TÜRKLER etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
TÜRKLER etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

17 Eylül 2018 Pazartesi

11/11 TEŞRİNİSANİ 1942 TARİHLİ VARLIK VERGİSİ'NE BİR BAKIŞ


11/11 TEŞRİNİSANİ 1942 TARİHLİ VARLIK VERGİSİ'NE BİR BAKIŞ



Dr. Kerem KARABULUT*
A.Ü. Türkiyat AraştırmalarıEnstitüsü Dergisi Sayı 
27 Erzurum 2005 
Prof. Dr. Şinasi Tekin Özel Sayısı
*Atatürk Üniversitesi, İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi, İktisat Bölümü Öğretim Üyesi.


ÖZET

Bu çalışmada, varlık vergısı kısaca tanıtılmaya çalışılmıştır. Amaç varlık vergisi tartışmalarını yeniden canlandırmak ya da Gayrimüslim vatandaşları 
dışlamak değil, tam tersine tarihteki bu hatanın günümüzde bir daha yaşanmaması için ders alınmasını sağlamaktır.. Diğer taraftan, buradaki kısa bakışta tam ve kesin bir iddia yapılmadığını da belirtmekte yarar vardır.

I  Giriş 

Vergi sistemlerinin tarihi süreç içerisinde çok farklı isim ve uygulama biçimleri olabilmiştir. Bunların kimisi doğru kimisi ise yanlış uygulamalar olarak yerini almıştır. İşte varlık vergisi de Türk vergi sisteminde uygulanma şansı bulmuş bir yöntemdir. Ancak bu vergi yaklaşık bir yıllık bir süre  uygulanmasına rağmen, sebep olduğu iktisadi, siyasi ve kültürel etkileri dolayısıyla hem uygulandığı dönemde hem de günümüzde üzerinde tartışma  ve araştırmaların yapıldığı bir vergi türüdür. 
Bu yazıyla, Türk vergi tarihine giren bu uygulama kısaca tanıtılacak ve üzerinde düşünülmesi gereken bazı gelişmelerden bahsedilecektir.

II- Varlık Vergisi Nedir?

Varlık vergısı kanununun ı. maddesi vergiyle ilgi olarak şu ifadeyi kullanmaktadır: "Servet ve kazanç sahiplerinin servetleri ve fevkalade kazançları
üzerinden alınmak ve bir defaya mahsus olmak üzere «Varlık Vergisİ» adiyle bir mükellefiyet tesis edilmiştir'" Dolayısıyla, Varlık vergisine II. Dünya 
savaşının devam ettiği yıllardaki olağanüstü koşullarda bir defaya mahsus olmak üzere konulan bir servet vergisidir denilebilir. Verginin konusu, servet 
ve kazanç sahiplerinin servetleri ve olağanüstü gelirleriydi 11 Kasım 1942 günü TBMM'de görüşülerek kabul edilen 4305 sayılı "Varlık Vergisi Kanunu" sadece iktisadi değil, siyasi ve kültürel açılardan da önemli bir uygulamadır).
Varlık vergisi başlangıçta mecburi bir iç borç şeklinde ortaya atılmış fakat Emin Ali Sipahi'nin ecnebilerin buna mecbur edilemeyeceklerini ileri sürmesi üzerine
vergiye dönüştürülmüştür4 .

Vergi ilk kez, Şükrü Saraçoğlu'nun ekonomide ağırlığın Türklere verilmesi kararını almasıyla i 940 yılının kasım ayında CHP'nin gizli oturumunda gündeme
gelmiştir. Varlık Vergisi kendisinden önceki tüm vergilerden daha farklıdır. Alınan kararlara göre vergi 15 gün içinde nakit olarak ödenmeHydi. 
Azınlıklar arasında bu süre içinde vergiyi ödeyemeyenler Aşkale'ye çalıştırılmak üzere gönderileceklerdi.

III - Verginin Çıkarılış Amacı nedir?

Dönemin Başbakanı Şükrü Saraçoğlu ve Maliye Bakanı Fuat Ağralı'ya göre çıkarılan bu yasayla temelde şu hususların gerçekleştirilmesi amaçlanmıştır5 •

a- Enflasyonla mücadele için tedavülden para çekmek
b- Savaş yıllarında "çok para kazanmış olanlardan" vergi almak
c- Devlet gelirlerini artırmak

   Ş. Saraçoğlu varlık vergisinin amacını TBMM'de aynen şöyle açıklamaktadır6 :

"Bu kanun ile takip ettiğimiz hedef tedavüldeki (dolaşımdaki) paraları azaltmak ve memleket ihtiyaçlarımıza karşılık hazırlamaktır. Bu böyle olmakla beraber bu
kanunun tatbikinden, Türk parasının kıymetlenmesi, muhtekirler üzerinde toplanan halk buğzunun (düşmanlığının) silinmesi, vergileri ödemek için bizzazure  (ister istemez) satışa çıkarılacak malların fiyatlarında bir itidal (yumuşama) husule getirmesi gibi tali faydaların tahassül etmesi (ortaya çıkması) de imkan haricinde addedilemez".

Ancak üstte yapılan bu açıklamalardan başka o dönemde açıkça ifade edilmeyen amaçların olduğu da iddia edilmektedir. Açıklanmayan amaç olarak, bu vergiyi
kullanarak gayrimüslimlerin dışarıya göçe zorlanması belirtilmektedir? Yine belli azınlık gruplarına Müslümanların ödeyeceği verginin on katı vergi salınması da
verginin gayrimüslimlerle ilgili bir tarafının olduğunu göstermektedir8
• Aynı doğrultuda, Başbakan Saraçoğlu mecliste yaptığı üstteki açıklamasından iki gün önce CHP grubuna Varlık Vergisi Kanunu'nu şöyle sunmaktadır 9 :
"Bu kanun aynı zamanda bir devrim kanunudur. Bize ekonomik bağımsızlığımızı kazandıracak bir fırsat karşısındayız. Piyasalarınıza egemen olan yabancıları böylece ortadan kaldırarak, Türk piyasasını Türklerin eline vereceğiz".

Varlık vergisinin hem ekonomik gerekçelerle hem de azınlıkların geçmişte sahip oldukları imtiyazlara karşı uygulanan bir yöntem de olabileceğini Faik Ökte'nin
eserinden anlayabiliriz 10

"Paranın gün gün kıymetini kaybetmesi, eşya fiyatlarının durmadan yükselmesi, askeri masrafların yükü altında bütçe methumunun kaybolması, ihtikarın alıp
yürümesi, halkı da, hükümeti de sinirlendirmekte idi. Muhtekirlere, türedi zenginlere karşı her gün biraz daha yoksulluğu arttığını hissedenlerin diş gıcırtıları  açıkça duyuluyordu. Mevzuun çetin tarafı, köşebaşlarının, ithal ve ihraç iskelelerinin, ekalliyetler tarafından tutulmuş olması idi. 
Hakim ve müstevli unsur askerlik, memurluk ve benzeri işleri elinde tutmuş, buna mukabil ekaIliyetler tüccar, komisyoncu, tüccar mümessili ve benzeri 
adlarla ithal ve ihraç eşyası üzerinde muayyen pursantajlar koyarak zenginleşmişler di. Bu mevzuda Avrupalı müesseselerin iş yapmak hususunda daima dindaşlarını tercih ettiklerine esef etmemek kabil değildir.

Bu münasebetlerin üzeri hafifçe kazılırsa altından ahlisalip seferlerinden kalma paslı Haç mevcut olduğu hayretle görülür".

Kısaca, kanunun çıkarılışını sadece azınlıkların durumuna bağlamak da hatalı olabilir. Bu bağlamda, Faik Ökte'nin eserinde "Varlık Vergisini Götüren Yollar"
başlığıyla hem iktisadi sebeplerden hem de sermayenin Türkleştirilmesi yönünde siyasi ve kültürel hedeflerden bahsedilmektedirll. Ayrıca, o dönemde dünya
ülkelerinde uygulanan olağanüstü vergi politikalarının da etkili olduğu ancak yöntemin ülkeye özgü rasyonelleştirilememesinin olumsuz sonuçlara yol açtığı da vurgulanmaktadır'2 .

IV- Verginin Ana Hatlan Nelerdi?

Varlık Vergisi Kanununun ana temalarını Faik Ökte'nin çalışmasından aynen aktarmakta fayda vardır l3 

   • "Kanun servet ve fevkalade kazançlara hitap etmektedir. Kanun esas itibariyle kazanç vergisi mükelleflerini, büyük çiftçileri, uhdesinde 2500 lira iratlı 
veya 5000 lira kıymetli emlak bulunanları mükellefiyete almaktadır. Şirket şeriklerinin şahıslarına ayrıca vergi konulabilir. Bir mükellef yukarıda yazılı üç 
gruptan ayrı ayrı teklif olunabilir. Aynı gruptan iki veya daha ziyade teklif edilenlerin büyük vergileri ipka ile küçükleri malmemurunca terkin edilir. 
Şirketlerde verginin azam ve asgar haddi tayin olunmuştur. Vergiyi tesbitte komisyonlar serbesttir. Vergi 15 gün içinde tarh edilecektir. 
Unutulanlara 2 ay içinde tarhiyat yapılacaktır. Vergi mahallin en büyük mülkiye amiri, en büyük malmemuru, ticaret ve belediyelerden seçilecek
azadan mürekkep komisyonlar marifetiyle takdir yolu ile tayin edilecektir. Tebliğ, ilan yolu iledir. Vergiye itiraz edilemez. Tahsil müddeti 15 gündür. 
Bunu takip eden hafta içinde yatırılan vergiler yüzde 1, müteakip haftada yatırılanlar yüzde 2 cezaya tabidir.

Bu devrede borcunu ödiyemeyenler çalışma mükellefiyetine tabi tutulur. Bunların ücretlerinin yarısı borçlarına mahsup edilir. 
Çalışma tatbikatı dolayısı ile de mercilere müracaat edilemez. Karı kocanın, bunlarla birlikte oturan usul ve füruun menkul ve gayrimenkulleri bu verginin teminatıdır. Mükellefin elindeki menkullere müteallik rehin, temlik iddiaları muteber değildir. 
Bu bahiste istihkak davası da dinlenmez.
Gayrimenkul satışlarında alakalarının vergiden borçlu olmadığı varidatça tasdik edilmedikçe muamele tapuca tescil edilmez ilh ..."

Ekler kısmında verilen 17 Maddelik Varlık Vergisi Kanunu'nun bir özeti niteliğinde olan bu bilgilere' göre, uygulamanın en acımasız hususları şöyle
özetlenebilir:

Verginin tarhının takdire bırakılması, vergiye karşı itiraz ve temyiz yollarının kapalı olması, mükellefin eşi ve yakınlarına ait varlıklarının teminat olarak ele
alınması, çalışma mükellefiyeti ve bu kapsamdaki düzenlemeler.
Örneğin, 100 bin lira borç için çalışma yerine sevk edilen ve 2 lira gündelikle çalıştırılan bir mükelleften kesilen birer lira ile borcunu 250 seneden fazla 
bir zamanda kapatılması mümkün olabilmektedir. Çalışmaya sevk edilenler arasında borcu 100 bin liradan fazla olan yüzlerce mükellef  Mevcuttur 

V- Vergi Nasıl ve Nerede Uygulandı?

Varlık vergısı kanununun 7. maddesi "Servet ve kazanç sahiplerinin mükellefiyet derecelerini tespit etmek üzere her vilayet ve kaza merkezinde mahallin
en büyük mülkiye memurunun reisliği altında en büyük mal memurundan ve ticaret odalarıyla belediyelerce kendi azalan arasından seçilecek ikişer 
azadan müteşekkil bir ve icabına göre müteaddit komisyon" kurulmasını hükme bağlamıştır. Yine kanunun 11. Maddesi, "Komisyon kararları nihai ve kafi 
mahiyette olup bunlara karşı idari ve adli kaza mercilerinde dava açılamaz" şeklindeki ibaresiyle, komisyonların tespit ettiği vergi miktarının değişmezliğini 
kararlaştırmıştırl5 .

Varlık vergisinin 12. maddesi ise tahakkuk eden verginin 15 gün içerisinde ödenmesini hükme bağlamıştır. Ayrıca, bu süre zarfında vergisini ödeyemeyen
mükelleflere gecikmeli durumda ilk hafta için %1, ikinci hafta için %2 faiz tahakkuk ettirileceği de belirtilmiştir. Uzatma ve bayram tatilleriyle birlikte süre 
20 Ocak 1943 akşamı dolmuştur. Böylece, vergisini ödeyemeyen mükelleflerin ya işyeri ve diğer varlıklarına el konulmuş ya da vergilerini çalışarak ödemeleri 
için çalışma yerlerine gönderilmişlerdir ki, gidilen yerler içerisinde en meşhur olanı da Aşkale'dir.

1940'lı yılların ekonomik koşulları, yeni gelir kaynaklarının bulunmasını zorunlu kılmaktaydı. Bunun için başvurulabilecek yollardan birisi zorunlu
borçlanmaydı ki, yabancıların piyasadaki egemenliği bunu engelliyordu. Dolayısıyla geriye vergi seçeneği kalmaktaydı. Bu amaçla tüm ülkeyi kapayan, 
ancak temel uygulama merkezi olarak ekonominin gelişkin olduğu İstanbul, İzmir, bursa, Ankara, Hatay, İçel ve Seyhan gibi iller seçilmiştir l6 .

Varlık vergisi uygulaması tüm ülkeyi kapsamasına rağmen, asıl uygulamanın İstanbul'da yapıldığını görmekteyiz. Bunun temel gerekçesinin vergi
uygulamasındaki "gizli hedef'in azınlıklar olması ve o dönemde mükelleflerin büyük çoğunluğunun bir ticaret merkezi olan İstanbul'da toplanmış olmalarıdır.
Verginin özellikle Müslümanlar dışındakilere tarh edilmek istenmesindeki gerekçe, Osmanlı'da eli silah tutan her ferdin savaşa gitmesi sonucu Türklerin, 
savaşta gerek maddi, gerekse manevi olarak çok zarara uğramalarına karşılık, askere alınmayan gayrimüslimlerin ve dönmelerin, savaş gerisinde yaptıkları 
ticaret sonucunda elde ettikleri fazla karlardı 17.

Aşağıdaki Tablo varlık vergisi tahakkuk ve tahsilatını Türkiye toplamıyla birlikte vermektedir.



Tablo 1: Varlık Vergisi Tahakkuk ve Tahsilatı İstanbul Oran Türkiye Oran
Kaynak: Ayhan Aktar, "Varlık vergisi ve Türkleştirme Politikaları", S: 140.

Görüldüğü gibi, Toplam varlık vergisi mükellefleri açısından %54 ile birinci sırada olan İstanbul'un ağırlığı, tahakkuk edilen vergi miktarında %68'e ve nihayet
tahsilatta da %70'e yükselmektedir.

Varlık vergisi uygulamasında itiraz hakkının olmaması ve vergi miktarının belirlenmesindeki adalete uygun davranılmaması bu verginin uygulamasıyla ilgili
eleştirilen en önemli konulardan birisidir. Örneğin, aynı işi ortak yürüten ve zenginlikleri aynı olan iki mükellef çok farklı miktarlarda vergiye tabi
tutulabilmişlerdir. Buradaki kıstas ise yaşam biçimlerine göre olmuştur. Eğer bu mükelleflerden birisi partilere giden ya da lüks araçlar kullanan biri, 
diğeri ise evdenişe ve işten-eve şeklinde bir yaşam sürüyorsa, birinci mükellef diğerinin birkaç misli fazla vergiye tabi tutulabilmiştir.

Diğer taraftan verginin uygulanma aşamasındaki önemli yanlışlardan birisi de mükellefin mali gücünün üzerinde hatta tüm varlığıyla ödeyemeyeceği 
miktarlarda vergiler salınmasıdır.

Bu uygulamalar sonucu ortaya çıkan sonuçlar hem dış dünyada Türk devletinin aleyhine uygulamalara sebep olmuş hem de içte sıkıntılar olmuştur. 
Ve nihayet artan baskılar sonunda hükümet de fazla dayanamayıp yaklaşık bir yıl sonra 15 Mart 1944 tarihinde çıkarılan bir kanunla varlık vergisinin 
hukuken tasfiyesi yapılmıştır. Devlet, bu vergi ile ilgili olarak, o güne kadar tahsil edilememiş tüm alacaklardan da vazgeçmiştir.

VI-Verginin Uygulanmasının Tarihi Bağlantısı Olabilir mi?

Aslında varlık vergisi sadece azınlıklar için çıkarılmamıştır. Ülkedeki savaş ve karmaşadan yararlanarak haksız kazanç elde edenler için çıkarılmıştır. Ancak,
uygulama daha çok Gayri müslimler üzerinde yoğunlaşmıştır. Örneğin, müslümanlara vergiyi ödeyemeyince çalışma mükellefiyeti uygulanmamıştır. 
Bununla birlikte, varlık vergisinde gayri müslimlerin çok büyük bir pay tutmasını şu bakışla da değerlendirmek mümkündür: 
İkinci Dünya Savaşı koşullarında esnaf-tüccar ya da zengin olanlar sadece (büyük çoğunlukla) gayri müslimlerdir. Dolayısıyla, varlık vergisinin ödeyicilerinin büyük çoğunlukla gayrimüslimler olması doğaldır. Diğer taraftan bu zümre Osmanlı İmparatorluğu döneminden beri birçok ayrıcalık ve imtiyazlara sahip olmuştur. 
Bu nedenle, tarihi bu birikimin bir sonucu olarak da bu kesime yüklenilmiş olunabilir. Varlık vergisiyle ilgili birinci elden kaynakta tarihsel bağlantıyı doğrular ifadeler yer almaktadır.

"Milli harpten sonrası düşülen hataların başında ecnebi sermayesi düşmanlığı gelir. Bu bekli de kapitülasyon rejiminin bir aksülameli idi. idareciler bu aksulameden kendilerini kurtaramamış, bu çıplak yurdun imanında müsait şartlarla ecnebi sermayesini çalıştırmaktan ürkmüşlerdi. 
Cumhuriyet hükümetleri bu hataya bir hata daha ilave ederek demiryolu, liman gibi eski ecnebi sermayeli envestismanları devletleştirmeye 
kalkışmışlar, günün bütçesini ağır yükler altında bırakmak gatletini göstermişlerdir.Bu sebeple yeni işler yapılamadığını izaha hacet yoktur".
Yine Faik Ökte'n 1 çalışmasının 210. sayfasında şu ifadelere yer verilmektedir.

" ... Bu verginin hasren ekaliyetlere tevcih edilmiş olması, Hıristiyan dünyasının mali mahafilinde aleyhimize haçlı seferlerden süzülüp gelen bir hava 
estirdiğini tahmin etmek güç değildir".

Bir başka yorumda "Varlık Vergisi'ni hazırlayan olgular İkinci Dünya Savaşından çok öncelere dayanmaktadır" ifadesi kullanılarak azınlıkların Osmanlı
İmparatorlu dönemindeki konumlarına atıfta bulunulmaktadır19 
• Osmanlı imparatorluğu'nun son dönemlerindeki 1915 sanayi sayımına göre, Osmanlı sanayiinde sermayedar ve işçi olarak Türkler, Rumlar, Ermeniler ve
Yahudilerin aldıkları pay ise Tablo 2'deki gibidir.



Tablo 2: 1915 Sanayi Sayımında Türkler ve Azınlıkların Sermaye ve İşçilikteki
Payları
Kaynak: Rıdvan Karluk, "Türkiye Ekonomisi", S: 194, 1996.

Görüldüğü gibi, Türkler hem sermayedar hem de işçi olarak sadece %IS'lik bir paya sahiptir. Azınlıkların Osmanlı sanayiinde ve dolayısıyla Osmanlı 
ekonomisinde hakim duruma gelmeleri aslında çok eski tarihlere dayanmaktadır. 1838 İngiliz Ticaret Anlaşması (bilinen ismiyle Balta Limanı Anlaşması) 
Osmanlı İmparatorluğunun ekonomik bağımsızlığını kaybettiğinin açık bir belgesidir. Örneğin bu anlaşmanın bir maddesinde " İngiliz tüccarları, ortakları veya adamları, Osmanlı devletinin her yerinde her çeşit malı istisnasız alıp satabilecek ve iç ticarette en imtiyazlı yerli tüccardan fazla vergi ödemeyecek tir" 
denilmektedir20. İşte İngiliz tüccarlarının adamları ve ortakları çoğu zaman Türkiye' deki azınlıklar olmuşlardır. Hatta Düyunu Umumiye [daresini işletenler 
azınlıklardır.Konuyla ilgili olarak bir başka kaynaktaki şu vurgular dikkat çekicidir 21:

"1838 Baltalimanı Antlaşması'yla zengin olanlar komisyonculardı. Savaş yıllarında "milli sermaye" yaratma amacıyla zengin yapılanlar da yine o
komisyonculardı!". Yazar bu vurgunun devamında komisyoncuların Yahudiler veya Türkleşmiş Sabetayistler olduğunu da belirtmektedir. Aynı kaynakta, 
"İlk bakışta haksızlık var gibi görülüyor. Ama Osmanlıdan o güne uzanan dönemde piyasaya gayrimüslimlerin hakim olduğunu düşünürseniz, 
"bunun o kadar da" haksız olmadığını düşünebilirsiniz. Savaş zenginleri arasında Müslüman sayısı bir elin parmaklarını geçmeyecek kadar azdı" ifadesi de 
yer almaktadır.

Yine Galata Bankerleri olarak bilinen ve İmparatorluğun iç borç bulmada başvurduğu kesim de azınlıklardan oluşmaktadır. Bunlar, XVI. Yüzyılda devletin
sürekli denetimi altında oldukları için iltizam işleriyle uğraşabildikleri halde, faizcilik yapamıyorlardı. Osmanlının son dönemlerinde ise her türlü ayrıcalıktan
yararlanabilmişlerdir.Yine XVII. Yüzyılda, Rumlar ön plana çıkmış ve Avrupa'da gelişen merkantilizmin İstanbul temsilcileri haline gelmişlerdir22 . 
Tanzimat'ın ilanından sonra, sadece İstanbul'daki gayrimüslimler değil, taşralardakilerin de güçlendikleri ve vergilerini cemaatleri ve kendi meclisleri 
vasıtasıyla ödeme olanağını buldukları ve bu yolla türlü haksızlıkları yaptıkları belirtilmektedir 23

  . Üstelik bu kesim, hem ticari hem de siyasi hususlarda dış ülkelerle zaman zaman işbirliğine de girebilmiştir. 

Acaba varlık vergisi uygulamasında azınlıkların tarihi süreç içerisindeki kendilerine sağladıkları bu avantajlarının sonucu olarak, Cumhuriyet döneminde bir"dışa vurum" var mıdır? Bu soruya evet ya da hayır demek zordur. Faik Ökte'nin çalışmasından üst kısımlardaki alıntılara bakıldığında evet demek mümkündür. 
Ancak, hayır denilmesini gerektirecek yönler de vardır. Örneğin; Atatürk döneminde böyle bir sıkıntı yaşanmamıştır. 
Üstelik ülke ekonomİsi 1923-1938 döneminde daha zayıftı denilebilir. Dolayısıyla, Varlık vergisi uygulamasına tarihi sebep ne olursa olsun
dönemin uygulayıcıları tarafından yapılmış tarihi bir hata olarak bakmak mümkündür.

Sonuç;

Varlık Vergisi, haksız, adilolmayan ve azınlıkları hedef alan bir vergi olarak düşünülebilir. Verginin oranı, matrahı, mükellefi ve cezası adalet ve etkinlik
ilkesinden uzaktır. Bu nedenle, böyle bir verginin uygulanması yerine daha uygun yöntemler ve uygulamalar yapılabilirdi. Ancak, bütün bunlara rağmen, 
konuyu o dönemin koşullarında uygulanmış hatalı bir uygulama olarak düşünerek, Günümüzün modern Türkiye'sinde azınlık kavramının dahi ortadan 
kaldırılıp bütün vatandaşların Demokratik Cumhuriyet şemsiyesindehuzurla yaşaması sağlanmalıdır.

DİPNOTLAR;

1 ÖKTE, Faik; Varlık Vergisi Faciası, Nebioğlu Yayınevi, İstanbul 1951, s. 217.
2 KORKMAZ, Esfender; Krizin Bilançosu: Zengin Devlet Fakir Millet, Enes Mat. Ltd. Şti., İstanbul 2004, s. 178.
3 AKTAR, Ayhan; Varlık Vergisi ve Türkleştirme Politikaları, İletişim yayınlan, İstanbul 2001, s. 135.
4 ÖKTE, Faik; Varlık Vergisi Faciası, Nebioğlu Yayınevi, İstanbul 1951, s. 119.
5 TOKGÖZ. Erdinç; Türkiye'nin iktisadi Gelişme Tarihi (1914-2001), İmaj Yayıncılık, Ankara 2001,s. 113.
6 AKTAR, Ayhan; Varlık Vergisi ve Türkleştirme Politikalan, İletişim yayınlan, İstanbul 2001, ss. 147-148.
7 KORKMAZ, Esfender; Krizin Bilançosu: Zengin Devlet Fakir Millet, Enes Mat. Ltd. Şti., İstanbul 2004, s. 178.
8 ÖZYÜREK, Mustafa; "Varlık Vergisi (III)", FinalISal Forum, 17.08.2000, s. 1.
9 AKTAR, Ayhan; Varlık Vergisi ve Türkleştirme Politikaları, İletişim yayınları, İstanbul 2001, s. 148.
10 ÖKTE, Faik; Varlık Vergisi Faciası, Nebioğlu Yayınevi, İstanbul 1951, s. 38.
11 ÖKTE, Faik; Varlık Vergisi Faciası, Nebioğlu Yayınevi, İstanbul 1951, ss. 34-39.
12 ÖKTE, Faik; Varlık Vergisi Faciası, Nebioğlu Yayınevi, İstanbul 1951, ss. 38-39 ve
     http://www.dunyagazetesi.com.tr/news_disp1ay.asp?upsale_id=125070 (giriş tarihi: 09.09. 2(04).
13 ÖKTE. Faik; Varlık Vergisi Faciası, Nebioğlu Yayınevi, İstanbul 1951, s. 56.
14 ÖKTE. Faik; Varlık Vergisi Faciası, Nebioğlu Yayınevi, İstanbul 1951, s. 57.
15 AKTAR. Ayhan; Varlık Vergisi ve Türkleştirme Politikalan, İletişim yayınları, İstanbul 200 L. s. 164.
16 COŞAR. Nevin; " Varlık Vergisi Konusundaki Yolsuzluk Söylentileri". S.B.F. Dergisi. Cilt: 58 Sayı: 2 Yıl: 2003, s. 3
17 http://mitglied.lycos.de/goezeleI53/Varlik_Vergisi/body_varlik_vergisi.htm? (giriş tarihi: 09.09.2(04).
18 ÖKTE, Faik; Varlık Vergisi Faciası, Nebioğlu Yayınevi, İstanbul 195 ı. s. 20.
19  http://www.dunyagazetesi.com.tr/news_display.nsp?upsale_id=123923 (giriş tarihi: 09.09.2(04).
20 KARLUK, Rıdvan; Türkiye Ekonomisi, Beta yayınları, İslanbul 1996, s. 61 ı.
21 YALÇIN, Soner; Efendi Beyaz Türklerin Büyük Sırn, Doğan Kitap, İstanbul 2004, ss. 228,339.
22 TABAKOGLU. Ahmet; Türk İktisat Tarihi, Dergah Yayınları. İstanbul 1994, s. 187.
23 ÇAKIR, Coşkun; Tanzimat Dönemi Osmanlı Maliyesi, Küre yayınları, İstanbul 200 L, ss. 1\7-S8, ı S6.


Varlık Vergisine Bir Bakış 
Ekler: Varlık Vergisi Kanunu 

T. C. BAŞ VEKALET 
Neşriyat ve Müdevvenat Dairesi Müdürlüğü 

VARLIK VERGİSİ HAKKINDA KANUN 

Kanun No.: 4305 
Kabul tarihi: II-II-1942 
Neşri tarihi: 12-11-1942-5255 
TAED 27. 2005: 325-339 
A.Ü. Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü Dergisi Sayı 
27 Erzurum 2005 
Prof. Dr. Şinasi Tekin Özel Sayısı 


1. VERGİNİN MEVZUU 

Madde 1-Servet ve kazanç sahiplerinin servetleri ve fevkaHide kazançları üzerinden 'alınmak ve bir defaya mahsus olmak üzere «Varlık 
Vergisi» adiyle bir mükellefiyet tesis edilmiştir. 

Madde 2-Varlık Vergisi aşağıda yazılı zürnrelere dahilolan hakiki ve hükmi şahıslardan alınır: 

A) 2395 ve 2728 sayılı kanunlarla ek ve tadilleri, mucibince mükellef bulunanlar; 

B) Büyük çiftçiler (Büyük çiftçiden maksat, işinin idaresine ve vüsatine hale! getirmeksizin bu mükellefiyeti ifa edebilecekleri bu kanunla yazılı komisyonlarca tespit edilenlerdir); 

C) Uhdelerinde bulunan binaların ve hisseli hissedarlarının hisselerine düşen bir yıllık gayrisafi iradı yekunu 2.500 liradan ve arsalarının vergide mukayyet 
kıymetleri 5.000 liradan yukarı bulunan ve bu miktarların tenzilinden sonra mütebaki irat ve kıymetlerle bu vergiyi verebileceği komisyonlarca 
kararlaştırılanlar; 

D) 1939 senesindenberi 2395 veya 2728 kanunlar mucibince vergiye tabi bir iş ve teşebbüsle uğraştığı halde bu kanunun neşri tarihinde işini 
terk, devir veya tasfiye etmiş bulunanlar; 

E) Meslekleri tacir, komisyoncu, tellal veya simsar olmadığı halde 1939 senesindenberi, velev bir defaya münhasır olsa bile, ticari muamelelere 
tavassut ederek komisyon veyahut tavassut mukabili olarak, her ne nam ile olursa olsun, para veya ayniyat almış olanlar; 

Madde 3-İkinci maddede yazılı mükellefiyet zümrelerinden iki veya daha ziyadesine dahilolanlar bu zümrelerin her birinde ayrı ayrı mükellef tutulurlar. 
Umumi, mülhak ve hususi bütçelerle belediye bütçelerinden ve 3659 numaralı kanuna tabi müesseselerden tahsisat, maaş ve ücret alanlarla kadroya 
müsteniden yevmiye ile istihdam edilenler, yalnız bu maaş, tahsisat, ücret ve yevmiyelerinden dolayı ikinci maddenin A fıkrasındaki  mükellefiyete tabi değildirler. 


Madde 4-1837 sayılı Bina vergisi Kanununun 3 üncü ve 1833 sayılı Arazi Vergisi Kanununun 2 inci maddesinde sayılı bina ve arsa sahipleri, ikinci maddenin 

(C) fıkrasında yazılı mükellefiyetten muaf tutulur. 

Madde 5-Vergi, hakiki ve hükmi şahıslar namlarına tarholunur ve eshamlı ve eshamsız şirketlerde hisseye bakılmaksızın şirketlerin  menkul ve gayrimenkul varlığının tamamı üzerinden alınır. 


2. VERGİNİN MİKTARI 

Madde 6-Yedinci maddede yazılı komisyonlar, ikinci maddede yazılı mükelleflerin mükellefiyet derecelerini, her mükellef namına 1941 yılında  ve ticaretini terk, devir veya tasfiye etmiş olanlar için terk, devir veya tasfiyeye tekaddüm eden son yılda tarh edilmiş veya tahakkuk ettirilmiş vergi miktarlarını, çiftçilerde mükellefin zirai vaziyetini ve gayri menkul sahiplerinin de irat ve vergi kıymeti miktarlarını gözden geçirmekle beraber bunlarla mukayyet olmaksızın edinecekleri kanaate göre takdir ve tespit ederler. Ancak 2385 sayılı kanunun Ilinci maddesi hükmü dairesinde kazanç beyannamelerine bilanço raptetmek mecburiyetinde bulunan anonim, komandit, limited ve sermayesi üzerinden kazanç dağıtan kooperatif şirketlerin vergileri, 1941 takvim yılına veya ticari yılına ve ticaret hanelerini terk, devir ve tasfiye etmiş olanlarda terk, devir ve tasfiyeye takaddüm eden son seneye ait safi kazancının 
yüzde ellisinden aşağı ve anonim şirketlerde yüzde yetmişinden yukarı olamaz. 

İkinci Maddenin (B) fıkrasında yazılı çiftçilerin mükellefiyetIeri de varlıklarının yüzde beşi ni geçemez. 

3. VERGİNİN TARHI 

Madde 7-İkinci Maddede yazılı servet ve kazanç sahiplerinin mükellefiyet derecelerini tesbit etmek üzere her vilayet ve kaza merkezinde 
mahallin en büyük mülkiye memurunun reisliği altında en büyük mal memurundan ve ticaret odaları ile belediyelerce kendi azaları arasından seçilecek ikişer azadan müteşekkil bir ve icabına göre müteaddit komisyon kurulur. Ticaret odası bulunmayan yerlerde, bu odanın seçeceği azalar yerine belediyece, 
hariçten ticaret ve ziraattan anlıyanlar arasından ) daki iki aza seçilir. 

En büyük mülkiye ve maliye memurları bu komisyonlarda bizzat bulunmakla mükelleftirler. Ancak birden fazla komisyon kurulan yerlerde tensip edecekleri 
memurları tevkil edebilirler ve kendileri de icabına göre istedikleri komisyonlarda bulunabilirler. 

Komisyonların,büyük çiftçileri tesbit için yapacağı toplantılarda ticaret odası yerine ziraat odalarınca kendi azaları arasından ve bulunmayan yerlerde belediyelerce hariçten ve ziraatten anlayanlar arasından seçilecek iki aza komisyona iştirak eder. 
Komisyon kararları ekseriyetle verilir, bireylerde müsavat halinde reisin bulunduğu taraf tercih edilir. 

Madde 8- Komisyonlar, şirketlerin mükellefiyetlerini tespit ettikleri sırada şeriklerin de servetleri derecesini ve fevkalade kazançlarını araştırarak bunlarında mükellefiyetlerini takdir ederler. 

Madde 9-Komisyonlar, muhtelif zümrelerin mükellefiyet derecelerini tesbit işini on beş gün içinde intaç ile mükelleftirler. Bu müddet zarfında işini 
bitiremeyen komisyonların memur olmıyan azası değiştirilerek yerlerine son mebus intihabında müntehibisani olanlar arasından belediye reisIerince seçilecek dörder zat alınmak suretiyle komisyonların azası tamamlanır. 

Madde 10-Mükelleflerin tesbiti sırasında komisyonlarca unutulmuş olanların isimleri komisyonların dağıtılmasından itibaren en geç iki ay içinde varidat 
dairelerince tespit olunarak 7 nci madde hükmü dairesinde yeniden teşkil edilecek komisyonlara bildirilir. Komisyonlar azami on beş gün içinde bu mükelleflerin vergi miktarlarını kararlaştırmaya mecburdurlar. 

Madde 13-Kollektif ve Komandit şirketlere ait vergilerin icabı halinde ortakların ve komanditlerin şahsi mallarından istifası hususunda da Tahsili Emval 
Kanunu hükümleri tatbik olunmakla beraber ortak ve komanditler çalışma mecburiyetine de tabi tutulabilirler ve on ikinci maddenin ikinci fıkrası hükmü bunlar hakkında da tatbik olunur. 

Bu madde ile on ikinci maddede yazılı karar ve muameleler kaı'i olup bunlara karşı idari ve adli kaza mercilerine dava açılamaz. 

5. TEMİNAT 

Madde 14-Varlık Vergisiyle mükellef tutulanların ikametgahıarında, gerek kendilerine ve gerek karı veya kocalarına veya kendileriyle birlikte oturan usul ve füruu ile kardeşlerine ait dükkan, mağaza depo, ambarı fabrika ve imalathanelerde veya bunlara benzer yerlerde bulunan bütün menkul mallarla tapuda veya vergide bunlardan herhangı biri namına kayıtlı olan gayrimenkul mallar bu kanun mucibine alınacak vergi zamların kanuni teminatı hükmünde olup bu malların satılmasında da Tahsili Emval Kanunu hükümleri tatbik olunur. Verginin teminatını teşkil eden bu mallardan mükellefin kendisine veya karı ve kocasına ait olanlar hariç olmak üzere diğer mallar üzerine komisyonlarca verginin takdir ve tesbiti  tarihinden itibaren bir sene zarfında ayrıca haciz konmadığı takdirde bu mallar üzerindeki teminat hükmü sona erer. 

Mükelleflerin zilyedliği altında veya yukarda yazılı mahallerde bulunan menkul mallara mütealk satış temlik ve rehin iddiaları muteber sayılmaz 
ve bu nevi mallar hakkında dermeyan olunacak istihkak iddiaları dinlenemez. 

Bu kanunun neşrinden mukaddem başlamış olan ve bir i13ama veya bu hüküm ve kuvvette noterlikçe tanzim edilmiş mukaddem tarihli resmi bir senede 
müstenid olmıyarak yapılmış bulunan takip neticesinde İCra dairelerince konulmuş olan ihtiyati ve İcrai hacizler bu teminat hükmüne halei vermez. 
Bu hacizler ancak vergi alacağının tahsilinden sonra bir bakıye kaldığı takdirde bu kısım hakkında infaz olunur. 

Gayrimenkullerin satışında bunların Varlık Vergisi mükellefiyeti ile ilişiği olmadığı alakalı varidat dairesince tasdik edilmedikçe tapu daireleri tescil yapamaz. 
Yapılan tesciller hükümsüz sayılır. 

A.Ü. Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü Dergisi Sayı 
27 Erzurum 2005 339 
Prof. Dr. Şinasi 
Tekin Özel Sayısı 


6. MÜRURUZAMAN 

Madde 15-9 ve LO uncu maddelerde yazılı müddet ve şartlar içinde tarh edilmeyen vergiler, bu müddetler geçtikten sonra yeniden tarh ve tahsil edilemez. 

Bu kanun mucibince tahakkuk ettirilmiş olan vergiler 1943 mali yılından itibaren beş yıl sonra tahsilolunamaz. Verginin tahsili için yapılacak her nevi takip 
muameleleri, müruru zamanı keser. 

7. MERİYET MADDELERİ 

Madde 16-Bu kanun Neşri tarihinden muteberdir. 

Madde 17-Bu kanunun hükümlerini yürütrneğe  İcra Vekilleri Heyeti memurdur. 

11/11 (Teşrinisani)/1942 


(Aslına Uygundur) 


***

30 Mart 2018 Cuma

Amerikan Arşiv Vesikalarında Büyük Taarruz BÖLÜM 4

Amerikan Arşiv Vesikalarında Büyük Taarruz BÖLÜM 4


Amerikan vesikalarına göre; Yunanlılar, geri çekilişlerini devam ettirerek, 3 ve 4 Eylül’de Alaşehir’e, 5 Eylül’de de Salihli’ye ulaştılar. Ertesi gün Salihli ile 
Karataş arasında Ahmetli’den geçtiler. Bu tarihten sonra Yunan Ordusu’nun büyük bir kısmı askeri disiplinden yoksun bir şekilde dağınık gruplar halinde başıbozuk bir şekilde geri çekildi. Yunan askerleri küçük gruplar halinde ya da ferdi olarak İzmir’e doğru kaçmaktaydı.95Türkler, bu birliklere yetişerek savaşma şansını elde edemedi. 8 Eylül’de Ana Türk Ordusu İzmir’in 30 mil (48 km.) uzağındaki Karataş’a ulaştı. Türk Ordusu zorlu bir savaştan sonra kesintisiz takip ile üç günde yaklaşık 100 mil (160 km) yol kat etmişti.96 

İzmir, 9 Eylül’de 9. ve 14. Türk Süvari Tümenlerinin eline geçti ve şehir aynı anda Yunanlılar tarafından İtilaf Devletleri temsilcilerine devredildi. Yunan 
Ordusu’nun İzmir’e girişini bir gözlemci şu şekilde nakletmektedir: “Yunan Ordusu, İzmir’e başıbozuk bir şekilde silahlarını ellerinden fırlatarak hiçbir şekilde askeri olmayan bir düzenle girdi. Bir süvari taburu ve iki top bataryası İzmir’den askeri disiplinle geçen yegâne Yunan kuvvetiydi. Ordunun kalan kısmı dağınık, kalabalıklar halinde hareket ediyordu.”97 

Yunan askeri personel ve mültecilerin boşaltılması belli bir düzen içinde yapıldı. Fakat Türkler İzmir’e ulaştığında bu işlemin sadece bir kısmı tamamlanabilmişti. 
Türkler, geri kalan iki Yunan Güney Grup Kolordusundan 50.000 esir talep ettiler. Şehre girdiklerinde sıkı bir askeri disiplinle hareket ediyorlardı, her şeyin düzgün bir şekilde gerçekleşeceği sanılıyordu. Böyle bir şey olmadı. 14 Eylül’de şehirde yangın çıktı ve kontrol edilemeyen bu yangın bir felakete dönüştü. Türkler, Rumlar ve Ermeniler yangını kimin başlattığı konusunda birbirini suçladılar. Fakat bunlardan hangisinin yangını başlattığı konusunda kesin delil bulmak şimdiye kadar mümkün olmamıştır. Yangın kontrol altına alınıncaya kadar şehrin önemli bir kısmı yandı. Bu esnada mültecilerin nakliyesine devam edildi. Şehirden 260.000 kişi boşaltıldı.98 

Amerikan arşiv vesikaları, Türk Ordusu’nun ileri harekâtında geri aldığı yerleri ve şehirleri ifade ederken “işgal/occupation”, Yunanlılar bir şehri işgal etmiş ise 
“almak/take” sözcüğünü kullanmıştır. Bu önyargılı tutum İzmir yangını ile ilgili kayıtlarda da göze çarpar. Nitekim Batılı kaynakların kahir ekseriyeti, İzmir yangınını Türklerin başlattığını ileri sürerler, oysa yangını Ermeniler çıkarmıştır. İstanbul Emniyet Müdürü Ekrem Bey, Amerika’nın İstanbul’daki Yüksek Komiseri Amiral Bristol ile görüşmesinde İzmir yangının başladığı dönemde Ermeni Kilisesi’nde bulunan cephane ve silahların Türklerin eline geçmemesi için şehrin Ermeniler tarafından yakıldığını, yangın bölgesine giren birliğin başında bulunduğunu ve semte ulaşamadan yangının çıktığını söylemiştir. Bristol da günlüğüne, Ekrem Bey’in söylediklerini başka farklı kaynaklardan da duyduğunu, fakat Ermenilerin tüm İzmir’i değil, Türklerin eline geçmemesi için kilise ile bazı evleri yakmak niyetinde olduklarını düşündüğünü not etmiştir. Her iki durumda da İzmir’in Türkler tarafından yakılmadığı ortaya çıkmaktadır.99Amerika’nın İzmir Konsolosu George Horton, İzmir Yunanlılardan geri alınıncaya kadar görevinde kalmış, Yunanlılar ile birlikte şehirden ayrılmıştır. Yunan yanlısı tutumu ile tanınan Horton, 2 Eylül’de Yunanlıların panik halinde kaçarken 
Uşak ve Kütahya’yı yaktıklarını, III. Yunan Kolordusunun Eskişehir’den çekilirken burayı da yakmasının kuvvetle muhtemel olduğunu, İzmir’deki Yunan subaylarının panik halinde sürekli şehri yakmak tehdidinde bulunduklarını rapor etmektedir.100 

Arşiv vesikalarında Yunan tedhiş hareketleriyle ilgili hiçbir bilginin yer almaması ilginçtir. 
Zira bu tür mezalimler sadece Yüksek Komiser Bristol tarafından 
raporlanmıştır. Bristol’un raporlarına göre; Yunanlılar sürekli aksini iddia etseler de ordu içinde bulunan tedhiş birlikleri geçtikleri kentleri özellikle yakmakta, kent sakinlerini öldürmekteydiler. İzmir’in işgalinden bir yıl sonra Yunan birlikleri Trakya’daki Bulgar topraklarını işgal etmiş ve dindaşları Hristiyan Bulgarların köylerini yakmış, savaş mağduru köylülerin mallarını da yağmalamışlardı.101 

Kuzey Yunan Ordusu, Güney Ordusu’ndan daha az hasarla yenilmişti. Bu ordu da düzenden yoksun bir şekilde Mudanya’ya geri çekildi ve buradan Yunanistan’a gitmek üzere tahliye edildi. 15 Eylül’de, Türk taarruzu başladıktan sadece üç hafta sonra, Trakya’dakiler hariç, Türk topraklarında Yunan askeri kalmadı.102 Trakya’ya geçebilmek için tarafsız bölgenin aşılması gerekiyordu ve bunun için İtilaf güçlerinin yerlerini terk etmesi lazımdı. 

Amerikan Arşiv vesikaları, Yunanistan’ın Anadolu işgalini dolayısıyla da sonuçlarını şu şekilde değerlendirmektedir: 

(1) Yunanlılar, İtilaf Devletleri’nin tam desteğine sahip olmadan Küçük Asya’da kalmaya kesinlikle teşebbüs etmemeliydiler. 

(2) Küçük bir ülkenin büyük bir orduyu haftada bir çeyrek milyon sterlin maliyetle düşman toprağında tutması, üstelik dünyanın geri kalanı da bu tutumu desteklemiyorsa, rasyonel bir tercih değildir. 

(3) Açıkça görüldüğü üzere Yunanlılar etkin bir istihbarat desteğinden yoksundular. Bir ordunun ölüm uykusuna yatmış gibi, düşmanının bütün 
güçlerini bir noktada toplayıp büyük bir taarruza hazırlanmasından haberdar olmaması ve böyle bir harekâta izin vermesi akla aykırıdır.103 

Amerikan Arşiv vesikalarına göre; 1922 yılı Mayıs ayında Yunan generallerinden sadece bir tanesi, kendilerine soru soran bir gözlemciye Türklerin taarruz yapabilecek güçte olduğunu; şayet böyle bir şey olursa başarı şansının bulunduğu söylemiştir. General Trikopis, Türklerin Afyonkarahisar’a saldırması halinde olabilecekleri önceden öngörmüştür. Peki neden bu görüşünü, Atina’yı Afyonkarahisar cephesinin zayıflatılmaması için uyarabilecek Başkomutan Hacıanestis’e kabul ettirmeye çalışmamıştır. Trikopis’in görüşünde ısrarcı olmama nedeni açıktır. Atina, General Papulas gibi yetenekli ve deneyimli bir komutanı görevden alıp yerine, bir general olmasına rağmen Anadolu’daki durumdan habersiz olan ve bu kritik görev için yeterli olmayan Hacıanestis’i getirirkenaskerlik bilgisini hiçbir şekilde dikkate almamıştır. Bu atama, Yunan Ordusu’nda geniş çaplı bir memnuniyetsizliğe neden olmuş, askerlerin subay ve hükümete olan güvenlerini sarsmıştır.104 

Arşiv vesikalarının Hacıanestis ile ilgili bu olumsuz yargısına ve mağlubiyetin faturasını Hacıanestis’e kesmesine karşın, Genelkurmay Başkanlığı harp cerideleri, Hacıanestis’in göreve gelmesiyle Yunan askerlerinin maaşlarının düzenli ödendiğini, ordudan firarların azaldığını ve disiplinin sağlandığını kaydetmektedir. Vesikaların değerlendirmesine devam edilirse; Yunanlılar, iki tümeni Afyonkarahisar’dan Trakya’ya kaydırırken büyük bir zamanlama hatası ve olay değerlendirme yanlışlığı ,yapmışlardır. Öncelikle, Küçük Asya’daki cephenin zayıflatılması tehlikeli bir hareketti. Buna karşın bazen, diğer bölgede büyük bir başarı kazanma şansı varsa bir bölgenin zayıflatılmasına değer. Bu olayda bahsedilen türden bir başarı şansı yoktur. Yunanlılara, iki tümen ile İtilaf Devletleri’nin rızası olmadan İstanbul’a yürümeleri halinde bu hareketlerinin meşru olacağı mı söylenmiştir? Yunanlılar şehri almak için yeterli güce sahipti. İtilaf Devletleri söyledikleri gibi gerçekte de Yunan işgaline karşı etkin bir direnç gösterecek miydi? Her durumda Yunanlılar, iki tümeni kaydırmadan önce iyi bir hesaplama yapmak durumundaydılar. İtilaf Devletleri’nin izni olmadan şehri işgal edemeyeceklerinden emin idiyseler, bu izni almadan asker kaydırma işlemi yapmamalıydı.105 

Arşiv vesikalarında açık ve satır arası olarak yer alan bu mülahazalara ihtiyatlı yaklaşmak gerekmektedir. 
Arşiv vesikalarına göre; Türk Taarruzu başladığında, Yunan ordusu hızlı bir şekilde parçalanmıştır. 
Çünkü çok kötü bir şekilde idare edilmekteydi, anavatandan desteği yoktu, moral açıdan çökmüş, davasının gerçekleştirileceğine inancını kaybetmişti. Bir ordunun bu kadar hızlı ve ani çöküşü şaşırtıcıdır. Bu dönemde Atina’da bulunan 
Amerikalı bir gözlemci şu bilgileri kaydetmektedir: “her ikisi de gerçekleşmesine rağmen, dağılma askeri olmaktan daha çok psikolojik nedenlerden ötürü meydana gelmiştir.”106 

Yunan ordu grup karargâhlarının Afyonkarahisar’da şehrin içinde kurulması önemli bir askeri hatadır. Karargâh cephe hattının gerisinde olsaydı, Türk 
taarruzundan bu kadar fazla etkilenmeyecek, bütünlüğünü muhafaza ederek emir verebilecekti.107 

Amerikan vesikaları Türk Ordusuyla ilgili de şu değerlendirmede bulunur: [Mustafa] Kemal’in ordusunu idaresi üst düzey komutanlık vasıflarıyla mükemmeldir. 
Türk Ordusu’nun harekâtları büyük bir ustalıkla planlanmıştır. Yunanlılar, bahar süresince bir taarruz beklemiş fakat bu saldırı bir türlü gelmemiştir. Mustafa Kemal, düşmanın sabırsızlığını bilerek beklemiş, en uygun anda harekete geçmiştir. Türk Ordusu bekledikçe, Yunan Ordusunun cesaret ve azmi kırılmıştır. Mustafa Kemal, yaza kadar diplomasinin sorunları çözebileceği ümidiyle taarruzu geciktirmiştir. Zira taarruz yapabilecek mevsimsel zamana sahipti. Afyonkarahisar’a saldırılması askeri açıdan en akıllı yoldu. Sadece burada düşmanın İzmir ile iletişimi kesilebilirdi ve bu da yapılmıştır. Yunanlıların bol miktarda cephane ve iaşesi Türklerin eline geçmiştir. 

Türk Ordusunun gizliliği ve kuvvetlerini düşmana hissettirmeden Afyonkarahisar’da toplayabilmesi ise büyük bir başarıdır. İsmet Paşa’nın Bilecik ve Burhaniye’ye yaptığı aldatma saldırıları taktiksel açıdan mükemmeldir. Düşman asıl saldırının nereden geldiğini tespit edememiştir.108 

Amerikan arşiv vesikalarına göre Yunan savaşından alınacak dersler şunlardır; 

(1) Yunanlılar, birliklerini yaklaşık 400 mil genişliğinde (643 km.) bir cephe hattına dağıtarak kuvvet yığma prensibini ihlal etmişlerdir. 
     Buna bağlı olarak hareket prensibini de ihlal ederek acil bir durumda ya da yardım gerektiğinde askerlerini bir noktaya yöneltmekte yetersiz kalmışlardır. 
     Hızlı hareket edebilselerdi, Afyonkarahisar’daki durumu düzeltebilirlerdi. Ancak bu tür bir planlamayı düşünememişlerdir. 

(2) Yunanlılar 400 mil genişliğindeki cepheyle askeri birliklerin ekonomik kullanım prensibini de ihlal etmişlerdi. 
     Bunların aksine Türkler 40 millik (64 km.) bir cephe kurmuşlardı. Yunanlıların Afyonkarahisar etrafındaki savunma hatlarını neden daha güvenli bir şekilde 
oluşturmadıklarını anlamak güçtür. Türkler tarafından bir yıl rahatsız edilmeden bulundukları konumda kolaylıkla hendekler kazarak güvenlik sağlayabilirlerdi. 
     Aydın dolayında Türk süvarisinin hatları kolay geçmesi ve Afyonkarahisar’daki hızlı çöküş Yunanlıların güvenlik prensibini de ihlal ettiklerini göstermektedir.109 

Sonuç 

Yunanistan, Venizelos tarafından I. Dünya Savaşı’na büyük hülyalarla sokulmuştur. Venizelos, I. Balkan Savaşı’ndaki kazanımları uygun şartlar altında 
Anadolu işgaliyle taçlandırmak istiyordu. Nitekim Balkan Savaşı’nda Ege’deki adaların önemli bir kısmı ve Batı Trakya Yunanlılar tarafından işgal edilmişti. Venizelos ile destekçisi Lloyd George’un öngöremediği tarihsel hadise; Harbi Umumi sonrası değişen dünya dengesi, Anadolu’daki kararlı direniş ve Mustafa Kemal Paşa’nın liderlik kabiliyetidir. Bu nedenle Yunanistan’ın Anadolu işgali I. Balkan Savaşı’nın aksine Yunanistan için hezimetle sonuçlanmıştır. Amerikan Arşiv vesikaları Yunan yenilgisiyle ilgili önemli tespitlerde bulunmaktadır. 

Arşiv vesikalarına göre, Yunanlıların ortak bir amaç, ortak bir hedef ve iyi bir idareden yoksun olması mağlubiyeti kaçınılmaz hale getirmiştir. 
Dünya tarihindeki hemen her savaşta, savaşan taraflar çok sayıda zafiyet göstermiştir. Bu doğal bir durumdur. Önemli olan, düşmanın zafiyetini avantaja dönüştürebilecek kurmay becerisine sahip olabilmektir. Her ne kadar Amerikan Arşiv vesikaları açıkça itiraf etmekten kaçınsa da Türk Ordusu, Mustafa Kemal Paşa ve arkadaşlarının idaresinde bu beceriyi yerinde ve zamanında gösterebilmiş, bu sayede büyük bir zafer kazanabilmiştir. 

Arşiv vesikaları Yunan Ordusu’nun yaz boyunca, bir taarruz olasılığına inanmayı reddettiğini göstermektedir. Aslında Yunan Ordusu 1922 yılı Baharı sonrasında bir taarruz beklemiştir, fakat nereden saldırıya uğrayacaklarını kestirememiş lerdir. Temel askeri kural, gerçek bir askerin kendisinin şaşırtılmasına izin vermemesidir. Amerikan vesikalarına göre; Yunanlıların Trakya’ya tümen kaydırılması büyük bir hatadır. Amerikalılara göre; Yunan Ordusu’nun Atina’daki hükümeti Küçük Asya işgalinin zorlukları ve Türk direnişi hakkında sağlıklı bilgilendirmemesi ve başarısızlıkları saklaması ise affedilir bir hata değildi. 

Amerikalılara göre Türkler, güçlerini çok başarılı ve ekonomik bir şekilde kullanmıştır. Kocaeli Ordu Grubu’nu Yunan Kuzey hattını meşgul edecek 
şekilde tutmuşlar ve diğer bütün güçleriyle ana taarruz alanına yönelmişlerdir. Afyonkarahisar’ın güneybatısında Yunan cephe gerisine saldıran Türk süvari birliği büyük bir başarı göstermiştir. Kısaca Türk askerleri ihtiyaç duyuldukları yere, ihtiyaç duyuldukları sayıda gönderilmiştir. Türklerin hedefi İzmir idi ve bu hedef için her türlü ayrıntı çalışılmıştı. Bu uygulama kesin zafer prensibine güzel bir örnektir. Türk Ordusu’nun gizliliği sağlayabilmesi de takdire şayandır. Türk ordusunun, Aydın hattının yakınına, Bilecik hattının kuzeyine saldırması; bunun daha iyi barış şartları elde etmek amacıyla yapıldığı zannını uyandırmıştı. Yunan tarafında bu saldırının genel bir taarruz olduğu birkaç subay hariç çok geç fark edilmiştir. 

Büyük Taarruzun başarısı yapılan planlar doğrultusunda alınan riskin büyük bir gizlilik içinde ve hızla uygulanmasına bağlıdır. 26 Ağustos’tan üç gün önce eldeki limanlar kapatılmış, düşmanı şaşırtacak şekilde Anadolu’daki iletişim kesilmiştir. Ordu büyük gizlilik içinde Afyonkarahisar’a kaydırıldı. Bilecik ile Burhaniye’deki aldatma saldırılarıyla düşmanın dikkati dağıtılmıştır. Afyonkarahisar’da ağır bir mağlubiyet alan Yunan Ordusu, panik halinde geri çekilmeye başlamıştır. Düzenden yoksun çekilme esnasında Yunan tedhiş birlikleri geçtikleri Türk köylerini ateşe vermişlerdir. Oysa Arşiv vesikaları bu tedhiş faaliyetleri hakkında hiçbir kayıt içermemektedir. İlginç şekilde cephedeki ve cephe gerisindeki hemen her şeyi gözlemleyebilen Amerikalı saha görevlileri Yunan mezaliminden bahsetmemektedir. Yine Amerikan saha görevlileri Yunan Ordusu’na İngiltere tarafından sağlanan eğitim ve yönlendirme desteğini de göz ardı etmektedir. 

Bu çalışma, sahadan gelen bilgi ve belgeleri kendi muhakeme süzgecinden geçirip mukayeseli bir şekilde değerlendirmeye tabi tutan Amiral Bristol’un yorumlarını daha nesnel bir yaklaşım olarak değerlendirip Büyük Taarruz ile ilgili literatüre yeni bir katkı getirmeyi hedeflemektedir. 


DİPNOTLAR;

1 War Memoirs of David Lloyd George, C. IV, Ivor Nicholson & Watson: London, 1934. s. 1802-1804. 
2 İngiltere’nin Arap yarımadasında Savaş öncesi ve Savaş esnasındaki faaliyetleri için bkz. İsmail Köse, Hicaz İsyanı, Selis Yayınları: İstanbul, 2014. 
3 War Memoirs of David Lloyd George, s. 1803. 
4 Bkz. Türk İstiklal Harbi Batı Cephesi, Büyük Taarruza Hazırlık ve Büyük Taarruz, c. II, K. 6, Kitap 1, Genelkurmay Başkanlığı Basımevi, Ankara, 1967. 
5 NARA, Report on Greek-Turk Military Operations, Box No. 3056. 
6 NARA, Records of the War Department General and Special Staff, Military Inteligence Division “Regional File”, 1922-1944. Box No. 3056 
   (bundan sonra NARA, Box No. 3056). 
7 Halide Edip Adıvar, The Turkish Ordeal, The Century Company: New York, 1928; Armenian Military Attache, Constantinople, Turkey, War Detp. G-2 Reports, 
   Covering the Greco-Turkish War during the Years 1921-22; Edward M. Earle, Turkey, The Great Powers and the Bagdad Railway, The MacMillian Co., July 
   1923; Grace Wilson, Turkey, To-Day, Hutchinson & Co., London, 1928; Winston Churchill, The Aftermmath, Charles Scribner’s Sons, New York, 1929; Sir 
   Valentine Chirol, The Turkish Empire, 1914-1922; American Military Attache, Athens, Greece, War Detp. G-2 Reports, Covering the Greco-Turkish War 
   during the Years 1921-22. 
8 NARA, Report on Greek-Turk Military Operations, Box No. 3056. 
9 Bkz. Bige Yavuz, Kurtuluş Savaşı Döneminde Türk-Fransız İlişkileri, Türk Tarih Kurumu, Ankara, 1994. s. 120-136. 
10 NARA, Report on Greek-Turk Military Operations, Box No. 3056. 
11 İsmet Görgülü, Büyük Taarruz, Genelkurmay Basımevi, Ankara, 1992. s. 1. 
12 NARA, Report on Greek-Turk Military Operations, Box No. 3056. 
13 NARA, Report on Greek-Turk Military Operations, Box No. 3056. 
14 NARA, Report on Greek-Turk Military Operations, Box No. 3056. 
15 NARA, G-2 Report, T-452 Box No. 3056. 
16 Türk İstiklal Harbi Batı Cephesi, Büyük Taarruza Hazırlık ve Büyük Taarruz…, s. 3-4. 
17 NARA, Report on Greek-Turk Military Operations, Box No. 3056. 
18 NARA, Operations in Anatolia, Spet, 26, 1921. Box No. 3056. 
19 NARA, Report on Greek-Turk Military Operations, Box No. 3056. 
20 NARA, Report on Greek-Turk Military Operations, Box No. 3056. 
21 Nutuk, (Yay. Haz. Zeynep Korkmaz), Atatürk Araştırma Merkezi Yayını, Ankara, 2005. s. 449-451. 
22 Bkz. Köse, age., passim. 
23 Görgülü, a.g.e., s. 1. 
24 NARA, Report on Greek-Turk Military Operations, Box No. 3056. 
25 NARA, Report on Greek-Turk Military Operations, Box No. 3056. 
26 NARA, Report on Greek-Turk Military Operations, Box No. 3056. 
27 NARA, Report on Greek-Turk Military Operations, Box No. 3056. 
28 NARA, Report on Greek-Turk Military Operations, Box No. 3056. 
29 NARA, Report on Greek-Turk Military Operations, Box No. 3056. 
30 Türk İstiklal Harbi Batı Cephesi, Büyük Taarruza Hazırlık ve Büyük Taarruz, c. II, K. 6, Kitap 1, s. 16-18. 
31 NARA, Report on Greek-Turk Military Operations, Box No. 3056. 
32 ATASE II. DSK,23.02.1940/1.156.2. 
33 NARA, Report on Greek-Turk Military Operations, Box No. 3056. 
34 NARA, Report on Greek-Turk Military Operations, Box No. 3056. 
35 NARA, Report on Greek-Turk Military Operations, Box No. 3056. 
36 NARA, Report on Greek-Turk Military Operations, Box No. 3056. 
37 NARA, Report on Greek-Turk Military Operations, Box No. 3056.
38 NARA, Report on Greek-Turk Military Operations, Box No. 3056.
39 NARA, Report on Greek-Turk Military Operations, Box No. 3056.
40 Türk İstiklal Harbi Batı Cephesi, Büyük Taarruza Hazırlık ve Büyük Taarruz, c. II, K. 6, Kitap 2, Genelkurmay Başkanlığı Basımevi, Ankara, 1967. 
41 NARA, Report on Greek-Turk Military Operations, Box No. 3056. 
42 NARA, Report on Greek-Turk Military Operations, Box No. 3056. 
43 NARA, Report on Greek-Turk Military Operations, Box No. 3056. 
44 NARA, Report on Greek-Turk Military Operations, Box No. 3056. 
45 NARA, Report on Greek-Turk Military Operations, Box No. 3056. 
46 NARA, G-2 Report, T-452 Box No. 3056. 
47 Library of Congress Manuscript Division (LCMD), The Papers of Mark L. Bristol-IV, US Naval Detachment in Turkish Waters, USS Scorpion, Confidential, 
Constantinople, August 24, 1922; LCMD, The Papers of Mark L. Bristol-IV, Report of Operations for Week Ending 6 August 1922. Confidential, July 30, 
1922; LCMD, The Papers of Mark L. Bristol-IV, US Naval Detachment in Turkish Waters, USS Scorpion, Confidential, Constantinople, August 24, 1922. 
48 Uğur Üçüncü, Türk Kamuoyunda Büyük Taarruz, Altınpost Yayınları, Ankara, 2012. s. 34-36. 
49 Akşam, “Trikupis Anadolu Savaşını Anlatıyor”, 11 Nisan 1952. No. 12040; Akşam, “General Trikupis Nasıl Esir Edildiğini Anlatıyor”, 12 Nisan 1952. No. 12041. 
50 NARA, Report on Greek-Turk Military Operations, Box No. 3056. 
51 NARA, G-2 Report, T-452 Box No. 3056. 
52 New York Times, “What Greeks Fight For”, April 3, 1921. s. 2; Washington Post, “Greek Troops Loose: King off The Front”, April 3, 1921. s. 2; New York Times, “Sublime Porte Protests ”, August 4, 1922. s. 4. 
53 Türk İstiklal Harbi Batı Cephesi, Büyük Taarruza Hazırlık ve Büyük Taarruz, C. II, K.6, Kitap 1,. s. 34-39. 
54 Nutuk, s. 453-455. 
55 Türk İstiklal Harbi Batı Cephesi, Büyük Taarruza Hazırlık ve Büyük Taarruz, C. II, K. 6, Kitap 1, s. 203205. 
56 Türk İstiklal Harbi Batı Cephesi…, s. 201-202. 
57 NARA, Report on Greek-Turk Military Operations, Box No. 3056. 
58 NARA, Report on Greek-Turk Military Operations, Box No. 3056. 
59 NARA, Report on Greek-Turk Military Operations, Box No. 3056. 
60 Türk İstiklal Harbi Batı Cephesi, Büyük Taarruz, c. II, K. 6, Kitap 2, Genelkurmay Başkanlığı Basımevi, Ankara, 1968. s. 13. 
61 NARA, Report on Greek-Turk Military Operations, Box No. 3056. 
62 Bkz. Türk İstiklal Harbi Batı Cephesi, Büyük Taarruz, c. II, K.6, Kitap 2, Genelkurmay Başkanlığı Basımevi, Ankara, 1968. s. 331-335. 
63 LCMD-IV, Report of Operations for Week Ending 30 July 1922. Confidential, July 30, 1922. 
64 Nutuk, s. 454-455. 
65 NARA, G-2 Report, T-452 Box No. 3056. 
66 Türk İstiklal Harbi Batı Cephesi, Büyük Taarruz…, s. 89-92. 
67 Bkz. Türk İstiklal Harbi Batı Cephesi, Büyük Taarruz, c. II, K.6, Kitap 2, Genelkurmay Başkanlığı Basımevi: Ankara, 1968; Türk İstiklal Harbi Batı Cephesi, Büyük 
Taarruza Hazırlık ve Büyük Taarruz, c. II, K.6, Kitap 1, Genelkurmay Başkanlığı Basımevi: Ankara, 1967; Türk İstiklal Harbi Batı Cephesi, Büyük 
Taarruza Hazırlık ve Büyük Taarruz, c. II, K. 6, Kitap 3, Genelkurmay Başkanlığı Basımevi, Ankara, 1969. 
68 NARA, Report on Greek-Turk Military Operations, Box No. 3056. 
69 Üçüncü, age., s. 50-51. 
70 Bkz. Türk İstiklal Harbi Batı Cephesi, Büyük Taarruz, c. II, K. 6, Kitap 2. , s. 90-91. 
71 NARA, Report on Greek-Turk Military Operations, Box No. 3056. 
72 Türk İstiklal Harbi Batı Cephesi, Büyük Taarruz, c. II, K.6, Kitap 2, s. 90-91. 
73 NARA, Report on Greek-Turk Military Operations, Box No. 3056. 
74 NARA, Report on Greek-Turk Military Operations, Box No. 3056. 
75 NARA, Report on Greek-Turk Military Operations, Box No. 3056. 
76 Türk İstiklal Harbi Batı Cephesi, Büyük Taarruz, c. II, K.6, Kitap 2, s. 93-94. 
77 NARA, Report on Greek-Turk Military Operations, Box No. 3056. 
78 Türk İstiklal Harbi Batı Cephesi, Büyük Taarruz, c. II, K.6, Kitap 2, s.140-141. 
79 NARA, G-2 Report, T-452 Box No. 3056. 
80 Türk İstiklal Harbi Batı Cephesi, Büyük Taarruz, c. II, K. 6, Kitap 2, s. 145. 
81 NARA, Report on Greek-Turk Military Operations, Box No. 3056. 
82 Türk İstiklal Harbi Batı Cephesi, Büyük Taarruz, c. II, K. 6, Kitap 2, s. 186. 
83 Türk İstiklal Harbi Batı Cephesi, Büyük Taarruz, c. II, K. 6, Kitap 2, s. 231-233. 
84 Türk İstiklal Harbi Batı Cephesi, Büyük Taarruz, c. II, K. 6, Kitap 2, s. 244-246. 
85 NARA, Report on Greek-Turk Military Operations, Box No. 3056. 
86 Nutuk, s. 454-455. 
87 NARA, Report on Greek-Turk Military Operations, Box No. 3056. 
88 NARA, Report on Greek-Turk Military Operations, Box No. 3056. 
89 NARA, Report on Greek-Turk Military Operations, Box No. 3056. 
90 NARA, Report on Greek-Turk Military Operations, Box No. 3056. 
91 NARA, G-2 Report, T-452 Box No. 3056. 
92 Türk İstiklal Harbi Batı Cephesi, Büyük Taarruz, C. II, K.6, Kitap 3, s. 41-42. 
93 NARA, Report on Greek-Turk Military Operations, Box No. 3056. 
94 Türk İstiklal Harbi Batı Cephesi, Büyük Taarruz, c. II, K. 6, Kitap 3, s. 53-54. 
95 NARA, G-2 Report, T-452 Box No. 3056. 
96 NARA, Report on Greek-Turk Military Operations, Box No. 3056. 
97 NARA, Report on Greek-Turk Military Operations, Box No. 3056. 
98 NARA, Report on Greek-Turk Military Operations, Box No. 3056. 
99 LCMD, The Papers of Mark L. Bristol-VII, War Diary, Confidential, October 17, 1926. 
100 George Horton, United States Congress Reports, Senate, Report No. 1230, February 26, 1922; The Consul General at Smyrna (Horton) to the Acting Secretary of State, Smyrna, September 2, 1922; The 
Consul General at Smyrna (Horton) to the Acting Secretary of State, Smyrna, September 4, 1922. 
101 LCMD, The Papers of Mark L. Bristol-II, Reports of Operation for Week Ending June 6, 1920. Part Four, June 7, 1920. 
102 NARA, G-2 Report, T-452 Box No. 3056. 
103 NARA, Report on Greek-Turk Military Operations, Box No. 3056. 
104 NARA, Report on Greek-Turk Military Operations, Box No. 3056. 
105 NARA, Report on Greek-Turk Military Operations, Box No. 3056. 
106 NARA, Report on Greek-Turk Military Operations, Box No. 3056. 
107 NARA, Report on Greek-Turk Military Operations, Box No. 3056. 
108 NARA, Report on Greek-Turk Military Operations, Box No. 3056. 
109 NARA, Report on Greek-Turk Military Operations, Box No. 3056. 


KAYNAKÇA ;

NARA, G-2 Report, T-452 Box No. 3056. American Military Attache, Athens, Greece, War Detp. G-2 Reports, Covering the Greco-Turkish War during the Years 1921-22. 
NARA, Records of the War Department General and Special Staff, Military Inteligence Division “Regional File”, 1922-1944. Box No. 3056. 
NARA, Report on Greek-Turk Military Operations, Box No. 3056. 
LCMD, The Papers of Mark L. Bristol-II, Reports of Operation for Week Ending June 6, 1920. Part Four, June 7, 1920. 
LCMD, The Papers of Mark L. Bristol-IV, US Naval Detachment in Turkish Waters, USS Scorpion, Confidential, Constantinople, August 24, 1922. 
LCMD, The Papers of Mark L. Bristol-IV, Report of Operations for Week Ending 6 August 1922. Confidential, July 30, 1922. LCMD-IV, 
          Report of Operations for Week Ending 30 July 1922. Confidential, July 30, 1922. 
LCMD, The Papers of Mark L. Bristol-IV, US Naval Detachment in Turkish Waters, USS Scorpion, Confidential, Constantinople, August 24, 1922. 
LCMD, The Papers of Mark L. Bristol-VII, War Diary, Confidential, October 17, 1926. 
The Consul General at Smyrna (Horton) to the Acting Secretary of State, Smyrna, September 4, 1922. 
The Consul General at Smyrna (Horton) to the Acting Secretary of State, Smyrna, September 2, 1922. 
Türk İstiklal Harbi Batı Cephesi, Büyük Taarruz, c. II, K. 6, Kitap 2, Genelkurmay Başkanlığı Basımevi, Ankara, 1968. 
Türk İstiklal Harbi Batı Cephesi, Büyük Taarruz, c. II, K. 6, Kitap 3, Genelkurmay Başkanlığı Basımevi, Ankara, 1969. 
Türk İstiklal Harbi Batı Cephesi, Büyük Taarruza Hazırlık ve Büyük Taarruz, c. II, K. 6, Kitap 1, Genelkurmay Başkanlığı Basımevi, Ankara, 1967. 
ADIVAR, Halide Edip, The Turkish Ordeal, The Century Company, New York, 1928. 
Akşam, “General Trikupis Nasıl Esir Edildiğini Anlatıyor”, 12 Nisan 1952. No. 12041. 
Akşam, “Trikupis Anadolu Savaşını Anlatıyor”, 11 Nisan 1952. No. 12040. 
American Military Attache, Athens, Greece, War Detp. G-2 Reports, Covering the Greco-Turkish War during the Years 1921-22. 
Armenian Military Attache, Constantinople, Turkey, War Detp. G-2 Reports, Covering the Greco-Turkish War during the Years 1921-22. 
YAVUZ, Bige, Kurtuluş Savaşı Döneminde Türk-Fransız İlişkileri, Türk Tarih Kurumu, Ankara, 1994. 
CHIROL, Sir Valentine, The Turkish Empire, 1914-1922. 
CHURCHİLL, Winston, The Aftermmath, Charles Scribner’s Sons, New York, 1929. 
EARLE, Edward M., Turkey, The Great Powers and the Bagdad Railway, The MacMillian Co., July 1923.
GÖRGÜLÜ, İsmet, Büyük Taarruz, Genelkurmay Basımevi, Ankara, 1992. 
HORTON, George, United States Congress Reports, Senate, Report No. 1230, February 26, 1922. 
KÖSE, İsmail, Hicaz İsyanı, Selis Yayınları, İstanbul, 2014. New York Times Nutuk, Yay. haz. Zeynep KORKMAZ, Atatürk Araştırma Merkezi Yayını, Ankara, 2005. 
ŞIMŞIR, Bilal, Lozan Telgrafları-I, (1922-1923), Türk Tarih Kurumu, Ankara, 1990. 
TAMKIN, Nicholas, Britain, Turkey and the Soviet Union 1940-45, Palgrave, Macmillan, Great Britain, 2009. 
ÜÇÜNCÜ, Uğur, Türk Kamuoyunda Büyük Taarruz, Altınpost Yayınları, Ankara, 2012. 
War Memoirs of David Lloyd George, c. IV, Ivor Nicholson & Watson, London, 1934. Washington Post 
WILSON, Grace, Turkey, To-Day, Hutchinson & Co., London, 1928. 
WILSON, Grace, Turkey, To-Day, Hutchinson & Co., London, 1928. 

EKLER* 





* NARA, Report on Greek-Turk Military Operations, Box No. 3056. 236 




***

Amerikan Arşiv Vesikalarında Büyük Taarruz BÖLÜM 3

Amerikan Arşiv Vesikalarında Büyük Taarruz BÖLÜM 3


2. Büyük Taarruz 

Başkomutan Mustafa Kemal Paşa ve arkadaşları Trakya’da İstanbul’u işgali içeren kapsamlı bir hazırlık yürüten Yunanlıların, birliklerini tekrar Anadolu’ya 
kaydırmadan önce yenilmesi gerektiğinin farkındaydı. Amerikan arşiv vesikalarının da kaydettiği gibi taarruz için zaman ve şartlar müsaitti. Taarruz’un önündeki en önemli engel ihtiyaçların halen tamamlanamamış olmasıydı. Başkomutan Mustafa Kemal Paşa tarafından 16 Ağustos’ta Batı Cephesi Komutanı İsmet Paşa’ya taarruz için gerekli hazırlıkların ivedilikle tamamlanması emredildi. Hazırlıklar devam ederken, İtilaf Devletleri ve Amerikan temsilcileri Yunanlıların zafer kazanacağından emindi.63 

Gerekli eksiklikler giderildikten sonra birlikler, büyük bir gizlilik ve sessizlik içinde taarruz planına göre yerleştirildi. Birlikler, görev yerlerine gece yürütülüp, gündüz ağaçlık alanlarda dinlendirilerek planlanan noktalara intikal ettirildi. Kocaeli’ndeki birliklere düşmanı gözetleme ve gerektiğinde batıya doğru sürme görevi verildi. Mustafa Kemal Paşa 25 Ağustos günü Genelkurmay Başkanı Fevzi Paşa, Batı Cephesi Komutanı İsmet Paşa ve 1. Ordu Komutanı Nurettin Paşa ile birlikte Kocatepe’de kurulan karargâh çadırlarına yerleştiler. Taarruz bir baskın ve stratejik plan çerçevesinde yapılacağından gizlilik başarının ön şartıydı.64 

Mustafa Kemal Paşa ve komuta kademesinin Kocatepe’ye geldiği gün Ankara’nın denetimindeki tüm limanlara gemi girmesi ya da limandakilerin çıkışı 
yasaklandı.  
Yunanlılar, Türk taarruzunun güneyden değil, batıdan ya da kuzeybatıdan geleceğini düşünüyorlardı.65 Taarruz, 26 Ağustos sabaha karşı başladı. Sis nedeniyle yarım saat gecikme ile 05.00’da toplar Yunan cephesine doğru atışa başladı. Toplardan hemen sonra Skoda Obüsleriyle atış yapılarak Yunan Cephe hattındaki savunma engelleri tahrip edilmeye çalışıldı. Obüslerin bu tür bir görev için yeterli olmadıkları görüldü.66 

Büyük Taarruz’un gelişmesi ve Türk birliklerinin cephelerdeki ilerleme düzeniyle ilgili Genelkurmay Başkanlığı tarafından basılan üç ciltlik Türk İstiklal Harbi Batı 
Cephesi, Büyük Taarruz adlı eserde detaylı bilgi mevcuttur.67Amerikan arşiv vesikalarına göre ise Büyük Taarruz aşağıdaki şekilde başlamış ve devam etmiştir; İsmet Paşa, taarruz başlamadan iki gün önce, 24 [19?] Ağustos’ta iki aldatma keşif birliğinin birini İzmir-Aydın-Ortacık [Ortakçı?] demiryoluna; diğerini Bilecik Bölgesine göndererek, Yunanlıların asıl saldırı noktasını anlayamamalarını sağladı. Böylece düşman kuvvetleri Türk birliklerinin görüldüğü noktalara kaydırıldı. Bir taarruz bekleyen Yunan Ordusu, 
saldırının nereden geleceğini kestiremeden aldatma harekâtlarına kanarak düzenini bozdu. Yunanlıların Afyonkarahisar’daki güç merkezi bozulan kuvvet dengesiyle zayıfladı. Yunanlılar bir tabur süvari ve bir alay piyade birliğini Ortacık’a [Ortakçı’ya] kaydırdılar. Son gelişmeler üzerine Yunan komuta kademesi Türk Ordusu’nun kendilerine Bilecik bölgesinden saldıracağından emin oldu.68 

Baskınlar Türk tebliğlerine göre şu şekilde gerçekleşmiştir: Büyük Taarruz öncesinde Türk süvari birlikleri 19 Ağustos’ta Sarayköy civarında Menderes 
Nehri’ni geçerek Burhaniye demiryolu istasyonu ele geçirilmiş, Nazilli-Burhaniye demiryolu bağlantısı birkaç yerde tahrip edilmiş, Sultanhisar yönündeki bir köprü havaya uçurulmuştur. Süvariler daha sonra Ortakçı’nın 2 km. gerisindeki siperlere çekilmiştir.69 

Amerikan vesikaları büyük olasılıkla 19 Ağustos’taki Ortakçı baskını ile 24 Ağustos’taki Rumköy baskınının aynı tarihte yapıldığı yanılgısına düşmektedir. 
Oysa Ortakçı baskını, Rumköy’den beş gün önce gerçekleştirilmiştir.70 24 Ağustos’taki Rumköy baskını Yunanlıların kuvvet planlamasının esaslı bir şekilde bozulmasına neden olmuştur. 

Aldatma harekâtları esnasında İsmet Paşa, bütün kuvvetini Afyonkarahisar bölgesine yerleştirdi. Amerikalılar, İngiliz terminolojisinden etkilenerek Milli 
Mücadele kadrolarına “Türk Milliyetçileri” ismini vermişlerdir. Belgelere göre Türk Milliyetçileri yüksek komuta kademesi, taarruz birliklerinin yer değiştirmesini büyük gizlilik içinde gerçekleştirdi. Türk planı, Yunan Ordusu’nu Afyonkarahisar’dan çıkartarak İzmir’e kadar sürmekti. Bu amaçla İsmet Paşa, ordunun altı kıtasını, buradaki Yunan savunma cephesini yarmak için Afyonkarahisar etrafına yerleştirdi. Kocaeli Ordu grubuna Yunan Kuzey Ordusu’nu kontrol altında tutma görevi verildi. Türkler, taarruzun ilk başında beş kıtayı kullanmayı planlıyorlardı. Bir kıtanın görevi, taarruz eden Türk Ordusu’nun sağ kanadını Yunan Kuzey Ordusu’nun saldırısından 
korumaktı.71 

Türk Ordusu, I. ve II. Kolorduları Afyonkarahisar önündeki taarruzu yürütmekteydi. Amerikan vesikaları Yunan Ordusu’nun moralinin düşük olduğunu ileri sürmektedir. Buna karşın ayağında çarığı bile olmayacak kadar büyük bir yokluk içinde mücadele eden Türk Ordusu’nun morali oldukça yüksekti. Top atışından bir buçuk saat sonra, 06.20’de Türk hücum taburu Yunan siperlerinin 200 m. yakınına kadar ilerlemiştir. 06.45’te sarp arazide hâkim noktalara Yunanlılar tarafından yerleştirilmiş tel engelleri makaslarla kesilerek buradaki tepeler ve Kalecik ile Poyralıkaya tepeleri ele geçirildi.72 

Yunanlıların Maginot hattının ön örneği görüntüsü veren mevzileri bir saatten az bir sürede Türk birlikleri tarafından aşıldı. Bu hızlı başarı ve cephe hatlarının ardına sarkan süvari taburu Yunanlıların direnme ve moral gücünü yok etti. Görünüşe göre, Yunan Ordusu Afyonkarahisar’da gafil avlanmış ve çok hızlı bir şekilde çökmüştü. 
Amerikan vesikalarına göre çöküşün nedeni istihbarat zafiyeti ve komuta kademesinin yetersizliğidir. Oysa asıl neden, en temel askeri kural olan koordinasyon ve direnme gücünün sağlanamamış olmasıydı. 

Türk Ordusu’nun Yunan mevzilerini aşmasını kısa cümlelerle geçiştiren Amerikan arşiv vesikaları, teessür içinde Yunan ordu istihbarat hizmetlerinin 
yetersiz olduğunu kaydetmektedir. Türkler, bütün ordu birliklerini gizlice, Yunanlıların haberi olmadan Afyonkarahisar bölgesine konuşlandırmayı başardılar. 

Amerikalılara göre; yeterli bir süvari birliği ya da keşif uçağı gözetlemesiyle Türk Ordusunun harekât planı kolaylıkla tespit edilebilirdi. Yunanlılar, Türk birliklerinin hareketlerini bilselerdi durum farklı olabilirdi. Bu durum Türklerin başarısı kadar Yunanlıların dikkatsizliğinin yaratmış olduğu bir sonuçtur. Arşiv vesikaları; 22 Ağustos’ta Yunanlıların, bir Türk taarruzunun gerçekleşeceğine ikna olduğunu, fakat taarruz başlayıncaya kadar ana hedefin neresi olduğunu bilemediklerini kaydetmektedir. Sandıklı’da kapsamlı bir ordu hareketi olduğu söylentileri Yunan karargâhına ulaşmış, ancak bu bilgi teyit edilememiştir. 24 Ağustos’ta Türk süvari birlikleri Burhaniye’de, Aydın demiryolu üzerinde Yunan cephesini yararak Yunan köprübaşına arkadan saldırmıştı. Bu saldırıyla köprübaşındaki karargâh ele geçirilmiş, Yunan alay karargâhı tepelere taşınmak zorunda bırakılmıştır.73 

Bahsedilen olay 19 Ağustos’taki Ortakçı baskınıdır. 

Yunan karargâhı, Türk birliklerinin Alaşehir’in arkasında, derin bir vadiden geçtiği yerde demiryolu bağlantısını keseceklerinden korkarak, Uşak cephesini 
zayıflatmak pahasına bir alay piyade ve altı tabur süvariyi tedbir amacıyla bu bölgeye gönderdi. Yunan karargâhının bu hareketi, Türklerin işini kolaylaştırdı. 
26 Ağustos’ta Türkler tarafından Bilecik’in kuzeydoğusunda ve diğer noktalarında güçlü bir saldırı başlatıldı. Türkler bir köyü ele geçirdi ve daha sonra Yunanlılar bu köyü geri aldı. Aslında Yunanlılar bu bölgedeki saldırılarla aldatıldılar ve Afyonkarahisar’da asıl saldırıya uğrayan cepheye yardıma cesaret edemediler. Bilecik saldırısıyla eş zamanlı olarak Afyonkarahisar istikametindeki ana taarruz başladı. Türkler, Afyonkarahisar’ın güneybatısında Yunan cephesine karşı ağır bir top bombardımanı başlattılar.74 

Aynı anda bir saldırı da süvari birlikleri ve üç kıta piyade gücü tarafından cephe hattının güney kanadına, iki piyade gücü tarafından da cephe hattının doğu kanadına karşı başlatıldı. Ana taarruzlar 49. ve 35. piyade alayları tarafından yürütülüyordu. Bu alayların hiçbiri bir yıl önceki Sakarya Savaşı’nda yer almamıştı ve savaşma kapasiteleri bilinmiyordu. Türk saldırısı sabah [05.00’da] ağır top bombardımanı ile başlamıştı. Türkler, Tilki Kırı Beli’ni 49. Yunan alayından aldılar. Yunan alayı bir gözlemcinin ifade ettiği gibi hızla yayılan büyük bir yılgınlık ve korku içinde geri çekilmeye başladı. Bu esnada Türkler, dört yeni Spad uçağını havada tutarak Yunan hatlarını gözetliyorlardı. Yunanlıların, eski ve daha yavaş olan uçakları Türk hava üstünlüğü karşısında yetersiz kaldı. Yunanlılar, ihtiyat kuvvetlerinin yardımıyla Tilki Kırı yerleşimi etrafındaki tepeleri geri almayı başardılar.75 

Türk uçakları, 26 Ağustos günü Yunan İhtiyat Grubu’nun ve Döğer-Afyonkarahisar demiryolu ile Gazlıgöl-Afyonkarahisar, Altıntaş-Dumlupınar yollarındaki faaliyetlerini tespit etmek için havalanmışlardı. Ana taarruz sadece 49. ve 35. piyade alayları tarafından değil, görevdeki her tümenin alayları ile birlikte hareket edecek şekilde yürütülmüştür.76Amerikan vesikalarının bu kanaate nereden vardığını tespit etmek mümkün olmamıştır. 
Arşiv vesikalarının naklettiği gibi Tilki Kırı önemli bir mevkidir. Çünkü burası demir yolunun güneyine hâkim bir konumdadır. Vesikalara göre; 4.000 kişilik bir Türk süvari birliği ertesi gün cephe hattını zayıf noktasından yarıp Küçükköy’e [Yıldırım Kemal] ulaşmayı başararak Yunan demiryolu ve telgraf bağlantısını kesti. Türk süvarileri kısa bir süre burada kaldı ve daha sonra Kütahya’ya gitti. Bu anda Yunanlılar için işler iyi gitmiyordu. Afyonkarahisar, Eskişehir-İzmir demiryolu bağlantısı, büyük miktarda iaşe malzemesi ve cephane, güney ana karargâh uçuş pistiyle birlikte elden çıkmıştı. Yunanlılar, ağır top ve hava bombardımanı altında şiddetli bir çatışmaya girmek zorunda kalmışken İzmir ile telgraf ve demiryolu bağlantıları da kesilmişti. Bu yıldırıcı şartlar altında Yunanlılar ne yapabilirdi? Kuzeydeki Türk taarruzunun önemsiz ve çok zayıf bir saldırı olduğunun farkında mıydılar? Bu durumda Kuzeyden güneye asker kaydırarak buradaki cephelerini sağlamlaştırabilirlerdi. Fakat halen asıl 
taarruzun nereden geldiğini bilmediklerinden kuzeydoğu cephesini zayıflatmamayı tercih ettiler. Bu durumda yapılacak tek şey, Afyonkarahisar’ı boşaltarak, bu gibi acil bir durumda kullanılmak üzere hazırlanmış olan Dumlupınar hattı boyunda savunma konumu almaktı.77 

Yunan Ordusunun 27 Ağustos akşamı dağınık bir şekilde çekildiği tespit edilince, akşam 17.00’da Türk karargâhından tümenlere taarruzunşiddetinin artırılması 
emri verildi. Amerikan kayıtlarında yer alan yılgınlık bu durumdan kaynaklanıyordu. Türk Başkomutanlık Karargâhı, Dumlupınar’ın acil durumlarda kullanılmak üzere tahkim edilmiş bir cephe olduğunu 27 Ağustos akşamı bilmediğinden Yunanlıların Afyonkarahisar’dan bu kadar kolay vazgeçmesini şaşkınlıkla karşılamıştır. Bu nedenle ihtiyatlı hareket ediliyordu. Akşam 21.45’te Yunan Ordusu’nun Uşak, Dumlupınar, Altıntaş hattına doğru çekildiği kesin olarak anlaşılmıştır.78 

Amerikan vesikaları, geri çekilmekte olan Yunan cephesinin ortasında geçilmesi imkânsız ormanlık ve dağlık alan olan Murat Dağı’nın bulunduğunu kaydetmektedir. Bu nedenle geri çekilen Yunan birlikleri dağın kuzeyindeki dar bir geçitten geçebilirlerdi. 27 Ağustos’ta Yunan Başkomutanlığı, 1921 yılında tutmuş oldukları Dumlupınar hattına genel bir geri çekilme emri verdi. Afyonkarahisar’ın güney kanadındaki dört Yunan bölüğü Dumlupınar hattına çekilebildi, fakat 30 Ağustos’ta Yunan Güney Ordusu telafi edilemeyecek ağır bir mağlubiyet aldı.79 

Eskişehir Bölgesi’ndeki II. Türk Kolordusu, 28 Ağustos’ta Yunan III. Kolordusu tarafından oluşturulan tehdit nedeniyle ihtiyatlı hareket etmek mecburiyetinde 
kalmıştır. Batı Cephesi Komutanı İsmet Paşa, II. Kolordu’ya kuzey yönündeki Yunan geri çekilişinin çevrilerek yok edilmesi için, Kütahya istikametinde Döğer-Murat-Çakırtepe hattının tutulması emrini vermiştir. I. Kolordu güneyde düşmanı takibe devam edecekti.Bu durumda düzensiz geri çekilişi topyekûn kaçışa dönüştürmek daha da kolaylaşacaktı.80 

Türk Ordusu’nun Yunanlıların kuzeye çekilerek İzmir’e sığınmasını önlemeye yönelik tedbiri Yunan Ordusu’nun bir kısmını savaşa mecbur etmiştir. Bu nedenle Amerikan arşiv vesikalarının da kaydettiği gibi, Afyonkarahisar’ın kuzey kanadındaki Yunan birlikleri çekilebilecek kadar şanslı olamamıştır. Vesikalara göre; 28 Ağustos’ta Yunan II. Kolordusu ve 15. Tümeni General Trikopis emrine verildi. Fakat bu çok geç kalmış bir tedbirdi. Nitekim, Afyonkarahisar’ın kuzeyinde olan 5. ve 12. Tümenler, Türk IV. Kolordusu tarafından Yunan II. Kolordusunun diğer birliklerinden ayrılarak kuzeybatı yönüne sürüldüler. Yunan 9. ve 13. Tümenleri de, arkalarındaki Türk süvarileri ile III. ve IV. Türk Kolorduları tarafından cepheden kuzeye doğru itiliyordu. 30 Ağustos’ta, Türkler Yunan güçlerini üç parçaya ayırmayı başardı:81 

Güney Konumu 

(A) 1., 2., 4. ve 7. Yunan Tümenleri, Dumlupınar Cephesinde Merkez Konumu 

(B) 5. ve 12. Yunan Tümenleri Murat Dağı’nın doğusunda Kuzey Konumu 

(C) 9. ve 13 Yunan Tümenleri Kütahya’nın kuzeyinde Bahsedilen hadise Dumlupınar’daki büyük zaferdir. General Trikopis, 29 

Ağustos’ta Ordusu’nun kuşatıldığını anlamış, Türk süvarilerininYunan cephe hattının arkasında görülmesi tüm ümitleri yok etmiştir. En büyük sorun, ordudaki yılgınlık ile koordinasyonun bir türlü sağlanamamasıdır.82Trikopis, 29 Ağustos akşamı birliklerini Dumlupınar’daki acil durum hattında toplayarak bir savunma cephesi oluşturmayı amaçlamıştır. Fakat, General Franko ile birleşemediğinden bu planı tatbik etmesi imkânsızdı. Mecburen geri çekilmeye devam etmiştir. Aynı gün General Franko Grubu da, İzmir yolunu tutmak için Kaplangı Dağını ve kuzeyini savunacak şekilde yerleşmiştir.83 

Amerikan arşiv vesikalarının da belirttiği gibi, Yunan Ordusu’nun büyük kısmı, 29 Ağustos’ta kuzey, doğu, güney ve güneybatıdan kuşatılmıştı. Tek çıkış yolu General Franko’nun bulunduğu batıydı. Başkomutan Mustafa Kemal Paşa, Genelkurmay Başkanı Fevzi Paşa ve Batı Cephesi Komutanı İsmet Paşa harp meclisi toplayarak taarruzun şiddetle devamına karar verdiler. Türk Orduları 30 Ağustos’ta düşmana esaslı bir darbe vurma emrini aldı. Başkomutan Mustafa Kemal Paşa bizzat kendisi cephe ilerisine, I. Ordu karargâhına giderek taarruzu yönetti. Yunan birlikleri Aslıhanlar kuzeyinde toplanmaktaydı. Çalköy-Allıören-Yeniköy-Adatepe arasında gerçekleşen savaşta Yunanlılar ilk gün olduğu gibi önce yoğun bir top atışına tutuldu. Daha sonra da zorlu bir cephe savaşıyla yok edildi. 
Türk tebliğleri Trikopis’in bu çarpışmada I. Yunan Kolordusuna komuta ettiğini göstermektedir. Amerikan vesikaları ise Trikopis’in bu esnada ricat halinde olduğunu ve mağlubiyetten haberdar olarak, Dumlupınar’a çekilmesinin imkânsız olduğunu görüp Uşak’a yöneldiğini kaydetmektedir. Trikopis, Uşak’ta General Franko grubuyla buluşmayı ümit ediyordu.84 

Amerikan vesikaları, II. Yunan Kolordusunun 30 Ağustos’ta Murat Dağı’nı geçebilmek için zorlu bir savaş vermek zorunda kaldığını kaydetmektedir. Yunan birlikleri cephede Türk piyadesi, art kısmında ise Türk süvarilerinin saldırısına uğramaktaydı. Bu nedenle konumlarını koruyamayarak geri çekiliyorlardı. Amerikan kayıtlarına göre aynı gün I. Yunan Kolordusu Dumlupınar cephesinde güçlü bir karşı saldırı başlatmıştır. Bu saldırı kısmen başarılı olmuş, fakat ertesi gün cephe gerisi güvenliği 2. Tümen tarafından sağlanan I.Kolordu Uşak’a doğru çekilmiştir. 
Bunun üzerine I. ve II. Türk Kolorduları, güneyde taarruzu devam ettirerek Yunan birliklerini,  Afyonkarahisar’dan 35 mil (56 km.) uzaklıkta, Murat Dağı’nın güneyindeki İslamköy ile Ahatköy’e doğru sürmüşler ancak, Yunanlılar bu hattı 31 Ağustos’a kadar ellerinde tutmuşlardır.85 

Amerikan belgelerinde yer alan bu bilgide önemli hatalar mevcuttur. Zira Türk Genelkurmay kayıtları 30 Ağustos’ta herhangi bir Yunan karşı taarruzundan 
bahsetmemektedir. Yunan Ordusu’nun esaslı bir darbe yediği 30 Ağustos günü herhangi bir etkili karşı taarruz başlatabilmesi de olası değildir. Amerikan vesikalarında çelişkiler mevcuttur. Zira, I. Yunan Kolordusuna Trikopis komuta etmekteydi ve vesikalara göre Trikopis Dumlupınar çatışmalarına katılmamıştır. 

Türk tebliğlerine göre Dumlupınar çarpışmaları şu şekilde gerçekleşmiştir; hızla geri çekilen Yunan Birlikleri, Murat Dağı’nı geçemeden 30 Ağustos günü 
Uşak istikametinde ilerleyen Türk takip kuvvetleri tarafından Dumlupınar’ın güneydoğusunda kuşatılarak savaşa zorlanmıştır. Yunan işgal birliklerinin diri halde geri çekilip İzmir’e varması durumunda burada yeni bir cephe kurulup Türk Ordusu zorda bırakılabilirdi. Bu nedenle, düşmanın kuşatılan birliklerinin imha edilmesi gerekiyordu. Yunan Birliklerininbaşında I. Kolordu Komutanı Trikopis ve II. Kolordu Komutanı Diyanis bulunmaktaydı. Türk Ordusu, cephe ilerisinde bulunan Mustafa Kemal Paşa tarafından idare ediliyordu. Yunan kuvvetlerinin geri çekilebileceği yegâne boşluk Amerikan arşiv vesikalarında da bahsedilen Murat Dağı’nın Kızıltaş Deresi tarafıydı. 

Derenin karşısında Türk süvarileri bulunduğu için burası da Yunan kurtuluşu için güvenli değildi. Yunan güçleri, arka kısımları Kızıltaş Deresi yönünde olmak üzere Çalköy’ün batısında Aydemir-Adatepe-Ağaçköy hattında savunma hattı oluşturmuştur. Türk saldırısı karşısında tutunamayan Yunan birlikleri ağır bir mağlubiyet alarak, kurtulmayı başaranlar askeri disiplinden uzak bir şekilde savaş alanını terk etmişlerdir. Başkomutanlık Meydan Muharebesi adını alan bu çarpışma Büyük Taarruzun kesin başarısını da ilan etmiştir.86 

Başkomutanlık Meydan Muharebesi’nin yapıldığı gün Amerikan arşiv vesikalarına göre; 9. ve 12. Tümenlerin merkez kısımları da, Murat Dağı’nın kuzeyine 
doğru sürüldüler. Yunan Tümenleri burada 5. ve 13. Tümenlerle birleşerek birlikte Murat Dağı’nın dar geçidinden güneye doğru geri çekilmeye çalıştılar. 
Bu dört Yunan Tümeni Türk süvari birlikleri ileIV. ve VI. Kolorduların saldırısına uğradı. Yunanlılar çekilmeyi başardılar, fakat bütün ulaşım araçlarını ve toplarını kaybettiler. O kadar kötü durumdaydılar ki, sadece 5. Tümen savaşabilecek güçteydi. Bahsedilen olay, Dumlupınar çatışmalarının bir kısmıdır. Çelişkili ve olay örgüsüyle tutarsız bilgilerden açıkça görüldüğü üzere Amerikalı gözlemciler Dumlupınar çatışmaları hakkında sağlıklı bilgi elde edememişlerdi.87 

Amerikan vesikalarına göre; Dumlupınar’da mağlup edilenlere ek olarak Güneydeki Yunan birlikleri de onlardan iyi durumda değildi. 31 Ağustos’ta Uşak’a sığınabildiler, fakat dört tümenden ancak ikisi bunu başarabilmişti. Birinci ve ikinci Tümenler savaş sahasındaydı. Yunan, bağımsız tümeni taarruz noktasını güçlendirmek için güneye giderken III. Türk Kolordusu ile karşılaştı. Bağımsız Tümen, kurtulmayı başardı, fakat hiçbir Yunan gücüne katılamadı.88 
Amerikan arşiv vesikaları enteresan şekilde Yunan geri çekilişi esnasında tedhiş birlikleri tarafından gerçekleştirilen mezalim ve geçilen her yerin yakılması hakkında en ufak bilgi kırıntısı içermemektedir. 
Oysa savaşı bu kadar ayrıntılı nakleden raporların Yunanlılar tarafından yakılıp yıkılan köy, şehir ve kasabalar hakkında bilgi sahibi olmaması imkânsızdır. 

Amerikan vesikaları buradan itibaren Türk Genelkurmay kayıtlarıyla uyum içindedir. Vesikalara göre; I. ve II. Yunan Kolorduları 1 Eylül’de Uşak’a girdiler. 
Yunanlıların kendine güveni kalmamıştı. Eylül’ün ilk gününde, Türkler karşısında konuşlandırılmış dokuz Yunan tümeninden sadece üçü savaşabilir durumdaydı. Bu tümenlerin birinci ve ikincisi Uşak’ın 15 mil (24 km.) kuzeyinde Kapaklar, 5. Tümen ise İshaklar cephe hattında idi. Beşinci Tümen halen birinci ve üçüncü Tümenlerden ayrıydı. Ertesi gece 40 millik (64 km.) bir yürüyüş sonrasında 1. ve 2. Tümenler 5. Tümenle birleşebildi.89 Eskişehir’deki Yunan birlikleri henüz çok fazla zarar görmemişti.90 

Bu nedenle, dağınık Yunan birliklerinin birleşerek yeniden Ödemiş civarlarında savunma hattı kurmasının engellenmesi gerekiyordu. 

Yunanlıların ümitsiz durumuna karşın İstanbul’daki Yunan temsilciliği, Yunan ordularının halenbir savunma yapabileceği ümidiyle 1 Eylül’de Güney Ordu Grubu ve I.Kolordu komutanı General Trikopis’i Başkomutan; Dousmanis, Sariganis ile Pallis’i ise üst düzey komutanlar olarak atadı. Amerikalılara göre; General Trikopis, Güney Ordu Grubu’nun ricatını idare etmekte oldukça başarılı bir performans göstermişti. 2 Eylül’de Uşak’ta Türklere esir düştüğünde Trikopis Başkomutan olarak atandığını bilmiyordu.91 

Tam bu esnada Yunanlılar, Trakya’daki birliklerini Anadolu’ya naklederek yeni bir savunma hattı kurmaya çalışıyorlardı.92Türk güçlerinin bir an önce İzmir’e ulaşması gerekiyordu. Bunun için insanüstü bir çaba ve direnme azmi lazımdı. Amerikan kayıtlarına göre; Yunan geri çekilişi 31 Ağustos’tan sonra o kadar 
hızlı bir şekilde gerçekleşmiştir ki, Türk birlikleri Yunanlılara yetişememiştir. Bu tarihten itibaren Yunan Ordusu’nun harekâtları herhangi bir askeri değere sahip 
değildir. Bununla birlikte harekâtlar insani açıdan önemlidir. General Trikopis ve kurmay heyeti 2 Eylül’de Uşak’ta Türklere esir düştü. Anlaşıldığı kadarıyla Türk 
süvari birliğinin birkaç kıtası tarafından şaşırtılmışlar ve esir alınmışlardı. Mustafa Kemal’in [Paşa] nasıl bir kişiliğe sahip olduğunu ve esir düşen General Trikopis ve kurmay heyetine yaptığı muameleyi savaş hukuku açısından tespit etmek son derece önemlidir. Amerikan vesikaları esirlere askeri kurallara uygun bir şekilde, büyük bir nezaketle muamele edildiğini kaydetmektedir. Uşak, 2 Eylül sabahı Yunanlılar tarafından boşaltıldı ve aynı günün akşamı Türk I. Kolordusu buraya yerleşti.93 

Yunan Ordusu kuşatıldığı ve askerler savaşmak istemediği için Trikopis ve generalleri teslim olmak zorunda kalmıştır. Trikopis, bir yıl önce, Kütahya-Eskişehir savaşlarında “kahvemi Talas’ta [Kayseri Amerikan Koleji] içeceğim” demiş, ordularının Kayseri’yi bile işgal edebileceğini dile getirmişti. Mustafa Kemal Paşa tarafından Talas’a gönderilerek kendisine kahve ikram edilmiştir. 1 Eylül’de Yunan Orduları Başkomutanı olarak atanan General Trikopis, esir düşmesini şu şekilde nakletmektedir: “1 Eylül gecesi Küçükler Köyü’nde kaldıktan sonra, 2 Eylül sabahı 04.00’da güneye doğru çekilme yürüyüşüne başladık. Bir müddet sonra, açlık ve yorgunluktan birlikler dağıldı. Uşak bir gün önce Türklerin eline geçmişti, akşama kadar savunma yapıp, gece Mesudiye-Kapaklar üzerinden çekilmeye karar verdik. 

General Franko burada bulunuyordu. Erler savaşmak istemediğinden teslim olmak zorunda kaldık”.94 

4. CÜ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR,


***