ENERJİ GÜVENLİĞİ etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
ENERJİ GÜVENLİĞİ etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

20 Ekim 2017 Cuma

ENERJİ GÜVENLİĞİ KAPSAMINDA NATO’NUN ORTADOĞU POLİTİKASI BÖLÜM 3


ENERJİ GÜVENLİĞİ KAPSAMINDA NATO’NUN ORTADOĞU POLİTİKASI BÖLÜM 3

1.5 NATO’nun Riga Zirvesi ve Enerji Güvenliğinin Teskilatın Gündemine Girmesi 

11 Eylül saldırıları sonrasında tüm dünyada artan küresel terör tehdidi basta Ortadoğu olmak tüm dünyadaki enerji kaynaklarının ve tasınmasının güvenlik risklerini de ortaya çıkarmıstır. Zira 2006 yılının Ocak Ayında meydana gelen Ukrayna Krizi ve aynı yılın Subat ayı sonunda Abqaiq petrol rafinerisine El-Kaide tarafından gerçeklestirilen terörist saldırılar ve benzer gelismeler bir bakıma NATO’nun enerji güvenliği ile ilgili rolünün ne olması gerektiğine dair somutlasmıs gibidir. Çünkü enerji tesisleri ve arz yollarına yönelik tehdit 
algılarının yüksek olduğu ve baslıca enerji üreticilerinin güvenirliliğinin sorgulandığı bir uluslararası ortamda Subat 2006’da düzenlenen NATO’nun Riga Zirvesi ile birlikte enerji güvenliği konusu tarihinde ilk kez teskilatın siyasi gündemlerinden biri haline gelmistir. Dönemin NATO genel sekreteri Joop de Hoop Scheffer söz konusu Riga Zirvesinde enerji güvenliği konusunda NATO’nun kendi üyeleri namına ve hesabına bu risklerle yüzlesmesi gerektiğini ifade ederek ilk defa bu konunun gündeme gelmesini sağlamıstır. 

“NATO’nun enerji konusunda oynayabileceği bir rolünün varlığı konusunda Riga 
Zirvesinde bir ihtilaf yasanmazken, bu rolün doğasının ne olacağı ve hangi yönlerden NATO’nun konuya ‘yeni bir’ değer katabileceği konuları üzerinde tüm üyelerin uzlaştığı bir zemin oluşmamıştır.”33 “Bu konular Lizbon Zirve’sine kadar sürecek İttifak içi tartışmaları tetiklemiştir. Bu tartışmalarda öne çıkan baslıca 2 yaklasım olmuştur. Buna göre;”34 

1) NATO, İttifak, terör örgütlerinin ve/veya korsan gruplarının enerji üretim tesislerine (petrol kuyuları gibi), üreticilerce tüketiciler arasında yer alan enerji nakil rotalarına (dar suyolları) ve diğer kritik altyapıya (boru hatları) yönelik tehditlerinin giderilmesine yoğunlasmalıdır. Bu sekilde teskilatın üyeleri için hayati önem arz eden kesintisiz enerji arzı temini, gerekli pratik ve lojistik planlama ile garantiye alınacaktır 

2) NATO’ya üye ülkelerin enerji güvenliğine yönelen esas tehdit, kaynak 
milliyetçiliğidir. Somut planda, doğrudan referans verilmese de, burada kastedilen Moskova tarafından Gazprom-Ukrayna krizinde, Ocak 2006’da, ustalıkla kullanılan, enerji kaynaklarının birer siyasal silaha dönüsmesi durumudur. Gerçekten de bu kriz, Soğuk Savas döneminde Avrupa devletlerinin Sovyetler Birliğine bağımlılığı konusundaki Amerikan endiselerini yeniden canlandırmıstır. Bu tartısmalar devam ederken 2008 Bükres Zirvesi öncesinde NATO’nun enerji güvenliğine iliskin rolü, kritik enerji altyapısının korunması ile sınırlandırılmıstır. Bükres Zirvesinde, kritik enerji altyapı tesislerinin güvenliğinin sağlanması amacıyla özellikle potansiyel terörist saldırılar, teknik arıza ve kazalara karsı NATO’nun ne türden bir görev üstlenebileceğini tartısan “NATO’nun Enerji Güvenliğindeki Rolü” (NATO’s Role in Energy Security)35 isimli bir rapor hazırlanmıstır. Bu raporda kısaca NATO’nun katkıda 
bulunabileceği asağıdaki 5 alandan bahsedilmektedir. 

Bunlar: 

1) Bilgi ve istihbarat birlestirilmesi ve bunların paylasımı 
2) İstikrar yaymak 
3) Uluslararası ve bölgesel isbirliklerini gelistirmek 
4) Sonuç yönetimi36 konularında destek verilmesi 
5) Kritik altyapıların korunmasına yardımcı olma 

Bu raporla “NATO, devlet-harici aktörlerden (terörist ve korsan gruplar), insan hatasından ve doğal afetlerden kaynaklanabilecek risk unsurlarına karsı kritik enerji altyapısının korunmasını, İttifak’ın ortaklasa eyleminin gereği olarak ilan etmistir. 

Müdahalede öncelik sıralamasına gideceğini, askeri varlığıyla sahayı kaplamaya çalısmak yerine, risk değerlendirmesini esas alacağını ilan etmistir.”37 

NATO’nun enerji güvenliği konusunda attığı bir diğer adım 2009 Nisan ayında 
yapılan Strazburg-Kehl Zirvesinde “Enerji Güvenliği Alanında Sağlanan İlerleme” (Report on Progress Achieved in the Area of Energy Security) Raporu olmustur. Söz konusu raporda kısaca su noktaların altı çizilmistir. 

• Hidrokarbon kaynaklarının ve ulasım yollarının çesitlendirilmesi 
• Enerji sebekelerinin karsılıklı bağlantılarının tesis edilmesi yönünde hareket edilmesi38 

Ayrıca söz konusu Strazburg-Kehl Zirve Bildirgesinde ise enerji güvenliği gibi yeni ortaya çıkan tehditlere karsılık Yeni Stratejik Konseptin hazırlanacağı belirtilmistir 

1.6 NATO’nun Yeni Stratejik Konsepti ve Ortadoğu 

NATO’nun yeni stratejik konseptinin belirlendiği Lizbon Zirvesi öncesinde 17 Mayıs 2010 tarihinde yayımlanan “NATO 2020: Sigortalanmıs Güvenlik; Dinamik Angajman”39 baslıklı uzmanlar raporunda “Kapsamlı Siyasi Yönerge ve Çoklu Gelecekler Projesi’nde belirtilen hususlar dikkate alınmıstır.”40 Raporda NATO’nun, geleceğini planlarken füze saldırılarına karsı önlemler gelistirme, küresel terörizm ve deniz korsanlığı ile mücadele, genislemenin devamı, Akdeniz Diyaloğu, İstanbul İsbirliği Girisimi gibi İttifak dısı ülkelerle ortaklık ve is birliğinin gelistirilmesi, iklim değisikliği, enerji güvenliği gibi konularda kapsamlı yaklasımlar olusturması önerilmistir. Ayrıca bu raporda, NATO’nun yetki alanını yeniden tanımlaması ve farklı coğrafyalarda üye olmayan ülkelerle is birliği yapılmasını gerektirecek durumlarda bu iliskilerin nasıl yürütüleceğinin 
belirlenmesi de tartısılmıstır. 

Kasım 2010’da Lizbon’da düzenlenen NATO Zirvesinde teskilatın gelecek vizyonunu ortaya koyan Yeni Stratejik Konsept kabul edilmistir. Söz konusu bu zirvede daha önce Nisan 2008 Bükres Zirvesi’nin kapsamını ve sınırlarını çizdiği NATO vasıtasıyla sürdürülecek faaliyetler bir kez daha tekrar edilmistir. Yeni Stratejik Konsept’te ayrıca teskilatın ilk enerji güvenliği tanımı ortaya konmustur. Bu tanım, enerji güvenliği kavramı ile alakalı üç temel unsuru içerisinde barındırmaktadır. “ Bu unsurlar:41 

• Enerji arzının güvenli ve sürekli olması 
• Arz yollarının, arzı sağlayan ülkelerin ve kaynakların çesitlendirilmesi 
• Enerji sebekeleri arasında sürekli bağlantıların tesis edilmesi 

Enerji güvenliği konusundaki temel unsurlar ortaya konulduktan sonra NATO tarafından gerçeklestirilmesi beklenen eylemlerin neler olabileceği netlik kazanmıstır. Bunlar kısaca su sekildedir.”42 

• Deniz ticaret rotalarının güvenceye alınması 
• Yasadısı ticaretin engellenmesi için önlem alınması 
• Enerji fiziksel altyapısıyla ilgili üretim birimlerinin ve boru hatlarının korunması 
• Enerji üreten, satın alan ve nakleden ülkeler arasında isbirliğinin kurulması 
• NATO’nun BM, AB ve Uluslararası Atom Ajansı ile yakın temasta bulunması 

NATO’nun yukarıda belirtilen “zirve ve konferanslarında Dttifak’ın enerji güvenliğinin sağlanması yönünde kabul edilen prensipleri, birbirleriyle isbirliği içerisinde olan ülkelerin oluşturmus olduğu çalısma grupları vasıtayla uygulamaya konulmuştur. Bunlar arasında; Avrupa-Atlantik İsbirliği Konseyi (Euro-Atlantic Partnership Council), Akdeniz Diyaloğu (Mediterranean Dialogue), İstanbul İşbirliği Girişimi (Istanbul Cooperation Initiative) ve 
NATO’nun Barıs ve Güvenlik için Bilim Programı (NATO’s Science for Peace and Security Programme) sayılabilir.”43 

Genel olarak değerlendirildiğinde Yeni Stratejik Konseptte ve Lizbon 
Deklarasyonunda betimlendiği sekliyle, Dttifak’ın enerji güvenliği konusunda liderlik rolü oynamak gibi bir niyetinin olmadığı anlasılmaktadır. NATO’nun bu tutumunun en önemli nedenleri sunlardır.44 

1) Üye ülkelerin ulusal çıkarlarının birbirinden farklı olması: Enerji güvenliği 
genellikle bir ulusal ekonomi konusu olduğu için birçok ülke konuyu çokuluslu 
forumlarda tartısmak istememektedir. Bu sadece NATO için değil, aynı zamanda AB için de bir sorundur. Avrupa Komisyonu’nun ileriye dönük bir enerji politikası 
olusturma konusundaki çabalarına rağmen üye ülkeler enerji ithal eden ülkelerle bireysel olarak anlasmalar yapmaya devam etmektedirler. Kısacası, is enerji güvenliğine gelince uluslar kendi çıkarlarını kollamaktadırlar. 

2) Enerji güvenliği konusunun AB’den Uluslararası Enerji Ajansına, Ekonomik İsbirliği ve Kalkınma Teskilatı’ndan (OECD) özel sektöre kadar çok sayıda 
oyuncu tarafından zaten ele alınmıs olması: NATO’nun oynayacağı rol bu nedenle ancak tamamlayıcı bir rol olabilir—sürece öncülük etmekten çok değer 
katacak bir rol oynayabilir. 

3) Öncelikli olarak askeri olarak tanımlanan bir ittifak olması: Enerji güvenliğinin askeri bir boyutu olabileceği gayet açıksa olsa da NATO’nun Somali açıklarında 
korsanlara karsı giristiği operasyonların aynı zamanda petrol tankerlerinin 
korunmasına yardımcı olması gibi temelde ekonomiyi ilgilendiren bir konunun 
gereksiz yere “askeri” hale gelebileceğinden endise duymaktadır. 

Bu anlamda Mayıs 2012’de NATO’nun Chicago Zirvesinde enerji güvenliği 
konusunun gündem dısında tutulması NATO üyesi ülkelerin konuya iliskin yaklasımlarının asgari-müsterek düzeyin ötesine geçemediğini göstermektedir. Bir baska deyisle NATO ancak Somali açıklarında korsanlara karsı girisilen operasyon askeri bir müdahaleye ihtiyaç olduğu durumlarda enerjiyle ilgili konularda etkin bir sekilde müdahil olabilmektedir. Yani NATO’nun enerji güvenliği konusunda yaklasımı proaktif olmaktan çok diğer aktörlerin 
yaklasımlarını tamamlar nitelikte olmaktadır. Bu noktadan hareketle “NATO’nun günümüzde ve yakın gelecekte enerji güvenliği konusundaki etkinliğinin asağıdaki su 4 uygulama noktasında yoğunlaşabileceği öne sürülebilir.”45 

1) Enerji güvenliği durumunun gözlemlenmesi ve değerlendirilmesi: Dttifak 
üyelerinden ve ortaklarından gelen uzmanlara danısılarak, enerji güvenliğine iliskin gelismelerin değerlendirileceği mekanizmaların olusturulması ve askeri personelin ortaklasa hazırlayacağı analizlerin ve istihbarat raporlarının Kuzey Atlantik Konseyi’ne (North Atlantic Council) sunulması ve Konsey’de alınacak tedbirin karara bağlanması, bu mekanizmanın isleyis prensibini olusturmaktadır. Bu yapılanmaya ilave olarak, aynı uluslararası terörizm konusunda olduğu gibi, Kuzey Atlantik Konsey’ince olusturacak bir Enerji Güvenliği ve İstihbarat Analiz Birimi, istihbarat paylasım mekanizmalarını daha da etkin kılacaktır. Böylece NATO, enerji altyapılarına yönelik küresel güvenlik risklerinin değerlendirilmesi konusunda son derece önemli bir rol oynayabilecektir. 

2) Deniz seyrüsefer gözlemi ve tehdit bazlı müdahale: seyrüsefer halindeki tankerlerin özellikle Afrika Boynuzu ile Süveys Kanalı gibi dar geçis noktalarında 
gözlemlenmesi ve meydana gelebilecek tehditlerin doğasına göre onlara müdahale edilmesi hakkındadır. Bu husus, sadece NATO ve üyeleri açısından değil, aynı zamanda ortaklar için de ciddi bir güvenlik açığını kapatabilir. İlk uygulama alanında bahsedilen gözlem ve tehdit değerlendirmesi, bir bakıma, hayati kaynakların güvenlik riski olan bölgelerden güvenle geçisi açısından büyük önem arz etmektedir. Mevcut durumda NATO, Etkin Çaba Harekatı (Operation Active Endeavour) yoluyla Akdeniz’i gözlemlemekte ve askeri olmayan gemilerin maruz kalabileceği muhtemel saldırıları, eskortluk yaparak caydırmaya çalısmaktadır. 

3) Engelleme operasyonları: Enerji arz akısının güvenliğini tehdit eden bir kriz veya çatısma durumunda, askeri engelleme operasyonlarının nasıl tasarlanacağına iliskindir.46 

4) Müttefiklere güvenlik yardımı: Bir veya daha fazla sayıda müttefike güvenlik 
yardımı (Sivil Aciliyet Planı yoluyla afetlerde yardım, vb.) ve tehditkâr unsurlara karsı askeri engelleme operasyonları (denizden ve havadan devriye katkısı) yapılabilecektir. Olağan üstü hallerde ise, 4. Madde kapsamında acil müdahale gücünün kriz bölgesine nakledilmesi, bu sayede tehdit altındaki sahanın güvence altına alınması da, 4. uygulama alanı ile düzenlenebilecek bir baska NATO operasyonu örneği olarak verilebilir. Genel itibariyle Stratejik Konsept NATO’nun 1991 ve 1999 yıllarında açıkladığı diğer iki konseptte olduğu gibi, tehdit olarak herhangi bir bölge veya ülke telaffuz edilmemistir. Ancak “balistik füze, nükleer ve diğer kitle imha silahlarının yayılması, NATO’nun sınırları dısında olusan istikrarsızlık ve çatısma ortamı ve uluslararası terörizm” gibi tehditlerin 
çoğunlukla Ortadoğu kaynaklı olduğunu söylemek mümkündür. 

Sonuç 

Tarihteki en basarılı ve güçlü askeri ittifak olarak kabul edilen Kuzey Atlantik Paktı Soğuk Savas yıllarında Avrupa’da güvenliği sağlamıs bu dönemin sona ermesinden sonrada kendisini günümüzün hızla değisen güvenlik tehlikelerine karsı uyarlamaya baslamıstır. 1990 sonrası dönemde güvenlik anlayısının farklılasmasıyla birlikte teknik olarak varlık sebebi ortadan kalkan NATO varlığını sürdürebilmek için faaliyetlerinde yeniliği ifade eden bir dönüsüm sürecine girmistir. Bu kapsamda Avrupa’da birçok ülkeyi kendi bünyesine katan ve 
bir kısmı ile Barıs için Ortaklık programı gibi ortaklıklar gelistiren NATO, günümüzde bölgesel bir örgüt olmanın ötesine geçerek küresel bir savunma ve isbirliği örgütü haline dönüsmüstür. Bu kapsamda müttefik devletlerin yakın çevresinde bulunan diğer devletlerin istikrarını da dikkate almaktadır. Zira günümüzde müttefiklerin güvenliği ancak Orta ve Doğu Avrupalı ve Ortadoğulu ortaklar arasında ve ortakların kendi aralarında yapacakları yakın isbirliği sayesinde garanti edilebilir. 

Bu süreç NATO’nun farklı coğrafi bölgelerde ortaklık programları kurarak bölgesel bir örgütten küresel bir örgüte dönüsmesi, yeni üyeler kabul etmek suretiyle genislemesi, bu doğrultuda kuvvet yapısının yeniden düzenlenmesi gibi çok yönlü faaliyet ve teskilat değisimini içinde barındırmaktadır. NATO eski Genel Sekreterlerinden George Robertson, bu ortaklık programlarını “NATO’nun altın tozu ve simdiye kadar daha güvenli bir gelecek için yapılmıs en önemli yatırım”47 olarak nitelendirmistir. Çünkü varlık sebebi ortadan kalkan 
NATO açısından bu Ortaklıklar, alan dısı harekâtların yanında, NATO’nun statik ve kolektif savunma örgütü yapısından çıkarak esnek ve küresel bir güvenlik ittifakına dönüsüm isteğinin en belirgin ifadesi olarak görülmektedir. Bir baska deyisle ortaklık programları, değisen güvenlik paradigmaları ve tehditlere karsı varlığını mesrulastıran ve kabuk değistirmesine imkan sağlayan araç olarak ifade edilebilir. 

Bu anlayısın bir yansıması olarak NATO’nun Soğuk Savas sonrası gelistirdiği stratejik konseptlerinde Ortadoğu’da yer alan devletlerle ortaklık programları gelistirmeyi ve bu programa katılan ülkelerle iliskilerini gelistirmeyi amaçlamaktadır. Kurumsal çerçeve açısından bakıldığında, NATO’nun Ortadoğu’ya yönelik politikasının iki ana dayanağı olduğu görülmektedir. Bunlar Akdeniz Diyaloğu ve İstanbul İsbirliği Girisimi’dir. Bu iki çerçevenin 
öncelikli oldukları, 2010 Kasımında Lizbon’da kabul edilen yeni stratejik konseptte’de ifade edilmektedir. Akdeniz Diyaloğu’na yeni ülkelerin katılmasından, Körfez ülkelerinin olusturduğu Dstanbul Dsbirliği Girisiminde de bölge ülkeleri ile olan siyasal ve askeri isbirliğinin daha da derinlestirilmesinden açıkça bahsedilmektedir. 

NATO’nun Ortadoğu’ya olan ilgisinin altında yatan diğer bir sebepte kuskusuz 
bölgenin sahip olduğu fosil yakıt kaynakları ve bu kaynaklardan elde edilen ürünlerin müttefik devletlerin pazarlarına güvenli bir sekilde transfer edilmesi yatmaktadır. Bu konuda NATO’nun özellikle 2006 Riga Zirvesinde enerji güvenliğini siyasi bir gündem maddesi Ortadoğu’ya olan ilginin artmasına neden olsa da gelinen noktada NATO’nun enerji güvenliği konusunda ancak askeri bir tehdit olduğunda devreye girmesinin düsünüldüğü üye devletlerin teskilatı bu konuda proaktif bir aktör olarak düsünmedikleri görülmektedir. Ancak NATO’nun denizde, havada ve karada kanıtlamıs olduğu operasyonel kabiliyetleriyle askeri güvenlik enerji güvenliğini sağlamada bir araç olarak kullanabileceği açıktır. Bu nedenle NATO’nun bu kapasitesi kullanılmadan Orta Doğu ve Kuzey Afrika gibi bölgelerde enerji güvenliği stratejisini sekillendirmek ve gerçeklestirmek zor olacaktır. 

NATO’nun Soğuk Savas sonrası olusturduğu ortaklıklar, NATO’nun bölgesel bir 
örgütten küresel bir örgüte dönüsümünün temel göstergeleri arasında sayılabilir. NATO ortaklık programlarının yapısı sürekli gelistirilmeye çalısılmaktadır. Ancak NATO’nun özellikle Orta Doğu’ya yönelik olarak olusturduğu ortaklıkların Dttifak’a sağladığı avantajlar hedeflerine ulasmasında sağladığı katkı ile ölçülebilir. Fakat bu katkının çok belirgin olduğunu söylemek yanıltıcı olacaktır. Çünkü söz konusu katkının sağlıklı bir biçimde ölçülebilmesi katılımcı ülkelerin hedeflerindeki farklılıklar, ülkelerin gelismislik düzeylerinin aynı olmaması, Ortadoğu coğrafyasının Batılı değerlerle anlasılması güç olan kendine has 
kültürel, sosyal ve ekonomik yapısı ve kronik hale gelen çatısmaları ile beraber 
değerlendirildiğinde daha güç bir hal almaktadır.48 

Günümüzde, NATO, sadece bir savunma değil, aynı zamanda bir güvenlik teskilatı haline gelmistir. 21. yüzyılın değisen güvenlik sorunlarının üstesinden gelebilmek adına ittifak yapısı yenilenmeye devam etmektedir. Dttifakın dayanağını olusturan, demokrasi ve hukukun üstünlüğü gibi ortak değerleri, müttefiklerinin güvenliğini sağlayabilmek adına NATO’nun genislemesi gerekmektedir. NATO’nun sınırları dısında olusan istikrarsızlık, terörizm, konvansiyonel saldırı olasılığı Dttifak’ın güvenliğini tehdit etmektedir. Zira Terörizm Avrupa ve Kuzey Amerika için olduğu kadar Orta Doğu ülkeleri için de bir tehdit olusturmakta ve bu konuda yapılacak isbirliği bu ülkeler için de son derece önemli hale gelmektedir. Ortadoğu’da son yıllarda yasanan Arap Baharı’nın getirebileceği istikrarsızlıklar, çatısmalar ve bilinmeyenler göz önünde tutulduğunda Ortadoğu, Körfez, Kuzey Afrika ve Akdeniz bölgesinin NATO’nun güvenlik tartısmalarında giderek daha fazla ağırlık kazanacağı ve dolayısı ile NATO’nun bu bölgelerle ortaklık faaliyetlerini derinlestirme ve gelistirme 
yolunda çaba harcayacağını söylemek yanlıs olmayacaktır. 


DİPNOTLAR ;

1 John Kriendler, “Transforming NATO HQ: The Latest Hurrah”, Swindon, Conflict Studies Research Center Special Series 06/30, July 2006, s.1, ss.1–15 
2 Esas itibariyle Soğuk Savas döneminde 16 olan NATO’nun üye devlet sayısı Soğuk Savasın ardından SSCB’den ayrılarak bağımsızlıklarına kavusan Çek Cumhuriyeti, Macaristan ve Polonya gibi eski Varsova Paktı üyesi devletlerin 1999’da teskilata katılması ile 19’a yükselmistir. Bunun ardından 2004 yılında 5. genisleme dalgasında NATO hem Baltık hem de Balkan coğrafyasında yer alan çoğu eski Varsova Paktı üyesi Bulgaristan, Estonya, Letonya, Litvanya, Romanya ve Slovakya’yı bünyesine katarak üye sayısını 26’ya yükseltmistir. 2009 yılında 6. genisleme dalgasında Arnavutluk ve Hırvatistan teskilata katılarak üye sayısı 28 olmustur. Gelinen noktada NATO üye devletler bakımından Kuzey Atlantik bölgesini kapsamaktadır. Yani bir bakıma üye devlet bakımından teskilat hala bölgesel niteliktedir. 
3 Suat Dlhan, Türkiye’nin ve Türk Dünyası’nın Jeopolitiği, Ankara, Türk Kültürünü Arastırma Enstitüsü Yayınları, 134, Seri 8, Sayı A.1, 1989, s. 50 
4 İbrahim Karagül, “NATO'nun Genisleme Stratejisi, İslam ve James Jones'un Sözleri”, 
http://yenisafak.com.tr/arsiv/2003/eylul/30/ikaragul.html (Erisim 8 Eylül 2014) 
5 Arif Bağbaslıoğlu, “Ortaklık Politikası Çerçevesinde Nato’nun Ortadoğu’ya Bakısı”, Akademik Ortadoğu Dergisi, Cilt 6, Sayı 1, 2011, s.83, ss. 77 – 95 
6 Mediterranean Dialogue Work Programme 2003, http://www.nato.int/med-dial/2003/mdwp-2003.pdf (Erisim 8 Eylül 2014) 
7 Madrid Declaration of North Atlantic Council, 
http://www.nato.int/cps/en/SID-A9413620-D36797B1/natolive/official_texts_25460.htm (Erisim 8 Eylül 2014) 
8 NATO Handbook 2006, s.233, www.nato.int/docu/handbook/2006/hb-en-2006.pdf (Erisim 8 Eylül 2014) 
9 Nicola de Santis, “Akdeniz ve Büyük Orta Doğuya Açılmak”, NATO Dergisi, Sonbahar 2004, 
http://www.nato.int/docu/review/2004/issue3/turkish/art4.html (Erisim 9 Eylül 2014) 
10 A More Ambitious and Expanded Framework for the Mediterranean Dialogue, 
http://www.nato.int/docu/comm/2004/06-istanbul/docu-meddial.htm (Erisim 9 Eylül 2014) 
11 NATO’nun düzenlediği askeri operasyonlara Akdeniz Diyalogu ülkelerinin katılımı oldukça sınırlı olmustur. Bu ortaklık programı üyelerinden sadece Fas Bosna ve Hersekteki SFOR ve Kosova’daki KFOR’da asker konuşlandırmıstır.   Bunun dısında Mısır ve Ürdün geçmiste Bosna Hersek’teki NATO baskanlığındaki operasyona asker vererek katkıda bulunmuslardır. 
12 Operation Endeavour: NATO'nun Akdeniz’de yürüttüğü bir deniz operasyonudur. Bu operasyonun amacı teröristlerin veya kitle imha silahlarının hareketini önlemeyi amaçlamaktadır. Kuzey Atlantik Antlasması’nın 
kolektif savunma yapılmasını öngören 5. maddesinin uygulanmasından sonra NATO tarafından baslatılan ilk operasyonlardan biridir. Bkz. Operation Active Endeavour, http://en.wikipedia.org/wiki/Operation_Active_Endeavour (Erisim 9 Eylül 2014) 
13 Muhammed Kadry Said, “NATO’nun Akdeniz Diyaloğu ile ilgili Bir Değerlendirme” 
http://www.nato.int/docu/review/2004/issue1/turkish/art4.html (Erisim 9 Eylül 2014) 
14 Nicola de Santis, a.g.m 
15 Graeme P. Herd ve Daniel Kight, “Future Visions of NATO Partnerships and Cooperation Programs”, 
Connections The Quarterly Journal, Cilt 6, Sayı 3, 2007, s.6, ss. 1–9 
16 İstanbul Cooperation Initiative, 28 – 29 June 2004, 
http://www.nato.int/docu/comm/2004/06-istanbul/docu-cooperation.htm (Erisim 9 Eylül 2014) 
17 Nicola de Santis, a.g.m 
18 Pierre Razoux, “What Future for NATO’s Dstanbul Cooperation Dnitiative”, NATO Defence College, Research 
Paper No: 55, 2010, s. 4–8, ss.1–12 
19 Deniz Ülke Arıboğan ve Mert Bilgin “New Energy Order Politics Neopolitics: From Geopolitics to 
Energeopolitics”, Uluslararası İliskiler Dergisi, Cilt 5, No 20, 2009, s.119, ss. 109 – 132 
20 Marshall I. Goldman, Petrostate: Putin, Power, and the New Russia, Oxford, Oxford University Press, 2010, s.12 
21 Jennifer Giroux, “Targeting Energy Infrastructure: Examining the Terrorist Threat in North Africa and its Broader Implications”, Analysis of the Real 
Instituto Elcano, 
http://www.realinstitutoelcano.org/wps/portal/rielcano_eng/Content?WCM_GLOBAL_CONTEXT=/elcano/elcano_in/zonas_in/international+terrorism/ari25-2009 
(Erisim 10 Eylül 2014) 
22 Gal Luft ve Anne Corin, Energy Security Challenges for the 21th Century, California, Praeger, 2009,s.147–156 
23 World Energy Outlook 2009, International Energy Agency, s.118, 
http://www.iea.org/textbase/nppdf/ free/2009/WEO2009.pdf , (Erisim 10 Eylül 2014) 
24 BP Statistical Review of World Energy 2011, 
http://www.bp.com/liveassets/bp_internet/globalbp/globalbp_uk_english/reports_and_publications/statistical_en 
ergy_review_2011/STAGING/local_assets/pdf/statistical_review_of_world_energy_full_report_2011.pdf,   (Erisim 10 Eylül 2014) 
25 Mehmet Efe Biresselioğlu, “NATO’nun Değisen Enerji Güvenliği Algısı: Türkiye’nin Olası Konumu”, Uluslararası İliskiler Dergisi, Cilt 9, Sayı 34, 2012, s. 236, ss. 227–252 
26 Mehmet Efe Biresselioğlu, a.g.e, s.237 
27 Mehmet Efe Biresselioğlu, a.g.e, s.238 
28 Mehmet Efe Biresselioğlu, a.g.e, s.239–240 
29 Mehmet Efe Biresselioğlu, a.g.e, s.239 
30 Mehmet Efe Biresselioğlu, a.g.e, s.240 
31 Mehmet Efe Biresselioğlu, a.g.e, s.240 
32 Zurab Khamashuridze, “Energy Security and NATO: Any Role for The Alliance?”, Connections: The Quarterly Journal, Cilt 2, Sayı 4 2008, s.54, ss. 43–58 
33 Andrew Monaghan, “Energy Security: NATO’s Limited, Complementary Role”, NATO Defense College Research Paper, No 36, 2008, s.2, 
http://www.incipe.org/rp_36en.pdf (Erisim 10 Eylül 2014) 
34 Monaghan, a.g.e., s.3 
35 NATO’s Role in Energy Security, http://www.nato.int/cps/en/natolive/topics_49208.htm (Erisim 10 Eylül 2014) 
36 Sonuç Yönetimi: Terörist saldırı, doğal afet, kaza gibi olağanüstü hal sonrası yönetim manasına gelmektedir. Bkz. Scott R.Taylor vd., 
“Consequence Management in Need of a Timeout”, Joint Force Quarterly, 1999, s.79 ss.78-85, 
37 Monaghan, a.g.e., s.4 
38 Strasbourg / Kehl Summit Declaration, 4 Nisan 2009, http://www.nato.int/cps/en/natolive/ news_52837.htm 
(Erisim 10 Eylül 2014) 
39 NATO Public Diplomacy Division, “NATO 2020: Assured Security; Dynamic Engagement-Analysis and 
Recommendations of the Group of Experts on a New Strategic Concept for NATO”, Brusselss, 17 May 2010, 
http://www.nato.int/strategic-concept/expertsreport.pdf (Erisim 10 Eylül 2014) 
40 Çoklu Gelecek Projesi’nde herhangi bir ülke ya da bölgenin tehdit olarak isminin geçmemesine özen 
gösterilmis; İttifak için tehdit olan/olabilecek ülke ve bölgeler için “gelisime entegre olamamıs ülkeler” ve 
“otoriter yönetimlerin bulunduğu bölgeler” gibi üstü kapalı ifadeler kullanılmıstır. Bu çerçevede söz konusu 
belgede “Ortadoğu” ifadesi doğrudan kullanılmamıs olmakla beraber; yukarıda bahsettiğimiz üstü kapalı 
ifadelerle ve “enerji kaynaklarına sahip, kültürel olarak gelismis ülkelerden farklı” gibi özelliklerle tanımlanan 
bölgelerden biriyle de Ortadoğu’nun kastedildiği açıktır. 
41 Emre Dseri, A.Oğuz Dilek, “Yeni Enerji Jeopolitiğinde NATO’nun Enerji Güvenliğinde Tamamlayıcı Rolü ve Türkiye’nin Potansiyel Katkıları”, 
Gazi Üniversitesi Akademik Bakıs Dergisi, Cilt 5, Sayı 10, 2012, s.237, ss. 229 – 248 
42 Strategic Concept For the Defence and Security of The Members of the North Atlantic Treaty Organisation, 20 Kasım 2010, 
http://www.nato.int/lisbon2010/strategic-concept-2010-eng.pdf (Erisim 10 Eylül 2014) 
43 İseri ve Dilek, a.g.e., s. 238 
44 Michael Rühle, “NATO ve Enerji Güvenliği”, 
http://www.nato.int/docu/review/2011/Climate-action/Energy_Security/TR/index.htm (Erisim 10 Eylül 2014) 
45 Jamie Shea, “Energy Security: NATO’s Potential Role”, 
www.nato.int/docu/review/2006/issue3/english/special1.html (Erisim 10 Eylül 2014) 
46 Örneğin, İran-Irak savası esnasında Kuveyt’in petrol tankerlerini korumak için Hürmüz Boğazı’na savas gemilerinin konuslandırılması veya tanker bayraklarının bir sasırtmaca olarak değistirilmesi türünden tedbirleri 
içeren Operation Earnest Will, bir NATO operasyonu olmasa dahi, gelecekte yapılacak engelleme operasyonları için NATO güçlerine bir örnek teskil etmektedir. Bu tip bir operasyon, kritik enerji altyapılarının korunması için 
kısa süreliğine seyrüsefer eskortluğu desteği verilmesi biçiminde de yürütülebilir 
47 George Robertson, Farewell Speech to the Council on 17 December 2003 in NATO Headquarter, 
http://www.nato.int/docu/speech/2003/s031217a.htm (Erisim 10 Eylül 2014) 
48 Bağbaslıoğlu, a.g.e, s.94 


KAYNAKÇA 

A More Ambitious and Expanded Framework for the Mediterranean Dialogue, 
http://www.nato.int/docu/comm/2004/06-istanbul/docu-meddial.htm (Erisim 9 Eylül 2014) 

Arıboğan, Deniz Ülke ve Bilgin, Mert, “New Energy Order Politics Neopolitics: From Geopolitics to Energeopolitics”, Uluslararası Dliskiler Dergisi, Cilt 5, No 20, 2009, s.119, ss. 109 – 132 

Bağbaslıoğlu, Arif, “Ortaklık Politikası Çerçevesinde Nato’nun Ortadoğu’ya Bakısı”, Akademik Ortadoğu Dergisi, Cilt 6, Sayı 1, 2011, ss. 77 – 95 

BP Statistical Review of World Energy 2011, 
http://www.bp.com/liveassets/bp_internet/globalbp/globalbp_uk_english/reports_and_publica 
tions/statistical_energy_review_2011/STAGING/local_assets/pdf/statistical_review_of_world 
_energy_full_report_2011.pdf , (Erisim 10 Eylül 2014) 

Giroux, Jennifer, “Targeting Energy Infrastructure: Examining the Terrorist Threat in North Africa and its Broader Implications”, Analysis of the Real Instituto Elcano, 
http://www.realinstitutoelcano.org/wps/portal/rielcano_eng/Content?WCM_GLOBAL_CON 
TEXT=/elcano/elcano_in/zonas_in/international+terrorism/ari25-2009 (Erisim 10 Eylül 2014) 

Goldman, Marshall I., Petrostate: Putin, Power, and the New Russia, Oxford, Oxford University Press, 2010 

Herd, Graeme P. ve Kight, Daniel, “Future Visions of NATO Partnerships and 
Cooperation Programs”, Connections The Quarterly Journal, Cilt 6, Sayı 3, 2007, ss. 1–9 

İlhan, Suat, Türkiye’nin ve Türk Dünyası’nın Jeopolitiği, Ankara, Türk Kültürünü 

Arastırma Enstitüsü Yayınları, 134, Seri 8, Sayı 1, 1989 
İstanbul Cooperation Initiative, 28 – 29 June 2004, 
http://www.nato.int/docu/comm/2004/06-istanbul/docu-cooperation.htm (Erisim 9 Eylül 2014) 
İseri, Emre ve Dilek, A.Oğuz, “Yeni Enerji Jeopolitiğinde NATO’nun Enerji 

Güvenliğinde Tamamlayıcı Rolü ve Türkiye’nin Potansiyel Katkıları”, Gazi Üniversitesi Akademik Bakıs Dergisi, Cilt 5, Sayı 10, 2012, ss. 229 – 248 

Karagül, İbrahim, “NATO'nun Genişleme Stratejisi, İslam ve James Jones'un Sözleri”, 
http://yenisafak.com.tr/arsiv/2003/eylul/30/ikaragul.html (Erisim 8 Eylül 2014) 

Khamashuridze, Zurab, “Energy Security and NATO: Any Role for The Alliance?”, 
Connections: The Quarterly Journal, Cilt 2, Sayı 4, 2008, ss. 43–58 

Kriendler, John, “Transforming NATO HQ: The Latest Hurrah”, Swindon, Conflict 
Studies Research Center Special Series 06/30, July 2006,ss.1-15 

Luft, Gal ve Corin Anne, Energy Security Challenges for the 21th Century, California, 
Praeger, 2009 

Madrid Declaration of North Atlantic Council, http://www.nato.int/cps/en/SID-
A9413620-D36797B1/natolive/official_texts_25460.htm (Erisim 8 Eylül 2014) 

Mediterranean Dialogue Work Programme 2003, http://www.nato.int/med-
dial/2003/mdwp-2003.pdf (Erisim 8 Eylül 2014) 

Mehmet Efe Biresselioğlu, “NATO’nun Değisen Enerji Güvenliği Algısı: Türkiye’nin 
Olası Konumu”, Uluslararası İliskiler Dergisi, Cilt 9, Sayı 34, 2012, ss. 227–252 

Michael Rühle, “NATO ve Enerji Güvenliği”, 
http://www.nato.int/docu/review/2011/Climate-action/Energy_Security/TR/index.htm, 
(Erisim 10 Eylül 2014) 

Monaghan, Andrew, “Energy Security: NATO’s Limited, Complementary Role”, 
NATO Defense College Research Paper, No 36, 2008, http://www.incipe.org/rp_36en.pdf 
(Erisim 10 Eylül 2014) 

NATO Handbook 2006, s.233, www.nato.int/docu/handbook/2006/hb-en-2006.pdf 
(Erisim 8 Eylül 2014) 

NATO Public Diplomacy Division, “NATO 2020: Assured Security; Dynamic 
Engagement-Analysis and Recommendations of the Group of Experts on a New Strategic Concept for NATO”, Brusselss, 17 May 2010, http://www.nato.int/strategic-
concept/expertsreport.pdf (Erisim 10 Eylül 2014) 

NATO’s Role in Energy Security, 
http://www.nato.int/cps/en/natolive/topics_49208.htm (Erisim 10 Eylül 2014) 

Operation Active Endeavour, 
http://en.wikipedia.org/wiki/Operation_Active_Endeavour (Erisim 9 Eylül 2014) 

Razoux, Pierre, “What Future for NATO’s İstanbul Cooperation Dnitiative”, NATO Defence College Research Paper No: 55, 2010, ss.1–12 

Robertson, George, Farewell Speech to the Council on 17 December 2003 in NATO Headquarter, 
http://www.nato.int/docu/speech/2003/s031217a.htm (Erisim 10 Eylül 2014) 

Said, Muhammed Kadry, “NATO’nun Akdeniz Diyaloğu ile ilgili Bir 
Değerlendirme”, http://www.nato.int/docu/review/2004/issue1/turkish/art4.html (Erisim 9 
Eylül 2014) 

Santis, Nicola de, “Akdeniz ve Büyük Orta Doğuya Açılmak”, NATO Dergisi, 
Sonbahar 2004, http://www.nato.int/docu/review/2004/issue3/turkish/art4.html (Erisim 9 
Eylül 2014) 

Shea, Jamie, “Energy Security: NATO’s Potential Role”, 
http://www.nato.int/docu/re¬view/2006/issue3/english/special1.html (Erisim 10 Eylül 2014) 

Strasbourg / Kehl Summit Declaration, 4 Nisan 2009, 
http://www.nato.int/cps/en/natolive/ news_52837.htm (Erisim 10 Eylül 2014) 

Strategic Concept For the Defence and Security of The Members of the North Atlantic Treaty Organisation, 20 Kasım 2010, http://www.nato.int/lisbon2010/strategic-concept-2010-
eng.pdf (Erisim 10 Eylül 2014) 

Taylor, Scott R.vd., “Consequence Management in Need of a Timeout”, Joint Force Quarterly, 1999, ss.78-85 

World Energy Outlook 2009, International Energy Agency, s.118, 
http://www.iea.org/textbase/nppdf/ free/2009/WEO2009.pdf (Erisim 10 Eylül 2014) 

***

ENERJİ GÜVENLİĞİ KAPSAMINDA NATO’NUN ORTADOĞU POLİTİKASI BÖLÜM 2

ENERJİ GÜVENLİĞİ KAPSAMINDA NATO’NUN ORTADOĞU POLİTİKASI BÖLÜM 2



1.1.2 Dstanbul Ds Birliği Girisimi (Istanbul Cooperation Initiative – ICI) 

İstanbul isbirliği Girisimi, 11 Eylül saldırılarından sonra Ortadoğu bölgesinde basta terörizm olmak üzere bölgedeki güvenlik tehditleriyle basa çıkabilmek ve bölgenin istikrarına katkıda bulunabilmek amacıyla 27–28 Haziran 2004 tarihlerinde gerçekleştirilen NATO’nun istanbul Zirvesi’nde başlatılmıştır. Akdeniz Diyaloğu’nun bir tamamlayıcısı olmasının yanı sıra farklı bir ortaklık temelinde insa edilen bu program Körfez işbirliği Konseyi ülkelerinin bir kısmı ile pratik isbirliği gelistirmeyi amaçlamıstır. Söz konusu bu programa ortak olan üye devletler, Bahreyn, Birleşik Arap Emirlikleri, Katar ve Kuveyt’tir. 

NATO’nun İstanbul İsbirliği Girisimi kapsamında “pratik isbirliği için özellikle 
belirlediği bazı alanlar İstanbul Zirvesi’nin ardından yayınlanan Dstanbul İsbirliği Girisimi Resmi Politika Dokümanı’nda (Official ICI Policy Document) belirtilmistir. Söz konusu bu alanlar sunlardır.”16 

• Savunma reformu 
• Savunma bütçeleri 
• Savunma planlaması ve asker-sivil iliskileri üzerinde duruma özel bazı öneriler getirmek; 
• Katılımcı ülkelerin belirli askeri tatbikatlara ve bununla ilgili eğitim ve öğretim faaliyetlerine katılarak BM Yasasına uygun olarak NATO baskanlığında yürütülecek operasyonlarda İttifak kuvvetleri ile birlikte çalısabilmelerini kolaylastırmak amacıyla silahlı kuvvetler arasındaki isbirliğini güçlendirmek 
• Bilgi paylasımı ve denizcilik konusunda isbirliği vasıtasıyla terörizme karsı savası güçlendirmek 
• Nükleer silahların ve bunları atma vasıtalarının yarattığı tehlikelere karsı Dttifak’ın yürüttüğü çalısmalara katkıda bulunmak 
• Özellikle terörizm, küçük ve hafif atesli silahlar, yasa dısı uyusturucu trafiği ile bağlantılı olarak NATO’nun da değerli katkıları olabilecek gerekli durumlarda sınır güvenliğini güçlendirmek 
• Sivil olağanüstü hal planlaması ile ilgili isbirliğini güçlendirmektir. 

İstanbul İsbirliği Girisimi kapsamında yer alan ülkeler “NATO/BDO tatbikatlarında gözlemci olarak bulunabilir veya bu tatbikatlara aktif olarak katılabilirler ve hatta NATO baskanlığındaki barısı koruma operasyonlarına katkıda bulunabilirler. Nitekim Körfez İsbirliği Konseyi (KDK/GCC) ülkelerinden biri olan Birlesik Arap Emirliği Kosova’daki NATO operasyonuna önemli katkılarda bulunmustur. Bunun dısında bu ülkeler, ayrıca, Operation Endeavour operasyonuna da katılabilir ve Barıs için Ortaklık çerçevesinde NATO 
sponsorluğunda gelistirilmis olan programlar (sivil olağanüstü hal planlaması ile ilgili kurslar dahil) ve eğitim merkezlerinden de yararlanabilirler.”17 

NATO ortaklık programı çerçevesinde baslangıç olarak Bahreyn, Kuveyt, Umman, Katar, Suudi Arabistan ve Birlesik Arap Emirliği’nin aralarında bulunduğu altı Körfez İsbirliği Konseyi üyesi ülke üzerinde odaklanmıstır. İstanbul İsbirliği Girisimi ise Büyük Orta Doğu’da bu girisimin içerik ve amaçlarını (terörizm ve nükleer silahların yayılmasına karsı mücadele dahil) kabul eden tüm ülkelere açıktır. Zaten bu girisimin basarılı olması da bu 
ülkelerin katılımıyla mümkün olacaktır. Ancak “Basra Körfezi’ne kıyıdas olmakla beraber programa katılmayan Suudi Arabistan, İran, Irak ve Umman gibi ülkeler nedeniyle ortaklık programının Akdeniz Diyaloğu ortaklık programında olduğu gibi su asamada amacına ulasamadığı görülmektedir. Bu basarısızlığa sebep olarak su hususlar gösterilebilir:”18 

• NATO’nun bölgede bulunmasının bazı ülkeler tarafından olumsuz algılanması 
• Suudi Arabistan ve Umman gibi iki önemli Körfez ülkesinin bu programda yer almaması 
• Körfez ülkeleri arasında ortak stratejik bir vizyonun eksikliği 
• Yönetimde bulunan hanedanlıkların ülke ordularına güvenmemesi 
• Bölge ülkeleri arasındaki anlasmazlıklar ve bu ülkelerin ABD, Dngiltere ve Fransa ile olan uzun süreli ikili anlasmalara daha fazla önem vermesi 
• İsrail ve Filistin arasında devam eden çatısmanın devam etmesi 
• NATO ile Katar ve BAE arasında müzakereler devam etse de bu ülkelerdeki kanunlar nedeniyle yabancı askerlerin konuslandırılmasına izin veren Status of Forces 
Agreement – SOFA antlasmaların imzalanmamıs olması 
• Bölge ülkelerinde kurumlardan çok kisilerin önemli olması nedeniyle çalısma iliskilerinde asırı kisisellestirme yapılması bu nedenle bu ülke temsilcilerinin 
kendilerini tanıyan ve saygı duyan kisilerle çalısmak istemeleri 
• Programa katılan devletlerin vatandaslarının NATO hakkında yeterli bilgiye sahip olmamaları ya da İttifak’ı sadece ABD dıs politikasının silahlı bir organı olarak görmeleri ve bu anlamda İttifak ile ilgili olumsuz bir imaja sahip olmaları 
• NATO üyesi bazı ülkelerin Ortadoğu coğrafyasının önemini kavramadıkları için bu bölge ile ilgilenilmesi noktasında isteksiz davranmaları 
• NATO üyeleri arasında birbiriyle çatısan ikili gündemlerin olması 
• NATO’nun Ortadoğu bölgesine yönelik faaliyetleri destekleyecek yeterli bütçesinin bulunmaması 
• Bazı üye devletlerin bu ortaklıklar nedeniyle Arap – İsrail çatısması ile doğrudan ilgilenileceği noktasında korku duymaları Esas itibariyle İstanbulİsbirliği Girisimi ve Akdeniz Diyaloğu birbirinden farklı ama birbirini tamamlayıcı niteliktedirler ve her ikisi de aynı amaca hizmet etmektedirler. 

Bölgesel güvenlik ve istikrarı güçlendirmeyi amaçlayan İstanbul İsbirliği Girisimi diğer uluslararası girisimlerden (Avrupa Birliği, G8, ve AGİT girisimleri) tamamen ayrı ancak bu girisimleri tamamlar niteliktedir. Bu programın basarıya ulasması için NATO’nun da değerli katkılarda bulunacağı pratik faaliyetler vasıtasıyla ilgili ülkelerle ikili isbirliği yapmaktır. 

Sonuç olarak NATO’nun müdahale alanının genisletilmesi açısından önem tasıyan Akdeniz Diyalogu ve İstanbul İsbirliği Girisimi, İttifak’a küresel sorumluluklar yüklemektedirler. Bu ortaklıkların BDO gibi basarıya ulasması durumunda İttifak’ın küresel sorunlara müdahil olmaya daha meyilli bir güvenlik örgütü haline gelebileceği söylenebilir. 

Bu noktada NATO’nun Libya’ya gerçeklestirdiği müdahale bu anlayısın en son yansıması olarak değerlendirilebilir. 

1.2 Enerji Jeopolitiği ve Enerji Güvenliğinin Önemi 


Avrupa’da tüketilen yağ ve petrolün % 65’i Akdeniz’den geçtiği için ekonomik 
çıkarlar ve enerji güvenliği NATO’nun Ortadoğu (Akdeniz) politikası açısından büyük önem tasımaktadır. Bunun yanında dünyada Asya–Pasifik bölgesinde Çin ve Hindistan gibi yükselen ekonomilerin giderek artan enerji ihtiyaçları önümüzdeki yıllarda fosil yakıt deposu durumunda bulunan Ortadoğu coğrafyasının öneminin iyice artırmasına neden olmaktadır. 
Çünkü fosil yakıtların bu yüzyılın ortasından itibaren tükeneceği veya üretimlerinin zirve noktasına yönündeki beklentilerin yanında iklim değisikliği konusundaki kaygılar enerji güvenliğinin uluslararası güvenlik tartısmalarında önemli bir konu haline gelmesine sebep olmustur. Ayrıca mevcut durumda enerjinin arz ve talep güvenliğini tehdit eden özellikle tankerin geçis yaptığı dar suyollarındaki korsanlık faaliyetleri ile kritik enerji altyapılarını hedef alan enerji terörizmi gibi konular enerji güvenliğinin uluslararası güvenlik tartısmalarında önemli bir konu haline gelmesine sebep olmustur. 

Son yıllarda azalan fosil yakıt kaynaklarının etkisiyle birlikte dünyada yeni bir enerji jeopolitiği olusmaya basladığını söylemek mümkündür. Bu yeni enerji jeopolitiği döneminde devletleri enerji fazlası ve enerji açığı olanlar seklinde iki kategoriye ayrılmaktadır. Eski düzende bir devletin küresel hiyerarsideki sıralaması nükleer savas baslığı sayısı, deniz gücü veya askeri personel sayısıyla belirlenmekteydi. Yeni düzende ise devletler arası güç hiyerarsisinin tayininde sahip olunan petrol/doğal gaz rezerv miktarı ve/veya enerji kaynaklarını satın alma (veya edinme) kabiliyeti gibi unsurlar gittikçe önem kazanmaktadır.19 

Enerji güvenliği bakımından enerji kaynaklarına sahip ülkeler açısından pek büyük bir sorun olmasa da tüketici durumda bulunan ülkeler için üç temel sorun 
olustuğu görülmektedir. 

Bunlar; 

1) Kaynak milliyetçiliği: Kaynağa sahip devletin giderek ulusal enerji sektöründe daha fazla otoriteye sahip olması ve enerji politikalarını devletçi bir bakıs açısıyla sürdürmesini ifade etmektedir. Bu konuda özellikle Rusya basta olmak üzere İran, Çin ve Venezuella gibi devletler son yıllarda milli çıkarları doğrultusunda enerji oyununun kurallarını değiştirmekte ve enerji kaynaklarını bir manivela gibi dıs politika hedeflerini gerçekleştirmekte kullanmaktadır. “ Örneğin Rusya, 2000’li yılların basından itibaren bir “enerji süper gücü” biçiminde (yeniden) ortaya çıkarak, bu türden politikaların en ‘bariz’ örneklerini enerji fakiri Doğu Avrupa ülkeleri üzerinde tatbik etmistir. Moskova lehine olusan bu asimetrik güç dengesi NATO’nun özellikle de Rus enerji kaynaklarına yüksek oranda bağımlı üyelerini endiseye sevk etmektedir.”20 

2) Enerji Terörizmi: Petrol ve doğalgaz boru hatları, petrol ve LNG tankerleri, enerji terminalleri, enerji santralleri, demir yolları vb. kritik enerji altyapılarını hedef alan saldırıları ifade etmek için kullanılmaktadır. Dünya genelinde petrolün % 35’i, doğalgazın ise % 75’i giderek uzamakta ve çoğu zaman istikrarsız bölgelerden geçmekte olan -boru hatları tarafından tasınmaktadır. 2003 yılında terör saldırılarının yaklasık % 25’i enerji sektörünü hedef almısken, bu oran 2003–2007 arası dönemde %30-35’lere sıçramıstır.21 Enerji tankerleri ise okyanuslar kat ederek gerek terör gerekse de kazaya yönelik çesitli güvenlik riskleri bulunan Hürmüz, Süveys, Malaga ve Türk Boğazları gibi dar suyollarından (choke points) geçerek bir kıtadan diğerine enerji nakletmektedir ler. Ayrıca Çin ve Hindistan gibi dünya nüfusunun yaklasık yarısını barındıran iki ülkenin de gelismesi göz önüne alındığında önümüzdeki yıllarda petrol ve doğalgazın tasıma hacminde büyük bir artıs beklenmektedir. “Enerji altyapıları terör örgütleri için son derece çekici hedeflerdir. Bir boru hattının sadece belli bir kısmına yapılacak basarılı bir sabotaj eylemi, enerji üstyapıları karsılıklı bağımlı sebekeler olduklarından, enerji akısını tamamen kesebilir, enerjiye bağımlı bütün sanayi bransları doğrudan veya direkt olarak zarar görür, dahası bu ülkeye yapılacak yabancı yatırımlar gecikebilir veya toptan iptal edilebilir. Dünya petrol arzının 1/6’sını gerçeklestiren Suudi Arabistan’a karsı El-Kaide’nin giristiği terör eylemleri, diğer örnekler arasında özel bir öneme sahiptir. 

Bunlardan dünya kamuoyunda en fazla ilgi uyandıranı, dünya petrol arzının yaklasık %10’unu tek basına sağlayan Suudi Arabistan’ın en büyük petrol rafinerisi Abqaiq’e 2006 yılında yapılan ve ‘basarısız’ olmasına rağmen petrolün varil fiyatını 2,5 Amerikan Doları düzeyinde artıran saldırıdır”22 

3) Enerji Korsanlığı: Dünya genelinde tüketici ülkelerin enerji güvenliği zafiyetini arttıran teröre paralel bir baska tehdit kaynağı Korsanlık faaliyetleridir. “Uluslararası Tasımacılık Ajansı verilerine göre açık denizlerde düsük seyir hızları nedeniyle kolay hedef olan petrol tankerlerine yılda 300’den fazla korsanlık faaliyetinin gerçeklestirilmektedir. Korsan saldırılar, küresel enerji arzı üzerinde ancak küçük bir etki olustururken, bu gemilerden birisinin terör saldırısına uğraması, dar geçitlerde batırılması (dar bir kanalı tıkayacağından) ise enerji akısını haftalarca kesintiye uğratma riskine sahiptir.”23 


1.3 NATO Üyesi Devletlerin Enerji İhtiyaçları 


Dünya’da 1990 sonarsında yasanan küresellesme, süreci ile birlikte hızla artan 
endüstrilesme ve buna paralel olarak hızla artan enerji talebi yasanmıstır. Buna göre 1991 yılında, dünyanın birincil enerji tüketimi 8.156 milyon ton esdeğer petrol (TEP) olurken bu rakam 2010 yılında 12.000 milyona çıkmıstır. Son 20 yılda, küresel enerji tüketimi yaklasık olarak % 47 oranında artmıstır. Buna ek olarak, 2009 ile 2010 arasındaki talep değisimi ise % 5,6 seviyesinde olmustur. 



Grafik 1: 1991 – 2010 Yılları Arasındaki Dünyadaki Birincil Enerji Tüketimi24 


Enerji talebinde 20 yılda görülen bu yüksek artıs enerji güvenliğinin öneminin tekrar ortaya çıkmasında önemli nedenlerden biri olmustur. Bunun yanında hızla artan enerji fiyatları, Çin ve Hindistan gibi OECD üyesi olmayan ülkelerde artan talep, üretici ülkelerdeki çıkar çatısmaları, örneğin Arap Baharı’ndan etkilenen ülkeler ve Nijerya, hızla artan fosil yakıt kullanımı, çevresel kaygılar ve doğal afetler gibi ulusal ve uluslararası sorunlar da artması da katkı da bulunmustur.25 



Grafik 2: Enerji Tüketiminde NATO Üyesi Ülkelerin Payı 


Enerji güvenliği perspektifinden bakıldığında NATO Dttifak’ını tehdit eden en önemli sorun hızla artan dısa bağımlılık oranlarıdır. Bütün üye ülkeler arasında sadece Norveç, Kanada ve Danimarka (sırasıyla yüzde -563, yüzde -55 ve yüzde -18) dısa bağımlılık oranlarıyla net ihracatçılardır. Estonya, İzlanda, Romanya, Hollanda, Birlesik Krallık, ABD, Çek Cumhuriyeti, Arnavutluk ve Polonya yüzde 30’un altında dısa bağımlık oranıyla kabul edilebilir sınırlar içerisindedir. Almanya, Yunanistan, Türkiye, Belçika, İspanya, Portekiz, İtalya ve Lüksemburg gibi ülkelerin dısa bağımlılığı ise yüksek orandadır.26 

Bunun sonucunda NATO’nun enerjide dısa bağımlılık oranı yüzde 25,5’dir. Ancak, Norveç dısarıda bırakıldığında bu oran yüzde 30’a, buna ek olarak çıkardığımızda bu oran yüzde 36’ya çıkmaktadır. NATO üyesi 28 ülkenin 21’i Avrupa Birliği (AB) üyesi olduğu düsünüldüğünde, AB’nin enerjide dısa bağımlılığının yüzde 55 ile ABD’nin yüzde 22 oranındaki enerji bağımlılığının üzerinde olduğu belirtilmelidir. Bu oranlar değerlendirildiğinde arz güvenliğinin NATO için ne derecede öncelikli olduğu görülmektedir. 

NATO’nun en fazla enerji tüketen ülkeleri, AB üye ülkelerle ABD’nin olusturduğu 22 ülkelik bir gruptur. Kalan 6 ülkelik grubun içerisinde, Norveç ve Kanada net ihracatçı, Arnavutluk, Hırvatistan ve Dzlanda’yı içeren alt grubun toplam paydada küçük bir yeri bulunmakla beraber, sadece Türkiye net ithalatçı ve muazzam bir enerji tüketicisidir. Sonuç olarak, bu çalısma, AB ve ABD’nin petrol ve doğal gaz ithalatını hangi ülkeden yaptıklarına bakılarak NATO’nun hangi ülkelerden enerji ihtiyaçlarını karsıladığını ortaya çıkarmayı hedeflemektedir. 

AB petrol ihtiyacının yaklasık % 83’ünü ithal etmektedir. AB’nin mevcut halde 
siyasal ve ekonomik olarak güvenilirliği az olan Rusya, Kuzey Afrika ve Orta Doğu gibi bölgelerdeki petrol rezervlerine erisimi vardır. AB ithal ettiği petrolün % 33’lük oranını yukarıdaki grafikte görüldüğü gibi Rusya’dan gerçekleştirmekte dir. Norveç ise güvenilir ve NATO müttefiki bir ortak olarak ikinci sırayı almaktadır. Üretim stratejilerinde tekelci eğilimleri olan OPEC üyesi ülkeler ise AB’nin toplam petrol ithalatından % 40 oranında pay almaktadır.27 



Grafik 3: Avrupa Birliği’nin Petrol İthalatının Ülkelere Göre Dağılımı 


Bunun yanında günümüzde AB doğal gaz ihtiyacının yaklasık yüzde 66’sını ithal 
etmektedir. AB mevcut hale bakıldığında erisimi olduğu doğal gaz rezervleri yukarıda bahsedilen petrol rezervleri erisimiyle aynıdır. AB ithal ettiği doğal gazın %35’lik oranını asağıdaki grafikte görüldüğü gibi Rusya’dan ithal etmektedir. Norveç ise petrol ithalatında olduğu gibi güvenilir ve NATO müttefiki bir ortak olarak ikinci sırayı almaktadır. Bunların dısında, Cezayir % 14’lük LNG formatındaki ihracatıyla üçüncü sırayı alırken, bunu Libya %9 ile ve Katar %5 ile takip etmektedir. LNG’nin AB’nin toplam doğal gaz ithalatındaki payının da arttığını not etmeliyiz. Bu da AB için denizyolu güvenliğinin öneminin arttığını göstermektedir.28 


Grafik 4: Avrupa Birliği’nin Doğal Gaz Dthalatının Ülkelere Göre Dağılımı 

Diğer taraftan günümüzde NATO’nun en büyük gücü durumunda bulunan ABD petrol ihtiyacının yaklasık %52’sini ithal etmektedir. ABD’nin mevcut halde siyasal ve ekonomik olarak güvenilirliği olan Kanada, Meksika ve güvenilirliği az olan Orta Doğu ve Güney Amerika gibi bölgelerdeki petrol rezervlerine erisimi vardır. ABD ithal ettiği petrolün %21’lik oranını asağıdaki grafikte görüldüğü gibi güvenilir ve NATO müttefiki ortağı olan Kanada’dan almaktadır. Meksika ise ABD petrol ihracatında ikinci sırayı almaktadır. OPEC üyesi ülkelerinden yaptığı ihracat ise yaklasık yüzde 50 oranla tehlike arz etmektedir. 

ABD’nin petrol arzında karsılastığı sorunlar ve görünüsüne bakıldığında AB üyesi ülkelerle aynı olduğu görülmektedir.29 



Grafik 5: ABD’nin Petrol Dthalatının Ülkelere Göre Dağılımı 

Günümüzde ABD doğal gaz ihtiyacının sadece %16’lık kısmını ithal etmektedir. Bu oran AB ile karsılastırıldığında düsüktür. Kanada ise bu ithalatın yaklasık %88 gibi büyük bir bölümünü asağıdaki grafikte de görüldüğü gibi tek basına karsılamaktadır. Enerji güvenliği açısından bakıldığında AB’nin aksine ABD’nin doğal gaz ithalatında herhangi bir tehdit olusmamaktadır.30 



Grafik 6: ABD’nin Doğal Gaz Dthalatının Ülkelere Göre Dağılımı 


Yukarıdaki verilere bakıldığında, NATO üyesi ülkelerin petrol ve doğal gaz ithalatında büyük bir çoğunluğunun öncelikle Rusya’ya, daha sonra büyük kısmını Arap üyelerinin olusturduğu OPEC ülkelerine ve Kuzey Afrika’ya yüksek oranda bağımlı olduğu görülmektedir.31 

1.4 NATO’nun Enerji Güvenliği Konseptinden Ortadoğu’ya Yaklasımı 


NATO’nun kurulusundan itibaren “2006 yılındaki Riga zirvesine kadar, enerji ve 
enerji güvenliği konusu teskilatın hiç bir bildirisinde veya zirve gündeminde ayrı bir konu baslığı olarak ele alınmadığı için bu konuya yönelik sistematik bir yaklasım gelistirilmediği görülmektedir. NATO için enerji güvenliği, daha çok, dolaylı bir sekilde askeri-lojistik gerekliliklerle ilintili olarak islenmis, Dttifak’ın askeri kuvvetlerine yakıtın kesintisiz olarak sağlanması manasına gelmistir.”32 Ancak enerji kaynaklarına yönelik artan terör saldırıları, korsanlık faaliyetleri ile Rusya gibi kaynak ülkelerin bu özelliklerini dıs politika malzemesi olarak kullanmaya baslaması sebebiyle NATO’yu kendi enerji güvenliği paradigması 
konusunda yeniden düsünmeye zorlamıstır. 

3 CÜ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR.

***

ENERJİ GÜVENLİĞİ KAPSAMINDA NATO’NUN ORTADOĞU POLİTİKASI BÖLÜM 1


ENERJİ GÜVENLİĞİ KAPSAMINDA NATO’NUN ORTADOĞU POLİTİKASI* BÖLÜM 1

Mesut ŞÖHRET** 
* Bu çalısma Prof. Dr. Hasret Çomak ve Doç. Dr. Caner Sancaktar’ın editörlüğünde Haziran 2014’te yayımlanan Ortadoğu Analizi: İki Kutuplu Sistem Sonrası Ortadoğu ve Arap Baharı isimli kitaptan yazarın “NATO’nun Ortadoğu Politikası” baslıklı bölümünden türetilerek ve yeni eklemeler yapılarak Kongre Bilim Kurulunun izniyle bildiri formatında hazırlanmıştır. 

** Gaziosmanpasa Üniversitesi Öğretim Görevlisi, Kocaeli Üniversitesi Uluslararası Dliskiler Bölümü Doktora Adayı 
   E-mail: sohretmesut@yahoo.com 

*Bu Metin 23 24 Eylül 2014 tarihlerinde Kocaeli Üniversitesinde düzenlenen “Uluslararası Enerji ve Güvenlik Kongresi” başlıklı konferansta sunulan tebliğdir. 

Özet 

Enerji güvenliği; enerjinin sürekli olarak çesitli kaynaklardan uygun miktar ve 
fiyatlarla sağlanması, tehdit altında olmayan ulasım imkanlarıyla dağıtım çevrelerine ulastırılması demektir. Dünyanın büyük devletleri aynı zamanda önemli enerji ithalatçıları olduğundan enerji kaynaklarına ulasım ve ulasılan kaynakların büyük devletlerin pazarlarına ulastırılması için güvenli hatlara ihtiyaç duyulmaktadır. Ortadoğu coğrafyası sahip olduğu enerji potansiyeli ile günümüz dünyasının fosil yakıt deposu olarak anılmaktadır. Kullanım alanının çokluğunun yanında yakın gelecekte petrol ve gazın ikamesinin bulunmaması ve enerji tükenme eğiliminin artması enerjinin önemini iki katına çıkarmaktadır. Bu bakımdan askerî bir savunma teskilâtı olan NATO üyelerinin enerji kaynaklarına erisimi noktasında sorun yasamaması adına askeri kimliğiyle ekonomik ve siyasi alan yelpazesine enerji güvenliği baslığı altında daha yoğun bir sekilde müdahil olmaya baslamıs; bu alanda kendini yeniden tanımlamıs; kendi alan güvenliğini sağlayabilmek adına stratejiler, önlemler, tedbirler gelistirmeye baslamıstır. Çünkü Ortadoğu coğrafyasında petrol arzındaki küçük düsüsler bile Kuzey Atlantik bölgesi (Kuzey Amerika, Avrupa) üzerinde önemli derecede etkili olmaktadır. 

Bunların yanında; terörist saldırıları, doğal afetler, bölgesel çatısma ve gerginlikler istikrar bozucu olup arz kesintisine neden olmaktadır. Bu etkenlerin hepsi olası bir uluslararası krizi doğurabilir. Bu nedenle NATO üyesi ülkeler son yirmi yıldır dıs politikalarında enerji güvenliğine öncelik vermektedirler. Bu çalısmada öncelikli olarak Ortadoğu ile NATO arasındaki iliskiler ele alınarak NATO’nun Ortadoğu’ya yaklasımı incelenmektedir. Bunun yanında günümüzdeki Enerji jeopolitiği ortaya konularak bu enerji jeopolitiği konseptinden 
NATO’nun Ortadoğu coğrafyasına yönelik yaklasımları analiz edilmektedir. 

Anahtar Kelimeler: Enerji Güvenliği, Ortadoğu, NATO’nun Enerji Konsepti, Ortadoğu – NATO iliskileri 

Giris 

Soğuk Savas yıllarında hüküm süren geleneksel güvenlik düsüncesi, hegemonyaya dayalı olarak olusan askerî tehditlere, güç dengesi çerçevesinde statükonun devamına yönelik bir eğilime ve devlet merkezli yaklasımlara dayanmaktaydı. Soğuk Savasın ardından güvenlik paradigmasında büyük bir dönüsüm yasanarak güvenlik gerek boyut gerekse kapsam olarak büyük değisime uğramıstır. Bu nedenle Uluslararası güvenlik ve savunma kurulusları Soğuk Savas sonrasında Güvenlik anlayısının bu sekilde farklılasmasına paralel olarak ister istemez değisim göstermislerdir. Bu kapsamda Kuzey Atlantik Paktı’da (NATO), faaliyetlerinde yeniliği ifade eden bir dönüsüm süreci içerisine girmistir. Zira Varsova Paktı’nın resmi olarak 1991’de ortadan kalkmasıyla varlığı sorgulanmaya ve tartısılmaya baslanan Kuzey Atlantik Paktı için 2 seçenek bulunuyordu. Buna göre; 

1) Varsova paktı ortadan kalktığı için örgütün dağılması 
2) Sovyet tehdidinin yerini alan yeni tehditlere karsı, yapısının düzenlemesi ve 
varlığını bu tehditleri ortadan kaldırmak veya önlemek amacıyla sürdürmesi 
Bu karar asamasında gerek üye devletler arasında gerekse üye devletlerin kendi içinde yapılan tartısmalar sonucunda NATO için 2. seçenek tercih edilerek yeni tehditlerle mücadele etmek adına bu askeri teskilatla yola devam edilmeye karar verilmistir. Bir baska deyisle basta ABD ve AB olmak üzere üye devletler NATO’nun varlık sebebi ortadan kalkmıs olsa bile teskilata küresellesme sürecinde yeni varlık sebebi belirleyerek varlığını sürdürmesini istemislerdir. Ancak bu yeni süreçte NATO’nun mevcut yapısı ve stratejileri ile devam 
etmesi mümkün olmadığı için teskilatın gerek konsept gerekse stratejiler bakımından yenilenmesi ve dönüsmesi kaçınılmaz olmustur. Bu nedenle, NATO’nun 1990’lı yıllarda hazırladığı stratejik planlarda, güvenliğin tanımı dünyadaki yeni kosullara göre tekrar yorumlanmıstır. Hazırlanan stratejik konseptlerde güvenlik konusunun sadece askerî değil, politik, ekonomik, sosyal ve çevresel boyutları olduğu da kabul edilmistir. Etnik çatısmalar, kitle imha silahlarının yayılması, dünya enerji akısında ortaya çıkabilecek aksaklıklar, terörist eylemler NATO tarafından kendi güvenliğini tehdit eden olgular 
olarak değerlendirilmistir. 

Yaklasık 25 yıldan beri sürmekte olan bu değisim ve dönüsüm sürecinde “NATO’nun farklı coğrafi bölgelerde ortaklık programları kurarak bölgesel bir örgütten küresel bir örgüte dönüsmesi, yeni üyeler kabul etmek suretiyle genislemesi, askerî modernizasyon ve kuvvet yapısının yeniden düzenlenmesi gibi çok yönlü bir faaliyet ve teskilat değisimini içerisinde barındırmaktadır. Kısaca belirtmek gerekirse NATO’nun dönüsümünün amacı, belirsizlesen ve giderek karmasıklasan küresel güvenlik ortamına süratle uyum sağlamak ve 
bu güvenlik ortamının sekillendirilmesinde aktif rol oynamak olarak ifade edilebilir.”1 

Bu yaklasımın bir yansıması olarak NATO’nun 1990–2010 yılı arasında yasanan 
değisim ve dönüsüm sürecinin esasında eski Sovyet Bloku ülkeleriyle yapılan Barıs İçin Ortaklık (Partnership for Peace–PfP) isbirliği programları çerçevesinde gelistirildiğini söylemek mümkündür.2 Barıs İçin Ortaklık Programı ile kendi etki alanını genisleten NATO özellikle 11 Eylül 2001 saldırıları sonrasında kendi yakın çevresinde olusan yeni komsu bölgeleri ile olan diyalog ve isbirliğini arttırması gerektiği algısının güçlenmesine neden olmustur. 

Çünkü kendi etki alanında sorunları çözmesinin yanında komsu bölgelerde olusan istikrarsız durum ister istemez NATO’nun etki alanında bulunan üye devletleri tehdit etmektedir. Bir bakıma NATO’nun komsusu olduğu bir bölgede meydana gelen çatısma veya istikrarsızlık NATO üyelerinin istikrarını da bozmaktadır. Bu nedenle “NATO, 1990’dan sonraki yıllar içinde, temelde toplu savunma sorumluluğuyla sıkı sıkıya bağlı bir ittifak olmaktan çıkarak daha genis bir güvenlik alanında isbirliğine giden ulusların ortaklıklarının odak noktası haline gelmistir.”3 Bu güvenlik alanları içerisine Afrika ve Ortadoğu’nun yanı sıra Akdeniz Havzası da dahil edilmis bulunmaktadır. Bu nedenle NATO Avrupa Müttefik Kuvvetler Komutanı Orgeneral James Jones'un belirttiği gibi “özellikle 2001 sonrası dönemde NATO’nun ağırlık merkezi, Doğu Avrupa’dan Ortadoğu'ya ve Afrika’ya kaymaya basladı. Bunun sonucu olarak NATO, bu kaymanın getireceği tehditleri karsılayacak sekilde kendisini organize etmeye yöneldi.”4 


Bu nedenle NATO’nun Barıs İçin Ortaklık Programına benzer sekilde tasarlanan 
Akdeniz Diyaloğu (Mediterranean Dialogue –MD) ve İstanbul İsbirliği İnisiyatif’inin (Istanbul Cooperation Initiative – ICI) önümüzdeki dönemde daha çok ön plana çıkacağını söylemek yanlıs olmayacaktır. Zira NATO’nun son dönemde gerçeklestirdiği alan dısı Afganistan, Somali ve Libya’daki operasyonları da NATO’nun komsu bölgesi ile olan diyalog ve isbirliğini arttırması gerektiği algısını güçlendirmektedir. Bu bakımdan Akdeniz Diyalogu ile İstanbul İsbirliği İnisiyatif’i NATO’nun Ortadoğu ile olan isbirliği çabalarını kurumsal bir çerçeveye yerlestirdiğini söylemek yanlıs olmayacaktır. 

1.1 NATO’nun Ortadoğu ile İliskileri 

Bir kollektif güvenlik ve savunma teskilatı olması sebebiyle tarihsel süreçte NATO’nun elbette dünyanın birçok bölgesi ile iliskileri olmustur. Bu çerçeveden 
değerlendirildiğinde NATO, kurulusundan itibaren günümüze kadar Ortadoğu devletleriyle de direkt veya dolaylı bir takım iliskiler içinde bulunmustur. 
Zira Sovyetler Birliği’nin yayılmasını önlemek amacıyla uygulamaya konulan çevreleme politikasının (containment policy) bir gereği olarak Türkiye ve 
Yunanistan’ın 1952’de NATO’ya alınması ile olusturulan Güneydoğu cephesinin bir diğer amacı da kuskusuz Ortadoğu’nun petrol kaynakları ve 
bunların Sovyet tehdidine karsı korunmasıdır. 

Ortadoğu’ya yönelik olası Sovyet tehdidi karsısında, Dngiltere, Irak, Dran, Türkiye ve Pakistan’ın üye olduğu ve ABD’ninde gözlemci üye olduğu Bağdat Paktı 1955’te kurulmustur. Ortadoğu’da SSCB’ye karsı NATO’nun bir 
uzantısı olarak kurulan bu pakt 1959 Irak’ın çekilmesiyle bu tarihten sonra Merkezi Antlasma Teskilatı (Central Treaty Organization -CENTO ismini almıs bu tarihten itibaren ekonomik, kültürel ve teknik isbirliği alanlarına yönelerek varlığını 1979 yılına kadar sürdürmüstür. 

Türkiye’nin uzun yıllar hem NATO hem de CENTO üyesi olmasından kaynaklanan bu tandem görevi bir bakıma, o döneme dayanmaktadır. Ortadoğu’ya yönelik dolaylı NATO stratejisi, 19. yüzyıl’da İngiliz İmparatorluğu’nun Çarlık Rusya’sının sıcak denizlere erisimini 
engelleme stratejisine benzer bir sekilde, Sovyetler Birliği’ne karsı düsünülmüstür. Bunun gerçeklestirilebilmesi için, tek basına İkinci Dünya Savası sonrası İngiltere yeterli olamayacağından, Amerika ile ittifak iliskisi içerisinde bulunan Türkiye NATO’ya dahil edilmis ve bu sayede cephe iyice doğuya çekilmistir. 

Soğuk Savas sonrası dönemde bölgenin sahip olduğu petrol ve doğalgaz rezervlerinin korunması ve gelismis ülkelerin ekonomilerinin çarklarının dönmesini sağlamak adına bölgenin istikrar içinde olması büyük önem arz etmektedir. Dünya enerji kaynaklarının yarısından fazlasına sahip olan bu coğrafyada meydana gelen her türlü çatısma ve krizler direkt olarak dünyanın geri kalanını da ilgilendiren bir hal almaktadır. Ancak NATO, Ortadoğu’daki çatısmalar sebebiyle bölgedeki tüm devletleri kapsayan Barıs Dçin Ortaklık Programı gibi bir ortaklık olusturamamıstır. Bunun yerine Akdeniz’e kıyısı olan Kuzey Afrika ülkeleri ve Orta Doğu ülkelerinin bir kısmı ile “Akdeniz Diyaloğu” ve Körfez ülkelerinin bir kısmı ile de “Dstanbul Ds Birliği Girisimi” adlı ortaklıkları kurmus ve gelistirmeye çalısmıstır. 

Bu sayede NATO, katılan ülkelere üyelik perspektifi sunmadan bu ülkelerle arasında bir bağ kurmustur. “Her iki programın kurucu belgelerinde üye olan ülkelere herhangi bir teminatta bulunulmamıs; programların temel kurulus amaçları olarak ise bölgesel güvenlik ve istikrarın sağlanması gösterilmistir.”5 

NATO’nun Ortadoğu’ya yönelik olarak gelistirdiği ortaklık programları jeopolitik ve askeri olarak önemli amaçları olsa da bu programlara katılan devletlerinde bu ortaklık programlarına katılmak suretiyle bazı amaçları olduğu açıktır. Öyle ki bazı ülkeler NATO’yu kendi güvenliklerine katkıda bulunacak bir örgüt olarak değerlendirirken bazıları ülkeler ise 


NATO’yu ordularını modernlestirmek için bir araç olarak görmektedir. Bir grup ülke ise bölgede yalnız birer politik aktör olmamak adına bu olusumlar içerisinde yer almayı tercih etmektedirler. Amaç ne olursa olsun söz konusu bu ortaklık programlarından hem NATO’nun hem de programa katılan üye devletlerin bir katkı sağladıkları ortadadır. 

1.1.1 Akdeniz Diyalogu (Mediterranean Dialogue –MD) 

Dlk olarak Kuzey Atlantik Konseyi’nin Aralık 1994’te Savunma Bakanları 
Toplantısı’nda alınan karar doğrultusunda baslatılan Akdeniz Diyalogu kapsamında İsrail, Mısır, Moritanya, Tunus, ve Fas ortaklık programına Subat 1995’te çağrılarak süreç baslatılmıstır. Söz konusu bu programa Aralık 1995’te Ürdün ve son olarak ta Subat 2000’de Cezayir’in katılımıyla üye sayısı 7 olmustur. Genel olarak bakıldığında Akdeniz havzasında bir güvenlik kusağı olusturmayı amaçlayan bu ortaklık programının asağıda belirtildiği gibi 
belli baslı amaçları bulunmaktadır. Bunlar;6 

• Bölgesel güvenlik ve istikrara katkıda bulunmak 
• NATO ve Akdenizli ortakları arasında karsılıklı bir anlayıs ortamı olusturmak 
• Katılımcı ülkeler arasında ittifak ile ilgili yanlıs algılamaları ortadan kaldırmak 
• Bölge çapında iyi ve dostane iliskiler olusturmak 

Akdeniz Diyalog aynı zamanda Barselona Süreci (Avrupa Birliği) ve Akdeniz 
Girisimi (Avrupa Güvenlik ve İsbirliği Teskilatı-AGDT) gibi bu bölgede baslatılmıs olan diğer girisimleri de tamamlar nitelikte olduğunu söylemek mümkündür. Fakat daha öncede belirtildiği gibi bölgenin yapısı gereği çatısmaların odağında olmasından dolayı Akdeniz’e kıyısı olan diğer ülkeler Suriye, Lübnan, Filistin, Libya, Güney Kıbrıs Rum Yönetimi ve Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti bu ortaklık programına katılmamıslardır. 

Kuzey Atlantik Konseyi’nin Mayıs 1997’de Sinatra’da yapılan oturumunda, Akdeniz Diyalogu’nun askerî isbirliği programlarıyla takviye edilmesi kararı alınmıs ve 8–9 Temmuz 1997 tarihleri arasında gerçeklestirilen Madrid Zirvesi’nde Diyalog kurumsal hale getirilmistir. Görüs alısverisi için ilk sürekli forum görevini üstlenen Akdeniz İs Birliği Grubu olusturulmus, kurum üyesi devletlerin siyaset danısmanları gruba dâhil edilmis ve ayrıca 
Akdeniz ülkelerinde NATO irtibat merkezlerinin açılması kararı alınmıstır.7 

11 Eylül’deki saldırılardan sonra NATO ve Diyalog ülkeleri Kuzey Atlantik Konseyi çerçevesinde daha sık danısmalarda bulunmuslardır. Bu gelismeler sonucu 2002’de gerçeklestirilen Prag Zirvesi’nde programın güçlendirilmesi İttifak’ın önceliklerinden biri haline gelmistir. Bu kapsamda “NATO’nun dönüsümüne paralel olarak mevcut isbirliği alanları daha derinlestirilmis ve yeni isbirliği alanları önerilmistir. Programa katılan ülkelerin Kuzey Atlantik Antlasması’nın 5. maddesi kapsamı dısındaki NATO operasyonlarına, savunma reformu ve ekonomisine, terörizm ve sınır güvenliği, afet yönetimi gibi konulara yapacakları katkıların arttırılması hedeflenmistir.”8 Bunun yanında 2003 
yılında yayımlanan “çalısma programında (work programme) belirtildiği gibi asağıdaki çok çesitli konuları kapsayan pratik isbirliğine yönelik çalısmalar yapılması kararlastırılmıstır. Bu konular;”9 

• Basın ve enformasyon 
• Sivil olağanüstü hal planlaması 
• Bilim ve çevre 
• Kriz yönetimi 
• Savunma politikası ve stratejisi 
• Küçük hafif atesli silahlar 
• Dünya çapında mayınlara karsı eylem 
• Nükleer silahların yayılmasını önleme 
• Askeri isbirliği programı 

2004 yılında Dstanbul’da yapılan 17. NATO Zirvesinde, NATO üyesi ülkelerin 
liderleri, Akdeniz’de 10 yıl önce ortaya konulan politik diyaloğu güçlendirmek; birlikte çalısabilirliği sağlamak; savunma reformunu gelistirmek ve terörizme karsı yürütülen savasa katkıda bulunmak amacıyla Akdeniz Diyaloğu’nu gerçek bir ortaklık düzeyine çıkarmayı teklif ettiler. Bu kapsamda söz konusu amaçları gerçeklestirmek için “Akdeniz Diyaloğu için Daha Dddialı ve Genisletilmis Çerçeve (A More Ambitious and Expanded Framework for the Mediterranean Dialogue) isimli belgeyi yayımladılar. Bu çerçeve belgesinde Akdeniz 
diyalogu kapsamında gelecek yıllarda yapılabilecek potansiyel çalısma alanları ve stratejiler belirlenerek diyalogun daha islevsel hale gelmesinin amaçlandığı söylenebilir. Zira söz konusu Akdeniz Diyaloğu için Daha Dddialı ve Genisletilmis Çerçeve belgesinde temel olarak su konular öne çıkarılmaktadır.”10 

• Müsterek kamu diplomasisi girisimleri vasıtasıyla NATO’nun dönüsümü ve isbirliğine yönelik çabalarının tanıtılması 
• Silahlı kuvvetlerin demokratik yollarla kontrolünün gelistirilmesi ve ulusal savunma planlaması ve bütçelerinde seffaflığın kolaylastırılması 
• İstihbarat paylasımı ve deniz yollarında isbirliği vasıtasıyla terörizme karsı savasılması 
• İttifak’ın nükleer silahların ve bunları atma vasıtalarının yayılmasına karsı yürüttüğü çabalara katkıda bulunulması 
• Sınır güvenliği konusunda NATO’nun katkısının çalısmalara güç katacağı durumlarda isbirliğinin gelistirilmesi 
• Sivil olağanüstü hal planlamasında isbirliğinin güçlendirilmesi 
• Belirli askeri tatbikatlara ve bununla ilgili eğitim ve öğrenim faaliyetlerine katılarak silahlı kuvvetler arasında isbirliğinin gelistirilmesi ve dolayısıyla 
Akdenizli ortakların NATO baskanlığındaki operasyonlara katkıda bulunabilmelerinin sağlanması11 

Akdeniz Diyaloğu ülkeleri ile yapılan bir tek Fas, Bosna ve Hersekteki SFOR ve Akdeniz 

Bunun dısında Akdeniz Diyaloğu ülkeleri Dttifak’ın Akdeniz’de terörist faaliyetleri 
tespit etmek, durdurmak ve bozguna uğratmak amacıyla yürütmekte olduğu Etkin Çaba Harekatı (Operation Active Endeavour)12 tatbikatına da katılabilirler. 

NATO’nun Akdeniz Diyaloğu öncelikle politik nitelikteydi. “Bir taraftan Diyalog 
ülkelerinin güvenlik ihtiyaçlarını incelerken, bir yandan da bu ülkelerde NATO’nun politikaları ve faaliyetleri konusundaki anlayısı gelistirmeyi amaçlıyordu. Böylece Diyalog’un temelini Dttifak’ın 1997 Madrid Zirvesi’nde olusturulan Akdeniz Dsbirliği Grubu vasıtasıyla yürütülen enformasyon alısverisi olusturuyordu. Bu Grup aracılığıyla müttefikler Diyalog ülkeleriyle gerek bireysel olarak, gerek 19 (simdi 28) + 1 formatında , veya yedi Diyalog ülkesinin hepsiyle bir arada—Cezayir, Mısır, Dsrail, Ürdün, Moritanya, Fas ve Tunus—19 
(simdi 28) + 7 formatında düzenli politik tartısmalar düzenlemektedirler.”13 

Akdeniz Diyaloğu’nun pratik boyutu ise Çalısma Programı gibi mevcut araçların yanı sıra esasen Barıs Dçin Ortaklık çerçevesinde gelistirilmis olan bir dizi mekanizmadan da yararlanılarak güçlendirilebilir. Buna NATO Vakıf Fonlarından destek alma olasılığı da dahildir. Bu girisimler pratik ve konuya özel isbirliğine temel olabilecek eylem planları; ihtiyaca yönelik seçilecek bireysel isbirliği programları; Dttifak ve Akdeniz Diyaloğu kuvvetlerinin gelecekte NATO baskanlığındaki operasyonlarda birlikte çalısabilmeleri için mevcut BDO faaliyetleri ve araçlarından yararlanılması; uygun BDO faaliyetlerine katılımın 
artması; ve bilim ve çevre konularında isbirliğinin güçlendirilmesi gibi konuları da kapsayabilir.”14 

Genel bir değerlendirme yapıldığında “Akdeniz Diyalogu BDO programına özgü bir takım mekanizmalara sahip olmadığı ve NATO ile katılımcı ülkeler arasındaki beklenti ve öncelik farklıkları nedenleriyle istenilen basarıyı sağladığını söylemek oldukça güçtür. NATO ülkeleri, İsrail-Filistin çatısması dahil olmak üzere bölgesel sorunlara Akdeniz Diyalogu vasıtasıyla yaklasmak istemis fakat katılımcı ülkelerin bu ortaklıktan beklentileri farklı olmustur.”15 Zira Akdeniz Diyalogu’na katılan devletlerin halkları arasındaki baskın yaklasım NATO’nun söz konusu ülkelerden talep ettikleri ile bu ülkelere sunduğu olanaklar arasında bir orantısızlığın var olduğu noktasında düğümlenmektedir. Hatta Dsrail hariç bu ülkelerin tamamında ABD ve NATO’ya olan bakıs açısı oldukça negatiftir. Bu durum elbette NATO ve bu ülkeler arasında etkili bir ortaklığın varlığını olumsuz olarak etkilemektedirler 

2 Cİ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR


***