Amerikan Arşiv Vesikalarında Büyük Taarruz BÖLÜM 3
2. Büyük Taarruz
Başkomutan Mustafa Kemal Paşa ve arkadaşları Trakya’da İstanbul’u işgali içeren kapsamlı bir hazırlık yürüten Yunanlıların, birliklerini tekrar Anadolu’ya
kaydırmadan önce yenilmesi gerektiğinin farkındaydı. Amerikan arşiv vesikalarının da kaydettiği gibi taarruz için zaman ve şartlar müsaitti. Taarruz’un önündeki en önemli engel ihtiyaçların halen tamamlanamamış olmasıydı. Başkomutan Mustafa Kemal Paşa tarafından 16 Ağustos’ta Batı Cephesi Komutanı İsmet Paşa’ya taarruz için gerekli hazırlıkların ivedilikle tamamlanması emredildi. Hazırlıklar devam ederken, İtilaf Devletleri ve Amerikan temsilcileri Yunanlıların zafer kazanacağından emindi.63
Gerekli eksiklikler giderildikten sonra birlikler, büyük bir gizlilik ve sessizlik içinde taarruz planına göre yerleştirildi. Birlikler, görev yerlerine gece yürütülüp, gündüz ağaçlık alanlarda dinlendirilerek planlanan noktalara intikal ettirildi. Kocaeli’ndeki birliklere düşmanı gözetleme ve gerektiğinde batıya doğru sürme görevi verildi. Mustafa Kemal Paşa 25 Ağustos günü Genelkurmay Başkanı Fevzi Paşa, Batı Cephesi Komutanı İsmet Paşa ve 1. Ordu Komutanı Nurettin Paşa ile birlikte Kocatepe’de kurulan karargâh çadırlarına yerleştiler. Taarruz bir baskın ve stratejik plan çerçevesinde yapılacağından gizlilik başarının ön şartıydı.64
Mustafa Kemal Paşa ve komuta kademesinin Kocatepe’ye geldiği gün Ankara’nın denetimindeki tüm limanlara gemi girmesi ya da limandakilerin çıkışı
yasaklandı.
Yunanlılar, Türk taarruzunun güneyden değil, batıdan ya da kuzeybatıdan geleceğini düşünüyorlardı.65 Taarruz, 26 Ağustos sabaha karşı başladı. Sis nedeniyle yarım saat gecikme ile 05.00’da toplar Yunan cephesine doğru atışa başladı. Toplardan hemen sonra Skoda Obüsleriyle atış yapılarak Yunan Cephe hattındaki savunma engelleri tahrip edilmeye çalışıldı. Obüslerin bu tür bir görev için yeterli olmadıkları görüldü.66
Büyük Taarruz’un gelişmesi ve Türk birliklerinin cephelerdeki ilerleme düzeniyle ilgili Genelkurmay Başkanlığı tarafından basılan üç ciltlik Türk İstiklal Harbi Batı
Cephesi, Büyük Taarruz adlı eserde detaylı bilgi mevcuttur.67Amerikan arşiv vesikalarına göre ise Büyük Taarruz aşağıdaki şekilde başlamış ve devam etmiştir; İsmet Paşa, taarruz başlamadan iki gün önce, 24 [19?] Ağustos’ta iki aldatma keşif birliğinin birini İzmir-Aydın-Ortacık [Ortakçı?] demiryoluna; diğerini Bilecik Bölgesine göndererek, Yunanlıların asıl saldırı noktasını anlayamamalarını sağladı. Böylece düşman kuvvetleri Türk birliklerinin görüldüğü noktalara kaydırıldı. Bir taarruz bekleyen Yunan Ordusu,
saldırının nereden geleceğini kestiremeden aldatma harekâtlarına kanarak düzenini bozdu. Yunanlıların Afyonkarahisar’daki güç merkezi bozulan kuvvet dengesiyle zayıfladı. Yunanlılar bir tabur süvari ve bir alay piyade birliğini Ortacık’a [Ortakçı’ya] kaydırdılar. Son gelişmeler üzerine Yunan komuta kademesi Türk Ordusu’nun kendilerine Bilecik bölgesinden saldıracağından emin oldu.68
Baskınlar Türk tebliğlerine göre şu şekilde gerçekleşmiştir: Büyük Taarruz öncesinde Türk süvari birlikleri 19 Ağustos’ta Sarayköy civarında Menderes
Nehri’ni geçerek Burhaniye demiryolu istasyonu ele geçirilmiş, Nazilli-Burhaniye demiryolu bağlantısı birkaç yerde tahrip edilmiş, Sultanhisar yönündeki bir köprü havaya uçurulmuştur. Süvariler daha sonra Ortakçı’nın 2 km. gerisindeki siperlere çekilmiştir.69
Amerikan vesikaları büyük olasılıkla 19 Ağustos’taki Ortakçı baskını ile 24 Ağustos’taki Rumköy baskınının aynı tarihte yapıldığı yanılgısına düşmektedir.
Oysa Ortakçı baskını, Rumköy’den beş gün önce gerçekleştirilmiştir.70 24 Ağustos’taki Rumköy baskını Yunanlıların kuvvet planlamasının esaslı bir şekilde bozulmasına neden olmuştur.
Aldatma harekâtları esnasında İsmet Paşa, bütün kuvvetini Afyonkarahisar bölgesine yerleştirdi. Amerikalılar, İngiliz terminolojisinden etkilenerek Milli
Mücadele kadrolarına “Türk Milliyetçileri” ismini vermişlerdir. Belgelere göre Türk Milliyetçileri yüksek komuta kademesi, taarruz birliklerinin yer değiştirmesini büyük gizlilik içinde gerçekleştirdi. Türk planı, Yunan Ordusu’nu Afyonkarahisar’dan çıkartarak İzmir’e kadar sürmekti. Bu amaçla İsmet Paşa, ordunun altı kıtasını, buradaki Yunan savunma cephesini yarmak için Afyonkarahisar etrafına yerleştirdi. Kocaeli Ordu grubuna Yunan Kuzey Ordusu’nu kontrol altında tutma görevi verildi. Türkler, taarruzun ilk başında beş kıtayı kullanmayı planlıyorlardı. Bir kıtanın görevi, taarruz eden Türk Ordusu’nun sağ kanadını Yunan Kuzey Ordusu’nun saldırısından
korumaktı.71
Türk Ordusu, I. ve II. Kolorduları Afyonkarahisar önündeki taarruzu yürütmekteydi. Amerikan vesikaları Yunan Ordusu’nun moralinin düşük olduğunu ileri sürmektedir. Buna karşın ayağında çarığı bile olmayacak kadar büyük bir yokluk içinde mücadele eden Türk Ordusu’nun morali oldukça yüksekti. Top atışından bir buçuk saat sonra, 06.20’de Türk hücum taburu Yunan siperlerinin 200 m. yakınına kadar ilerlemiştir. 06.45’te sarp arazide hâkim noktalara Yunanlılar tarafından yerleştirilmiş tel engelleri makaslarla kesilerek buradaki tepeler ve Kalecik ile Poyralıkaya tepeleri ele geçirildi.72
Yunanlıların Maginot hattının ön örneği görüntüsü veren mevzileri bir saatten az bir sürede Türk birlikleri tarafından aşıldı. Bu hızlı başarı ve cephe hatlarının ardına sarkan süvari taburu Yunanlıların direnme ve moral gücünü yok etti. Görünüşe göre, Yunan Ordusu Afyonkarahisar’da gafil avlanmış ve çok hızlı bir şekilde çökmüştü.
Amerikan vesikalarına göre çöküşün nedeni istihbarat zafiyeti ve komuta kademesinin yetersizliğidir. Oysa asıl neden, en temel askeri kural olan koordinasyon ve direnme gücünün sağlanamamış olmasıydı.
Türk Ordusu’nun Yunan mevzilerini aşmasını kısa cümlelerle geçiştiren Amerikan arşiv vesikaları, teessür içinde Yunan ordu istihbarat hizmetlerinin
yetersiz olduğunu kaydetmektedir. Türkler, bütün ordu birliklerini gizlice, Yunanlıların haberi olmadan Afyonkarahisar bölgesine konuşlandırmayı başardılar.
Amerikalılara göre; yeterli bir süvari birliği ya da keşif uçağı gözetlemesiyle Türk Ordusunun harekât planı kolaylıkla tespit edilebilirdi. Yunanlılar, Türk birliklerinin hareketlerini bilselerdi durum farklı olabilirdi. Bu durum Türklerin başarısı kadar Yunanlıların dikkatsizliğinin yaratmış olduğu bir sonuçtur. Arşiv vesikaları; 22 Ağustos’ta Yunanlıların, bir Türk taarruzunun gerçekleşeceğine ikna olduğunu, fakat taarruz başlayıncaya kadar ana hedefin neresi olduğunu bilemediklerini kaydetmektedir. Sandıklı’da kapsamlı bir ordu hareketi olduğu söylentileri Yunan karargâhına ulaşmış, ancak bu bilgi teyit edilememiştir. 24 Ağustos’ta Türk süvari birlikleri Burhaniye’de, Aydın demiryolu üzerinde Yunan cephesini yararak Yunan köprübaşına arkadan saldırmıştı. Bu saldırıyla köprübaşındaki karargâh ele geçirilmiş, Yunan alay karargâhı tepelere taşınmak zorunda bırakılmıştır.73
Bahsedilen olay 19 Ağustos’taki Ortakçı baskınıdır.
Yunan karargâhı, Türk birliklerinin Alaşehir’in arkasında, derin bir vadiden geçtiği yerde demiryolu bağlantısını keseceklerinden korkarak, Uşak cephesini
zayıflatmak pahasına bir alay piyade ve altı tabur süvariyi tedbir amacıyla bu bölgeye gönderdi. Yunan karargâhının bu hareketi, Türklerin işini kolaylaştırdı.
26 Ağustos’ta Türkler tarafından Bilecik’in kuzeydoğusunda ve diğer noktalarında güçlü bir saldırı başlatıldı. Türkler bir köyü ele geçirdi ve daha sonra Yunanlılar bu köyü geri aldı. Aslında Yunanlılar bu bölgedeki saldırılarla aldatıldılar ve Afyonkarahisar’da asıl saldırıya uğrayan cepheye yardıma cesaret edemediler. Bilecik saldırısıyla eş zamanlı olarak Afyonkarahisar istikametindeki ana taarruz başladı. Türkler, Afyonkarahisar’ın güneybatısında Yunan cephesine karşı ağır bir top bombardımanı başlattılar.74
Aynı anda bir saldırı da süvari birlikleri ve üç kıta piyade gücü tarafından cephe hattının güney kanadına, iki piyade gücü tarafından da cephe hattının doğu kanadına karşı başlatıldı. Ana taarruzlar 49. ve 35. piyade alayları tarafından yürütülüyordu. Bu alayların hiçbiri bir yıl önceki Sakarya Savaşı’nda yer almamıştı ve savaşma kapasiteleri bilinmiyordu. Türk saldırısı sabah [05.00’da] ağır top bombardımanı ile başlamıştı. Türkler, Tilki Kırı Beli’ni 49. Yunan alayından aldılar. Yunan alayı bir gözlemcinin ifade ettiği gibi hızla yayılan büyük bir yılgınlık ve korku içinde geri çekilmeye başladı. Bu esnada Türkler, dört yeni Spad uçağını havada tutarak Yunan hatlarını gözetliyorlardı. Yunanlıların, eski ve daha yavaş olan uçakları Türk hava üstünlüğü karşısında yetersiz kaldı. Yunanlılar, ihtiyat kuvvetlerinin yardımıyla Tilki Kırı yerleşimi etrafındaki tepeleri geri almayı başardılar.75
Türk uçakları, 26 Ağustos günü Yunan İhtiyat Grubu’nun ve Döğer-Afyonkarahisar demiryolu ile Gazlıgöl-Afyonkarahisar, Altıntaş-Dumlupınar yollarındaki faaliyetlerini tespit etmek için havalanmışlardı. Ana taarruz sadece 49. ve 35. piyade alayları tarafından değil, görevdeki her tümenin alayları ile birlikte hareket edecek şekilde yürütülmüştür.76Amerikan vesikalarının bu kanaate nereden vardığını tespit etmek mümkün olmamıştır.
