30 Mart 2018 Cuma

KIBRIS MESELESİNİN TARİHÇESİ, BÖLÜM 3

KIBRIS MESELESİNİN TARİHÇESİ, BÖLÜM 3

TÜRKİYE VE KKTC’NİN GİRİŞİMİ ÜZERİNE ANNAN PLANI MÜZAKERELERİNİN YENİDEN BAŞLAMASI 

Türkiye ve KKTC 2003 yılının sonunda Kıbrıs sorununa adil ve kalıcı bir çözümün bulunabilmesi amacıyla yeni bir girişim başlatmışlardır. 

Bu çerçevede, BM Genel Sekreteri Annan, ilgili taraflara (Ada’daki iki taraf ile Türkiye ve Yunanistan) gönderdiği bir mektupla, kendilerini müzakere sürecini başlatmak amacıyla 10 Şubat 2004 tarihinde New York’a davet etmiştir. Taraflar, BM Genel Sekreteri’nin bu önerisini kabul etmişlerdir. 10–13 Şubat 2004 tarihleri arasında New York’ta yapılan görüşmeler, Türk tarafının olumlu ve yapıcı tutumu sayesinde başarılı geçmiş ve Ada’da müzakerelerin tekrar başlaması yolunu açmıştır. 

New York’ta varılan mutabakat, Kıbrıs Türk ve Kıbrıs Rum taraflarının belli bir tarihe kadar Annan Planı’nı müzakere etmelerini, üzerinde anlaşmaya varılamayan noktalarda müzakerelere anavatan Türkiye ve Yunanistan’ın katılımıyla devam edilmesini ve nihayet anlaşılamamış nokta kaldıysa bu alanlarda BM Genel Sekreteri’nin yetkisini kullanarak formüller üretmesi ve ortaya çıkacak nihai belgenin her iki tarafta ayrı ayrı, ancak eş-zamanlı olarak düzenlenecek referandumlarla Kıbrıs Türk ve Kıbrıs Rum halklarının onayına sunulmasını içermiştir. Böylece, 1 Mayıs 2004 tarihinden önce çözüme ulaşılması ve AB’ne birleşmiş bir Kıbrıs’ın katılımı hedeflenmiştir. 

Müzakereler iki aşamalı olarak 19 Şubat 2004 tarihinde başlamış ve 31 Mart 2004 tarihine kadar devam etmiştir. Müzakerelerin birinci aşaması, 19 Şubat-22 Mart 2004 tarihleri arasında Ada’da sürdürülmüştür. Müzakerelerin bu aşamasında da Türk tarafı yapıcı bir tutum sergilemiştir. Siyasi düzeyde iki taraf arasında gerçekleştirilen görüşmelerde anlaşma sağlanamamış olsa da, teknik düzeyde yapılan komite toplantılarında bazı gelişmeler elde edilebilmiştir. Müzakerelerin ikinci aşaması ise, 24 Mart 2004 tarihinde İsviçre’nin Bürgenstock kasabasında, anavatanların da katılımıyla başlamış ve 31 Mart 2004 tarihinde BM Genel Sekreteri’nin Annan Planı’nın nihai halini taraflara sunması ile sonuçlanmıştır. 

ANNAN PLANI’NIN İÇERİĞİ 

Bürgenstock’da taraflara tevdi edilen ve 24 Nisan 2004 tarihinde iki tarafta referanduma sunulan planda, yeni ortaklığın iki kesimli olacağı, iki tarafın birbirinin ayrı kimliğini ve bütünlüğünü tanıyacağı, tarafların birbirlerinin kültürel, dini, siyasi, sosyal ve dil kimliklerine saygı gösterecekleri, bir tarafın diğer taraf üzerinde hakimiyet kuramayacağı, kurucu devletlerin kendi alanlarında yetkilerini egemence kullanacakları ve kendi düzenlerini serbestçe kurabilecekleri, kurucu devletlerin ve Federal Hükümetin birbirlerinin yetki ve işlevlerine karışamayacakları gibi hususlara ilaveten, bir tarafın diğer taraf üzerinde otorite ve yetki iddiasında bulunamayacağı hususu da yeralmaktaydı. 

Annan Planı, Garanti ve İttifak Andlaşmalarının Ada’da kurulan yeni düzeni (state of affairs) dikkate alarak aynen devam etmesine dayanmaktadır. Garantör ülkeler, sadece Birleşik Kıbrıs Cumhuriyeti’nin değil, aynı zamanda Kurucu Devletlerin de toprak bütünlükleri, güvenlikleri ve anayasal düzenlerini garanti edeceklerdir. Plan uyarınca, İttifak Andlaşması uyarınca Kıbrıs Türk Devleti’nde konuşlandırılabilecek Türk ve Kıbrıs Rum Devleti’nde konuşlandırılabilecek Yunan birliklerinin sayısı 2011 yılına kadar 6000, 2018 yılına veya Türkiye’nin AB üyeliğine kadar 3000 olması öngörülmüştür. Planın önceki versiyonunda Türkiye AB üyesi olduğunda Ada’daki Türk ve Yunan askeri varlıklarının sıfıra indirilmesi öngörülmekteyken, son versiyonda, Türkiye’nin AB üyeliğinden ya da 2018 yılından sonra, 1960 İttifak Andlaşmasıyla öngörülen sayılar olan 650 Türk, 950 Yunan askerinin Ada’da kalmaya devam etmesi sağlanmıştır. 

Asker sayısında 6.000’e ulaşılabilmesi için çekilmenin %20’lik ilk aşaması Ocak 2005’te tamamlanmak üzere 29 aylık bir geri çekilme takvimi öngörülmektedir. Rum tarafına bırakılacak topraklardaki birliklerimizin ilk bölümünün 90 gün içerisinde sınırdan bir kilometre içeriye çekilmesi sözkonusudur. Ada’da bulundurulacak bu birliklerin nasıl konuşlandırılacakları, ne gibi silahlarla teçhiz edilecekleri, Ada içinde ne şekilde hareket edebilecekleri kurallara bağlanmıştır. Mesela, 100 askerin üstündeki hareketlerde 48 saat önceden bildirimde bulunma mecburiyeti getirilmektedir. 

Plana göre, kurulacak Ortaklık Devleti’nin adının Birleşik Kıbrıs Cumhuriyeti, Hükümetin isminin Federal Hükümet, Kurucu Devletlerin isimlerinin ise “Kıbrıs Türk Devleti” ve “Kıbrıs Rum Devleti” olması öngörülmekteydi. Bu çerçevede, Federal Hükümetin Anayasa’sına ilaveten, Kurucu Devletlerin de ayrı Anayasa’ları bulunması, iki liderin ilk iki ay için birer ay rotasyonla Eş-Başkanlığı yürütmeleri, Bakanlar Kurulu’nun referandumdan sonraki iki gün içinde isimleri taraflarca bildirilecek üç Rum ve üç Türk’den oluşması, Rumların AB, Maliye, Adalet ve İçişleri; Türklerin ise Ulaştırma ve Tabii Kaynaklar, Dışişleri ve Savunma ile Ticaret ve Ekonomi Bakanlıklarını üstlenmeleri, iki aylık bu dönemde geçici Federal Parlamento’nun da iki Kurucu Devletin Meclisleri tarafından atanacak 24’er üyeden oluşması kararlaştırılmıştı. Plan çerçevesinde, Federal Devlet Başkan ve Başkan Yardımcılığı ilk 5 yıl boyunca 10’ar aylık sürelerle, 5 yıldan sonra da 20’şer aylık sürelerle rotasyona tabi tutulacak, 6’ncı yıldan itibaren iki dönem Rum’a karşılık bir dönem Türk Başkan olacak, Başkanlık Konseyi 5 yıllığına 6’sı oy sahibi, 3’ü oy hakkı olmayan, toplam 9 üyeden oluşacaktı. 

Planda, Türk tarafına % 29.2 oranında toprak bırakılmakta, İngiliz üslerinden verilecek toprak dikkate alındığında bu oran %28.8’e düşmekte, buna mukabil Türk tarafı kıyı şeridinin % 52’sine sahip olmaktaydı. 

Plan uyarınca Rumlara verilecek topraklarda yaşayan yaklaşık 58.000 Kıbrıs Türkü‘nün 42 aylık takvim çerçevesinde aşamalar halinde bu bölgeleri terk ederek Kıbrıs Türk Kurucu devletine kalacak topraklara göç etmeleri kararlaştırılmıştı. Kıbrıs Türk Devleti’nde ve Kıbrıs Rum Devleti’nde ikamet izni verilecek Türk ve Yunan vatandaşlarının miktarı her iki kurucu devletin nüfusunun % 10’unu geçmeyecek, Anlaşma yürürlüğe girdiğinde Türk vatandaşlarının Kuzeydeki sayısı yaklaşık 20 bini, Yunan vatandaşlarının güneydeki sayısı yaklaşık 70 bini geçmeyecek, daha sonra bu oran % 5 olacak, üniversite öğrencileri ve öğretim üyeleri bu oranın dışında bırakılacaktı. 

5 yıllık moratoryumu takiben dokuz yıl zarfında kademeli olarak 39 bin Rum’un kuzeye dönmesine imkan verilen Plan’da, 6 ila 9’uncu yıl arasında, bir köy veya belediyenin nüfusunun %6’sı; 10 ila 14’üncü yıl arasında %12’sine denk kısıtlama, 14’üncü yıldan sonra ise 19’uncu yıla veya Türkiye AB’ne girene kadar ilgili Kurucu Devlet nüfusunun %18’i olarak belirlenmişti. 19uncu yılın sonunda ya da Türkiye’nin AB üyesi olmasıyla birlikte Kıbrıs Türk Devleti nüfusunun ancak üçte biri oranında Rumun Kuzey’e yerleşebileceği hükmü plana eklenmiştir. 

Plan’da her Rumun Kuzey’deki eski mülkünün üçte birine sahip olması yönünde bir düzenleme getirilmiş, geri kalan 2/3’ü için ise tazminat öngörülmüş, ancak, Karpaz bölgesindeki Dipkarpaz, Yeni Erenköy, Sipahi ve Adaçay köylerinin eski Rum sakinlerinin herhangi bir sınırlama olmadan eski mülklerine dönmeleri bu yerleşim birimlerine din, eğitim ve kültür alanlarında otonomi verilmesi kararlaştırılmıştı. 75 bin kişiyi etkileyebilecek bu düzenlemelerin getireceği rehabilitasyonun Türk tarafı için yaklaşık maliyetinin 3,8 milyar dolar olacağı Kıbrıs Türk tarafının Birleşmiş Milletler’e tevdi ettiği raporda bildirilmiştir. Rum tarafı ise kendi rehabilitasyonu için 20 milyar doların üzerinde bir kaynak ihtiyacından sözetmiştir. 

Plan kabul edilmiş olsaydı AB’nin de kabul etmek durumunda olacağı ve Türkiye’nin AB üyelik süreciyle de bağlantılı kılınan derogasyon ve kısıtlamalar bulunmaktaydı. Bunlar;  

a) Kurucu devlette ikametle ilgili yukarıda arzedilmiş olan kısıtlamalar, 

b) Türkiye ve Yunanistan vatandaşlarının Ada’da ikametiyle ilgili kısıtlama, 

c) Kıbrıs’ın Avrupa Güvenlik ve Savunma Politikasına katılımının Garanti ve İttifak Andlaşmalarına uygun olacağı, Kıbrıs’ın AGSP’nin askeri boyutunun dışında kalacağı, 

d) Türk kurucu devletinde kişi başına düşen gayrısafi milli hasılanın Rum devletininkinin % 85’ne ulaşmasına kadar ya da 15 yıl boyunca gayrımenkul alımına getirilebilecek kısıtlama, 

e) Anlaşmanın yürürlüğe girmesinden sonraki altı yıl zarfında Kıbrıs Türk Kurucu Devleti’nde AB iç pazarının uygulamalarıyla ilgili kısıtlayıcı tedbirler alınmasıdır 

Referandumda olumsuz yanıt çıkması veya garantör ülkelerin birinin 29 Nisan’dan önce Andlaşmayı imzalamayı reddetmesi halinde, Kuruluş Anlaşması tümüyle geçersiz ve hükümsüz olması öngörülmüştür. Annan Planı kabul edilmiş olsaydı, özellikle yerlerinden edilecek Kıbrıslı Türkler ve mal-mülk konuları, yeni iki kesimliliğin oturtulması itibarıyla Türk tarafı için zor ve sancılı bir dönemden geçilmesine neden olacaktı. Ayrıca, Türk tarafının ekonomik açıdan yeni ortaklığa uyumu benzer güçlükleri beraberinde getirecekti. 

Planın yürürlüğe girmesi Ada’da iki tarafta ayrı ayrı yapılacak referandumlardan sonra 1960’da olduğu gibi ancak garantör ülkelerinde katılımıyla beşli andlaşmanın imzalanıp onaylanmasıyla mümkün olabilecekti. Bu bağlamda, garantör ülkeler referandumların olumlu sonuçlanması halinde gerekli iç onay işlemlerini tamamlayarak beşli andlaşmayı imzalayacakları hususunda taahhüt vermişlerdir. 

REFERANDUMLAR VE SONRASI 

Müzakereler neticesinde nihai hale getirilen çözüm planı 24 Nisan 2004 tarihinde GKRY ve KKTC’nde referandumlarla Kıbrıs’taki iki halkın onayına sunulmuştur. Rum halkının %75.83’ü Planı reddederken, Kıbrıs Türk tarafı kendileri için getireceği pek çok zorluğa rağmen %64.91 çoğunlukla Plan’a “evet” demiştir. Rum tarafının Plan’ı büyük bir çoğunlukla reddetmesinde GKRY lideri Papadopulos’un 7 Nisan 2004 tarihindeki halka seslenişinde Rum halkını “güçlü bir hayır” demeye çağırması ve Rum liderliğinin devlet eliyle sürdürdüğü “hayır kampanyası” da önemli bir etki yapmıştır. Sonuçta, Rum toplumunun reddi karşısında, BM ve AB dahil tüm uluslararası camianın desteklediği bu kapsamlı çözüm planı geçersiz hale gelmiştir. 

Referandumlar sonucunda Ada’da yeni bir durum ortaya çıkmıştır. Referandumun ardından başta BM, AB gibi uluslararası kuruluşlar ile ABD, İngiltere, Almanya gibi ülkelerden Kıbrıs Türk tarafının tutumunu destekleyen, Rum tarafının planı reddetmesinden üzüntü duyulduğunu beyan eden ve Kıbrıs Türk tarafının izolasyonunun artık devam edemeyeceğini vurgulayan açıklamalar gelmiştir. Bu konuda bazı adımlar atılmışsa da bugün itibariyle gelinen noktada Kıbrıs Türklerinin yıllarca maruz kaldıkları izolasyonun kırılması sağlanamamıştır. Açıklamalarda ayrıca, eşsiz bir fırsatın kaçırıldığına da dikkat çekilmiştir. 

AB Genel İşler ve Dış İlişkiler Konseyi’nin 26 Nisan 2004 tarihinde Lüksemburg’da gerçekleştirilen toplantısı sırasında Kıbrıs konusunda alınan kararda, Konsey, Kıbrıs Türk toplumunun izolasyonunun sona erdirilmesine kararlı olduğunu ifade etmiş ve bu amaçla Komisyon’u kapsamlı tedbirler almaya davet etmiştir. Ayrıca, Kuzey’e 259 milyon Euro’luk bir yardımda bulunulması da kararlaştırılmıştır. AB Konseyi’nin 26 Nisan tarihli kararı çerçevesinde hazırlanan iki tüzük (mali yardım tüzüğü ile doğrudan ticaret tüzüğü) GKRY’nin engellemeleri nedeniyle o dönemde kabul edilememiştir. 

GKRY 1 Mayıs 2004 tarihinde, “Kıbrıs Cumhuriyeti” adı altında AB’ne tam üye olmuştur. Türkiye tarafında aynı gün yapılan açıklamada, AB’ne katılacak olan Rumların, Kıbrıs Türklerini veya Kıbrıs’ın tamamını temsil etmeye yetkili olmadıkları, eşit statüye sahip Kıbrıs Türkleri veya Kıbrıs Adası’nın tamamı üzerinde yetki veya egemenliklerinin bulunmadığı, “Kıbrıs Cumhuriyeti”nin Kıbrıs Türklerine zorla empoze edilemeyeceği, kendi anayasal düzenleri altında ve kendi sınırları içerisinde örgütlenmiş bulunan Rumların, Kıbrıs Türklerini veya Kıbrıs’ın tamamını temsil eden yasal hükümet olarak kabul edilemeyeceği belirtilmiştir. Açıklamada ayrıca, Kıbrıs Türklerinin, kendi ülke sınırları ve anayasal düzenleri içerisinde örgütlenmiş bir halk olarak, hükümet etme yetkisini ve egemenliklerini kullanmakta oldukları, bu çerçevede Türkiye’nin, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ni tanımaya devam edeceği ve Güney Kıbrıs’ın AB’ne girişinin Türkiye’nin 1960 Anlaşmalarına dayanan Kıbrıs üzerindeki hak ve yükümlülüklerine hiçbir şekilde haleldar edemeyeceği ifade edilmiştir. 

4 CÜ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR.,

***

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder