve Kuzey Afrika’ya yüksek oranda bağımlı olduğu görülmektedir.31
1.4 NATO’nun Enerji Güvenliği Konseptinden Ortadoğu’ya Yaklasımı
NATO’nun kurulusundan itibaren “2006 yılındaki Riga zirvesine kadar, enerji ve
enerji güvenliği konusu teskilatın hiç bir bildirisinde veya zirve gündeminde ayrı bir konu baslığı olarak ele alınmadığı için bu konuya yönelik sistematik bir yaklasım gelistirilmediği görülmektedir. NATO için enerji güvenliği, daha çok, dolaylı bir sekilde askeri-lojistik gerekliliklerle ilintili olarak islenmis, Dttifak’ın askeri kuvvetlerine yakıtın kesintisiz olarak sağlanması manasına gelmistir.”32 Ancak enerji kaynaklarına yönelik artan terör saldırıları, korsanlık faaliyetleri ile Rusya gibi kaynak ülkelerin bu özelliklerini dıs politika malzemesi olarak kullanmaya baslaması sebebiyle NATO’yu kendi enerji güvenliği paradigması
konusunda yeniden düsünmeye zorlamıstır.
3 CÜ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR.
***
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder