17 Ağustos 2018 Cuma

KARŞILAŞTIRMALI HÜKUMET SİSTEMLERİ, BAŞKANLIK SİSTEMİ, ARAŞTIRMA HİZMETLERİ BAŞKANLIĞI BREZİLYA BÖLÜM 23


KARŞILAŞTIRMALI HÜKUMET SİSTEMLERİ, BAŞKANLIK SİSTEMİ, ARAŞTIRMA HİZMETLERİ BAŞKANLIĞI BREZİLYA  BÖLÜM 23


Koalisyoncu Başkanlık

1988 Anayasası döneminde kurulan başkanlık sistemi koalisyoncu başkanlık (coalitional presidentialism) olarak da adlandırılmaktadır.
Seçim sistemi dolayısıyla parlamentoya giren etkili parti sayısı fazladır ve başkanın mensubu olduğu parti de dahil olmak üzere hiçbir parti
parlamentoda çoğunluğu sağlayamamaktadır. Başkan hükümetini oluştururken diğer partilerden de belirli oranda destek sağlamak
zorundadır. Başkanlık sistemindeki koalisyonlarla parlamenter sistemdeki koalisyonlar arasındaki temel fark şudur: Parlamenter sistemde
koalisyonlar oluşamadığı takdirde sistem de bu kilitlenmeyi aşmak için belli mekanizmalar mevcutken, başkanlık sisteminde kilitlenmeyi aşacak
kurumsal mekanizmalar yoktur. 58

Yukarıda da belirtildiği gibi 1988 Anayasası ile başkana yasamayla ilgili önemli yetkiler verilmiştir: Kısmi veto, tam (total) veto, kanun
hükmünde kararname çıkarma yetkisi, belli kanunların ivedilikle görüşülmesini sağlama gibi. Ancak böyle parçalı bir yapıda bu olguyu
sadece başkana tanınan anayasal yetkilerin sonucu olarak görmek de yanıltıcı olabilir. Kongredeki bu parçalı yapının üstesinden gelmek için
başkanlar, bakanlıkları partiler arasında dağıtarak bir koalisyon kurma yönünde tercihte bulunmuşlar ve böylece yasama organında da çoğunluğu
elde ettikleri koalisyonları gerçekleştirmişlerdir. İşte tüm bu sayılan sebeplerden dolayı sisteme koalisyoncu başkanlık sistemi denmektedir. 59

Bir Koalisyon kurulmuş olması için;

• Bakanlıkların iki veya daha fazla sayıda parti arasında dağıtıldığı bir partilerarası uzlaşma,
• Bakanlık alan parti lideri ve parti üyeleri arasındaki parti içi bir uzlaşma (oylamalarda blok halinde oy kullanılması) olması gerekmektedir.60

1988-2010 döneminde Brezilya’da kurulan 19 koalisyon hükümeti ekteki tabloda gösterilmektedir. Tablo incelendiğinde anayasa değişiklikleri, başkanlık ve parlamento seçimleri, başkanın suçlandırılması, koalisyonlara yeni partilerin girmesi veya bazı partilerin koalisyondan çıkması gibi sebeplerle koalisyonların kurulduğu gözlemlenmektedir.

Başkanların kurduğu koalisyonlar sayesinde hemen her dönemde parlamentoda istedikleri çoğunluğu sağladıkları görülmektedir. Bu sayede yasama ve yürütme organları uyumlu bir şekilde çalışabilmektedir. Aşağıdaki iki grafikte koalisyonlar ın meclislerde sağladığı çoğunluk ve başkanların yasama sürecine hâkimiyet ve başarı oranları; tabloda ise 1988-2011 döneminde yürütme kaynaklı normal kanunların değiştirilerek ve aynen kabul oranları gösterilmektedir.




Grafik 1. Koalisyonların Meclislerde Sağladığı Çoğunluk



Anayasa’nın kabulünden başlayıp Lula’nın 31 Aralık 2010’da biten görev süresi boyunca kurulan 19 koalisyonun sadece altısında mutlak çoğunluk elde edilememiştir. Dokuz koalisyonda ise anayasayı değiştirebilecek nitelikli çoğunluk olan beşte üç çoğunluğun sağlandığı görülmektedir.

Başkanların yasama sürecindeki hâkimiyeti, koalisyonların istikrarlı bir şekilde yürütüldüğünü göstermektedir.




Grafik 2.       
Grafik 2’den anlaşılabileceği gibi başkanların yasama sürecine büyük bir hâkimiyet ve başarı oranı vardır. Hâkimiyetle kastedilen yasama
organının gündemine gelen tasarıların ne kadarının yürütme kaynaklı olduğudur. Başarı oranı ise getirilen tasarıların ne kadarının meclisten
geçirildiğini ifade etmektedir.

1988-2010 yılları arasında belirlenen sekiz dönemde görev yapan beş başkanın yasama sürecindeki hâkimiyet ve başarı ortalamalarının
sırasıyla %80 ve %73 olduğu görülmektedir.63

1989-2010 yılları arası için gerçekleştirilen bir araştırmaya göre yürütme, Temsilciler Meclisinde yapılan 1127 oylamanın 715’inde (%63),
Senatoda yapılan 499 oylamanın 303’ünde (%61) sadece koalisyonun desteğiyle istediği sonuca ulaşmıştır. Temsilciler Meclisinde 296 (%26),
Senatoda 108 (%21) oylamada hükümet istediği sonuca ulaşmak için hükümette yer almayan unsurlardan (muhalefetten) destek sağlamak
zorunda kalmıştır. Hükümetin istediği sonucun çıkmadığı oylamalar ise Temsilciler Meclisi ve Senato için sırasıyla 116 (%11) ve 88’dir (%18).
Parti disiplini ise Temsilciler Meclisi için %80-90, Senato içinse %60-90 arasında değişen değerler almaktadır.64

Böylece hükümetin istediği oylama sonuçlarına büyük ölçüde ulaştığı (TM %89-Senato%82); bu sonucu elde ederken de çoğunlukla koalisyona
dayandığı; (TM %63, Senato %61) ve her iki mecliste de parti disiplininin son derece yüksek olduğu söylenebilir. Ayrıca 22 yıllık bir süreci
kapsayan bu dönemde yürütmenin koalisyon ortaklıklarıyla yasama organında istikrarlı bir şekilde istediği çoğunluğu sağlaması başkanların
kişiliklerinden ziyade sistemin özellikleriyle açıklanabilir.65


Tablo 3
Bu tabloda da yürütme kaynaklı normal kanunlardan kabul edilenler iki kategoride ele alınmıştır. 23 yıllık dönemde toplam sayıya baktığımızda
değiştirilerek kabul edilenlerin yaklaşık %60, aynen kabul edilenlerin %40 olduğu görülmektedir. Bu veri de yürütmeden gelen bütün önerilerin
olduğu gibi kabul edilmediğini, koalisyon içindeki güçlerin de kendi önerilerini getirerek yürütmenin tasarılarını belli ölçüde değiştirebildiğini
göstermektedir.67

Fernando Collor de Mello’nun Suçlandırılması





Fernando Color De Mello


   Brezilya tarihinde suçlandırmayla karşı karşıya kalan ilk başkan 1988 Anayasası döneminde seçimle gelen ilk başkan olan Fernando Collor de
Mello’dur. Collor hakkındaki yolsuzluk suçlamalarını kardeşi Pedro Collor yapmıştır. Pedro Collor, Fernando Collor’un siyasi kampanya mali işler
sorumlusu ve arkadaşı Paulo Cesar Farias’ı başkanın bilgisi dâhilinde kampanya fonlarını şahsi menfaatleri için kullanmakla, rüşvet ve yolsuzluk
yapmakla suçlamıştır.68

   Bu suçlamalar ortaya çıktıktan sonra İşçi Partisi mecliste iddiaların araştırılması için bir soruşturma komisyonu (CPI) kurulması için önerge
vermiştir. O dönemde muhalefette olan partilerin Kongredeki çoğunlukları meclisler arasında ortak bir soruşturma komisyonu kurmaya yetmektedir.
Bununla birlikte, yalnızca muhalefet tarafından önergesi verilen bir soruşturma komisyonunu kabul etmek yerine iktidar koalisyonu kendi
önergesini getirerek bir soruşturma komisyonu kurulmasını sağlamıştır.69

O dönemde politikacıların çoğunluğu ve ana akım medya bu soruşturma komisyonundan önemli bir sonuç çıkmayacağını, suçlandırmanın uzak bir
ihtimal olduğunu düşünmüşlerdir. Bununla birlikte, soruşturma komisyonu Temmuz ayının sonunda Collor ile Farias’ın şirketleri arasındaki uygunsuz
ilişkilere dair kanıtlar toplamıştır. Soruşturma ilerlerken, bazı komisyon üyeleri soruşturmayı yavaşlatma yönünde davranışlarda bulunmuşsa da 
örneğin komisyon başkanı belli banka hesaplarının incelenmesine ilişkin bir yazıyı bir süre imzalamaktan kaçınmıştır- muhalefet milletvekilleri
olayı medyaya aksettirince komisyon başkanı imzayı atmak zorunda kalmıştır. Ağustos ayı başında kamuoyu da başkanın aleyhine dönmeye
başlamıştır. Bunun üzerine Collor 13 Ağustos’ta yaptığı konuşmada kendini destekleyenlerin Brezilyayı temsil eden renkler olan sarı ve yeşili
giymesini istemiştir. Bu konuşmadan sonraki Pazar, büyük şehirlerde toplanan büyük kalabalıklar siyah giyinerek Collor’u protesto etmeye
başlamışlardır.70

Soruşturma komisyonu da 24 Ağustos’ta nihai raporunu yayımlamıştır. Raporda, Collor’un sekreteri ile Farias arasında illegal ilişkilerin olduğu ve başkanın da bu durumdan haberdar olduğu sonucuna varılmıştır. 26
Ağustos’ta 16 kabul 5 ret ile komisyon, raporu onaylamıştır. Kabul ve ret sayıları arasındaki büyük fark da Temsilciler Meclisindeki oylama için bir gösterge olmuştur. 1 Eylül’de suçlandırma talebi Temsilciler Meclisine sunulmuş ve suçlandırmayla ilgili oylama tarihi 29 Eylül olarak belirlenmiştir. Oylama neticesinde 441 kabul 38 ret çıkmıştır.

Collor’un müttefikleri istifa için baskıda bulunmuşlar; ancak, Collor istifa etmemiş ve Senato’daki yargılamayı geciktirmeyi denemiştir. Ancak bunda da başarılı olamamış ve Collor’un yargılanması için Senatoda işlemler başlatılmıştır. Bunun üzerine, Collor mahkûm olması halinde çarptırılacağı siyasi hakların 8 yıl boyunca askıya alınması cezasından kurtulmak için istifa etmiştir. Bununla birlikte, Senato yargılamaya devam etmiş ve 76 kabul 3 ret oyuyla Collor’u mahkûm etmiştir.71


Dilma Rousseff’in Suçlandırılması



Dilma Rousseff

1988 Anayasası döneminde beşinci başkan olan Dilma Rousseff hakkındaki suçlandırma süreci 2015’in sonlarında başlamış ve 2016 boyunca devam etmiş ve Rousseff’in 31.08.2016’da görevden alınması ile sonuçlanmıştır.

Dilma Rousseff hakkındaki suçlandırma işlemi, 2 Aralık 2015’te Rousseff hakkında verilen önergenin Temsilciler Meclisi Başkanı Eduardo Cunha tarafından kabul edilmesiyle başlatılmıştır.72 Rousseff özetle bütçe rakamları üzerinde oynayarak ekonomik durumu olduğundan daha iyi göstermek ve yeniden seçilme şansını artırmak amacıyla uygulamakta olduğu sosyal programları fonlamak için bütçe kalemleri arasında aktarmalar yapmakla suçlanmıştır. Rousseff yapılan suçlamalar karşısında yasa dışı işlere bulaşmadığını, bütçe kalemleri arasında aktarma yapmanın daha önceki başkanlar tarafından da sıklıkla kullanılan, alışılagelmiş bir yöntem olduğunu, kendisine yapılan suçlamaların siyasi rakiplerinin bir sonraki seçimi beklemeden onu koltuktan indirmek için düzenledikleri bir darbe olduğunu söylemiştir.73

   Cunha, suçlamalarla ilgili bir araştırmanın yapılması için 65 üyeden oluşan bir komisyon kurulmasını sağlamıştır.
Aralık 2015’te oluşturulan komisyon çalışmaları bir müddet sonra mahkeme kararıyla durdurulmuştur. Mart 2016’da komisyon çalışmalarına kaldığı yerden devam etmiştir. Bu komisyonun raportörü Jovair Arantes 6 Nisan’da suçlandırma
işlemlerinin başlatılması yönünde tavsiyede bulunmuştur. Komisyon’da

11 Nisan’da yapılan oylamada ise 38 üyenin lehteki oyuyla (27 oy aleyhte) konunun Temsilciler Meclisi Genel kuruluna taşınmasına karar verilmiştir.74 17 Nisan 2016’da Temsilciler Meclisinde suçlandırmayla ilgili işlemlere devam edilip edilmeyeceğine dair yapılan oylamada 367 üye lehte, 137 üye aleyhte oy kullanmıştır. 7 üye de çekimser kalmıştır.75 Böylelikle suçlandırma işlemi bir sonraki aşamaya geçmiş ve dosya Senato’ya taşınmıştır. 12 Mayıs’ta Senato’da yapılan oylamada 55 üye lehte, 22 aleyhte oy kullanmış; sonuç olarak
Rousseff’in yargılanmasına karar verilmiştir. Bu süreçte anayasa gereği Rousseff yargılama süreci boyunca geçici olarak görevden el çektirilmiş;
yerine başkan yardımcısı ve Brezilya Demokratik Hareket Partisi Başkanı Michel Temer geçmiştir.76 31 Ağustos’ta Senato’da yapılan nihai oylamada
Rousseff 61 üyenin oyuyla suçlandırılmış (20 oy aleyhte) ve görevden alınmıştır. Bunun üzerine geçici başkan olan Michel Temer başkan olarak yemin etmiştir ve Dilma Rousseff’in görev süresinin sonuna kadar (1.1.2018) başkanlık görevini yerine getirecektir.77

5.2. Yargı - Yasama/Yürütme İlişkileri

Sistemin genel işleyişi açısından Federal Yüce Mahkeme kilit noktada bulunmaktadır. Yüce Mahkeme üyelerini yasama ve yürütme birlikte
belirlemektedir. Bununla birlikte, üyeler 70 yaşında emekli oldukları için her bir başkanın atadığı üye sayısı oldukça sınırlıdır. Bu da yürütmenin mahkemenin kompozisyonunu tamamen değiştirmesini neredeyse imkansız hale getirmekte, mahkemenin kompozisyonu yavaş bir değişim göstermektedir.78 

Örneğin Başkan Rousseff’ten önceki beş başkanın atadığı üye sayıları 
Sarney 5, 
Collor 4, 
Franco 1, 
Cardoso 3 ve 
Da Silva 7’dir.79

Ayrıca 1988 Anayasası ile yargı erkinin kendi bütçesini belirlemesi ve alt düzey hâkimleri üst mahkeme hâkimlerinin belirlemesinin öngörülmüş olması da yürütmenin yargı üzerindeki etkisini azaltmaya ve yargı bağımsızlığını sağlamaya yönelik önlemler olarak değerlendirilebilir.80
Yargı, yürütme ve yasamadan teorik düzeydeki bağımsızlığını verdiği bazı anayasaya aykırılık kararları ile ortaya koymuştur. Örneğin yürütmenin son derece önemli bulduğu bazı düzenlemeler hakkında Yüce Mahkeme yürütmenin istediğinin aksine kararlar vermiştir. Mesela Cardoso Hükümeti zamanında sosyal güvenlik açıklarını kapatmak için emeklilerin de vergilendirilmesini öngören bir düzenleme büyük bir çaba sonucunda Kongreden geçirilmiştir. Bununla birlikte, emeklilerin vergilendirilmesi kazanılmış hakların ihlali anlamına geldiği için Yüce Mahkeme düzenlemenin anayasaya aykırı olduğuna karar vermiştir. Bu iptal kararı üzerine, başkan anayasayı değiştirerek Yüce Mahkemenin kararını baypas etmekle tehdit etmiş ve yargı, yürütmenin hoşuna gitmeyen bir karar verdiğinde daha önce de yapıldığı gibi yargı vesayeti
gibi kavramlardan bahsedilmeye başlanmıştır. Bununla birlikte, Cardoso Hükümeti yalnızca tehdit etmekle kalmış ve herhangi bir değişiklikte
bulunmamıştır. Lula Hükümeti, Cardoso Hükümetinin gerçekleştiremediği değişikliğin benzerini yargı organı için belli istisnalar yaparak ve yeni
atadığı üç yargıcın desteğiyle geçirmeyi başarmıştır.81

Bir diğer örnekte ise Cardoso Hükümeti tarafından gerçekleştirilmek istenen toprak reformu sırasında yapılan kamulaştırmalar, mülkiyet
hakkını ihlal ettiği gerekçesiyle Yüce Mahkeme tarafından iptal edilmişlerdir.82

Yargı bağımsızlığını gösteren önemli olaylardan birisi de Mensalão Skandalı (Büyük Aylık) ve sonrasında ortaya çıkan yargılamalardır.
Mensalão Skandalı, Lula Da Silva’nın iktidarının ilk yılında kurduğu azınlık hükümetinin bazı oylamalarda hükümete destekte bulunmaları için bazı
milletvekillerinin oylarını para karşılığında satın aldığı iddiasıyla ortaya çıkmıştır. Suçlamalarda Başkan Lula Da Silva’nın ismi geçmemiştir. Ancak Da Silva’nın Kurmay Bakanı83 (Chief of Staff) olan Jose Dirceu suçlamaların merkezinde yer almıştır.
Yine bu suçlamalar çerçevesinde, İşçi Partisi’nin kendi üyeleri ve müttefiklerinin seçim kampanyalarını finanse etmek için örtülü ödenekler kullandığı iddia edilmiştir. İşçi Partisi, seçim kampanyasının finansmanında bazı usulsüzlükler olduğunu kabul etmiş; ancak, oy satın aldıkları iddiasını reddetmiştir.

Bu skandal 2005’te Brezilya Emek Partisi’ne mensup bir milletvekili olan Roberto Jefferson’un iddiaları üzerine ortaya çıkmıştır. Jefferson, bir gazeteye verdiği röportajda İşçi Partisi’nin oy satın aldığını ve seçim kampanyalarında usulsüzlükler olduğunu iddia etmiştir. Buna göre İşçi Partisi, 2003’te Kongrede ihtiyaç duyduğu desteği sağlamak için bazı Kongre üyelerine aylık 10.000 dolar civarında ödemede bulunmuştur.
Skandal ortaya çıktıktan 1 ay sonra parlamentoda iki soruşturma komisyonu kurulmuştur. Komisyon üyeleri, temsil edilen partilerin üye sayısı oranlarına göre belirlenmiştir. Komisyonlar oy satın alma iddialarını araştırmış, tanıkları dinlemiş ve belli milletvekillerinin hesaplarına yatırılan paralarla önemli oylamalarda kullandıkları oylar arasında bir korelasyon olduğu sonucuna varmıştır. 2005’te Jose Dirceu ve Roberto Jefferson üyelikten çıkarılmış ve 8 yıl için siyasi haklarını kaybetmişlerdir.

İddiaya adı karışan diğer milletvekilleri de aynı akıbeti bekledikleri için kendileri istifa etmişlerdir. 5 Nisan 2006’da Kongre Özel Ortak Soruşturma Komisyonu nihai raporunu yayınlamıştır. Bu raporda, 18 üyenin “mensalão” ödemesi aldığı, bu ödemelerin açıkça bir oy satın alma durumu oluşturduğu ve bunun başkanın yardımcıları tarafından yürütüldüğü ifade edilmiştir. Bununla birlikte, Başkan Da Silva’nın bu durumla ilişkisi bulunmadığı sonucuna varılmıştır.84

Kongre Soruşturma Komisyonuna paralel olarak, Federal Cumhuriyet Savcısı Antonio Fernando de Souza bir cezaî soruşturma başlatmıştır.
Souza, Mart 2006’da Yüce Mahkemeden Mensalão Skandalı ile ilişkisi olan 40 kişi hakkında cezaî kovuşturma yapılmasını istemiştir. Souza’nın iddianamesinde Roberto Jefferson para aklamayla, Jose Dirceu, İşçi Partisi eski başkanı José Genoino ve İşçi Partisi saymanı Delubio Soares tehdit ve şantaj yoluyla menfaat temini ve rüşvetle suçlanmıştır. Souza’nın itham ettiği 40 kişinin 10’u eski İşçi Partili, 10’u İşçi Partili ve koalisyonun diğer partilerinden milletvekilleri, 12 kadarı Kongre çalışanı ve geriye kalanlar da banka işlemlerini yürüten banka memurlarıdır. 2007’de Yüce Mahkeme bu 40 kişi hakkında hazırlanan iddianameleri kabul ettiğini ve yargılamanın başlayacağını açıklamıştır.85

Oldukça uzun süren (5 yıl) yargılamalar sonucunda, 2 Ağustos 2012’de Yüce Mahkeme 25 zanlıyı cezaya çarptırmıştır. 

İlk tutuklamalar 16 Kasım 2013’te gerçekleşmiştir.86 Cezaya çarptırılan 25 kişi arasında Da Silva’nın eski kurmay bakanı José Dirceu,  İşçi Partisi eski başkanı José Genoino ve İşçi Partisi saymanı Delubio Soares de bulunmaktadır. Ayrıca, ünlü bir işadamı olan Marcos Valério’da para transferlerindeki rolü nedeniyle cezaya çarptırılanlar arasındadır.87

Mensalão Skandalı, 



Lula Da Silva yönetimini sarsmış; ancak, Da Silva’nın ikinci kez seçilmesini ve ardından da onun halefi olan Dilma Rousseff’in seçilmelerini engellememiştir. Bunun temel sebebi olarak İşçi Partisi iktidarlarının
Brezilya’da ekonomik büyümeyi sağlarken milli gelirin dağılımında ortaya çıkan gelir adaletsizliğini gidermeye yönelik programları gösterilmektedir. Örneğin Getulio Vargas Üniversitesinin yaptığı bir araştırmaya göre 2002-2010 döneminde yoksulluk oranlarında %51’lik bir azalma, fakir ailelerin gelirlerinde ise %67 oranında bir artış gözlemlenmiştir. Yine bu dönemde, Benim Evim Benim Hayatım (Minha Casa Minha Vida) 88 ve Fakirsiz Brezilya (Brasil Sem Miséria)89 gibi gelir  eşitsizliğini gidermeye yönelik ekonomi politikaları uygulanmıştır.90

6. SİYASAL SİSTEM HAKKINDAKİ TARTIŞMALAR

Genellikle demokrasiye geçiş süreci (1985 sonrasında ilk 10 yıl) için yapılan değerlendirmelerde sistemin yapısal sorunlar içerdiği, yönetilebilirliğin düşük olduğu öne sürülmüş ve sistemin aksaklıklar üreteceği öngörülmüştür. 1995’ten itibaren sistemin öngörüldüğü gibi kötü işlemediği, hatta Güney Amerika’daki diğer rejimlerle karşılaştırıldığında iyi işleyenler arasında olduğu fikri yaygınlaşmıştır. 2000 sonrasındaki çalışmalarda daha ziyade sistemin işleyen yanlarının ön plana çıkarıldığı görülmektedir.

6.1. Olumsuz Değerlendirmeler

Genel olarak eleştirmenlerin olumsuz değerlendirmelerine bakıldığında, parti sayısının fazlalığı, partilerin zayıflığı, demokratik hesap verebilirliği engelleyen bir seçim sistemi, baskın bir federalizm ve veto oyuncularının fazla olması sayılabilir.91

Scott Mainwaring’e göre Brezilya’da seçim sistemi çok sayıda güçlü partinin parlamentoda yer aldığı, parçalanmış bir parti sistemine yol açmaktadır.
Bu nedenle de Kongrede başkanın partisi daima azınlıkta olacaktır.

Bu da yasama-yürütme ilişkilerini açmaza, nihayet sistemin kilitlenmesine yol açacaktır. Ayrıca, siyasi partilerin değişkenliği de kriz riskini artırmaktadır. Başkanların halk nezdinde popülaritesi yüksek olduğunda destekleme eğiliminde olan partiler halk desteği azaldığı anlarda bu desteği çekmekte, bu durumda başkanlar kendi partilerinde bile çoğunluğu sağlayamama riskiyle karşılaşmakta dır. Bu da kriz anlarında başkanların dirayetli politikalar izlemesini engellemektedir. Başkanlar geçmişte bu kriz anlarında siyasi partileri ve Kongreyi devre dışı bırakma ve kendi partileri de dâhil olmak üzere hiçbir partiden güvenilir, sağlam çoğunluklar elde edemedikleri için patronaj ilişkileriyle çoğunluk sağlama yoluna başvurmuşlardır. Bu nedenle geçmişte de Vargas (1951-1954), Quadros (1961), Goulart (1961-1964) gibi başkanlar yönetmede büyük sorunlar yaşamışlardır. Vargas intihar etmiş, Quadros büyük çoğunlukla kazandığı seçimlerden yalnızca 7 ay sonra istifa etmiş ve Goulart döneminde askeri darbe yapılmıştır. Özetle başkanlık sistemi, Kongredeki parçalı parti yapısı ve disiplinsiz siyasi partilerle birleştiğinde ortaya istikrarsız bir sistem çıkmaktadır. 1946-1964 dönemi tecrübeleri ve 1985 sonrası tecrübeler bu yargıyı doğrulamaktadır. 1946-1964 dönemiyle 1985 sonrası dönem arasındaki en önemli fark başkanın seçilme yöntemidir. Daha önce tek tur basit çoğunlukla seçilen başkan, iki tur mutlak çoğunlukla seçilmeye başlanmıştır. Bu değişiklik de başkan adayı sayısının artmasına ve parçalı parti yapısının daha da büyümesine sebep olmuştur. Bu sistemik sorunlar sistemin başarılı olmasını engellemiştir ve engelleyecektir. 92


Fernando Henrique Cardoso

Mainwaring’e göre Brezilya’da kitle partileri ideolojik olarak katı değildir ve parti disiplininin çok yüksek olduğu söylenemez. Partiler genel olarak pozisyon belirlememekte ve böylelikle milletvekillerine istedikleri yönde oy kullanma konusunda geniş bir serbestlik tanımaktadırlar. 93

Yapılan bir çalışmaya göre 4 yıllık Kongre döneminde parlamento üyelerinin üçte biri en az bir kez bazıları ise birden fazla kez parti değiştirmektedir.94

Barry Ames de yönetilebilirlik sorununa değinmiş ve sistemin hiç de iyi işlemediğinin kanıtı olarak halktan büyük bir destek alan Cardoso’nun istediği 
programları uygulamada çektiği zorlukları göstermiştir. Ames’e göre sistemin önceliği, asıl fayda sağladıkları, vatandaşlar olmaktan çok sistem aktörleridir.
Ayrıca başkan güçlü olsa da mecliste çoğunluk desteğine sahip olamayacağından yönetmek ve kendi gündemini gerçekleştirmek için “iyilik değiş tokuşları” 
(troca de favores) kullanmak zorundadır. Bu da milletvekillerinin seçim bölgelerine yatırımlar, kaynak aktarımları vs. şeklinde ortaya çıkmaktadır.
Bu yasama desteği de çok güvenilir olmadığı için başkanlar kanun hükmünde kararnameler çıkarmak yoluyla geçici “yasama” faaliyetine
girişmekte ve bunlar dahi patronaj ilişkilerinden etkilenmektedir.

Sistemin bu kadar hantal ve işlemez olmasında parti sistemi ve yasama organının yapısının da büyük bir etkisi vardır. Seçimlerde başarılı olan
büyük partiler ideolojik yelpazenin farklı noktalarında yer almaktadır. Bazı partiler birbirlerine karşı “düşmanca” denilebilecek tavırlar sergilerken,
bazı partiler de “ideolojisiz” milletvekillerine kucak açmaktadırlar. Parti liderlerinin üyeler üzerindeki etkileri kısıtlıdır ve üyeler de zamanlarının
çoğunu kendi seçim bölgeleri için kaynak aktarımları ve teşvikler temin etmek için harcamaktadırlar. Ayrıca partiler ulusal sorunların çözümünde birlikte hareket edememekte ve bu nedenle de büyük genel sorunların çözümü zorlaşmaktadır.95

Timothy J. Power da olumsuz yorumların ortak ve tartışılmaz noktalarından biri olan seçim sistemi nedeniyle parlamentoda fazla sayıda parti olması nedeniyle96 başkanın partisinin parlamentoda hiçbir zaman çoğunluğa hâkim olamayacağına dikkat çekmiştir. Ayrıca başkan koalisyonlar yoluyla çoğunluğu elde etse bile bazı kilit oylamalarda partiler farklı hareket edebilmektedir. Örneğin 2005 Şubatında Lula Hükümeti, kendi adayının Meclis başkanı seçilmesini sağlayamamıştır. Aynı şekilde, 2007’de daha önceki üç başkanın da politikaları nın önemli bir parçası olan finansal işlem vergisinin yenilenmesi talebi Senatoda – yeterli çoğunluk olmasına rağmen- reddedilmiştir.97

Power’a göre Brezilya sisteminde yasama-yürütme ilişkileri ve federalizmin uygulanışı da sorunlu alanlardandır. Başkanlar yasamayla olan ilişkilerinde hâkim bir konumdadır. Bu da parlamentoyu zayıf bir konuma düşürmektedir. Merkezi gelirlerin yarısının eyaletler ve belediyelerle (27 eyalet, 5500 belediye) paylaşılması, vali ve belediye başkanlarına bütçelerin kontrolü konusunda serbestlik tanınması da ulus-altı düzeyde siyaseti oldukça cazip hale getirmiştir. Federalizmin bu şekilde uygulanması da adam kayırmacılığın ve yolsuzluğun artmasına neden olabilecek bir ortam oluşturmaktadır.98

24 CÜ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR..

***

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder