30 Mart 2018 Cuma

Amerikan Arşiv Vesikalarında Büyük Taarruz BÖLÜM 2

Amerikan Arşiv Vesikalarında Büyük Taarruz BÖLÜM 2


Amerikan kaynaklarında Anadolu’daki Yunan işgaliyle ilgili önemli bir tespitte bulunularak, “Yunanlılar koparabileceklerinden fazlasını ısırmışlardı.” 
denilmektedir. Amerikalılara göre; Yunan Ordusu ve Hükümeti Sakarya yenilgisi sonrasında ikiyeayrılmıştı: (1) Savaşın çok maliyetli olduğu, bu yüzden barış yapılarak asgari kazanımların korunması gerektiğini düşünenler. (2) Üç yıldır harcanan para ve ölen Yunan askerlerinin anısına saygısızlık yapılıp İzmir terk edilerek Yunanistan’a dönmemeye kararlı olanlar. İkinci görüşteki Yunanlı subaylar, kendilerine çekilme emri verilse bile Anadolu’dan çıkmayacaklarını Atina’ya bildirmişlerdi. Şayet Atina, geri çekilme emrinde ısrarcı olursa, bu subaylar Anadolu’da kalıp Mustafa Kemal’in yaptığı gibi gönüllülerden oluşan bir ordu kuracaklar ve Türklere karşı savaşarak işgale devam edeceklerdi.26 

Amerikan belgelerinde yer alan bu bilgi dikkat çekicidir. Hükümetinden emir almayan ya da bu emre karşı çıkan bir ordu siyasi ve askerî literatürde asi, başıbozuk güç kategorisine girer. Oysa subayların isyan kokan söylemleri Atina’daki savaş taraftarlarınca kahramanlık ve vatanseverlik olarak karşılanıyor, isyan emareleri gösteren subaylar çoğunluk tarafından destekleniyordu.27 Bu gelişmeler içinde Anadolu işgal güçlerine komuta eden General Anastasios Papulas görevden alınarak, yerine Yorgo Hacıanestis getirildi. Yunan Hükümeti, Papulas’ın yaş haddinden dolayı emekliliğini istediğini ilan etti. Oysa, görev değişikliği tamamen siyasi gerekçelerle yapılmıştır. Zira Yunan Orduları Başkomutanı Papulas, Atina’ya savaşın bitirilmesini ve siyasi çözüm aranmasını tavsiye eden bir rapor göndermişti. Böyle bir gelişme Başbakan Gunaris liderliğindeki Yunan Hükümeti için kabul edilebilir olmadığından Papulas istifaya zorlanmıştı. Amerikan arşiv belgeleri; Papulas’ın yetenekli bir komutan 
olduğunu, görevden alınması üzerine Yunan Ordusundaki altı kabiliyetli generalin daha değişikliği protesto ederek emekliliklerini istediklerini kaydetmektedir. Altı generalin talebi kabul edilip, yerlerine yüksek komuta ve kurmay pozisyon larından atamalar yapıldı. Amerikan arşiv kayıtları, bu değişiklikler sonucunda Yunan Ordusu’nun 1922 yılı baharında moralini kaybetmiş, kendisini ittifak halinde destekleyen bir hükümetten yoksun, çarpışma ve savaş konusunda çok az bilgi sahibi generaller tarafından idare edilen bir durumda olduğunu kaydetmektedir.28 

Amerikan arşiv belgeleri, işgalci Yunan Ordusunun düzenini Büyük Taarruz öncesinde şu şekilde göstermektedir: Yunan güçlerinin sağ kanadı Ege Denizi’nden başlayarak Menderes nehrinin güneyinden aşağı inip Nazilli demiryoluna kadar uzanıyordu. Bu hat İtalyan Ordusundan alınmıştı ve böylece Mandarin Dağı ile Kancalı Dağı’na hakim bir nokta elde tutuluyordu. Yunan sağ kanadı Nazilli’den Afyonkarahisar’a uzanıyordu. Amerikalılara göre bu iki bölge arasında çok önemli stratejik bir yer yoktu. Yunan işgal hattı Afyonkarahisar’ın birkaç kilometre doğusundan geçiyordu. Böylece, şehrin doğusunda bulunan savunmaya elverişli tepeler işgal edilmiş, Yunan ordusunun ikmal ve iaşesi kolaylıkla sağlanabilir hale getirilmişti.29 

Genelkurmay Başkanlığı Anadolu’daki Yunan işgal yerleşimini şu şekilde betimlemektedir: Afyonkarahisar’dan, Mudanya ve Gemlik’e kadar uzanan Yunan hattının geçtiği konumlar dikkatli bir şekilde seçilmiş ve bir yıllık sürede buradaki savunma cephesi güçlendirilmişti. Eskişehir, stratejik yollar üzerinde bölgedeki vadilere hâkimdi; burası Haydarpaşa-Ankara, Haydarpaşa-Afyonkarahisar-Adana ve Afyonkarahisar-İzmir demiryolları geçişi üzerinde bulunuyordu. Afyonkarahisar, Akdeniz sahillerinin büyük kısmını kontrol edebilecek yollara hakimdi. Afyonkarahisar’ı elinde bulunduran taraf, doğu ve batı yönündeki harekâtları da kolaylıkla kontrol edebilirdi.30 

Amerikan arşiv vesikaları bir yıllık dönemde Türk güçleri Yunan Ordusuna saldırmadığı için Yunanlıların savunma hattını kolaylıkla kurup tahkim edebildiğini belirtmektedir. Bütün Yunan hattıboyunca sadece güney-kuzey grupları arasında 32 km. uzunluğundaki bir alan hariç, iki kademeli hendek siperler yapılmış, siperlerin önüne bol miktarda dikenli tel örülmüştü. Yunan cephesinin pek çok yerinde, siperlerin önüne makineli tüfekler yerleştirilmişti. Makineli tüfekler ağaçlar tarafından saklanmakta ve korunmaktaydı. Ağaç olmayan yerlerde üçüncü, bazen dördüncü hendek siperler oluşturularak makineli tüfekler gizlenmişti. Bu siperlerin önünde de bol miktarda dikenli tel vardı. Türk Ordusu, bir yıl gibi uzun bir süre düşmana saldırmayarak bu kadar güçlü ve müstahkem cephenin Eskişehir civarlarından Bilecik ve İznik’e kadar 
kurulmasına fırsat vermişti. Yunanlılar birkaç makineli tüfeği taş duvarlar arkasına saklayarak tepelere yerleştirmişlerdi.31 

Yunanlıların, 1921 yılı Eylül ayından 1922 yılı Temmuz ayına kadar geçen yaklaşık bir yıllık sürede Anadolu’da oluşturdukları devasa uzunluk ve derinlikteki savunma cephesi, akla bu ordunun işgale devam etme niyetinde olmadığını getirir. Zira Yunan savunma hattı, Fransa tarafından, II. Dünya Savaşı öncesinde Almanlara karşı bütün doğu ve kuzey sınırlarını korumak üzere inşa edilecek Maginot Hattının prototipi gibidir.32Tek farkla Yunanlılar milyonlarca metreküp beton kullanamamışlar, toprağı kazarak ve dikenli tel sererek siperler oluşturmuşlardı. Yunan cephesinin en kuzeydoğu noktasında, İznik Gölü’nün, Mekece-Lefke Vadisi’nin ve Kocaeli’ndeki Türk ana karargâhının gözlemlenebildiği Kızıldağ bulunuyordu. Yunanlılar, Bursa yakınındaki hâkim konumlarıyla Türk Ordusuna gelen iaşe ve silahları kolaylıkla tespit edebiliyor, buradaki ordunun gücünü kestirebiliyordu.33 

Amerikan arşiv belgeleri Büyük Taarruz öncesinde Yunan güçlerinin açık ara avantajlı bir konumda bulunduklarını yazmaktadır. Zira Nazilli’den Afyonkarahisar’a, buradan da Marmara’ya uzanan Yunan savunma hattı, aşılması imkansız çelik bir duvar gibiydi. Yunanlıların Menderes nehri boyunca uzanan güney hattı demiryoluna paraleldi ve hemen bütün hat, iaşe ve cephanenin kolaylıkla sevk edilebileceği şekilde demiryolları yakınında kurulmuştu. Balacık’tan Söke’ye uzanan alt kolun ucunda liman bulunuyordu. Oysa, Eskişehir civarındaki hatlar hariç Türk güçlerinin elinde değil demiryolu, nakliyede kullanılacak kamyon, kamyonların gidebileceği doğru dürüst karayolu bile yoktu. Cephane ve malzemeler kağnılarla, öküz arabalarıyla taşınıyordu.34 

Amerikan arşiv belgeleri Yunan Ordusu’nun Büyük Taarruz öncesindeki durumu hakkında detaylı bilgi vermektedir. Nazilli ile Afyonkarahisar arasındaki Yunan cephe hattı da demir yollarından kolaylıkla iaşe ve nakliye için faydalanılabilmek idi. Savunma hattının bu kısmı, İzmir-Alaşehir-Uşak demiryolu tarafından besleniyordu. Amerikan arşiv belgeleri Yunanlılar’ın, İzmir’den demiryolunu kullanarak Afyonkarahisar’a yığınak yaptığını göstermektedir. Afyonkarahisar’da, 100.000 askeri 15 gün süreyle besleyip donatabilecek büyük bir depo kurulmuş, gerekli malzemeler demir yoluyla buraya nakledilmişti. Afyonkarahisar’da bir de büyük askeri giyim malzemesi bulunan depo vardı. Harita üzerinde bakıldığında, Yunan ordusu Afyonkarahisar’dan Bilecik’in kuzeyine kadar uzanan Bağdat demir yolunu da kontrol etmekteydi. Bu yol da, savunma hattına paralel bir şekilde uzanıyordu. 
Bu kısımda demir yolu ile ön cephe arasında belli bir mesafe mevcuttu. Ön cepheye malzeme aktarılırken belli güçlüklerle  karşılaşılmakta idi.35 

Amerikan arşiv kayıtlarına göre; ileri cephe hattı oluşturulurken hâkim konumlar tercih edildiğinden savunma hattı tren yolundan uzağa kurulmuştu. Demiryolu 
malzemesi eksikliği nedeniyle Eskişehir etrafındaki birliklere ve kuzey grubuna İzmir’den iaşe ve cephane gönderilememişti. Yunan Ordusunun Uşak, Afyonkarahisar, Kütahya ile Bursa’da uçuş pistleri, Anadolu’da 30’a yakın uçağı vardı. Atina’da yedekte bekletilen 39 uçak daha eklendiğinde Yunanlıların 69 uçaklık bir hava gücü olduğu görülür. Bu uçakların bir kısmı bombardımanda da kullanılabiliyordu. Yunan Ordusundaki ağır atış gücüne sahip top sayısı Amerikan belgelerine göre 155’dir. 
Ellerinde Afyonkarahisar ve Eskişehir’in her iki yanına yerleştirilmiş sayıları tam bilinmeyen birkaç İngiliz Howitzer topu da vardı. Yunan savunma hattının büyük 
kısmında 75’lik dağ topları bulunuyordu. Yunan topçuları, hâkim tepelerdeki konumları sayesinde Türk makineli tüfekleri tarafından rahatsız edilmeden toplarını doldurabilmekteydiler. Yunanlılar, sahip oldukları coğrafi avantajlar ve silah üstünlüğü nedeniyle hemen her noktasını savundukları hattın geçilmez olduğuna inanıyordu.36 

Amerikan arşiv belgeleri; 1922 yılı Haziran-Temmuz ayında cephedeki Yunanlı generallerin, güney cephesi komutanı hariç Türk Ordusunun genel bir taarruz yapmasına ihtimal vermeyip, böyle bir taarruzu beklemediğini yansıtmaktadır. Oysa Türk Ordusu, 1922 yılı baharında genel taarruza karar vermiş, fakat imkânsızlıklar nedeniyle taarruz önce 20 sonra da 26 Ağustos’a ertelenmişti. Yunan generalleri içinde Türk Ordusunun genel bir taarruza hazırlandığını ve her an Yunan hatlarına saldırabileceğini öngören yegâne general, Yunan güney grubuna komuta eden I. Kolordu Komutanı Nikolas Trikopis idi. Amerikan belgelerine göre Trikopis; Türk Ordusunun Fransız ya da İtalyanlardan veya her ikisinden bol miktarda ağır top aldığını tahmin ediyordu. Trikopis ayrıca Türk karşı saldırısının, Bağdat demiryoluyla taşınacak ağır toplar eşliğinde Afyonkarahisar’dan başlaması halinde başarılı olabileceğini düşünüyordu.37 

Büyük Taarruzu değerlendiren Amerikan askerî belgeleri burada Yunan Ordusunun önündeki seçenekleri analiz etmektedir. Buna göre Yunan Ordusu; 
Türk Ordusundan yaklaşık 20.000 asker fazlaydı. Yunan ordusu: (1) Sayı ve silah üstünlüğüyle insiyatif ele alınıp Türklere kesin darbeyi vurmak için Ankara’ya bir taarruz düzenlenebilirdi. (2) Anadolu işgal harekâtından külliyen vazgeçilerek sorun olduğu gibi bırakılabilirdi. (3) Ya da en iyisi uzun süredir beklenen ve hakkında haber gelen Türk taarruzunun başlaması beklenebilirdi.38 

Belirtilen seçeneklerin hiçbiri 1922 yılı baharında Yunanlıları tatmin edecek durumda değildi. Bu nedenle Yunan Ordusu alışılmadık bir plan uygulamaya koydu. 
Amerikan kayıtları, Yunan Ordusunun yenilmesinin nedenini Trikopis’in öngörüsünün dikkate alınmaması ve bu alışılmadık planın uygulanması olarak görür. 

Türk Ordusunun aynı dönemdeki durumu Amerikan arşiv belgelerinde şu şekilde değerlendirilmektedir: (1) Türkler için durum Yunanlılardan tamamen farklıydı ve onları destekleyen bölünmüş bir hükümet yoktu. (2) Politik olarak atanmış askerlikten anlamayan generalleri yoktu. (3) Tüm ihtiyaçlarını, silah, cephane, top [istihbarat] karşılayan bir süper güce sahip değillerdi. Fakat Türkler Yunanlılarda olmayan bir şeye “esprit de corps”birlik ruhuna sahiptiler. Önemli bir davaları vardı, anavatanları, doğdukları topraklar, evleri için savaşıyorlardı. Bir gaspçının ülkelerini işgal ettiğini düşünüyorlardı ve bir bilge adam onların haklı davasına liderlik ediyordu. Yeni Ulusal Hükümetlerine güveniyorlardı, düşmanı Anadolu’dan kovmaya kararlıydılar. Türkler için tek seçenek, hazırlanmak ve en uygun an için sabırla beklemek ve ilk fırsatta Yunanlılara saldırmaktı. Yunanlılardan farklı olarak Türkler, Yunan mevzileri karşısında müstahkem savunma hatları inşa etmemişlerdi. Belli yerlerde savunma 
mevzileri vardı. Türk Ordusunun gücü 120.000 askerdi ve bunların 90.000’i silahlıydı. Yunan cephesinde 65.000 Türk askeri vardı ve bunların 55.000’ni savaşçı, 10.000 kadarı da destek birliğiydi. İki ordu ve bir bağımsız ordu grubu oluşturulmuştu. Yunan [Türk Batı] cephesindeki askerlerin tamamına İsmet Paşa komuta ediyordu.39 

Amerikan belgeleri burada, Milli Mücadele için yerinde bir tahminde bulunmakta dır. Buna karşın Milli Mücadele en başından itibaren, işgalcilerin yanında çok sayıda zorlukla da savaşılarak kazanılmıştır. Zira bir yıl önceki Sakarya Meydan Muharebesi, hem mali kaynaklara hem de askeri idare kapasitesine büyük darbe vurmuştur. Savaş bittiğinde Ordunun elindeki cephane hemen hemen tükenmiştir.40 Biri İstanbul’da diğeri Ankara’da olmak üzere iki başlı bir hükümet vardı. Ankara’da Mustafa Kemal’e karşı önemli bir muhalefet mevcuttu. Halk; vergilerden, bitmeyen savaşlardan bıkmıştı, düzenli orduya geçilirken çok sayıda sorun ve isyan yaşanmıştı. 

Ülkenin yarısı işgal altında, kalanyarısı yoksulluk içindeydi. Deniz gücü yoktu ve sahil şeritleri Yunanlılara karşı savunmasızdı. İtalya ve Fransa’dan silah alındığı doğrudur, fakat alımlar bin bir zorlukla yapılmıştı. Bolşevikler, Orta Asya Türklerinden gelen altınların bir kısmını Ankara’ya ulaştırmış, fakat bunun karşılığında kendilerine yakın bir hükümet kurabilmek için Anadolu’da yoğun bir Bolşevik propagandası başlatmışlardı. 

Bütün olumsuzluklara rağmen Türk halkı Milli Mücadelesini yürütüyor, geleceğe güvenle bakan ve ümidini kaybetmemiş bir lider önderliğinde varoluş mücadele  si veriyordu. Türk Ordusunun en büyük avantajı, son kaleyi savunurken, ömrü cephelerde geçmiş bir kurmay kadrosuna ve Mustafa Kemal Paşa gibi askeri bir dehaya sahip olmasıdır. 

Amerikan arşiv kayıtları; Yunan cephesindeki Türk güçlerinin yaklaşık 60 sahra ve çeşitli kalibrelerde 50 büyük topu bulunduğunu kaydetmektedir. Türklerin 
ayrıca modern tip iyi durumda 35 uçağı vardı. Türk askerleri aşağıdaki iaşe hatlarını kullanmaktaydı: 

(1) İzmit-Adapazarı-İncirlik. 
(2) Ankara-Beylik-Akhor. 
(3) Çay-Konya. 
(4) Denizli-Dinar. 

Amerikalılar Tük Ordusu’nun baharda taarruz planladığını düşünüyordu. Fakat bu girişim ertelenmek zorunda kalınmıştır. Ertelemenin nedeninin, daha uygun bir 
fırsat için beklemek mi yoksa İtilaf Devletleri’nin barış teklifi mi olduğu kesin olarak bilinmemektedir. Bununla ilgili kesin bir emare de yoktu.41 

Amerikan kayıtları, 1922 yılı 31 Mart ile 31 Mayıs tarihleri arasında Türk-Yunan savaşının resmen sürdüğünü, fakat çatışmaların fiili olarak durduğunu 
kaydetmektedir.42 Bu bilgi doğrudur zira bahsedilen iki aylık dönemde İngiltere ve Fransa’nın girişiminde Paris’te bir konferans toplanmıştır. Amaç Sevr’in yumuşatılmış halinin Ankara’ya kabul ettirilmesiydi. İtilaf Devletleri’nin niyetini bilen Ankara, görüşmeler için önce Anadolu’daki işgalci Yunan askerlerinin tamamen çekilmesini istedi. Bu nedenle de Paris görüşmelerinden herhangi bir sonuç çıkmadı. 

Daha önce de ifade edildiği gibi Anadolu’daki işgalci Yunan komuta kademesi General Trikopis hariç, birkaç kat hendek ve ağır silahlarla donatılı cephe hattı ile birliklerine o kadar güveniyorlardı ki, Türk Ordusunun Yunan cephe hattına karşı bir taarruz yapabileceğine ihtimal verilmiyordu. Fakat Yunan Hükümeti ve işgalci komutanlar, Eskişehir’den batıya geçmeyi de göze alamıyorlardı. Nitekim ilerlemeyi planlayan bir ordunun yaklaşık 600 km’lik cephe hattında birkaç sıra hendek ve dikenli tel manialarından oluşan bir savunma kurması anlamsızdı. 

Amerikan arşiv vesikalarının Yunanlıların savaşı kaybetme nedeni olarak gösterdiği alışılmadık plan uygulamaya konuldu. I. Dünya Savaşı’nın galibi İngiltere idi. Atina, İngiltere’nin Yunan işgal planlarına karşı çıkmayacağını düşünüyordu. Ya da Londra tarafından Yunan Hükümeti’ne bu yönde bir işaret verilmişti. Paris görüşmelerinden bir ay sonra, 1922 yılı Temmuz’unda İstanbul’u işgal için harekete geçildi. Dönemi anlatan belgelerin satır araları, Yunan Hükümeti’nin İstanbul’u işgale karar verdiğini göstermektedir. İşgali, İtalya ile Fransa’nın direnci ve Kocaeli’ndeki Türk Ordusu’nun varlığı önlemiştir.43 

Amerikan belgeleri, Yunanlıların başarısız geçen Paris görüşmeleri sonrasında bir güç gösterisi yapmak için İstanbul’u işgale niyetlendiklerini, aslında amacın gerçek bir işgal olmadığını ileri sürmektedir. Amerikan belgelerine göre; Paris görüşmeleri sonrasında Yunanlılar, anlaşmazlığı kesin olarak çözecek bir konferansın toplanması ve oradan büyük bir kazanç elde edebilmek için bu tür gösteriş yapmaları gerektiğini düşünüyorlardı. Yunan komuta kademesi, Temmuz ayında 20.000 askerden oluşan iki tümeni Afyonkarahisar cephesinden Trakya’ya kaydırarak buradaki birlikleri takviye etti. Amaç, Trakya’daki askerlerin İstanbul’a yürüyerek şehri ele geçirmesiydi, fakat bunun için Müttefiklerin rızasına ihtiyaç vardı.44 

Amerikan vesikaları; Atina Hükümeti ve Yunan komuta heyeti tarafından, İstanbul’un işgalinin Türk Ordusu’nun güvenini ve cesaretini kırarak olası konferansta Yunanlılar için daha lehtar şartların oluşmasını sağlayacağının umulduğunu kaydetmektedir. Yunanlılar, İngiltere başta gelmek üzere Müttefiklerin İstanbul’un işgaline karşı çıkmaları için bir neden göremiyorlardı. Hatta savaşta yeteri kadar yardım etmedikleri için Müttefiklerin Yunanlılara borçlu olduğu bile düşünülüyordu. Atina’daki planların aksine, Müttefikler İstanbul’un işgalini reddettiler. Buna karşın Anadolu’dan gelen birliklerle birlikte Yunan Trakya Ordusu sayı üstünlüğüne sahipti. 
Müttefik askerleri olası Yunan işgaline karşı Çatalca hattına kaydırıldı.45 Yunanistan, tepki üzerine İtilaf Devletleri’ninizni olmadan İstanbul’u işgale niyeti olmadığını ilan etti ve 30 Temmuz’da Batı Anadolu İyon Devleti’ni ilan etti.46Bu adım İzmir’in ilhakı için atılmıştı. 

Amerikan belgelerinin aktardığı olay örgüsünde, İstanbul’un sadece avantajlı şartlar için işgal edilmek istendiği bilgisi ihtiyatlı değerlendirmeye muhtaçtır. Zira Yunanlılar bir kez İstanbul’u işgal edebilselerdi, kanlı bir savaş yaşanıp mağlup edilmeden şehirden çıkmazlardı. Yunanistan’ın olası İstanbul işgali karşısında Türk Ordusu İzmit’e doğru kaydırılarak tedbir alınmıştır.47 Trakya’da Yunan Ordusu, İstanbul ve Boğazlarda İtilaf Devletleri ve İzmit’te Türk Ordusu bulunuyordu. Yunanlılar Anadolu’da Milli Mücadele’ye karşı savaşıyordu ve İngilizler onları destekliyordu. 

Yunan Ordusu’nun Temmuz ayında Trakya’ya birlik kaydırması, hiçbir şekilde bir Türk taarruzuna ihtimal verilmediğinin açık kanıtıdır. İngiltere’nin Yunanlılara 
istihbarat bilgisi aktarmaması olası olmadığına göre, Yunan Genelkurmayı’nın kendine aşırı güven duyarak bu uyarılara dikkate almadığı söylenebilir.48 
Trikopis hatıratında, 

Büyük Taarruz’dan iki ay önce kaçarak kendilerine sığınan bir Türk askerinin 23 Ağustos’ta, Türk karşı saldırısını haber verdiğini kaydetmektedir. Bu bilgi üzerine yapılan keşif raporları da ifadeyi doğrulamaktaydı.49Bu bilgi ve keşif raporları dikkate alındığında Yunan Ordusu’nun Amerikan arşiv vesikalarında iddia edildiğinin aksine Büyük Taarruz’a hazırlıksız yakalanmadığı görülür. 

Amerikan arşiv belgeleri; Yunan Ordusu’nun Trakya’daki planlarının Mustafa Kemal Paşa’nın uzun süredir beklediği fırsatı sağladığını kaydetmektedir. İki Yunan tümeninin Trakya’ya kaydırılmasıyla Türk birliklerinden daha güçlü olan Yunan cephesi zayıflamış, iki ordu arasındaki güç makası daralmıştı. Amerikan belgelerine göre; Mustafa Kemal Paşa bunlara ek olarak Yunan işgal Orduları komutanı Hacıanestis ile komuta kademesindeki diğer generallerin ve kurmay heyetinin taktik durumlar hakkında deneyim sahibi olmadıklarını, Yunan ordusunda morallerin bozuk olduğunu, savaştan bıkan Yunan askerlerinin bir an önce eve dönmek istediğini, Türk Ordusu karşısındaki Yunan Ordusu’nun artık hemen hemen eşit güçte olduğunu bildiğini kaydetmektedir. Amerikalılara göre; Türk Ordusu hava üstünlüğüne sahipti ve iyi bilinen bir dünya gücü tarafından bol miktarda silah ve cephane ile donatılmıştı. Mevcut avantajları değerlendiren Mustafa Kemal, taarruza karar verdi. Fakat ne zaman ve nereye saldırılacaktı. Yunanlılar bu bilgiye tam manasıyla sahip değillerdi.50 

Arşiv vesikalarındaki kayıtlarla ilgili birkaç açıklama ve düzeltme yapmak gereklidir. Amerikan Belgeleri Yunanlılar tarafından Doğu Karadeniz’de bir Pontus devleti kurmak için oluşturulan önce 10.000 kişilik daha sonra Yunanistan, Sovyet Rusya ve Kafkasya’dan getirilen Rumların katılımıyla 25.000 kişilik bir güce ulaşıp Doğu Karadeniz’i terörize eden Yunan çeteleri hakkında hiç bilgi vermemektedir. Doğu Karadeniz bölgesindeki Pontus Rum çetelerinin mezalimi perdelenmeye çalışılmaktadır.51 

Oysa, bu dönemde Amerikan misyonerleri ve tütün tacirleri Karadeniz’de yoğun olarak faaliyetteydi. Amerikan destroyerleri de düzenli olarak 
Türk kontrolündeki limanları ziyaret ediyordu. Belirtilen nedenlerle rapor yazarlarının Pontus çetelerinden ve Türk Ordusu’nun bir kısmının Karadeniz’de, diğer kısmının Koçkiri İsyanı nedeniyle Doğu ve Güneydoğu’da meşgul olduğunu bilmemesi imkânsızdır. 

Bunlara ek olarak daha önce de belirtildiği üzere Ankara Hükümetinin elinde deniz gücü yoktu, donanma İtilaf Devletleri tarafından Haliç’te enterne edilmişti. 
Balıkçı tekneleri ve eldeki iki gambot yardımıyla Karadeniz’de bin bir zorlukla silah sevkiyatı yapılabiliyordu. Buna karşın Yunan Ordusu’nda irili ufaklı 24 savaş gemisi vardı. Bu gemiler, Karadeniz’deki Türk ulaştırmasını engellemek için zaman zaman iskele ve limanları bombalıyorlardı. Şartlar hiçbir şekilde eşit olmadığı gibi, 

Yunanlıların mezalim ve katliamları Batı kamuoyu tarafından ya görmezden geliniyor ya da Türklere mal ediliyordu.52 

Büyük Taarruz’a hazırlanan Türk Ordusu’nun Batı Cephesi karargâhı Sivrihisar’da; Kocaeli Grup karargâhı Dağküplü kuzeydoğusunda konuşlanmıştı. 20 Ekim 1921 tarihli Ankara Antlaşması sonrasında Güney Cephesi’ndeki birlikler Batı Cephesi’ne katılmıştı. Eskişehir’den taşınan hava gücü, taarruz öncesinde Konya’da bulunuyordu. Ankara, çeşitli kaynaklardan silah, uçak ve cephane elde etmişti. 1922 yılı Mart ayında uçuşa hazır 13 uçak vardı. 

Ankara Antlaşması sonrasında Fransa’dan alınan 10 Brege tipinde iki kişilik keşif uçakları da bu güce katılmıştı. Bunlara ek olarak İtalya’dan 20 adet Spat 13 avcı uçağı ile Almanya’dan birkaç uçak alınmıştır. Taarruz öncesinde bu uçaklar da hazırlanmaktaydı.53 40’ı keşif, 10’u avcı olmak üzere 50 uçağı bulunan Yunan Ordusu halen hava üstünlüğüne sahipti. Bunlara ek olarak Atina’da yedek bir filo mevcuttu. Yunan hava gücü, Afyonkarahisar, Uşak ve Garipçe’de konuşlanmıştı. Bütün bu sayısal rakamsal verilere karşın Amerikan arşiv vesikalarında hâlâ Yunanlıların büyük bir gücün kayıtsız şartsız tam desteğine sahip olmadığı iddia edilmektedir. Oysa İngiliz subaylar Yunan işgal birliklerinin eğitim, sevk ve idaresine aktif olarak katılmakta, işgalcilerin istihbarat açıklarıyla silah ve 
cephane ihtiyaçları karşılanmaktaydı. 

Taarruz öncesinde Türk güçlerinin Akarçay-Afyonkarahisar ve bu bölgenin güneydoğusunda kuvvet topladığı Yunanlılar tarafından fark edildi. Buradan ya da Dinar-Denizli hattından yapılacak olası bir taarruzu engellemek için Yunan Ordusu tedbir aldı. Yunan ordusunu uzun süre teyakkuzda bekletmek için4. Kolordu Bolvadin, 

1. Kolordu Çay dolaylarında bekletiliyordu. Amerikan vesikalarının belirttiği şekilde Büyük Taarruz planlaması iki Yunan tümeninin Trakya’ya kaydırıldığı ay olan Temmuz’da başladı. Fakat, Amerikan vesikalarının aksine yegane sebep Yunan tümenlerinin yer değiştirmesi değildi. Nitekim Mustafa Kemal Atatürk, Nutuk’ta, Haziran ayında taarruza karar verildiğini ve eksikliklerin giderilmeye çalışıldığını kaydetmektedir.54 

Taarruz uzun süredir planlanıyordu, işgalcilerin son hareketi sadece taarruzu kolaylaştırılabilecek etkide bulunmuştur. 28 Temmuz 1922 tarihinde, Konya’da 
düzenlenen bir futbol maçı bahanesiyle Türk Komuta Heyeti, bir gün önce Akşehir’e gelmiş olan Mustafa Kemal Paşa komutasında toplandı. Gerekli planlama ve kuvvet yapılanması gözden geçirilerek taarruz planı oluşturuldu. Taarruz harekât planlaması en son yine Akşehir’de 20 Ağustos’ta yapılan son toplantı ile kararlaştırıldı.55 Büyük Taarruz harekât hazırlıklarına gizliliğin sağlanabilmesi için “sad .” işareti verilmişti. Haberleşme kâğıtları üzerinde de gizlilik “ .” harfi konularak sağlanmaktaydı. İlk planlamaya göre taarruz kış başlamadan yapılacaktı.56 

Amerikan arşiv vesikaları, Büyük Taarruz’un zamanlamasının mükemmel olduğu konusunda hem fikirdir. Arşiv vesikalarına göre; Türklerin 1922 yılı bahar başında bir genel taarruz yapacağı bekleniyordu. Taarruz yapılmayınca İstanbul’daki askeri gözlemciler söylentilerin blöf olduğunu ve Türklerin genel bir saldırı başlatabilecek güce sahip olmadıklarını düşünmeye başladı. Yunanlılar, saldırının bahar başında yapılacağını düşünerek buna göre hazırlandılar. Fakat zaman geçip de hiçbir saldırı yapılmayınca, boşuna cephe hattında teyakkuzda beklediklerini düşünmeye başladılar. Amerikan belgelerine göre; Mustafa Kemal’in amacı, düşmanı her an bir şey olacakmış gibi teyakkuzda bekletmek ve tam düşmana bir şey olacağı yok boşuna bekliyorum fikri hâkim olduğunda, sonuç alıcı vuruşu yapmaktı. Mustafa Kemal bu planı mükemmel şekilde uyguladı. Fakat yağmurlu mevsim yaklaştığından genel taarruzu çok fazla ertelemesi riskliydi ve ayrıca şartlar bir daha bu kadar müsait olmayabilirdi.57 

Mustafa Kemal Paşa, Amerikan vesikalarının kaydettiği şekilde bir taarruz planı uygulamamıştır. Zira Ordu tebliğleri ve bizzat Nutuk’ta Mustafa Kemal Paşa 
tarafından açıklandığı üzere, düşmana taarruz için hazırlıkların tamamlanması bekleniyordu. Hazırlıklar Haziran ayında tamamlanmış olsaydı, iki Yunan tümeni 
Trakya’ya kaydırılmadan taarruz başlayacaktı. Taarruzun ertelenmesinin asıl nedeni askeri hazırlıkların tamamlanamaması, Anadolu’daki isyanlar, cephane ve silah eksikliğidir. Sakarya Savaşı’nın insan kaynakları ve maddi açılardan yıpratıcılığını telafi etmek kolay olmamıştır. 

Amerikan arşiv belgelerine göre; Büyük Taarruz öncesinde, 1922 yılı Ağustos ayında Yunan Ordusu yaklaşık 400 mil (ortalama 600 km.) uzunluğunda bir cephe hattı kurmuşken Türk Ordusu 40 mil (ortalama 60 km.) bir cephe hattına sahipti. Mustafa Kemal taarruzun başlamasına karar verdi ve İsmet Paşa [İnönü] da en uygun yeri tespit etti. İsmet Paşa, Afyonkarahisar’ın kuzeyinden Mudanya’ya kadar uzanan Yunan Ordusu’nun kesintisiz bir cephe kurduğunu belirlemişti. Cephedeki yegâne boşluk noktası kuzey ve güney ordu grupları arasındaki yaklaşık 20 millik (30 km.) alandı.58 

Yunan cephesinin diğer kısımlarına saldırmak zorlu bir savaşı gerektirecekti. Türk Ordusu’nun, Afyonkarahisar’ın kuzeyinden Yunan cephe hattını 
geçmesi durumunda, düşmanın güney ordu grubu İzmir’den kuzey ordu grubu ise Mudanya’dan ihtiyaç duyduğu iaşe ve desteği almaya devam edebilecekti. 
Bu durumda işgalci Yunanlılara esaslı bir darbe vurmak imkânsız olacaktı. Türk saldırısının Afyonkarahisar’a yapılması durumunda, daha önce I. Yunan Kolordu Komutanı General Trikopis tarafından da öngörüldüğü şekilde başarı ihtimali çok yüksekti.59 

Taarruz başladığında Türk Genelkurmay kayıtlarına göre iki ordunun askerî durumu şu şekildeydi:60 


ASKER ve ASKERİ MALZEME 



Afyonkarahisar’ın geri alınabilmesi durumunda, Yunan iaşe ve iletişimi kesilmiş olacaktı. 100.000 askerlik beslenme ve tedarik malzemesi ele geçirilecekti ve 
daha önemlisi Yunan cephe hattında esaslı bir kesinti oluşturulabilecekti. Amerikalılar, Mustafa Kemal’in Afyonkarahisar’a saldırmak için tereddüt etmediğinin, Yunanlıların en zayıf noktalarının Afyonkarahisar olduğunun ve İsmet Paşa’nın da bu zayıflığı tespit ettiğinin farkındaydılar.61Türk Ordusu’nun elindeki silahların en önemli sorunu, farklı kaynaklardan elde edildikleri için birbirleriyle uyumlu olmamaları, birinde kullanılan yedek parça ya da mühimmatın çoğunlukla diğerinde kullanılamamasıdır.62 


3. CÜ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR,

***

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder