BEYANNAMESİ etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
BEYANNAMESİ etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

3 Ekim 2017 Salı

12 TEMMUZ 1947 BEYANNAMESİ VE SONUÇLARI BÖLÜM 5



12 TEMMUZ (1947) BEYANNAMESİ VE SONUÇLARI  BÖLÜM 5


D. SEÇİM SONUÇLARINA İLİŞKİN DEĞERLENDİRMELER

? Yerli ve Yabancı Basındaki Değerlendirmeler

1950 yılının 16-17 Mayıs günlerinde basında yer alan yorumlarda belli konuların öne çıktığı görülmektedir:
? Seçimler, Batı dünyasının dikkatini çeken bir olgunlukta ve sükûn içinde geçmiş, katılım oranı beklenenden yüksek olmuştur.
? Seçimlerde hiçbir usulsüzlük yaşanmamış, dürüst bir seçim gerçekleşmiştir.
? Halk kendi kaderini kendi eliyle çizmesini bilmiş; kansız, ihtilâlsiz bir iktidar değişikliği gerçekleşmiştir.
? Halk bir programa ya da ana hatları belli bir politikaya oy vermemiş, devlet idaresine kendi iradesinin hâkim olduğunu görmek istemiştir.
? Ülkeye yaptığı büyük hizmetlere karşın Cumhuriyet Halk Partisi, iktidar yıpranmasının getirdiği yenilgiden kaçınamamıştır.
? Sonuçlar bir devrim olarak nitelendirilmekte; bu devrim, İnönü ve Halk Partisinin eseri olarak kabul edilmekte, İnönü’ye övgüler yağdırılmaktadır.
? Cumhuriyet Halk Partisine muhalefette, Demokrat Partiye ise iktidarda düşen sorumluluklar hatırlatılmaktadır.

Bu bölümde; Cumhuriyet, Ulus, Milliyet ve Vatan Gazetelerindeki baş yazılarından alıntılar ile New York Times ve BBC’nin haberlerine yer verilmiştir.

O Günün Manası (Nadir Nadi)

14 Mayısı Türk milleti başarılı bir imtihan günü olarak daima hatırlıyacaktır. Tarihimizde ilk defadır ki bugün kansız, ihtilâlsiz bir iktidar değişikliğine şahid oluyoruz. Demokratik sistemin temeli sayılan halk iradesi yurdumuzda tam bir olgunlukla gerçekleşti. Seçime iştirak nisbeti ileri Batı milletlerinde de az görülen bir yüksekliğe varmıştı. Memleketimizin her köşesinde milyonlarca vatandaş, hiç bir hâdiseye meydan vermeksizin sandık başlarına giderek sükûn ve emniyetle reyini kullandı. Emzikli kadınlar, ihtiyarlar, sakatlar, yatalak hastalar bile bu mukaddes vazifeyi ihmal etmediler. Bugün bizde halk, kendi kaderini kendi elile çizmiş olmanın sevinci içindedir.

Bu şüphesiz herşeyden önce büyük Türk milletinin eseridir.

Halk Partisinin yirmi beş yıllık çalışmalarını gözden geçirdiğimiz zaman müsbet ve başarılı eserlerin hatâlı teşebbüslere kıyasla ağır bastığını kabul etmemek insafsızlık olur. Cumhuriyet tarihi bunları uzun uzun çocuklarımıza anlatacak ve bir çoklarile haklı olarak övünecektir. Nitekim evvelki gün milletçe geçirdiğimiz büyük imtihanda Halk Partisinin başarı hissesini de unutmamak lâzımdır.
Unutmamak lâzımdır ki, bu Parti, uzun zamandır alıştığı tek taraflı İdare sistemine rağmen gene bu milletin öz malı olduğunu evvelki günü hazırlayan hareketile isbat etmiştir.

16 Mayıs 1950 günlü Cumhuriyet Gazetesi (Başyazı).
14 EROL TUNCER,

Hayat insanları yıprattığı gibi, iktidar da partileri yıpratır. Bir müddet oradan uzaklaşmak ve milletin bağrında muhalefete geçmek, canlılığını kaybetmiyen siyasî teşekküller için derlenip toparlanma, bir yeniden kuvvet kazanma vesilesidir.
O gün halk bir programa yahud da ana hatları belli bir politikaya rey vermedi. Halk o gün daha ziyade Devlet İdaresine kendi iradesinin hâkim olduğunu görmek istedi.
Bu şartlar altınde Demokrat Partiyi bekleyen vazifelerin ağırlığını ayrıca belirtmeğe bilmem lüzum varmı?

Unutmamalıyız ki muhalefette iken kazanılan sevgiyi iktidarda da muhafaza etmek çok güçtür. Şimdi bütün gözler bu partiyi idare edenlere dikilmiştir. Millet artık söz değil, müsbet iş bekliyor.

Büyük İsmet İnönü (Hüseyin Cahit Yalçın)

Seçim neticelerine dair gelen malûmat Demokrat Partinin büyük bir muzafferiyetini gösteriyor. Onların muvaffakkıyetlerindeki parlaklığı örtmeğe, yaygara ve isnatlarla etrafı gürültüye boğmağa kalkacakdeğiliz.

Seçimler memleketin her tarafında büyük bir sükûn, intizam ve itidal dairesinde cereyan etti. Her vatandaş hür surette oyunu kullandı. Bahse değer hiç bir hâdise çıkmadı. Seçimlere iştirâk nisbeti her türlü tahminin ve intizarın üstündedir. Bu, isbat ediyor ki Türk Milletinde mukadderatını kendi eline
almak azmi pek kuvvetlidir ve demokratik rejimin icabettiği fikrî gelişme yüksektir.
Mücadelede galip gelen demokratları tebrik ederiz.
Siyasî partiler için iktidar mevkiine gelmek kadar iktidar mevkiinden düşmek de mukadderdir. Halk Partisi memlekette demokratik rejimin tatbikine başlamış olması yüzünden ne kadar iftihar edebilirse bugünkü sükutunu da alnı açık ve başı dik bir surette karşılıyabilir.

Halk Partisi bu seçimleri kaybetmenin ve iktidarı rakibine terketmenin şekil ve tarzı ile memlekete muazzam bir hizmet ifa etmiştir. İçerdeki insafsız propaganda Türk demokrasisinin ciddiyeti ve samimiyeti hakkında ecnebi efkârı umumiyesinde şüphe uyandırmaktan hali kalamazdı. Fakat bugün işte görülüyor ki Halk Partisi demokrasinin hakikî bir taraftarıdır. Memlekette ekseriyeti kaybedince derhal çekilmiştir. Bu memleket bir diktatörlük idaresi altında değildi ve değildir. İrticaa karşı mücadelede Halk Partisi Demokratların daima yanında bulunacaktır. Sol ve sağ düşmanlara karşı Türk Milleti tek bir kaledir.
Şu dakikada şahidi olduğumuz büyük inkılâp onun eseridir. Atatürk demokratik inkılâbın temelini attı, heykelini yükseltti. İsmet İnönü o heykele can verdi. Bir diktatör salâhiyetiyle ve Millî Şef unvaniyle Cumhur Başkanlığına gelen İsmet İnönü yalnız kendi vicdanından ve irfanından aldığı emre uyarak millî hâkimiyet cihazını harekete getirdi. Şimdi milletin iradesi karşısında memleketin kanununa her fert gibi pek tabiî surette boyun eğerek alelâde bir vatandaş sıfatiyle siyasî mücadelede yerini alıyor.
Tarihte mislini hatırlamadığımız bu ulvî hareketin bir Türk devlet adamı tarafından medeniyet tarihine hakkedilmiş olması millî bir şereftir.
Bir demokratik rejimin nasıl kurulacağını, nasıl işliyeceğini bize gösterdiği kadar ciddî, şuurlu ve vatansever bir muhalefetin nasıl vazife göreceğini de bize o öğretecektir.

16 Mayıs 1950 günlü Ulus Gazetesi (CHP’nin yayın organı) (Başyazı).

1950 SEÇİMLERİ 15

Seçim Neticelerinden Alınacak Dersler (Ali Naci Karacan)

Yirmi beş yıllık bir idarenin millet iradesinin emriyle yenilenmesi kararını ifade eden muazzam değişikliğin memleket için hayırlı olmasını dileyelim.
Memleket evvelki günkü seçimlerle beraber, asırlardan beri görmediği, alışmadığı bir millî hâkimiyet rejiminin eşiğinden geçmiş, kendisi için yepyeni bir demokratik âleme girmiştir. Bu hâdise Atatürk’ün eşiz prestiji sayesinde gerçekleştirdiği inkılâpların hattâ yekûnuna müsavi değerde, çünkü o
inkılâpların tamamını teminat altına alan, Türkiye için hattâ 1908 Hürriyet hareketinden çok daha mühim bir mâna ifade etmektedir.

Yüzde yüz dürüst, yüzde yüz namuslu, yüzde yüz teminat altında sağlandığına kimsenin şüphe edemiyeceği bir seçimde, millet, kendi iradesini, istediği gibi hâkim kılabilmiştir. Bu bakımdan 14 Mayıs 1950 günü Türkiye siyasî tarihinde bir devrin kapanarak başka bir devrin açıldığı bile iddia olunabilir. Bir merhale aşılmış, milletçe doksan dereceli bir dönüm noktasına varılmıştır.

Medenî dünyayı hayrette bırakan nokta ise, milletin iradesini hattâ kütleler halinde gerçekleştirirken dahi, en medenî ve herhangi bir garp devletine gıpta ettirecek bir siyasi olgunluk mertebesine eriştiğinin gözle görülerek elle tutulacak surette maddeleştirilebilmesi dir.

Mücadelenin bittiği bugün, onun (DP’nin) kavgası, vatanperver bir partiye yakışacak surette, efendilikle yaptığını övelim, fakat aynı zamanda yirmi beş yıldan beri iktidara alışmış olan Halk Partisinin de, uğradığı ağır seçim hezimetine rağmen, neticeleri büyük bir inkılâp partisine yakışacak
vakar ve sükûnetle, kendisini ancak yükseltebilecek bir tolerance zihniyeti ile karşıladığını da yine memleket hesabına iftihar ile kaydedelim.

Bugünkü neticelerin alınmasında Demokrat Partinin hissesi elbette ki, çok büyüktür; fakat bu neticelerin emniyetle gerçekleştirilmesi yolunda C. H. Partisinin hizmeti de unutulamaz.

İsmet İnönü’ne Tebrik Mektubu (Ahmet Emin Yalman)

Bir gün, bana şu sözleri söylediniz: «Beni dördüncü defa Cumhurreisi mevkiinde görmiyeceksin, bunu sana söz veriyorum. Mensup olduğum parti seçimi kaybederse zaten mesele yoktur. Kendi partim kazanırsa, ben Cumhurreisliğini kabul etmiyeceğim.»

Muhterem İsmet İnönü,

Zekâları, bilgileri, iyi tedbir ve hesapları, cesaretleri sayesinde zaferler kazanmış kumandanlar çoktur.
Siz de bunlardan birisiniz. Fakat sizin bunların haricinde öyle bir zaferiniz vardır ki milletlerin mukadderatında baş rolleri oynıyanların pek azına bunun eşi nasip olmuştur. O da; kendi nefsinize, kendi ihtiraslarınıza, kendi buyurma itiyatlarınıza, kendi iktidar iptilânıza karşı elde ettiğiniz büyük zaferdir. Türk milleti, kendi mukadderatına hâkim olmak yolunda eşşiz bir zafer kazanırken, sizin kendi nefsinize karşı yaptığınız mücadeleden ve kazandığınız galebeden çok istifade etmiştir. Sizin bu millî zaferin âmilleri arasında yüksek bir mevkiiniz vardır. Bu sayededir ki on iki senedenberi işgal ettiğiniz Cumhurreisliği mevkiinden ayrılırken, küçülmiyeceksiniz, milletin nazarında yeni bir
mertebeye yükseleceksiniz.

Cumhurreisleri gelirler, geçerler. Fakat Millî Şef sıfatile sahip olduğu mevkii ve bunu müdafaaya hizmet eden silâh ve vasıtaları, millete kısım kısım teslim eden, bir hulûskarlar ve yâran grubunu kısa zamanda tasfiyeye uğratan ve milletin murakabeli bir idareye kavuşması için kendi itiyat ve iptilâlarını fedaya razı olan bir eski şefin ve olgun insanın asil macerasını insanlık tarihi pek nadir bir surette
kaydetmiştir.

1- 16 Mayıs 1950 günlü Milliyet Gazetesi (Başyazı).

2- 17 Mayıs 1950 günlü Vatan Gazetesi (Başyazı).

16 EROL TUNCER Newyork Times Gazetesi

17 Mayıs 1950 günlü Milliyet Gazetesinde « Newyork Times diyor ki» başlığı altında verilen haberin girişi şöyledir:

Bu sabahki (16 Mayıs) Newyork Times Gazetesi şunları yazmaktadır:
Cumhuriyet Halk Partisinin seçimlerde uğradığı yıkıcı ve hayret verici mağlubiyet, yalnız Türkiye’nin değil fakat bütün Batı demokrasisinin de iftihar etmesi lâzım gelen bir neticedir.

Gazete bu seçimlerde en büyük şerefin İsmet İnönü’ye ait olduğunu yazmakta ve şunları söylemektedir:

Zira memleketine demokrasi yolunda büyük terakkiler kaydettiren İnönü’dür.

BBC Muhabiri

16 Mayıs 1950 günlü Akşam Gazetesinde yayımlanan Londra çıkışlı bir haberin metninde şu ifadeler yer almaktadır: «Türkiyede seçimleri takib etmiş olan batılı gazete muhabirleri, Türkiyenin göstermiş olduğu siyasi olgunluğa ehemmiyetle işaret etmektedirler.»
B.B.C.’nin siyasî muhabiri ise bu hususta şunları yazmaktadır:
Pazar günü Türkiyede yapılan seçimler, Türkiyedeki demokrasinin tam bir demokrasi olduğu hakkında hiç bir şüphe bırakmamıştır. Türkiye, tam mânasile demokratik bir rejime intikal işini muvaffakiyetle başarmıştır.

B.B.C.’nin siyasi muhabiri, Londra’nın bazı siyasî çevrelerinde hâkim olan şu kanaati de belirtmiştir:

Türkiyenin bu şekilde demokrasi rejimine geçmesinde İnönü mühim bir rol oynamıştır. O, kendi partisinin düşmesini kolaylaştıran bir hâdiseyi hazırlamış ve Atatürkün yolundan gitmek hususundaki azmini böylelikle belirtmiştir.

? İnönü ve Bayar’ın Değerlendirmeleri

CHP Genel Başkanı İsmet İnönü, 29 Haziran 1950 tarihinde CHP’nin VIII’inci Kurultayındaki açış konuşmasında 1950 seçimleri için şu ifadeleri kullanmıştır:1
Bu şartlar içinde memleketin anlayışında tekâmülü bir damla kan dökülmeksizin temin edebilmemiz ve 1950 seçimlerinde ifade edilen millet iradesine göre, huzur ve sükûn içinde İktidar değişmesini idrak etmemiz milletimiz için büyük bir ilerleme işareti ve Partimiz için idealizmin, iyi niyetin ve engin vatan
aşkının yeni bir delili olmuştur.

Cumhurbaşkanı Celâl Bayar ise 1 Kasım 1950 tarihinde TBMM’yi açış nutkunda, 1950 seçimleri için şunu söylecektir: 2

Son seçimlerde milletimizin göstermiş olduğu olgunluk ve sağduyusunun hariçteki itibarımızın bir kat daha artmasına âmil olduğunu burada kaydetmeyi bir vazife bilirim.

1- 30 Haziran 1950 günlü Ulus Gazetesi.
2- TBMM Tutanak Dergisi, Dönem IX, Cilt: 2, Birleşim I, 1 Kasım 1950, s. 13.


1950 SEÇİMLERİ 17 E. SON SÖZ

 Toplumdaki değişim isteği, 1950 seçiminde Demokrat Partiyi yüksek düzeyde bir oy oranıyla iktidara getirmiş, seçimde uygulanan liste usulü çoğunluk sistemi, Demokrat Partinin sandalye sayısını olağanüstü bir biçimde arttırırken muhalefetin sandalye sayısını da önemli ölçüde azaltmış; iktidarın sandalye sayısı muhalefet partilerinin sandalye sayısının yaklaşık altı  katı olmuştur.

Demokrat Parti Meclisteki ezici üstünlüğünü 1954 ve 1957 seçimlerinde de sürdürecektir.
İktidarla muhalefet arasında Mecliste ortaya çıkan bu büyük güç farklarının, iktidarların özgüvenini arttıracak bir faktör olması beklenirdi. Ancak bizim gibi demokratik birikimi yetersiz ülkelerde büyük güç farklarının iktidarlara özgüven aşılamak yerine onları aşırı davranışlara yönelttiği, siyasal gerilimin sürekli olarak artmasına yol açtığı ve partiler arası diyalogun gelişmesini engellediği görülmektedir.
Oysa çok partili demokrasiye geçişte liste usulü çoğunluk sistemi yerine nispî temsil sisteminin uygulanması sağlanabilseydi, Mecliste iktidar ve muhalefet partileri arasında dengeli bir güç dağılımı ortaya çıkabilecekti (s.162, 163). Dengeli bir sandalye dağılımı ise siyasal gerilimin düşürülmesine yardımcı olacak, dolayısıyla demokrasinin sağlıklı bir biçimde gelişmesine yol açacak bir etken olabilirdi.
? Kuvvetler birliğine dayanan, dolayısıyla çok partili dönemin ihtiyaçlarını karşılamaktan uzak olan 1924 Anayasasında yeni dönemin gereklerine uygun değişikliklerin yapılmamış olması; demokratik rejimi, siyaset alanındaki bunalımların aşılmasına yardımcı olacak fren ve denge mekanizmalarından yoksun bırakmıştır.

1950 seçimlerine kadar bu konuda hiçbir girişimde bulunmamış olan Cumhuriyet Halk Partisi ile Demokrat Parti, Anayasada değişiklik yapılmasının gerekli olduğu nu kabullenmek zorunda kaldıklarını, sadece yayımladıkları seçim beyanname lerinde bu hususa yer vererek belirtmişlerdir.

 Cumhuriyet Halk Partisi de kendi seçim beyannamesinde yeni bir anayasa vaadinde  bulunmuştur:1
Çok partili serbest münakaşa hayatını ve milletin seçtiği vekillerle idare sistemini daha ziyade kuvvetlendireceğiz.
Bu maksatla Anayasamızı sağlam bir garp demokrasisinin temel prensiplerine göre değiştirmek istiyoruz. Milletvekillerinden mürekkep bir meclisten başka, ikinci bir meclis, bunların vazifeleri, birbiriyle münasebetleri, Devlet Reisinin vazife ve salâhiyetleri ele alınacak başlıca konular olacaktır.
Meselenin halli işini, seçimlerden sonra toplanacak C.H.P. Kurultayına sunmak kararındayız.
Demokrat Parti seçim beyannamesinde Anayasa konusunda şunları ifade etmiştir:2

Bu maksatla anayasada vatandaş hak ve hürriyetlerini ve millet iradesine dayanan istikrarlı bir devlet nizamını teminat altında bulunduracak esaslı tâdiller yapmak kararındayız. Çünkü bugünkü anayasamız, millet hâkimiyetini kabul etmesine rağmen, kuvvetler birliği esasına dayandığı ve vatandaş hak ve hürriyetlerini kâfi teminat altında bulunduracak müeyyidelerden mahrum olduğu için millet hâkimiyeti yerine tek parti ve zümre hâkimiyetine mâni olmamıştır.
Anayasa değişikliğini gerçekleştirecek güce sahip olan DP, 10 yıllık iktidarı boyunca bu konuda hiçbir girişimde bulunmayacak, konuyu başta CHP olmak üzere, muhalefet partileri sahiplenecektir.



1 EK – XVII.A.




2 EK – XVII.B.


Meclisteki ezici çoğunluğuna dayanarak her şeyi yapabileceğine inanan Demokrat Parti, 10 yıllık iktidar dönemi boyunca  Mecliste muhalefeti yok sayacak; iktidarın bu girişimlerini engelleyecek mekanizmaların oluşturulamadığı bir ortamda muhalefet iyice hırçınlaşacak; her gün biraz daha yükselen siyasal gerilim, ne yazık ki 1960 askerî müdahalesine yol açacaktır.

   Sonuç olarak, çok partili döneme girerken, anayasada gerekli değişikliklerin yapılmaması ve seçimlerde nispî temsil  usulünün kabul edilmemiş olması, rejimin geleceği açısından önemli bir kayıp oluşturmuştur.

Söz konusu gereklerin yerine getirilmesi halinde, siyasal arenadaki gerilim düşecek ve 27 Mayıs 1960 askerî müdahalesiyle  sonuçlanan bunalım ortamı, büyük ihtimalle yerini sağduyunun hakim olduğu bir ortama bırakabilecekti.

Belki de siyasal tarihimizin akışı değişecek, demokratik süreci kesintiye uğratan askerî müdahalelere yol açılmamış olacaktı.



DİPNOTLAR;

1. İsmet İnönü'nün 1 Kasım 1945 yılında Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin açılışında yaptığı konuşma, inönü'nün Söylev ve Demeçleri, Ankara 1946, s.400.
2. Aynı konuşma, a.g.e., s. 401.
3. Gös. yer. Cumhurbaşkanının 1945 Temmuzu'nda kurulan Milli Kalkınma Partisi'ni yok sayması dikkate değer.

    TÜRKİYE'DE ÇOK PARTİLİ SİYASİ HAYATIN KURULMASINDA BİR. İLK .. 143

4. Demokrat Partinin ilk günlerindeki propagandaların yarattığı sıkıntılar karşısında partinin durumunu Bayar şu sözlerle tarif etmektedir: 
 "İki jandarma eri gönderebilirler ve partiyi kapatabilirlerdi ve memlekette hiçbir şey olmazdı. Fakat ben İsmet İnönü'nün bunu arzulamadığından emindim". Metin Toker,  Demokrasimizin İsmet Paşa'lı Yılları 1944-1973, Tek Partiden Çok Partiye 1944-1950, Ankara 1990, s. 91.
5. Parti içindeki muhaliflerin çok kullandığı bu tez her iki tarafın da işini zorlaştırmış, neticede 1948 yılı ortalarında Millet Partisi halinde yeni bir 
muhalefet partisi olarak ortaya çıkmıştır. Muvazaa söylentileri dönemin Mizah Dergilerine de yansımıştır. İki örnek için eklere bakınız.
6. Gerçekten de başta Nihat Erim olmak üzere iktidar partisinin ileri gelenleri Demokrat Partinin propagandalarını zararlı bulmakta, daha önceki dönemlerde gündeme getirilen anarşi endişesini seslendirmeye başlamışlardı. Şikayetlere mukabil İnönü'nün yapılanın bir tecrübe olduğu ve olmazsa 
vazgeçileceği yolundaki sözleri için bkz. Toker, aynı eser, s.91
7. Tank Zafer Tunaya, Türkiye'de Siyasi Partiler (1859 - 1952), istanbul 1952, s. 688.
8. inönü'nün şahsi evrakını inceleyen Toker, inönü'nün parti liderleri ile doğrudan görüşmeleri yanında bilhassa muhalefet partisi lideri Bayar'ın 
gelişmeler karşısındaki tavırlannı öğrenmek için aracılar kullandığını yazmaktadır. Ancak Bayar'ın da inönü'ye ılımlı ve olumlu mesajlar vererek 
sürecin partisinin yaranna devamını sağlamaya çalıştığı anlaşılmaktadır, Toker, age., s. 183.
9  Tunaya, Siyasi Partiler, s. 688; İktidar ve muhalefetin karşılıklı suçlamalarıyla ortamın iyice birbirine girdiğine işaret ettiği "Nutuk Düellosu" başlıklı yazısında Hüseyin Cahit Yalçın, "o kanaatteyim ki, liderler eski münakaşalar yerine susmayı bükere göze alsalar anlaşmaya götüren yolun yarısını katetmiş olduğumuzu göreceğiz ve hep rahat bir nefes alacağız. Onun için sırf bir memleket evladı gibi düşünerek diyorum ki: Ben ilk susan liderin partisinden olacağım" sözleri ile tepkisini dile getiriyordu.Tanin, 12 Temmuz 1947.
10. Tunaya, gös. yer.
11. Tunaya, Siyasi Partiler, s. 689.
12. Aynı eser.
13. Bundan önceki iki denemede de yeni parti kurucularının ülke çapında teşkilatlanırken kadrolarını oluştururken yeterli hassasiyeti göstermediklerini, 
bunun kurulmaya çalışılan çok partili siyasi ortamı başarısızlığa iten en önemli sebeplerden biri olduğunu bilen İnönü, yöneticilerin sorumluluğunu 
hatırlatmaktaydı. Önceki tecrübelerin yürütücülerinin bu husustaki ihmalleri ve sebepleri hakkındaki değerlendirmeler için bkz. Hasan Rıza Soyak, 
Atatürk'ten Hatıralar, I-II, istanbul 1973.
14. Tunaya, Siyasi Partiler, s. 689.
15. Memleketin emniyeti konusu kanımızca, hem iç hem de dış politik duruma işaret etmektedir. Zira daha önceki parti denemelerinde halkın hemen her bakımdan iki parçaya ayrıldığı, kahvehaneleri ve hatta camilerini ayırdığı, particiliğin ayrımcılık manasına alındığı bir ortam yaşanmıştı ki, denemelerin başarısızlığının altmda yatan en önemli sebeplerin başında gelmekteydi. Diğer taraftan çok partili siyasi hayatın başlamasında amil olan dış politik gelişmeler de ülkenin toprak bütünlüğünü tehdit eder boyutta olduğundan Cumhurbaşkanı nın bir cümlede her iki duruma da işaret ettiğini düşünmek yanlış olmaz.
16. Tunaya, Siyasi Partiler, gös. yer.
17. İnönü'nün yazdığı resmi konuşmalarına son şekli vermeden önce çok sayıda kopya çıkarttırarak yakın arkadaşlarına gönderip düşüncelerini almak alışkanlığında olduğu hakkında bkz. Hilmi Uran, Hatıralarım, Ankara 1959, s. 474;. Uran, İnönü'nün çalışma arkadaşlarının düşüncelerini her zaman dikkate aldığını ve gerekli düzeltmeleri yapmaktan çekinmediğini belirtmektedir. Metin Toker de, 3 Temmuz günü Nihat Erim'e dikte ettirdiği 10 sayfalık metni Meclis Başkanı, Başbakan, Şemsettin Günaltay, Hüseyin Cahit Yalçın ve Falih Rıfkı Atay'a gönderdiğini, daha sonra Genel başkan vekili Şükrü Saraçoğlu, Hilmi Uran ve Celal Bayar'a da birer suret verildiğini belirtmektedir. 

    Bu metinde İnönü'nün yapılacak ilk kongrede Cumhuriyet Halk Partisinin başından fiilen ayrılmak kararım uygulamaya koyacağı söz konusu
edilmekteydi. Cumhurbaşkanı böylelikle partiler arasında hakemlik görevini daha iyi yapabileceğini düşünüyordu. Ancak Nihat Erim ve  Hüseyin Cahit Yalçın'nın desteğine karşın başbakan Peker, Hilmi Uran ve Kazım Karabekir'in bu fikre şiddetle muhalefet etlikleri biliniyor. 
     İnönü'nün değerlendirmeleri aldıktan sonra metni altı sayfaya indirdiği, dolayısıyla bu ilk nüshanın yayınlanandan oldukça farklı olduğunu
hakkında bkz. Toker, Tek Partiden Çok Partiye, s. 184.    
18. Uran, Hatıralarım, s. 475, Toker, age, s. 185.
19. Uran, gös. yer. Cumhurbaşkanın aynı zamanda parti başkanı olmamaları gerektiği hususu muhalefet partilerinin daima ısrarla savundukları bir konudur. 
Bu hususta geniş bilgi için bkz. Ali Arslan, '' Türkiye'de Cumhurbaşkanlığı İle Siyasi Parti Üyeliğinin Birbirinden Ayrılması Süreci (1923-1961) " 
Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi, Sayı 34, Ankara 1996, s. 223-234.
20. "Parti Genel Başkanı Cumhurbaşkanı seçildiği takdirde bu vazife üzerinde bulunduğu müddetçe Genel başkanlığın bütün yetki ve sorumlulukları 
Genel Başkan Vekiline ait olacaktır" şeklindeki düzenleme için bkz., Tunaya, Siyasi Partiler, s. 576; Uran, age, s. 475; Hikmet Bilâ, CHP 1919-1999, 
istanbul 1999, s. 126-127.
21. Hilmi Uran, Peker'in sert tavırlarını daima şikayet mevzuu yapan muhalefet partisinin bundan memnun olmasını beklerken Bayar'm "adet yerini bulsun 
diye yapılmış bir şeydir" diyerek yapılan yeniliği hafife almasından dolayı hayal kırıklığı yaşadıklarını anlatmaktadır. Üran, Hatıralarım, s. 478.
22. Uraıı, Hatıralarım, s. 479.
23. Hilmi Uran, Hatıralarım, s. 480.
24. Nihat Erim, "Cumhurbaşkanı'nm Beyannamesi", Ulus, 12 Temmuz 1947.
25. Fuat Köprülü, "Son Tebliğin Büyük Manası", Kuvvet, 12 Temmuz 1947,
26. Köprülü, aynı makale.
27. Asım Us, "Cumhurbaşkanımızın Parti Münasebetleri Hakkındaki Karan", 13 Temmuz 1947.
28. Us, aynı makale.
29. Etem izzet Benice, "inönü'nün Beyannamesinden Sonra Son Durum", Son Telgraf, 13 Temmuz 1947, sayı 3804.
30. Benice, "inönü'nün Tebliğinden Sonra Demokrat Parti'ye Düşen Hizmet ve Mesuliyet Payı", Son Telgraf, 15 Temmuz 1947, sayı 3806.
31. A. E. Yalman, 'Tebliğden Çıkan Mânâlar", Vatan 13 Temmuz 1947, sayı 2202.
32. Vatan, gösterilen yer.
33. Vatan 15 Temmuz 1947, sayı 2204.
34. A. Emin Yalman, "Önümüzdeki Güzel Ufuklar", 12 Ağustos 1947, sayı 2232.
35. Vatan 25 Ağustos 1947, sayı 2243.
36. Akşam, 13 Temmuz 1947, sayı 10324.
37. Yalman, "Milli Hakimiyet Bloku", 8 Eylül 1947, sayı 2257.
38. Ulus, 19 Eylül 1947.
39. inönü'nün çok partili hayatı ülkenin iç ve dış gelişiminin şartı olarak göstermesi olayın kendi şartlarımız kadar dış politikadaki gelişmelerin yönlendirdiği bir süreç olduğunu düşündürmektedir, inönü'nün nutku için bkz. Vatan 2 Kasım 1947, sayı, 2309.
40. Nihat Erim, "Demokrat Parti'nin Son Tebliği", Ulus, 26 Temmuz 1947.
41. "Hakikatleri Açık Lisan ile Konuşalım, A. Emin Yalman,Vatan 16 Temmuz 1948, s.2566.
42. Feroz ve Bedia Turgay Ahmad, Türkiye'de Çok Partili Politikanın Açıklamalı Kronolojisi 1945-1971, Ankara 1976, s. 34; Çok partili siyasi hayat denemesinin dış politika gereği olduğu yolundaki kanaatlerin o günlerde yurt dışında da oldukça yaygm olduğu hakkında bkz. Yakup Kadri Karaosmanoğlu, Politikada 45 Yıl, İstanbul 1984, s. 190-191.
43. Toker, Tek Partiden Çok Partiye, s. 187. inönü, 12 Temmuz günü kabul ettiği Dışişleri Bakanı Hasan Saka'ya "Yüzlerce yıllık hanedan, sandıktan çıkan oylann neticesine boyun eğiyor, vapura binip memleketi terk ediyor. Bizde hala sandık oyunuyla iktidarda kalacağız düşüncesinde olanların aklına şaşarım" demektedir.
44. Toker, a.g.e., s. 195.
45. Celal Bayar, Başvekilim Adnan Menderes, (Derleyen ismet Bozdağ), istanbul 1986, s. 85-86; Mahmut Goloğlu, Demokrasiye Geçiş1946-1950,  istanbul 1982, s. 168-169.
46. Uran, Hatıralarım, s. 476.
47. F. Giritlioğlu, Türk Siyasi Tarihinde Cumhuriyet Halk Partisin'nin Mevkii, Ankara 1965, s. 203-204
48. Partiler içi çekişmeler hakkında geniş bilgi için bkz. Cihat Baban, Politika Galerisi, İstanbul 1970.
49. Feroz ve Bedia Turgay Ahmad, Türkiye'de Çok Partili Politikanın Açıklamalı Kronolojisi 1945-1971, Ankara 1976, s. 37; 
Falih Rıfkı Atay ise İsmet inönü'yü "demokrasiyi Atatürk devrimlerinin tavizleri üzerine kurmak gafleti" ile suçlarken Ulus Gazetesinden ayrılmasını, "Hasan Saka ve Şemseddin Günaltay'm aralıksız Atatürk devrimlerinden taviz vermelerine katlanamayarak Ulus gazetesinde CHP'yi savunmamak kararını vermesi" olarak izah etmektedir. Geniş bilgi için bkz. Falih Rıfkı Atay, Bayrak, İstanbul 1980, s. 170-171.
50. Beyanname sonrası gelişmeleri Cumhuriyet Halk Partisi açısından değerlendiren yaklaşımları için bkz. Asım Us, 1930-1950 Haura Notlan, 
istanbul 1966, s. 718- 722.
51. Us, a.g.e., s. 718- 719; Cumhurbaşkanı ve yakın çevresi tarafından tenkit edilen başbakan Peker'in parti grubunda çoğunluk sağlayarak gerekirse 
Cumhurbaşkanına karşı bir çıkışa geçmek hazırlıklan hakkında ayrıca bkz. Toker, Tek Partiden Çok Partiye, s. 197-198.
52. Bu yoldaki iddia ve kaynaklan için bkz. Rıfkı Salim Burçak, Türkiye'de Demokrasiye Geçiş 1945-1950, Ankara 1979, s. 129-131.
53. Cem Eroğul, Demokrat Parti, Tarihi ve ideolojisi, Ankara 1998, s. 62-63.
54. Hikmet Bilâ, CHP, s. 128.

http://dergiler.ankara.edu.tr/dergiler/45/798/10200.pdf


***

12 TEMMUZ 1947 BEYANNAMESİ VE SONUÇLARI BÖLÜM 4



12 TEMMUZ 1947 BEYANNAMESİ VE SONUÇLARI  BÖLÜM 4


12 Temmuz Beyannamesine İlişkin Değerlendirmeler

12 Temmuz Beyannamesi, demokrasinin yerleştirilmesi sürecinde önemli bir dönüm noktası niteliğindedir.

Celâl Bayar, 4 Ekim 1947 tarihinde Erzurum’da yaptığı konuşmada, bu beyanname için şunları söylemiştir:

Biz 12 Temmuz beyannamesini “iyi niyetin ve ileri görüşün ifadesi olarak kabul ettiğimizi” umumî efkâra arzetmiştik. 
Demokrasi lehine atılan böyle bir adımın ferahlatıcı tesirinden memnun olmamak mümkün değildir.

5 Ekim 1947 günlü Vatan Gazetesi.

Faik Ahmet Barutçu’nun değerlendirmesi şöyledir:1

Neşrinden önce başbakanla muhalefet liderlerinin görmüş oldukları bu beyannâme muhalefeti çok memnun etmiştir. Ve matbuat tarafından hararetle karşılanmıştır. Fuat Köprülü yazdığı bir makalede, İnönü bütün milletin müşterek malıdır diyerek Devlet Reisinin hakemliğini ve partiler üstündeki mevkiini
hürmetle karşılamıştır. Bundan bizim gazetelerimiz de aynı hararetli lisanla memnunluklarını izhar eylemişlerdir. Yalnız Recep Peker memnun olmamıştır. Ve cumhurbaşkanına bu politikayı kendisinin takip edemeyeceğini söylemiştir. Nasıl ki muhalefet de Recep Peker’le demokrasi yapılamayacağını mütemadiyen ve ısrarla söylemektedirler. Anlaşılan şudur ki yeni şartlara intibak gösterecek bir
kabinenin iş başına gelmesi bir zaruret olacaktır.

Cem Eroğul, 12 Temmuz Beyannamesi hakkında şunları söylemektedir: 2
Siyasî tarihimize 12 Temmuz Beyannamesi adıyla geçen cumhurbaşkanlığı bildirisi, çok partili rejimin yerleşmesi açısından 1 Kasım 1945 meclis açış nutkuna bedel bir aşama mahiyetindeydi.
Bu beyanname, Halk Partili müfritler hariç, herkesin yüreğini ferahlattı.
Kemal Karpat’ın Beyannameye ilişkin düşünceleri şöyledir:

İnönü’nün Beyannamesi, gelecekte iktidar partisiyle muhalefet partileri arasındaki münasebetlerin yeni esaslara dayandırılması gerektiğini açıkça belirtiyordu. Bu görüşü ve olayları yorumlama tarzı ile İnönü, Recep Peker ve hükûmetinden ayrılıyor, muhalefetin hükûmet baskısına ve taraf tutmasına
karşı yaptığı şikâyetleri dolayısiyle desteklemiş oluyordu.

Böylece devlet ve C.H.P. Başkanı İnönü ile hükûmet başkanı Recep Peker arasında bir çatışma belirmiş oluyordu.

İnönü’nün 12 Temmuz Beyannamesinden sonra Recep Peker’in çok partili sistemi tutan bir beyannameyi ya kabul etmesi, veya kabul etmiyorsa istifa etmesi gerekiyordu. Oysa Recep Peker İnönü’nün beyannamesini Anayasa’nın Cumhurbaşkanına tanıdığı yetkilere aykırı saydığı ve Meclis çoğunluğunun kendisini tutacağına inandığı için hükûmet başkanlığından çekilmedi. İnönü ile araları açıkça bozulmuş olmasına rağmen Başbakan kalmakta ısrar etti. Ancak birkaç ay sonra baskılardan sonra istifa zorunda kaldı.

12 Temmuz Beyannamesi partiler arası münasebetleri normalleştirerek sükûna kavuşturdu.
İnönü, 2 yıl sonra, 1 Kasım 1949 tarihindeki TBMM’yi açış nutkunda, söz konusu beyanname ile ilgili olarak şunları söyleyecektir: 4

Siyasî faaliyetlerimizin salim mecrasını kaybetmemesi, hele parti usullerimizin düşmanlık yaratmaması için senelerden beri çalışıyoruz. 
12 Temmuz Beyannamesi böyle bir gayretin mahsulüdür. İktidarla muhalefetin karşılıklı mesuliyetlerini ve mânevi taahhütlerini ifade etmek için yazılmış ve iyi neticeler vermiştir.

1 Barutçu, s. 827, 828.
2 Eroğul, s. 34, 35.
3 Karpat, s. 169-171.
4 İnönü, İkinci Cilt, s. 88.

? Demokrat Partinin Tebliği

DP Genel İdare Kurulu, 12 Temmuz Beyannamesinin yayımlanmasından 10 gün sonra, 22 Temmuzda, İllerden seçilerek Ankara’ya gelen 115 delege ile 30 milletvekilinin katılımıyla, bir toplantı başlattı.

1 Delegeler ve milletvekillerinden oluşan bu heyet küçük ölçekte bir genel kongre sayılmaktaydı.2 Genel İdare Kurulu, üç gün süren ve gizli yapılan bu toplantılardan sonra, 24 Temmuz 1947 tahinde bir tebliğ yayımlamıştır.
Tebliğin girişinde toplantının amacı açıklanmaktadır:3

D.P. Genel idare kurulu parti il teşkilâtınca seçilecek delegelerin iştirakile zaman zaman toplantılar yaparak memleket ve parti meseleleri etrafında görüş teatisinde  bulunmanın faydalı olacağına karar vermiştir.

İşte bu karara uyularak illerden gelen 115 delege ve 30 Demokrat milletvekilinin iştirakile 22 / 7 / 1947 tarihinde ilk toplantı yapılmış ve üç gün süren konuşma lar sonunda, müzakere mevzuu olan bütün meselelerde görüş birliğine varılmıştır.

Son bir kaç aylık iç politika hâdiselerinin ifade ve neticeleri, sayın Devlet Başkanının 12 temmuz 1947 tarihinde yayınlanan beyannamesinde toplanmakta olduğundan, görüşmeler daha ziyade bu beyanname üzerinde ve bu beyannamenin intişarı ile hsıl olan durum etrafında cereyan etmiştir.
Daha sonra, İnönü’nün 12 Temmuz Beyannamesi ile Başbakan Recep Peker’in demeci arasındaki görüş farkları anlatılmaktadır:

Ayrıca Başbakan Receb Pekerin, Partimize cevab olarak verdiği son beyanatı da ele alınarak, bir gün ara ile yayınlanan, birbirile karşılaştırıldıktan sonra neşredilmiş olmaları pek tabiî bulunan bu iki vesika arasında göze çarpan fark ve tezadların hakikatte bir fikir ve görüş ayrılığı neticesi olup olmadığı noktası üzerinde de durulmuştur.

Sayın Devlet Başkanının beyannamelerinde izhar olunan anlayış zihniyetile iyi niyetlere karşı, Başbakanın bu demecinde geri bir zihniyete ve sistemin inadcı müdafaanamesi mahiyetini taşıması ve bu demecin, beyanname ile hemen aynı günlerde intişar etmiş olması, yakın âtideki iyi gelişmeler hesabına tamamile ümid kırıcı olarak kabul etmek zaruretini doğurmaktadır. 4

1 Toker, s. 269.
2 Cem Eroğul, bunu “Küçük Danışma Kongresi” (Eroğul s. 35), Metin Toker ise “Küçük Kongre” (Toker, s. 269) olarak  adlandırmaktadır.
3 25 Temmuz 1947 günlü Cumhuriyet Gazetesi.
4 Recep Peker’in, Bayar’a cevap olarak 10 Temmuz tarihinde yaptığı son açıkla ma, 11 Temmuz 1947 tarihli Ulus Gazetesinde, «Recep Peker’in Bayar’a yeni cevabı» başlığı altında yayımlanmıştır. 

Peker cevabında şunları söylemektedir: «Tek parti zihniyetinden tutarlar da bizlere totaliterler, diktatörler deyip dururlar. Şimdi bunlara yenilerini ekliyorlar. 

Hükûmete terör kabinesi diyorlar ve hareketimizi siyasî irtica diye tarif ediyorlar. Sadece attığı her adımı kanuna uygunluk bakımından ince bir dikkatten süzmeyi şiar edinen hükûmetimizi kötülemek için Türkiye Cumhuriyeti kanunları ile Hitler’in kanunları arasında kıyaslar yapmaktan çekinmiyorlar. Ben taşıdığım büyük mesuliyet yükü altında şu on bir aylık kesif tecrübe günlerinin verdiği sağlam kanaatle inanıyorum ki alıp yürüyen hükûmet baskısı iddiaları ve
hükûmetin terör yaptığı ithamları, tahrik ettikleri ve muvaffak olamadıkları ayaklanmanın omuzlarına yüklediği büyük siyasî mesuliyeti örtmek içindir. Bu acı hakikatleri söylemekle tahriksiz, tecavüzsüz, tehdidsiz ve normal çalışan bir
muhalif parti hayatının gelişmesine de hizmet etmiş olduğuma kaniim. Türkiyede halk aleyhinde hiçbir tazyik yoktur. Her münasebetle tekrar ettiğim gibi başka memleketlerde asırlarca süren çatışma ve çarpışmalardan sonra alışılmış bir
rejimin başlangıç devrinin icabı olarak her tarafta gayretkeşlikler, türlü kusurlar olabilir. Bizler hepimiz, her taraf birden aynı iyi niyetle çalışmak sayesinde varacağımız başarı hedefinin mesafesini ancak kısaltabiliriz. Meydandaki realiteye rağmen Türkiye’de basın hürriyeti olmadığını ve basının nefes almaz hale getirdiğimizi iddia etmek haksızlıktır. Bugünkü şartlar altında en nazik bölgemizde sıkı yönetimi lüzumsuz görmek hatadır. Kanunî bir müessese olan sıkıyönetim kararlarını suçlamak yersizdir. Muhalif parti başkanının Sivas’ta söylediklerinin doğruluğunda ısrar etmesi hatadır.»

Halk Partili yayın organları; parti başkanlığıyla Devlet Başkanlığının ayrılması halinde, Anayasanın Cumhurbaşkanına verdiği yetkilerin bu görevin yerine getirilmesi için yeterli olmayacağını, bu amaçla Anayasa değişikliği yapılması gerekeceğini ileri sürmektedir.
Tebliğde bu iddialar üzerinde de durulmuş; asıl sorunun anayasanın –metni ve ruhu ile– tam uygulanmaması olduğu, siyasal yaşamda atılacak ilk adımın anayasaya aykırı kanunların kaldırılması olacağı; anayasa değişikliğinin vatandaşlarca rejim sorununu belirlemek amacıyla seçilecek yeni bir Meclisle yapılması gerektiği vurgulanmıştır.

Tebliğde ayrıca;

? İçişleri Bakanının, ülkede hiçbir baskının olmadığı yolundaki demecinin hayret ve üzüntü ile karşılandığı belirtilmiş,
? İnönü’nün beyannamesinde gösterilen iyi niyetlerin gerçekleştirilmesine yetecek bir zaman geçmemiş olmasının da düşünüldüğü, fakat bu süre kısa dahi olsa iyi bir başlangıç sayılabilecek bazı önlemlerin alınmasının imkânsız görülmediği vurgulanmış,
? Sıkıyönetim kararlarıyla kapatılmış bulunan gazetelerin yayınına izin verilmesi ve partiler arasında gözetilmesi gereken eşitlik hakları gereğince, örneğin radyodan muhalefetin de yararlanabilmesi gerektiği üzerinde durulmuş,
? Bugün egemen olan siyasî ve idarî koşullar altında muhalefetin, gerçek bir denetleme görevi yapabilmesinin çok zor hatta olanaksız olduğunun kamuoyunca da anlaşıldığı, hal böyle olunca biçimsel bir muhalefetin varlığının ülke için çok zararlı olduğuna değinilmiş,
? Ülke yönetimini elinde tutan Recep Peker Hükûmetinin, 12 Temmuz Beyannamesindeki açık ifadelere rağmen eski anlayış ve gidişten esaslı hiç bir şey değiştirmemek yolunda yürümeye azmetmiş olması karşısında, memleketin içinde bulunduğu şartların gözden geçirildiği ve çeşitli ülke sorunları üzerinde bugünkü durumu aydınlatıcı nitelikte uzun konuşmalar yapıldığı açıklanmıştır.

( Demokrat Partinin 24 Temmuz 1947 tarihli tebliğinin tam metni EK – IX’dadır ).1950 SEÇİMLERİ 13

5 Cİ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR.


***

12 TEMMUZ 1947 BEYANNAMESİ VE SONUÇLARI BÖLÜM 3



12 TEMMUZ (1947) BEYANNAMESİ VE SONUÇLARI  BÖLÜM 3


? DP’lilerin Seçim Kanununda Değişiklik Önerileri

Demokrat Parti Afyon Karahisar Milletvekilleri Hazım Bozca ve Hasan Dinçer ile Muğla Milletvekili Nuri Özsan, 5 Haziran 1946 tarihli ve 4918 sayılı Milletvekilleri Seçimi Kanunu’nun24, 25, 27, 34’üncü ve 46’ncı maddelerinde değişiklik yapılmasına ilişkin bir kanun teklifini, 19 Eylül 1946 tarihinde Millet Meclisine sunmuştur.

Haber, 20 Eylül 1946 günlü Vatan Gazetesinde şu başlıklarla verilmektedir: «Demokrat Parti, seçim kanununun tâdilini istedi / Tâdiller yapılmazsa Demokratların kısmî seçimlere iştirak etmemeleri muhtemel / Tâdil projesi dün Meclise verildi.»

Söz konusu değişiklik önerileri şöyle sıralanmıştır:1

? Sandıkların okul binalarına, okul binası bulunmayan yerlerde uygun bir yere konulması,

? Kapalı oy verme yerinde oy kullanmanın zorunlu olması, saat 08.00’da başlayan oy kullanma süresinin saat 19.00 yerine 18.00 ile sınırlanması,

? Siyasî partilerle Bağımsız adayların sandık başlarına en çok iki temsilci göndermeleri ve bu temsilcilerin oyların sandığa atılmasından itibaren bütün sayımda ve tutanakların düzenlenmesinde seçim komisyon ve kurullarında hazır bulunmaları,
? Oy sayım tutanaklarının sandık başında bulunan temsilcilere de imza ettirilmesi ve imzalı birer suretlerinin kendilerine verilmesi ve tutanağın bir suretinin askıya çıkarılması,
? Geçerli oy pusulalarının seçim kuruluna teslim edilerek seçim dönemi sonuna kadar  saklanmasının zorunlu tutulması,
? Kanuna aykırı suçlardan dolayı Cumhuriyet Savcılığı tarafından re’sen soruşturma yapılması.

Teklif sahipleri, 1947 yılında yapılacak ara seçimlerde uygulanma olanağını sağlamak üzere önerilerinin ivedilikle görüşülmesini istemiştir. Ancak değişiklik önerileri, 6 Nisan 1947 tarihindeyapılacak olan ara seçimlerden önce Meclis gündemine alınmamış; 1948 yılı Temmuz ayının başında, 4918 sayılı Milletvekilleri Seçimi Kanunu’nda değişiklik öneren Hükûmet tasarısıylabirlikte ele alınmıştır (Bkz. s. 49).

? İnönü’nün Antakya Konuşması Cumhurbaşkanı İnönü bir yurt gezisi sırasında, 10 Ekim 1946 tarihinde geldiği Antakya’da,Demokrat Partinin İl Yönetimi Kurulu Başkan  ve üyelerini davet ederek, kendileriyle bir görüşme yapmış ve bazı açıklamalarda bulunmuştur.2

1- TBMM Dönem VIII, Sıra sayısı: 185, İçişleri, Anayasa ve Adalet Komisyonları raporları (TBMM Tutanak Dergisi, Dönem:VIII, Cilt: 12, Birleşim: 86’ya bağlıdır).
2- 11 Ekim 1946 günlü Cumhuriyet Gazetesi.

İnönü’nün DP’li yöneticilere yaptığı bu konuşma, kendisinin demokrasi ve çok partili yaşam konusundaki görüşlerini belirtmesi bakımından önem taşımaktadır.

Cumhuriyet Gazetesi bu görüşmeyi şöyle anlatmaktadır:

«Cumhur Başkanı, Demokrat Parti ile yakından alâkadar olduğunu, Demokrat Partiyi desteklediğini, bu partinin ve demokrasinin memleketimizde ilerliyerek inkişaf etmesini istediğini, partiler arasında kardeşçe ve elbirliğile çalışmak lâzım geldiğini, arada ihtilâf ve bürudet mevcud ise bundan doğan kusurun daha ziyade mensublarına raci olacağını, çünkü onların iktidar partisinde bulunduklarından hazımkâr olmaları gerektiğini ifade ederek aynen şöyle demiştir:

Bütün siyasî ve askerî hayatımdaki vazifelerin hiç birini kaale almadan diyebilirim ki, Öldüğüm zaman Türk Milletine iki eser bırakmış olacağım. Bunlardan biri Köy okulları, diğeri de Müteaddit partilerdir.

Seçimler sırasında âsâblar gerginleşmiş ve parti mensubları arasında birbirlerini incitecek hâdiseler olmuştur. Fakat bugün iktidar partisinin mülâyim hareket etmesi ve olan bitenleri unutması gerektir. Bir gün Demokrat Parti iktidar mevkiine gelirse onların da mülâyim olmaları lâzımdır. Şunu da ilâve edeyim
ki yakın arkadaşlarım tarafından kurulan Demokrat Parti, Memlekette bugün taazzuv etmiş ve tutulmuştur. »

? İnönü’nün TBMM’yi Açış Konuşması

İnönü, 1 Kasım 1946 tarihinde TBMM’nin açılış konuşmasında halk idaresine ulaşma yolundaki çabalara işaret ederken, fikir ve parti ayrılıklarının vatandaşlar arasında düşmanlık yaratmaması için gayret gösterileceğini belirtmek ihtiyacını duymuştur:1

Bu sene üç büyük seçim geçirdik.2

Bir çok güçlükler ve tecrübesizlikler içinde, aylarca, çetin tartışmalaroldu. Bu memleketin iyiliğini istemiyenler, seçim çekişmelerinin, memlekette karışıklıklar ve ayaklanmalar çıkaracağına ümit bağladılar. Türk milleti, büyük bir millî imtihanı, muvaffakiyetle verdi ve memleketin kaderini ve daha iyi yolda yürümesini benimseyen  vatandaşların vatanseverliği, her güçlüğü yendi. Memleketin idaresi, milletin vatanseverliğine dayanarak, her yerde huzuru ve kanunu muhafazaya muktedir oldu. 
En çetin tartışma günlerinde, memleketin huzurunu muhafaza edebilen idare cihazımıza yürekten teşekkür borcumuzdur.

Memleket idaresinde, iktidarın serbest seçimle tâyin olunması, ve karşı fikir ve kanaatlerin memleket hayatında serbestçe söylenmesi ve tesir etmesiyle, halk idaresinin ileri merhalesi muvaffakiyetle kurulmuştur. Artık, Büyük Mecliste, belediye ve il idarelerinde, karşılıklı siyasî partilerle çalışıyoruz. Bu devrin feyizli bir surette işliyeceğine ve her yeni seçimin daha az sıkıntılı ve eksikler daha ziyade düzeltilmiş olarak geçeceğine inanıyoruz.
Şimdi bütün gayretimiz, fikir ve parti ayrılıklarının vatandaşlar arasında düşmanlık yapmamasına yöneltilmiştir. Memleketin muhtelif yerlerinde, muhtelif zamanlarda, vatandaşlarımızla yakından temas ediyoruz. Hiç kimse, düşmanlık istemiyor. Vatandaşlar arasında saygı ve güven, ufak dikkatlerle muhafaza edilebilecek kadar köklüdür. Hususiyetle dış tehlike karşısında, her partiden vatandaşlar şuurlu bir vatanseverlik duygusu içindedirler. Siyasî partiler hayatı bu yolda geliştikçe, memleketin hürriyet içinde ilerlemesi, büyük kuvvet aldıktan başka, bu hal, memleket müdafaası için de geniş teminat olacaktır. Bağımsız veya bir siyasî partiye mensup vatandaş, karşı parti mensuplarının elinde
bulunan hükûmetin, cumhuriyet hükûmeti olarak vazife görebileceğine inandıkça, yeni siyasî hayatımız temelleşecek ve feyizlenecektir. Biz, vatandaşlarımızla temaslarımızda, hep bu esasları anlatmağa
çalışıyoruz ve pek iyi anlayışla da karşılaşıyoruz.

1  İnönü, İkinci Cilt, s. 67.
2  26 Mayıs 1946 Belediye Seçimleri ve 21 Temmuz 1946 Milletvekili Genel Seçimleri ile 1 Eylül 1946 İl Genel Meclisi Seçimleri.

Millî hayatın gelişmesinde güç olan safha, siyasî fikir ihtilâfları perdesi arkasında karışıklığı, vatandaşları birbirine düşürmeyi hedef tutacakların, açık ve örtülü 
faaliyetleridir. Eğer, vatanseverliği temel tutan ve bu mecliste şerefle milleti temsil eden siyasî partiler ve bağımsızlar uyanık olurlar ve partiler üstündeki memleket  dâvalarını kavramakta ve birbirlerine yardım etmekte anlayış gösterirlerse, memleketi kötü niyetlere karşı koruyup, hürriyet içinde ilerleteceğimize hiç şüphem yoktur.

? 12 Temmuz Beyannamesi

DP yöneticileri sürekli olarak idare mekanizmasının (kamu bürokrasisinin) iktidar yanlısı tutumundan ve partileri üzerindeki baskısından şikâyet ediyor ve seçim 
güvenliğinin sağlanmasını istiyordu. Hükûmet ise ihtilâlci yöntemlerle çalıştığını ileri sürdüğü muhalefetten –özellikle DP’den– şikâyetlerini sürdürmekteydi.

Cumhurbaşkanı İnönü’nün amacı, başlıca iki parti olarak tanımladığı CHP ve DP arasındaki temel şartın yani emniyetin yerleşmesini sağlamaktı. İnönü’ye göre, «Muhalefet teminat içinde yaşamalı ve iktidarın kendisini ezmek istemediğinden müsterih olmalıdır. İktidar ise muhalefetin, kanunî haklarından başka bir şey düşünmediğinden emin olmalıdır.»

Hükûmetle muhalefetin bu konularda uzlaşmasını sağlamanın görevi olduğuna inanan İnönü, bu amaçla Başbakan ve DP Genel Başkanı ile bir dizi görüşme başlattı.
? 7 Haziranda DP Genel Başkanı Celâl Bayar’ı çağırarak ilk görüşmesini yaptı. Bayar, Demokrat Partinin, idare mekanizmasının baskısı altında bulunduğundan şikâyet etti.
İnönü’nün bu şikâyeti ilettiği Başbakan Recep Peker ise, böyle bir baskının olmadığını, aksine idare mekanizmasının muhalefetin tahriklerine karşı zor durumda kaldığını beyan etti.

? Girişimlerini sürdüren Cumhurbaşkanı, 14 Haziranda Celâl Bayar ile Recep Peker ve Başbakan Yardımcısı Mümtaz Ökmen’i bir arada dinledi. Bu görüşmede her iki taraf da iddialarında ısrarlı oldular.

? İnönü’nün 17 Haziran’da tekrar kabul ettiği Celâl Bayar, arkadaşlarıyla görüştüğünü ve idarî baskıların varlığı konusundaki inançlarının değişmediğini ifade etti. Bunun üzerine İnönü Başbakan ile görüştü. Başbakan, iktidar ve muhalefet partilerinin ilişkilerinde hayırlı gelişmeler olduğunu, bu hususta kendilerine düşen görevleri sadakatle yerine getireceklerini söyledi.

? İnönü, Başbakanın bu ifadelerini 21 Haziranda Bayar’a iletti. Bayar da, bu konuda fiili sonuçları beklemek gerekeceğini bildirdi.

İnönü’nün temasları sürerken, Recep Peker ile Celâl Bayar karşılıklı açıklamalarda bulundular: 1
Celâl Bayar Sivas’a giderek Demokrat Partinin vilâyet kongresinde bir nutuk söyledi. Bu nutkunda İnönü ile görüşmelerini anlattı. Ve Demokrat Partililer üzerinde idare mekanizmasının oy istekleri baskısından bahisle bunun cumhurbaşkanınca da anlaşılmış olduğunu söyledi.

1 Barutçu, s. 827.

Recep Peker, bu nutka sert bir cevap verdi. Ve Celâl Bayar’ı yalan söylemekle suçlandırdı. Celâl Bayar aynı suçu Recep Peker’e isnat etti. Bu karşılıklı iddia ve ithamlara İnönü neşrettiği bir beyanname ile son verdi.

Cumhurbaşkanı, bütün bu görüşmelerin sonuçlarını 12 Temmuz 1947 tarihinde yayımladığı bir bildiri ile kamuoyuna açıkladı. Bildiri, radyodan da okundu.
Siyasî literatürümüze 12 Temmuz Beyannamesi olarak geçen bu bildiri, 12 Temmuz 1947 günlü Vatan Gazetesinde, «Millî hakimiyete giden yolda ileri bir merhale / Cumhurbaşkanı İnönü, beklenen tebliğini dün yayınladı.» başlığıyla verilmiştir.
İnönü; bildirisinde varmak istediği noktanın iki parti arasında güveni yerleştirmek olduğunu vurguluyor, bu konudaki güçlükleri yenmek için iktidar ve muhalefet liderlerinin samimî yardımlarını istediğini ifade ediyordu:
Ben, idare mekanizmasının baskı yaptığını Hükûmet Reisinin kabul etmemesini, böyle bir hareketi tasvip etmiyeceğini katiyetle beyan eylemesini, bir teminat ifadesi olarak aldım ve bunu Bay Bayar’a söyledim. Ben, Muhalefet Liderinin kanundışı maksatlar ve metotlar isnadını reddetmesini, muhalif parti çalışması için şart olan kanun içinde kalmak esasının gözönünde tutulduğuna ve tutulacağına dair tatmin edici bir teminat olarak kabul ettim ve Başbakana bunu söyledim. Her iki tarafla uzun konuşmadan çıkardığım bu neticelere inanmak istiyorum ve inanıyorum.

Benim kanaatimce, bir buçuk senedenberi geçirdiğimiz tecrübeler ağır ve bazan ümit kırıcı olmuştur; amma, gelecek için her türlü ümitleri haklı çıkaracak bir muvaffakiyet de temin edilmiştir. Bu durumu muhafaza etmek ve onun gelişmesini sağlamak, iktidar ve muhalefet partilerinin vazifeleri olmak
lâzımgelir. Gelecek için tedbirler, benim kabul ettiğim gibi, şu noktadan hareket etmekle bulunabilir.

Varmak istediğim netice, başlıca iki parti arasında temel şartın, yâni emniyetin yerleşmesidir. Bu emniyet, bir bakımdan memleketin emniyeti mânasını taşıdığı için, benim gözümde çok ehemmiyetlidir.

Muhalefet, teminat içinde yaşayacak ve iktidarın kendisini ezmek niyetinde olmadığından müsterih olacaktır. İktidar, muhalefetin kanun haklarından başka bir şey düşünmediğinden müsterih bulunacaktır. Büyük vatandaş kütlesi ise, iktidar bu partinin veya öteki partinin elinde bulunması ihtimalini vicdan rahatlığı ile düşünebilecektir. Bu neticeye varmak için karşılaştığım güçlükler, çok
zaman, yalnız ruhî mahiyette olan âmillerdir. Bu güçlükleri yenmek için, siyasî hayatımızı idare eden, iktidarda ve muhalefetteki liderlerin samimî yardımlarını isterim.

(12 Temmuz Beyannamesinin tam metni EK-VIII’de verilmiştir).

EK-VIII

12 Temmuz Beyannamesi;

(Cumhurbaskanı İsmet İnönü tarafından 12 Temmuz 1947 tarihinde
yayımlanmıstır.)

Hükümet Reisiyle ve Muhalefet Lideri ile son günlerde memleketin
iç durumu üzerindeki konusmalarımı ve bu hususta kanaatlerimi ve
fikirlerimi söylemek zamanı gelmiştir.

7 Haziran tarihinde görüsmek üzere çagırdıgım Bay Celâl Bayarbana, Demokrat Partinin, idare mekanizmasının baskısı altında bulundugu nu beyan ve sikayet etti. Haberdar ettigim Basbakan aynı mevzuları daha evvel aralarında görüstüklerini hikaye ederek, böyle bir baskının olmadıgını, idare mekanizmasının memleketin huzurunu bozacak mahiyette tahriklere karsı çok güç durumda kaldıgını beyan eyledi. Bundan sonra, iki tarafı bir arada dinlemek için 14 Haziran tarihli bulusmayı tanzim ettim. Basbakan ve yardımcısı Devlet Bakanı ile Demokrat Parti Baskanı hazır bulundular. İki taraf arasında karsılıklı tartısma içinde iki buçuk saat devam eden bu konusma, basladıgı noktada bitti. Demokrat Parti Baskanı, partisinin baskı altında bulundugu noktasında ısrar ve partisinin kanun dışı maksatlar ve
ihtilal usulleri takip ettigine dair ihtimalleri reddetti. Hükümet Reisi, idare mekanizmasının baskı yaptıgı iddiasını kabul etmeyecegini ve sikayet vesikalarını tetkik ve takibe hazır oldugunu tekrar söyledi ve muhalif partinin çalısma usullerini düzeltmesi lazım oldugu iddiasında kaldı.
17 Haziran tarihinde Bay Bayar’ı tekrar kabul ettim. Bana vaziyeti
arkadasları ile görüstügünü, benim durumuma karsı tesekkürle mütehassis olduklarını söyledikten sonra, baskı vardır kanaatında olduklarını teyit eyledi. Bunun üzerine, iki defa görüstügüm Basbakan, iktidar partisi ile muhalefet partisinin Büyük Meclisteki münasebetleri ve karsılıklı çalısmaları yolunda hayırlı terakkiler oldugunu takdirle söyledikten sonra, “biz de kendimize düsen vazifeleri sadakatla ifa edecegiz, size söz veriyorum.” dedi ve iki ay sonra Büyük Millet Meclisi toplanıncaya kadar partilerin münasebetlerinde itimadı artıran terakkiler olacagına ümidi kuvvetli oldugunu ilave eyledi.

Bu beyanatı Bayar’a 24 Haziran tarihinde naklettim. Bay Bayar
bana, fiili neticeye intizar edilmesi lazım gelecegini bildirdi. Bundan sonraki tartısmalar, muhalefet liderinin Sivas nutkunda ve Hükümet reisinin 2 Temmuz tarihli beyanatında ve ondan sonraki karsılıklı cevaplarda görülmüstür. Vaziyet hülasa olunursa, iki taraf sikayetlerinde ve savunmasında ısrar etmis ve siddetli tartısmalar esnasında karsılıklı iyi niyetlerinin ifadesi olan bazı tatmin edici parçalar hatırda kalmıstır. 

Siyasi havayı yumusatan bir iyilik olmak üzere, dertleri bilenlerin kendilerinden, karsı tarafı teskin edici tedbirler alacakları ümidi uyanmıstır. Bunun dısında olarak durum, muhalefet partisi liderinin “ fiili bir netice bekleme ” seklinde ifade ettigi hükümde görülür. Yani, bir baska türlü söylenirse vaziyet, karsılıklı iddialar bakımından dügüm halini muhafaza etmistir.

  Simdi ben bu dügümü çözmeye çalısacagım. İki tarafın sikayet ve
müdafaalarının delillerini tafsil etmekte faide görmüyorum. Zaten bunlar umumi efkarca da kafi derecede bilinmektedir. Gördüm ki taraflardan hangisinin haksız, yahut hangisi daha evvel karsısını kırmaya baslamıs oldugunu aramakta da fayda yoktur. Ben, idare mekanizmasının baskı yaptıgını hükümet reisinin kabul etmemesini bir teminat ifadesi olarak aldım ve bunu Bay Bayar’a söyledim. Ben, muhalefet liderinin kanun dısı maksatlar ve metotlar isnadını reddetmesini, muhalif parti çalışması için şart olan kanun içinde kalmak esasının göz önünde tutulduguna ve tutulacagına dair tatmin edici bir teminat olarak kabul ettim ve Basbakana bunu söyledim.


Her iki tarafla uzun konuŞmalardan çıkardıgım bu neticelere inanmak
istiyorum ve inanıyorum. Bizi bu inanısa getiren bugünkü durumu,
memlekette siyasi partilerin çalısıp gelisecegine kati ümit veren en mühim merhale sayıyorum. Simdiye kadar, memlekette geçen iktidar ve muhalefet tecrübesinin muvaffak olmamasını bir seneden beri geçirdigimiz tecrübelere onların dayanamamıs ve bugünkü siyasi durumu elde edememis olmalarında görüyorum. Benim kanaatimce, bir buçuk seneden beri geçirdigimiz tecrübeler agır ve bazen ümit kırıcı olmustur. Ama gelecek için her türlü ümitleri haklı çıkaracak bir muvaffakiyet de temin edilmistir. Bu durumu muhafaza etmek ve onun gelismesini saglamak, iktidar ve muhalefet partilerinin vazifeleri olmak lazım gelir.

Gelecek için tedbirler, benim kabul ettigim gibi, su noktadan hareket
etmekle bulunabilir. Benim bu son dinledigim karsılıklı sikayetler içinde
mübalaga payı ne olursa olsun, hakikat payı da vardır. htilalci bir tesekkül degil, bir kanuni siyasi partinin metodları ile çalısan muhalif partinin, iktidar partisi sartları içinde çalısmasını temin etmek lazımdır. Bu zeminde ben, devlet reisi olarak kendimi her iki partiye karsı müsavi derecede vazifeli gördüm.
    İdare mekanizması, yani valilerimiz ve maiyetleri bir seneden beri
çok agır bir tecrübe geçirmislerdir. Öyle zamanlar oldu ki, memlekette
hükümetin mevcut olup olmadıgı bile süphe götürür idi.
Sorumlu hükümetin huzur ve asayis vazifesi münakasa götürmez.
Fakat, mesru ve kanuni siyasi partilere karsı tarafsız, esit muamele
mecburiyeti, siyasi hayat emniyetinin temel sartıdır. Bu arada, siyasi
partilere mensup olan veya görünen hususi maksat sahiplerinin sirretliklerini pervasız olarak tesirsiz bırakmak hususunda partilerin dikkat göstermeleri icap eder. Siyasi partilerin hangisi is basına gelirse gelsin, onlar, idare mekanizmasında çalısanların haklarına ve itibarlarına karsı adaletli bir zihniyette olacaklarına inandıracaklardır.

   Zannediyorum ki, hükümet reisi ile muhalefet lideri arasında son
tartısma, iki tarafı sebat ettikleri noktadan ayırmak gayretine düsmeksizin, her iki tarafın bekledikleri seyleri söylemis ve temin etmis oluyorum.
Vatandaslarıma, hükümetle ve iktidar partisi ile muhalefet arasında
görüsme ve araya girme safhalarını oldugu gibi anlatmıs oldugumu ümid ederim. Varmak istedigim netice, baslıca iki parti arasında temel sartın yani emniyetin yerlesmesidir. Bu emniyet, bir bakımdan memleketin emniyeti manasını tasıdıgı için gözümde çok ehemmiyetlidir. Muhalefet, teminat içinde yasayacak ve iktidarın kendisini ezmek niyetinde olmadıgından müsterih olacaktır. İktidar, muhalefetin kanun haklarından baska bir sey düsünmediginden müsterih bulunacaktır. Büyük vatandas kütlesi ise, iktidarın su partinin veya öteki partinin elinde bulunması ihtimalini vicdan rahatlıgı ile düşünebilecektir. Bu neticeye varmak için karşılaştığım güçlükler, çok zaman yalnız ruhi mahiyette olan âmillerdir. Bu güçlükleri yenmek için siyasi hayatımızı idare eden, iktidarda ve muhalefetteki
liderlerin samimi yardımlarını isterim.
Bu Beyanatımı, nesrinden önce başbakanla muhalefet lideri
görmüşlerdir. (Kaynak: Ulus, 12 Temmuz 1947)


4 CÜ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR



***