13 Ekim 2017 Cuma

MUSUL OPERASYONU VE MUSUL' UN GELECEĞİ Fırsatlar ve Riskler, BÖLÜM 1


MUSUL OPERASYONU VE MUSUL' UN GELECEĞİ Fırsatlar ve Riskler, BÖLÜM 1


MUSUL OPERASYONU VE MUSUL’UN GELECEĞİ: FIRSATLAR VE RİSKLER

ORSAM Rapor No: 206 Ocak 2017
Ankara - TÜRKİYE ORSAM © 2017
Bu raporun içeriğinin telif hakları ORSAM’a ait olup, 5846 Sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu uyarıncakaynak gösterilerek kısmen yapılacak makul alıntılar dışında, hiçbir şekilde önceden izin alınmaksızınkullanılamaz, yeniden yayımlanamaz. Bu raporda yer alan değerlendirmeler yazarına aittir; ORSAM’ın
kurumsal görüşünü yansıtmamaktadır.

Hazırlayan:
Bilgay Duman, 
Ortadoğu Araştırmacısı, ORSAM






İçindekiler
Takdim....................................................................................5

1. GİRİŞ ................................................................................ 7

2. IŞİD ÖNCESİ MUSUL’DA SİYASİ VE GÜVENLİK DURUMU ............9
3. MUSUL OPERASYONUNA İLİŞKİN TEMEL DİNAMİKLERİ ..............14
4. SONUÇ: RİSKLER VE FIRSATLAR .............................................19

TAKDİM

Irak’ta 2014’ten bu yana etkinliğini sürdüren, ancak 2015 ve 2016’te büyük oranda toprak kaybeden IŞİD’in elinde kalan, Irak’taki son büyük şehir merkezi Musul’a yönelik operasyon 17 Ekim 2016 tarihinde başlamıştır. Operasyon başlasa dahi Musul etrafında yapılan tartışmalara hala büyük bir belirsizlik hakimdir. 

Mesela, Musul operasyonunun ne zaman ve nasıl sonlandırılacağı konusunda net bir takvim ortaya konamamaktadır.
Musul’un çevresi temizlenmeden ve IŞİD’in destek ve lojistik destek hatları kesilmeden başlatılan operasyonun başarısı konusunda şüpheler bulunmaktadır.
Öte yandan operasyona katılan güçler konusunda da uzun süre tartışma yaşanmıştır. Irak güvenlik güçleri ve peşmergelerin nasıl pozisyon alacağıyla birlikte, Haşdi Şaabi ve Musul eski Valisi Etil Nuceyfi’nin liderliğindeki Ninova Muhafızları adlı yapının operasyondaki varlığı da uzun süre tartışılmıştır. 
Bununla birlikte Türk askerinin de bulunduğu Başika Üssü’nün statüsü de Musul operasyonu konusundaki temel tartışmalı konulardan biri olmuştur. 

Ancak ABD’nin inisiyatif almasıyla Erbil ve Bağdat’ın ortak operasyon yapma yönünde aldıkları karar sonrası, bütün tartışmalara rağmen operasyon başlatılmıştır.
Operasyon başlamasına rağmen operasyona katılan güçler, operasyonun planları, ilerlemehızı ve daha da önemlisi operasyon sonrası Musul’un siyasi ve idari geleceğine ilişkin tartışmalar gündemin ana konularıdır. Özellikle operasyon sonrası Musul’daki güvenliğin nasıl sağlanacağına yönelik tartışmalarla birlikte, 
Musul’un yeniden yapılandırılması,sosyal, siyasal, idari ve ekonomik dengenin sağlanması, göç etmek durumunda kalan Musul halkının nasıl ve hangi şartlarda 
geri dönebilecekleri gibi konular gündemi meşgul etmeye devam edecek gibi görünmektedir.

Elinizdeki bu rapor da Musul’un IŞİD öncesi siyasi ve idari durumuna ilişkin geniş bir çerçeve ortaya koyarken, Musul operasyonu öncesi siyasi-askeri durumu da
özetlemektedir. Bununla birlikte operasyonun temel dinamiklerini geniş bir şekilde ele alırken, operasyonun Musul ve Irak için ortaya çıkardığı riskler ve fırsatlar konusunda bir perspektif sunmaktadır. İlgiyle okumanızı diliyorum.

Doç. Dr. Şaban Kardaş
ORSAM Başkanı

Hazırlayan: Bilgay Duman, Ortadoğu Araştırmacısı, ORSAM
MUSUL OPERASYONU VE MUSUL’UN GELECEĞİ: FIRSATLAR VE RİSKLER

1. GİRİŞ

ABD’nin 2003’te Irak işgalinin ardından kurulan siyasi yapı içerisinde federal bir yönetim tarzı benimsenmiş ve Irak halkının alışık olmadığı bir biçimde iktidar
gücü yerelleşmiştir; yani merkezi yönetimle birlikte federal bölgeler ve il yönetimleri pek çok konuda özerkliğe kavuşmuştur.
Gelinen noktada bu yapı Irak’taki etnik, dinî ve mezhebî ayrışmaları körüklerken, coğrafi olarak da fiilî bölünmeler ortaya çıkmıştır. Dolayısıyla ABD’nin Irak’ı işgaliyleberaber ortaya çıkan yapının, çatışma dinamiğini beraberinde getirdiğini söylemek mümkündür. 

Örneğin Musul, Anbar, Selâhaddin gibi illerde Sünniler ana güç olurken, Basra, Meysan, Zikar, Babil, Necef, Kerbela, Kadısiye, Musennâ ve Vasit’te
Şiiler yönetici konumu tekil olarak ele almıştır.

Öte yandan Erbil, Süleymaniye ve Duhok’u içerisine alan Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimi (IKBY) de başlı başına bir güç haline gelmiştir. Irak’ta “ulusal birlik
hükümetleri” olsa da yerel yönetimler üzerindeki ayrışma merkezi yönetime de sirayet etmiştir. Bu açıdan yerel politika Irak’taki merkez siyaseti de doğrudan etkilerkonuma gelmiştir. Özellikle Irak’ta Şiilerin hâkim olduğu merkezi hükümet ile Sünnilerin yoğun olarak yaşadığı Musul, Tikrit, Anbar gibi vilayetlerin yönetimleriarasındaki çekişmeler, zaman zaman Irak siyasetinin belirleyicisi olmuştur.

Nuri el-Maliki’nin başbakanlığı döneminde Sünniler üzerine uygulanan baskıcı politikalar, Sünnilerin siyasi sürecin dışında kalmış olması veya bunu tercih etmiş
olmaları, Sünnilerin kendi içerisinde bir liderlik mücadelesinin ortaya çıkması ve bütüncül bir Sünni liderliğinin ortaya çıkamamış olması, merkezi hükümetin Musulüzerine kurduğu baskıyla beraber oradaki yerel unsurların daha çok illegal veya siyaset dışı yöntemlere yönelmesi gibi sebepler, Sünnilerin Irak merkezi hükümetineinancını azaltmış ve bir alternatif arayışına yöneltmiştir. Sünnilerin hâkim olduğu bölgelerdeki yerel yönetimler, Irak merkezi hükümetine karşı ciddi bir muhalefetiçerisinde olurken, zaman zaman bu durum silahlı çatışmalara dönüşmüştür.

Bu ortam içerisinde IŞİD kendisine yer bulmuş, 2014’ten önce kısmi hâkimiyet sağladığı Sünni Arapların yaşadığı bölgelerde, Haziran 2014’ten itibaren hâkim
güç konumuna gelmiştir. IŞİD, Haziran 2014’te Musul’u işgal etmiş ve Irak’ın üçte birinden fazla bir alanda denetim sağlayarak “İslam Devleti” ilan ettiğini açıklamıştır.

Aynı zamanda IŞİD’in Suriye’de de denetim sağlaması, diğer ülkelerdeki El- Kaide bağlantılı terör örgütlerinin IŞİD’e biat etmeleri ve IŞİD’in özellikle Batı ülkelerindeterör eylemleri gerçekleştirmesi, IŞİD meselesini küresel bir mesele haline getirmiştir.

2014 Haziran’ından sonra başlayan IŞİD’le mücadelede 2016 yılı itibariyle büyük oranda başarı sağlanmış, IŞİD’in Irak ve Suriye’de ele geçirdiği toprakların
büyük bölümü kurtarılmıştır. IŞİD’in “İslam Devleti’nin başkenti” olarak ilan ettiği Musul’a yönelik olarak da 17 Ekim 2016 tarihinde büyük bir operasyon başlatılmıştır.
Musul, IŞİD’den askerî olarak temizlense bile, Musul’un siyasi ve idari geleceği konusunda uygulanacak politika, Irak’ın geleceğini de doğrudan etkileyecek
niteliktedir. Bu nedenle Musul özelinde IŞİD öncesi durumun temel dinamikleri hatırlanarak Musul operasyonu ve sonrasında ortaya çıkabilecek riskler ve fırsatlarınortaya konmasını faydalı olacaktır.

2. IŞİD ÖNCESİ MUSUL’DA SİYASİ VE GÜVENLİK DURUMU




Nuri El-Maliki, 7 Mart 2010’da yapılan genel seçimlerden 9 ay sonra hükümeti kurmasının ardından Sünni Arapların gücünü bölmek amacıyla özellikle Musul’da bazıSünni siyasi grupları yanına çekmeye çalışmıştır.

Musul’da 2009’da yapılan il meclisi seçimlerinde Hadba listesiyle ilk sırayı alan Nuceyfi grubunun Musul’da en etkili güç olması ve Irak genel siyaseti içerisinde
de Nuri el-Maliki’ye karşı Kürtlerle işbirliği yaparak en sert muhalefeti göstermesi, Maliki’nin de Musul’da Nuceyfileri zayıflatma girişimlerine yol açmıştır. Maliki,Musul Valisi Etil Nuceyfi’ye de istifa çağrısında bulunmuştur. Bu arada, Irak merkezi hükümetinin Aralık 2012’de başlayan Sünni Arapların yoğun olarak yaşadığı illerdeyapılan protesto gösterilerine karşı sertlikle karşılık vermesi ve Sünni Arap siyasetçilere yönelik suçlamalar, Sünnilerin Maliki’ye tepki duymasına yol açmıştır.

Irak Cumhurbaşkanı Yardımcısı Tarık El- Haşimi’ye yönelik gıyabında verilen idam kararı ve Eylül ayının ilk 10 günü bitmeden yaşanan şiddet eylemleri nedeniyleEylül 2012, Irak tarihine özel ve karanlık bir iz bırakmıştır. Tarık El-Haşimi’ye yönelik Şiilere karşı “ölüm mangaları” kurduğu ve terör eylemlerine yol açtığı iddiasıyla19 Aralık 2011’de hakkında açılan soruşturma sonrası kurulan mahkeme, 8 Eylül 2012 Pazar günü kararını vererek, Haşimi hakkında gıyabında idam kararı vermiştir.
Hakkında mahkeme başlamadan önce tutuklama kararı çıkmasıyla IKBY’de bir süre kaldıktan sonra Katar’a giden Haşimi, Nisan 2012’de Katar’dan Türkiye’ye
geçmiş, Türkiye de kendisine oturma izni vererek konut ve koruma tahsis etmiştir. 8 Mayıs 2012’de Haşimi için İnterpol tarafından “kırmızı bülten” çıkarılmış olsa da Türkiye, Haşimi’yi kendi istemediği sürece ülkesine teslim etmeyeceğini, Haşimi’nin dilediği kadar kalabileceğini açıklamıştır.
Tarık El-Haşimi hakkında gıyabında 5 kez idam cezası kararı verilmiştir.
Tarık eEl-Haşimi’den sonra Sünni Arapların önde gelen liderlerinden biri olan Irak Maliye Bakanı Rafi El-İsâvi’ye yönelik de adli süreç başlatılmıştır. 20 Aralık 2012’de Irakiye listesinin Sünni liderlerinden Irak Maliye Bakanı Rafi El-İsâvi’nin Felluce’deki evine ve Bağdat’taki ofisine “anti terör” kapsamında baskın yapılarak 150’ye yakın korumasının Irak hükümeti tarafından tutuklanmasının ardından yükselen gerginlik, Musul’daki bir hapishanede Irak Ordusu’na bağlı bir subayın genç bir kıza tecavüz ettiğinin ortaya çıkmasıyla üst seviyeye ulaşmıştır. Diyala’daki bir hapishanede de Sünni Arap bir tutuklunun işkence sonucu hayatı kaybetmesi gerginliği bir adım daha öteye taşımıştır.

Rafi El-İsâvî’nin evine ve ofisine düzenlenen operasyonun Irak Başbakanı Nuri El-Maliki’ye bağlı özel birlikler tarafından yapıldığının iddia edilmesi üzerine, hükümet muhalifleri 21 Aralık 2012 Cuma günü Cuma namazı çıkışında Anbar’da (Ramadi ve Felluce) gösteriler başlatmıştır.

Anbar’daki gösteriler gittikçe yayılmış Tikrit (Samarra ve Beyci), Musul, Diyala (Bakuba ve Celevle) ve Kerkük’te Maliki aleyhine protesto gösterileri yapılmıştır.
Maliki’nin önce bu gösterilere sert karşılık vererek gösterilerin yapılmasına izin vermemesi, halkın gösterilere katılımını engelleyecek önlemler alınması ve Maliki’nin yaptığı açıklamalar, göstericilerin ana unsuru olan Sünni Arapların gösterilere ilgisini ve desteğini arttırmıştır. Özellikle 28 Aralık 2012 Cuma günü Anbar’da yapılan gösteriler son derece büyük olmuş, binlerce insan gösterilere katılmıştır. Tutukluların salıverilmesi, genel af ilan edilmesi gibi taleplerin yüksek sesle istendiği gösteriler sırasında eski (Saddam Hüseyin dönemine ait) Irak bayrakları açılmış, “Irak Baharı”, “Irak’ta Sünni Baharı” gibi sloganlar atılmıştır. Ayrıca Kürt gruplar da bu gösterilere destek vermiş ve Anbar’daki gösterilerde Kürt bayrakları da açılmıştır.

Gösterilerden açılan bazı pankartlarda Sünnilerin “IKBY gibi özerk yönetim” talep ettikleri görülmüştür.

Öte yandan Musul’da da Maliki karşıtı gösteriler Sünni Araplar tarafından güçlü bir biçimde devam etmiştir. Musul Üniversitesi ve Ahrar Meydanı’nda yapılan
gösterilere katılım büyük olmuştur. Irak Ordusu ve polisi Musul’da güvenlik önlemlerini arttırmış, halkın yaşadığı mahallelerden çıkışı yasaklanmış, yollar kapatılmıştır.
Hatta Musul Üniversitesi içerisine Hummer tipi zırhlı araçlar ve tanklar yerleştirilmiştir. Irak güvenlik birimlerinin göstericilere karşı sert müdahalelerde
bulunmuş, göstericilerin arasına zırhlı araçlarla girdikleri ve göstericilere ateş açmıştır. 7 Ocak 2013 Pazartesi günü Musul’daki Ahrar Meydanı’nda yapılan gösterilerde Irak güvenlik güçlerinin müdahalesi sonucu 6 kişi yaralanmış, göstericilere ateş açılması sonucunda da 2 kişi hayatını kaybetmiştir.

Muhalifler ve göstericilere itidal çağrısı yapan Nuri El-Maliki, siyasi süreci baltalamak isteyenlere imkân tanınmamasını isteyerek göstericilerin taleplerinin bazılarının değerlendirilebileceğini açıklamıştır.

Bunun üzerine 14 maddelik bir talep bildirisi yayınlayan göstericilerin istekleri arasında;

• Tutuklu erkek ve kadınların serbest bırakılması,
• Uluslararası toplumun çağrıları doğrultusunda idam hükümlerinin infazının durdurulması,
• Mukaddes mekânların yönetimiyle ilgili yasal düzenlemelerin gözden geçirilmesi,
• Terörle Mücadele Kanunu’nun 4. Maddesi’nde ifade edilen teröre karışan, teröre destek veren ve teröristleri saklayan herkes idam edilir hükmünün kaldırılması ve
   bu kanunla ilintili davaların iptal edilmesi,
• Genel af ilan edilmesi,
• Adli soruşturmaya ilişkin yasal düzenlemenin iptali,
• Güvenlik ve yargı başta olmak üzere, devletin tüm kurumlarında kapsamlı yolsuzluk soruşturmaları yapılması,
• Uluslararası gözlemcilerin denetimi altında nüfus sayımının yapılması,
• Diyala ve Musul Operasyonlar Komutanlığı gibi özel askerî birimlerin iptal edilmesi gibi talepler yer almıştır.

Nuri El-Maliki’nin siyasi olarak en büyük gruba sahip muhalifi ve rakibi olan Irakiye Listesi Lideri İyâd Allavi de yaptığı açıklamada, bu olayların Maliki’nin başarısızlığının kanıtı olduğunu ifade ederek kendisinin istifa etmesi ve erken seçimlere gidilmesi çağrısında bulunmuştur.

Irak’ta devam eden gösteriler siyasi krizi derinleştirmiştir. Maliki, hükümet karşıtı Sünni Arap-Kürt bloğunu kırmak amacıyla özellikle Musul’daki Yaver grubu, Kerkük’teki Haviceli Arap aşiretler gibi oluşumlar yanına çekmeye çalışmıştır. Ancak Nuri El-Maliki’nin karşıtı gösteriler Havice’de de yapılmıştır. 11 Ocak 2013

Cuma günü Cuma namazı sonrası Havice Stadyumu’nda toplanmak isteyen göstericilere izin verilmemiş, stadyuma giden yollar Irak güvenlik güçleri tarafından kapatılmıştır. Gösteriler Musul, Tikrit, Samarra, Anbar (Ramadi) ve Bağdat’ta yapılmış, göstericiler toplu Cuma namazları kılmıştır. Ancak Irak güvenlik güçleri başta Bağdat olmak üzere bazı bölgelerde gösterilerin yapılmasını engellemiştir.

Bu olaylar Irak hükümeti ve Nuri El- Maliki’ye karşı Sünni Araplarda bir “nefret” duygusunu ortaya çıkarmıştır. 

Hatta Maliki ile son derece iyi ilişkiler kuran Irak Başbakan Yardımcısı Salih El-Mutlak, Rafi El-İsavi’nin tutuklanan koruma ve yardımcılarıyla ilgili soruşturma nın tarafsız makamlar ve adli kurumlar tarafından yapılmasına izin verilmesini talep etmiş ve aksi takdirde kendi bloğunun siyasal süreçten tamamen çekileceğini açıklamış. Ayrıca, 30 Aralık 2012’de de Anbar’ı ziyaret ederek gösterilere destek verdiğini ortaya koymuştur. Ancak eylemciler Maliki ile
iyi ilişkileri olan Salih El-Mutlak’ı alandan kovmuş, bunun üzerine Salih el-Mutlak’ın korumaları göstericilerin üzerine ateş açması sonucu 5 kişi yaralanmış, yaralılardan biri daha sonra hayatını kaybetmiştir.

Salih El-Mutlak’a yönelik bu tutum Sünni Arapların geldiği noktayı göstermesi açısından son derece önemlidir.
Diğer taraftan 23 Nisan 2013 günü sabah erken saatlerde Kerkük’te uzun süreden beri devam eden gösterilerde açlık grevine başlayan göstericilere Irak Ordusu’nun müdahalesi sonucunda 85 kişi hayatını kaybetmiş ve yüzlerce kişi yaralanmıştır. Olaylar Kerkük’ün tamamında değil Sünni Arapların çoğunlukta yaşadığı Havice ve Selâhaddin’deki Tuzhurmatu’ya bağlı Süleymanbeg nahiyesinde gerçekleşmiştir.

Havice ve Süleymanbeg’de Sünni Araplar kamu binalarını ele geçirmiş ve ordunun kuşatması altındaki bölgelerde ciddi bir direnişe hazırlık yapmaya başlamışlardır.
Aynı şekilde Diyala’ya bağlı Celevle ve Karatepe’de ordu ve aşiret güçleri arasında çatışmalar başlamıştır.

Bu şartlar altında Irak 2013 yılında yerel seçimlere hazırlanmıştır. Ancak Irak Bakanlar Kurulu 19 Mart 2013 tarihinde aldığı bir kararla Musul ve Anbar’daki güvenlik durumunun kötü olması ve seçim için gerekli hazırlıkların yapılamadığı gerekçesiyle bu bölgelerde en geç 6 ay içerisinde yapılmak üzere seçimleri ertelemiştir.
Böylece seçimler Irak’ın 12 vilayetinde 20 Nisan 2013’te, Musul ve Anbar’da ise 20 Haziran 2013’te yapılmıştır.

Musul’da 20 Haziran 2013’te yapılan il meclisi seçimlerine 28 ittifak katılmıştır.

28 ittifaktan toplam 667 aday Musul İl Meclisi’ndeki 39 sandalye için yarışmıştır.

39 sandalye içerisinde Musul’da Hristiyan, Yezidi ve Şebeklere birer sandalye olmak üzere toplam 3 sandalye kota olarak ayrılmıştır.
Irak Bağımsız Yüksek Seçim Komiserliği Musul’da seçime katılım oranını yüzde 37,5 olarak açıklamıştır. Oylama sonucunda 14 liste ve oluşum il meclisinde
temsil edilmeye hak kazanmıştır.

Musul eski Valisi Etil Nuceyfi’nin başkanlığında kurulan Muttahidun Listesi, 14 üyeli Nahda Koalisyonu adı altında yeni bir oluşuma giderek Musul İl Meclisi’ndeki en büyük grup haline gelmiştir.

Öte yandan Dildar Zebari başkanlığındaki Ninova’ya Vefa ve Abdullah Yaver başkanlığındaki Birleşik Ninova oluşumları da bir araya gelerek Ulusal Koalisyon adı altında bir birliktelik oluşturmuştur. Hayır ve Verimlilik Listesi de seçimin galibi Kardeşlik ve Ortak Yaşam Listesi’ne katılmıştır. Buradan hareketle Musul İl Meclisi’nde üç büyük grup ortaya çıkmıştır. 11 siyasi grubun bir araya gelmesiyle oluşan Muttahidun Listesi toplam geçerli oyların yaklaşık yüzde 22’sini alarak 8 sandalye ile Musul İl Meclisi’nde temsil edilmeye hak kazanmıştır.

Muttahidun Listesi’nin kazandığı 8 sandalyeden 5’ini Türkmenlerin temsil etmesi ve bu 5 sandalyeden de 4’ünü Irak Türkmen Cephesi adaylarının kazanması
dikkat çekmiştir. Bu arada seçimlerden sonra Musul İl Meclisi’ne girmeyi başaran diğer parti ve oluşumlarla ittifak görüşmeleri yapan Muttahidun Listesi, 2 sandalyeye sahip Birleşik Ulusal Irakiye İttifakı ve birer sandalyeye sahip Ulusal Ninova İttifakı, Ulusal Um El-Rabiain Aşiretler Topluluğu, Irak Hayır ve Verimlilik Listesi, Reform ve İlerleme Yezidi Hareketi ile birlikte Musul İl Meclisi’nde birlikte hareket etmek amacıyla “Nahda Koalisyonu” adı altında birleşerek 14 sandalyeli bir koalisyona dönüşmüş ve Etil Nuceyfi yeniden vali seçilmiştir.

Etil Nuceyfi’nin yeniden vali seçilmesi sonrasında, Irak merkezi hükümet ve Musul yerel yönetimi arasındaki uyumsuzluk giderek artmış ve Irak Başbakanı Nuri  el- Maliki, Musul üzerindeki baskının boyutunu ve çapını genişletmiştir. Maliki’nin Irak iç siyasetindeki tavrı hem Kürtleri hem de Sünnileri radikalleştirmiş, merkez siyasetten uzaklaştırmıştır.

Bu ortam içerisinde 30 Nisan 2014’te Irak genel seçimleri yapılmıştır. Bu süreçte 2010’dan sonra neredeyse tüm Şii grupların içerisinde yer aldığı Ulusal İttifak’tan bağımsız hareket etmesi, Maliki’nin Şii birlikteliğini de bozduğuna ilişkin görüş birliğine yol açmıştır.
Bununla birlikte merkezi hükümette elde ettiği pozisyonu yerel siyaset için de kullanan Maliki’nin, diğer Şii grupların vilayet yönetimlerindeki etkisini sınırlamaya ve Şii bölgelerinde hâkimiyet kurmaya çalışması da Şii gruplar içerisinde Maliki’ye yönelik tepkiyi artırmıştır. Öte yandan Irak’taki siyasi ve güvenlik krizinin sorumlusu olarak da Maliki görülmüş ve Sünniler ile Kürtleri ötekileştirerek krizi derinleştirmiştir.

Irak, 30 Nisan 2014’te yapılan genel seçimlerin ardından hükümet kurma sürecine girmiştir. Liderliğini yaptığı Kanun Devleti Koalisyonu’nun seçimlerden birinci çıkması, Maliki’nin eline hükümet kurma çalışmalarında ciddi bir koz vermiş ve üçüncü dönem başbakanlık için zorlamaya başlamışsa da, bir kez daha hükümet kurma çalışmalarını domine etmesi, Irak’taki bütün kesimlerde rahatsızlık yaratmıştır. Bu rahatsızlıkla birlikte Maliki’nin gerekirse çoğunluk hükümeti kuracağına yönelik açıklamaları, Irak’ta siyasi ortamı iyice gerginleştirmiş ve Sünnilerin, yönetimin dışında kalacakları yönünde tehdit algılaması geliştirmelerine yol açmıştır.
Hükümet kurma çalışmaları, IŞİD’in 6 Haziran 2014 Cuma günü Musul’a girmesi ve daha sonrasında kenti tamamen kontrol altına almasıyla sarsılmıştır. Musul’u
ele geçirdikten sonra Kerkük’e yönelen IŞİD’in lideri Ebu Bekir El-Bağdadî, amaçlarının Bağdat’ı ele geçirmek olduğunu açıklamıştır. IŞİD, kısa sürede Bağdat’ın sınırlarına kadar ulaşmıştır. Irak ordusu ve emniyet birimleri, IŞİD’in Musul, Kerkük ve Tikrit’teki saldırıları karşısında son derece yetersiz kalmıştır. 

Irak merkezi hükümetine bağlı güvenlik güçleri, IŞİD’in saldırıya geçtiği bölgelerde silah ve üniformalarını bırakarak kaçmıştır.
IŞİD, Sünnilerin yaşadığı Musul, Anbar, Selâhaddin, Diyala ve Kerkük gibi vilayetlerde kontrol alanları yaratıp halk arasında kendine taban oluşturmaya gayret ederken, ele geçirdiği Musul’da günlük yaşamı devam ettirmek suretiyle halk desteğinin sağlamaya çalışmıştır. IŞİD daha önce yapmış olduğu saldırı stratejisinden farklı olarak yeni bir strateji çizmiş ve Sünnilerin yaşadığı Musul, Tikrit ve Anbar gibi şehirlerde “alan hâkimiyeti” sağlamaya yönelmiştir. Maliki de halka, IŞİD’e karşı koyma çağrısından bulunmuş ve merkezi hükümetin yanında yer alacak kişilerin silahlandırılabileceğini açıklamıştır.
Öte yandan IŞİD’in başta Samarra olmak üzere Şiilerin kutsal mekanlarının bulunduğu coğrafyalara yönelmesinin ardından Irak’taki en büyük Şii dini merci Ayetullah Ali El-Sistânî “cihad” çağrısı yaparak, bütün Şiileri ve Iraklıları IŞİD’e karşı mücadeleye çağırmıştır. Bu çağrıyla birlikte binlerce Iraklı Şii, Türkçe’ye “millet yığınları” olarak çevrilebilecek “gönüllü birlikler” olarak anılan “Haşdi Şaabi” oluşumunu meydana getirmiştir. Haşdi Şaabi yapısı içerisinde ABD’nin Irak işgali sonrası ülkede ortaya çıkan ve süreç içerisinde bir kısmı ortadan kalkan Şii milis oluşumlarının yanı sıra, hiçbir milis gruba dahil olmayan halktan pek çok kişi de yer almıştır.

Bununla birlikte, Maliki’nin ikinci dönemindeki siyasi, sosyal, askerî ve ekonomik uygulamalarının getirdiği olumsuzlukların IŞİD’in etkinliğine yol açtığına yönelik 
algılamanın boyutu düşünüldüğünde, seçimlerden açık ara farkla en yakın rakibinden yaklaşık 60 milletvekili fazla çıkarmasına rağmen hükümet kurma yetkisi Maliki’ye verilmemiştir. Şii siyasi grupların bir araya gelerek oluşturduğu Irak Ulusal İttifakı içerisinde Ağustos ayında yapılan oylamada Haydar El-Abadi hükümet kurmakla görevlendirilmiştir. İbâdî yaklaşık bir ay içerisinde hükümet kurma çalışmalarını tamamlayarak 8 Eylül 2014’te 328 sandalyeli Irak Parlamentosu’nda 289 milletvekilinin katıldığı oylamayla güvenoyunu almıştır.

IŞİD’in Irak’taki ilerleyişi ve Haşdi Şaabi yapısıyla birlikte IŞİD’le mücadele bölgesel ve uluslararası bir nitelik kazanmıştır.
Bu süreçte, Irak’ta İran’ın doğrudan müdahil pozisyona girmiş olmasının yanı sıra, Irak’ta hükümetin kurulmasının hemen ardından ABD’nin IŞİD’e karşı
mücadele eden güçlere destek verilmesini öngören IŞİD’le mücadele stratejisini açıklaması etkili olmuştur. Neticede, içerisinde Türkiye’nin de yer aldığı 60’a
yakın ülkenin oluşturduğu koalisyon IŞİD’le mücadelede işbirliğine girmiştir. Ancak özellikle başta İran Devrim Muhafızları Kudüs Ordusu Komutanı Kasım
Süleymanî olmak üzere İranlı komutan ve askerlerin Irak’ta IŞİD’e karşı operasyonlarda yer almış olması, Irak’taki siyasi süreci, İran’ın etkisini ve içerisinde yer alan Şii milis gruplarıyla birlikte Haşdi Şaabi’yi tartışılır hale getirmiştir. Özellikle Haşdi Şaabi içerisindeki milis grupların giderek çoğalması, hâkim oldukları bölgelerde sadece askerî değil, idari olarak da etkin konuma gelmeleri ve Haşdi Şaabi içerisindeki bazı grupların zaman zaman girdikleri Sünni Arap bölgelerindeki uygulamaları, Haşdi Şaabi oluşumunu tartışılır konuma getirmiştir.


2 Cİ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR.,

***

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder