Cumhuriyet Dönemi Liselerde İlkçağ TARİH EĞİTİMİ MAKALELERİ BÖLÜM 1
Cumhuriyet Dönemi Liselerde “İlkçağ Anadolu Uygarlıkları” Konusundaki
TARİH EĞİTİMİ MAKALELERİ
Değişim: Üç Kitap Üzerinden Bir Karşılaştırma
TARİH EĞİTİMİ MAKALELERİ
Ahmet ŞİMŞEK
İstanbul Üniversitesi, ahmet.simsek@istanbul.edu.tr
Ayşe TAŞKIN
TARİH EĞİTİMİ MAKALELERİ
Abant İzzet Baysal Üniversitesi, aysetaskinfas@hotmail.com
Özet
Bu çalışmada 1931, 1977 yıllarında ve günümüzde liselerde öğretilen İlkçağ Uygarlıkları konusundaki değişim ve bu değişimin nedenleri incelenmiştir. Bunun için ilk basımı 1931’de yapılmış ve 1941 yılına kadar liselerde okutulan 4 ciltlik tarih kitapları, 1977 yılına ait lise 1 Tarih ders kitabı ve 2014’te MEB tarafından ücretsiz dağıtılarak 9. sınıflarda okutulan ders kitabında yer alan İlkçağ Anadolu
Uygarlıkları konusu karşılaştırılmıştır. Çalışmada doküman analizi kullanılarak veri toplanmıştır. Her üç kitapta yer alan metinler, görseller, etkinlikler, dipnotlar ve sorular açısından değerlendirilmiştir.
Çalışma sonucunda Kemalist eğitimin ders kitaplarının ve 1977 yılına ait ders kitabının da Türk Tarih Tezinin ve Türk İslam Sentezinin amacına uygun olarak Anadolu uygarlıklarının üzerinde daha vurgulu durduğu görülmüştür. Özellikle de Eti (Hitit) Uygarlığına diğer uygarlıklardan daha fazla yer verildiği, buna karşılık İyonya’yı Anadolu uygarlığı içerisinde değil de Ege medeniyetleri içerisinde işlediği tespit edilmiştir. Urartu medeniyetine ise ne Anadolu uygarlıkları ne de diğer uygarlıklar başlığı altında yer verilmezken sadece Lidyalılar ile ilgili harita üzerinde Urartu ismine yer verilmiştir. Günümüz kitapları ise yapılandırmacı yaklaşıma uygun olarak öğrencilere daha çok bilgi aktarmaya yönelik olmaktan ziyade düşünmeyi artırmayı amaçlayan etkinliklerle zenginleştirilmeye
çalışılmıştır. Ancak Anadolu uygarlıklarına ayrılan sayfa sayısı Cumhuriyetin erken dönemlerine göre oldukça azalmıştır. Buna karşın her üç kitapta da en fazla bilginin paylaşıldığı uygarlık Hititler olmuştur.
Giriş
Tarih, geçmişten toplum olarak önemli bulduğumuz bazı kişi, olay ve gelişmeleri merkeze alarak bunları çeşitli kavramsallaştırmalarla yazılan, bu bağlamda geçmişin bilgisiyle bugünün ve geleceğin biçimlendirilmesine katkı sağlayan çalışma alanıdır. Yazının icadıyla başlatılan bu disiplin, kayıt altına alınan çok uzun bir zamanı konu olarak çalışır. İnsanlık tarihinin bir bütün halinde ele alınması, araştırılması ve anlaşılması zor olduğundan, bu uzun ve kesintisiz süreç, çağlara ve dönemlere ayrılmıştır (Alkan: 2009: 44). Tarih çağları olarak bu adlandırma çerçevesinde İlkçağ, Orta Çağ, Yeni Çağ ve Yakın Çağ belirlenmiştir. Tarihi çağlara ayırırken, evrensel etkileri olduğuna inanılan olaylar göz önünde bulundurulmuştur. Tarihyazımına ilişkin bu sınıflama ile hem araştırma ve hem de öğretim süreçleri düzenlenmiştir. Bu çağlardan biri de Antikite olarak da bilinen Eskiçağdır.
Tarih Öğretiminde Eskiçağ
Türkiye’de modern tarih eğitimi Osmanlı devletinin son zamanları olarak tanımlanan II. Meşrutiyet sıralarına rastlar (Şimşek, 2013). II. Meşrutiyetle birlikte Tarihi Umumi (Dünya Tarihi) dersleri varlığını devam ettirse de genel olarak millet merkezli bir tarih eğitimi önemsenmiştir. Bunda “Balkan Faciası” sonucunda Türklüğe yapılan vurgu da etkili olmuştur (Alkan, 2011: 158). Buna karşın Tarihi Umumi ders kitaplarındaki Fransız etkisi fazlasıyla hissedilmeye devam etmiştir (Toprak, 2012: 240). Türkiye’de Tarihi Umumi dersleriyle Eskiçağ konuları da öğretimde yer bulmuştur. Mizancı Murat, Ahmet Refik, Ahmet Muhtar gibi tarihçiler, insanlığın ilerlediği fikrinden hareketle tarihin ilk zamanlardan itibaren evrensel çapta işlenmesi gerektiğini düşünüyorlardı (Çalen, 2013, 37-39). Bu durum Türkiye’de tarih öğretiminde Eskiçağ konusunun yerini güçlendirmiştir.
Cumhuriyetin kurulması ve yapılan inkılâplarla sürdürülen modernleşme ve millileşme çabaları tarih derslerini de derinden etkilemiştir. Özellikle 1930’lu yıllarda tarih ve dil çalışmalarına ağırlık veren Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucuları, modern bir ulus yaratma çabası yanında, Anadolu topraklarının Türk olduğu fikrini geçmişten elde edilecek en eski kanıtlarla ispatlamaya çalışmışlar dır (Demir, 2010:387; Özer,1999). Bu amaçla Türk Tarih Tetkik Cemiyeti kurulmuş, hemen sonrasında Afet Hanım ile Mehmet Tevfik, Hasan Cemil, Sadri Maksudi, Şemseddin, Vasıf ve Yusuf Ziya beylerden “Türk Tarihinin Ana Hatları” adlı bir eseri telif ve tercüme yoluyla kısa zamanda yazmalarını istemiştir. Yoğun bir çalışmadan sonra heyet mensupları, altı yüz sayfa tutan bir eseri ortaya koymuşlar ve bu eser devlet matbaasında bastırılmıştır.
Kitabın önsözünde söyle denmiştir: “Şimdiye kadar memleketimizde neşrolunan tarih kitaplarının çoğunda ve onlara mehaz olan Fransızca tarih kitaplarında Türklerin dünya tarihindeki rolleri şuurlu ve şuursuz olarak küçültülmüştür. Türklerin kendini tanımasında, benliğini inkişaf ettirmesinde zararlı olmuştur” (Çapa, 2002: 49). 1930 sonunda yayımlanan ve sadece 100 adet basılan bu kitap neredeyse sadece tarihöncesi ve Antik tarihe yöneliktir. Tarih tezlerinin temelini oluşturan ikinci bölüm Orta Asya’daki anayurt kavramını, buradan başlayan göçlerle Türklerin nasıl dünyanın geri kalanını uygarlaştırdıklarını
anlatmaktadır. Kitap, Neolitik ve Antikçağlar’da ilerlemenin evrensel mayasını oluşturan brakisefal Türklerin göçlerinin ve yola çıktıkları Anayurtlarının tarihidir (Copeaux, 2006:60,61).
Türk Tarih Tezi
Atatürk, ümmet anlayışından ulus anlayışına geçen Türk milletinin yaşadığı topraklardaki tarihini ve geçmiş kültürleri iyi bilmesi gerektiğine inanıyordu (Ergin, 2010:169-171). Bu sebepten geçmişi araştıracak tarih ve o dönemin bilim paradigmasına çok uygun düşen ve yıldızı parlayan arkeolojiye büyük bir görev verilmiştir. Dönemin ulus devletlerinin arkeolojiyi desteklemesinin sebebi, elde edilen en eski bulgularla ulus tarihlerini yazarak bir anlamda meşrulaşma ları dır. Arkeoloji ve milliyetçilik birbirini güçlendirdikçe arkeolojinin daha önceki evrimsel kültürel gelişime verdiği ağırlığın yerini bugünkü halklarla prehistorik halklar arasında etnik bağlantılar kurma ısrarı almıştır (Ergin, 2010:24).
Cumhuriyetin kuruluş döneminde bir çeşit ulus inşa etme çalışması, milleti bir arada tutmak için ortak bir tarih ve dile politikası benimsenmiştir. Bu durum kendini dil ve tarih kongrelerinde göstermiştir (Usta, 2011:166,167). Bu dönemde ortaya çıkan Türk Tarih Tezini desteklemek amacıyla Güneş Dil Teorisi ortaya atıldı. Mademki Türkler uygarlıklarını Asya, Avrupa ve hatta Amerika’ya
kadar yaymışlardı, öyleyse Türk dili de insanlık tarihinde arz ettiği önem açısından büyük bir ciddiyetle incelenmeliydi (Demir, 2010: 392). Güneş Dil Teorisi sonrasında dilbilim antropolojiyle kenetlendi ve dil, tarih ve antropoloji aynı çatı altında karşılaştırmalı bir biçimde çalışılır oldu (Toprak, 2012: 24). Türk ırkının dilini ve kültürünü bugüne kadar muhafaza etmiş büyük bir millet
olduğu belirtilip bu yöndeki çalışmalar ders kitaplarına yansıtılmıştır. Bu teze bağlı olarak yazılmış TARİH I-II-III-IV ders kitaplarının gerek içerik, gerekse baskı, cilt, resim, harita ve içerik itibariyle öncekilerden çok farklı olduğu söylenebilir (Çapa, 2002: 49).
Osmanlı’da olduğu gibi Cumhuriyetin tarihçileri de tarihi ilkçağdan itibaren başlatarak günümüze doğru getirme yaklaşımını benimsemişlerdir. Bu sebepten tarihsel süreçte Türk milletinin uzun macerasına odaklanıldığı için Eskiçağ öğretimini ayrıca önemsenmiştir.
1945’te İkinci Dünya Savaşında yaşanan büyük insan kayıplarının bir nedeni olarak tarih ders kitapları mercek altına alınmıştır. Zira bilinmektedir ki 19. Yüzyılda güçlü bir biçimde yaşanan uluslaşma olgusu, devletler ve milletler arasında “biz ve öteki” ayrımını tarihyazımı ve öğretiminde keskinleştirmiştir. Tarih eğitiminde görülen bu öteki vurgusuyla diğer uluslara yönelik kin ve nefret
duygularının yaşatıldığı tespit edilmiştir. Bu bağlamda özellikle tarih ders kitaplarının barışçı bir bakışla revizyonu gündeme gelmiştir (Demircioğlu, 2006:134,135; Şimşek, 2007: 14). Bu amaçla 1945 yılında kurulan UNESCO tarih ders kitaplarında düşmanlık ifade eden kelimelerin ders kitaplarından çıkarılması için çalışmalar başlatmıştır. Türkiye tarafından da imzalanan UNESCO Sözleşmesi’yle barışçı tarih öğretimi vurgulanmıştır. “Nationalizm”den kaçınılması, bunun yerine konuların “Patriotism” odağında ele alınması tavsiye edilmiştir (Alaslan ve Şimşek, 2014). Yeni anlayışa göre, tarih öğretimi; barış, karşılıklı saygı ve etkin vatandaşlık becerilerinin kazandırıldığı bir alan olmanın yanında öğrencilere, problem çözme ve analitik düşünebilme gibi becerileri de kazandırmayı amaçlamıştır (Demircioğlu, 2006:134,135).
Türk İslam Sentezi
Hem barışçı eğitim arayışları hem de değişen eğitim paradigmasının bir sonucu olarak ortaya çıkan yapılandırmacılık, günümüz ders kitaplarını belirleyen asıl unsur olmuştur. Türkiye’de bu bağlamda 2005 yılında itibaren uygulanmaya başlanmıştır. Yapılandırmacı tarih eğitimi, öğrencilerin tarihsel bilgilerini artırmanın yanı sıra, onları düşünmeye, araştırmaya, soru sorma ve sorgulama ile birbirleri ve öğretmenleriyle etkileşimde bulunmaya teşvik ederek kavram, değer ve beceri öğrenimini geliştirmeyi amaçlamıştır (Dinç, 2011:2139). Bu yaklaşıma göre çok önce meydana gelmiş olayları içeren tarih ders kitaplarının sunumdaki soyutluğu görseller aracılığıyla somut hale getirilerek giderilmeye çalışılmıştır. Bu nedenle resim, fotoğraf, minyatür, gravür, karikatür, grafik, şema, plân ve harita gibi unsurlardan oluşan görseller, tarih ders kitaplarında daha yoğun ve anlamlı organizasyonlarla karşımıza çıkmaktadır. Mevcut okutulan 9. sınıf tarih ders kitabı da yapılandırmacı yaklaşıma uygun olarak harita ve fotoğraflarla zenginleştirilmiştir.
Bu çalışmada İlkçağ’da Anadolu’da yaşayan uygarlıkların Cumhuriyetin erken döneminde, Türk İslam Sentezi döneminde ve günümüzde nasıl işlendiği, her üç dönemin ders kitapları karşılaştırılarak incelenmiştir. Cumhuriyetin erken dönemindeki tarih ders kitaplarını biçimlendiren Türk Tarih Tezi,
Türk İslam Sentezi dönemi ve günümüzdeki tarih ders kitaplarını etkileyen yapılandırmacı öğrenme kuramı perspektifinden bir değerlendirme yapılmıştır.
Yöntem
Bu çalışmada doküman analizi kullanılmıştır. Doküman incelemesi, araştırılması hedeflenen olgu veya olgular hakkında bilgi içeren yazılı materyallerin analizini kapsar (Yıldırım, Şimşek, 2006:188,224). Toplanan veriler betimsel analiz yöntemiyle çözümlenmiştir.
Eskiçağ Anadolu Uygarlıkları konusunun işlendiği üç kitap incelenmiştir. Bunlar, 1931–1941 yılları arasında okutulan TARİH I, 1977 yılına ait lise 1 Tarih ve günümüzde okutulan 9. sınıf Tarih ders kitaplarıdır. Bu amaçla şu soruların cevaplanmasına çalışılmıştır:
1. Her üç kitapta aynı konu için ayrılan yer bakımından anlamlı bir fark var mı? Her iki kitapta da hangi konulara, nasıl yer verilmiştir?
2. Her üç ders kitabında görsellerin konuyla ilişkileri ve içerik değerleri bakımından bir fark var mıdır?
3. Her üç ders kitabında bilgiyi öğretim amaçlı sunma biçimleri (etkinlik, dipnot, bilgi kutucuğu, şemalaştırma vs. organizasyonu) bakımından nasıl farklar vardır?
4. Her üç ders kitabında yer alan hazırlık ya da değerlendirme amaçlı hangi soruların düzeyleri bakımından bir fark var mıdır?
Bulgular
1. Her Üç Kitabın İşlenen Konular ve Sayfa Sayıları Açısından Karşılaştırılması
TARİH I kitabında Anadolu Uygarlıkları için 20 sayfa, 1977 yılına ait lise 1 Tarih ders kitabında 7,5 sayfa iken Tarih 9’da konuya ayrılan sayfa sayısı 6’dır. Her 3 kitapta yer alan konular ve bunlara
ayrılan sayfa sayıları Tablo 1’de gösterilmiştir:
Tablo1: Anadolu Uygarlıklarının Kitaplardaki Konular, Alt Başlıklar ve Sayfa Sayıları Bakımından Dağılımı
4- Lidya’nın Yükselişi ve Yıkılışı
Tablo 1’de de görüldüğü üzere Tarih 9’da altı uygarlıkla (Hatti, Hitit, Urartu, İyonya, Frigya ve Lidya) ilgili bilgiler 6 sayfaya sığdırılırken TARİH I’de üç uygarlık (Eti, Frigya, Lidya), verilen alt başlıklarla
daha ayrıntılı bir şekilde 20 sayfada işlenmiştir. Lise 1 Tarih’de de Tarih I’deki gibi sadece 3 uygarlığa (Hititler, Frigler, Lidler) yer verilmiştir.
2 Cİ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR.
***
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder