Başkanlık Sistemi etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Başkanlık Sistemi etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

19 Nisan 2020 Pazar

Gerçek Kurtuluş İçin.

Gerçek Kurtuluş İçin. 




Yekta Güngör Özden  
05.05.2003/Sayı:29


23 Nisan özgür, bağımsız ve gönençli bir ulus olarak yaşamanın altın anahtarı Ulusal Egemenlik ilkesini simgeleyen, temelde Türk Ulusunun yönetimini kendi eline aldığını dünyaya duyuran Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin Mustafa Kemal’in önderliğinde açılışının 83. yıl dönümüdür. Ulusumuza kutlu olsun.  

 Ulusun yazgısını kendi özgür istenciyle belirlemesi, her yaptığını sürekli olarak denetleyeceği, her işlem ve tutumundan sorumlu tutacağı hükûmet düzenini gerektirdiği için, bu yönetim altında ulusun bağımsızlık, özgürlük, birlik ve gönencinin gerçek güvence altında olacağı doğru bir düşüncedir.  

Mustafa Kemal, “Ulusun yazgısını yine ulusun azim ve kararı belirleyecektir!” ilkesini bayrak yaptığı için, o zamana değin anlamsız savaşlarla tükenmenin eşiğine getirilmiş olan Türk Ulusu’na “Bu savaş benim savaşımdır.” diye benimseterek Bağımsızlık Savaşına yöneltebilmiştir. Nitekim Kurtuluş Savaşı’nın zaferle tamamlanışını Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne müjdelerken, “Ulusun geleceğini doğrudan doğruya üzerine alarak umutsuzluk yerine umut, dağınıklık yerine düzen, duraksama yerine kararlılık ve inanç koyup yokluktan koskoca bir varlık çıkardığını, bu Anadolu zaferinin, tarihte bir ulus tarafından tam olarak benimsenen ulusal egemenlik düşüncesinin ne denli büyük ve dinç bir güç olduğunun en güzel örneği olarak kalacağını” belirtmiştir. 

Ulusal egemenlik ilkesine doğru anlamı vermek 

Atatürk, yalnız askerî zaferin değil, gerçek kurtuluşun, yani bir daha “kurtulmak” zorunluluğuna düşmemenin güvenceye alınabilmesi için ulusal egemenlik düzeninin doğru anlaşılıp dürüstlükle uygulanmasının yaşamsal önemini de vurgulamıştır. Özellikle ulusal egemenlik düzeninin devlet yönetimi yanında, eğitim, aile, ekonomi, felsefe, ahlâk, sanat, dil, yazı, giyim ve kuşam gibi tüm kamusal yaşam alanlarının da dinsel ve dinsel olmayan her türlü baskıcı bağdan özgürleşmesini zorunlu kıldığını görmüş ve bize bağımsız, özgür ve çağdaş bir ulus olarak yaşama olanağını sağlayan devrimleri gerçekleştirmiştir.  

 Atatürk, ulusal egemenlik ilkesine doğru anlam veren ve ona dürüstlükle bağlı kalan düşünce ve eylem yapısıyla, bu yaşam ilkesine yapılacak açık ya da dolaylı her türlü saldırı girişimini Türk ulusunun yaşamına yönelik bir suikast, Türk Ulusu’nun yüreğine gönderilmiş zehirli hançer saymıştır. Başta lâiklik olmak üzere devlet ve öteki toplumsal kurumlar alanında gerçekleşen devrimler, ulusal egemenlik ilkesini saldırılardan korumaya yönelik anayasal kurumlar ve önlemlerdir. Ancak, ulus egemenliğine dayalı lâik devlet ve toplum düzenini suikastlar karşısında koruyup kollamakla görevli anayasal kurumların ödevlerini yerine getirememesi durumunda, yani halkımızın bilgece deyimiyle tuz koktuğunda, her yurttaşın baskı yönetimine karşı direnme hakkının doğacağını belirtmiştir. Yüce Atatürk bu konuda şunları söylüyor: “Kuşku yok ki ulus bir çok özveri, bir çok kan karşılığında elde ettiği yaşam ilkesi olan ulusal egemenlik ilkesine kimseyi saldırtmayacaktır. Bugünkü hükümetin, Meclisin, yasaların, Anayasanın niteliği ve varlık nedenleri hep bundan ibarettir.  

 Sizlere bunun da üstünde bir söz söyleyeyim; bir varsayım olarak, bunu sağlayacak Meclis olmasa, öyle olumsuz adım atanlar karşısında herkes çekilse ve ben kendi başıma yalnız kalsam, yine tepeler, yine öldürürüm!”  

Ulusal egemenlik ilkesi kamu yönetimi tarafından çiğneniyor  

 Derin acılar içinde görüyoruz ki, Büyük Atatürk’ün her şeyin üzerinde tutulup, her türlü özveri gösterilerek korunması gerektiğini belirttiği ulusal egemenlik ilkesi, devlet ve toplum yaşamımızda uzun yıllardan beri adım adım, değişik oyunlar ve çirkin yöntemlerle işlemez kılınmaktadır.  

 Ulusal egemenlik ilkesinin baş uygulayıcısı olması gereken kamu yönetimi, partizanlık yoluyla hukukun üstünlüğünü ve yasalara saygıyı yok ederek, yurttaşlar arasında eşitliği bozarak, kamu kaynaklarının yolsuzluk ve hırsızlıkla soyulmasına ortam hazırlayarak, tarikat okulları ve benzeri yollarla eğitim birliği ilkesini yıkıp ulusal birliği dinamitleyerek ulusal egemenlik düzenini yıkmanın baş etkeni durumuna getirilmiş bulunmaktadır. Yine ulusal egemenlik ilkesi gereğince gönenç devleti ilkesinin hizmetinde ekonomik kalkınmanın etkin aracı olması gereken kamu yönetimi iç ve dış sömürücü çevrelerin dayatması ile, bu görevinden uzaklaştırılmış, bunun sonucu olarak işsizlik ve yoksulluk yaygınlaşmış, eğitim, sanat ve meslekten yoksun bırakılan nüfusun ulusumuz içindeki oranı artmış, ulusal dayanışma ortamı bozulmuş, ulusal egemenlik düzeni için en önemli destek olan demokrasi kültürüne sahip yurttaş desteği zayıflatılmıştır.  

 Bir yandan da devlet yönetiminden eğitime, ekonomiden kadın haklarına, sanat ve felsefeden giyim kuşama varıncaya değin her alanda lâiklik ilkesi baltalanmakta, ulusumuzu uyuşturup kötürüm kılmak üzere, demokrasi düşmanı, orta çağ artığı karanlık mikrop yuvası tarikatlar, kamu kaynaklarıyla özellikle desteklenip semirtilmekte, yurt içinde ve dışındaki kamusal kurumların etkinliklerine çağrılmaları öngörülmektedir. Demokrasinin olmazsa olmaz gereği olan lâiklik ise “din karşıtlığı” imiş gibi sunularak gerçekler ters-yüz edilmekte, ulusal bilinç köreltilmek istenmektedir.  

 Bu ortamda uluslararası meşrû hak ve yararlarımız da sahipsiz ve savunmasız kalmış bulunmaktadır. Ulusal kalkınmamızı engelleyecek, kaynaklarımızı sömürecek, ulusal birlik ve yurt bütünlüğümüzü dinamitleyecek koşullar öne süren, hattâ tümüyle demokrasinin gerekleri ve Cumhuriyetimizin temeli olan Atatürk ilke ve kurumlarına saldırarak bunlardan uzaklaşmamızı dayatan AB’ne, küçük bir sömürgen azlığın çıkarı için, ülkemiz ve ulusumuz peşkeş çekilerek sığıntı gibi sokulmak istenmektedir.  

 Özetle, ulusumuz iç ve dış sömürgenlerin elbirliği ile bir yandan Arap ülkelerinin düşkün durumuna sürüklenmekte, öte yandan sömürgeci Batı’nın Anadolu’yu bin yıl önceki gibi bir Roma-Yunan eyaletine dönüştürme hevesi uyandırılmaktadır.  

Başkanlık sistemi kişisel diktaya yol açar  

 Sevgili ulusumuz, bu kötülüklerin tümünün de baş nedeni, ulusal egemenlik yani ulusa karşı sorumlu yönetim ilkesinin siyasal partiler eliyle ortadan kaldırılarak bir görüntüye indirgenmiş olmasıdır. Siyasal partilerin iç yapısı demokratik olmaktan çıkarılarak, milletvekili adaylarının büyük bölümünün parti başkanları ve yandaşlarınca belirlenmekte olmasıdır. Şimdi de, partilerin bu yapısından yararlanılarak “başkanlık düzeni” getirilmek ve ulusal egemenlik ilkesini yıkma çabaları daha ileri boyutlara ulaştırılmak çoğunluk diktasından kişisel diktaya geçilecek bir yolun açılması istenmektedir.  

 Demokraside “Dördüncü Erk” olması gereken kitle iletişim araçlarının da çok büyük bir bölümü, partizan yönetimin ve uluslararası sömürü ortamının sağladığı haksız kazançlarla beslendiğinden güdümlü yayın yapmakta, ulusumuzu gerçeklerden habersiz kılmakta, çoğu kez de yanlış yönlendirmektedir. Atatürk’ün Erzurum Kongresi’nde yakındığı gibi “Ülkemizin her yanında çok miktarda yabancı parası ve yabancı propagandası dolaşmakta”, ulusal birliğimiz içerden yıkılmaya çalışılmaktadır. Bunların sonucu olarak başarısızlık bir yana, cinayet ve hırsızlık gibi yasa-dışı eylemlerinin bile hesabını vermemenin yolunu bulmuş bir siyasetçi takımı ülkemizde at oynatmaktadır. Bunun, ulusal egemenlik düzeni olmadığı açıktır. Bu sakat durum yüzünden Türk Ulusu’nun sesi kısılmış, hakları dile getirilemez olmuştur.  

 Komşumuz Irak halkının başına gelen yıkımlar, “Ulusal egemenlik” ilkesini anlayamayan ve uygulayamayan bunca müslüman halkların, yurtlarını da onurlarını da yabancı saldırısından ve onlarla işbirliği yapan yerli baskıcılardan kurtaramadıklarını gözler önüne sermiştir. Böylece Atatürk’ün ulusal egemenlik düzenini doğru anlayıp dürüstlükle uygulamayı neden bağımsız ve onurlu yaşamanın zorunlu gereği saydığı daha iyi anlaşılmaktadır. Bu ilkeye her türlü saldırının baskıcı yönetim getireceği, baskıcı yönetime karşı her yurttaşın direnme hakkı bulunduğu uyarısını yapmış olmasının anlam ve önemi ortaya çıkmaktadır.  

83. yıl dönümünde Ulusal Egemenlik Bayramı’nın ulusumuza kutlu olmasını diliyor, bu ilkeyi ulusumuza kazandıran Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk’ü ve bu yolda O’nunla birlikte uğraş veren ulus büyüklerini saygı ve bağlılık duygularıyla anıyor, ulusal egemenlik ilkesinin aykırılıklardan ve saldırılardan korunması yolunda her tülü özveriyle mücadeleyi sürdüreceğimize bir kez daha söz veriyoruz. 


http://www.turksolu.com.tr/29/ozden29.htm


***

19 Kasım 2018 Pazartesi

Başkanlık Sistemi Başkanlık Sisteminin Doğuşu:

Başkanlık Sistemi, Başkanlık Sisteminin Doğuşu: 


Birçok temsili hükümet şekillerinden biri olan Başkanlık Sistemi, 1787 de Amerika Birleşik Devletleri Anayasası’ nın kabul ettiği bir hükümet sistemidir. Amerika kıtasının keşfinden sonra kıta halkını oluşturanlar; İngiltere deki zengin olmak isteyenler, yeni macera arayanlar ve toplumdan soyutlanmış insanlardı. İngiltere’nin uzun savaşları sonucunda Amerika Kıtasındaki 13 Koloniden ağır 
vergiler alması üzerine, Kolonidekiler bu yeni vergi düzenlemesini reddettiler. Philadelphia da birkaç kez toplanan 13 koloni bir sonuca ulaşamamıştı. İngiltere ve sömürgeler arası giderek açılıyordu ve sonunda iç çatışmaya döndü. 1776 yılında 13 Koloni İstiklal Beyannamesini duyurarak İngiltereden kopan ve bağımsız bir devlet olduğunu açıkladı. Fakat kendi aralarında anlaşma konusunda da bir takım sorunlar mevcuttu. İlk ortak anayasalarını 1777 de bir Konfederasyon hükümeti ile kurmuşlardı. Kongre denen meclislerinin aldığı kararlar Konfedere devletleri anlaştıramıyordu. Sonunda 1787 Mayısında Philadelphia’ da toplanan kurucu meclisin görüşmeleri sonucunda Federasyon Devlet sistemine geçildi ve bu sistemde Başkanlık Sistemini öngörüyordu. 

Başkanlık Sistemi’nin tanımı ve Temel İlkeleri 

 Başkanlık Sistemi, Kuvvetler ayrılığı ilkesini sert bir şekilde tatbik eden ve bu kuvvetleri birbirini kontrol ettirmekle beraber icra organının üstünlüğünü sağlayan temsili bir hükümet biçimidir.1 Başkanlık Sisteminin temel ilkelerine gelecek olursak bunları 3 aşamaya ayırabiliriz. 

 A- Yasama ve yürütme organları arasında sert bir kuvvetler ayrılığı ilkesi; 

Burada kuvvetler ayrılığının sertliği aşırılığa kaçmayacak derecede Parlamenter Sistemimin yumuşaklığına göre bir sertliktir. Yasama organının yürütme organını düşüremediği gibi yürütme organında yasama oranını fesih etmeye yetkisi yoktur. Bu şekilde kırmızıçizgilerle çevrilidir. 

 B- Yürütme Organının Yetkinliği; 

İcra organını Başkan tek başına temsil eder. Başkanın iki temel kaynağı vardır. Psikolojik ve Hukuki. 
Psikolojik Kaynak: Başkan halk tarafından seçilmiştir. Kuvvetli bir partinin lideri ve halkın güvenini kazanmış bir şahsiyettir. 

Hukuki Kaynak: Başkan sadece federal devletin başkanı değil aynı zamanda başbakanıdır. Başkanın yanında bakanlıklar vardır. Fakat bunlar Başkanın sekreteri durumundadır ve direk Başkanın şahsına bağlıdır. Başkan bunlardan birini hiçbir sebebe dayandırmadan istediği zaman azlettirebilir. 

Anayasaya göre bakanların seçiminde senatonun görüşü alınması gerekse de uygulamada kararı tamamen Başkanın şahsına bırakmışladır. Çünkü Başkanın görüşlerine fikirlerine karşı engel teşkil etmemesini gerektiğini düşünmekte dirler. Bakanlar hiçbir şekilde kendi başlarına karar alamazlar ve kongreye karşı sorumlu değillerdir. Bakanlar sadece Başkana karşı sorumludurlar. Hiçbir şekilde kabine olarak görülmemelidir. Başkan istediği zaman bir konuda görüş almak için bakanlarını toplayabilir. Bakanların görüşleri Başkanın görüşlerinin tam tersi olsa dahi Başkan istediğini yapar. 

Devletin askeri kuvvetleri Başkanın emri altındadır. Başkan aynı zamanda ordunun başkumandanıdır. Fakat tek başına savaş kararı alamaz bunun için Kongrenin onayını almak zorundadır. Savaş kararı alındıktan sonra, savaşın seyri ve planlanması Başkana aittir. Başkan istediği ülkeyle barış ve anlaşma yapma yetkisine sahiptir. Sadece bunlarla da değil, bir suçluyu affetme yetkisine de sahiptir.2 Başkan yasa önerisinde bulunamaz ayrıca devlet bütçesini ayarlama yetkisi de yoktur. Bakanlık bütçe raporunu kongreye sunsa da bir teklif değildir. Başkan her zaman kamuoyunun baskısı altındadır. Halkın belli kesimi Başkanı severken diğer kesimi de aynı oranda haz etmemektedir. Şimdiye kadar 3 
Başkan görev başındayken öldürülmüştür. Başkanın kongreye karşı bazı yetkileri vardır bunlar; 

Başkan kongreye rapor verir mesaj yollar, veto hakkına sahiptir. Olağanüstü halleder de meclisi toplar..3 Buna karşılık kongrenin de başkana karşı bazı yetkileri vardır bunlar; Kanun çıkarma yetkisi sadece kongreye aittir, kongre başkanı suçlayıp idama mahkum edebilir, kongre bütçeye hakimdir, 
senato Amerikan dış siyasetinde son karar merciidir.4 Bu yetkilere bakıldığında asıl kuvvet ne başkanındır ne de kongrenin asıl güç anayasadadır. 

C- Kuvvetlerin Birbirini Kontrol Etmesi; 

Bu ilke ise Meclisin hükümeti düşürme yetkisi olmadığı gibi, hükümetinde meclisi fesih etme hakkı yoktur. 

Başkanlığın Seçimi 

Başkanlık hükümeti 2 dereceli bir seçim ile yapılır. Önce her parti kendi başkan ve başkan adayını seçer. Birinci seçimde her federe devlet Başkanı seçecek delegeleri belirler. İkinci seçim ise seçilen delegelerin Başkanı seçecek olmasıdır. Fakat seçilen delegeler, kendilerini seçen partinin Başkan adayına oy vermek zorunda olduğu için, aslında ikinci seçmenler seçildiğinde Başkan seçilmiş olur. 

Yani bir nevi formalite icabıdır ikinci seçim. Delegelerin oyunun yarısından bir fazlasını alan Başkan adayı Başkan olur. 1947 yılından önce bir kimsenin kaç kere Başkan seçilmesinde bir mahsur yoktu. 
Fakat anayasa 1947 de değiştirilince bir Başkan ard arda 2 dönem seçildikten sonra bir dönem ara verip daha sonra tekrar seçimlere girebilir hükmü verilmiştir. 1951 yılında da yürürlüğe girmiştir. Başkan ve yardımcısının görev süresi 4 yıldır. Bir Başkan adayının belirlenmesi için Başkan adayının en az 35 yaşında olması, 14 yıldan beridir Amerika da yaşaması ve Amerikan vatandaşı olması zorunluluğu vardır. 5 

 Başkan yardımcısının seçilmesi 

Başkan yardımcısı seçimle göreve gelir ve aynı zamanda Senato’nun da Başkanıdır. Başkanın çeşitli sebeplerden dolayı görevden ayrılması durumunda yardımcısı Başkanın yerine geçer. Başkan yardımcısı belirli sebeplerden dolayı görevden ayrılırsa Başkan, kongrenin onayını alarak yeni Başkan Yardımcısını seçebilir. 

 Başkanlık Sisteminde Kongre Seçimi 

Yasama organını Temsilciler Meclisi ve Senato olmak üzere ikiye ayrılır. 

 a- Temsilciler Meclisi: Federe devletin nüfusu baz alınarak yapılır. Toplamda 435 üyeye sahiptir. Temsilciler meclisinin seçiminde her devlet çıkaracağı temsilci sayısına göre seçim bölgesine ayrılır ve her seçim bölgesinde basit çoğunluğu sağlayan kişi meclise üye olur. Her 10 yılda bir yapılan nüfus sayımlarına göre Federe Devletlerin temsilciler meclisine göndereceği üye sayısı değişmektedir. Temsilciler Meclisindeki üyelerin görevleri 2 yıldır.6 

6 http://seal.atilim.edu.tr/baskanlik-sistemi 

 b- Senato: Federe devletlerin büyüklükleri ve nüfusları baz alınmaksızın, her Federe Devlete eşit sayıda üye hakkı verilir. Her Federe devletin 2 temsilcisi katılır. Senato üyelerinin oyları kişisel olduğu için verdikleri kararlar Federe Devletlerin kararı olarak algılanmaz. Senato, Başkanın atamış olduğu yüksek rütbeli memurları, bakanları ve Başkanın yapmış olduğu anlaşmaları onaylar. Görev süreleri 6 yıldır. Fakat her iki yılda bir 1/3 ü yenilenmektedir. Senatodaki toplam üye sayısı 100 dür. 

 Sonuç 

Parlamenter sistemin aksine Başkanlık Hükümeti önce düşünülmüş, sistem için kurullar toplanmış, çalışmalar yapılmış, prensipler ve zorunluluklar tespit edilmiş daha sonra uygulamaya geçmiştir. 

Başkanlık Sisteminin sadece Amerika da bu denli işe yaramasının sebebi, Birleşik Devletler kurulurken bu sistemle kurulması ve zaman içinde bu sistemin toplumla endeksli bir şekilde geliştirilmesidir. 238 yıldır sürekliliği bozulmayan, eksik yerlerinin geliştirildiği, zorluklarının zaman içinde çözüme kavuşturulduğu bir sistemden söz ediyoruz. Nasıl bir teknoloji ürünü her sene daha da 
geliştirilip eksiklikleri gideriliyorsa buda böyle. 200 küsür yıldır Parlamenter sistemle yönetilen bir ülke, birden Başkanlık Sistemine yahut farklı bir yönetim rejimine geçmesi hem halk tarafından hem de yönetimdeki tecrübesizlik sebebiyle yürütülmesi faydadan çok zarara ulaşır. 

KAYNAKÇA;

1 Her Yönü İle Başkanlık Sistemi-Burhan Kuzu,2011,s. 20 
2 Her Yönü ile Başkanlık Sistemi- Burhan Kuzu, 2011, s.23 
3 Her Yönü ile Başkanlık Sistemi- Burhan Kuzu, 2011,s.24 
4 Her Yönü ile Başkanlık Sistemi- Burhan Kuzu, 2011,s.25 
5 http://seal.atilim.edu.tr/baskanlik-sistemi 



 ***

13 Ekim 2018 Cumartesi

YENİ TÜRKİYENİN İLİŞKİSEL BİLEŞENLERİ

YENİ  TÜRKİYENİN  İLİŞKİSEL BİLEŞENLERİ



Fuat Ercan 


Dolar Lobisi, Faiz Lobisi, Türkiye Varlık Fonu ve Başkanlık Sistemi –I 

 <   “Bunlar İstese de İstemese de bu ülkede [...] Öğrenilecek ve Öğretilecektir.” 
  (R.T.Erdoğan, Yeni Akit Gazetesi, 2014). 

“Her şeyi sinsice ve gizli kapaklı bir mücadele neticesinde elde ettiklerinden her şeyin ayarını bozmuş durumdalar. Çünkü neye dokunurlarsa... ki dokunuyorlar, anında kurutuyorlar.’ (B.Tarr, Turin Horse) 
“Yok Başka bir Cehennem yaşıyorsunuz işte ...”(B.Aysan) >

I- Süreç-Müdahale/içsel-Dışsal dinamiklerin yarattığı/ yaratacağı cehennem 

Ard arda çıkan KHK’lar, Ortadoğu çıkmazı, Patlayan canlı bombalar, Yolsuzluklar, her gün ekrandan büyük birader(ler)in parmak sallaması, yaşam ortamını-ekolojiyi yok eden çılgın projeler, Varlık Fonu, faiz lobisi, döviz lobisi, Trump’ın en Büyük birader benim diye sahneye çıkışı, Davos’da Dünya Sosyal Forumu’nun bir şeylerin artık aynı şekilde gitmeyeceğine dair uyarıları ve daha fazla yetki donatımı istemenin sonucu olan Başkanlık Sistemine geçiş yönündeki gelişmeler. 
Bu gelişmelerin toplumsal ve bireysel olarak yaşattığı gerilimlerin analizini nasıl yapmalıyız? Yeteri kadar yapabiliyor muyuz? 

B.Aysan’ın şiirini biraz değiştirerek “Başka bir Cehennem yok; yaşıyoruz, Yaşatıyorlar” deyip başımız önümüze mi eğeceğiz? 
Cehennem derinleşip yaygınlaşıyor, baskı ve şiddet sarmalı tüm yaşam alanlarını etkisi altına alıyor. Gerginlik-dolu bekleyişlerin kaynağı dünyanın ve Türkiye’nin hızla değişiyor/değiştiriliyor olması. Bu kısa yazımızda ilk elden bu iki ifade arasındaki bağlantılar üzerinde duracağız; değişim ile değiştirme. Bu iki ifade iki kavramla bağlantılı: süreç ve müdahale. Değişim ifadesi diğer yandan bir de dünya ölçeğinde yani dışsal dinamikler ve Türkiye’ye özgü içsel dinamikleri içeriyor. 

Değişimin hızlandığı dönemler de müdahaleler çok belirgin bir hal alır. 
Verili olan bir durumu değiştirmeğe yönelik tüm yol ve yöntemleri müdahale olarak tanımlayabiliriz. 

Müdahale doğrudan devlet makinesi ve bu makineyi harekete geçiren siyasal iktidar olarak algılansa bile, sermaye birikimi ve onu harekete
geçiren farklı işlevlere sahip sermayedarları da müdahalenin temel değişkenleri olarak ele almalıyız.  
    Yeni Türkiye’de devlet makinesini harekete geçiren siyasi iktidar müdahalenin en belirgin biçimini almış durumda. Devlet ve siyasi iktidarınmekanı ile sermayenin mekanı çelişkili bir içiçe geçişi yaşıyor. Değişime yönelik sermayenin talep ve taleplerin yerine getirilme hızı iledevletin talep ve taleplerin hızla yerine getirilmesi ittifak ve çatışmalı bir sürecin başlamasına neden oluyor.

Her durumda döviz lobisi, faiz lobisi ya da başkanlık sistemi ya da Varlık Fon’u ulus-devletin dünya ölçeğindeki işleyişle bağlantı kurma,kurulan bağlantılarda açığa çıkan çelişkileri yönetmekle ilgili.        

   Sadece Aceleci bir ifade ile sıkça tartışılan Türkiye Varlık Fon’unun Türkiye gibi geç kapitalist ülkelerin işleyişe ait döviz biçiminde sermayeihtiyacının artan tehdidinin ürünü olduğunu söyleyebiliriz. Bir yandan döviz lobisi diye eleştiriler yapılırken dünya ölçeğinde döviz biçimdesermaye elde edebilmek için devletin sahip olduğu varlıkları yasama, yargı gibi “zaman kaybedici” mekanizmaları devreden çıkartarakdoğrudan karar alabilme yetkisi ile donatılması. Siyasi iktidarın manevra yeteneği arttıkça daha önce sermaye birikim sürecine giren, yenigiren ve girmek isteyenler arasındaki ilişkilerin yoğunluğu toplumsal yaşam için gerekli tüm değişkenler üzerinde etkili olmuştur.

   B.Tarr’ın filminde bir diyaloga konu olan durum Türkiye için daha belirgin bir hal aldı. Her şeye dokunmaya başladılar, çalışanlar, kamuhizmeti ve dahası kaynak ihtiyacı için doğa. Her birine dokundukça ayarları bozup yaşamları cehenneme çeviriyorlar. Bu basit örnek bilefarklı düzlemlerde ele alınan değişkenlerin nasıl iç içe geçtiğini bizlere gösteriyor. Bu sadece bilme hali ile sınırlı değil, içine bizi alan cehennemdenkurtulma pratiklerine ait bilgilere ulaşma olanağı sağlayacaktır.

   2014 Yılında tüm vatandaşları temsil etmesi gereken R.T.Erdoğan yukarıdaki ifadeyi rahatlıkla kullanabiliyor; “Bunlar istese de istemese de bu ülkede[...] Öğrenilecek ve Öğretilecektir.”

Bir zamandır bunlar diye ifade edilen toplumun önemli bir kesimi ve bu kesimin bir şeyler öğrenmesi isteniyor,İstemediklerinde ise zorla öğretilecek.

Türkiye’de otoriter-faşizan iktidarları besleyen bir dizi işleyişin açığa çıktığı en önemli vurgu bunlar, yani öteki, bir adım daha atacak olursak “iç ve dış düşman” kavramı.

Bunların dışında kalan biz ifadesi tüm olanakları tüketecek şekilde iktidara oy veren % 50'yi harekete geçirecek provakatif bir dizi çağrışıma yöneliyor;   

    <  “Erdoğan, “Şu anda evlerinde bizim zorla tuttuğumuz bu ülkenin en az yüzde 50’si var. Biz onlara ‘Aman sabırlı olun sakın bu Oyunlara gelmeyin’ diyoruz” diye konuştu. (www.milliyet.com.tr/basbakan-4-gun-yok/siyaset / detay / 1717873/ default.htm, 25 Ekim 2014 tarihinde giriş yapıldı.)  >

    Pragmatizm burada devreye giriyor.

Çelişkilerin çözümlenmesi için yürütmenin güçlenmesi gerekiyor. Bizin yerini kısa sürede millet alıyor. Çelişkileri aşmak için millet adına daha fazla güç isteniyor. Böylece süreç ile müdahale arasındaki ilişkikangren bir hal almış durumda.

   Varlık Fonu, döviz ihtiyacı ve faiz çok farklı düzeylerde yaşanan krizin sadece bir kaçı. Değişimin sancıları verili iktidarın geleceğini tehdit ettiği ölçüde Türkiye’ye özgü başkanlık sistemi bu kesimler için daha bir acil ihtiyaca dönüşüyor. Bu ihtiyacı hisseden sadece iktidar değil, sermayenin farklı kesimleri de güçlü yürütmeye ihtiyaç duyuyor.

   Tartışmalarımızda sıkça ifade edilen alt-yapı ve üst yapı, ya da siyasal olanla ekonomik olanın içiçe geçtiği, yoğunlaştığı günlerden geçiyoruz. 
Yok başka bir cehennem derken, yeni cehennemler için siyasi iktidar harekete geçmiş durumda, Yukarıdan aşağı baskı-şiddet ile geçişi kolaylaştırmaya çalışıyor.

Müdahale sadece baskı-şiddet olarak yukarıdan aşağıya değil, bir dizi dil-söylem üzerinden kitlelerin kültürel bilinç dışı harekete geçiriliyor.
Yani mahalle baskısı yaratılıyor; bir şeyler öğrenmek istemeyenler üzerinde. Bu cehenneme hayır, yeni cehennemlere hayır diyenler için mahalle baskısı oluşturuluyor.

Cumhurbaşkanı başkanlık sistemini referanduma götürecek yasayı imzaladığı gün Aksaray’da yaptığı açılış konuşmasında(10 Şubat 2017);
“Biz dertliyiz be! Biz bu millete aşığız! Onun için koşacağız. Kim ne derse desin, bu sistem var ya bu sistem. 

Bu bizim bileklerimizde prangaydı...

Biz hiçbir beşeri gücün önünde eğilmeyiz. Biz sadece Rabbimizin huzurunda rükuda, secdede eğiliriz. Kimse bizi eğemedi, eğdirtemedi. Şimdi şu millet
Allah’ın izniyle elele verdiği sürece biz ülkemizi de muasır medeniyetler seviyesinin üstüne çıkaracağız. Türkiye yönetim sistemini değiştirme yolunda
önemli bir kavşağa geldi. Buraya gelirken imzayı attım.

Şimdi süre başladı. İnşallah 16 Nisan’da benim aziz milletim sandığa gidiyor. ...Siyasi hayatımızın her döneminde, her adımında olduğu gibi bu konuda
da milletimizin iradesinin, tercihinin, talebinin başımızın üzerinde yeri vardır.”


<  “Bunlar istese de istemese de bu ülkede[...] öğrenilecek ve öğretilecektir.” Bir zamandır bunlar diye ifade edilen toplumun önemli bir kesimi ve bu kesimin bir şeyler öğrenmesi isteniyor, İstemediklerinde ise zorla öğretilecek. Türkiye’de otoriter-faşizan iktidarları besleyen bir dizi işleyişin açığa çıktığı en önemli vurgu bunlar, yani öteki bir adım daha atacak olursak “iç ve dış düşman” kavramı.  >  

Evet, işaret edilen bir sistem ve bu sistemin artık prangaya dönüşmüş olması. Pranga ifadesi siyasi iktidarın ve sermayenin kendi kendini yeniden
üretemediği bir aşamayı işaret ediyor. Çelişkilerin zaman içinde yoğunlaşarak artık sürdürülemez bir aşamaya gelmiş olduğunu işaret ediyor. 

  Yani süreç ve onun ulaştığı aşamadaki müdahalelerden bahsediyoruz.

O zaman sorumuz önemli. Sürece mi bakmalıyız, müdahalelere mi? İçinden geçtiğimiz günlerde süreç ve müdahale kavramının içini dolduracak iki değişken daha var;
   Süreç ve müdahalenin ülkeye özgü içsel dinamiklerden mi kaynaklandığı, yoksa dışsal dinamiklerden mi kaynaklandığı? Döviz lobisi ile ifade edilen sorun içsel dinamiklerin mi?
   Döviz ihtiyacı sürece içkin bir sorun mu yoksa şu ana ait müdahalelerin mi ürünü? Israrla inatla işaret edilen bir şekilde 1923’e atfen inşa edildiği düşünülen Yeni Türkiye’nin bileşenlerini nasıl analiz etmeliyiz?

Yeni Türkiye sürecin değil de siyasi iktidarın tüm iç ve dış düşmanlara karşı onlara rağmen gerçekleştirdiği bir Türkiye mi? Başkanlık sistemi tam da bu istek ve bu zorunluluğun AKP iktidarı ve Cumhurbaşkanı’nın istekleri üzerinden mi biçimleniyor?

   Bilgi içeriği olan onlarca soru.

Ama değişimin hızlandığı dönemler devletin baskı-ideolojik aygıtlarının yoğunlaştığı dönemlerde yaşananların bilgisini üretmek çok mu çok zorlaşır?
Zorluk bir yandan korku-şiddet sarmalının yarattığı şimdinin egemenliğine ait yöntem-psikoloji ile ilişkili. Gergin ve belirsiz ortamda ayakta kalma kaygısından dolayı, analizleri en yakında olana, olgusal ve dolayısıyla müdahalenin yapıldığı yer/ yöne bakmamıza neden oluyor.

   Sürecin aşılabilmesi, bu tarz yöntem- psikolojiden uzaklaşılmasını gerektiriyor.

Diğer yandan ise siyasi iktidarın ve onun bileşenlerinin, bilim insanlarına ve bilgi-haberi dolaşıma sokanlara yönelik direkt baskıları da çok önemli. Zorunlu okuldan uzaklaşmış biri olarak ve her KHK ile onlarca bilim insanın sadece okuldan uzaklaştırıldığı, gazetecilerin hapse atıldığı dönemde bilgiye ulaşmak daha zor. Başkanlık Sisteminin tartışıldığı bir ortamda, KHK ile kamu mesleğinden ihraç edilen Anayasa Hukuku öğretim üyesi Prof.Dr. Bülent Kaboğlu durumu/ortamı ne güzel anlatmış;

   “Bir rektör, bir vali, bir kaymakam, bir cami imamı, anayasa değişikliği üzerinde görüş açıklıyor; ama anayasa hukuku uzmanları açıklayamıyor.’ (http://ilerihaber.org/icerik/profesor-ibrahim-kaboglu-imam-konusabiliyor-anayasa-hukukcusu-konusamiyor-67858.html)

Cehennem de ve cehennemden çıkmak için analiz sonucu elde edilen bilgi de stratejik bir öneme sahiptir. Tabi ki müdahalenin işleyişi ve işleyişi harekete geçirenlere bakmak önemli, ama bence bu yöntem-psikolojinin hatalarından uzaklaşmak için yukarıda işaret ettiğimiz değişkenleri analizimize katmamız gerekiyor.

Müdahaleleri ortaya çıkaran süreci analize katmamız gerekiyor. 
İlk ayrımımız bu anlamda önemli, süreç ve müdahale. Müdahaleyi sürecin içine yerleştirmediğimiz de, müdahale yapanlara muazzam bir güç-donanım atfetmiş oluruz. Görünen, kurucu özne onlar oluyor.

Siyasi iktidar ya da iktidarda olan en yüksek karar vericisi öne çıkıyor. Bu öne çıkma ve güç atfetme korkularımızın kaynağının yanı sıra, işleyi-şi-mekanizmayı göz ardı etmiş oluyoruz.

   Bir zamanlar sıkça eleştirdiğim mekanik altyapı-üstyapı üzerinden bile analizler yapılamıyor. Artık üstyapıya yoğunlaşmış durumdayız, üst yapıya da değil siyasi iktidara da değil, siyasi iktidarda bir kişiye. Ama gerçeklikte üstyapı ve siyasi iktidar ve yoğunlaşılan kişi gündelik hayatta önemli değil mi? Önemli tabi. Ama bugünlerde niçin önemli oldular sorusu ile birlikte önemli. Goethe’nin Faust’undan bir alıntı; “Bütün bu kütle yukarı çıkmak istiyor, sen ittiğini sanıyorsun, hâlbuki itiliyorsun” (1973: 132). Nedensel bağlantıları zaman üzerinden kurmamız gerekiyor.

   Cumhurbaşkanı R.T.Erdoğan üzerinden kurulan analizlerin eksikliği nasıl ampirisizm ise bir başka ampirik değil ama ampirisist analiz, sermaye
birikiminin işleyişinde açığa çıkan fiyatlar üzerinden değerlendirmek.

   Dolar yükseldi, değer kaybetti, ABD Merkez Bankası faizleri yükseltti, ücretler düştü. Süreç ve süreç içinde içsel bağlantıları kurulamayan fiyatlar üzerinden analizler yapılıyor.

   Döviz seferberliği siyasi iktidarın bir müdahalesi, ama bu geç kapitalist toplumun, dünya kapitalist haydi emperyalist sistemle kurduğu ve zaman içinde yer yer açığa çıkan işleyişe ait bir sorun. Faiz lobisi Türkiye’de sermaye birikiminin en önemli sorunu. Para biçiminde sermayeye ulaşmak önemli. Ama bu sermayeler arasında farklı öneme sahip.

   Büyük ölçekli üretime yönelik sermaye için nitelikli ithal girdi gerekli.

Bu gerekliliğin yerine getirilmesi için de döviz biçimde sermayeye ihtiyaç duyulacak. Bunun iki yolu var; ihracatı artırmak ya da döviz biçimde sermaye girişini sağlamak. Bu ikinci yöntem için ise faiz oranın yüksek tutulması gerekiyor. Küçük ölçekliler için faiz oranları üretim için büyük maliyet, büyük sermayeler için ise ihtiyaç duyduğu döviz biçimde sermayeye ulaşma yolu. O zaman siyasi iktidar nasıl bir politika izleyecek?

   Küçük üreticilerin çıkarlarına uygun mu, yoksa büyük sermayenin çıkarlarınamı uygun davranacak?

    1990’lardan itibaren değerli ile yüksek faiz oranı üzerinden bir politika uygulanıyor idi. Siyasi iktidar ile sermayenin bir kesiminin tercihi bu yönde idi. Ama artık bu sınıfsal düzeneğin devam etmesi olası değil. Değil çünkü özellikle son Dünya Sosyal Forumu’nda işaret edildiği üzere siyasal iktidarlar, dünya ölçeğindeki sermayenin talepleri ile ülke içindeki sermayeler arasındaki gerilimi dengede tutmaya çalışıyorlar. Trump’ın politikaları, tam da bu gerilimin artmasının ifadesi olsa gerek. İlginç olan ve bizde Türkiye tarzı başkanlık sisteminin önünü açan, değişim için yürütmenin önündeki engellerin kaldırılması ile başlıyor. Siyasi iktidara gelen parti ve yöneticiler sahip olduğu olanakları hızla kendi güç ve kaynak yaratmak için kullanması.

Siyasi iktidar ve iktidarda karar alıcı kişi/kişiler, doğal olarak yaşanan tüm çelişkilerden yararlandıkları gibi, var olan tüm çelişkiler karşısında varlıklarını
sürdürmek için daha fazla yetki istiyorlar, bu yüzden başkanlık sistemi bu kadar acil bir konu olarak gündeme geldi, getiriliyor. Böyle yapmadığımızda yine kısa erimli sonuçlarla sürece bakan iktidarın, kendinde gördüğü, kendisi için istediği gücü ona atfetmiş oluruz. Yazımızda yeri geldiği ölçüde üzerinde  duracağımız faiz lobisi, döviz seferberliği, Türkiye Varlık Fonu tam da geç kapitalizme içkin bir dizi çelişkinin olgunlaşmasının ürünü. İlginç olan siyasi iktidar, biriken çelişkileri aşmaya/yönetmeğe çalıştığı ölçüde çelişkiler derinleşip / genişliyor. Tekrar edecek olursak çelişkilerin yoğunlaştığı ortamda  bilme halleri daha   konjonktürel  analizlere yöneldiği ölçüde atı arabanın arkasına bağlama eğilimi öne çıkar, belirleyici olur. 

<  Sürece mi bakmalıyız,  müdahalelere mi?  İçinden geçtiğimiz  günlerde süreç ve  müdahale kavramının  içini dolduracak iki  değişken daha var; süreç ve müdahalenin ülkeye  özgü içsel dinamiklerden  mi kaynaklandığı, yoksa  dışsal dinamiklerden mi  kaynaklandığı? Döviz  lobisi ile ifade edilen  sorun içsel dinamiklerin  mi? Döviz ihtiyacı sürece  içkin bir sorun mu yoksa  şu ana ait müdahalelerin  mi ürünü?  >


II- Çelişkilerin AKP’si, AKP’nin Çelişkileri 

    Türkiye’de çelişkilerin sürdürülemez  olduğu dönemlerde değişim hızlanır.  Ve krizle birlikte bir konumdan diğerine  geçiş aşamalarında yeni kurulan 
siyasi partiler, siyasi iktidara taşınır. 

   
<   Kriz koşularında  geleneksel zanaatkâr ve  küçük işletmelere yönelik kalkınma ve toplumun ihtiyaç duyduğu adalet ve kayırma ve yolsuzluklara karşı AK söylemi ile seçmenler ve sermaye üzerinde etkili olmuştur. Kriz karşısında ulus-devletin açmazları ile yeni yeni serpilen ve daha önce serpilip gelişen sermayelerin çıkmazları iktidarın kapılarını AKP’ye açmıştır. Diğer yandan AKP iktidara yönelmede kitlelerin sahip olduğu kültüreldinsel değerleri sonuna kadar kullanmıştır.  >

 1980 Askeri darbesi ülke içinde hem  sermaye ve hem de devletin ve dolayısıyla verili siyasi iktidarın açmazları sonucu ama bu sonuç ANAP’ın (Ana-vatan Partisi) Turgut Özal üzerinden iktidara geçmesine neden olmuştur. 

Askeri darbe ve ordunun sağladığı manevra alanları ile ANAP ve dolayısıyla Turgut Özal verili çelişkileri aşmak için bir dizi müdahaleyi gün demine almıştır. 1980’leri önceleyen döviz kısıtı yani o ünlü siyasi ifade ile 70 sente muhtaç olmanın ürünüdür ANAP. Geç kapitalist bir toplum olarak Türkiye içe yönelik sermaye birikim sürecinin gereği olan sermayenin farklı işlevlerinin ülke içinde inşa edildiği 1950-1980 sürecinin artık bir aşamaya geldiği ve bu aşamada sermayenin ve siyasi iktidarın kendini üretemediği bir or tamın ürünüdür. 

Döviz ihtiyacı ve ama buna bağlı olarak nitelikli girdi ihtiyacı ve bununla işleyişin tam de taşıyıcısı olan daha fazla görece artı-değer üretememenin krizi ANAP’ı iktidara taşımıştır. ANAP kendini önceleyen bu çelişkiler için bir dizi güncel müdahale gerçekleştirmiş ve birçok kurucu-özne sahneye çıkmıştır. Ama süreç içinde bu aktörlerin çıkardığı tüm gürültüden daha önemlisi, sermaye ve ulus-devletin dünya ölçeğinde istediği işleyişe entegre olmada belirli bir yol kat etmesidir. Bu yol kat etme 1990’ların sonunda yine dünya ölçeğinde işleyen mekanizma ile yeni bir aşamaya taşınmıştır. 

    Gerek ANAP ve gerekse CHP 1990’ların sonundaki krize çözüm bulamadıkları ölçüde, bu süreç AKP’yi iktidara taşımıştır. Temel amaç, dünya ölçeğinde 
işleyen birikim mekanizmasına eklemlenmek için istikrarlı fiyat mekanizmaları ve bu mekanizmaları destekleyecek kurumların inşa edilmesidir. 

15 Günde 15 Yasa bu dönüşü-mün zorunluluğu ve sonucudur. Ve dönüşüm krizle birleştiği ölçüde toplumda/kitlelerde yarattığı gerilimler AKP’yi bu sefer iktidara taşımıştır. 

Kriz koşularında geleneksel zanaat-kâr ve küçük işletmelere yönelik kalkınma ve toplumun ihtiyaç duyduğu adalet ve kayırma ve yolsuzluklara 
karşı AK söylemi ile seçmenler ve sermaye üzerinde etkili olmuştur. 

Kriz karşısında ulus-devletin açmazları ile yeni yeni serpilen ve daha önce serpilip gelişen sermayelerin çıkmazları iktidarın kapılarını AKP’ye 
açmıştır. Diğer yandan AKP iktidara yönelmede kitlelerin sahip olduğu kültürel-dinsel değerleri sonuna kadar kullanmıştır. Kullanması için de 28 Şubat müdahalesi, başör tü baskıları AKP’ye manevra olanağı sağladı. 

İktidara gelen AKP ile ulus-devletin işleyişinde stratejik konumda olan bürokrasi-ordu arasındaki gerilim, sermayeler ile devlet arasındaki gerilim zaman içinde farklılaşmış, farklı biçimler almış, ama hiçbir gerilim hiç azalmamıştır. Ve siyasal iktidar devlet aygıtını deneyimledikten ve devlet aygıtları içinde güç kazandıktan 
sonra, seçmen kitlesinin de desteğini alarak yaşam tarzları arasındaki gerilimi derinleştirip artırarak seçmen kitlesinin desteğini kazanma yoluna gitmiştir. 

Fakat 2001 krizi sonrası üç değişken AKP iktidarının önündeki çakıl taşlarının kaldırılmasına neden oldu; 

- İlk olarak krizin yarattığı ortamda sermayeler emek üzerinde işsizlik ve benzeri disipline edici araçları hızla yaşama geçirdiler, her kriz dönemi sonrasında olduğu gibi. 
- İkinci olarak krizin dünya ölçeğinde yaşanmasına bağlı olarak dünya ölçeğinde yeniden-değerlenme (re-volarizasyon) krizi yaşayan para ve üretken sermayeler için uygun bir iklim yaratılmıştır. Tam bu dönemde doğrudan yabancı sermaye yasası çıkartıldı. Dönemin başbakanı konuşmasında “Ahmetler Mehmetler değil Hanslar da yatırım yapmaya gelecek” diye yasayı tanıtmıştır. Yine aynı dönem de değerlenme krizi içinde olan uluslararası sermayeler için yüksek faiz oranı ve değerli döviz kuru uygulaması devam ettirilmiştir. Faiz lobisi üzerinden yapılan tüm suçlamalar bu anlamda ilginçtir. Siyasi iktidarın faiz ve döviz lobisine karşı dertlenişi ya zaman-işleyişe karşı çıkış ama bu yönde başarılı olamaması anlamına geliyor. Diğer bir seçenek ise bu uygulamalardan etkilenenlerin tepkisini mobilize etmeye yöneliktir. 

Yüksek Faiz oranları, Değerli döviz kuru dörtlü İttifak Üzerinden gerçekleşmiştir. 

- Değerlenme ihtiyacı olan uluslararası sermaye (yüksek faiz oranları), 
- Üretim faaliyetinin devamlılığını sağlamak için nitelikli ithal girdi ihtiyacı olan özellikle büyük ölçekli üretim yapan sermayeler (değerli Türk Lirası), 
- Dışarıdan borçlandıkları dövizi ülke içine sunmada aracılık yapan bankalar (değerli Türk Lirası ile yüksek faiz oranı arasındaki farktan yararlanma) ve, 
- Devlet. Devlet ise bu ittifakla sadece sermayenin toplam yeniden üretim koşullarının sağlamakla kalmıyor, yıllar içinde ar tan kamu finansmanını da iç piyasadan sağlama olanağı buluyordu. İç piyasa dediğimiz ise aslında uluslararası sermayeden dolaylı olarak borçlanma anlamına geliyordu. 

Bu işleyiş gerek sermayenin ve gerekse devletin varlığı için gerekli girdilere yönelik çelişkilerin zaman içinde ötelemesine yol açması anlamında 
başarılıydı. Ama çözüm değil öteleme konusunda başarılı. 

III- Devlet Yeniden Sahaya İnsin - Başkanlık Sistemine Geçişin Öncülleri 

   Devlet aygıtı ile ilişkiye giren yeni siyasi iktidarın elini kolaylaştıran bir kaç uygulama daha vardı; 

Kamu varlıklarının özellikle büyük getirisi olan kurum ve varlıklarını özelleştirmek, doğal kaynakların hızla metalaşma süreci içine çekilmesi, 
kamu hizmetlerinin ticarileştirmenin yanı sıra metalaştırılması. 

Tüm bu işleyişin hızlandırılması için sadece uluslararası sermayenin uygun zamanı yakalanmamıştı, dünya ölçeğinde işleyen sermayelerin akıl 
hocası olan iktisatçıların çağrıları ile örtüşüyordu. 

Çağrı; Kurumsalcı olarak kendini tanımlayan bu iktisatçılar (D.Rodrik, D.Acemoğlu) tarafından yapılıyordu. 

Çağrı ise fiyat mekanizmasının tek başına yeterli olmadığını, fiyat mekanizması nın etkin işleyişi için güçlü kurumsal yapıların inşa edilmesinin gerekli olduğu yönünde idi. Bu sadece kalkınma teorisi değil, her zaman olduğu gibi kalkınma adına verili gerçeğe müdahale için detaylandırılmış yeni kalkınma stratejilerinin genel çerçevesi çıkartılıyordu. 

Kriz bu stratejilerin hızla hayata sokulmasına olanak sağladı. Stratejilerin hayata geçirilmesi için devlet yeniden sahaya inecekti. 
K.Derviş’in kriz sonrası devletin mimari yapısını dönüştürmek için işaret ettiği gibi “biz (siyasi iktidar) sahayı hazırlayacağız, siz (sermaye) golü atacak-sınız.
” Sermayenin dünya ölçeğinde ortak aklının dili/strateji bu yönde idi. Bir zamanlar tarihin sonunu ilan eden liberal Fukuyama bile “devleti yeniden inşa etmenin” gerekliliği üzerine yazıp çizmeye başladı. Devletin sahaya inmesi, ya da inmesi için inşası, sahanın yeniden düzenlenmesi, 
oyunun kurallarının yeniden tanımlanmasının önünü açtı. 

    Bugün önümüze getirilen Başkanlık Sisteminin ilk taşları da bu süreçte atılmıştır. Tüm bu yeni stratejinin uygulanması için yasal-kurumsal 
düzenlemelerin hızla gerçekleşmesi gerekiyor. Bu gereklilik/zorunluluk yasama-yürütme ve yargının yaratacağı engellerden kurtulmanın yol ve yöntemini bulma sürecini de başlattı. 

    Sermayenin kurumsalcı olarak tanımlanan aydınlarının ve Dünya Bankası gibi uluslararası kurumların da desteklediği bu strateji AKP’nin iktidara gelişi ile zamansal olarak örtüştü. AKP dolayısıyla siyasi iktidar yasama-yargı ve sıkça dert yanılan bürokratik oligarşi karşısında muazzam manevra olanağı kazandı. 

Seçimlerde alınan oylar bu manevra yeteneğini artırdı. Bugünler de herkesin korkulu rüyası olan KHK’ler, Torba Yasalar devreye girdi. 

Fakat tüm bu uygulamalar çelişkileri azaltacağına artırdı. Devlet içinde, sermayeler arasında ve sermaye ile devlet arasında gerilimler yoğunlaştıkça, toplumsal işleyişin yeniden üretilememesi aynı zamanda siyasi iktidar ve Cumhurbaşkanı'nın manevra alanını daraltmaya başladı. İşleyişe ait her çelişki-daralma siyasi iktidarın daha fazla yetki-güç arayışına yol açmaya başladı. Buraya kadar analize katmadığımız Kürt hareketi ve Ortadoğu’daki 
yeni dinamikler siyasi iktidarın daha fazla güçle donanmasına olanak sağladı. Siyasi iktidarın yürütme üzerinden talepleri muhalefet partilerinin (CHP ve MHP) de desteğini almaya kadar vardı. 

< Süreç olağanüstü halin ilanına kadar  vardığında ar tık başkanlık sistemine geçiş için sadece bir adım kalmıştı. Ve bu adım da atılmış oldu. 

   Başkanlık sistemine adım atma ile Türkiye Varlık Fonu’nun kurulması arasındaki bağlantıyı artık kurabiliriz. 
   Bu bağlantıyı kurarken iki önemli değişken döviz lobisi ile faiz lobisinin değişim sürecinde hangi sınıfsal yapılarla bağlantısı olduğunu bir sonraki yazımızda analiz edeceğiz. >



***

10 Ekim 2018 Çarşamba

TÜRKİYE’DE BAŞKANLIK SİSTEMİ TARTIŞMALARI BÖLÜM 2

TÜRKİYE’DE BAŞKANLIK SİSTEMİ TARTIŞMALARI  BÖLÜM 2



3.3 Parlamenter Sistemin Güçlü Yanları (Avantajlar) 

. Parlamenter sistemde krizleri demokratik yollarla çözüme kavuşturma yolu vardır, 
. Parlamenter sistem esnektir, 
. Parlamenter düzen kutuplaşmaya yol açmaz, 
. Parlamenter sistemlerde devlet başkanının ılımlaştırıcı ve uzlaştırıcı etkisi vardır (Sosyal, 1993: 204). 

3.3. Parlamenter Sistemin Dezavantajları 

. Bu sistem hükümetler açısından istikrarsızlığa yol açabilir, 
. Parlamenter sistemde güçsüz hükümetler boy gösterebilir, 
. Parlamenter sistem düşük nitelikli bir demokrasiye yol açabilir (Gözler, 2010: 245). 

4. TÜRKİYE’NİN SİYASAL DÜZENİ VE BAŞKANLIK SİSTEMİNİN 
UYGULANABİRLİĞİ TARTIŞMLARI 

İlk olarak Amerika Birleşik Devletleri. nde uygulanan başkanlık sistemi, devlet yönetim modeli olarak ABD.nin kendi koşulları içerisinde doğduğu için sorunsuz şekilde işlemekte ve siyasal istikrar açısından bir sorun teşkil etmemektedir (Akçalı, 2007: 59). ABD örneğinden yola çıkılarak başkanlık sisteminin, siyasal yapının istikrarı açısından en iyi sistem olduğunu öne sürmek her şartta geçerli bir tez olmayabilir. Başkanlık sistemi ABD.nin tarihsel geçmişine, ekonomik, sosyo-kültürel yapısına ve koşullarına bağlı bir şekilde oluşmuş ve gelişmiştir. Toplumun genel siyasal yapısı, kurumları, siyasal katılım yöntemleri ve felsefesi 
üzerinde uzlaşma sağlayamamış, radikal akımların etkin bir biçimde var olduğu ve partilerin daha kesin çizgilerle ayrıştığı toplumlarda başkanlık sisteminin daha sorunlu işleyebileceği her zaman göz önünde bulundurulmalıdır (Akçalı, 2007: 76). Buna örnek olarak Latin Amerika. ya bakıldığında başkanlık sisteminin yasama ile yürütme arasında tıkanıklıklara neden olduğu ileri sürülerek krizlerden çıkma yolu olarak ordunun siyasete müdahale ettiği görülmüştür (Akman Aslan, 2007: 196). Uluslar arası karşılaştırmalı siyaset yazınında 
başkanlık sistemi hakkındaki eleştirel değerlendirilmenin Latin Amerika başta olmak üzere birbirinden değişik toplumsal farklılıklardaki olumsuz birikimden kaynaklandığını söylemek mümkündür (Yetiş, 2007: 240). Başkanlık sistemin hakkındaki kuşkucu yaklaşımın arkasında hegemonik1 krizlerin sık sık yaşandığı Latin Amerika ülkelerindeki başkanlık sistemi deneyimlerinde karşılaşılan sorunlara ilişkin değerlendirmek yatmaktadır (Yetiş, 2007: 246). 

1 Egemen bir iktisadi karar biriminin diğer iktisadi karar birimleri üzerindeki iktisadi, sosyal, kültürel, ideolojik üstünlüğü ve baskısıdır (Yayla, 2003: 77). 

Türkiye.nin hükümet sisteminin gelişim sürecine bakıldığında cumhuriyetin kurulmasından günümüze kadar parlamenter sistem geleneği içinde kalınarak siyasal yürütmenin yasama organı karşısında güçlendirildiği görülmektedir. Kurtuluş Savaşı.nın Anayasası olan 1921 Anayasası döneminde “ meclis hükümeti” sistemi uygulanmıştır. 1924 Anayasası ile birlikte “meclis üstünlüğüne” geçilmiştir (Soysal, 2007: 295). 1961 Anayasası ise meclis çoğunluğuna anayasa sınırlamaları getirilmiş olsa da parlamenter sistem içinde kalınmıştır. 1982 Anayasası da özellikle sorumsuz kanadı (Cumhurbaşkanı) başta olmak üzere siyasal yürütmeyi güçlendirse de parlamenter gelenekten sapmamıştır (Kamalak, 2007: 312). Bugün başkanlık sistemini talep edenlerin dayandığı en büyük gerekçenin „istikrar. olduğunu söylemek mümkündür. Bu isteğin mantığı tek kişiye üzerine kurulan yürütmenin görev süresinin 4-7 yıl 
ile belirli olmasıdır. Bu zaman zarfı içinde başkan görevinden alınamayacağı için istikranın sağlanacağı düşüncesini taşır. Halbuki yürütmenin görev süresinin belli olması tek başına bir anlam ifade etmez. Bunun nedeni diğer etkenlerin öneminin göz ardı edilmesidir (Kamalak, 2007: 315). Burada dikkati çekmesi gereken nokta, sadece hükümet sistemlerinin değil bir bütün olarak siyasal sistemleri incelemek gerektiğidir. Bu çerçevede, hükümet sisteminin biçimini yansıtan yürütmenin göreve gelişi yöntemi ile yürütme ve yasama organları 
arasındaki ilişkiler yanında siyasal kültür, siyasal parti sistemi, parti yapısı ve siyasal gücün dağılımının da göz önünde bulundurulmasıdır (Çam, 2000: 286). Bunları değerlendirirken dikkate almazsak, ABD. de „istikrarlı. işleyen hükümet sisteminin Latin Amerika ülkelerinde görüldüğü gibi istikrarsız, tıkanıklıkların olduğu hatta darbelerle sistemin çökmesinin izahı mümkün olmaz (Kamalak, 2007: 313). 

Bu bağlamda tartışılması gereken konuların başında, başkanlık sisteminin Türk siyasal düzenini istikrarlı bir yapıya mı dönüştüreceği yoksa sorunlar yumağı ile mi karşı karşıya bırakacağıdır (Yetiş, 2007: 246). Hükümet sistemlerini değiştirme tartışmalarında ülkede geniş anlamda demokrasinin kurumsallaşma düzeyi de göz önüne alınmalıdır. Bu bağlamda hukukun üstünlüğü ve bağlantılı olarak temel hak ve özgürlüklerin güvence altına alınıp alınmadığına bakılmalıdır. Bu güvencelerin tam anlamıyla sağlanamadığı toplumlarda istikrarı beklemek hayalcilikten başka bir şey olmaz. Bu yüzden de istikrar için çok önemli bir 
önkoşul olan hukuk devletine işlerlik kazandırılması Türkiye gibi demokrasinin yeterince kurumsallaşamadığı ülkelerde hükümet sistemi üzerine yapılan tartışmalarda göz önünde bulundurulmalıdır (Kamalak, 2007: 319). Türk parti sisteminin tipik çok partili sistem olduğunu söylemek mümkündür. Parti sisteminin parçalı-kutuplu yapısı yanında kurumsallaşmadan uzak olduğunu gösteren seçmen alışkanlığının yüksek, parti aidiyetinin zayıf ve güçlü lider etrafında giderek zayıflan örgüt yapısı gibi özellikler mevcuttur. ABD. nin parti sistemi ise ideolojik olarak birbirine çok yakın iki merkez parti (Cumhuriyetçi ve 
Demokrat Parti) egemenliğindedir. Merkez partilerin egemenliği, siyasal sistem içinde kutuplaşmaların olmadığı anlamına gelmektedir. Bu noktada federal yapı ve parti disiplinin olmaması da başkanlık sistemini ABD.de kusursuz yapmaktadır (Kamalak, 2007: 321). 

Başkanlık sistemi ve çok partili sistem kombinasyonunun ortaya çıkaracağı olası ihtimaller incelendiğinde; 

. Otoriter yönetimlere ortam hazırlama, 
. Yasama-yürütme ilişkilerinde çatışma ve tıkanma, 
. Parçalanmışlığın derinleşmesi ihtimalleri bulunmaktadır. 


Türkiye.de uygulanabilirliği konusunda lehte ve aleyhte çok tartışmalara sahne olan başkanlık sistemini isteyenlerin gerekçeleri; 

. Çoğunluk daha iyi temsil edilir. 
. Yasama bağımsızlığını artırır. 
. Rejimin istikrarına katkı sağlar. 
. Güçler ayrılığının garantisidir seklinde kendisini göstermektedir. 

Diğer taraftan başkanlık sistemini istemeyenlerin gerekçeleri ise; 

. Sistemin katılığa yol açacağı, 
. İktidar yoğunlaşması gerektirir, 
. Başkan ve Meclis farklı partiden olursa kilitlenme yaşanabileceği şeklinde zuhur etmektedir (Turhan, 1989: 183). 


Türkiye.de başkanlık sistemi tartışmalarının seyrine bakıldığında ilk defa ve ciddi olarak Turgut Özal.ın cumhurbaşkanlığı döneminde kamuoyunun girdiği söylenebilir. 1983 yılında tekrar çok partili siyasal yaşama dönüldüğünden bu yana Türkiye siyasetinde gözlemlenen en belirgin olgu başbakanlar ve cumhurbaşkanları arasındaki çatışmadır (Güney, 2007: 349). 

Uzun bir aradan sonra Adalet Ve Kalkınma Partisi.nin tek başına iktidara gelişinden sonra başkanlık sistemi tartışmaları Başbakan Recep Tayyip Erdoğan tarafından gündeme taşındı. 21 Nisan 2003 tarihinde yaptığı açıklamayla “siyasetteki arzum başkanlık sistemi, benim için en ideali Amerikan modeli” ifadesini kullanmıştır (Erdoğan, 2005). Türkiye.de başkanlık sistemi tartışmaları nın seyrine ve içeriğine bakıldığında, tartışmaya taraf olanların hangi bağlamda başkanlık sistemini savundukları ölçütlerinden hareketle genel bir değerlendir me yapmak mümkündür. Her şeyden önce başkanlık sisteminin Türkiye.de istikrarsızlığa çözüm olacağını savunanların büyük çoğunluğunun başkanlık sisteminden ne anladığı, ne tür bir model önerildiği pek açık değildir. Başbakan Erdoğan.ın açıkça Amerikan sistemini işaret etmesi dışında genellikle önerilen ve detaylandırılmış bir sistem tartışması ile karşılaşmıyoruz. Siyasetçiler penceresinden bakıldığında başkanlık sistemi daha çok iktidardaki partiler tarafından gündeme taşındığı da bir gerçektir (Özdemir, Çelebi, 2007: 281). 

5. SONUÇ 

Türkiye, kendisine özgü özellikleri olan, çok parçalanmış bir siyasi parti sistemine sahip, seçim sisteminin tartışmalı olduğu, etnik ve dinsel çatışmaların yaşandığı, çok nüfuslu, az gelirli, demokrasi kültürü yeterince gelişmemiş bir ülkedir. Bu unsurları içinde barındıran ülkemizde, siyasilerin siyaset yapma sürelerinin neredeyse yaşam boyu olduğu sistemde başkanlık sistemi neyi çözebilir? Kanaatimce bu sorunun yanıtı nesnel değerlendirme sonucunda „hiç bir şey . olacaktır. Ülkemizde temel siyasi sorun hukuki olmaktan çok ahlakidir. Aynı ahlaki değerlerle yeni sisteme geçildiğinde, yani sürücü değil de at 
değiştirildiğinde çözüme kavuşturulacak olan ne olacaktır? 

Hükümet sistemleri, seçim sistemleri ve siyasi parti sistemleri sadece Türkiye.de değil dünyada da en çok tartışılan konulardandır. Türkiye.nin sorunu, istikrardır. Son 50 yıldan beri bu istikrar istemi, süregelmektedir. Büyük iddialarla (istikrar/güçlü hükümet/yürütmenin üstünlüğü) ortaya çıkan 1982 Anayasası.nın ve şu ana kadar yapılan 17 adet anayasa değişikliğinin dahi bu problemi çözemediği açıktır. Parlamentarizmin devamından yana olanların ortaya sürdüğü gerekçeler, başkanlık sistemini savunanların gerekçeleri ile birlikte  değerlendirilmeli, yapılacak analiz asla ideolojik olmamalı, ülkenin ve milletin esenliği esas tutulmalıdır. Toplumun tüm kesimlerini kucaklayan, uzlaşmacı yeni bir Anayasa yapılmalıdır. Yapılacak yeni bir Anayasa, devlet ve toplumun mutabakatı ile yapılmalı, tepkici değil, bilgi toplumunun niteliklerini kapsamalı, tarihle uyuşmalı, milletin zengin tecrübe birikiminden yararlanmalı, çağdaş uygarlığın ve ilerlemenin tüm özelliklerini taşımalıdır. 

Türk iktidar yapısında özellikle seçimlerin arifesi gibi benzer zamanlarda değişim 
tartışmalarının sıklaştığı şu sıralarda, siyasi sistemlerin toplum yapısına nüfuz edici bir güç olduğu hususunun göz ardı edilemeyeceği gerçeği de dikkate alınıp, gerek ekonomik gerekse siyasi istikrarsızlığa tahammülü olmayan ülkemiz için ince elenip sık dokunarak karar verilmesi gerekmektedir. 

KAYNAKÇA 

Çam, Esat, (2000), Devlet Sistemleri, İstanbul: Der Yayınları. 
Erdoğan, R. T. (2005) ,“Başkanlık Sistemi Tartışılıyor; Dosya” Sabah Gazetesi 03 Ocak 2005 
Evcimen, Günsev, (1992), Başkanlık Hükümeti Sistemi: "Ratio Politica"sı ve Türkiye, Ankara: Ankara Üniversitesi SBF Dergisi C: 41 Sayı: 1. 
Gözler, Kemal, (2007), Devlet Genel Teorisi, Bursa: Ekin Kitapevi Yayınları. 
Gözler, Kemal, (2008), Anayasa Hukukuna Giriş, Bursa: Ekin Kitapevi Yayınları. 
Gözler, Kemal, (2010), Anayasa Hukukunun Genel Esasları, Bursa: Ekin Kitapevi Yayınları. 
Kamalak, İhsan, (der.) (2007) Akçalı, Pınar, “Siyasal İstikrar ve Başkanlık Sistemi: Amerikalı Birleşik Devletleri Örneği”, Başkanlık Sistemi ve Türkiye, Kalkedon Yayınları, İstanbul. 
Kamalak, İhsan, (der.) (2007) Akman-Aslan, Canan, “Başkanlık Sistemlerinin Latin Amerika Deneyimi: Çok-Parti Sistemlerimdeki Çeşitlilik, Sorunlar ve Fırsatlar”,  Başkanlık Sistemi ve Türkiye, Kalkedon Yayınları, İstanbul. 
Kamalak, İhsan, (der.) (2007) Güney, Atilla, “Sonuç Yerine: Türkiye.de Başkanlık Sistemi Neden Tartışılıyor”, Başkanlık Sistemi ve Türkiye, Kalkedon Yayınları, İstanbul. 
Kamalak, İhsan, (der.) (2007) Kamalak, İhsan, “Türk Siyasal Sistemine (Yarı) Başkanlık Sisteminin İthalinin Sonuçları Üzerine Bir Deneme”, Başkanlık Sistemi ve Türkiye, Kalkedon Yayınları, İstanbul. 
Kamalak, İhsan, (der.) (2007) Soysal, Mümtaz, “Türk Siyasal Sistemi Üzerine Görüşler”, Başkanlık Sistemi ve Türkiye, Kalkedon Yayınları, İstanbul. 
Kamalak, İhsan, (der.) (2007) Yetiş, Mehmet, “ Hegemonik Kriz Koşullarında Başkanlık Sistemi”, Başkanlık Sistemi ve Türkiye, Kalkedon Yayınları, İstanbul. 
Özbudun, Ergun, (1962), Parlamenter Rejimde Parlamentonun Hükümeti Murakebe Vasıtaları, Ankara: AÜHF Yayınları. 
Özbudun, Ergun, (2005), Türk Anayasa Hukuku, Ankara: Yetkin Basım ve Yayıncılık. 
Sosyal, Mümtaz, (1993), 100 Soruda Anayasanın Anlamı, Ankara: Gerçek Yayınları. 
Teziç, Erdoğan, (2007), Anayasa Hukuku, İstanbul: Beta Yayımcılık. 
Turhan, Mehmet, (1989), Hükümet Sistemleri Ve 1982 Anayasası, Diyarbakır: Dicle Üniversitesi Hukuk Fakültesi Yayınları. 
Yayla, Atilla, (2003), Siyasal Düşünce Sözlüğü, Ankara: Liberte Yayınları. 
Yazıcı, Serap, (2002), Başkanlık ve Yarı-Başkanlık Sistemleri, Türkiye İçin Bir Değerlendirme, İstanbul: İBÜY. 

http://www.sabah.com.tr/2005.01.03/siy.102 html 

***

TÜRKİYE’DE BAŞKANLIK SİSTEMİ TARTIŞMALARI BÖLÜM 1

TÜRKİYE’DE BAŞKANLIK SİSTEMİ TARTIŞMALARI BÖLÜM 1


( Başkanlık Sistemi Türkiye için Uygun Bir Model mi? ) 
Fürkan ALYÜZ
(falyuz@gmail.com) 
* Hitit Üniversitesi İktisadi İdari Bilimler Fakültesi Siyaset Bilimi Kamu Yönetim Öğrencisi (2011) 


Özet ;

Türkiye Cumhuriyeti hükümet sistemi tercihini şimdiye kadar meclis hükümeti ve parlamenter sistemden yana kullanmıştır. Bu konudaki güncel tartışmalar ise başkanlık sistemine geçilip geçilmemesi ekseninde devam etmektedir. Türkiye. de hükümet sistemi çeyrek yüzyıldan beri tartışılmaktadır. Parlamenter hükümet sistemi yerine başkanlık sistemi ya da yarı başkanlık sistemi önerilmektedir. Bir hükümet sisteminin, başka değişkenlerden bağımsız olarak, demokratik bir yönetim sisteminin istikrarlı bir biçimde sürdürülmesinin sağlanması bakımından “iyi” ya da “kötü” olduğu söylenemez. 

Siyaset, toplumu yönetme ve sorunları çözme sanatıdır. Türkiye.de, özellikle koalisyon dönemlerinde, siyasetin çıkmaza girdiği veya parlamentonun işlevini yapamadığı sorgulanmaktadır. Başkanlık sistemi tartışması 1980.li yıllarda Özal ile başlamış Demirel.le devam etmiştir. 2010 anayasa değişiklikleri sonrası Türkiye için başkanlık sistemi tartışmaları yeniden gündeme gelmiştir. Bu çalışmada başkanlık önerisini destekleyen görüşler ile buna karşı duran görüşler ele alınarak bir değerlendirme yapılacaktır. 

1. GİRİŞ 

Türkiye.de demokratik özgürlükler içinde siyasi mekanizmayı iyileştirmeye yönelik ortaya konan alternatif sistemler, çoğulcu demokrasinin uygulandığı rejimlerdir. Batı dünyasında geniş uygulama alanı bulan çoğulcu demokrasinin, parlamenter sistem, başkanlık sistemi, meclis hükümeti sistemi ve yarı başkanlık sistemi gibi farklı yönetim sistemlerine de uyum sağlandığı gözlenmektedir. 

Bir ülkede uygulanan hükümet sistemi elbette tartışma dışı olamaz. Ülkenin koşullarında hükümet sisteminin tıkanıklıklara uğraması, bu tıkanıkları aşacak düzeltmelerin yapılması olanağının bulunamaması sistemin ülke koşullarında istikrarlı demokratik bir yönetimin oluşturulmasını engellemesi gibi durumları ortaya çıkarsa, elbet arayışlar da ortaya çıkacak mevcut sistem tartışmaya açılacak ve yeni sistem ortaya atılacaktır. Türkiye. de hükümet sisteminin tartışılmasının parlamenter hükümet sisteminden vazgeçilerek yerine başkanlık ya da yarı başkanlık sisteminin önerilmesinin arka planında parlamenter hükümet sisteminin tıkanması ve bu tıkanıklığın sistem içinde aşılamaması mı yatmaktadır? Bu soruya “evet” 
diyebilmek zordur. 

Türkiye krizlerden kaçınmanın yolunu hükümet sistemini değiştirmek değil, parlamenter sistemin eksikliklerini gidermek olduğunu kendi uygulamalarından bilmektedir. Bu çalışmada amaç, özellikle 12 Eylül 2010 tarihinde yapılan referandumdan sonra hız kazanan başkanlık sistemi tartışmalarına farklı bakış açılarından değerlendirerek tartışmaya katkıda bulunmak ve zihinlerde ki bulanıklığı daha netleştirmek olacaktır. 

Konuyla ilgili literatür taraması yapılmış ve konuyla ilgili güncel makaleler incelenmiş ve özellikle gazetelerin köşe yazıları takip edilmiştir. Bu bağlamda öncelikle hükümet sistemleri incelenecek daha sonra Türk siyasal sistemi ve başkanlık sistemi değerlendirmesi yapıldıktan sonra genel bir değerlendirme yapılarak çalışma sonlandırılacaktır. 

2. HÜKÜMET SİSTEMLERİ 

Hükümet sistemleri kuvvetler ayrılığı ve kuvvetler birliği esas alınarak sınıflandırılmaktadır (Gözler, 2008: 85). Günümüzdeki hükümet sistemleri ve çalışmanın konusunu parlamenter sistem ve başkanlık sistemi oluşturduğundan ağırlıklı olarak bu başlık altında kuvvetler ayrılığı teorisi üzerinde durulacaktır. 

Kuvvetler ayrılığı teorisinin gerçek olarak kurucusu olarak Montesquieu kabul edilir. Bununla birlikte bu teoriyi ilk kez dile getiren düşünür John Locke olmuştur (Gözler, 2008: 83). Montesquieu. ye göre bu kuvvetlerden ilki “yasama kuvveti” yani geçici veya sürekli kanunlar yapma işidir. İkinci olarak ise, savaş ve barış yapan, güvenliği sağlayan hükümdar veya idareci biçiminde tanımlanan “yürütme kuvveti” ismini vermiştir. Üçüncü ve son olarak, 
“suçluları cezalandırma ve özel kişiler uyuşmazlıklarını yargılama” kuvvetidir. Buna “yargı kuvveti” denilmektedir (Gözler, 2007: 195). Montesquieu. ye göre yasama, yürütme ve yargı kuvvetleri sınırlıdır. Çünkü yasama gücü kendi koyduğu kuralları uygulama yetkisine sahip değil, yürütme ise; yasamanın koymuş olduğu kuralları yürütmektedir. Son olarak yasama gücü de sınırlıdır. Çünkü hâkimler kanunları telaffuz eden birer ağızdırlar (Gözler, 2007: 
198). Eğer bu üç erk kendi sınırları dışına çıkarsa ortaya güçler çatışması çıkar ve bu da hürriyetlerin ortadan kalkmasına neden olur. 

Konunun alt başlıklarından ilki olan, sert kuvvetler ayrılığı ilkesine dayanan başkanlık sistemi incelenecektir. 

2.1. BAŞKANLIK SİSTEM 

Kökeni ABD. nin 1787 Anayasası.na dayanan başkanlık rejiminin; başkanlık yarı-başkanlık ve seçilmiş başkanlık olmak üzere üç değişik uygulaması bulunmaktadır. Bugün ABD. de ve çoğu Latin Amerika. da Venezuela, Costa Rika, Kolomiya ve Şili gibi ülkelerde uygulanmakta olan başkanlık rejiminde yürütme ile ilgili yetkilerin neredeyse tamamı başkanda toplanmıştır (Sabah, 01.03.2005). 
Başkanlık sisteminin doğduğu yer Amerika Birleşik Devletleri dir ve bu ülkeyle özdeşleşmiştir. 

Sert kuvvetler ayrılığı ilkesinde dayanan bu sistemin temel özelliği, yasama ve yürütme organlarının ayrı ayrı seçilmeleri ve seçildikten sonra birbirlerinin varlıklarına son verememeleri dir (Gözler, 2007: 242). Başkanlık sistemi fren ve denge mekanizmasına dayanır (Akçalı, 2007: 60). Başkanlık sisteminin asli olarak üç temel özelliği vardır. Bunlar: başkan halk tarafından seçilir, yürütme organı tek kişiliktir, başkan yasama güvenine dayanmaz. 

2.1.1. Başkan Halk Tarafından Seçilir 

Bu sistemde yürütmenin başı olan başkan doğrudan doğruya belli bir süre için halk tarafından seçilir (Gözler, 2008: 92). Bu özellikten anlaşılması gereken şudur; başkanlık rejiminde başkan, yasama organından bağımsız bir durumdadır ve varlığı yasamaya bağlı değildir (Akçalı, 2007: 61). 

2.1.2 Yürütme Organı Tek Kişiliktir 

Başkanlık sisteminde yürütme organında esas olan monist (tekçi) yapıya sahip olmasıdır. 
Daha net bir ifadeyle ülkemizde şu an uygulanan parlamenter sistemdeki gibi kabine yoktur. 
Kolektif bir yürütme organı yerine yürütmenin tek yetkisi devlet başkanıdır. Yürütme organı başkanın egemenliğindedir (Gözler, 2010: 231). 

2.1.3. Başkan Yasama Güvenine Dayanmaz 

Yürütmenin başı olan başkan, halk tarafından belli bir süreliğine seçildikten sonra görev süresi dolana kadar görevini sürdürür. Buradaki temel yaklaşım sudur; her ikisi de meşruluğunu halk tarafından aldığı için başkan ve yasama organı birbirlerine bağımlı değillerdir ve kendi sınırları içindeki görevleri ve yetkileri kullanmakla sorumludurlar. Başkanın yasama organına karşı sorumlu olması söz konusu değildir (Gözler, 2008: 93). Başkanlık sisteminin bu özellikleri daha istikrarlı bir yürütme organı ve daha istikrarlı bir yürütme organı ve daha demokratik bir ortam oluşturmak gibi avantajları olduğu ileri sürülmüştür. 

Bu görüşlere bir sonraki konu başlığında yer verilecektir. 

2.2. PARLAMENTER SİSTEM 

Yumuşak kuvvetler ayrılığı sisteminde yasama gücü ile yürütme gücü birbirlerinden yumuşak bir biçimde ayrılmıştır. Yasama ve yürütme yetkileri birbirinden ayrı gibi gözükse de tam olarak bağımsız değildir. Organlar arasında işbirliğinden bahsetmek mümkündür. Güçlerin yetkilerinin zaman zaman iç içe geçmesinden dolayı bu sisteme “kuvvetlerin işbirliği” denilmesi de mümkündür (Gözler, 2010: 243). Parlamenter sistemin ana özelliklerini üç temel kural olarak incelemek mümkündür. 

2.2.1 Yürütme Organın Yapısı (İki Başlılık) 

Parlamenter sistemlerde yürütme organın yapısı bakımından gösterdiği başlıca özellik, onun “ikilliği” (dualisme) olmasıdır. Parlamenter hükümet düzeninde, devlet başkanı ve bakanlar kurulu vardır. Devlet başkanı cumhuriyet tarzı parlamenter sistemlerde “cumhurbaşkanı” dır. Devlet başkanı yasama karşısında sorumsuzdur (Gözler, 2010: 244). 

 2.2.2 Yürütmenin Göreve Gelişi 

Parlamenter hükümet sistemlerinde yürütme direkt halk tarafından seçilmez. Cumhur parlamenter sistemlerde devlet başkanı yasama organı tarafından seçilir (Gözler, 2010: 245). 

2.2.3 Sorumluluk; Yasama Güvenine Dayanma 

Parlamenter hükümet sistemlerinde hükümet (kabine, bakanlar kurulu) yasama organın “güven”ine dayanır. Yasama organı güvensizlik oyuyla kabineyi görevden alma yetkisine sahiptir (Gözler, 2008: 103). Kabinenin yasama organı karşısında iki tür sorumluluğu bulunmaktadır. Bunlar kolektif ve bireysel sorumluluktur. Bunun anlamı şudur; yasama organı kabine hakkında “güvensizlik oyu” vermişse bütün kabine düşer. Ayrıca parlamenter 
sistemlerde bakanlar tek tek de yasama organına karşı sorumludur (Gözler, 2010: 246). Yani kabine görevde kalırken yasama organı bir bakanı güvensizlik oyu verip görevden alabilir. 

2.3. YARI BAŞKANLIK SİSTEMİ 

Sade ve basit olarak yarı başkanlık sistemi; “cumhurbaşkanın halk tarafından seçildiği parlamenter sisteme yarı-başkanlık” denir (Akt. Gözler, 2008: 99). Fransa.da De Gaulle Anayasası ile başlayan ve Batı Avrupa anayasaları ile çeşitli Latin Amerika, Afrika ülkelerinin anayasalarına da yansımış olan yarı başkanlık düzenlemeleri oldukça dikkat çekici olsa da başkanlık sisteminden oldukça farklıdır (Turhan, 1989: 185). Yarı başkanlık sistemleri adından da anlaşılacağı gibi parlamenter sistem ile başkanlık sisteminin bazı özelliklerini sentezleyen ara ya da melez hükümet modeli olarak tanımlamak mümkündür (Yazıcı, 2002: 
92). Yarı başkanlık sisteminin özelliklerine bakıldığında; iki başlı yürütme, seçimusulü, yasamanın güveni. 

2.3.1 İki Başlı Yürütme 

Bir tarafta cumhurbaşkanı, diğer tarafta ise hükümet bulunmaktadır. Bu özelliğiyle parlamenter sisteme benzemektedir (Gözler, 2008: 98). 

2.3.2 Seçim Usulü 

Hem cumhurbaşkanı hem de yürütmenin başı olan başbakan halk tarafından seçilir. Bu bakımdan başkanlık sistemine benzemektedir (Gözler, 2010:2 41). 

2.3.3 Yasamanın Güveni 

Başkanlık rejiminde yürütme organı yasama organının güvenine dayanmaz. Yarı başkanlık sisteminde, başkanlık sisteminden farklı olarak bakanlar kurulu yasama organına karşı sorumludur. Herhangi güvensizlik durumunda kabine görevden alınabilir (Gözler, 2008: 99). 

1982 Anayasası ile Türkiye, 1909 yılından itibaren ilk kez, hukuken, yarı başkanlık sistemine doğru bir eğilim içine girmiştir. Ama Bakanlar Kurulunun hükümetin genel siyasetinden sorumluluğu, meclisten güvenoyu alma zorunluluğu, parlamento önünde kolektif ve bireysel sorumluluğu rejimin parlamenter niteliğini açıkça belirtmektedir. 1961 Anayasasından farklı 
olarak 1982 Anayasasında başbakana, bakanların azlini isteme yetkisi tanınmasını klasik parlamentarizmden bir sapma olarak görmek doğru olmayıp, «rasyonelleştirilmiş parlamentarizm» yönünde bir gelişme olarak nitelemek daha doğrudur (Özbudun, 2005: 307). 

    Ülkemizde 21 Ekim 2007. de halk oylamasıyla kabul edilen anayasa değişikliği, cumhurbaşkanını halkın seçmesini gerekmektedir. Fakat şu an görevde bulunan 11. 
    Cumhurbaşkanı Abdullah Gül halk tarafından değil, TBMM tarafından seçilmiştir. Abdullah Gül. ün görev süresi dolduktan sonra (28 Ağustos 2012) 12. Cumhurbaşkanı TBMM tarafından değil halk tarafından seçilecektir. O tarihten itibaren Türkiye Cumhuriyet saf parlamenter hükümet sistemi olmaktan çıkıp, yarı başkanlık sisteminin özelliklerini taşır hale gelecektir. 

3. BAŞKANLIK SİSTEMİNİN VE PARLAMENTER SİSTEMİN AVANTAJLARI VE 
DEZAVANTAJLARI 

Hükümet sistemleri başlığı altında değinilen başkanlık sistemi bu konu altında daha derinlemesine incelenecektir. Başkanlık sistemi, temsili rejim türlerinden biridir ve kuvvetler ayrılığı teorisini -parlamenter rejimden farklı olarak- sert şekilde uygular (Teziç, 2007: 423). 

Başkanlık sisteminin ABD.de mucidi “Kurucu Babalar” dır. İlk Başkan George Washington, 30 Nisan 1789.da görevine başlamıştır. Başkanlık sistemi, “westminster modeli” demokrasinin XVIII nci yüzyıl sonundaki koşullarına tepki olarak verilen bağımsızlık savaşı sonucunda Amerikalılar tarafından üretilmiştir. Başkan ve Kongrenin ayrı seçildiği, meclisin çift olduğu, başkanın ikinci seçmenlerce seçildiği, federal yapılı bir devlet yapısıdır. Sistem yasama-yürütme-yargı uzlaşınca işlemekte, aksi halde kilitlenmektedir (Teziç, 2007: 424). 

Her siyasal sistemin olduğu gibi başkanlık sisteminin de güçlü ve zayıf yanları bulunmaktadır. 

3.1. Başkanlık Sisteminin Güçlü Yanları (Avantajları) 

. Başkanlık sistemi istikrarlı bir yönetimin olmasını sağlar, 
. Başkanlık sistemi güçlü bir yönetimdir, 
. Seçmenler olası hükümet seçeneklerini önceden görerek oy verir ve seçilmişlere hesap sorma araçları daha fazladır, 
. Başkanlık rejiminin katılığı yürütmenin istikrarına, bu da rejimin istikrarına katkıda bulunabilir, 
. Başkanlık sistemi daha demokratik bir yönetime sahiptir. Nedeni ise, başkanın halk tarafından doğrudan seçilmesidir (Gözler, 2008: 96). 

3.2. Başkanlık Sisteminin Zayıf Yanları (Dezavantajları) 

. Başkanlık sistemi rejim krizlerine neden olabilir. Sistem içinde herhangi bir çözümsüzlük hali meydana geldiğinde bu sorunu seçime giderek çözme gibi bir durum söz konusu değildir. Bu gibi durumlarda demokratik olmayan yollar (askeri darbe) çözüm ihtimali dahilinde bulunmaktadır (Evcimen, 1992: 320). 

. Başkanlık rejimi katıdır; bu sistemde başkanın görev süresi bellidir. Tüm olumsuz durumlara rağmen süresi bitene kadar yani gelecek seçimlere kadar görev başındadır. 
. Başkanlık rejimi meşruluk sorununa yol açabilir. Yasama organının ve yürütmenin halk tarafından seçilmesi ve her iki organında birbirinden farklı olarak meşruluk iddiasında bulunmasına neden olabilir (Gözler, 2010: 240). 
. Başkanlık sistemi siyasal kutuplaşmaya sebebiyet verebilir. Bu sistemde seçimler ya hep ya hiç biçiminde oynanan bir oyunu andırır. “Kazanan her şeyi kazanır kaybeden her şeyi kaybeder” mantığı hakimdir. Kazananlar ile kaybedenler ilişki kurmak ve uzlaşmak için hiçbir nedeni kalmamakta bu da siyasi kutuplaşmaya sebep olmaktadır (Soysal, 2007: 307). 
. İktidarın kişiselleşmesine yol açabilir. Başkanlık sisteminde yürütme tek adamdan oluşmaktadır. Başkan devleti, halkı ve hükümeti düşündüğünü temsil ettiğini düşünerek iktidarını kişiselleştirme düşüncesine kapılabilir. Zamanla kendisini “kral, imparator” gibi hissetmesi yüksek ihtimaldir (Gözler, 2010: 241). 

2 Cİ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR.,

**

Türkiye'de Başkanlık Sistemi Tartışmaları

Türkiye'de Başkanlık Sistemi Tartışmaları 




MAHİR GÜN*


ÖNSÖZ 
Siyasal Düşünceler dersi için hazırlanmış dönem sonu çalışmasıdır. Türkiye'de Başkanlık Sistemi'nin tartışmaları ve uygulanabilirliği üzerinde çalışılmıştır. 

Mahir Gün*1 

İÇİNDEKİLER 

ÖNSÖZ.............................................................................................I 
İÇİNDEKİLER....................................................................................II 
ÖZET...............................................................................................III 

1.GİRİŞ.................................................................................................4 

2.Başkanlık Sistemi...........................................................................4 

2.1.Başkanlık Sisteminin Doğuşu ve Tarihsel Gelişimi.............5 

2.2.Başkanlık Sisteminin Özellikleri..........................................5 

3.Yarı Başkanlık Sistemi....................................................................6 

3.1.Sistemin Özellikleri..............................................................6 

4.Türkiye'de Başkanlık Sistemi Tartışmaları...................................7 

4.1.Akp'nin Başkanlık Sistemi Önerisinin Değerlendirmesi......7 

5.Başkanlık Sisteminin Avantaj ve Dezavantajları.........................8 

5.1.Başkanlık Sisteminin Avantajları.......................................8 

5.2.Başkanlık Sisteminin Dezavantajları..................................8 

6.Kamuoyunda Başkanlık Sistemi Tartışmaları.............................9 

6.1.Anket  Çalışmaları............................................................11 

SONUÇ.................................................................................13 

KAYNAKÇA............................................................................15 

ÖZET 

Yasama, yürütme ve yargı organları arasında kesin bir ayrıma ve dengeye dayanan, yasama ve yargı organlarının demokratik denetimi içinde, yürütmenin 
iktidar olanaklarını genişleten bir hükümet sistemidir. Başkanlık sistemi, Başkanlık hükümeti sistemi olarak da adlandırılmaktadır. 

Bu tanım çerçevesinde dünyada hepsi birbirinden farklı, kendi tarihi, sosyolojik ve siyasal koşullarının ürünü olan başkanlık rejimleri mevcuttur. Bütün bu 
rejimlerin içinde herkes tarafından en başarılı bulunan örnek, ABD başkanlık sistemidir. 

Bu çalışmada Türkiye'de Başkanlık sistemi tartışmaları ve uygulanabilirliği üzerinde durulmakla birlikte Türkiye siyasi hayatı için önümüzdeki zamanlarda 
önemli bir alternatif olan Başkanlık Sistemi üzerinde durulmaktadır. 

1.GİRİŞ 

Hükümet sistemleri ülkelerin siyasetini biçimlendiren en önemli olgudur. Kurumların nasıl işleyeceği, birbirlerini etkilemeleri ülke yönetiminin istikrarlı ve 
etkin olup olmayacağını belirler.2 Uzun yıllardır tecrübe edilen parlamenter sistem ile beraber yeni kamu yönetimi anlayışı ve kronikleşen bazı sorunların 
çözümünün zorlaşmasıyla birlikte Türkiye’de sistemin yaşadığı kronik sorunlar ve yönetsel krizler parlamenter sisteme alternatif model arayışlarını da 
beraberinde getirmiştir.3 

Günümüzde evrensel olarak bakarsak, sürekli olarak tartışılan ve demokrasi ile insan haklarına en çok uygun olan sistemin araştırıldığı görülmektedir.4 

Buna göre Türkiye'de bu tartışmalardan etkilenmiş ve Başkanlık sistemi tartışması 1980.li yıllarda Özal ile başlamış Demirel.le devam etmiştir. 
2010 anayasa değişiklikleri sonrası Türkiye için başkanlık sistemi tartışmaları artmakla birlikte Adalet ve Kalkınma Partisinin Kasım 2012’de Anayasa ve 
Uzlaşma Komisyonuna sunduğu Başkanlık Sistemi önerisi, sunulduğu tarihten bu yana epey ses getirdi.5 

Başkanlık sisteminin Türkiye'ye uygulanabilirliği tartışması üzerinden başkanlık ve yarı başkanlık sistemlerinin özellikleri ve Türkiye'de fitili ateşleyen 
başkanlık sistemi söylemlerinden, Akp başkanlık sistemi önerisine ve ne anlattığına, kamuoyunun neler dediklerine bakıp değerlendireceğiz. 

2.Başkanlık Sistemi 

Başkanlık Sistemi günümüzde demokrasi ile yönetilen ülkelerde parlamenter sistem ve yarı Başkanlık Sistemi’nin yanı sıra uygulanan üç önemli hükümet 
sisteminden biridir.6 Sert kuvvetler ayrılığına dayalı başkanlık sisteminin tam olarak anlaşılabilmesi için öncelikle sistemin tarihsel gelişimi incelenmiş 
daha sonra ise genel özellikleri ele alınmıştır.7 

2.1.Başkanlık Sisteminin Doğusu Ve Tarihsel Gelişimi 

Başkanlık Sistemi, “Westminster modeli"" demokrasinin 18. Yy. sonundaki koşullarına bir tepki olarak, İngilizlere karşı verilen bağımsızlık savaşından da 
etkilenerek, Amerika Birleşik Devletleri''nde üretilmiştir (Kalaycıoğlu, 2005: 14). 

Farklı kültür, ekonomik yapı ve etnik kökenlere sahip insanların aralarındaki farklılıkları gidermek ya da en asgari düzeye indirmek için giriştikleri topyekün bir çabanın eseri olarak ortaya çıkan başkanlık sistemi, sistemin savaşlardan, acılardan, ağır vergilerden ve zorlu yaşam koşullarından kaçan insanların ortak 
eseri olması sebebiyle de kısa sürede yerleşmiştir. Günümüzde ise başkanlık sistemi örnekleri içinde en başarılı ve örnek alınan sistem ABD başkanlık sistemidir. 
Bu sistemin dünyada normal olarak işlediği ve demokratik sonuçlarının alındığı tek ülke ABD’dir demek yanlış olmayacaktır (Memiş, 2007: 174). 

2.2.Başkanlık Sisteminin Özellikleri 

Başkanlık sisteminin asli olarak üç temel özelliği vardır. Bunlar: başkan halk tarafından seçilir, yürütme organı tek kişiliktir, başkan yasama güvenine 
dayanmaz.8Baskanlık rejiminde basbakan ya da cumhurbaskanı makamı yerine baskanlık makamı bulunmaktadır. baskan gibi meclis de halk tarafından 
seçildigi için meclis de baskan da birbirine üstünlük taslayamamakla birlikte Kaldı ki, baskanlık rejiminde birbirine karısamayan ama denetleyen baskan ile 
meclis arasındaki hakemligi yüksek yargı, yani anayasa mahkemesi yapmaktadır.9 

Yine Kolektif bir uygulama yerine( ülkemizde uygulanan gibi), yürütmenin tek yetkisi devlet başkanıdır. Yürütme organı başkanın egemenliğindedir (Gözler, 
2010: 231). 

Başkanlık sisteminin bu özellikleri daha istikrarlı bir yürütme organı daha demokratik bir ortam oluşturmak gibi avantajları olduğu ileri sürülmüştür. Bu 
görüşlere bir sonraki konu başlığında yer verilecektir.10 

3. Yarı Başkanlık Sistemi 

Ülkemizde özellikle cumhurbaşkanının halk oyuyla seçilmesinden sonra “yarı başkanlık sistemi” üzerinde tartışmalar başladı ve geniş bir yelpazede sistemin 
“yarıbaşkanlık” olduğu konusunda genel bir mutabakat sağlandı.11 

3.1.Sistemin Özellikleri 

. Yasama ve yürütmenin karşılıklı uzlaşmasına dayanır. 
. Hükümet parlamentoya karşı sorumludur. 
. Halk tarafından eçilen Cumhurbaşkanı hükümet yetkilerine ortak olmaktadır. 
. Cumhurbaşkanının meclisi fesih yetkisi bulunmaktadır. 

4.Türkiye'de Başkanlık Sistemi Tartışmaları 

Türkiye’deki sistem tartışmaları hem akademide hem de siyasette iki keskin hat üzerinde cereyan ettiği görülmektedir; Bir yanda Başkanlık sistemine kesinlikle 
karşı olanlar, diğer yanda ise sistem değişikliğinden yana olanlar.12 Öncelikle Akp'nin Başkanlık sistemi önerine bakmakta fayda var. 

4.1.Akp'nin Başkanlık Sistemi Önerisinin Değerlendirmesi 

Taslakta, yürütme yetkisi Başkan’da, yasama yetkisi TBMM’de, yargı yetkisi de yargı kurumlarında toplanmaktadır.Bununla birlikte AKP taslağının en önemli 
özelliğinin, yürütme yetkisini kullanan Başkan’a sistem içinde büyük bir ağırlık verilmesi olduğu görülmektedir. Mevcut parlamenter sistemde iki başlı yürütme 
çerçevesinde Cumhurbaşkanı ve Başbakan’a verilen görevler, taslakta Başkan’da birleştirilmektedir. Başkan’ın yetkilerine bakıldığında, Başkan’ın yasamaya, 
yürütmeye ve yargı organlarına ilişkin önemli görev ve yetkilerle donatıldığı görülmektedir. Başkan, olağanüstü hal kararnamesi ve sıkıyönetim kararnamesi 
çıkartma yetkisiyle de donatılmıştır.Bununla birlikte bu kararlar meclisin onayına sunulmayacaktır. 

Taslakta, yasama yürütme ilişkileri açısından kritik bir başka düzenleme, Başkan ile Meclis arasında bir kriz çıkarsa erken seçime gidilerek krizin aşılmasına 
olanak sağlamasıdır ki bu da yine Başkan'ın meclis karşısında üstünlüğünün altını çizdiği bir başka düzenlemedir. 

Taslağın yargı ayağını incelediğimizde, en dikkat çeken düzenleme Anayasa mahkemesinin, anayasa değişikliklerinin şekil ya da esas bakımından hiçbir surette denetlenemeyeceğinin kayıt altına alınmış olmasıdır. Böylece, Anayasa değişikliklerine ilişkin şekil yönünden yapılacak itirazların bile görüşülmesi 
engellenmiş olmaktadır. 

Taslağın yargıya ilişkin bir başka önemli yeniliği, adli yargı-idari yargı ayrımını ortadan kaldırarak, Yargıtay ve Danıştay’ı Temyiz Mahkemesi adıyla aynı 
potada eritmesi dir.13 

5.Başkanlık Sisteminin Avantaj ve Dezavantajları 

Her siyasi sistemin olduğu gibi Başkanlık sisteminin de avantajları ve dezavantajları bulunmaktadır. Sistem kuvvetler ayrılığı teorisini parlamenter 
rejimden farklı olarak sert şekilde uygulamakla birllikte yasama-yürütme-yargı uzlaşınca işlemekte, aksi halde kilitlenmektedir.14 

5.1.Başkanlık Sisteminin Avantajları 

. Başkanlık sistemi istikrarlı bir yönetimin olmasını sağlar, 
. Başkanlık sistemi güçlü bir yönetim sağlar, 
. Hesap sorulabilirliği ve önceden denetimi mümkündür, 
. Sistemin katılığı yürütmenin istikrarına,bu da rejimin istikrarına olanak sağlar, 
. Başkanlık sistemi daha demokratik bir yönetime sahiptir.Nedeni ise, başkanın halk tarafından doğrudan seçilmesidir.15 

5.2.Başkanlık Sisteminin Dezavantajları 

. Başkanlık sistemi rejim krizine neden olabilir, kriz durumunda demokratik olmayan yollar denenebilir.16 
. Başkanlık sistemi katıdır, başkanlık sistemlerinde yürütmenin yeniden seçilmesinin anayasada yapılan kısıtlamalar ile engellenmesi de katılık 
sorunu doğurabilir.17 
. Başkanlık sistemi meşruluk sorununa yol açabilir. 
. Başkanlık sistemi siyasi kutuplaşmaya yol açabilir, "Kazanan herşeyi kazanır kaybeden herşeyi kaybeder" mantığı hakimdir18 
. İktidarın kişiselleşmesine yol açabilir, "kral imparator" kavramı ortaya çıkabilir(Gözler, 2010: 241). 

6.Kamuoyunda Başkanlık Sistemi Tartışmaları 

Öncelikle Başkanlık sistemine karşı çıkanlar acaba hangi gerekçelerle karşı çıkmaktadırlar? Bu sorunun cevabını Fendoğlu şu şekilde özetlemektedir(Fendoğlu, 2010):“Yasama ileyürütme birbirine eşit olmalı, yürütme daha güçlü ve daha etkin olmamalıdır. Aslında, Türkiye’de sorun parlamentoda değil, parti ve seçim sistemindedir. Başkanlık sistemi bazı siyasal partilerin işine gelir. Başkanlık sistemi, ülkeyi totalitarizme götürebilir, başkanlık seçilmiş padişahlıktır. 

Yalnızca ABD’de başarılı olan sistemin Türkiye’de uygulanabilirliği, tarih, sosyoloji ve siyaset bilimi açısından yanlış, yetersiz ve sakıncalı olabilir”. 

Yine karşı çıkanlardan biri olan Levent Gönenç tartışmayla ilgili olarak Başkanlık sistemine uzak davranarak mevcut sistemi radikal bir şekilde değiştirmeden “parlamentarizmin rasyonelleştirmesi” diye tanımladığı kavram ile sistemin küçük ama etkili bir şekilde yeniden değiştirilmesini önermektedir 
( 2005: 11-12). 
Karşı çıkan hukukçulardan biri olan Serap Yazıcıoğlu’nun gerekçesi ise Başkanlık sisteminin Türk siyasi kültürüne uygun olmaması ve Türkiye’deki 
demokratikleşme sürecine engel olacağı endişesidir (ntv.com.tr). Yekta Güngör Özden ise Başkanlık sisteminin Türkiye’nin mevcut şartlarına uymadığını ifade 
ederek gidilecek bir Başkanlık sistemiyle diktatörlüğe kadar varabileceğini belirterek Başkanlık sitemine karşı olduğunu beyan etmektedir 
(Cumhuriyet, 25.05.1998). 

Türkiye’de siyasetin daha çok lider odaklı bir anlayış üzerine bina edildiğini ve bunun çoğu zaman hükümetlere de yansıdığını belirten Özbudun ise, Başkanlık 
sisteminin bu tarz eğilimleri güçlendireceğinden hareketle liderleri güçlü kılmayan bilakis onları sınırlayan yapılanmanın tercih edilmesi gerektiğini 
vurgulamaktadır (2005: 111). 

Diğer yandan Başkanlık sisteminden yana olan daha doğrusu mevcut parlamenter sistemin bir şekilde değişmesini isteyen hukukçuların genel düşüncesi ise yönetimde istikrar yani güçlü yürütme ve yasama erkinin daha bağımsız bir çerçevede hareket edeceği tezi yani güçlü parlamentonun teşekkülüdür (Özbudun: 2005: 106). Başkanlık sisteminin Türkiye’deki en güçlü savunucularının başında gelen Burhan Kuzu, Başkanlık sistemine karşı olanların sol düşünceden beslendiğini ve bakış açılarının ciddi bir gözlemden uzak olduğunu ifade etmektedir. Kuzu, karşı çıkanların asıl korkusunun Türkiye’de sol oyların %35’i geçmeyeceğigerçeğinden hareketle girişilecek bir başkanlık yarışında totalde %65’i bulan sağ oylar karşısında kaybedecekleri endişesinden 
kaynaklandığını iddia etmektedir. Kuzu, son tahlilde Başkanlık sisteminde çok geç kalındığını, buna rağmen Türk toplumunun bünyesine, Türk toplumunun 
devlet düzenine, milli kültüre uygun olan ve tarihteki deneyimlerden de başarısı kanıtlanan, Türk demokrasisine daha elverişli olan ve milletin özlemi 
olan Başkanlık modeline geçilmesi gerektiğini savunmaktadır (1997: 280-286). 

Diğer bir hukuk adamı olan Mustafa Erdoğan da 

El Cezire’ye verdiği bir mülakatta Başkanlık sistemi için “Gerek yarı başkanlık, gerekse de başkanlık sitemini doğru anlamıyla problemli sistemler olarak 
görmüyorum. Bunlar, demokratik ülkelerde uygulanan örnekleri olan sistemler…” (aljazeera.com). Diyerek Başkanlık sistemine yeşil ışık yakanlardandır. 
Hasan Tahsin Fendoğlu da sistem değişikliğinden yana tavır alanlar arasında yer almaktadır. Fendoğlu, mevcut durumu yarı başkanlık sistemine yakın bir 
nokta olarak gördüğünü beyanla “…Ülkeye adaptasyonu sağlanabilmiş, belirtilen aksak yanları giderilmiş, Türkiye’ye uygun bir yarı-başkanlık veya başkanlık 
sistemi Türkiye’nin yararına olacaktır” (2013) şeklindeki düşüncesiyle sistem değişikliğinden yana olduğunu ifade etmektedir. 

6.1.Anket Çalışmaları 




Bu çalışmada Başkanlık sistemiyle alakalı kamuoyunda tartışılan konular dört 
soru halinde incelenmiş, Bu sonuçlar, toplumun büyük çoğunluğunun; başkanlık 
sisteminin yeteri kadar tartışılmadan zorla benimsetilmeye çalışıldığına, AK Parti’nin kendi gücünü devam ettirmek için konuyu gündemde tuttuğuna inandığını göstermektedir. 



Bu çalışmada ise "Başkanlık sistemin etkinliği" iki soru üzerinden ölçülmüş ve Başkanlık sistenine geçilmesi durumunda halk kaos olacağını düşünmektedir. 



Bu çalışmada ise "Türkiye'ye getirilmesi öngörülen başkanlık sistemiyle" beraber güçler ayrılığı ilkesine zarar verileceğini düşünmektedir. 



Son olarak bu çalışmada ise "Türkiye için hangi yönetim sistemi daha uygun? "sorusuna çalışmaya katılanların büyük bir çoğunluğu sistemin devam 
etmesinden yana oy kullanmıştır. 

7.SONUÇ 

2014 Cumhurbaşkanlığı seçimiyle birlikte Cumhurbaşkan'ını halkın seçmesiyle resmi olmasa da yarı-başkanlık sistemine geçildğini çoğu akademisyen ve 
hukuçu belirtmekle birlikte, 2015 Genel Seçimiyle yeni anayasa talebi ve artan söylemler neticesiyle Başkanlık sistemi söylemi artmaktadır. 

Son zamanlarda Türkiye siyasi hayatı için önemli olan bir geçişin yapılacağı aşikar.Bir taraftan Başkanlık sistemini benimsemeyen daha çok parlamenter 
sistemin revize edilmesini isteyen, diğer yandan hem içte hem dışarıda daha etkin karar alınması için Başkanlık sistemini savunanlar olarak iki gruba ayrılmış 
akademisyenler,siyasetçiler ve hukukçular bu konuda birçok söylemde bulunmaktadırlar. 

Demokrasi sadece parlamenter sistemle özdeşleşmemekle birliklte yarı-başkanlık ve başkanlık sistemleri de demokratik alternatiflerdir.Fakat asıl sorun 
kamuoyunun başkanlık sistemiyle Türkiye siyasasının neler kazanacağı ve neler kaybedeciğini bilmemesidir.Türkiye üniter devlet refleksinden ötürü her ne kadar çok kimlikli bir yapıya sahip olsakta Başkanlık sisteminin ülkeyi böleceği,otoriter rejime kayılacağı tartışılmaktadır.Son olarak ülkemiz daha demokratikleşme adımlarını emekleyerek attığından Başkanlık sistemine hemen geçişin sancılı olacağı görüşündeyim. 


 KAYNAKÇA 

 Uluşahin, Nur. Anayasal Bir Tercih Olarak Başkanlık Sistemi, Yetkin Yayınları, 1999. 
Efe, Haydar; Muhammed Kotan. "Türkiye'de Hükümet Sistemi Tartışmaları Çerçevesinde Başkanlık Sistemi Ve Türkiye'de Uygulanabilirliği", KAÜ İİBF 
Dergisi, Cilt: 6, Sayı: 9, 2015. 
Alyüz, Furkan. "Türkiye'de Başkanlık Sistemi Tartışmaları". 
Yaman, Abdulsemet. "Başkanlık Sistemi,Uygulamaları ve Türkiye'de Uygulanabilirliği". Fırat Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, Cilt: 24, Sayı: 1, 2014  83-98. 
Beceren, Altan; Gökhan Kalağan. "Başkanlık Ve Yarı Başkanlık Sistemi;Türkiye'de Uygulanabilirliği Tartışmaları", İstanbul Ticaret Üniversitesi 
Sosyal Bilimler Dergisi Cilt: 6 Sayı: 11, 2007. 
Demir, Fevzi. "Yarı Başkanlık Hükümet Sistemi ve Türkiye". 
Teziç, Erdoğan. Anayasa Hukuku, Beta Yayınları, İstanbul 2007. 
Gözler, Kemal. Anayasa Hukukuna Giriş, Ekin Kitapevi Yayınları, Bursa 2008. 
Evcimen, Günsev. "Başkanlık Hükümeti Sistemi", Ankara Üniversitesi SBF Dergisi, C: 41 Sayı: 1, s.320. 
Gözler, Kemal. "Türkiye’de Hükümetlere Nasıl İstikrar Ve Etkinlik Kazandırılabilir?", Türkiye Günlüğü, Sayı: 62. 
Soysal,Mümtaz. 100 Soruda Anayasanın Anlamı, Gerçek Yayınları, Ankara 1993. 
Akyürek,Salih; Mehmet Yılmaz; Esra Atalay; Fatma Koydemir. " Başkanlık Sistemine Toplumsal Bakış ", Bilge Adamlar Stratejik Araştırma Merkezi, 
Rapor no:59, 2013. 

DİPNOTLAR;

1 Çanakkale 18 Mart Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Kamu Yönetimi Bölümü yüksek lisans öğrencisi, mahir_gun@hotmail.com.

2 Nur Uluşahin, Anayasal Bir Tercih Olarak Başkanlık Sistemi, Yetkin Yayınları, Ankara, 1999, s. 18

3 Haydar Efe, Muhammed Kotan, "Türkiye'de Hükümet Sistemi Tartışmaları Çerçevesinde Başkanlık Sistemi Ve Türkiye'de Uygulanabilirliği", 
Kafkas Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi KAÜ İİBF Dergisi, Cilt 6, Sayı 9, 2015

4 Furkan Alyüz, Türkiye'de Başkanlık Sistemi Tartışmaları", s.1.

5 a.g.e., s.2

6 Mehmet Genel, "Türkiye Basınında Başkanlık Sistemi Tartışmaları: Köşe Yazarları Özelinde Bir Araştırma", Online Academic Journal of Information Technolog, Cilt:6 Sayı:19 .

7 Abdulsemet Yaman, "Başkanlık Sistemi Uygulamaları Ve Türkiye'de Uygulanabilirliği", Fırat Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, Cilt: 24, Sayı: 1, s. 84.

8 Fürkan Alyüz, "Türkiye'de Başkanlık Sistemi Tartışmaları", s.3.

9 Ertan Beceren, Gökhan Kalağan, "Başkanlık Ve Yarı Başkanlık Sistemi; Türkiye'de Uygulanabilirliği Tartışmaları", İstanbul Ticaret Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, Yıl:6 Sayı:11, 2007, s.166.

10 Fürkan Alyüz, "Türkiye'de Başkanlık Sistemi Tartışmaları", s.7.

11 Fevzi Demir, "Yarı Başkanlık Hükümet Sistemi Ve Türkiye", s.831.

12 Abdulsemet Yaman, "Başkanlık Sistemi Uygulamaları Ve Türkiye'de Uygulanabilirliği", Fırat Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, Cilt: 24, Sayı: 1, s. 84 

13 AK Parti’nin Başkanlık Sistemi Teklifi (tam metin). 

< https://erdalguven.wordpress.com/2013/04/01/ak-partinin-baskanlik-sistemi-teklifi-tam-metin/> 

14 Erdoğan Teziç, Anayasa Hukuku, Beta Yayımcılık, İstanbul 2007, s.424. 

15 Kemal Gözler, Anayasa Hukukuna Giriş, Ekin Kitapevi Yayınları, Bursa 2008, s.96. 

16 Günsev Evcimen, "Başkanlık Hükümeti Sistemi", Ankara Üniversitesi SBF Dergisi, C: 41 Sayı: 1, s.320. 

17 Kemal Gözler, "Türkiye’de Hükümetlere Nasıl İstikrar Ve Etkinlik Kazandırılabilir?", Türkiye Günlüğü, Sayı: 62, s.25. 

18 Mümtaz Soysal, 100 Soruda Anayasanın Anlamı, Gerçek Yayınları, Ankara 1993, s.307. 

19 Salih Akyürek, Mehmet Yılmaz, Esra Atalay, Fatma Koydemir, "Başkanlık Sistemine Toplumsal Bakış", Bilge Adamlar Stratejik Araştırma Merkezi, 
Rapor no:59, 2013, s.14. 

20 Salih Akyürek, Mehmet Yılmaz, Esra Atalay, Fatma Koydemir, "Başkanlık Sistemine Toplumsal Bakış", Bilge Adamlar Stratejik Araştırma Merkezi... s.19. 

21 a.g.e, s.20. 

22 a.g.e., 24. 


***