Arşiv vesikalarının naklettiği gibi Tilki Kırı önemli bir mevkidir. Çünkü burası demir yolunun güneyine hâkim bir konumdadır. Vesikalara göre; 4.000 kişilik bir Türk süvari birliği ertesi gün cephe hattını zayıf noktasından yarıp Küçükköy’e [Yıldırım Kemal] ulaşmayı başararak Yunan demiryolu ve telgraf bağlantısını kesti. Türk süvarileri kısa bir süre burada kaldı ve daha sonra Kütahya’ya gitti. Bu anda Yunanlılar için işler iyi gitmiyordu. Afyonkarahisar, Eskişehir-İzmir demiryolu bağlantısı, büyük miktarda iaşe malzemesi ve cephane, güney ana karargâh uçuş pistiyle birlikte elden çıkmıştı. Yunanlılar, ağır top ve hava bombardımanı altında şiddetli bir çatışmaya girmek zorunda kalmışken İzmir ile telgraf ve demiryolu bağlantıları da kesilmişti. Bu yıldırıcı şartlar altında Yunanlılar ne yapabilirdi? Kuzeydeki Türk taarruzunun önemsiz ve çok zayıf bir saldırı olduğunun farkında mıydılar? Bu durumda Kuzeyden güneye asker kaydırarak buradaki cephelerini sağlamlaştırabilirlerdi. Fakat halen asıl
taarruzun nereden geldiğini bilmediklerinden kuzeydoğu cephesini zayıflatmamayı tercih ettiler. Bu durumda yapılacak tek şey, Afyonkarahisar’ı boşaltarak, bu gibi acil bir durumda kullanılmak üzere hazırlanmış olan Dumlupınar hattı boyunda savunma konumu almaktı.77
Yunan Ordusunun 27 Ağustos akşamı dağınık bir şekilde çekildiği tespit edilince, akşam 17.00’da Türk karargâhından tümenlere taarruzunşiddetinin artırılması
emri verildi. Amerikan kayıtlarında yer alan yılgınlık bu durumdan kaynaklanıyordu. Türk Başkomutanlık Karargâhı, Dumlupınar’ın acil durumlarda kullanılmak üzere tahkim edilmiş bir cephe olduğunu 27 Ağustos akşamı bilmediğinden Yunanlıların Afyonkarahisar’dan bu kadar kolay vazgeçmesini şaşkınlıkla karşılamıştır. Bu nedenle ihtiyatlı hareket ediliyordu. Akşam 21.45’te Yunan Ordusu’nun Uşak, Dumlupınar, Altıntaş hattına doğru çekildiği kesin olarak anlaşılmıştır.78
Amerikan vesikaları, geri çekilmekte olan Yunan cephesinin ortasında geçilmesi imkânsız ormanlık ve dağlık alan olan Murat Dağı’nın bulunduğunu kaydetmektedir. Bu nedenle geri çekilen Yunan birlikleri dağın kuzeyindeki dar bir geçitten geçebilirlerdi. 27 Ağustos’ta Yunan Başkomutanlığı, 1921 yılında tutmuş oldukları Dumlupınar hattına genel bir geri çekilme emri verdi. Afyonkarahisar’ın güney kanadındaki dört Yunan bölüğü Dumlupınar hattına çekilebildi, fakat 30 Ağustos’ta Yunan Güney Ordusu telafi edilemeyecek ağır bir mağlubiyet aldı.79
Eskişehir Bölgesi’ndeki II. Türk Kolordusu, 28 Ağustos’ta Yunan III. Kolordusu tarafından oluşturulan tehdit nedeniyle ihtiyatlı hareket etmek mecburiyetinde
kalmıştır. Batı Cephesi Komutanı İsmet Paşa, II. Kolordu’ya kuzey yönündeki Yunan geri çekilişinin çevrilerek yok edilmesi için, Kütahya istikametinde Döğer-Murat-Çakırtepe hattının tutulması emrini vermiştir. I. Kolordu güneyde düşmanı takibe devam edecekti.Bu durumda düzensiz geri çekilişi topyekûn kaçışa dönüştürmek daha da kolaylaşacaktı.80
Türk Ordusu’nun Yunanlıların kuzeye çekilerek İzmir’e sığınmasını önlemeye yönelik tedbiri Yunan Ordusu’nun bir kısmını savaşa mecbur etmiştir. Bu nedenle Amerikan arşiv vesikalarının da kaydettiği gibi, Afyonkarahisar’ın kuzey kanadındaki Yunan birlikleri çekilebilecek kadar şanslı olamamıştır. Vesikalara göre; 28 Ağustos’ta Yunan II. Kolordusu ve 15. Tümeni General Trikopis emrine verildi. Fakat bu çok geç kalmış bir tedbirdi. Nitekim, Afyonkarahisar’ın kuzeyinde olan 5. ve 12. Tümenler, Türk IV. Kolordusu tarafından Yunan II. Kolordusunun diğer birliklerinden ayrılarak kuzeybatı yönüne sürüldüler. Yunan 9. ve 13. Tümenleri de, arkalarındaki Türk süvarileri ile III. ve IV. Türk Kolorduları tarafından cepheden kuzeye doğru itiliyordu. 30 Ağustos’ta, Türkler Yunan güçlerini üç parçaya ayırmayı başardı:81
Güney Konumu
(A) 1., 2., 4. ve 7. Yunan Tümenleri, Dumlupınar Cephesinde Merkez Konumu
(B) 5. ve 12. Yunan Tümenleri Murat Dağı’nın doğusunda Kuzey Konumu
(C) 9. ve 13 Yunan Tümenleri Kütahya’nın kuzeyinde Bahsedilen hadise Dumlupınar’daki büyük zaferdir. General Trikopis, 29
Ağustos’ta Ordusu’nun kuşatıldığını anlamış, Türk süvarilerininYunan cephe hattının arkasında görülmesi tüm ümitleri yok etmiştir. En büyük sorun, ordudaki yılgınlık ile koordinasyonun bir türlü sağlanamamasıdır.82Trikopis, 29 Ağustos akşamı birliklerini Dumlupınar’daki acil durum hattında toplayarak bir savunma cephesi oluşturmayı amaçlamıştır. Fakat, General Franko ile birleşemediğinden bu planı tatbik etmesi imkânsızdı. Mecburen geri çekilmeye devam etmiştir. Aynı gün General Franko Grubu da, İzmir yolunu tutmak için Kaplangı Dağını ve kuzeyini savunacak şekilde yerleşmiştir.83
Amerikan arşiv vesikalarının da belirttiği gibi, Yunan Ordusu’nun büyük kısmı, 29 Ağustos’ta kuzey, doğu, güney ve güneybatıdan kuşatılmıştı. Tek çıkış yolu General Franko’nun bulunduğu batıydı. Başkomutan Mustafa Kemal Paşa, Genelkurmay Başkanı Fevzi Paşa ve Batı Cephesi Komutanı İsmet Paşa harp meclisi toplayarak taarruzun şiddetle devamına karar verdiler. Türk Orduları 30 Ağustos’ta düşmana esaslı bir darbe vurma emrini aldı. Başkomutan Mustafa Kemal Paşa bizzat kendisi cephe ilerisine, I. Ordu karargâhına giderek taarruzu yönetti. Yunan birlikleri Aslıhanlar kuzeyinde toplanmaktaydı. Çalköy-Allıören-Yeniköy-Adatepe arasında gerçekleşen savaşta Yunanlılar ilk gün olduğu gibi önce yoğun bir top atışına tutuldu. Daha sonra da zorlu bir cephe savaşıyla yok edildi.
Türk tebliğleri Trikopis’in bu çarpışmada I. Yunan Kolordusuna komuta ettiğini göstermektedir. Amerikan vesikaları ise Trikopis’in bu esnada ricat halinde olduğunu ve mağlubiyetten haberdar olarak, Dumlupınar’a çekilmesinin imkânsız olduğunu görüp Uşak’a yöneldiğini kaydetmektedir. Trikopis, Uşak’ta General Franko grubuyla buluşmayı ümit ediyordu.84
Amerikan vesikaları, II. Yunan Kolordusunun 30 Ağustos’ta Murat Dağı’nı geçebilmek için zorlu bir savaş vermek zorunda kaldığını kaydetmektedir. Yunan birlikleri cephede Türk piyadesi, art kısmında ise Türk süvarilerinin saldırısına uğramaktaydı. Bu nedenle konumlarını koruyamayarak geri çekiliyorlardı. Amerikan kayıtlarına göre aynı gün I. Yunan Kolordusu Dumlupınar cephesinde güçlü bir karşı saldırı başlatmıştır. Bu saldırı kısmen başarılı olmuş, fakat ertesi gün cephe gerisi güvenliği 2. Tümen tarafından sağlanan I.Kolordu Uşak’a doğru çekilmiştir.
Bunun üzerine I. ve II. Türk Kolorduları, güneyde taarruzu devam ettirerek Yunan birliklerini, Afyonkarahisar’dan 35 mil (56 km.) uzaklıkta, Murat Dağı’nın güneyindeki İslamköy ile Ahatköy’e doğru sürmüşler ancak, Yunanlılar bu hattı 31 Ağustos’a kadar ellerinde tutmuşlardır.85
Amerikan belgelerinde yer alan bu bilgide önemli hatalar mevcuttur. Zira Türk Genelkurmay kayıtları 30 Ağustos’ta herhangi bir Yunan karşı taarruzundan
bahsetmemektedir. Yunan Ordusu’nun esaslı bir darbe yediği 30 Ağustos günü herhangi bir etkili karşı taarruz başlatabilmesi de olası değildir. Amerikan vesikalarında çelişkiler mevcuttur. Zira, I. Yunan Kolordusuna Trikopis komuta etmekteydi ve vesikalara göre Trikopis Dumlupınar çatışmalarına katılmamıştır.
Türk tebliğlerine göre Dumlupınar çarpışmaları şu şekilde gerçekleşmiştir; hızla geri çekilen Yunan Birlikleri, Murat Dağı’nı geçemeden 30 Ağustos günü
Uşak istikametinde ilerleyen Türk takip kuvvetleri tarafından Dumlupınar’ın güneydoğusunda kuşatılarak savaşa zorlanmıştır. Yunan işgal birliklerinin diri halde geri çekilip İzmir’e varması durumunda burada yeni bir cephe kurulup Türk Ordusu zorda bırakılabilirdi. Bu nedenle, düşmanın kuşatılan birliklerinin imha edilmesi gerekiyordu. Yunan Birliklerininbaşında I. Kolordu Komutanı Trikopis ve II. Kolordu Komutanı Diyanis bulunmaktaydı. Türk Ordusu, cephe ilerisinde bulunan Mustafa Kemal Paşa tarafından idare ediliyordu. Yunan kuvvetlerinin geri çekilebileceği yegâne boşluk Amerikan arşiv vesikalarında da bahsedilen Murat Dağı’nın Kızıltaş Deresi tarafıydı.
Derenin karşısında Türk süvarileri bulunduğu için burası da Yunan kurtuluşu için güvenli değildi. Yunan güçleri, arka kısımları Kızıltaş Deresi yönünde olmak üzere Çalköy’ün batısında Aydemir-Adatepe-Ağaçköy hattında savunma hattı oluşturmuştur. Türk saldırısı karşısında tutunamayan Yunan birlikleri ağır bir mağlubiyet alarak, kurtulmayı başaranlar askeri disiplinden uzak bir şekilde savaş alanını terk etmişlerdir. Başkomutanlık Meydan Muharebesi adını alan bu çarpışma Büyük Taarruzun kesin başarısını da ilan etmiştir.86
Başkomutanlık Meydan Muharebesi’nin yapıldığı gün Amerikan arşiv vesikalarına göre; 9. ve 12. Tümenlerin merkez kısımları da, Murat Dağı’nın kuzeyine
doğru sürüldüler. Yunan Tümenleri burada 5. ve 13. Tümenlerle birleşerek birlikte Murat Dağı’nın dar geçidinden güneye doğru geri çekilmeye çalıştılar.
Bu dört Yunan Tümeni Türk süvari birlikleri ileIV. ve VI. Kolorduların saldırısına uğradı. Yunanlılar çekilmeyi başardılar, fakat bütün ulaşım araçlarını ve toplarını kaybettiler. O kadar kötü durumdaydılar ki, sadece 5. Tümen savaşabilecek güçteydi. Bahsedilen olay, Dumlupınar çatışmalarının bir kısmıdır. Çelişkili ve olay örgüsüyle tutarsız bilgilerden açıkça görüldüğü üzere Amerikalı gözlemciler Dumlupınar çatışmaları hakkında sağlıklı bilgi elde edememişlerdi.87
Amerikan vesikalarına göre; Dumlupınar’da mağlup edilenlere ek olarak Güneydeki Yunan birlikleri de onlardan iyi durumda değildi. 31 Ağustos’ta Uşak’a sığınabildiler, fakat dört tümenden ancak ikisi bunu başarabilmişti. Birinci ve ikinci Tümenler savaş sahasındaydı. Yunan, bağımsız tümeni taarruz noktasını güçlendirmek için güneye giderken III. Türk Kolordusu ile karşılaştı. Bağımsız Tümen, kurtulmayı başardı, fakat hiçbir Yunan gücüne katılamadı.88
Amerikan arşiv vesikaları enteresan şekilde Yunan geri çekilişi esnasında tedhiş birlikleri tarafından gerçekleştirilen mezalim ve geçilen her yerin yakılması hakkında en ufak bilgi kırıntısı içermemektedir.
Oysa savaşı bu kadar ayrıntılı nakleden raporların Yunanlılar tarafından yakılıp yıkılan köy, şehir ve kasabalar hakkında bilgi sahibi olmaması imkânsızdır.
Amerikan vesikaları buradan itibaren Türk Genelkurmay kayıtlarıyla uyum içindedir. Vesikalara göre; I. ve II. Yunan Kolorduları 1 Eylül’de Uşak’a girdiler.
Yunanlıların kendine güveni kalmamıştı. Eylül’ün ilk gününde, Türkler karşısında konuşlandırılmış dokuz Yunan tümeninden sadece üçü savaşabilir durumdaydı. Bu tümenlerin birinci ve ikincisi Uşak’ın 15 mil (24 km.) kuzeyinde Kapaklar, 5. Tümen ise İshaklar cephe hattında idi. Beşinci Tümen halen birinci ve üçüncü Tümenlerden ayrıydı. Ertesi gece 40 millik (64 km.) bir yürüyüş sonrasında 1. ve 2. Tümenler 5. Tümenle birleşebildi.89 Eskişehir’deki Yunan birlikleri henüz çok fazla zarar görmemişti.90
Bu nedenle, dağınık Yunan birliklerinin birleşerek yeniden Ödemiş civarlarında savunma hattı kurmasının engellenmesi gerekiyordu.
Yunanlıların ümitsiz durumuna karşın İstanbul’daki Yunan temsilciliği, Yunan ordularının halenbir savunma yapabileceği ümidiyle 1 Eylül’de Güney Ordu Grubu ve I.Kolordu komutanı General Trikopis’i Başkomutan; Dousmanis, Sariganis ile Pallis’i ise üst düzey komutanlar olarak atadı. Amerikalılara göre; General Trikopis, Güney Ordu Grubu’nun ricatını idare etmekte oldukça başarılı bir performans göstermişti. 2 Eylül’de Uşak’ta Türklere esir düştüğünde Trikopis Başkomutan olarak atandığını bilmiyordu.91
Tam bu esnada Yunanlılar, Trakya’daki birliklerini Anadolu’ya naklederek yeni bir savunma hattı kurmaya çalışıyorlardı.92Türk güçlerinin bir an önce İzmir’e ulaşması gerekiyordu. Bunun için insanüstü bir çaba ve direnme azmi lazımdı. Amerikan kayıtlarına göre; Yunan geri çekilişi 31 Ağustos’tan sonra o kadar
hızlı bir şekilde gerçekleşmiştir ki, Türk birlikleri Yunanlılara yetişememiştir. Bu tarihten itibaren Yunan Ordusu’nun harekâtları herhangi bir askeri değere sahip
değildir. Bununla birlikte harekâtlar insani açıdan önemlidir. General Trikopis ve kurmay heyeti 2 Eylül’de Uşak’ta Türklere esir düştü. Anlaşıldığı kadarıyla Türk
süvari birliğinin birkaç kıtası tarafından şaşırtılmışlar ve esir alınmışlardı. Mustafa Kemal’in [Paşa] nasıl bir kişiliğe sahip olduğunu ve esir düşen General Trikopis ve kurmay heyetine yaptığı muameleyi savaş hukuku açısından tespit etmek son derece önemlidir. Amerikan vesikaları esirlere askeri kurallara uygun bir şekilde, büyük bir nezaketle muamele edildiğini kaydetmektedir. Uşak, 2 Eylül sabahı Yunanlılar tarafından boşaltıldı ve aynı günün akşamı Türk I. Kolordusu buraya yerleşti.93
Yunan Ordusu kuşatıldığı ve askerler savaşmak istemediği için Trikopis ve generalleri teslim olmak zorunda kalmıştır. Trikopis, bir yıl önce, Kütahya-Eskişehir savaşlarında “kahvemi Talas’ta [Kayseri Amerikan Koleji] içeceğim” demiş, ordularının Kayseri’yi bile işgal edebileceğini dile getirmişti. Mustafa Kemal Paşa tarafından Talas’a gönderilerek kendisine kahve ikram edilmiştir. 1 Eylül’de Yunan Orduları Başkomutanı olarak atanan General Trikopis, esir düşmesini şu şekilde nakletmektedir: “1 Eylül gecesi Küçükler Köyü’nde kaldıktan sonra, 2 Eylül sabahı 04.00’da güneye doğru çekilme yürüyüşüne başladık. Bir müddet sonra, açlık ve yorgunluktan birlikler dağıldı. Uşak bir gün önce Türklerin eline geçmişti, akşama kadar savunma yapıp, gece Mesudiye-Kapaklar üzerinden çekilmeye karar verdik.
General Franko burada bulunuyordu. Erler savaşmak istemediğinden teslim olmak zorunda kaldık”.94
4. CÜ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR,
***
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder