KIBRIS ULUSAL DAVAMIZ, ULUSLAR ARASI ÇIKMAZ, BÖLÜM 4
iii) Annan Planının Ön Hazırlıkları, Paris ve New York Görüşmeleri,
Denktaş’ın Öneri Paketi
2002 yılı süresince yapılan görüşmelerden sonuç çıkmaması üzerine BM
Genel Sekreteri Kofi Annan, Denktaş ve Klerides’i ayrı ayrı görüşmelerde
bulunmak ve çözüm önerileri geliştirmek için Paris’e davet etti. Paris’te yapılan
görüşmelerden herhangi bir sonuç çıkmayınca 3-4 Ekim tarihlerinde New
York’ta yeniden bir araya gelinmesi kararlaştırılarak görüşmelere ara verildi.
Annan, görüşmelerde yazılı belge sunmamış, görüşmeler sonunda taraflar
arasındaki farkların giderilebileceğini söylemişti. KKTC Cumhurbaşkanı
Denktaş ise, “görüşmelerin zamanlamasının iyi olduğunu ve Annan ile olumlu
bir görüşme yaptığını” söylemişti.86 6 Eylül’den sonra, Ekim ayındaki New
York buluşması arasında devam edecek olan görüşmelerden bir sonuç
çıkmaması durumunda Annan’ın Kıbrıs sorununa kapsamlı ve nihai bir çözüm
planı açıklayacağı beklentisi vardı. Böyle bir durum iki tarafı da huzursuz
etmişti. Çünkü KKTC temsilcileri planın Rum tezlerine yakın olacağı ve
mecburen uzlaşmaz duruma düşüleceği ve Rumların bu durumu tereddüt
etmeden AB üyeliği için kullanacağından çekinerek, Annan’ın hazırlayacağı
palana ilk başta temkinli yaklaşmayı tercih ediyorlardı. Rumlar ise, plan ile
baskı altına alınacakları, uzlaşmaz duruma düşmemek için bazı ödünler vermek
zorunda kalacakları korkusuna kapılmışlardı.
Bu esnada Yunanistan Başbakanı Kostas Simitis, GKRY’nin tam üyeliğe
kabulü halinde Türkiye'nin verebileceği olası tepkileri belirleyebilmek için bir
rapor hazırlattı. Raporda, “Türkiye'nin içinde bulunduğu ortam ve ekonomik
kriz yüzünden sıcak savaş çıkarma ihtimalinin düşük olduğu, fakat ekonomik
krizin verilecek tepkiyi değiştirmeyeceği, çünkü ekonominin Türk dış
politikasını etkileyen bir faktör olmadığı” belirtilmişti.87 KKTC’de de muhalefet
ile hükümet arasında Kıbrıs politikası konusunda uzlaşmazlık vardı. Örneğin,
sol kanadın en büyük temsilcisi ve ana muhalefet partisi olan, Cumhuriyetçi
Türk Partisi (ÇTP) lideri Mehmet Ali Talat, Denktaş’ı “görüşmelerde uzlaşmaz
bir tutum takındığı gerekçesiyle” sert ifadelerle eleştiriyordu.88
Kopenhag Zirvesi’ne yaklaşık iki buçuk ay kala, 11 Eylülde yapılan 53.
görüşmede Denktaş Klerides’e, 29 Nisan Belgesinin geliştirilmiş şekli olan ve
130 maddelik çözüm önerisinden oluşan bir paket sundu. Rum tarafı pakete
soğuk yaklaşırken, AB temsilcileri paketi olumlu karşıladı. Paket, dışişlerinde
Belçika, içişlerinde ise İsviçre modelleri incelenerek hazırlanmıştı.89
Bu esnada GKRY’de yayınlanan Ta Nea Gazetesi, Denktaş ile
Klerides’in görüşmeleri sürerken, iki liderin başdanışmanları, Mümtaz Soysal
ve Alekos Markidis’in gizli bir görüşme gerçekleştirdiklerini, görüşmede
Annan’ın taraflara sunduğu 12 maddelik çözüm önerisi paketinin ele alındığını
ileri süren bir yazı yayınladı.90 Katmerini gazetesi ise, “Türkiye’nin Kıbrıs’ta ilk
defa çıkmaza girdiğini ve GKRY’nin AB üyeliği durumunda Türkiye’nin askeri
bir maceraya kalkışmasının bedelini ağır ödeyeceğini” yazmıştı.91 Kara
Kuvvetleri Komutanı Aytaç Yalman 22 Eylül’de Kıbrıs’a gerçekleştirdiği
ziyarette, “Türkiye ve Türk Silahlı Kuvvetleri ahdi ve tarihi yükümlülüklerinin
gereklerini her an yerine getirmeye kararlıdır ve hazırdır”92 diyerek Rumlara,
Türkiye’nin gerektiğinde askeri güç kullanmaya hazır olduğu mesajını verdi.
Oysa GKRY Rumları bu tehditlerin aslında reel güç kullanımına yönelik
olmadığının farkındaydı.
Bu esnada Fransız Le Figaro Gazetesi çok yerinde bir tespitte bulunarak;
Kıbrıs’ta çözümün, Türk tarafına da AB üyeliği sağlayacağını, bölünmüş
bir adayı kabul etmenin, AB’ye saatli bomba yerleştirmekle aynı anlama
geldiğini, ancak genişleme yolunda Yunanistan’ın vetosundan çekinen AB’nin,
Rum Yönetiminin üyelik perspektifini kabul etmekten başka çaresi
olmadığını…93 yazdı.
Söz konusu gelişmelerine ile eş zamanlı olarak devam eden Denktaş
Klerides görüşmeleri Denktaş’ın kalp ameliyatı geçirmesi nedeniyle yaklaşık
bir ay ara verilmişti. Avrupa Parlamentosu’nun (AP) Kıbrıs Raportörü Jacques
Poss, Kopenhag Zirvesi öncesinde AP’ye sunulacak rapora son şeklini vermek
için Kıbrıs’a bir ziyaret gerçekleştirdi ve KKTC’ye geçerek CTP lideri M. Ali
Talat ve Toplumcu Kurtuluş Partisi (TKP) lideri Hüseyin Angolemli ile de
görüştü. Görüşmelerden sonra Poss, “AB’de birleşik bir Kıbrıs istediklerini”94
söyledi. Bu söylem önemliydi çünkü ilk defa bir AB yetkilisi Rumları müzakere
etmeye teşvik ediyordu.
Bu esnada Türkiye’nin AB üyeliği için müzakere tarihi alma süreci de
işlemeye devam ediyordu. Sivil toplum kuruluşları biraz da askeri vesayeti sona
erdirmek ve ekonomik bağlantıları nedeniyle AB ile ilişkilerin kopmaması için
yoğun bir çalışma içerisine girmişlerdi. Belirtilen amaçla Kopenhag Zirvesi’nde
Türkiye’ye müzakere tarihi verilmesi için AB Başkentlerini ziyaret eden
TÜSİAD üyelerine, Yunanistan Başbakanı Kostas Simitis, “tarih verilmesini
Kıbrıs’ın AB üyeliğinin engellenmemesi koşuluyla destekleyeceklerini”95
söyledi. Yunanistan, AB organlarında temsil edilme durumunu bir koz olarak
kullanmaya kararlıydı. Oysa hatırlanacağı gibi 1980 yılında AB’ye üye olurken
Türkiye ile problemlerini Topluluk organlarına taşımayacağını taahhüt etmişti.
Türk Dışişleri Bakanlığı ise, AB ile ilişkileri Kıbrıs ile ilgili gelişmelerden
ayırmaya çalışıyordu. Fakat daha sonra bu politikanın başarılı olamayacağı
anlaşılacaktır.
Paris görüşmelerinde kararlaştırıldığı üzere 4 Ekim’de New York’a giden
Denktaş, Annan ve Klerides ile görüşmeden önce, “GKRY’nin AB üyeliğinin
kabul edilmesi durumunda Ada’nın bölüneceğini” söyleyerek görüşmeler
başlamadan AB’nin Ada ile ilgili tutumunu bir kez daha gözden geçirmesini
talep etti. Görüşmeler esnasında ve sonrasında kurallar gereği açıklama
yapılmayacaktı. İki gün süren New York görüşmelerinde temel konular olan,
güvenlik, yönetim (egemenlik), toprak ve mülkiyet alanlarında ilerleme
sağlanamadı. Türk tarafı, kendi varlığı için hayati önemde gördüğü egemenlik
konusunun ilk olarak açıklığa kavuşturulmasını istiyordu. Fakat yine de taraflar
görüşmelerden memnun ayrılmışlardı.96
Görüşmelerde, her ay Annan, Denktaş ve Klerides’in üçlü zirvede bir
araya gelmesi ve teknik konuları ele alacak iki komitenin kurulması
kararlaştırıldı. Birinci komite, tarafların yeni ortak kuruluş ortaya çıkana kadar
başka ülkelerle yaptıkları anlaşma ve protokolleri gözden geçirecek,
hangilerinin ortak kuruluşa devredileceğine, hangilerinin kurucu devletin
yetkisinde kalacağına karar verecekti. İkinci komite ise, anlaşma sağlandığında
ortak kuruluşun faaliyete geçebilmesi için hangi yasalara ihtiyaç duyulacağını
inceleyecekti. Bu esnada Ekim ayında yayınlanan Türkiye İlerleme Raporu’nda,
beklentilerin aksine Türkiye’ye müzakere tarihi verilmemiş, karar Kopenhag’a
bırakılmıştı.97
Kıbrıs’ın geleceği için hayati önem taşıyan tüm bu gelişme trafiği içinde
Türkiye’de genel seçim hazırlıkları yapılıyordu. Denktaş’ın sağlık sorunları
nedeniyle görüşmelere tekrar ara verilmişti. Görüşmelere verilen arada,
Annan’ın Kıbrıs Özel Temsilcisi Alvaro De Soto barış için kapsamlı bir rapor
hazırlamaya başladı.98 Bu esnada Türkiye’de 3 Kasım seçimleri yapıldı.
Seçimlerde sadece Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) ve Cumhuriyet Halk
Partisi (CHP) TBMM’ye girebilmişti. Böylece uzun süre koalisyon
hükümetlerince yönetilen Türkiye’de bir dönemin sonuna gelinmiş, Türk halkı
28 Şubat sonrasının zorlama sistemini ve partilerini tasfiye etmiş, AK Parti
oyların büyük bir çoğunluğunu alarak tek başına iktidar olmuştu. CHP ise ana
muhalefet partisi rolünü üstlenmişti. 28 Kasımda kurulan 58. Abdullah Gül
Hükümeti programında Kıbrıs;
[Hükümetimiz] Kıbrıs sorununa mutlaka bir çözüm bulunmasının
gereğine inanmaktadır. … BM Genel Sekreteri Kofi Annan tarafından Kıbrıs
konusunda yapılan barış girişimi olumlu karşılanmakla birlikte, Hükümetimizce
sorunun kalıcı bir şekilde çözümü için ulusal çıkarlarımız ve Kıbrıs Türk
halkının adadaki varlığını ve egemenliğini garanti altına alacak bir müzakere
süreci öngörülmektedir…99 şeklinde yer aldı.
AK Parti lideri Tayip Erdoğan ve Başbakan Abdullah Gül, Kıbrıs
konusunda önceki hükümetlerin tutumlarının aksine ilk baştan çözüme yönelik
mesajlar vererek işe başladılar. Yeni Hükümet ayrıca Kopenhag’da müzakere
tarihi alabilmek için yoğun bir diplomasi atağı başlattı. Tüm bu gelişmelerin
içinde kum saati Rumların lehine akmaya devam ediyordu.
BM Genel Sekreteri Kofi Annan 11 Kasımda taraflara daha sonra “Annan
Planı” olarak bilinecek bir çözüm planı sundu. Denktaş, Annan Planı’nda
iyileştirmeler olduğunu, toprak ve egemenlik sorunlarının açıklığa
kavuşmadığını, toprak paylaşımında önerilen haritanın kabul edilemeyeceğini
düşünüyordu. Denktaş ayrıca, çözüm yolunda zamana ihtiyaç olduğunu, bunun
için de Rumların üyeliğinin ertelenmesi gerektiğini söylüyordu. Muhalefet
partileri CTP ve TKP liderleri harita dışında, Planı kabul edilebilir bulduklarını
söylemişlerdi. Taraflar arasında İlke Anlaşması sağlanabilmesi ümidiyle, ABD
Dışişleri Müsteşarı Marc Grossman ve BM Genel Sekreteri Kofi Annan’ın
Kıbrıs Özel Temsilcisi Alvaro De Soto da Kopenhag’a gittiler.
Bu nedenle Zirve öncesinde Klerides, Annan Planını müzakere zemini
olarak kabul ettiklerini ve ilke anlaşmasına imza atabileceklerini ilan etmişti.
Böylece Rumlar AB karşısında uzlaşmaz pozisyona düşmekten kaçınmaya
çalışmaktaydılar ve uzlaşmazlığı Türk tarafının suçu gibi göstermeye
çalışıyorlardı. Bu durumda GKRY üzerinde olabilecek herhangi bir baskı ya da
tam üyelik yolundaki bir olası yol kazası da engellenmiş olacaktı. Klerides
akıllı bir politika takip ediyordu ve Denktaş’ın uzlaşmaz tutumu Klerides’e
istediği hareket alanını fazlasıyla sağlıyordu. Zirve öncesinde Denktaş’ın da
Klerides gibi Planı müzakere zemini kabul edip ilke anlaşmasını imzalaması
bekleniyordu. Denktaş tarafından böyle bir açıklama yapılmadı ve ilke
anlaşmasına tarih atılmadı.
Beklentiler Denktaş’ın yeni Planı yeterli bulmaması nedeniyle sonuç
vermedi. Zirve’de Klerides Planı kabul eder bir görüntü çizmeyi tercih etmişti.
Oysa Klerides en az Denktaş kadar Plana karşı olmasına rağmen uzlaşmaz
duruma düşmemek ve Denktaş’ın Planı kabul etmeyeceğine güvenerek İlke
Anlaşmasına razı olmuştu.
Böylece Klerides’in eli kendisinin ummadığı oranda rahatlatılmış oldu.
Çünkü, daha önce de söylendiği gibi aslında Klerides de Annan Planını
müzakere edilebilir bulmuyordu fakat Denktaş’ın hayır diyeceğine güvenerek
kabul edeceğini bildirmişti. Bu esnada Kopenhag Zirvesi çalışmaları devam
ediyordu. Kıbrıs, beklendiği gibi Zirve’nin anahtarı konumuna gelmiş ve
Ankara, “Türkiye’ye tarih verilmesi durumunda Kıbrıs’ta çözüm yolunun
açılacağını” ilan etmişti.100 Kopenhag Zirvesi’nde KKTC’yi Dışişleri ve
Savunma Bakanı Tahsin Ertuğruloğlu temsil edilecekti.
Uzun süredir beklenen Kopenhag Zirvesi 12 Aralık’ta toplantı. Zirve’den
nasıl bir sonuç çıkacağı merakla bekleniyordu çünkü Türkiye Zirve’den tam
üyelik yolunda müzakere tarihi alabilmek için Zirve öncesinde yoğun bir
diplomatik faaliyet başlatmış ve bu sayede Avrupa kamuoyunda tanınırlık oranı
artmıştı. AB kriterlerine adını veren Kopenhag’da yapılan Zirve’de, AB
açısından bu tarihe kadarki en kapsamlı genişleme gerçekleştirilecekti.
iv) Ankara’nın Soruna Yaklaşımı ve Çözüm Çabaları
Beklentilerin aksine Zirve’de Türkiye’ye müzakere tarihi verilmedi.
Kopenhag Kriterlerinin yerine getirilip getirilmediğinin Aralık 2004’te
değerlendirilmesi ve Türkiye’ye vakit geçirilmeden müzakere tarihi verilmesi
kararlaştırıldı. Oysa GKRY’nin Kıbrıs’ta çözüm olmadan AB üyesi olması
karar altına alındı. Böylece AB üyeleri GKRY’ye olan şartsız desteklerini bir
adım ileri taşıyarak, Rum uyuşmazlığını ödüllendirdiler.
Zirvede alınan bu karar, Ankara için soğuk duş niteliğindeydi. Müzakere
tarihi alınamaması bir yana, Rumların yakın gelecekte AB üyesi olacak olması
tüm hesapları altüst etmişti. Bir çözüm bulabilmek amacıyla 18 Aralık’ta
Cumhurbaşkanlığı Köşkünde Cumhurbaşkanı A. Necdet Sezer, Başbakan
Abdullah Gül, Genel Kurmay Başkanı Hilmi Özkök ve Dışişleri Bakanı Yaşar
Yakış arasında gerçekleştirilen dış politika zirvesinin birinci gündem maddesi
Kıbrıs’tı. Cumhurbaşkanlığı Köşkü’ndeki zirveden sonra yapılan açıklamada,
Türkiye'nin, AB Kopenhag Zirvesi’nin Sonuç Belgesi’nin Kıbrıs ile ilgili
kararını kabul etmediği dünya kamuoyuna ilan edildi. Bu söylem malumun
ilanının ötesine gidemeyecek bir yaklaşımdı ve iç kamuoyunun hassasiyetlerini
yatıştırmaya yönelik olmaktan başka bir işe yarama ihtimali yoktu.101
Bu ilanla Türkiye, Kıbrıs sorunun çözümünde 28 Şubata kadarki zaman
aralığına sıkıştırılmayı reddediyordu.102 Zirve bildirisinin son bölümünde ise;
Türkiye, Kıbrıs’ta barışın ve mevcut garantilerin devamını sağlayan,
Türk-Yunan dengesini koruyan, Ada’daki iki tarafın egemenliğini ve eşitliğini
kabul eden, uzlaşmaya dayalı yeni bir ortaklık oluşturulmasına yönelik bir
siyasi anlaşmaya varılmasını arzu etmekte ve BM Genel Sekreteri’nin
önerilerinin müzakeresine devam edilmesini desteklemektedir…103 açıklaması
yapılmıştı.
Zirve’den çıkan en önemli sonuç Denktaş’ın çözüm için müzakere
masasında kalması telkini olmuştu. Bu esnada Yunanistan Başbakanı Simitis,
28 Şubat’ın çözüm için son şans olduğunu söylüyordu. AB’nin 28 Şubat 2003’e
kadar çözüm baskısını reddeten Türkiye, Annan Planının müzakere
edilmesinden yana tavır koymuştu. Sorunun başlangıcından 2002 yılı Kopenhag
Zirvesi’ne kadar geçen sürede Türkiye, Kıbrıs’ta homojen bir görüşe sahip
olmuş, Denktaş ile uyum içinde çalışmıştı. AB’nin baskıları, çözümsüzlüğün
çözüm olma sürecinin sonuna gelinmiş olması ve GKRY’nin tam üyelik
yolunda ilerlemesi bu politikanın değişmesini artık zorunlu hale getirmiş, Kıbrıs
konusunda dış politika karar alıcıları arasında değişik görüşler ortaya çıkmaya
başlamıştı.104 Bu esnada GKRY’de seçimler yapıldı ve AKEL iktidara geldi.105
2002 yılının özeti şu şekildeydi, Kıbrıs sorununda değişik plan ve öneriler
sunulmuş, çözüm ümitleri artmıştı. Aralık ayı bittiğinde ise çözüm yolunda çok
fazla mesafe kat edilememiş, ümitler 2003 yılına kalmıştı. Rumların AB üyesi
olması ise kesinleşmiş, tüm bu süreçten aslan payını Rumlar almıştı.
5 Cİ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR.,
***
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder