KIBRIS ULUSAL DAVAMIZ, ULUSLAR ARASI ÇIKMAZ, BÖLÜM 5
v) Annan Planı
Tam adı; “Kıbrıs Sorununun Kapsamlı Çözümü İçin Anlaşma Temeli”dir
(Basis for Agreement on a Comprehensive Settlement of The Cyprus Problem).
BM Genel Sekreteri Kofi Annan’ın öncülüğünde hazırlandığı için “Annan
Planı” olarak bilinmektedir. Annan, 2002 yılı 11 Kasım’ında taraflara daha
sonra “Annan Planı” olarak bilinecek bir Anlaşma Modeli sunmuştu. Anlaşmayı
(Planı) takvime bağlayan Annan, bir haftalık süre içerisinde cevap istemişti.
Denktaş’ın sağlık sorunları ve Türkiye’deki hükümet kurma çalışmaları
nedeniyle Plan’a cevap verilememiş, takvimde esneklik isteyen bir mektup
Annan’a gönderilmişti. Rum tarafı da Plan’ın takvimine itiraz etmiş, fakat
müzakereye hazır olduğunu bildirmişti. Annan, Planı’nın müzakerelere temel
teşkil etmesini umuyordu.106
Plan, BM’nin Kıbrıs Özel Temsilcisi Alvaro De Soto ve İngiltere’nin
Kıbrıs Temsilcisi Sir David Hanney’in ön çalışmaları sonrasında ABD ve
İngiltere’nin katkılarıyla hazırlanmıştı. Taraflara, dolaysız görüşmeler devam
ederken 11 Kasım 2002’de sunulmuştu. Plan üzerinde, tarafların istek ve
çekinceleri doğrultusunda 10 Mart’ta Lahey’de görüşülecek olan referandum
kararına kadar geçen dört aylık sürede iki kere değişiklik yapıldı. Plan, Türk
tarafında Rum tezlerini temel alarak hazırlandığı gerekçesiyle eleştirilmekteydi.
AB mevzuatında yer alan serbest dolaşım ve yerleşim hakkını kısıtlayarak,
Kuzeyde Türklerin çoğunluğu elde bulundurmasını öngörüyordu. Plan’ın
önerdiği devlet sistemi Türk tezlerini tam karşılamamakla birlikte, bu tezlere
daha yakındı. Plan, hazır anlaşma formatında hazırlanmış, Denktaş ile
Klerides’in imza yerleri ve Garantör ülke (Türkiye, İngiltere, Yunanistan)
temsilcilerinin imza yerleri ayrıca açılmıştı.
Plan’a göre; Kıbrıs'ta kapsamlı bir çözüm için önerilen zemin, zorunlu
olarak, uzun, karmaşık ve kapsamlı beş detaylı ekten oluşmaktaydı. Bu zemin,
yürürlüğe giriş anından itibaren tüm Kıbrıs için geçerli olacağı düşünülen açık
ve tartışmasız bir yasal temele duyulan ihtiyaç ve AB Kopenhag Zirvesi
öncesinde tüm tartışmalı konulara kesin ve etkili çözüm bulunması gerekliliği
göz önünde bulundurularak hazırlanmış olup, taslak olarak hazırlanması ve
kaleme alınması işlemi daha sonraya bırakılmıştı. Çözümün ilk aşaması, "Kıbrıs
Sorununun Kapsamlı Çözümü" anlaşmasının, iki lider tarafından 2002 yılı
aralık ayının ilk günlerinde ve Kopenhag'da yer alacak olan Avrupa Birliği
Konseyi (Zirvesi) öncesinde imzalanmasıyla tamamlanmış olacaktı. Liderler,
imzalarıyla birlikte, Temel Anlaşma'nın ana maddelerini (Ek A); ona eklenmiş
olan ve özelliği olduğu belirtilen maddelerin ruhunu (anayasanın ana maddeleri
de dâhil olmak üzere); ve Parça Devletlerin sınırlarını belirleyen haritayı kabul
etmiş olacaklardı. Liderler ayrıca, Ek A'ya ilişikte sunulmakta olan Taslak
Ek’leri de bir bütün olarak kabul edecek, bunları, anayasa ile birlikte,
anlaşmanın 28 Şubat 2003 tarihinden geç olmamak üzere tamamlanması için
gerekli bir zemin olarak onaylayacaklardı.
Planın yürürlüğe girmesinden sonra başlayacak geçiş dönemi sırasında
"ortak cumhurbaşkanları" olacak olan Denktaş ve Klerides’in (GKRY’deki
seçimlerden sonra Klerides’in yerine Papadopulos gelmişti) Kıbrıs'taki yeni
durumla ilgili olarak (Ek C) Yunanistan, Türkiye ve İngiltere ile bir anlaşma
imzalamasını da gerektirecekti. Anlaşma ile birlikte, Temel Anlaşma,
Kıbrıs'taki iki tarafça kabul edildiği şekliyle, garantörler tarafından da kabul
edilmiş olacak, bir İzleme Komitesi kurulacak, mevcut Garanti ve İttifak
Antlaşmaları'na ek protokoller yürürlüğe girecek ve geçiş dönemi süresince
geçerli olacak olan özel güvenlik önlemleri kabul edilecekti. AB'den, Kıbrıs'ın
üyeliğe geçişine ilişkin koşullarla ilgili yasaya ek bir protokol eklenmesi. AB
Kopenhag Zirvesi Sonuç Bildirisi'ne ek bir paragraf eklenmesini. (Ek E)
istemek üzere anlaşarak iki taraf, Temel Anlaşma'nın karşılıklı referandumlarla
kabulü ile birlikte Avrupa Birliği'ne giriş koşullarını da kabul etmiş olacak ve
iki "Ortak Cumhurbaşkanı" "Kıbrıs'ın Avrupa Birliği'ne Katılım Anlaşması"nı
imzalayıp onaylayacaklardı.
Planın bazı maddeleri Türkiye AB üyesi olduktan sonra yürürlüğe
girecekti. Plan Türkiye'nin AB üyeliği süreci ile doğrudan bağlantı kurmuştu.
Egemenlik konusu, Rum tarafının toprak talebi ve göçmenlik sorunlarında
asgari müştereklerde anlaşma sağlandığında Plan Türk tarafı için kabul
edilebilir olacaktı.107 Plan’da Garantörlük Antlaşması ile 600 olan Türk askeri
sayısı altı bine çıkarılmıştı. Plan, pek çok konuda öneri ve değişikliğe açıktı.
Denktaş, eksiklerine rağmen Planın şimdiye kadar getirilen en iyi çözüm önerisi
olduğunu, AB’nin tam üyelik garantisi ile Rumların çözümsüzlüğü çözüm
stratejisi olarak belirlediklerini söylüyordu.108 Plana göre; Güney Parça Devlet’e
(component state) bırakılacak topraklar dışında, kuzeyde Rumlara ait olan arsa
ve evlerin %10’dan fazlası iade edilmeyecekti. Sınırlama ile demografik
yapının korunması amaçlanmıştı. En fazla 15 bin Türk evinden taşınmak
zorunda kalacaktı.
Plan ile mülk sorunu büyük oranda çözümlenmekteydi. Aksi takdirde
AİHM’de sonuçlanacak Loizudo benzeri mülk davalarından doğacak
tazminatların tümünü Türkiye karşılamak zorunda kalacaktı. Plan’ın, Türk tarafı
için en önemli kabul edilemezi “egemenlik” konusunda netlik içermemesiydi.
Buna rağmen Türk tarafı açısından çözüme en yakın açılım olarak
yorumlanmasındaki temel neden, iki parçalı eşit ortak devlet statüsündeki devlet
kavramıydı. İki parçalı devlet kavramı Plan’ın 10 Aralık 2002’deki son şeklinde;
Kıbrıs, biri, “ortak devlet’ hükümeti olarak, biri Kıbrıslı Rum, diğeri
ise Kıbrıslı Türk olan iki eşit ‘parça devlet’ten oluşan, fesih edilemez bir
ortaklık yapısı olan, bağımsız bir devlettir. Kıbrıs’ın tek bir uluslararası
kimliği ve egemenliği vardır ve BM üyesidir. Kıbrıs, Anayasa’sı uyarınca
hukukun üstünlüğü, demokrasi, temsili cumhuriyet hükümeti, siyasi eşitlik,
iki bölgelilik ve ‘parça devletlerin eşit statüsü temel ilkeleri çerçevesinde
yapılandırılır…109 şeklinde yer almıştı.
Aynı bölümün ikinci bendinde ise;
Ortak devlet’ hükümeti, Kıbrıs’ın uluslararası alanda ve AB’de tek
sesle konuşmasını ve hareket etmesini, bir AB üye ülkesi olarak
yükümlülüklerini yerine getirmesini ve bütünlüğünü, sınırlarını ve tarihi
mirasını korumasını sağlayan Anayasa’da belirtilen yetkilerini egemence
kullanır…110 şeklinde yer alıyordu.
Plan, Rumların kuzeyde iskân edilmesi ve egemenlik sorunu çözülerek
kabul edilebilir hale gelebilecekti. Planın, Türkiye açısından en önemli
yaklaşımlarından bir tanesi daha önce de söylendiği gibi Türkiye'nin AB üyeliği
ile doğrudan irtibat kurması ve Plan’ın işleyişini Türkiye'nin AB üyeliğinin
gerçekleşmesine bağlamış olmasıydı.111
Plan’daki Anlaşma ile, parça devletlerin egemenliği garanti altına alınmıştı;
İşbu Anlaşma ile kurulan düzene yapılacak tek taraflı herhangi bir
değişiklik, Kıbrıs’ın özellikle bir bütün veya kısmi olarak başka diğer bir
ülke ile birleşmesi veya herhangi bir şekilde taksimi veya ayrılması,
yasaklanır. İşbu Anlaşma’daki hiçbir husus, bu yasakla çelişir biçimde
yorumlanamaz.112
Ayrıca Anlaşmada, mülkler konusunda Türkler ile Rumlar arasında orta yol bulunmaya çalışılmıştı.
İşbu Anlaşma’nın yürürlüğe girmesinden önce gerçekleşen olaylar
neticesinde mallarının tasarrufunu kaybeden mal sahiplerinin talepleri,
kapsamlı bir biçimde, uluslararası hukuka uygun olarak ve mallarının
tasarrufunu kaybeden mal sahipleri ile şimdiki kullanıcıların kişisel
haklarına ve iki bölgelilik ilkesine saygı gösterilerek çözümlenir.113
Anlaşmanın Rum yerleşimi konusundaki maddeleri revize edildiğinde
Türk tarafı için Plan, kabul edilebilir olacaktı.
Anlaşmaya yöneltilen itirazlardan birisi de, bazı Türk bölgelerinde
Rumların yoğun olarak iskan edilmesi ve buraların Rum kantonu haline
getirilmesiydi;
Karpaz bölgesinde bulunan Dipkarpaz, Yeni Erenköy, Sipahi,
Adaçay Köylerinde yaşayan Kıbrıslı Rumlar ve Gürpınar, Özhan,
Karpaşa, Koruçam Köylerinde yaşayan Maronitler ve Tillyria köyleri olan
Günebakan, Yeşilırmak, Süleymaniye, Kurutepe, ve Madenliköy’de
yaşayan Kıbrıslı Türkler ve ayrıca, Mesarya köyleri olan Pile ve [toprak
düzenlemeleri alanına giren ve 1960’ta %20’den fazla Türk nüfusu
bulunan köyleri ekleyiniz] bulundukları “parça devlet”te kendi kültürel ve
eğitim alanlarında idare ve “parça devlet” yasama organında temsil
edilme hakkına sahiptirler.114
Anlaşmada, Türk tarafının çekincelerinin olduğu maddelerin çoğunda
moratoryum (özel koruma) hakkı mevcuttu. Moratoryum süreyle sınırlandığı ve
belli bir süre sonra uygulanamayacak olması nedeniyle, Türk çekincelerine
yeterli teminat olamamaktaydı. Moratoryum, Türkiye'nin AB üyesi olması
halinde sorun olmaktan çıkacaktı. Aksi durumda ise, Türk parça devleti belli bir
süre sonra Rumlara karşı savunmasız kalacaktı. Anlaşmanın, serbest dolaşım,
mal edinme gibi maddeleri AB mevzuatı ile çelişmekteydi. Rum vatandaşları
Lüksemburg Adalet Divanına başvurarak bu haklarını geri isteyebilirlerdi.
Mahkeme genellikle AB Müktesebatı doğrultusunda karar veriyordu.
Tüm çekincelerine rağmen Annan Plan’ı 1795 Harekâtı’ndan buyana
Kıbrıs sorununa yönelik düzenlenmiş en kapsamlı ve çözüme en yakın plandı.
Plan’da Türk Toplumu’nun hakları büyük oranda korunuyordu ve KKTC de
GKRY ile birlikte AB üyesi olabilecek, AB idari organlarında temsil
edilebilecekti. Ayrıca, Plan’ın Türkiye’nin AB üyelik sürecine doğrudan vurgu
yapması da önemli bir kazanımdı. Aksi durumda Türkiye tanımadığı bir
devletin temsil edildiği bir kuruluşla müzakere ediyor durumuna düşecek, bu
devletin dönem başkanlığında müzakereleri dondurmak zorunda kalacaktı.
Plan, halkoyuna sunulduktan sonra imzalanacaktı ve bu durumun
önündeki en büyük engel reddedilse de GKRY’nin üyelik sürecinin bu retten
etkilenmeyecek olmasıydı. GKRY liderleri Klerides ve sonra seçilen
Papadopulos zaten AB ve BM nezdinde uzlaşmaz duruma düşmemek için
Plan’a evet demişlerdi ve aslında kendi çıkarlarından uzak bir zeminde uzlaşma
niyeti taşımıyorlardı. Rum Yönetimini ve vatandaşlarını Plan’ı kabul ve
gerçekten müzakere etmeye mecbur bırakacak tek diplomasi aracı AB
üyeliğinin askıya alınmasıydı fakat AB liderlerinin de böyle bir niyeti yoktu.
b) 2003 Yılındaki Gelişmeler
2002 yılı Aralık ayı sonunda Danimarka’nın dönem başkanlığı sona erdi.
2003 yılının başlaması ile Yunanistan altı ay süreyle AB dönem başkanlığı
görevini devraldı.115 Yunanistan Başbakanı Simitis, Dönem başkanı olduktan
hemen sonra, “Lefkoşa’yı ayıran Yeşil Hattın Ankara ile Brüksel’i de
ayırdığını” ilan etti. 2003 yılı Ocak ayı ile Nisan ayı arasındaki üç aylık sürede,
GKRY, 16 Nisanda AB ile katılım antlaşması imzalamadan, çözüm sağlanması
çabaları ile geçmiştir. Annan 28 Şubatta Denktaş ve GKRY’nin yeni lideri
Tasos Papadopulos ile Lefkoşa’da görüşmüş, iki liderden 10 Marta kadar Planı
kabul etmelerini ya da, 30 Martta Planı referanduma götürmelerini istemişti.
Aynı yıl 1 Martta TBMM Irak’a karşı yapacağı taarruzda ABD muharip
unsurlarının Türk topraklarını kullanarak Kuzey’den Irak’a saldırmasına imkân
sağlayan tezkereyi reddetti. Tezkerenin reddi Türk-Amerikan ilişkilerinin
donma aşamasına gelmesine neden oldu. Tezkerenin reddi ve sonrasındaki
gelişmeler Kıbrıs politikasında yalnız kalan Türkiye'nin ABD’nin desteğini
alamama veya ABD’nin sessiz göz yumucu olmayacağı bir durumla karşı
karşıya kaldı.116
İktidar Partisi (AKP) lideri R. Tayyib Erdoğan, üçüncü defa revize edilen
planda, Annan’ın kendilerine, Türk tarafının egemenliği, harita ve göçmenler
konularında düzeltmeler yapılacağını söylediğini fakat bu konularda iyileştirme
yapılmadığını belirterek, mevcut planla, Karpaz bölgesinin Türk tarafına
bırakılmasına rağmen on iki bin Rum göçmenle fiili Rum bölgesine
dönüştürüldüğünü, Lefke sahil şeridi, Güzelyurt’ta ve Güneyin bazı
bölgelerinde fiilen uygulanamayacak kantonlar oluşturulduğunu, planın bu
haliyle Lahey’de kabul edilemeyeceğini söyledi.117
i) Lahey Zirvesi ve Türk Tarafının Uzlaşmazlıkla Suçlanması
10 Martta Denktaş, Papadopulos ve sorunun ilgili devlet temsilcileri,
Annan’ın davetiyle Lahey’de bir araya geldi. Görüşmelerde bir taraf diğerinin
cevabını bilmeden görüşme odasına alındı. Tarafların evet demeleri halinde
Annan’ın iki sayfalık ültimatom belgesini imzalamaları kararlaştırılmıştı. İki
liderin imzasından sonra Belge, garantör ülke temsilcileri tarafından da
imzalanacaktı. Görüşmelerden olumlu sonuç çıkmaması halinde ise Annan
görüşmelere uzun bir ara verecekti. Liderlerle ayrı ayrı görüşen Annan, Denktaş
ve Papadopulos’dan Planı 30 Martta eş zamanlı olarak referanduma
götürmelerini istedi.118 Denktaş Annan’ın referandum önerisini, Planın bu
haliyle KKTC vatandaşlarını göçmen durumuna düşüreceğini söyleyerek kabule
yanaşmadı.
Rumlar ise, uzlaşmaz duruma düşüp AB üyeliği sürecinin olumsuz
etkilenmemesi için Annan’ın referandum önerisini istemeyerek de olsa kabul
eder görünmüştü. Denktaş’ın Planı ve referandum önerisini reddetmesi Rum
tarafını rahatlatmıştı. Lahey Zirvesinden sonuç çıkmamış olması KKTC ve
Türkiye’yi BM ve AB karşısında zora düşürmüştür. Çözüm ümitleri ortadan
kalkmış, Annan çözüm yolunda çalışmayı uzun bir süre ertelediğini ilan etmişti.
AB yetkilileri ise Kıbrıs’ta çözümsüzlüğün Ankara’ya faturasının, Kopenhag
kriterlerine tam olarak uyulsa da, AB üyeliğinin zora girmesi ve Türkiye'nin AB
topraklarında işgalci duruma düşmesi olacağını ilan etmişlerdi. Çözüme
ulaşılması durumunda üç yılda KKTC’ye verilmesi planlanan 270 milyon Euro
yardım da askıya alınmıştı.
KKTC’deki iktidar Partileri, Ulusal Birlik Partisi (UBP) ve Demokrat
Parti’nin (DP) engellemeleri nedeniyle, Cumhuriyet Meclisi’nden referandum
kararı çıkartamayan muhalefet partileri Cumhuriyetçi Türk Partisi (CTP) ve
Barış ve Demokrasi Hareketi (BDH) önderliğindeki bazı sivil toplum
örgütlerinin de katılımıyla kendi referandumlarını 30 Martta kendileri yapmaya
karar verdiler. Buna karşılık Başbakan Derviş Eroğlu Referandum’un
müstemlekelere mahsus bir uygulama olduğunu, KKTC’nin müstemleke değil
bağımsız bir devlet olduğunu söylüyordu. Rum tarafında yayınlanan Katmerini
gazetesi Lahey’de yapılan önerilerin ve Annan Planı’nın Denktaş ve Ankara
tarafından reddedilmesinin Rumların işini kolaylaştırdığını, böylece
uzlaşmazlığın Ankara ve Denktaş’a kaldığını yazmıştı.119
Lahey’den sonuç çıkmaması ve Annan’ın çekilmesi sonrasında, Rumlar
16 Nisan’da katılım antlaşması imzalamadan önce, çözüm çabalarının devamını
isteyen Türkiye, Denktaş’ın dolaysız görüşmelere devam etmesini arzuluyordu.
Çünkü uzlaşmaz taraf durumuna Türk tarafı düştüğü için, BM’den Türkiye
aleyhine karar çıkması, Türkiye'nin uluslararası ortamda yalnızlaşması ve
Türkiye’ye ambargo uygulanması ihtimalleri ortaya çıkarmıştı.120 Bu
dönemdeki diğer bir sorun da, 1 Mart Tezkeresinden sonra ABD ile ilişkilerin
dar bir boğazdan geçmekte olmasıdır. Bu esnada KKTC’deki muhalefet partileri
BDH ve CTP’nin 26 Martta organize ettiği Annan Planı için sembolik
referandum girişimi güvenlik güçleri tarafından engellenmişti.
Beklendiği gibi Lahey Zirvesi’nden sonra KKTC yalnızlığa itilmişti.
Zirve’den sonra Annan 40 sayfalık bir rapor hazırlamış, Denktaş’ı ve ona destek
veren Türkiye’yi suçlamıştı. Annan’a göre, 1999’da dolaylı başlayan ve daha
sonra 2003 Martına kadar geçen sürede dolaysız devam eden görüşmelerde,
Denktaş uzlaşmaz bir tutum takınmış, çözüme yanaşmamıştı.121 Mart ayının
sonunda Türkiye’de 58. Hükümetin devamı niteliğindeki 59. Hükümet
kurulmuştu. 58. Hükümetin Başbakanı Abdullah Gül Başbakanlığı Recep
Tayyip Erdoğan’a devretmişti. 24 Martta TBMM’de güvenoyu alan 59.
Hükümet Programında Kıbrıs sorunu 58. Hükümet Programındaki ana hatlarıyla
yer almıştı. Programda ayrıca, Lahey’de gelinen noktanın tıkanmaya
dönüşmememsi ve Annan Planı çerçevesinde görüşmelerin sürdürülmesi
gerektiği belirtilmişti.122
ii) Denktaş’ın Açılımları
Lahey sonrasında karşılaşılan açmaz, yalnızlığa itilme durumu ve
Ankara’dan gelen baskılar neticesinde Nisan ayı başında, çözüm sürecinde
diyalog yallarını tekrar açmak isteyen Denktaş altı maddelik bir güven artırıcı
önlemler paketi açıkladı ve iki tarafça da kabul edilebilir bir antlaşmanın
gerçekleşmesi için paketin katalizör görevi üstleneceğini ilan etti. Pakete göre;
(1) Kapalı Maraş Bölgesi BM ara bölgesine kadar olan bölümü de kapsayacak şekilde Rum tarafına verilecek,
(2), Kıbrıs’ın her iki tarafına yönelik dış ticaret, ulaşım, seyahat ve kültürel ile sportif aktivitelere uygulanan uluslararası tüm kısıtlamalar
kaldırılacak,
(3) Askeri prosedüre bağlı olarak iki taraf arasında geçişler kolaylaştırılacak,
(4) Ticari ilişkilerin normalizasyonu için tedrici adımlar atılacak, karşılıklı işbirliği projeleri teşvik edilecek,
(5) Türk tarafı, BM barış gücünün dolaşımıyla ilgili olarak uyguladığı tedbirleri kaldıracak
6) İki taraf arasında bir uzlaşma komitesi tesis edilecektir.123
Bu söylem Kıbrıs politikasındaki yapılagelişlerde radikal bir değişiklik anlamına geliyordu.
Denktaş ayrıca Papadopoulos’a çözüme ilişkin temel meseleleri ve AB
üyeliğine ilişkin konuları görüşmeye hazır olduğunu bildirdi. Dışişleri Bakanı
Abdullah Gül ise 5 Nisanda, Rumlar 16 Nisanda üyelik sözleşmesi
imzalamadan KKTC’ye gerçekleştirdiği ziyaretinde, Annan Planının masada
olduğunu, Plana Rumların da karşı çıktığını, sadece Denktaş’ı suçlamanın
haksızlık olacağını, Türkiye'nin çözümsüzlüğü çözüm görmediğini söyledi.124
Türk tarafının hamleleri Yunanistan ve GKRY’de de yakından takip ediliyordu.
Yunanistan Başbakanı Kostas Simitis, Denktaş’ın açıkladığı güven artırıcı
önlemler paketini değerlendirirken, “bunun Annan Planı’nı başarısızlığa uğratan
Türk tarafının sorumluluğunu örtbas etme çabası olduğunu” söylemişti.125 10
Nisanda Avrupa Parlamentosu, Kopenhag Zirvesi’nde üyeliğe davet ettiği
GKRY ve 9 ülkenin üyeliğini tek tek oylayarak onayladı. 12 Nisanda ABD
Temsilciler Meclisi, Kıbrıs sorununa barışçı, adil ve kalıcı bir çözüm bulunması
için Kıbrıslı Türk ve Rum liderleri görüşmelere yeniden başlamaya, Türkiye ve
Yunanistan’ı da çözüm için elinden gelen her şeyi yapmaya davet eden bir
tasarıyı oybirliği ile kabul etti. Tasarıda, Annan Planı’nın başarısız olmasından
Planı referanduma götürmeyi reddeten Denktaş sorumlu tutulmuştu.
Buna ek olarak BM Güvenlik Konseyi de, 15 Nisanda, doğrudan
görüşmelerin çökmesinden Denktaş’ı sorumlu tutan bir karar aldı. Aynı kararla,
Annan Planı’nın görüşmelerde tek temel olduğu belirtilmişti. 16 Nisanda Rum
tarafı 14 yıllık bekleyişten sonra, Atina’da üyelik anlaşmasını imzalayarak
resmen AB üyesi oldu. Üyelik 2004 Mayıs ayında başlayacaktı. Protokol ile
tüm Kıbrıs AB üyesi olmuş, siyasi çözüm sağlanmadan KKTC’de AB
müktesebatının uygulanmaması kararlaştırılmıştı. Tarihindeki en kapsamlı
genişleme ile AB’nin nüfus 455 milyona ulaşmıştı. Yine protokol gereği, siyasi
çözüm sağlandığı takdirde, müktesebatın KKTC’de uygulanması için AB
üyelerinin oybirliği ile karar alması gerekecekti. Rumların AB üyeliğine kabulü
Türk tarafında infialle karşılandı. Daha önceki dönemde, sıkça bahsedilen
Türkiye-KKTC entegrasyonu mevcut durumu daha da zorlaştıracağından
uygulamaya konulmadı. Katılım anlaşmasının imzalanması Rum tarafında top
atışlarıyla kutlandı. GKRY’nin tam üyelik antlaşmasını imzalamasından sonra,
TBMM aldığı kararla, KKTC vatandaşlarına Türk pasaportu alabilme hakkını
tanıdı. AB dönem başkanı ve Yunanistan Başbakanı Simitis Kıbrıs’a
gerçekleştirdiği ziyaretinde, KKTC siyasi parti liderleri ile de görüşmek istedi
fakat Simitis’le görüşmeyi sadece CTP ve TKP liderleri kabul etmişti. İki parti
liderinin Simitis’le görüşmesine Denktaş tepki gösterdi. Simitis, Kıbrıs’ı
ziyaretinde AB üyeliği ile Enosis’i başardıklarını söylemiş, bu söylem
Türkiye’de ve KKTC’de tepkiyle karşılanmıştı fakat daha sonra bu söylemin dil
sürçmesi olduğu iddia edilmiştir.
Simitis’ten sonra ABD’nin Kıbrıs Özel Koordinatörü Thomas Weston
Kıbrıs’a giderek KKTC Cumhuriyet Meclisinde temsil edilen siyasi parti
liderleri ve işadamları ile görüştü. Türkiye, çözümsüzlükten sadece Denktaş’ı
sorumlu tutan BM kararına tepki göstermişti. AB Komisyonu başkanı Romano
Prodi Kıbrıs sorununun Türkiye'nin AB üyeliğini engelleyeceğini açık olarak
söylemek mümkün olmasa da, sorunun Türkiye'nin AB perspektifine yardımcı
olmayacağını söylemişti.126 GKRY Dışişleri Bakanı Yorgos Yakovu kendisi ile
yapılan röportajda, Kıbrıs’ta 2004 Aralığına kadar çözüm için vakit olduğunu,
fakat artık Lahey ve Kopenhag mantığı gereği zaman sınırlaması olmadan
müzakereyi kabul etmeyeceklerini, Annan Planı’nı müzakere zemini olarak
kabul ettiklerini belirtti.127 GKRY’nin AB üyesi olması ile yalnızlaşan ve
hakkındaki olumsuz propagandaya son vermek isteyen Denktaş sürpriz bir
kararla 23 Nisanda güven artırıcı önlemler kapsamında ikinci adımı attı. KKTC
ile Rum Kesimi arasındaki geçişler günübirlik ziyaretler için serbest
bırakılmıştır. Denktaş’ın bu kararı Rum tarafında şaşkınlıkla karşılanmıştır. Bir
süre kararsız kaldıktan sonra, AB’nin olumsuz tepkisinden çekinen Rumlar
KKTC’nin siyasi otoritesini tanımak anlamına gelmesine rağmen geçişlere
engel olmamaya karar verdiler. Bu beklenmedik durum karşısında politika
belirleyebilmek için olağanüstü toplanan Rum Milli Konseyi toplantı
sonrasında, siyasi otoritesi tanınmak zorunda kalınan KKTC’yi işgal rejimi
olarak niteleyerek, “tüm Kıbrıs vatandaşlarının serbest dolaşım hakkına sahip
olduğunu” açıklama gereği duydu.128 Rumlar son gelişmelerden hoşnut
olmamıştı fakat geçişler şimdilik engellenmeyecekti.
KKTC vatandaşlarının Rum Kesimine geçebilmeleri için Kıbrıs doğumlu
olduklarını belgelemeleri gerekiyordu. Geçişlerin serbest bırakılması ile
beklenildiği gibi KKTC vatandaşları Rum tarafına geçiş için aşırı talepte
bulunmadı, fakat yıllar sonra verilen bu haktan yararlanmak için Rumların Türk
tarafına geçiş için sınıra yığıldığı görüldü. Geçişler başladıktan altı gün sonra
yaklaşık seksen bin Rum kuzeye geçerken, otuz bin Türk de güneye geçmişti.
Karşılıklı geçişler KKTC ekonomisinin canlanmasını sağlamış, Rum
ziyaretçiler resmi rakamlara göre iki gün içinde KKTC’de iki buçuk milyon
dolar harcamışlardı.129
Bu esnada Türkiye’ye karşı kuzeydeki mülkleri için AİHM’e tazminat
başvurusunda bulunan Rumların sayısı ise iki bin altı yüzü bulmuş, Louzido
davasında Türkiye bir milyon dolar tazminat ödemeye mahkûm edilmişti. Bu
konuya çözüm bulunması için AİHM’e Rum tazminat taleplerinin
karşılanabileceği bildirildi ve mülkiyet sorunlarını değerlendirip karara
bağlayacak bir kurul oluşturma çalışmaları başlatıldı.
6 CI BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR.,
***
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder