Küçük Asya etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Küçük Asya etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

30 Mart 2018 Cuma

Amerikan Arşiv Vesikalarında Büyük Taarruz BÖLÜM 4

Amerikan Arşiv Vesikalarında Büyük Taarruz BÖLÜM 4


Amerikan vesikalarına göre; Yunanlılar, geri çekilişlerini devam ettirerek, 3 ve 4 Eylül’de Alaşehir’e, 5 Eylül’de de Salihli’ye ulaştılar. Ertesi gün Salihli ile 
Karataş arasında Ahmetli’den geçtiler. Bu tarihten sonra Yunan Ordusu’nun büyük bir kısmı askeri disiplinden yoksun bir şekilde dağınık gruplar halinde başıbozuk bir şekilde geri çekildi. Yunan askerleri küçük gruplar halinde ya da ferdi olarak İzmir’e doğru kaçmaktaydı.95Türkler, bu birliklere yetişerek savaşma şansını elde edemedi. 8 Eylül’de Ana Türk Ordusu İzmir’in 30 mil (48 km.) uzağındaki Karataş’a ulaştı. Türk Ordusu zorlu bir savaştan sonra kesintisiz takip ile üç günde yaklaşık 100 mil (160 km) yol kat etmişti.96 

İzmir, 9 Eylül’de 9. ve 14. Türk Süvari Tümenlerinin eline geçti ve şehir aynı anda Yunanlılar tarafından İtilaf Devletleri temsilcilerine devredildi. Yunan 
Ordusu’nun İzmir’e girişini bir gözlemci şu şekilde nakletmektedir: “Yunan Ordusu, İzmir’e başıbozuk bir şekilde silahlarını ellerinden fırlatarak hiçbir şekilde askeri olmayan bir düzenle girdi. Bir süvari taburu ve iki top bataryası İzmir’den askeri disiplinle geçen yegâne Yunan kuvvetiydi. Ordunun kalan kısmı dağınık, kalabalıklar halinde hareket ediyordu.”97 

Yunan askeri personel ve mültecilerin boşaltılması belli bir düzen içinde yapıldı. Fakat Türkler İzmir’e ulaştığında bu işlemin sadece bir kısmı tamamlanabilmişti. 
Türkler, geri kalan iki Yunan Güney Grup Kolordusundan 50.000 esir talep ettiler. Şehre girdiklerinde sıkı bir askeri disiplinle hareket ediyorlardı, her şeyin düzgün bir şekilde gerçekleşeceği sanılıyordu. Böyle bir şey olmadı. 14 Eylül’de şehirde yangın çıktı ve kontrol edilemeyen bu yangın bir felakete dönüştü. Türkler, Rumlar ve Ermeniler yangını kimin başlattığı konusunda birbirini suçladılar. Fakat bunlardan hangisinin yangını başlattığı konusunda kesin delil bulmak şimdiye kadar mümkün olmamıştır. Yangın kontrol altına alınıncaya kadar şehrin önemli bir kısmı yandı. Bu esnada mültecilerin nakliyesine devam edildi. Şehirden 260.000 kişi boşaltıldı.98 

Amerikan arşiv vesikaları, Türk Ordusu’nun ileri harekâtında geri aldığı yerleri ve şehirleri ifade ederken “işgal/occupation”, Yunanlılar bir şehri işgal etmiş ise 
“almak/take” sözcüğünü kullanmıştır. Bu önyargılı tutum İzmir yangını ile ilgili kayıtlarda da göze çarpar. Nitekim Batılı kaynakların kahir ekseriyeti, İzmir yangınını Türklerin başlattığını ileri sürerler, oysa yangını Ermeniler çıkarmıştır. İstanbul Emniyet Müdürü Ekrem Bey, Amerika’nın İstanbul’daki Yüksek Komiseri Amiral Bristol ile görüşmesinde İzmir yangının başladığı dönemde Ermeni Kilisesi’nde bulunan cephane ve silahların Türklerin eline geçmemesi için şehrin Ermeniler tarafından yakıldığını, yangın bölgesine giren birliğin başında bulunduğunu ve semte ulaşamadan yangının çıktığını söylemiştir. Bristol da günlüğüne, Ekrem Bey’in söylediklerini başka farklı kaynaklardan da duyduğunu, fakat Ermenilerin tüm İzmir’i değil, Türklerin eline geçmemesi için kilise ile bazı evleri yakmak niyetinde olduklarını düşündüğünü not etmiştir. Her iki durumda da İzmir’in Türkler tarafından yakılmadığı ortaya çıkmaktadır.99Amerika’nın İzmir Konsolosu George Horton, İzmir Yunanlılardan geri alınıncaya kadar görevinde kalmış, Yunanlılar ile birlikte şehirden ayrılmıştır. Yunan yanlısı tutumu ile tanınan Horton, 2 Eylül’de Yunanlıların panik halinde kaçarken 
Uşak ve Kütahya’yı yaktıklarını, III. Yunan Kolordusunun Eskişehir’den çekilirken burayı da yakmasının kuvvetle muhtemel olduğunu, İzmir’deki Yunan subaylarının panik halinde sürekli şehri yakmak tehdidinde bulunduklarını rapor etmektedir.100 

Arşiv vesikalarında Yunan tedhiş hareketleriyle ilgili hiçbir bilginin yer almaması ilginçtir. 
Zira bu tür mezalimler sadece Yüksek Komiser Bristol tarafından 
raporlanmıştır. Bristol’un raporlarına göre; Yunanlılar sürekli aksini iddia etseler de ordu içinde bulunan tedhiş birlikleri geçtikleri kentleri özellikle yakmakta, kent sakinlerini öldürmekteydiler. İzmir’in işgalinden bir yıl sonra Yunan birlikleri Trakya’daki Bulgar topraklarını işgal etmiş ve dindaşları Hristiyan Bulgarların köylerini yakmış, savaş mağduru köylülerin mallarını da yağmalamışlardı.101 

Kuzey Yunan Ordusu, Güney Ordusu’ndan daha az hasarla yenilmişti. Bu ordu da düzenden yoksun bir şekilde Mudanya’ya geri çekildi ve buradan Yunanistan’a gitmek üzere tahliye edildi. 15 Eylül’de, Türk taarruzu başladıktan sadece üç hafta sonra, Trakya’dakiler hariç, Türk topraklarında Yunan askeri kalmadı.102 Trakya’ya geçebilmek için tarafsız bölgenin aşılması gerekiyordu ve bunun için İtilaf güçlerinin yerlerini terk etmesi lazımdı. 

Amerikan Arşiv vesikaları, Yunanistan’ın Anadolu işgalini dolayısıyla da sonuçlarını şu şekilde değerlendirmektedir: 

(1) Yunanlılar, İtilaf Devletleri’nin tam desteğine sahip olmadan Küçük Asya’da kalmaya kesinlikle teşebbüs etmemeliydiler. 

(2) Küçük bir ülkenin büyük bir orduyu haftada bir çeyrek milyon sterlin maliyetle düşman toprağında tutması, üstelik dünyanın geri kalanı da bu tutumu desteklemiyorsa, rasyonel bir tercih değildir. 

(3) Açıkça görüldüğü üzere Yunanlılar etkin bir istihbarat desteğinden yoksundular. Bir ordunun ölüm uykusuna yatmış gibi, düşmanının bütün 
güçlerini bir noktada toplayıp büyük bir taarruza hazırlanmasından haberdar olmaması ve böyle bir harekâta izin vermesi akla aykırıdır.103 

Amerikan Arşiv vesikalarına göre; 1922 yılı Mayıs ayında Yunan generallerinden sadece bir tanesi, kendilerine soru soran bir gözlemciye Türklerin taarruz yapabilecek güçte olduğunu; şayet böyle bir şey olursa başarı şansının bulunduğu söylemiştir. General Trikopis, Türklerin Afyonkarahisar’a saldırması halinde olabilecekleri önceden öngörmüştür. Peki neden bu görüşünü, Atina’yı Afyonkarahisar cephesinin zayıflatılmaması için uyarabilecek Başkomutan Hacıanestis’e kabul ettirmeye çalışmamıştır. Trikopis’in görüşünde ısrarcı olmama nedeni açıktır. Atina, General Papulas gibi yetenekli ve deneyimli bir komutanı görevden alıp yerine, bir general olmasına rağmen Anadolu’daki durumdan habersiz olan ve bu kritik görev için yeterli olmayan Hacıanestis’i getirirkenaskerlik bilgisini hiçbir şekilde dikkate almamıştır. Bu atama, Yunan Ordusu’nda geniş çaplı bir memnuniyetsizliğe neden olmuş, askerlerin subay ve hükümete olan güvenlerini sarsmıştır.104 

Arşiv vesikalarının Hacıanestis ile ilgili bu olumsuz yargısına ve mağlubiyetin faturasını Hacıanestis’e kesmesine karşın, Genelkurmay Başkanlığı harp cerideleri, Hacıanestis’in göreve gelmesiyle Yunan askerlerinin maaşlarının düzenli ödendiğini, ordudan firarların azaldığını ve disiplinin sağlandığını kaydetmektedir. Vesikaların değerlendirmesine devam edilirse; Yunanlılar, iki tümeni Afyonkarahisar’dan Trakya’ya kaydırırken büyük bir zamanlama hatası ve olay değerlendirme yanlışlığı ,yapmışlardır. Öncelikle, Küçük Asya’daki cephenin zayıflatılması tehlikeli bir hareketti. Buna karşın bazen, diğer bölgede büyük bir başarı kazanma şansı varsa bir bölgenin zayıflatılmasına değer. Bu olayda bahsedilen türden bir başarı şansı yoktur. Yunanlılara, iki tümen ile İtilaf Devletleri’nin rızası olmadan İstanbul’a yürümeleri halinde bu hareketlerinin meşru olacağı mı söylenmiştir? Yunanlılar şehri almak için yeterli güce sahipti. İtilaf Devletleri söyledikleri gibi gerçekte de Yunan işgaline karşı etkin bir direnç gösterecek miydi? Her durumda Yunanlılar, iki tümeni kaydırmadan önce iyi bir hesaplama yapmak durumundaydılar. İtilaf Devletleri’nin izni olmadan şehri işgal edemeyeceklerinden emin idiyseler, bu izni almadan asker kaydırma işlemi yapmamalıydı.105 

Arşiv vesikalarında açık ve satır arası olarak yer alan bu mülahazalara ihtiyatlı yaklaşmak gerekmektedir. 
Arşiv vesikalarına göre; Türk Taarruzu başladığında, Yunan ordusu hızlı bir şekilde parçalanmıştır. 
Çünkü çok kötü bir şekilde idare edilmekteydi, anavatandan desteği yoktu, moral açıdan çökmüş, davasının gerçekleştirileceğine inancını kaybetmişti. Bir ordunun bu kadar hızlı ve ani çöküşü şaşırtıcıdır. Bu dönemde Atina’da bulunan 
Amerikalı bir gözlemci şu bilgileri kaydetmektedir: “her ikisi de gerçekleşmesine rağmen, dağılma askeri olmaktan daha çok psikolojik nedenlerden ötürü meydana gelmiştir.”106 

Yunan ordu grup karargâhlarının Afyonkarahisar’da şehrin içinde kurulması önemli bir askeri hatadır. Karargâh cephe hattının gerisinde olsaydı, Türk 
taarruzundan bu kadar fazla etkilenmeyecek, bütünlüğünü muhafaza ederek emir verebilecekti.107 

Amerikan vesikaları Türk Ordusuyla ilgili de şu değerlendirmede bulunur: [Mustafa] Kemal’in ordusunu idaresi üst düzey komutanlık vasıflarıyla mükemmeldir. 
Türk Ordusu’nun harekâtları büyük bir ustalıkla planlanmıştır. Yunanlılar, bahar süresince bir taarruz beklemiş fakat bu saldırı bir türlü gelmemiştir. Mustafa Kemal, düşmanın sabırsızlığını bilerek beklemiş, en uygun anda harekete geçmiştir. Türk Ordusu bekledikçe, Yunan Ordusunun cesaret ve azmi kırılmıştır. Mustafa Kemal, yaza kadar diplomasinin sorunları çözebileceği ümidiyle taarruzu geciktirmiştir. Zira taarruz yapabilecek mevsimsel zamana sahipti. Afyonkarahisar’a saldırılması askeri açıdan en akıllı yoldu. Sadece burada düşmanın İzmir ile iletişimi kesilebilirdi ve bu da yapılmıştır. Yunanlıların bol miktarda cephane ve iaşesi Türklerin eline geçmiştir. 

Türk Ordusunun gizliliği ve kuvvetlerini düşmana hissettirmeden Afyonkarahisar’da toplayabilmesi ise büyük bir başarıdır. İsmet Paşa’nın Bilecik ve Burhaniye’ye yaptığı aldatma saldırıları taktiksel açıdan mükemmeldir. Düşman asıl saldırının nereden geldiğini tespit edememiştir.108 

Amerikan arşiv vesikalarına göre Yunan savaşından alınacak dersler şunlardır; 

(1) Yunanlılar, birliklerini yaklaşık 400 mil genişliğinde (643 km.) bir cephe hattına dağıtarak kuvvet yığma prensibini ihlal etmişlerdir. 
     Buna bağlı olarak hareket prensibini de ihlal ederek acil bir durumda ya da yardım gerektiğinde askerlerini bir noktaya yöneltmekte yetersiz kalmışlardır. 
     Hızlı hareket edebilselerdi, Afyonkarahisar’daki durumu düzeltebilirlerdi. Ancak bu tür bir planlamayı düşünememişlerdir. 

(2) Yunanlılar 400 mil genişliğindeki cepheyle askeri birliklerin ekonomik kullanım prensibini de ihlal etmişlerdi. 
     Bunların aksine Türkler 40 millik (64 km.) bir cephe kurmuşlardı. Yunanlıların Afyonkarahisar etrafındaki savunma hatlarını neden daha güvenli bir şekilde 
oluşturmadıklarını anlamak güçtür. Türkler tarafından bir yıl rahatsız edilmeden bulundukları konumda kolaylıkla hendekler kazarak güvenlik sağlayabilirlerdi. 
     Aydın dolayında Türk süvarisinin hatları kolay geçmesi ve Afyonkarahisar’daki hızlı çöküş Yunanlıların güvenlik prensibini de ihlal ettiklerini göstermektedir.109 

Sonuç 

Yunanistan, Venizelos tarafından I. Dünya Savaşı’na büyük hülyalarla sokulmuştur. Venizelos, I. Balkan Savaşı’ndaki kazanımları uygun şartlar altında 
Anadolu işgaliyle taçlandırmak istiyordu. Nitekim Balkan Savaşı’nda Ege’deki adaların önemli bir kısmı ve Batı Trakya Yunanlılar tarafından işgal edilmişti. Venizelos ile destekçisi Lloyd George’un öngöremediği tarihsel hadise; Harbi Umumi sonrası değişen dünya dengesi, Anadolu’daki kararlı direniş ve Mustafa Kemal Paşa’nın liderlik kabiliyetidir. Bu nedenle Yunanistan’ın Anadolu işgali I. Balkan Savaşı’nın aksine Yunanistan için hezimetle sonuçlanmıştır. Amerikan Arşiv vesikaları Yunan yenilgisiyle ilgili önemli tespitlerde bulunmaktadır. 

Arşiv vesikalarına göre, Yunanlıların ortak bir amaç, ortak bir hedef ve iyi bir idareden yoksun olması mağlubiyeti kaçınılmaz hale getirmiştir. 
Dünya tarihindeki hemen her savaşta, savaşan taraflar çok sayıda zafiyet göstermiştir. Bu doğal bir durumdur. Önemli olan, düşmanın zafiyetini avantaja dönüştürebilecek kurmay becerisine sahip olabilmektir. Her ne kadar Amerikan Arşiv vesikaları açıkça itiraf etmekten kaçınsa da Türk Ordusu, Mustafa Kemal Paşa ve arkadaşlarının idaresinde bu beceriyi yerinde ve zamanında gösterebilmiş, bu sayede büyük bir zafer kazanabilmiştir. 

Arşiv vesikaları Yunan Ordusu’nun yaz boyunca, bir taarruz olasılığına inanmayı reddettiğini göstermektedir. Aslında Yunan Ordusu 1922 yılı Baharı sonrasında bir taarruz beklemiştir, fakat nereden saldırıya uğrayacaklarını kestirememiş lerdir. Temel askeri kural, gerçek bir askerin kendisinin şaşırtılmasına izin vermemesidir. Amerikan vesikalarına göre; Yunanlıların Trakya’ya tümen kaydırılması büyük bir hatadır. Amerikalılara göre; Yunan Ordusu’nun Atina’daki hükümeti Küçük Asya işgalinin zorlukları ve Türk direnişi hakkında sağlıklı bilgilendirmemesi ve başarısızlıkları saklaması ise affedilir bir hata değildi. 

Amerikalılara göre Türkler, güçlerini çok başarılı ve ekonomik bir şekilde kullanmıştır. Kocaeli Ordu Grubu’nu Yunan Kuzey hattını meşgul edecek 
şekilde tutmuşlar ve diğer bütün güçleriyle ana taarruz alanına yönelmişlerdir. Afyonkarahisar’ın güneybatısında Yunan cephe gerisine saldıran Türk süvari birliği büyük bir başarı göstermiştir. Kısaca Türk askerleri ihtiyaç duyuldukları yere, ihtiyaç duyuldukları sayıda gönderilmiştir. Türklerin hedefi İzmir idi ve bu hedef için her türlü ayrıntı çalışılmıştı. Bu uygulama kesin zafer prensibine güzel bir örnektir. Türk Ordusu’nun gizliliği sağlayabilmesi de takdire şayandır. Türk ordusunun, Aydın hattının yakınına, Bilecik hattının kuzeyine saldırması; bunun daha iyi barış şartları elde etmek amacıyla yapıldığı zannını uyandırmıştı. Yunan tarafında bu saldırının genel bir taarruz olduğu birkaç subay hariç çok geç fark edilmiştir. 

Büyük Taarruzun başarısı yapılan planlar doğrultusunda alınan riskin büyük bir gizlilik içinde ve hızla uygulanmasına bağlıdır. 26 Ağustos’tan üç gün önce eldeki limanlar kapatılmış, düşmanı şaşırtacak şekilde Anadolu’daki iletişim kesilmiştir. Ordu büyük gizlilik içinde Afyonkarahisar’a kaydırıldı. Bilecik ile Burhaniye’deki aldatma saldırılarıyla düşmanın dikkati dağıtılmıştır. Afyonkarahisar’da ağır bir mağlubiyet alan Yunan Ordusu, panik halinde geri çekilmeye başlamıştır. Düzenden yoksun çekilme esnasında Yunan tedhiş birlikleri geçtikleri Türk köylerini ateşe vermişlerdir. Oysa Arşiv vesikaları bu tedhiş faaliyetleri hakkında hiçbir kayıt içermemektedir. İlginç şekilde cephedeki ve cephe gerisindeki hemen her şeyi gözlemleyebilen Amerikalı saha görevlileri Yunan mezaliminden bahsetmemektedir. Yine Amerikan saha görevlileri Yunan Ordusu’na İngiltere tarafından sağlanan eğitim ve yönlendirme desteğini de göz ardı etmektedir. 

Bu çalışma, sahadan gelen bilgi ve belgeleri kendi muhakeme süzgecinden geçirip mukayeseli bir şekilde değerlendirmeye tabi tutan Amiral Bristol’un yorumlarını daha nesnel bir yaklaşım olarak değerlendirip Büyük Taarruz ile ilgili literatüre yeni bir katkı getirmeyi hedeflemektedir. 


DİPNOTLAR;

1 War Memoirs of David Lloyd George, C. IV, Ivor Nicholson & Watson: London, 1934. s. 1802-1804. 
2 İngiltere’nin Arap yarımadasında Savaş öncesi ve Savaş esnasındaki faaliyetleri için bkz. İsmail Köse, Hicaz İsyanı, Selis Yayınları: İstanbul, 2014. 
3 War Memoirs of David Lloyd George, s. 1803. 
4 Bkz. Türk İstiklal Harbi Batı Cephesi, Büyük Taarruza Hazırlık ve Büyük Taarruz, c. II, K. 6, Kitap 1, Genelkurmay Başkanlığı Basımevi, Ankara, 1967. 
5 NARA, Report on Greek-Turk Military Operations, Box No. 3056. 
6 NARA, Records of the War Department General and Special Staff, Military Inteligence Division “Regional File”, 1922-1944. Box No. 3056 
   (bundan sonra NARA, Box No. 3056). 
7 Halide Edip Adıvar, The Turkish Ordeal, The Century Company: New York, 1928; Armenian Military Attache, Constantinople, Turkey, War Detp. G-2 Reports, 
   Covering the Greco-Turkish War during the Years 1921-22; Edward M. Earle, Turkey, The Great Powers and the Bagdad Railway, The MacMillian Co., July 
   1923; Grace Wilson, Turkey, To-Day, Hutchinson & Co., London, 1928; Winston Churchill, The Aftermmath, Charles Scribner’s Sons, New York, 1929; Sir 
   Valentine Chirol, The Turkish Empire, 1914-1922; American Military Attache, Athens, Greece, War Detp. G-2 Reports, Covering the Greco-Turkish War 
   during the Years 1921-22. 
8 NARA, Report on Greek-Turk Military Operations, Box No. 3056. 
9 Bkz. Bige Yavuz, Kurtuluş Savaşı Döneminde Türk-Fransız İlişkileri, Türk Tarih Kurumu, Ankara, 1994. s. 120-136. 
10 NARA, Report on Greek-Turk Military Operations, Box No. 3056. 
11 İsmet Görgülü, Büyük Taarruz, Genelkurmay Basımevi, Ankara, 1992. s. 1. 
12 NARA, Report on Greek-Turk Military Operations, Box No. 3056. 
13 NARA, Report on Greek-Turk Military Operations, Box No. 3056. 
14 NARA, Report on Greek-Turk Military Operations, Box No. 3056. 
15 NARA, G-2 Report, T-452 Box No. 3056. 
16 Türk İstiklal Harbi Batı Cephesi, Büyük Taarruza Hazırlık ve Büyük Taarruz…, s. 3-4. 
17 NARA, Report on Greek-Turk Military Operations, Box No. 3056. 
18 NARA, Operations in Anatolia, Spet, 26, 1921. Box No. 3056. 
19 NARA, Report on Greek-Turk Military Operations, Box No. 3056. 
20 NARA, Report on Greek-Turk Military Operations, Box No. 3056. 
21 Nutuk, (Yay. Haz. Zeynep Korkmaz), Atatürk Araştırma Merkezi Yayını, Ankara, 2005. s. 449-451. 
22 Bkz. Köse, age., passim. 
23 Görgülü, a.g.e., s. 1. 
24 NARA, Report on Greek-Turk Military Operations, Box No. 3056. 
25 NARA, Report on Greek-Turk Military Operations, Box No. 3056. 
26 NARA, Report on Greek-Turk Military Operations, Box No. 3056. 
27 NARA, Report on Greek-Turk Military Operations, Box No. 3056. 
28 NARA, Report on Greek-Turk Military Operations, Box No. 3056. 
29 NARA, Report on Greek-Turk Military Operations, Box No. 3056. 
30 Türk İstiklal Harbi Batı Cephesi, Büyük Taarruza Hazırlık ve Büyük Taarruz, c. II, K. 6, Kitap 1, s. 16-18. 
31 NARA, Report on Greek-Turk Military Operations, Box No. 3056. 
32 ATASE II. DSK,23.02.1940/1.156.2. 
33 NARA, Report on Greek-Turk Military Operations, Box No. 3056. 
34 NARA, Report on Greek-Turk Military Operations, Box No. 3056. 
35 NARA, Report on Greek-Turk Military Operations, Box No. 3056. 
36 NARA, Report on Greek-Turk Military Operations, Box No. 3056. 
37 NARA, Report on Greek-Turk Military Operations, Box No. 3056.
38 NARA, Report on Greek-Turk Military Operations, Box No. 3056.
39 NARA, Report on Greek-Turk Military Operations, Box No. 3056.
40 Türk İstiklal Harbi Batı Cephesi, Büyük Taarruza Hazırlık ve Büyük Taarruz, c. II, K. 6, Kitap 2, Genelkurmay Başkanlığı Basımevi, Ankara, 1967. 
41 NARA, Report on Greek-Turk Military Operations, Box No. 3056. 
42 NARA, Report on Greek-Turk Military Operations, Box No. 3056. 
43 NARA, Report on Greek-Turk Military Operations, Box No. 3056. 
44 NARA, Report on Greek-Turk Military Operations, Box No. 3056. 
45 NARA, Report on Greek-Turk Military Operations, Box No. 3056. 
46 NARA, G-2 Report, T-452 Box No. 3056. 
47 Library of Congress Manuscript Division (LCMD), The Papers of Mark L. Bristol-IV, US Naval Detachment in Turkish Waters, USS Scorpion, Confidential, 
Constantinople, August 24, 1922; LCMD, The Papers of Mark L. Bristol-IV, Report of Operations for Week Ending 6 August 1922. Confidential, July 30, 
1922; LCMD, The Papers of Mark L. Bristol-IV, US Naval Detachment in Turkish Waters, USS Scorpion, Confidential, Constantinople, August 24, 1922. 
48 Uğur Üçüncü, Türk Kamuoyunda Büyük Taarruz, Altınpost Yayınları, Ankara, 2012. s. 34-36. 
49 Akşam, “Trikupis Anadolu Savaşını Anlatıyor”, 11 Nisan 1952. No. 12040; Akşam, “General Trikupis Nasıl Esir Edildiğini Anlatıyor”, 12 Nisan 1952. No. 12041. 
50 NARA, Report on Greek-Turk Military Operations, Box No. 3056. 
51 NARA, G-2 Report, T-452 Box No. 3056. 
52 New York Times, “What Greeks Fight For”, April 3, 1921. s. 2; Washington Post, “Greek Troops Loose: King off The Front”, April 3, 1921. s. 2; New York Times, “Sublime Porte Protests ”, August 4, 1922. s. 4. 
53 Türk İstiklal Harbi Batı Cephesi, Büyük Taarruza Hazırlık ve Büyük Taarruz, C. II, K.6, Kitap 1,. s. 34-39. 
54 Nutuk, s. 453-455. 
55 Türk İstiklal Harbi Batı Cephesi, Büyük Taarruza Hazırlık ve Büyük Taarruz, C. II, K. 6, Kitap 1, s. 203205. 
56 Türk İstiklal Harbi Batı Cephesi…, s. 201-202. 
57 NARA, Report on Greek-Turk Military Operations, Box No. 3056. 
58 NARA, Report on Greek-Turk Military Operations, Box No. 3056. 
59 NARA, Report on Greek-Turk Military Operations, Box No. 3056. 
60 Türk İstiklal Harbi Batı Cephesi, Büyük Taarruz, c. II, K. 6, Kitap 2, Genelkurmay Başkanlığı Basımevi, Ankara, 1968. s. 13. 
61 NARA, Report on Greek-Turk Military Operations, Box No. 3056. 
62 Bkz. Türk İstiklal Harbi Batı Cephesi, Büyük Taarruz, c. II, K.6, Kitap 2, Genelkurmay Başkanlığı Basımevi, Ankara, 1968. s. 331-335. 
63 LCMD-IV, Report of Operations for Week Ending 30 July 1922. Confidential, July 30, 1922. 
64 Nutuk, s. 454-455. 
65 NARA, G-2 Report, T-452 Box No. 3056. 
66 Türk İstiklal Harbi Batı Cephesi, Büyük Taarruz…, s. 89-92. 
67 Bkz. Türk İstiklal Harbi Batı Cephesi, Büyük Taarruz, c. II, K.6, Kitap 2, Genelkurmay Başkanlığı Basımevi: Ankara, 1968; Türk İstiklal Harbi Batı Cephesi, Büyük 
Taarruza Hazırlık ve Büyük Taarruz, c. II, K.6, Kitap 1, Genelkurmay Başkanlığı Basımevi: Ankara, 1967; Türk İstiklal Harbi Batı Cephesi, Büyük 
Taarruza Hazırlık ve Büyük Taarruz, c. II, K. 6, Kitap 3, Genelkurmay Başkanlığı Basımevi, Ankara, 1969. 
68 NARA, Report on Greek-Turk Military Operations, Box No. 3056. 
69 Üçüncü, age., s. 50-51. 
70 Bkz. Türk İstiklal Harbi Batı Cephesi, Büyük Taarruz, c. II, K. 6, Kitap 2. , s. 90-91. 
71 NARA, Report on Greek-Turk Military Operations, Box No. 3056. 
72 Türk İstiklal Harbi Batı Cephesi, Büyük Taarruz, c. II, K.6, Kitap 2, s. 90-91. 
73 NARA, Report on Greek-Turk Military Operations, Box No. 3056. 
74 NARA, Report on Greek-Turk Military Operations, Box No. 3056. 
75 NARA, Report on Greek-Turk Military Operations, Box No. 3056. 
76 Türk İstiklal Harbi Batı Cephesi, Büyük Taarruz, c. II, K.6, Kitap 2, s. 93-94. 
77 NARA, Report on Greek-Turk Military Operations, Box No. 3056. 
78 Türk İstiklal Harbi Batı Cephesi, Büyük Taarruz, c. II, K.6, Kitap 2, s.140-141. 
79 NARA, G-2 Report, T-452 Box No. 3056. 
80 Türk İstiklal Harbi Batı Cephesi, Büyük Taarruz, c. II, K. 6, Kitap 2, s. 145. 
81 NARA, Report on Greek-Turk Military Operations, Box No. 3056. 
82 Türk İstiklal Harbi Batı Cephesi, Büyük Taarruz, c. II, K. 6, Kitap 2, s. 186. 
83 Türk İstiklal Harbi Batı Cephesi, Büyük Taarruz, c. II, K. 6, Kitap 2, s. 231-233. 
84 Türk İstiklal Harbi Batı Cephesi, Büyük Taarruz, c. II, K. 6, Kitap 2, s. 244-246. 
85 NARA, Report on Greek-Turk Military Operations, Box No. 3056. 
86 Nutuk, s. 454-455. 
87 NARA, Report on Greek-Turk Military Operations, Box No. 3056. 
88 NARA, Report on Greek-Turk Military Operations, Box No. 3056. 
89 NARA, Report on Greek-Turk Military Operations, Box No. 3056. 
90 NARA, Report on Greek-Turk Military Operations, Box No. 3056. 
91 NARA, G-2 Report, T-452 Box No. 3056. 
92 Türk İstiklal Harbi Batı Cephesi, Büyük Taarruz, C. II, K.6, Kitap 3, s. 41-42. 
93 NARA, Report on Greek-Turk Military Operations, Box No. 3056. 
94 Türk İstiklal Harbi Batı Cephesi, Büyük Taarruz, c. II, K. 6, Kitap 3, s. 53-54. 
95 NARA, G-2 Report, T-452 Box No. 3056. 
96 NARA, Report on Greek-Turk Military Operations, Box No. 3056. 
97 NARA, Report on Greek-Turk Military Operations, Box No. 3056. 
98 NARA, Report on Greek-Turk Military Operations, Box No. 3056. 
99 LCMD, The Papers of Mark L. Bristol-VII, War Diary, Confidential, October 17, 1926. 
100 George Horton, United States Congress Reports, Senate, Report No. 1230, February 26, 1922; The Consul General at Smyrna (Horton) to the Acting Secretary of State, Smyrna, September 2, 1922; The 
Consul General at Smyrna (Horton) to the Acting Secretary of State, Smyrna, September 4, 1922. 
101 LCMD, The Papers of Mark L. Bristol-II, Reports of Operation for Week Ending June 6, 1920. Part Four, June 7, 1920. 
102 NARA, G-2 Report, T-452 Box No. 3056. 
103 NARA, Report on Greek-Turk Military Operations, Box No. 3056. 
104 NARA, Report on Greek-Turk Military Operations, Box No. 3056. 
105 NARA, Report on Greek-Turk Military Operations, Box No. 3056. 
106 NARA, Report on Greek-Turk Military Operations, Box No. 3056. 
107 NARA, Report on Greek-Turk Military Operations, Box No. 3056. 
108 NARA, Report on Greek-Turk Military Operations, Box No. 3056. 
109 NARA, Report on Greek-Turk Military Operations, Box No. 3056. 


KAYNAKÇA ;

NARA, G-2 Report, T-452 Box No. 3056. American Military Attache, Athens, Greece, War Detp. G-2 Reports, Covering the Greco-Turkish War during the Years 1921-22. 
NARA, Records of the War Department General and Special Staff, Military Inteligence Division “Regional File”, 1922-1944. Box No. 3056. 
NARA, Report on Greek-Turk Military Operations, Box No. 3056. 
LCMD, The Papers of Mark L. Bristol-II, Reports of Operation for Week Ending June 6, 1920. Part Four, June 7, 1920. 
LCMD, The Papers of Mark L. Bristol-IV, US Naval Detachment in Turkish Waters, USS Scorpion, Confidential, Constantinople, August 24, 1922. 
LCMD, The Papers of Mark L. Bristol-IV, Report of Operations for Week Ending 6 August 1922. Confidential, July 30, 1922. LCMD-IV, 
          Report of Operations for Week Ending 30 July 1922. Confidential, July 30, 1922. 
LCMD, The Papers of Mark L. Bristol-IV, US Naval Detachment in Turkish Waters, USS Scorpion, Confidential, Constantinople, August 24, 1922. 
LCMD, The Papers of Mark L. Bristol-VII, War Diary, Confidential, October 17, 1926. 
The Consul General at Smyrna (Horton) to the Acting Secretary of State, Smyrna, September 4, 1922. 
The Consul General at Smyrna (Horton) to the Acting Secretary of State, Smyrna, September 2, 1922. 
Türk İstiklal Harbi Batı Cephesi, Büyük Taarruz, c. II, K. 6, Kitap 2, Genelkurmay Başkanlığı Basımevi, Ankara, 1968. 
Türk İstiklal Harbi Batı Cephesi, Büyük Taarruz, c. II, K. 6, Kitap 3, Genelkurmay Başkanlığı Basımevi, Ankara, 1969. 
Türk İstiklal Harbi Batı Cephesi, Büyük Taarruza Hazırlık ve Büyük Taarruz, c. II, K. 6, Kitap 1, Genelkurmay Başkanlığı Basımevi, Ankara, 1967. 
ADIVAR, Halide Edip, The Turkish Ordeal, The Century Company, New York, 1928. 
Akşam, “General Trikupis Nasıl Esir Edildiğini Anlatıyor”, 12 Nisan 1952. No. 12041. 
Akşam, “Trikupis Anadolu Savaşını Anlatıyor”, 11 Nisan 1952. No. 12040. 
American Military Attache, Athens, Greece, War Detp. G-2 Reports, Covering the Greco-Turkish War during the Years 1921-22. 
Armenian Military Attache, Constantinople, Turkey, War Detp. G-2 Reports, Covering the Greco-Turkish War during the Years 1921-22. 
YAVUZ, Bige, Kurtuluş Savaşı Döneminde Türk-Fransız İlişkileri, Türk Tarih Kurumu, Ankara, 1994. 
CHIROL, Sir Valentine, The Turkish Empire, 1914-1922. 
CHURCHİLL, Winston, The Aftermmath, Charles Scribner’s Sons, New York, 1929. 
EARLE, Edward M., Turkey, The Great Powers and the Bagdad Railway, The MacMillian Co., July 1923.
GÖRGÜLÜ, İsmet, Büyük Taarruz, Genelkurmay Basımevi, Ankara, 1992. 
HORTON, George, United States Congress Reports, Senate, Report No. 1230, February 26, 1922. 
KÖSE, İsmail, Hicaz İsyanı, Selis Yayınları, İstanbul, 2014. New York Times Nutuk, Yay. haz. Zeynep KORKMAZ, Atatürk Araştırma Merkezi Yayını, Ankara, 2005. 
ŞIMŞIR, Bilal, Lozan Telgrafları-I, (1922-1923), Türk Tarih Kurumu, Ankara, 1990. 
TAMKIN, Nicholas, Britain, Turkey and the Soviet Union 1940-45, Palgrave, Macmillan, Great Britain, 2009. 
ÜÇÜNCÜ, Uğur, Türk Kamuoyunda Büyük Taarruz, Altınpost Yayınları, Ankara, 2012. 
War Memoirs of David Lloyd George, c. IV, Ivor Nicholson & Watson, London, 1934. Washington Post 
WILSON, Grace, Turkey, To-Day, Hutchinson & Co., London, 1928. 
WILSON, Grace, Turkey, To-Day, Hutchinson & Co., London, 1928. 

EKLER* 





* NARA, Report on Greek-Turk Military Operations, Box No. 3056. 236 




***

Amerikan Arşiv Vesikalarında Büyük Taarruz BÖLÜM 3

Amerikan Arşiv Vesikalarında Büyük Taarruz BÖLÜM 3


2. Büyük Taarruz 

Başkomutan Mustafa Kemal Paşa ve arkadaşları Trakya’da İstanbul’u işgali içeren kapsamlı bir hazırlık yürüten Yunanlıların, birliklerini tekrar Anadolu’ya 
kaydırmadan önce yenilmesi gerektiğinin farkındaydı. Amerikan arşiv vesikalarının da kaydettiği gibi taarruz için zaman ve şartlar müsaitti. Taarruz’un önündeki en önemli engel ihtiyaçların halen tamamlanamamış olmasıydı. Başkomutan Mustafa Kemal Paşa tarafından 16 Ağustos’ta Batı Cephesi Komutanı İsmet Paşa’ya taarruz için gerekli hazırlıkların ivedilikle tamamlanması emredildi. Hazırlıklar devam ederken, İtilaf Devletleri ve Amerikan temsilcileri Yunanlıların zafer kazanacağından emindi.63 

Gerekli eksiklikler giderildikten sonra birlikler, büyük bir gizlilik ve sessizlik içinde taarruz planına göre yerleştirildi. Birlikler, görev yerlerine gece yürütülüp, gündüz ağaçlık alanlarda dinlendirilerek planlanan noktalara intikal ettirildi. Kocaeli’ndeki birliklere düşmanı gözetleme ve gerektiğinde batıya doğru sürme görevi verildi. Mustafa Kemal Paşa 25 Ağustos günü Genelkurmay Başkanı Fevzi Paşa, Batı Cephesi Komutanı İsmet Paşa ve 1. Ordu Komutanı Nurettin Paşa ile birlikte Kocatepe’de kurulan karargâh çadırlarına yerleştiler. Taarruz bir baskın ve stratejik plan çerçevesinde yapılacağından gizlilik başarının ön şartıydı.64 

Mustafa Kemal Paşa ve komuta kademesinin Kocatepe’ye geldiği gün Ankara’nın denetimindeki tüm limanlara gemi girmesi ya da limandakilerin çıkışı 
yasaklandı.  
Yunanlılar, Türk taarruzunun güneyden değil, batıdan ya da kuzeybatıdan geleceğini düşünüyorlardı.65 Taarruz, 26 Ağustos sabaha karşı başladı. Sis nedeniyle yarım saat gecikme ile 05.00’da toplar Yunan cephesine doğru atışa başladı. Toplardan hemen sonra Skoda Obüsleriyle atış yapılarak Yunan Cephe hattındaki savunma engelleri tahrip edilmeye çalışıldı. Obüslerin bu tür bir görev için yeterli olmadıkları görüldü.66 

Büyük Taarruz’un gelişmesi ve Türk birliklerinin cephelerdeki ilerleme düzeniyle ilgili Genelkurmay Başkanlığı tarafından basılan üç ciltlik Türk İstiklal Harbi Batı 
Cephesi, Büyük Taarruz adlı eserde detaylı bilgi mevcuttur.67Amerikan arşiv vesikalarına göre ise Büyük Taarruz aşağıdaki şekilde başlamış ve devam etmiştir; İsmet Paşa, taarruz başlamadan iki gün önce, 24 [19?] Ağustos’ta iki aldatma keşif birliğinin birini İzmir-Aydın-Ortacık [Ortakçı?] demiryoluna; diğerini Bilecik Bölgesine göndererek, Yunanlıların asıl saldırı noktasını anlayamamalarını sağladı. Böylece düşman kuvvetleri Türk birliklerinin görüldüğü noktalara kaydırıldı. Bir taarruz bekleyen Yunan Ordusu, 
saldırının nereden geleceğini kestiremeden aldatma harekâtlarına kanarak düzenini bozdu. Yunanlıların Afyonkarahisar’daki güç merkezi bozulan kuvvet dengesiyle zayıfladı. Yunanlılar bir tabur süvari ve bir alay piyade birliğini Ortacık’a [Ortakçı’ya] kaydırdılar. Son gelişmeler üzerine Yunan komuta kademesi Türk Ordusu’nun kendilerine Bilecik bölgesinden saldıracağından emin oldu.68 

Baskınlar Türk tebliğlerine göre şu şekilde gerçekleşmiştir: Büyük Taarruz öncesinde Türk süvari birlikleri 19 Ağustos’ta Sarayköy civarında Menderes 
Nehri’ni geçerek Burhaniye demiryolu istasyonu ele geçirilmiş, Nazilli-Burhaniye demiryolu bağlantısı birkaç yerde tahrip edilmiş, Sultanhisar yönündeki bir köprü havaya uçurulmuştur. Süvariler daha sonra Ortakçı’nın 2 km. gerisindeki siperlere çekilmiştir.69 

Amerikan vesikaları büyük olasılıkla 19 Ağustos’taki Ortakçı baskını ile 24 Ağustos’taki Rumköy baskınının aynı tarihte yapıldığı yanılgısına düşmektedir. 
Oysa Ortakçı baskını, Rumköy’den beş gün önce gerçekleştirilmiştir.70 24 Ağustos’taki Rumköy baskını Yunanlıların kuvvet planlamasının esaslı bir şekilde bozulmasına neden olmuştur. 

Aldatma harekâtları esnasında İsmet Paşa, bütün kuvvetini Afyonkarahisar bölgesine yerleştirdi. Amerikalılar, İngiliz terminolojisinden etkilenerek Milli 
Mücadele kadrolarına “Türk Milliyetçileri” ismini vermişlerdir. Belgelere göre Türk Milliyetçileri yüksek komuta kademesi, taarruz birliklerinin yer değiştirmesini büyük gizlilik içinde gerçekleştirdi. Türk planı, Yunan Ordusu’nu Afyonkarahisar’dan çıkartarak İzmir’e kadar sürmekti. Bu amaçla İsmet Paşa, ordunun altı kıtasını, buradaki Yunan savunma cephesini yarmak için Afyonkarahisar etrafına yerleştirdi. Kocaeli Ordu grubuna Yunan Kuzey Ordusu’nu kontrol altında tutma görevi verildi. Türkler, taarruzun ilk başında beş kıtayı kullanmayı planlıyorlardı. Bir kıtanın görevi, taarruz eden Türk Ordusu’nun sağ kanadını Yunan Kuzey Ordusu’nun saldırısından 
korumaktı.71 

Türk Ordusu, I. ve II. Kolorduları Afyonkarahisar önündeki taarruzu yürütmekteydi. Amerikan vesikaları Yunan Ordusu’nun moralinin düşük olduğunu ileri sürmektedir. Buna karşın ayağında çarığı bile olmayacak kadar büyük bir yokluk içinde mücadele eden Türk Ordusu’nun morali oldukça yüksekti. Top atışından bir buçuk saat sonra, 06.20’de Türk hücum taburu Yunan siperlerinin 200 m. yakınına kadar ilerlemiştir. 06.45’te sarp arazide hâkim noktalara Yunanlılar tarafından yerleştirilmiş tel engelleri makaslarla kesilerek buradaki tepeler ve Kalecik ile Poyralıkaya tepeleri ele geçirildi.72 

Yunanlıların Maginot hattının ön örneği görüntüsü veren mevzileri bir saatten az bir sürede Türk birlikleri tarafından aşıldı. Bu hızlı başarı ve cephe hatlarının ardına sarkan süvari taburu Yunanlıların direnme ve moral gücünü yok etti. Görünüşe göre, Yunan Ordusu Afyonkarahisar’da gafil avlanmış ve çok hızlı bir şekilde çökmüştü. 
Amerikan vesikalarına göre çöküşün nedeni istihbarat zafiyeti ve komuta kademesinin yetersizliğidir. Oysa asıl neden, en temel askeri kural olan koordinasyon ve direnme gücünün sağlanamamış olmasıydı. 

Türk Ordusu’nun Yunan mevzilerini aşmasını kısa cümlelerle geçiştiren Amerikan arşiv vesikaları, teessür içinde Yunan ordu istihbarat hizmetlerinin 
yetersiz olduğunu kaydetmektedir. Türkler, bütün ordu birliklerini gizlice, Yunanlıların haberi olmadan Afyonkarahisar bölgesine konuşlandırmayı başardılar. 

Amerikalılara göre; yeterli bir süvari birliği ya da keşif uçağı gözetlemesiyle Türk Ordusunun harekât planı kolaylıkla tespit edilebilirdi. Yunanlılar, Türk birliklerinin hareketlerini bilselerdi durum farklı olabilirdi. Bu durum Türklerin başarısı kadar Yunanlıların dikkatsizliğinin yaratmış olduğu bir sonuçtur. Arşiv vesikaları; 22 Ağustos’ta Yunanlıların, bir Türk taarruzunun gerçekleşeceğine ikna olduğunu, fakat taarruz başlayıncaya kadar ana hedefin neresi olduğunu bilemediklerini kaydetmektedir. Sandıklı’da kapsamlı bir ordu hareketi olduğu söylentileri Yunan karargâhına ulaşmış, ancak bu bilgi teyit edilememiştir. 24 Ağustos’ta Türk süvari birlikleri Burhaniye’de, Aydın demiryolu üzerinde Yunan cephesini yararak Yunan köprübaşına arkadan saldırmıştı. Bu saldırıyla köprübaşındaki karargâh ele geçirilmiş, Yunan alay karargâhı tepelere taşınmak zorunda bırakılmıştır.73 

Bahsedilen olay 19 Ağustos’taki Ortakçı baskınıdır. 

Yunan karargâhı, Türk birliklerinin Alaşehir’in arkasında, derin bir vadiden geçtiği yerde demiryolu bağlantısını keseceklerinden korkarak, Uşak cephesini 
zayıflatmak pahasına bir alay piyade ve altı tabur süvariyi tedbir amacıyla bu bölgeye gönderdi. Yunan karargâhının bu hareketi, Türklerin işini kolaylaştırdı. 
26 Ağustos’ta Türkler tarafından Bilecik’in kuzeydoğusunda ve diğer noktalarında güçlü bir saldırı başlatıldı. Türkler bir köyü ele geçirdi ve daha sonra Yunanlılar bu köyü geri aldı. Aslında Yunanlılar bu bölgedeki saldırılarla aldatıldılar ve Afyonkarahisar’da asıl saldırıya uğrayan cepheye yardıma cesaret edemediler. Bilecik saldırısıyla eş zamanlı olarak Afyonkarahisar istikametindeki ana taarruz başladı. Türkler, Afyonkarahisar’ın güneybatısında Yunan cephesine karşı ağır bir top bombardımanı başlattılar.74 

Aynı anda bir saldırı da süvari birlikleri ve üç kıta piyade gücü tarafından cephe hattının güney kanadına, iki piyade gücü tarafından da cephe hattının doğu kanadına karşı başlatıldı. Ana taarruzlar 49. ve 35. piyade alayları tarafından yürütülüyordu. Bu alayların hiçbiri bir yıl önceki Sakarya Savaşı’nda yer almamıştı ve savaşma kapasiteleri bilinmiyordu. Türk saldırısı sabah [05.00’da] ağır top bombardımanı ile başlamıştı. Türkler, Tilki Kırı Beli’ni 49. Yunan alayından aldılar. Yunan alayı bir gözlemcinin ifade ettiği gibi hızla yayılan büyük bir yılgınlık ve korku içinde geri çekilmeye başladı. Bu esnada Türkler, dört yeni Spad uçağını havada tutarak Yunan hatlarını gözetliyorlardı. Yunanlıların, eski ve daha yavaş olan uçakları Türk hava üstünlüğü karşısında yetersiz kaldı. Yunanlılar, ihtiyat kuvvetlerinin yardımıyla Tilki Kırı yerleşimi etrafındaki tepeleri geri almayı başardılar.75 

Türk uçakları, 26 Ağustos günü Yunan İhtiyat Grubu’nun ve Döğer-Afyonkarahisar demiryolu ile Gazlıgöl-Afyonkarahisar, Altıntaş-Dumlupınar yollarındaki faaliyetlerini tespit etmek için havalanmışlardı. Ana taarruz sadece 49. ve 35. piyade alayları tarafından değil, görevdeki her tümenin alayları ile birlikte hareket edecek şekilde yürütülmüştür.76Amerikan vesikalarının bu kanaate nereden vardığını tespit etmek mümkün olmamıştır. 
Arşiv vesikalarının naklettiği gibi Tilki Kırı önemli bir mevkidir. Çünkü burası demir yolunun güneyine hâkim bir konumdadır. Vesikalara göre; 4.000 kişilik bir Türk süvari birliği ertesi gün cephe hattını zayıf noktasından yarıp Küçükköy’e [Yıldırım Kemal] ulaşmayı başararak Yunan demiryolu ve telgraf bağlantısını kesti. Türk süvarileri kısa bir süre burada kaldı ve daha sonra Kütahya’ya gitti. Bu anda Yunanlılar için işler iyi gitmiyordu. Afyonkarahisar, Eskişehir-İzmir demiryolu bağlantısı, büyük miktarda iaşe malzemesi ve cephane, güney ana karargâh uçuş pistiyle birlikte elden çıkmıştı. Yunanlılar, ağır top ve hava bombardımanı altında şiddetli bir çatışmaya girmek zorunda kalmışken İzmir ile telgraf ve demiryolu bağlantıları da kesilmişti. Bu yıldırıcı şartlar altında Yunanlılar ne yapabilirdi? Kuzeydeki Türk taarruzunun önemsiz ve çok zayıf bir saldırı olduğunun farkında mıydılar? Bu durumda Kuzeyden güneye asker kaydırarak buradaki cephelerini sağlamlaştırabilirlerdi. Fakat halen asıl 
taarruzun nereden geldiğini bilmediklerinden kuzeydoğu cephesini zayıflatmamayı tercih ettiler. Bu durumda yapılacak tek şey, Afyonkarahisar’ı boşaltarak, bu gibi acil bir durumda kullanılmak üzere hazırlanmış olan Dumlupınar hattı boyunda savunma konumu almaktı.77 

Yunan Ordusunun 27 Ağustos akşamı dağınık bir şekilde çekildiği tespit edilince, akşam 17.00’da Türk karargâhından tümenlere taarruzunşiddetinin artırılması 
emri verildi. Amerikan kayıtlarında yer alan yılgınlık bu durumdan kaynaklanıyordu. Türk Başkomutanlık Karargâhı, Dumlupınar’ın acil durumlarda kullanılmak üzere tahkim edilmiş bir cephe olduğunu 27 Ağustos akşamı bilmediğinden Yunanlıların Afyonkarahisar’dan bu kadar kolay vazgeçmesini şaşkınlıkla karşılamıştır. Bu nedenle ihtiyatlı hareket ediliyordu. Akşam 21.45’te Yunan Ordusu’nun Uşak, Dumlupınar, Altıntaş hattına doğru çekildiği kesin olarak anlaşılmıştır.78 

Amerikan vesikaları, geri çekilmekte olan Yunan cephesinin ortasında geçilmesi imkânsız ormanlık ve dağlık alan olan Murat Dağı’nın bulunduğunu kaydetmektedir. Bu nedenle geri çekilen Yunan birlikleri dağın kuzeyindeki dar bir geçitten geçebilirlerdi. 27 Ağustos’ta Yunan Başkomutanlığı, 1921 yılında tutmuş oldukları Dumlupınar hattına genel bir geri çekilme emri verdi. Afyonkarahisar’ın güney kanadındaki dört Yunan bölüğü Dumlupınar hattına çekilebildi, fakat 30 Ağustos’ta Yunan Güney Ordusu telafi edilemeyecek ağır bir mağlubiyet aldı.79 

Eskişehir Bölgesi’ndeki II. Türk Kolordusu, 28 Ağustos’ta Yunan III. Kolordusu tarafından oluşturulan tehdit nedeniyle ihtiyatlı hareket etmek mecburiyetinde 
kalmıştır. Batı Cephesi Komutanı İsmet Paşa, II. Kolordu’ya kuzey yönündeki Yunan geri çekilişinin çevrilerek yok edilmesi için, Kütahya istikametinde Döğer-Murat-Çakırtepe hattının tutulması emrini vermiştir. I. Kolordu güneyde düşmanı takibe devam edecekti.Bu durumda düzensiz geri çekilişi topyekûn kaçışa dönüştürmek daha da kolaylaşacaktı.80 

Türk Ordusu’nun Yunanlıların kuzeye çekilerek İzmir’e sığınmasını önlemeye yönelik tedbiri Yunan Ordusu’nun bir kısmını savaşa mecbur etmiştir. Bu nedenle Amerikan arşiv vesikalarının da kaydettiği gibi, Afyonkarahisar’ın kuzey kanadındaki Yunan birlikleri çekilebilecek kadar şanslı olamamıştır. Vesikalara göre; 28 Ağustos’ta Yunan II. Kolordusu ve 15. Tümeni General Trikopis emrine verildi. Fakat bu çok geç kalmış bir tedbirdi. Nitekim, Afyonkarahisar’ın kuzeyinde olan 5. ve 12. Tümenler, Türk IV. Kolordusu tarafından Yunan II. Kolordusunun diğer birliklerinden ayrılarak kuzeybatı yönüne sürüldüler. Yunan 9. ve 13. Tümenleri de, arkalarındaki Türk süvarileri ile III. ve IV. Türk Kolorduları tarafından cepheden kuzeye doğru itiliyordu. 30 Ağustos’ta, Türkler Yunan güçlerini üç parçaya ayırmayı başardı:81 

Güney Konumu 

(A) 1., 2., 4. ve 7. Yunan Tümenleri, Dumlupınar Cephesinde Merkez Konumu 

(B) 5. ve 12. Yunan Tümenleri Murat Dağı’nın doğusunda Kuzey Konumu 

(C) 9. ve 13 Yunan Tümenleri Kütahya’nın kuzeyinde Bahsedilen hadise Dumlupınar’daki büyük zaferdir. General Trikopis, 29 

Ağustos’ta Ordusu’nun kuşatıldığını anlamış, Türk süvarilerininYunan cephe hattının arkasında görülmesi tüm ümitleri yok etmiştir. En büyük sorun, ordudaki yılgınlık ile koordinasyonun bir türlü sağlanamamasıdır.82Trikopis, 29 Ağustos akşamı birliklerini Dumlupınar’daki acil durum hattında toplayarak bir savunma cephesi oluşturmayı amaçlamıştır. Fakat, General Franko ile birleşemediğinden bu planı tatbik etmesi imkânsızdı. Mecburen geri çekilmeye devam etmiştir. Aynı gün General Franko Grubu da, İzmir yolunu tutmak için Kaplangı Dağını ve kuzeyini savunacak şekilde yerleşmiştir.83 

Amerikan arşiv vesikalarının da belirttiği gibi, Yunan Ordusu’nun büyük kısmı, 29 Ağustos’ta kuzey, doğu, güney ve güneybatıdan kuşatılmıştı. Tek çıkış yolu General Franko’nun bulunduğu batıydı. Başkomutan Mustafa Kemal Paşa, Genelkurmay Başkanı Fevzi Paşa ve Batı Cephesi Komutanı İsmet Paşa harp meclisi toplayarak taarruzun şiddetle devamına karar verdiler. Türk Orduları 30 Ağustos’ta düşmana esaslı bir darbe vurma emrini aldı. Başkomutan Mustafa Kemal Paşa bizzat kendisi cephe ilerisine, I. Ordu karargâhına giderek taarruzu yönetti. Yunan birlikleri Aslıhanlar kuzeyinde toplanmaktaydı. Çalköy-Allıören-Yeniköy-Adatepe arasında gerçekleşen savaşta Yunanlılar ilk gün olduğu gibi önce yoğun bir top atışına tutuldu. Daha sonra da zorlu bir cephe savaşıyla yok edildi. 
Türk tebliğleri Trikopis’in bu çarpışmada I. Yunan Kolordusuna komuta ettiğini göstermektedir. Amerikan vesikaları ise Trikopis’in bu esnada ricat halinde olduğunu ve mağlubiyetten haberdar olarak, Dumlupınar’a çekilmesinin imkânsız olduğunu görüp Uşak’a yöneldiğini kaydetmektedir. Trikopis, Uşak’ta General Franko grubuyla buluşmayı ümit ediyordu.84 

Amerikan vesikaları, II. Yunan Kolordusunun 30 Ağustos’ta Murat Dağı’nı geçebilmek için zorlu bir savaş vermek zorunda kaldığını kaydetmektedir. Yunan birlikleri cephede Türk piyadesi, art kısmında ise Türk süvarilerinin saldırısına uğramaktaydı. Bu nedenle konumlarını koruyamayarak geri çekiliyorlardı. Amerikan kayıtlarına göre aynı gün I. Yunan Kolordusu Dumlupınar cephesinde güçlü bir karşı saldırı başlatmıştır. Bu saldırı kısmen başarılı olmuş, fakat ertesi gün cephe gerisi güvenliği 2. Tümen tarafından sağlanan I.Kolordu Uşak’a doğru çekilmiştir. 
Bunun üzerine I. ve II. Türk Kolorduları, güneyde taarruzu devam ettirerek Yunan birliklerini,  Afyonkarahisar’dan 35 mil (56 km.) uzaklıkta, Murat Dağı’nın güneyindeki İslamköy ile Ahatköy’e doğru sürmüşler ancak, Yunanlılar bu hattı 31 Ağustos’a kadar ellerinde tutmuşlardır.85 

Amerikan belgelerinde yer alan bu bilgide önemli hatalar mevcuttur. Zira Türk Genelkurmay kayıtları 30 Ağustos’ta herhangi bir Yunan karşı taarruzundan 
bahsetmemektedir. Yunan Ordusu’nun esaslı bir darbe yediği 30 Ağustos günü herhangi bir etkili karşı taarruz başlatabilmesi de olası değildir. Amerikan vesikalarında çelişkiler mevcuttur. Zira, I. Yunan Kolordusuna Trikopis komuta etmekteydi ve vesikalara göre Trikopis Dumlupınar çatışmalarına katılmamıştır. 

Türk tebliğlerine göre Dumlupınar çarpışmaları şu şekilde gerçekleşmiştir; hızla geri çekilen Yunan Birlikleri, Murat Dağı’nı geçemeden 30 Ağustos günü 
Uşak istikametinde ilerleyen Türk takip kuvvetleri tarafından Dumlupınar’ın güneydoğusunda kuşatılarak savaşa zorlanmıştır. Yunan işgal birliklerinin diri halde geri çekilip İzmir’e varması durumunda burada yeni bir cephe kurulup Türk Ordusu zorda bırakılabilirdi. Bu nedenle, düşmanın kuşatılan birliklerinin imha edilmesi gerekiyordu. Yunan Birliklerininbaşında I. Kolordu Komutanı Trikopis ve II. Kolordu Komutanı Diyanis bulunmaktaydı. Türk Ordusu, cephe ilerisinde bulunan Mustafa Kemal Paşa tarafından idare ediliyordu. Yunan kuvvetlerinin geri çekilebileceği yegâne boşluk Amerikan arşiv vesikalarında da bahsedilen Murat Dağı’nın Kızıltaş Deresi tarafıydı. 

Derenin karşısında Türk süvarileri bulunduğu için burası da Yunan kurtuluşu için güvenli değildi. Yunan güçleri, arka kısımları Kızıltaş Deresi yönünde olmak üzere Çalköy’ün batısında Aydemir-Adatepe-Ağaçköy hattında savunma hattı oluşturmuştur. Türk saldırısı karşısında tutunamayan Yunan birlikleri ağır bir mağlubiyet alarak, kurtulmayı başaranlar askeri disiplinden uzak bir şekilde savaş alanını terk etmişlerdir. Başkomutanlık Meydan Muharebesi adını alan bu çarpışma Büyük Taarruzun kesin başarısını da ilan etmiştir.86 

Başkomutanlık Meydan Muharebesi’nin yapıldığı gün Amerikan arşiv vesikalarına göre; 9. ve 12. Tümenlerin merkez kısımları da, Murat Dağı’nın kuzeyine 
doğru sürüldüler. Yunan Tümenleri burada 5. ve 13. Tümenlerle birleşerek birlikte Murat Dağı’nın dar geçidinden güneye doğru geri çekilmeye çalıştılar. 
Bu dört Yunan Tümeni Türk süvari birlikleri ileIV. ve VI. Kolorduların saldırısına uğradı. Yunanlılar çekilmeyi başardılar, fakat bütün ulaşım araçlarını ve toplarını kaybettiler. O kadar kötü durumdaydılar ki, sadece 5. Tümen savaşabilecek güçteydi. Bahsedilen olay, Dumlupınar çatışmalarının bir kısmıdır. Çelişkili ve olay örgüsüyle tutarsız bilgilerden açıkça görüldüğü üzere Amerikalı gözlemciler Dumlupınar çatışmaları hakkında sağlıklı bilgi elde edememişlerdi.87 

Amerikan vesikalarına göre; Dumlupınar’da mağlup edilenlere ek olarak Güneydeki Yunan birlikleri de onlardan iyi durumda değildi. 31 Ağustos’ta Uşak’a sığınabildiler, fakat dört tümenden ancak ikisi bunu başarabilmişti. Birinci ve ikinci Tümenler savaş sahasındaydı. Yunan, bağımsız tümeni taarruz noktasını güçlendirmek için güneye giderken III. Türk Kolordusu ile karşılaştı. Bağımsız Tümen, kurtulmayı başardı, fakat hiçbir Yunan gücüne katılamadı.88 
Amerikan arşiv vesikaları enteresan şekilde Yunan geri çekilişi esnasında tedhiş birlikleri tarafından gerçekleştirilen mezalim ve geçilen her yerin yakılması hakkında en ufak bilgi kırıntısı içermemektedir. 
Oysa savaşı bu kadar ayrıntılı nakleden raporların Yunanlılar tarafından yakılıp yıkılan köy, şehir ve kasabalar hakkında bilgi sahibi olmaması imkânsızdır. 

Amerikan vesikaları buradan itibaren Türk Genelkurmay kayıtlarıyla uyum içindedir. Vesikalara göre; I. ve II. Yunan Kolorduları 1 Eylül’de Uşak’a girdiler. 
Yunanlıların kendine güveni kalmamıştı. Eylül’ün ilk gününde, Türkler karşısında konuşlandırılmış dokuz Yunan tümeninden sadece üçü savaşabilir durumdaydı. Bu tümenlerin birinci ve ikincisi Uşak’ın 15 mil (24 km.) kuzeyinde Kapaklar, 5. Tümen ise İshaklar cephe hattında idi. Beşinci Tümen halen birinci ve üçüncü Tümenlerden ayrıydı. Ertesi gece 40 millik (64 km.) bir yürüyüş sonrasında 1. ve 2. Tümenler 5. Tümenle birleşebildi.89 Eskişehir’deki Yunan birlikleri henüz çok fazla zarar görmemişti.90 

Bu nedenle, dağınık Yunan birliklerinin birleşerek yeniden Ödemiş civarlarında savunma hattı kurmasının engellenmesi gerekiyordu. 

Yunanlıların ümitsiz durumuna karşın İstanbul’daki Yunan temsilciliği, Yunan ordularının halenbir savunma yapabileceği ümidiyle 1 Eylül’de Güney Ordu Grubu ve I.Kolordu komutanı General Trikopis’i Başkomutan; Dousmanis, Sariganis ile Pallis’i ise üst düzey komutanlar olarak atadı. Amerikalılara göre; General Trikopis, Güney Ordu Grubu’nun ricatını idare etmekte oldukça başarılı bir performans göstermişti. 2 Eylül’de Uşak’ta Türklere esir düştüğünde Trikopis Başkomutan olarak atandığını bilmiyordu.91 

Tam bu esnada Yunanlılar, Trakya’daki birliklerini Anadolu’ya naklederek yeni bir savunma hattı kurmaya çalışıyorlardı.92Türk güçlerinin bir an önce İzmir’e ulaşması gerekiyordu. Bunun için insanüstü bir çaba ve direnme azmi lazımdı. Amerikan kayıtlarına göre; Yunan geri çekilişi 31 Ağustos’tan sonra o kadar 
hızlı bir şekilde gerçekleşmiştir ki, Türk birlikleri Yunanlılara yetişememiştir. Bu tarihten itibaren Yunan Ordusu’nun harekâtları herhangi bir askeri değere sahip 
değildir. Bununla birlikte harekâtlar insani açıdan önemlidir. General Trikopis ve kurmay heyeti 2 Eylül’de Uşak’ta Türklere esir düştü. Anlaşıldığı kadarıyla Türk 
süvari birliğinin birkaç kıtası tarafından şaşırtılmışlar ve esir alınmışlardı. Mustafa Kemal’in [Paşa] nasıl bir kişiliğe sahip olduğunu ve esir düşen General Trikopis ve kurmay heyetine yaptığı muameleyi savaş hukuku açısından tespit etmek son derece önemlidir. Amerikan vesikaları esirlere askeri kurallara uygun bir şekilde, büyük bir nezaketle muamele edildiğini kaydetmektedir. Uşak, 2 Eylül sabahı Yunanlılar tarafından boşaltıldı ve aynı günün akşamı Türk I. Kolordusu buraya yerleşti.93 

Yunan Ordusu kuşatıldığı ve askerler savaşmak istemediği için Trikopis ve generalleri teslim olmak zorunda kalmıştır. Trikopis, bir yıl önce, Kütahya-Eskişehir savaşlarında “kahvemi Talas’ta [Kayseri Amerikan Koleji] içeceğim” demiş, ordularının Kayseri’yi bile işgal edebileceğini dile getirmişti. Mustafa Kemal Paşa tarafından Talas’a gönderilerek kendisine kahve ikram edilmiştir. 1 Eylül’de Yunan Orduları Başkomutanı olarak atanan General Trikopis, esir düşmesini şu şekilde nakletmektedir: “1 Eylül gecesi Küçükler Köyü’nde kaldıktan sonra, 2 Eylül sabahı 04.00’da güneye doğru çekilme yürüyüşüne başladık. Bir müddet sonra, açlık ve yorgunluktan birlikler dağıldı. Uşak bir gün önce Türklerin eline geçmişti, akşama kadar savunma yapıp, gece Mesudiye-Kapaklar üzerinden çekilmeye karar verdik. 

General Franko burada bulunuyordu. Erler savaşmak istemediğinden teslim olmak zorunda kaldık”.94 

4. CÜ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR,


***

Amerikan Arşiv Vesikalarında Büyük Taarruz BÖLÜM 2

Amerikan Arşiv Vesikalarında Büyük Taarruz BÖLÜM 2


Amerikan kaynaklarında Anadolu’daki Yunan işgaliyle ilgili önemli bir tespitte bulunularak, “Yunanlılar koparabileceklerinden fazlasını ısırmışlardı.” 
denilmektedir. Amerikalılara göre; Yunan Ordusu ve Hükümeti Sakarya yenilgisi sonrasında ikiyeayrılmıştı: (1) Savaşın çok maliyetli olduğu, bu yüzden barış yapılarak asgari kazanımların korunması gerektiğini düşünenler. (2) Üç yıldır harcanan para ve ölen Yunan askerlerinin anısına saygısızlık yapılıp İzmir terk edilerek Yunanistan’a dönmemeye kararlı olanlar. İkinci görüşteki Yunanlı subaylar, kendilerine çekilme emri verilse bile Anadolu’dan çıkmayacaklarını Atina’ya bildirmişlerdi. Şayet Atina, geri çekilme emrinde ısrarcı olursa, bu subaylar Anadolu’da kalıp Mustafa Kemal’in yaptığı gibi gönüllülerden oluşan bir ordu kuracaklar ve Türklere karşı savaşarak işgale devam edeceklerdi.26 

Amerikan belgelerinde yer alan bu bilgi dikkat çekicidir. Hükümetinden emir almayan ya da bu emre karşı çıkan bir ordu siyasi ve askerî literatürde asi, başıbozuk güç kategorisine girer. Oysa subayların isyan kokan söylemleri Atina’daki savaş taraftarlarınca kahramanlık ve vatanseverlik olarak karşılanıyor, isyan emareleri gösteren subaylar çoğunluk tarafından destekleniyordu.27 Bu gelişmeler içinde Anadolu işgal güçlerine komuta eden General Anastasios Papulas görevden alınarak, yerine Yorgo Hacıanestis getirildi. Yunan Hükümeti, Papulas’ın yaş haddinden dolayı emekliliğini istediğini ilan etti. Oysa, görev değişikliği tamamen siyasi gerekçelerle yapılmıştır. Zira Yunan Orduları Başkomutanı Papulas, Atina’ya savaşın bitirilmesini ve siyasi çözüm aranmasını tavsiye eden bir rapor göndermişti. Böyle bir gelişme Başbakan Gunaris liderliğindeki Yunan Hükümeti için kabul edilebilir olmadığından Papulas istifaya zorlanmıştı. Amerikan arşiv belgeleri; Papulas’ın yetenekli bir komutan 
olduğunu, görevden alınması üzerine Yunan Ordusundaki altı kabiliyetli generalin daha değişikliği protesto ederek emekliliklerini istediklerini kaydetmektedir. Altı generalin talebi kabul edilip, yerlerine yüksek komuta ve kurmay pozisyon larından atamalar yapıldı. Amerikan arşiv kayıtları, bu değişiklikler sonucunda Yunan Ordusu’nun 1922 yılı baharında moralini kaybetmiş, kendisini ittifak halinde destekleyen bir hükümetten yoksun, çarpışma ve savaş konusunda çok az bilgi sahibi generaller tarafından idare edilen bir durumda olduğunu kaydetmektedir.28 

Amerikan arşiv belgeleri, işgalci Yunan Ordusunun düzenini Büyük Taarruz öncesinde şu şekilde göstermektedir: Yunan güçlerinin sağ kanadı Ege Denizi’nden başlayarak Menderes nehrinin güneyinden aşağı inip Nazilli demiryoluna kadar uzanıyordu. Bu hat İtalyan Ordusundan alınmıştı ve böylece Mandarin Dağı ile Kancalı Dağı’na hakim bir nokta elde tutuluyordu. Yunan sağ kanadı Nazilli’den Afyonkarahisar’a uzanıyordu. Amerikalılara göre bu iki bölge arasında çok önemli stratejik bir yer yoktu. Yunan işgal hattı Afyonkarahisar’ın birkaç kilometre doğusundan geçiyordu. Böylece, şehrin doğusunda bulunan savunmaya elverişli tepeler işgal edilmiş, Yunan ordusunun ikmal ve iaşesi kolaylıkla sağlanabilir hale getirilmişti.29 

Genelkurmay Başkanlığı Anadolu’daki Yunan işgal yerleşimini şu şekilde betimlemektedir: Afyonkarahisar’dan, Mudanya ve Gemlik’e kadar uzanan Yunan hattının geçtiği konumlar dikkatli bir şekilde seçilmiş ve bir yıllık sürede buradaki savunma cephesi güçlendirilmişti. Eskişehir, stratejik yollar üzerinde bölgedeki vadilere hâkimdi; burası Haydarpaşa-Ankara, Haydarpaşa-Afyonkarahisar-Adana ve Afyonkarahisar-İzmir demiryolları geçişi üzerinde bulunuyordu. Afyonkarahisar, Akdeniz sahillerinin büyük kısmını kontrol edebilecek yollara hakimdi. Afyonkarahisar’ı elinde bulunduran taraf, doğu ve batı yönündeki harekâtları da kolaylıkla kontrol edebilirdi.30 

Amerikan arşiv vesikaları bir yıllık dönemde Türk güçleri Yunan Ordusuna saldırmadığı için Yunanlıların savunma hattını kolaylıkla kurup tahkim edebildiğini belirtmektedir. Bütün Yunan hattıboyunca sadece güney-kuzey grupları arasında 32 km. uzunluğundaki bir alan hariç, iki kademeli hendek siperler yapılmış, siperlerin önüne bol miktarda dikenli tel örülmüştü. Yunan cephesinin pek çok yerinde, siperlerin önüne makineli tüfekler yerleştirilmişti. Makineli tüfekler ağaçlar tarafından saklanmakta ve korunmaktaydı. Ağaç olmayan yerlerde üçüncü, bazen dördüncü hendek siperler oluşturularak makineli tüfekler gizlenmişti. Bu siperlerin önünde de bol miktarda dikenli tel vardı. Türk Ordusu, bir yıl gibi uzun bir süre düşmana saldırmayarak bu kadar güçlü ve müstahkem cephenin Eskişehir civarlarından Bilecik ve İznik’e kadar 
kurulmasına fırsat vermişti. Yunanlılar birkaç makineli tüfeği taş duvarlar arkasına saklayarak tepelere yerleştirmişlerdi.31 

Yunanlıların, 1921 yılı Eylül ayından 1922 yılı Temmuz ayına kadar geçen yaklaşık bir yıllık sürede Anadolu’da oluşturdukları devasa uzunluk ve derinlikteki savunma cephesi, akla bu ordunun işgale devam etme niyetinde olmadığını getirir. Zira Yunan savunma hattı, Fransa tarafından, II. Dünya Savaşı öncesinde Almanlara karşı bütün doğu ve kuzey sınırlarını korumak üzere inşa edilecek Maginot Hattının prototipi gibidir.32Tek farkla Yunanlılar milyonlarca metreküp beton kullanamamışlar, toprağı kazarak ve dikenli tel sererek siperler oluşturmuşlardı. Yunan cephesinin en kuzeydoğu noktasında, İznik Gölü’nün, Mekece-Lefke Vadisi’nin ve Kocaeli’ndeki Türk ana karargâhının gözlemlenebildiği Kızıldağ bulunuyordu. Yunanlılar, Bursa yakınındaki hâkim konumlarıyla Türk Ordusuna gelen iaşe ve silahları kolaylıkla tespit edebiliyor, buradaki ordunun gücünü kestirebiliyordu.33 

Amerikan arşiv belgeleri Büyük Taarruz öncesinde Yunan güçlerinin açık ara avantajlı bir konumda bulunduklarını yazmaktadır. Zira Nazilli’den Afyonkarahisar’a, buradan da Marmara’ya uzanan Yunan savunma hattı, aşılması imkansız çelik bir duvar gibiydi. Yunanlıların Menderes nehri boyunca uzanan güney hattı demiryoluna paraleldi ve hemen bütün hat, iaşe ve cephanenin kolaylıkla sevk edilebileceği şekilde demiryolları yakınında kurulmuştu. Balacık’tan Söke’ye uzanan alt kolun ucunda liman bulunuyordu. Oysa, Eskişehir civarındaki hatlar hariç Türk güçlerinin elinde değil demiryolu, nakliyede kullanılacak kamyon, kamyonların gidebileceği doğru dürüst karayolu bile yoktu. Cephane ve malzemeler kağnılarla, öküz arabalarıyla taşınıyordu.34 

Amerikan arşiv belgeleri Yunan Ordusu’nun Büyük Taarruz öncesindeki durumu hakkında detaylı bilgi vermektedir. Nazilli ile Afyonkarahisar arasındaki Yunan cephe hattı da demir yollarından kolaylıkla iaşe ve nakliye için faydalanılabilmek idi. Savunma hattının bu kısmı, İzmir-Alaşehir-Uşak demiryolu tarafından besleniyordu. Amerikan arşiv belgeleri Yunanlılar’ın, İzmir’den demiryolunu kullanarak Afyonkarahisar’a yığınak yaptığını göstermektedir. Afyonkarahisar’da, 100.000 askeri 15 gün süreyle besleyip donatabilecek büyük bir depo kurulmuş, gerekli malzemeler demir yoluyla buraya nakledilmişti. Afyonkarahisar’da bir de büyük askeri giyim malzemesi bulunan depo vardı. Harita üzerinde bakıldığında, Yunan ordusu Afyonkarahisar’dan Bilecik’in kuzeyine kadar uzanan Bağdat demir yolunu da kontrol etmekteydi. Bu yol da, savunma hattına paralel bir şekilde uzanıyordu. 
Bu kısımda demir yolu ile ön cephe arasında belli bir mesafe mevcuttu. Ön cepheye malzeme aktarılırken belli güçlüklerle  karşılaşılmakta idi.35 

Amerikan arşiv kayıtlarına göre; ileri cephe hattı oluşturulurken hâkim konumlar tercih edildiğinden savunma hattı tren yolundan uzağa kurulmuştu. Demiryolu 
malzemesi eksikliği nedeniyle Eskişehir etrafındaki birliklere ve kuzey grubuna İzmir’den iaşe ve cephane gönderilememişti. Yunan Ordusunun Uşak, Afyonkarahisar, Kütahya ile Bursa’da uçuş pistleri, Anadolu’da 30’a yakın uçağı vardı. Atina’da yedekte bekletilen 39 uçak daha eklendiğinde Yunanlıların 69 uçaklık bir hava gücü olduğu görülür. Bu uçakların bir kısmı bombardımanda da kullanılabiliyordu. Yunan Ordusundaki ağır atış gücüne sahip top sayısı Amerikan belgelerine göre 155’dir. 
Ellerinde Afyonkarahisar ve Eskişehir’in her iki yanına yerleştirilmiş sayıları tam bilinmeyen birkaç İngiliz Howitzer topu da vardı. Yunan savunma hattının büyük 
kısmında 75’lik dağ topları bulunuyordu. Yunan topçuları, hâkim tepelerdeki konumları sayesinde Türk makineli tüfekleri tarafından rahatsız edilmeden toplarını doldurabilmekteydiler. Yunanlılar, sahip oldukları coğrafi avantajlar ve silah üstünlüğü nedeniyle hemen her noktasını savundukları hattın geçilmez olduğuna inanıyordu.36 

Amerikan arşiv belgeleri; 1922 yılı Haziran-Temmuz ayında cephedeki Yunanlı generallerin, güney cephesi komutanı hariç Türk Ordusunun genel bir taarruz yapmasına ihtimal vermeyip, böyle bir taarruzu beklemediğini yansıtmaktadır. Oysa Türk Ordusu, 1922 yılı baharında genel taarruza karar vermiş, fakat imkânsızlıklar nedeniyle taarruz önce 20 sonra da 26 Ağustos’a ertelenmişti. Yunan generalleri içinde Türk Ordusunun genel bir taarruza hazırlandığını ve her an Yunan hatlarına saldırabileceğini öngören yegâne general, Yunan güney grubuna komuta eden I. Kolordu Komutanı Nikolas Trikopis idi. Amerikan belgelerine göre Trikopis; Türk Ordusunun Fransız ya da İtalyanlardan veya her ikisinden bol miktarda ağır top aldığını tahmin ediyordu. Trikopis ayrıca Türk karşı saldırısının, Bağdat demiryoluyla taşınacak ağır toplar eşliğinde Afyonkarahisar’dan başlaması halinde başarılı olabileceğini düşünüyordu.37 

Büyük Taarruzu değerlendiren Amerikan askerî belgeleri burada Yunan Ordusunun önündeki seçenekleri analiz etmektedir. Buna göre Yunan Ordusu; 
Türk Ordusundan yaklaşık 20.000 asker fazlaydı. Yunan ordusu: (1) Sayı ve silah üstünlüğüyle insiyatif ele alınıp Türklere kesin darbeyi vurmak için Ankara’ya bir taarruz düzenlenebilirdi. (2) Anadolu işgal harekâtından külliyen vazgeçilerek sorun olduğu gibi bırakılabilirdi. (3) Ya da en iyisi uzun süredir beklenen ve hakkında haber gelen Türk taarruzunun başlaması beklenebilirdi.38 

Belirtilen seçeneklerin hiçbiri 1922 yılı baharında Yunanlıları tatmin edecek durumda değildi. Bu nedenle Yunan Ordusu alışılmadık bir plan uygulamaya koydu. 
Amerikan kayıtları, Yunan Ordusunun yenilmesinin nedenini Trikopis’in öngörüsünün dikkate alınmaması ve bu alışılmadık planın uygulanması olarak görür. 

Türk Ordusunun aynı dönemdeki durumu Amerikan arşiv belgelerinde şu şekilde değerlendirilmektedir: (1) Türkler için durum Yunanlılardan tamamen farklıydı ve onları destekleyen bölünmüş bir hükümet yoktu. (2) Politik olarak atanmış askerlikten anlamayan generalleri yoktu. (3) Tüm ihtiyaçlarını, silah, cephane, top [istihbarat] karşılayan bir süper güce sahip değillerdi. Fakat Türkler Yunanlılarda olmayan bir şeye “esprit de corps”birlik ruhuna sahiptiler. Önemli bir davaları vardı, anavatanları, doğdukları topraklar, evleri için savaşıyorlardı. Bir gaspçının ülkelerini işgal ettiğini düşünüyorlardı ve bir bilge adam onların haklı davasına liderlik ediyordu. Yeni Ulusal Hükümetlerine güveniyorlardı, düşmanı Anadolu’dan kovmaya kararlıydılar. Türkler için tek seçenek, hazırlanmak ve en uygun an için sabırla beklemek ve ilk fırsatta Yunanlılara saldırmaktı. Yunanlılardan farklı olarak Türkler, Yunan mevzileri karşısında müstahkem savunma hatları inşa etmemişlerdi. Belli yerlerde savunma 
mevzileri vardı. Türk Ordusunun gücü 120.000 askerdi ve bunların 90.000’i silahlıydı. Yunan cephesinde 65.000 Türk askeri vardı ve bunların 55.000’ni savaşçı, 10.000 kadarı da destek birliğiydi. İki ordu ve bir bağımsız ordu grubu oluşturulmuştu. Yunan [Türk Batı] cephesindeki askerlerin tamamına İsmet Paşa komuta ediyordu.39 

Amerikan belgeleri burada, Milli Mücadele için yerinde bir tahminde bulunmakta dır. Buna karşın Milli Mücadele en başından itibaren, işgalcilerin yanında çok sayıda zorlukla da savaşılarak kazanılmıştır. Zira bir yıl önceki Sakarya Meydan Muharebesi, hem mali kaynaklara hem de askeri idare kapasitesine büyük darbe vurmuştur. Savaş bittiğinde Ordunun elindeki cephane hemen hemen tükenmiştir.40 Biri İstanbul’da diğeri Ankara’da olmak üzere iki başlı bir hükümet vardı. Ankara’da Mustafa Kemal’e karşı önemli bir muhalefet mevcuttu. Halk; vergilerden, bitmeyen savaşlardan bıkmıştı, düzenli orduya geçilirken çok sayıda sorun ve isyan yaşanmıştı. 

Ülkenin yarısı işgal altında, kalanyarısı yoksulluk içindeydi. Deniz gücü yoktu ve sahil şeritleri Yunanlılara karşı savunmasızdı. İtalya ve Fransa’dan silah alındığı doğrudur, fakat alımlar bin bir zorlukla yapılmıştı. Bolşevikler, Orta Asya Türklerinden gelen altınların bir kısmını Ankara’ya ulaştırmış, fakat bunun karşılığında kendilerine yakın bir hükümet kurabilmek için Anadolu’da yoğun bir Bolşevik propagandası başlatmışlardı. 

Bütün olumsuzluklara rağmen Türk halkı Milli Mücadelesini yürütüyor, geleceğe güvenle bakan ve ümidini kaybetmemiş bir lider önderliğinde varoluş mücadele  si veriyordu. Türk Ordusunun en büyük avantajı, son kaleyi savunurken, ömrü cephelerde geçmiş bir kurmay kadrosuna ve Mustafa Kemal Paşa gibi askeri bir dehaya sahip olmasıdır. 

Amerikan arşiv kayıtları; Yunan cephesindeki Türk güçlerinin yaklaşık 60 sahra ve çeşitli kalibrelerde 50 büyük topu bulunduğunu kaydetmektedir. Türklerin 
ayrıca modern tip iyi durumda 35 uçağı vardı. Türk askerleri aşağıdaki iaşe hatlarını kullanmaktaydı: 

(1) İzmit-Adapazarı-İncirlik. 
(2) Ankara-Beylik-Akhor. 
(3) Çay-Konya. 
(4) Denizli-Dinar. 

Amerikalılar Tük Ordusu’nun baharda taarruz planladığını düşünüyordu. Fakat bu girişim ertelenmek zorunda kalınmıştır. Ertelemenin nedeninin, daha uygun bir 
fırsat için beklemek mi yoksa İtilaf Devletleri’nin barış teklifi mi olduğu kesin olarak bilinmemektedir. Bununla ilgili kesin bir emare de yoktu.41 

Amerikan kayıtları, 1922 yılı 31 Mart ile 31 Mayıs tarihleri arasında Türk-Yunan savaşının resmen sürdüğünü, fakat çatışmaların fiili olarak durduğunu 
kaydetmektedir.42 Bu bilgi doğrudur zira bahsedilen iki aylık dönemde İngiltere ve Fransa’nın girişiminde Paris’te bir konferans toplanmıştır. Amaç Sevr’in yumuşatılmış halinin Ankara’ya kabul ettirilmesiydi. İtilaf Devletleri’nin niyetini bilen Ankara, görüşmeler için önce Anadolu’daki işgalci Yunan askerlerinin tamamen çekilmesini istedi. Bu nedenle de Paris görüşmelerinden herhangi bir sonuç çıkmadı. 

Daha önce de ifade edildiği gibi Anadolu’daki işgalci Yunan komuta kademesi General Trikopis hariç, birkaç kat hendek ve ağır silahlarla donatılı cephe hattı ile birliklerine o kadar güveniyorlardı ki, Türk Ordusunun Yunan cephe hattına karşı bir taarruz yapabileceğine ihtimal verilmiyordu. Fakat Yunan Hükümeti ve işgalci komutanlar, Eskişehir’den batıya geçmeyi de göze alamıyorlardı. Nitekim ilerlemeyi planlayan bir ordunun yaklaşık 600 km’lik cephe hattında birkaç sıra hendek ve dikenli tel manialarından oluşan bir savunma kurması anlamsızdı. 

Amerikan arşiv vesikalarının Yunanlıların savaşı kaybetme nedeni olarak gösterdiği alışılmadık plan uygulamaya konuldu. I. Dünya Savaşı’nın galibi İngiltere idi. Atina, İngiltere’nin Yunan işgal planlarına karşı çıkmayacağını düşünüyordu. Ya da Londra tarafından Yunan Hükümeti’ne bu yönde bir işaret verilmişti. Paris görüşmelerinden bir ay sonra, 1922 yılı Temmuz’unda İstanbul’u işgal için harekete geçildi. Dönemi anlatan belgelerin satır araları, Yunan Hükümeti’nin İstanbul’u işgale karar verdiğini göstermektedir. İşgali, İtalya ile Fransa’nın direnci ve Kocaeli’ndeki Türk Ordusu’nun varlığı önlemiştir.43 

Amerikan belgeleri, Yunanlıların başarısız geçen Paris görüşmeleri sonrasında bir güç gösterisi yapmak için İstanbul’u işgale niyetlendiklerini, aslında amacın gerçek bir işgal olmadığını ileri sürmektedir. Amerikan belgelerine göre; Paris görüşmeleri sonrasında Yunanlılar, anlaşmazlığı kesin olarak çözecek bir konferansın toplanması ve oradan büyük bir kazanç elde edebilmek için bu tür gösteriş yapmaları gerektiğini düşünüyorlardı. Yunan komuta kademesi, Temmuz ayında 20.000 askerden oluşan iki tümeni Afyonkarahisar cephesinden Trakya’ya kaydırarak buradaki birlikleri takviye etti. Amaç, Trakya’daki askerlerin İstanbul’a yürüyerek şehri ele geçirmesiydi, fakat bunun için Müttefiklerin rızasına ihtiyaç vardı.44 

Amerikan vesikaları; Atina Hükümeti ve Yunan komuta heyeti tarafından, İstanbul’un işgalinin Türk Ordusu’nun güvenini ve cesaretini kırarak olası konferansta Yunanlılar için daha lehtar şartların oluşmasını sağlayacağının umulduğunu kaydetmektedir. Yunanlılar, İngiltere başta gelmek üzere Müttefiklerin İstanbul’un işgaline karşı çıkmaları için bir neden göremiyorlardı. Hatta savaşta yeteri kadar yardım etmedikleri için Müttefiklerin Yunanlılara borçlu olduğu bile düşünülüyordu. Atina’daki planların aksine, Müttefikler İstanbul’un işgalini reddettiler. Buna karşın Anadolu’dan gelen birliklerle birlikte Yunan Trakya Ordusu sayı üstünlüğüne sahipti. 
Müttefik askerleri olası Yunan işgaline karşı Çatalca hattına kaydırıldı.45 Yunanistan, tepki üzerine İtilaf Devletleri’ninizni olmadan İstanbul’u işgale niyeti olmadığını ilan etti ve 30 Temmuz’da Batı Anadolu İyon Devleti’ni ilan etti.46Bu adım İzmir’in ilhakı için atılmıştı. 

Amerikan belgelerinin aktardığı olay örgüsünde, İstanbul’un sadece avantajlı şartlar için işgal edilmek istendiği bilgisi ihtiyatlı değerlendirmeye muhtaçtır. Zira Yunanlılar bir kez İstanbul’u işgal edebilselerdi, kanlı bir savaş yaşanıp mağlup edilmeden şehirden çıkmazlardı. Yunanistan’ın olası İstanbul işgali karşısında Türk Ordusu İzmit’e doğru kaydırılarak tedbir alınmıştır.47 Trakya’da Yunan Ordusu, İstanbul ve Boğazlarda İtilaf Devletleri ve İzmit’te Türk Ordusu bulunuyordu. Yunanlılar Anadolu’da Milli Mücadele’ye karşı savaşıyordu ve İngilizler onları destekliyordu. 

Yunan Ordusu’nun Temmuz ayında Trakya’ya birlik kaydırması, hiçbir şekilde bir Türk taarruzuna ihtimal verilmediğinin açık kanıtıdır. İngiltere’nin Yunanlılara 
istihbarat bilgisi aktarmaması olası olmadığına göre, Yunan Genelkurmayı’nın kendine aşırı güven duyarak bu uyarılara dikkate almadığı söylenebilir.48 
Trikopis hatıratında, 

Büyük Taarruz’dan iki ay önce kaçarak kendilerine sığınan bir Türk askerinin 23 Ağustos’ta, Türk karşı saldırısını haber verdiğini kaydetmektedir. Bu bilgi üzerine yapılan keşif raporları da ifadeyi doğrulamaktaydı.49Bu bilgi ve keşif raporları dikkate alındığında Yunan Ordusu’nun Amerikan arşiv vesikalarında iddia edildiğinin aksine Büyük Taarruz’a hazırlıksız yakalanmadığı görülür. 

Amerikan arşiv belgeleri; Yunan Ordusu’nun Trakya’daki planlarının Mustafa Kemal Paşa’nın uzun süredir beklediği fırsatı sağladığını kaydetmektedir. İki Yunan tümeninin Trakya’ya kaydırılmasıyla Türk birliklerinden daha güçlü olan Yunan cephesi zayıflamış, iki ordu arasındaki güç makası daralmıştı. Amerikan belgelerine göre; Mustafa Kemal Paşa bunlara ek olarak Yunan işgal Orduları komutanı Hacıanestis ile komuta kademesindeki diğer generallerin ve kurmay heyetinin taktik durumlar hakkında deneyim sahibi olmadıklarını, Yunan ordusunda morallerin bozuk olduğunu, savaştan bıkan Yunan askerlerinin bir an önce eve dönmek istediğini, Türk Ordusu karşısındaki Yunan Ordusu’nun artık hemen hemen eşit güçte olduğunu bildiğini kaydetmektedir. Amerikalılara göre; Türk Ordusu hava üstünlüğüne sahipti ve iyi bilinen bir dünya gücü tarafından bol miktarda silah ve cephane ile donatılmıştı. Mevcut avantajları değerlendiren Mustafa Kemal, taarruza karar verdi. Fakat ne zaman ve nereye saldırılacaktı. Yunanlılar bu bilgiye tam manasıyla sahip değillerdi.50 

Arşiv vesikalarındaki kayıtlarla ilgili birkaç açıklama ve düzeltme yapmak gereklidir. Amerikan Belgeleri Yunanlılar tarafından Doğu Karadeniz’de bir Pontus devleti kurmak için oluşturulan önce 10.000 kişilik daha sonra Yunanistan, Sovyet Rusya ve Kafkasya’dan getirilen Rumların katılımıyla 25.000 kişilik bir güce ulaşıp Doğu Karadeniz’i terörize eden Yunan çeteleri hakkında hiç bilgi vermemektedir. Doğu Karadeniz bölgesindeki Pontus Rum çetelerinin mezalimi perdelenmeye çalışılmaktadır.51 

Oysa, bu dönemde Amerikan misyonerleri ve tütün tacirleri Karadeniz’de yoğun olarak faaliyetteydi. Amerikan destroyerleri de düzenli olarak 
Türk kontrolündeki limanları ziyaret ediyordu. Belirtilen nedenlerle rapor yazarlarının Pontus çetelerinden ve Türk Ordusu’nun bir kısmının Karadeniz’de, diğer kısmının Koçkiri İsyanı nedeniyle Doğu ve Güneydoğu’da meşgul olduğunu bilmemesi imkânsızdır. 

Bunlara ek olarak daha önce de belirtildiği üzere Ankara Hükümetinin elinde deniz gücü yoktu, donanma İtilaf Devletleri tarafından Haliç’te enterne edilmişti. 
Balıkçı tekneleri ve eldeki iki gambot yardımıyla Karadeniz’de bin bir zorlukla silah sevkiyatı yapılabiliyordu. Buna karşın Yunan Ordusu’nda irili ufaklı 24 savaş gemisi vardı. Bu gemiler, Karadeniz’deki Türk ulaştırmasını engellemek için zaman zaman iskele ve limanları bombalıyorlardı. Şartlar hiçbir şekilde eşit olmadığı gibi, 

Yunanlıların mezalim ve katliamları Batı kamuoyu tarafından ya görmezden geliniyor ya da Türklere mal ediliyordu.52 

Büyük Taarruz’a hazırlanan Türk Ordusu’nun Batı Cephesi karargâhı Sivrihisar’da; Kocaeli Grup karargâhı Dağküplü kuzeydoğusunda konuşlanmıştı. 20 Ekim 1921 tarihli Ankara Antlaşması sonrasında Güney Cephesi’ndeki birlikler Batı Cephesi’ne katılmıştı. Eskişehir’den taşınan hava gücü, taarruz öncesinde Konya’da bulunuyordu. Ankara, çeşitli kaynaklardan silah, uçak ve cephane elde etmişti. 1922 yılı Mart ayında uçuşa hazır 13 uçak vardı. 

Ankara Antlaşması sonrasında Fransa’dan alınan 10 Brege tipinde iki kişilik keşif uçakları da bu güce katılmıştı. Bunlara ek olarak İtalya’dan 20 adet Spat 13 avcı uçağı ile Almanya’dan birkaç uçak alınmıştır. Taarruz öncesinde bu uçaklar da hazırlanmaktaydı.53 40’ı keşif, 10’u avcı olmak üzere 50 uçağı bulunan Yunan Ordusu halen hava üstünlüğüne sahipti. Bunlara ek olarak Atina’da yedek bir filo mevcuttu. Yunan hava gücü, Afyonkarahisar, Uşak ve Garipçe’de konuşlanmıştı. Bütün bu sayısal rakamsal verilere karşın Amerikan arşiv vesikalarında hâlâ Yunanlıların büyük bir gücün kayıtsız şartsız tam desteğine sahip olmadığı iddia edilmektedir. Oysa İngiliz subaylar Yunan işgal birliklerinin eğitim, sevk ve idaresine aktif olarak katılmakta, işgalcilerin istihbarat açıklarıyla silah ve 
cephane ihtiyaçları karşılanmaktaydı. 

Taarruz öncesinde Türk güçlerinin Akarçay-Afyonkarahisar ve bu bölgenin güneydoğusunda kuvvet topladığı Yunanlılar tarafından fark edildi. Buradan ya da Dinar-Denizli hattından yapılacak olası bir taarruzu engellemek için Yunan Ordusu tedbir aldı. Yunan ordusunu uzun süre teyakkuzda bekletmek için4. Kolordu Bolvadin, 

1. Kolordu Çay dolaylarında bekletiliyordu. Amerikan vesikalarının belirttiği şekilde Büyük Taarruz planlaması iki Yunan tümeninin Trakya’ya kaydırıldığı ay olan Temmuz’da başladı. Fakat, Amerikan vesikalarının aksine yegane sebep Yunan tümenlerinin yer değiştirmesi değildi. Nitekim Mustafa Kemal Atatürk, Nutuk’ta, Haziran ayında taarruza karar verildiğini ve eksikliklerin giderilmeye çalışıldığını kaydetmektedir.54 

Taarruz uzun süredir planlanıyordu, işgalcilerin son hareketi sadece taarruzu kolaylaştırılabilecek etkide bulunmuştur. 28 Temmuz 1922 tarihinde, Konya’da 
düzenlenen bir futbol maçı bahanesiyle Türk Komuta Heyeti, bir gün önce Akşehir’e gelmiş olan Mustafa Kemal Paşa komutasında toplandı. Gerekli planlama ve kuvvet yapılanması gözden geçirilerek taarruz planı oluşturuldu. Taarruz harekât planlaması en son yine Akşehir’de 20 Ağustos’ta yapılan son toplantı ile kararlaştırıldı.55 Büyük Taarruz harekât hazırlıklarına gizliliğin sağlanabilmesi için “sad .” işareti verilmişti. Haberleşme kâğıtları üzerinde de gizlilik “ .” harfi konularak sağlanmaktaydı. İlk planlamaya göre taarruz kış başlamadan yapılacaktı.56 

Amerikan arşiv vesikaları, Büyük Taarruz’un zamanlamasının mükemmel olduğu konusunda hem fikirdir. Arşiv vesikalarına göre; Türklerin 1922 yılı bahar başında bir genel taarruz yapacağı bekleniyordu. Taarruz yapılmayınca İstanbul’daki askeri gözlemciler söylentilerin blöf olduğunu ve Türklerin genel bir saldırı başlatabilecek güce sahip olmadıklarını düşünmeye başladı. Yunanlılar, saldırının bahar başında yapılacağını düşünerek buna göre hazırlandılar. Fakat zaman geçip de hiçbir saldırı yapılmayınca, boşuna cephe hattında teyakkuzda beklediklerini düşünmeye başladılar. Amerikan belgelerine göre; Mustafa Kemal’in amacı, düşmanı her an bir şey olacakmış gibi teyakkuzda bekletmek ve tam düşmana bir şey olacağı yok boşuna bekliyorum fikri hâkim olduğunda, sonuç alıcı vuruşu yapmaktı. Mustafa Kemal bu planı mükemmel şekilde uyguladı. Fakat yağmurlu mevsim yaklaştığından genel taarruzu çok fazla ertelemesi riskliydi ve ayrıca şartlar bir daha bu kadar müsait olmayabilirdi.57 

Mustafa Kemal Paşa, Amerikan vesikalarının kaydettiği şekilde bir taarruz planı uygulamamıştır. Zira Ordu tebliğleri ve bizzat Nutuk’ta Mustafa Kemal Paşa 
tarafından açıklandığı üzere, düşmana taarruz için hazırlıkların tamamlanması bekleniyordu. Hazırlıklar Haziran ayında tamamlanmış olsaydı, iki Yunan tümeni 
Trakya’ya kaydırılmadan taarruz başlayacaktı. Taarruzun ertelenmesinin asıl nedeni askeri hazırlıkların tamamlanamaması, Anadolu’daki isyanlar, cephane ve silah eksikliğidir. Sakarya Savaşı’nın insan kaynakları ve maddi açılardan yıpratıcılığını telafi etmek kolay olmamıştır. 

Amerikan arşiv belgelerine göre; Büyük Taarruz öncesinde, 1922 yılı Ağustos ayında Yunan Ordusu yaklaşık 400 mil (ortalama 600 km.) uzunluğunda bir cephe hattı kurmuşken Türk Ordusu 40 mil (ortalama 60 km.) bir cephe hattına sahipti. Mustafa Kemal taarruzun başlamasına karar verdi ve İsmet Paşa [İnönü] da en uygun yeri tespit etti. İsmet Paşa, Afyonkarahisar’ın kuzeyinden Mudanya’ya kadar uzanan Yunan Ordusu’nun kesintisiz bir cephe kurduğunu belirlemişti. Cephedeki yegâne boşluk noktası kuzey ve güney ordu grupları arasındaki yaklaşık 20 millik (30 km.) alandı.58 

Yunan cephesinin diğer kısımlarına saldırmak zorlu bir savaşı gerektirecekti. Türk Ordusu’nun, Afyonkarahisar’ın kuzeyinden Yunan cephe hattını 
geçmesi durumunda, düşmanın güney ordu grubu İzmir’den kuzey ordu grubu ise Mudanya’dan ihtiyaç duyduğu iaşe ve desteği almaya devam edebilecekti. 
Bu durumda işgalci Yunanlılara esaslı bir darbe vurmak imkânsız olacaktı. Türk saldırısının Afyonkarahisar’a yapılması durumunda, daha önce I. Yunan Kolordu Komutanı General Trikopis tarafından da öngörüldüğü şekilde başarı ihtimali çok yüksekti.59 

Taarruz başladığında Türk Genelkurmay kayıtlarına göre iki ordunun askerî durumu şu şekildeydi:60 


ASKER ve ASKERİ MALZEME 



Afyonkarahisar’ın geri alınabilmesi durumunda, Yunan iaşe ve iletişimi kesilmiş olacaktı. 100.000 askerlik beslenme ve tedarik malzemesi ele geçirilecekti ve 
daha önemlisi Yunan cephe hattında esaslı bir kesinti oluşturulabilecekti. Amerikalılar, Mustafa Kemal’in Afyonkarahisar’a saldırmak için tereddüt etmediğinin, Yunanlıların en zayıf noktalarının Afyonkarahisar olduğunun ve İsmet Paşa’nın da bu zayıflığı tespit ettiğinin farkındaydılar.61Türk Ordusu’nun elindeki silahların en önemli sorunu, farklı kaynaklardan elde edildikleri için birbirleriyle uyumlu olmamaları, birinde kullanılan yedek parça ya da mühimmatın çoğunlukla diğerinde kullanılamamasıdır.62 


3. CÜ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR,

***