ORTADOĞU TÜRKMENLERİ SEMPOZYUMU BÖLÜM 10,
IRAK TÜRKMENLERİN KÜLTÜREL VE MİMARİ MİRASI,
Necat Kevseroğlu
Giriş
Tarihte, en eski ve ilk Türkmen göçleri Türkistan’dan garp cihetlerine gerçekleştiren Oğuzlar, Orta Şark ülkelerinde yerleşmişlerdi.
Günümüzde, Ortadoğu adıyla bilinen Orta Şark Ülkeleri, Türkiye, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti, Suriye, Mısır, Lübnan, Filistin, S. Arabistan, Iran ve Irak’a Türkmenler gelerek o toprakları kendilerine yurt edindiler. Orada Oğuzlar tarihlerinin ilk devirlerinde siyasî teşkilât ve askerî kabiliyetleri, dünyada ilk defa ata binerek onu bir muharebe vasıtası halinde kullanmaları sayesinde komşu kavimlere üstün bir kuvvet olarak meydana çıkmışlar. O zamandan beri de tek Tanrı’ya inanmış, millî şuura ve insanlık duygularına bağlanmış ve cihân hâkimiyeti dâvasına girişmişlerdir. Bu maddî-manevi kuvvetlerle geniş imparatorluklar kuran Oğuzlar “Türkmenler” hâkimiyetleri altına aldıkları ve münasebetlerde bulundukları kavimlere siyasî teşkilâtlarını ve askeri tekniklerini vermişler, özellikle Ortadoğu ülkeleri arasında din, kültür, alfabe, ticarî, mimarî ve sınai maddelerin mübadelesine imkân hazırlayarak kültür ve medeniyet tarihine hizmet etmişlerdir ve o ülkelerin medeniyetinde de
etkin rolleri ve katkıları olmuştur.
Bu çalışmada, Irak’ta Türkmen Kültür mirasını açıklarsak, Türkmenler Irak’ta Abbasilerin son devirlerinde, Tuğrul Bey’in Bağdat’a girmesiyle başlayarak yani Selçukluların egemenliğinden, Birinci Dünya Savaşı’nın sonuna kadar “M. 1055-1918” Irak, Türkmen hâkimiyeti sahasına dâhildi. Bu devirde milli ve İslâmî mefkûrelerin uygunluk ve kaynaşması sâyesinde Türkmenler daha yüksek bir medeniyet, kültür ve kudretli bir cihân hâkimiyeti ile yeni bir tarih devresine girilmiştir. Irak’ta yeni kültürel ve mimarî hamlelerle de İslâm medeniyeti ikinci yüksek devrini idrâk etmiş ve ona 18. yüzyıla kadar uzun devirler üstünlük sağlamıştır.
Irak’ta, Türkmen döneminde yapılan bilimsel, mimari, sanat eserleri ve bırakılan Türkmen mirasları:
Bilimsel Eserler:
Selçuklu devrinde düşünce hareketi gelişerek, Türkmen kültürü en parlak çağını yaşıyordu. Irak, Türkmen bilim adamı ve edebiyatçılarla dolup taşıyordu. Fikir ve bilim dalında meydana gelen kalkınma Müslümanlara çok yaradı. O dönemlerde tefsir, kıraat, kelam, dil, beyan, edebiyat ve modern bilimlerde olduğu gibi felsefe, geometri, astroloji, musiki, tıp, kimya, matematik, tarih ve coğrafya dallarında da iyi gelişmeler kaydedildi.
Türkmen yöneticileri aynı zamanda okullara da büyük önem verdiler. Bunların inşa ettikleri okullar sayesinde ilim, edebiyat ve diğer dallarda büyük gelişmeler yaşandı. Irak’ta geniş bir kültür hareketinin başlamasına yol açtı. Okullar genellikle ya müstakil olarak ya da mescit ve camilerin bir parçası olarak inşa ediliyordu. Söz konusu okullara ya kurucusunun ya da buradaki tanınmış bir öğretim üyesinin ismi veriliyordu. Okulun planı ise genellikle dörtgen ya dikdörtgen şeklinde idi. Okulun en bariz kısmını teşkil eden okul mescidinin üç cephesi, avlu ve bir de büyük bir kapısı vardı.
O dönemde mimaride çok önemli bir gelişme olarak sayılan medresenin ana kapısının yanında bir veya birden fazla minare inşa ediliyordu. Herkesin
dikkatini çekmek için büyük bir şekilde minarelerin inşa edildiği medreselerde ayrıca değişik ölçülerde salon ve odalar da bulunuyordu.
Medresenin içinde talebelerin ve konukların yerleşmesi için hücreler de vardı. Söz konusu medreseler genellikle, eğitim kadrosu ve öğrencilerinin geçim, giyim, iaşe ve kitap ihtiyaçlarının giderilmesi için değişik esnaf sahiplerinin kurdukları bir de vakfa sahipti.
Türkmen idaresi döneminde Irak’ta bilimsel kuruluşlarda ilk kez olarak gerçek okuma sistemi ortaya çıktı. Bu sisteme göre her ders için kendi dalında uzman bir öğretmen tahsis edildi. Türkmen idaresi döneminde inşa edilen okul1
Nizamiye Okulu (Medresesi)
Medrese, Selçuklu veziri Nizamulmülk tarafından Bağdat’ta inşa ettirildi. Hicri 459 Miladi 1066’da Şafii fakihleri için eğitime açılan medresenin inşasına 200 bin dinar harcandı. Üzerinde kendi adını yazdıran Selçuklu vezir Nizamulmülk aynı zamanda medresenin masraflarını karşılayan işyerleri de açtı. Vezir Nizamulmülk’ün okul çevresinde satın aldığı dükkanlar, hamamlar ve depoları medresenin zimmetine geçirdi.2
Hem eğitim hem de müfredat bakımından İslam’da düzenli bir eğitim sisteminin başlangıcı olarak sayılan Nizamiye medresesi bu özelliğiyle İslam’ın akli yaşamında ve eğitim yapılanmasında büyük bir tesiri olmuştur. Abo İshak Elşirazi gibi büyük din alimi ve fukahaların eğitim gördüğü medresede İmam Gazali, kitap telifi konusunda medresenin önde gelen isimlerinden sayılır. İmam Gazali, “İhya ulumuddin”, “Kimya esseada” , “Tehafut el-felasifa” ve “el-iktisad fi al-ittikad” gibi meşhur eserlere imzasını atmıştır.3
Medresede öğretim görevlileri arasında ayrıca Ebubekir Eşşasi ve “Kamus Almuhit” adlı eserin sahibi Hicri 817’de Miladi 1414’te vefat eden
Mecdüddin Ebu Tahir bin Muhammed el Şirazi el Firuzabadi de yer alıyordu.
Eğitim süresinin yaklaşık 4 yılla sınırlı olduğu Nizamiye medresesinde fıkıh metodu ve bazı yardımcı bilimler okutuluyordu. Bu özelliğiyle büyük bir ün yapan medreseye İslam aleminden çok sayıda talebe akın ediyordu.
Böylece Müslümanlar Selçuklu döneminde tıp, felsefe, kimya, astroloji, matematik ve coğrafya dallarında büyük bir ilerleme kaydettiler. Yunan
ve Fars kültüründen tercüme ve alıntı yaparak İslam kültürüne çok şey kazandırdılar. Türkmenler, Yunan ve Farslar’dan aldıkları bilime ilaveler
yapmak suretiyle birçok bilim dalına damgalarını vurdular.
O dönemde Türkmenler eserlerini, o devirlerde birer uluslararası dil konumunda olan Arapça ve Farsça yazdılar. Her geçen gün sayıları artan eserler yalnız bilimsel eserlerle sınırlı kalmadı. Ayrıca şairlerde bu dili kullanarak eserler ortaya koydular.
Hicri 817, Miladi 1414’ten sonra bir ilim merkezi olan Nizamiye medresesinde eğitim durdu ve okul ortadan kalktı.4
Abihanifa Medresesi
Türkmen döneminin ilk okullarından olan Abihanifa Medresesi Irak’ta ilim hareketi tarihinde kendine büyük bir yer edinmiştir. Abusaad İbnalmüstevvi
tarafından inşa edildi. Medrese, Hicri 459 Miladi 1067’de Selçuklu Sultan Alparslan döneminde Hanefi mezhebindeki talebeler
için açıldı.
Medresenin idare heyetinde fıkıh ve dil öğretmeni bir görevli bulunuyordu. Bu görevli aynı zamanda medreseye ait vakfı da idare ediyordu. Görevli izinli olduğunda vakfı asistanlar veya yardımcı idareciler tarafından idare edilirdi. Medresenin nemazını ikamet eden bir imamı vardı. Hem idare hem de yapılanma olarak Nizamiye medresesinden hiçbir farkı olmayan Abihanifa medresesi bünyesinde bir de kütüphane vardı. Kütüphane Hazın adı verilen bir görevli tarafından idare ediliyordu. Dönemin en büyük fakihlerinden sayılan Abu Tahir Bin Nasır Bin İbrahim medreseye atanan ilk öğretmen olarak kabul edilirdi. Çok sayıda fakihin yetiştiği Abihanifa medresesi Bağdat’ın en uzun ömürlü medresesidir. Bağdat’ın geçirmiş olduğu kötü şartlara rağmen günümüze kadar devam eden Abihanifa medresesi, Nizamiye ile aynı seviyede idi.5
Netşi’ye Medresesi
Kral Netş’in memluklarından biri olan Kimartekin tarafından yaptırılan Netşi’ye medresesinin, Bağdat’ta halen hizmete devam eden El-Vezir Camii’nin yerinde olduğu ihtimali ağır basıyor.
Taciye Medresesi
Hicri 482 Miladi 1089’da açılmış olan Taciye medresesinin kurucusu Melikşah vezirlerinden Tacmelik’tir. Medrese Şafii mezhebine özeldi.
Behai’ye Medresesi
Hicri 563 Miladi 1168’de Bağdat’ın doğu kesiminde El-Şat kahvehanesi karşısında Behai’lere özel bir medrese açıldı.
Mofakiye Medresesi
Mofakiye medresesi ise Dicle üzerinde Tapu müdürlüğü yerinde idi.
Magişiye Medresesi
Halen Babalşeyh ile bilinen Babalaziç’te yapıldı.
Takasi Medresesi
Şafii mezhebine özel medrese Sikatüldevle Abulhasan Ali Binanbari tarafından miladi 1154’te inşa edildi.
Şeyh Abdülkadir Elgeylani Medresesi
Hanbeli fakihleri için inşa edilen medrese Babaleziç’te Abusaad Elmakrami tarafından yapıldı. Ardından Şeyh Abdülkadir Elgeylani’ye
devredilen medresnin tecdidi yapıldı, H.561-M.1165 yılında vefat eden Şeyh Elgeylani avlusunda defnedildi ve muhteşem bir kubbe ile turbesi
örtüldü. Günümüze değin ziyaretçilere açıktır.
İbnihabira Medresesi
Hanbelilere özel medrese olarak Hicri 557 Miladi 1161’de Bağdat’ın batısındaki Babalbasra’da yapıldı. Vezir Yahya Bin Muhammed Bin
Almuzaffer Bin Habire tarafından inşa edilen medresede İbnihabire’nin mezar bulunuyor.
Hamza Bin Ali Medresesi
Medrese Hicri 535 Miladi 1140’te yapıldı. Hamza Bin Ali Abulfatih trafından yapıldı Abulhasan Bin el-hal ilk medresede ders verenlerdendir.
İbni Cevzi Medresesi
Medrese Almuntazam, Safvatülsavfa ve Tilbis İblis gibi eserlere imza atan Abulfaraç Bincevzi tarafından Bağdat’ın doğusunda Darıp Dinar
yanında bu medrese inşa edilmiştir.
Benevşe Medresesi
Halife Almustazi’nin eşi Benevşe tarafından inşa ettirilen medrese Nizamettin Binnasır’ın eviydi. Benevşe hanım medreseyi Hanbeli fakihlere
özel olmak üzere Hicri 570 Miladi 1174’de Abialfaraç Alcevzi’ye devretti.
Abinecip Alsahrverdi medresesi
Bağdat’ın doğusunda inşa edilen medreseyi Abinecip Alsahrverdi inşa etti. Abinecip Alsahrverdi Hicri 563 Miladi 1167’de inşa ettiği okulun
bahçesine defnedildi.
Fahruldevle Medresesi
Medrese Hacri 568 Miladi 1173’te Fahruldevle el-muzaffar bin el-hasan tarafından inşa ettirildi. Bağdat’ın doğu tarafına düşer.
İbnialbradi Medresesi
Bağdat’ın Albedeviye mahallesinde inşa edilen medrese aslında Muhammed İbnahmed Alabradi’nin eviydi. İbnialbradi evini Hanbeliler
için okul olmak üzere vakfetti.
Selçuklu Devrinde Musul Medreseleri 6
Nizamiye Medresesi
Selçuklu vezir Nizamulmülk tarafından Hicri 459 Miladi 1066’da Musul’da inşa edildi.
Atabek Medresesi
Medrese Seyfettin Gazi Bin İmadettin Zengi Bin Aksunkur tarafından inşa edildi. Hicri 541 Miladi 1146’da inşa edilen medrese Şafii fakihlerine vakfedildi.
Aksunkur vefat ettiğinde inşa ettiği medresenin avlusuna defnedildi.
Kemaliye Medresesi
Zeyneddin Abulhasan Ali Bin Bektekin Musul’da Kemaliye medresesini H.535, M.1140 yılnda inşa etti. Bektekin, Erbil sahibi kral Muzaffereddin Said Gökbörü’nün babasıdır. Günümüzde medresenin yerinde Şat adlı cami durmaktadır.
Zeyniye Medresesi
Aynı Zeyneddin Bektekin Zeyniye medresesini yaptırdı. Hicri 576 Miladi 1180’de vefat eden Yunus Binmene medresenin en ünlü hocalarından
biri idi. Medresenin nerede inşa edildiği bilinmiyor.
Nuri Medresesi
Nurettin Mahmud İmadettin Zengi, Nuri camii ile tanınan Nuri medresesini yaptırdı. Halen ayakta duran Nuri camii medresesinde psikoloji
bilimini araştıran birçok kitap ihtiva ediyordu.
Kemaliye Medresesi: “El-Kazaviye”
Hicri 572 Miladi 1176’de vefta eden Abulfazl Muhammed Bin Abi Muhammed Abdullah Abikasım Şahrizuri, el-kazaviye adıyla tanınan Kemaliye medresesini inşa ettirdi. Şafii fakihlerine vakfedilen medresenin yeri, kalıntılarına ulaşılmadığı için bilinmiyor.
İzziye Medresesi
Hicri 589 Miladi 1193’te vefat eden İzzettin Mesud Alevvel Bin Kutbeddin Mevdud, İzziye medresesini yaptırdı. Şafii ve Hanefi fakihlerine
vakfedilen medrese halen İmam Abdurrahman’ın makamıdır.
Nuri Medresesi
Hicri 607 Miladi 1210’da vefat eden Nurettin Arslan Şah Bin İzzettin Mesuduevvel, Nuri medresesini yaptırdı. Musul’da inşa edilen medreselerin
en iyisi olan Nuri medresesi Şafii mezhebine mahsustu. Musul’daki İmam Muhsin’in makamının medresenin kalıntısı olduğu sanılıyor. İl
merkezinde tanınan Dar el-mamlaka’nın karşısında idi.
Mücahidiye Medresesi
Hicri 576 Miladi 1180’de ise Mücahideddin Abumansur Kaymaz, Mücahidiye medresesini inşa ettirdi. Aynı Kaymaz’ın inşa ettiği Mücahidiye
camii yakınında bulunduğu sanılan medrese Şafii mezhebine vakfedilmişti.
Erbil Medreseleri 7
Erbil’de Türkmenler devrinde eğitim muntazam bir biçimde yapılıyordu. İlk medresenin Zeynel-din Ali’nin yardımcısı Abu Mansur Serf Tekin tarafından inşa edildiği Erbil’de Muzaffereddin Gökbörü devrinde medrese sayısı her geçen gün daha da arttı. Böylece Erbil bir ilim ve siyaset kenti olmaya başladı. Çok sayıda meşhur alimler mezun oldu. Erbil’deki medreselerin inşa süreci Atabeyler devrinde büyük bir hız kazandı. İlk olarak inşa edilen Kale medresesini, Erbil hakimi Zen eleddin Küçük’ün yardımcılığını yapan Abu Mansur Serftekin yaptırdı. Hicri 478 Miladi 1094’de doğup Hicri 568 Miladi 1173’de vefat eden Abuabbas Elhızır Elerbilli Elşafii, Kale medresesinde öğretmenlik yapanlardandır. Elşafii
vefat ettikten sonra yerini yeğeni İzzettin Abukasım Nasır Bin Akil Bin Nasır aldı. Ardından Nasır, Muzaffereddin Gökbörü’nün kendisine kızdığı için Musul’a gidip oraya yerleşti. Abuabbas el-hızır el-erbilli el-şafii Bağdat’ta tahsilini tamamladıktan sonar Erbil’e geldi. Bu fırsatı değerlendiren Abu Mansur Serftekin el-şafii için Kale medresesini yaptırdı. Fıkıh ve tefsir konularında birçok esere imza atan Abuabbas el-hızır el-erbilli el-şafii, Hicri 576 Miladi 1172’de Erbil’de vefat etti ve kendi medresesine defnedildi.
Kral Muzaffereddin Medresesi
Erbil hakimi Muzaffereddin Gökbörü tarafından inşa ettirilen medrese Şafii ve Hanefi fakihlerine tahsis edildi. Medresede Şeyh Abucafer Muhammed
Bin Hibetullah el-mükerrem Bin Mustafa el-sofi ve Muhammed Bin İbrahim Bin Abi Bekir ibin Hülekan’ın babası ve Hülekan gibi tanınmış din alimleri öğretmenlik yaptı.
İlhanlılar Tarafından Yapılan Medreseler 8
İlhanlılar tarafından ise başta Bağdat olmak üzere birçok şehirde medreseler
inşa edildi. İnşa edilen medreseler sırasıyla şöyledir:
İsmetiye Medresesi
Hicri 678 Miladi 1279’da inşa edildiği sanılan medrese Hatun İsmeteddin tarafından Bağdat’ın doğu kısmında yaptırıldı. Hatun İsmeteddin kendisinin inşa ettiği medresenin avlusuna defnedildi. Hicri 685 Miladi 1286’da ise Mecdeddin Bin Esir Bağdat’ta bir medrese inşa ettirdi. Bin Esir, Hicri 685 Miladi 1286’da öldürüldükten sonra kendi inşa ettiği medreseye defnedildi.
Bahaaddin Medresesi
Aynı zamanda Dicle kenarında halen Babalşeyh ile tanınan Babalazç’te Bahaaddin Abdulvehap tarafından bir medrese inşa edildi. Hicri 688
Miladi 1289’da vefat eden Bahaaddin Abdulvehap, kendi inşa ettirdiği medreseye defnedildi.
El-Alaiye Medresesi
Hicri 693 Miladi 1293’te medreseyi inşa ettiren Alaaddin Ali Bin Abdul-mumin, medresesini, Abinecip Elsahrverdi medresesi karşısında olmasını istedi. Bağdatlı tarihçi İbni Alfuti, eserinde medreseye övgüler yağdırıyor. Alfuti, eserinde medreseyi güzel ve yüksek yapılı olarak tarif ediyor.
Gazaniye Medresesi
Babalzafriye veya Babalvastani olarak bilinen bölgede Reşidettin tarafından yaptırılan medreseye Sultan Gazan Mahmud adını verdi.
El-imamiye El-Bekriye Medresesi
Divanulbağdat eseri sahibi İmameddin Yahya el-bekri tarafından yaptırılan medresede her türlü dini bilgiler okutuluyordu. İmameddin Yahya
el-bekri, vefatından sonra kendi medresesinde toprağa verildi.
Türkmen idaresi devrinde ilmi ve fikri faaliyetler yalnız Bağdat ile sınırlı değildi. Küfa, Kerbela ve Necef’te de bu faaliyetler alanına girdi. Bu kapsamda Elmesudiye medresesi Türkmenlerin kurduğu bir bilim yuvasıdır. Medresede her dört mezhepten öğrenciler tahsil görürdü. Medreseyi, Hicri 785 Miladi 1383 yılında Sultan Ahmed Bin Uveys zamanında Mesud Bin Mansur yaptırdı. Aynı zamanda İsmailiye ve Vikaiyye medreseleri de yaptırıldı.
Irak’ta Türkmen Mimari Sanatı 9
Türkmenler mimari ve bina yapımı alanında büyük başarılara imza atmış bir halktır. Irak’ta iktidarı ellerine alan Türkmenler söz ve nüfuz sahibi
olduktan sonra nakış, süs ve sanat değeri çok yüksek olan binalar ortaya koydular. Selçuklular döneminde sanat faaliyetlerinde büyük gelişmeler
yaşandı. Nakış, resim, sanat ve mimari hareketinin dorukta olduğu Selçuklular yüksek yapılar ve çok nakışlı süslenmiş eserler ortaya koydular.
Selçuklu sultanları sanatı koruyarak bu alanda çalışanları teşvik ediyordu.
Irak’ta inşa edilen Türkmen yapılarının süs ve sanat değeri çok yüksektir10. O devirlerde inşa edilmiş mescit ve medreselere girenler buradaki muhteşem salon ve kapılarla karşılaşır. Binalar ayrıca hat örneklerinin yanında bitki ve hayvan çeşitlerini andıran resimlerle de süslüdür.
Böylece Türkmen halk sanatı eski İslam sanatına yeni sanat çeşitlerini kazandırdı ve o dönemden itibaren modern İslam süs sanatında bitki ve hayvan resimleri kullanmaya başlandı 11 .
Yukarıda da temas ettiğimiz gibi Türkmen yönetimleri özellikle de Selçuklu sultanları sanata gereken ehemmiyeti göstererek bu alanda çalışanları cesaretlendiriyordu.
Birçok araştırmacı, İslam sanatının Selçuklu döneminde çok ilerlediğini kabul ediyor.
Selçuklu Devrinde Irak’ta İnşa Edilen Mimari Örneklerinden 12
Selçuklu Saltanat Evi
Tuğrul Bey Hicri 447 Miladi 1055’te Bağdat’a girdiğinde, Hicri 367 Miladi 978’e kadar hüküm süren Büveyhi devleti kral yardımcısının inşa ettirdiği Darül memleke’ye yerleşti. Darülmemleke, bugün İvaziye ile tanınan Yukarı Mahram bölgesinde idi. Sultan Tuğrul Bey, Hicri 448 Miladi 1056’da saltanat evine geniş bir duvar yaptırarak büyük bir mahram parçasıyla donattı. Ayrıca Büveyhi krallık evinin restorasyonunu gerçekleştirerek kapısını genişletti. Eve ardından Selçuklu saltanat evi verilerek Selçuklu sultanların ikametgahı oldu 13.
Nizamiye Medresesi Yapısı
Selçukluların Bağdat’ta inşa ettiği en ünlü yapı olarak kabul edilen Nizamiye medresesini vezir Nizamettin yaptırdı. Medrese kurulduğu Hicri 457 Miladi 1064 tarihinden iki sene sonra kapısını eğitime açtı.
Hicri 580 Miladi 1184’te medreseyi ziyaret eden tarihçi İbnicübeyr Bağdat’taki medreseyi tanıtırken şöyle yazıyor: “Bağdat’ta yaklaşık 30 medrese bulunuyor. Bu medreselerin hepsi kentin doğu kısmında. En muhteşemi ve meşhuru Nizamiye’dir.
İbnibatuta ise medreseyi tanıtırken “Bu pazarın ortasında güzelliğiyle ün yapan muhteşem Nizamiye medresesi bulunur”. diye yazıyor14.
Bağdat Duvarı
Selçuklu halife Müstazhar döneminde başlayıp halife Müsterşid zama-nında yapımı tamamlanan Bağdat duvarını çevreleyen bir de geniş bir hendek kazıldı. Bağdat duvarının dört adet kapısı bulunuyor.
a-Sultan Kapısı
Selçuklu Tuğrul Bey anısına bu adı verilen kapının şimdiki adı Babulmuazzam’dır.
b-Zafariye Kapısı
Bugün Babalvastani ile tanınan Zafariye kapısının kalıntıları halen duruyor. Kimi zamanlar adı Babhurasanla da geçen bölgeyi Irak hükümeti silah müzesine çevirdi.
c-Halba Kapısı
At yarış meydanına yakın olması nedeniyle bu adı verilen Halba kapısı, Tılsım kapısı ile de tanınıyor. Yeri ise eskiden Babelşeyh ile tanınan tren istasyonudur. Halife Nasıraldin Hicri 618 Miladi 1221’de kapının üzerinde büyük bir kule yaptırdı. 1917’ye kadar ayakta durmayı başaran Halba kapısı Birinci Cihan Harbi sırasında yerle bir edildi.
d-Basaliye Kapısı
Dicle nehri yakınındaki Babilşarki mevkiinde bulunan Basaliye kapısına, güneydeki köy Kulvazi kapısı da deniyordu.
Türkmen İdaresi Döneminde İnşa Edilen Mescit Ve Mezarlıklar15
Türkmenlerin Irak’ı idare ettikleri dönemlerde, nüfusta görünen artış ve iktisadi kalkınmanın bir sonucu olarak artan Müslüman şehir sayısının atması ile birlikte mescit ve mezarlıklar yapım faaliyetlerine de hız kazandırıldı. Bunun bir sonucu olarak mescit, mezarlık yapım planında da yeni metotlar bulma arayışına girildi. Türkmen Selçuklu mimari tarzının bir ifadesi olan binalarda piramit şeklini alan altılı ve sekizli kaideli kubbeler yapılmaya başlandı.
Bu türden binalar Bağdat ve diğer şehirlerde yayılmaya başladı. Harun Reşit’in eşi Zübeyde hanımın adını verdiği Zümrüt Hatun kubbesi Türkmen Selçuklu mimari tarzının örneğidir. Hicri 588 Miladi 1190’da Bağdat’ın batı kısmında yapılan Zümrüt Hatun kubbesi Irak’ta kubbe yapımında örnek olarak alınıyordu. Türkmen kökenli Zümrüt Hatun prens Abi Muhammed el-hasan’ın eşiydi. Prens Elhasan’dan, Abbasi prensi olan Ahmet adında bir erkek çocuğu dünyaya getiren Zümrüt Hatun Bağdat’ta hala ayakta duran ve el-hazair adını taşıyan bir mescit
yaptırdı. Söz konusu mescit Bağdat’ın en eski mescitleri arasında yer alıyor. Selçuklu devrinden kalan mescidin minaresi hala ayakta duruyor.
Söz konusu minare daha sonraki devirlerde inşa edilen minare yapımında örnek olarak alınıyordu 16.
İmam El-Dur Kubbesi
Samara’nın kuzeyindeki Dur beldesinde bulunan kubbe Türkmen Selçuklu mimari tarzının bir örneğidir. Ardından Musul’da İmam Yahya Abu Kasım kubbesi, Bağdat’ta Ömer Saharverdi kubbesi, Zübeyr’de Hasan Basri kubbesi ve Hadisa’da İmam Necmettin kubbesi inşa edildi.17
Türkmen İdaresi Döneminde İnşa Edilen Camiler 18
Kamariye Camii
Hicri 626 Miladi 1228’de Dicle kenarında Bağdat’ın batısında inşa edilen Kamariye camii adını, Abbasi halifesi Nasıraddin’in ehlibeytinden olan
Kamariye’den aldı. Mescidin minaresi hala duruyor.
Nuri Camii
Hicri 566 Miladi 1171’de İmadettin Zengi’nin oğlu Nurettin Mahmud tarafından Musul’da inşa edilen camii Büyük Camii olarak da biliniyor.
Irak’ta en yüksek minare olan camiin güzel minaresi hala duruyor.
Mücahidi Camii
Camii, Hicri 572 Miladi 1177’de Mücahididdin ile tanınan Abu Mansur Kaymaz Bin Abdullah Zeyni tarafından Musul’da yapıldı.
Benevşe Hatun Camii
Halife Müstazi’nin eşi Benevşe hatunun emriyle Bağdat’ın doğusunda yapıldı.
Hazair Camii
Halife Nasırel-din’in annesi Zümrüt Hatun tarafından Bağdat’ın doğusunda yaptırılan camii bugün el-haffafin camii olarak biliniyor. Söz
konusu camiin minaresi Bağdat’ın en eski minarelerinden biridir.
Suk Sultan Mescidi
Bağdat’ın doğusunda halen Meydan pazarıyla tanınan Suksultan’da inşa edildi.
Zülkifil Türbesi
Zülkifil türbesi veya yatırı, Zülkifil ilçesindedir. Iraklılar arasında kutsal ziyaret yeri sayılır.
Bazı inançlara göre, bu yatır Hizkil “Hezekil” peygamberin türbesidir ki Kur’an’da adı geçen yirmi dört “Hz. Muhammed’le birlikte yirmi beş” peygamberden seçkin kişi olan Zülkifil’in kendisidir, bölgede adını ondan almıştır.
Mezar taşı yazısına göre, İlhanlı Sultanı (H.703-716, M 1303-1316) tarafından yaptırılmıştır.19
Bu şekil mimaride, Irak’ta ilk olarak Selçuklular tarafından yapılmıştır.
Türbe, Türkmen mimari tarzı olarak, çok güzel türlü renk renk münakkaş
mukarnas yani merdiven şeklinde dereceli bir yapıdır.
Emineddin Mercan Türbesi
Bu türbe, Mercan Medresesi ile oluşan külliye yapısı, H.758 “M.1357” tarihinde Celâyirliler döneminde, Bağdat’ın doğu kesiminin ortasında, Bağdat hükümdarı Emineddin Mercan tarafından yapılmıştır. Ne yazık ki, yapı 1948 yılında yıkılmıştır.
Sonradan eski yapılış tarzına göre, tam orijinal çizgisi üzere, Bağdat Eski Eserler Genel Müdürlüğü tarafından yeniden yapılmıştır. Türbe, dörtgen şeklinde yapılmıştır, Medresenin giriş kapısının karşısına düşer. Girişi ise medresenin avlusundandır. Sağ taraftan bir sıra kare ve dikdörtgen kavuşlarla Medresenin mescidine bitişiktir.
Yapı tuğla ile yanmış kireçten yapılmıştır. Türbenin muazzam kubbesini kaldırmak için, duvarları özel olarak çok dayanıklı ve kalın yapılmıştır.
Türbenin giriş kapısı, dikdörtgen çerçeve içinde, düğümlü gösterişli bağlanmış; kapının üstünde de geometrik motifli dekorlu bir pencereyle süslenmiştir. Türbenin, mimarisinde en çok ilgi çeken çatısının örtücü öğesi olan iki katlı kubbesidir.
Birinci katı, büyük tonoz örtüsü, 24 ufak katlı, nakışlı merdiven “mukarnas” şeklinde dereceli yuvarlak bir güle benzetilen kubbesi, üç kat olarak işlemeli yapılmıştır. Türbenin içi, kabartma teknikle yapılan alçılı tersi dönüşler yay “kavis” şeklinde dört duvarı yükselen büyük gösterişli düğümlü dekorasyonludur.
Kubbenin dış kısmı ise, soğan şekilli görkemli bir tür mimari öğelerle bilinen uzun boylu, yuvarlak, yarım sütunlar üzerinde olan geometrik bileşimle sıralanan tuğla ve kerpiçler örnek mimari olarak gösterişli yapılan alçı kabartmalar ve süslemeler sanatlı bir şekilde donanmıştır.
Kubbenin silindir şeklindeki olan gövdesi, sekizgen taban üzerine dikilmiştir.
Bu da türbenin dörtgen odasının duvarına rekiz olmuştur.
Mercan türbesinin yapılış tarzı ve kubbesi tek örnek olarak sayılır, özellikle yapının gövdesi, kubbenin boyun sütunları ve işlenen dekorasyonunun
türü önemlidir.
Ayrıca kubbenin iç kısmının niteliği, geometrik şekillerle meydana gelen süs unsurlar yapıya ayrı bir güzellik vermiştir.
Ama ne yazık ki, bu âbide (anıt) kendi hâline bırakılmış, yıkılışı Hicri 18.yüzyılın “M.14 asır” Irak’ın ve özellikle Türkmen mimari belgelerinden en önemli belgesi yok olup ebediliğe kavuşmuştur.20
Ravza-i Kâzımiye
Bu yatır Yedinci İmam Musa Bin Cafer el-Sadık “el-Kâzım” ve torunu Muhammed El-Cevad’ın ravz-i şerifesidir.
Hz. Muhammed’in torununa hürmeten, Celâyirlilerin sultanı Uvis bin Şeyh Hasan el-Celayirli’nin emir ve isteğine göre H.769 M1367 yılında iki mezar için baş hazra ve bitişiğinde, iki büyük dikdörtgen güzel kubbeli odanın yapısı, yenilenmiştir.
H.927 “M.1520” yılında, yapı temelinden yıkılmıştır. Yeniden yapılan yapının merkezinde iki büyük kubbeli oda ve dört etrafında da üstü örtülü, önü açık bir sıra kemerli yer “revak” yapılmıştır. Yapının etrafı da, geniş açık bir avlu ile kuşatılmıştır. Aynı zamanda, hazranın kuzey duvarına bitişik bir camiin temeli atılmıştır. Bu da Sultan Selimin verdiği emir gereğince H.978 “M.1570” yılında tamamlanmıştır.
Kaynakların bildirdiğine göre ravzanın dört muhteşem minaresi da Osmanlılar döneminde H.1045 “M.1732” senesinde yapılmıştır. H.1211 “M.1856” tarihinde de hazranın dört köşesinde küçük minarelerin yapılışı tamamlanmıştır. Aynı zamanda hazranın kubbesi ve kapıları süslemeli altın kaplama ile süslenmiştir. Yapının yeri de beyaz, sağlam mermerle döşenmiştir.
H.1230 “M.1815” yılında, kubbenin çatma işlenmiş tavanı da nakışlı merdivenli üzüm salkımı gibi dereceli yerleri ayna parçalarıyla süslemişlerdi.
H.1239 “M.1832” senesinde de yatırın sahanlığında ek yapılar yapılmıştır, bir sıra küçücük kemerli odalar sahan üzerinde yapılmıştır. Bunların yanında da yapılan köşklerle sahanın etrafı çevirilmiştir.
Bu yapılarla sahan etrafındaki pazar ve evlerle ayırım yapılmıştır.
H.1301 “M.1883” yapının tüm duvarlarının görülen bölümleri ve sathı kabartma teknikle yapılan pişmiş kiremitle süslemelerin yanında daha çok bitkisel motiflerden oluşan alçı dekorasyonlar, Kur’an ayetleriyle, dini yazılarla ve renkli boyalarla dekorlar süslenmiştir. Bu sanat işlemleri sırasında iki muhteşem kulenin üstünde iki büyük saat dikilmiştir.
Kâzımiye Ravzası, dikdörtgen 140×135m çapında bir kara üzerinde yapılan bu mukaddes yatır bir hazra ve camiden oluşan yapı ve iki yapıyı birbirinden ayıran geniş sahan “avlu” dan oluşmaktadır. Bu mukaddes yer, Irak’ta yatır ve ravzalar arasında yapılışı ve sanat bakımından büyük ve önemli bir yer almaktadır.
Hüseyn Bin Ali Bin Ebu Talip Ravzası 21
Hz. Hüseyn Ravzası, Kerbela kentinin Hair22 bölgesine düşer. Hz. Peygamberin kızı Hz. Fatma’yla amcaoğlu Hz. Ali’nin oğullarından Hz. Hüseyn’in merkadı ve gömüldüğü yerdir. Yanında da Kerbela vâkıasında şehit düşen on yedi şehidin mezarı bulunmaktadır.
İslam kaynaklarına göre, türbeler üzerinde yapılan araştırmalara bakılırsa “H.65, M.684” yılında yapılan ilk türbe yapısıdır.
Bugünkü Ravzanın, olduğu haliyle H.767, M.1365 yılında Celayirlilerin Sultanı Uvis Bin Şeyh Hasan El-Celayirli’nin verdiği emre göre yapılmıştır. Yapılışı on bir yıl sürmüştü .23
IX ve X yüzyılda Ravzaya çok önem verilmiştir, yapıda gelişmeler olmuştur. Süslemesine büyük para harcanmıştır. Merkadın kubbesi, minareleri
ve kapıları hep ayna, gümüş ve altın kaplama ile süslenmiştir.
Bunların yanında da sahnda genişletme ve bir saat kulesi yapılmıştır. Bu gelişmeler H.932, M.1525 yılında olmuştur.
Osmanlılar, Hüseyniye Ravzasına çok önem vermişlerdi. H.941, M.1534 yılında, Sultan Süleyman Kanuni’nin verdiği emrine göre, kubbe ve iki minaresi yenilenmiştir ve yapıya da yeni eklemeler yapılmıştır.24
Hüseyniye Ravzası, dik dörtgen planlı olarak 95x120m çapında bir kara üzerinde yapılan bu mukaddes yatır, geniş bir sahn ve hazradan oluşan binânın dört yanı, sıra odalar, büyük salonlar ve oturacak yüksek kemerli binâlardan “eyvânlardan” oluşan Ravza ve geniş sahnı, bir surla “külliye” çevrilmiştir. Yapılan sur ravzanı ve geniş sahnı etrafındaki çarşı ve evlerden ayırmıştı. Ravza, çok ihtişamlı sağlam ve dayanaklı bir şekilde tuğla ve alcıyla yapılmıştır. Muhteşem bir şekilde güzelleştirilmiş, ağır, pahalı nesnelerle altın, ayna ve güzel renkli sırçalı mine ile nakışlanan pişmiş kiremitler, “çiniler” süslü dekorlarla kaplamalar yapılmıştır.25
Hz. Hüseyn’nin makamı, dikdörtgen şeklinde 55x40m büyüklüğünde bir avlu “Sahn” içindedir. Türbe, bu merkezi odanın ortasındadır. Sahn, yapının
orta kısmı ve kalbi sayılır. 27m. yüksekliğinde olan oda, 2,5m. eninde 3,5 yüksekliğinde dört büyük mustatil sütün üzerinde soğan şekilli, uzun boyunlu bir kubbe ile örtülüdür. Kubbenin etrafı da sivri kağir tuğladan yapılan “kemerli ve gösterişli tavan penceresi ile içeri ışıklanmıştır.
Kubbe ve boynu altına kadar kaplanmıştır. Boydan boya Kur’an süreleri koyu mavi zemin üzerine beyaz yazı ile süslenmiştir.
Kubbenin içi ise, bükülmüş çatma işlenmiş nakışlı, merdivenli, kabartmalı, üzüm salkımı gibi dereceli “mukarnas” çok güzel ve gösterişli dekorlarla güzelleşmiştir. Yerleri ve kemerler ayna parçalarıyla çok dikkatli dekore edilmiştir. Bu dekorasyon tavan pencerelerinin arasına kadar uzanır. Duvarlarda, boydan boya kubbenin dışarıda olduğu gibi Kur’an süreleri ile süslenmiştir. Kubbenin içten dikkat çeken güzelliği de, aynayla donanmış dekorasyonudur. Bunun yanında da, odanın daha çekici tarafı da, türbenin üstünün altın ile kaplanmasıdır.
Türbe odasının üç etrafı, büyük eyvanlarla ve 20x10m ölçüsünde mescit binası ile kuşatılmıştır. Duvarları içeride olduğu gibi boydan-boya süslü, mavi zemin üzerinde beyaz ile Kur’an ayetleri ile yazılmış olan bir pervaz süsler.
Eyvanların, duvarı kalın olduğundan, içinden odalar çıkarılmıştır, bazıları içeriye, diğerleri de sah’nın doğu, batı, ve kuzey yönüne açılmıştır.
Güney köşesindeki, “Yıldızlı dehlizden” geçerek varılan 6x20m. ölçülü dikdörtgen şekilli orta kısmı, üzeri kemerler ile örtülü bir koridor “bugün cami” ile kuşatılmıştır ki, ziyaretçiler buradan makamı tavaf ederler. Bu eyvan, altın eyvan adını taşır, çünkü, tüm duvarları salkımlı mukarnasler ve etraf duvarları altınla kaplanmıştır.
Türbenin odası içten çok görkemli, içi üzüm salkımı gibi mukarnaslar, bariz ve göz alıcı, dikkat çekici güzelliği olan ayna parçalarıyla kaplamalar ve tezyinler pencerelerin arasına kadar ulaşır.26
Duvarların sathı, dışarıdan olduğu gibi kabartma teknikle çinilerle kaplamalar yanında daha çok bitkisel motiflerden oluşan alçı dekorasyonlar, beyaz yazı ile Kur’an ayetleri ile olan bir pervaz duvarları süsler.
Odanın en göze çarpan güzelliği de yukarıda geçtiği gibi, kubbenin, içten ayna ile süslü olmasıdır. Bu dekorasyon tavan pencerelerinin arasına kaplanmış, bu tezyinât türbe odasına ayrı bir göz alıcı güzellik vermiştir.
Odada görünen bir diğer güzellik ise 2m.yükseklikte 4m.genişlikte ve etrafı gümüş maşrabî eserler ile çevirili şehit Hz. Hüseyn’in sandûkasıdır.27
Sandûka’nın etrafında yükselen dört altın nar şeklinde yapılan ,çapları 50 santimetre olan, narlar ayrı bir süs ve güzellik vermiştir. Bu süsleme
ve tezyinât günümüze değin işlenen el işlerinin en ince sanatların niteliği ve örneğidir. Türbenin kıble tarafındaki yüzünde, gayet tezyinat vardır.
Merkezi eyvanın giriş kapısını saran iki debdebeli minâre bulunur. Mânaret al-Abd denilen minârede H.1354, M.1935 yılında yıkılan bu minâreyi Bağdat hükümdarı Mercan’ın verdiği emre göre H.767, M.1565 yılında sultan Uvisin döneminde yapılmıştır.28
Üçüncü bir minârede sahn’ın doğu köşesindeki binâlar önünde yükselir. Minârelerin başı soğan şeklinde beş dilimli olarak, altın safihalarla kaplanmıştır. Altın kaplama, mukarnasların üzerinde oturan şerefeye kadar uzanır.
Şerefeden yükselen birkaç bülend ve biçimli olan sütünler üzerinde olan şerefenin çatısı, minarelere ayrı bir özellik vermiştir.
Avlunun “sahn” üç etrafını, eyvânlar ve 65 küçücük hücre kuşatır. Hücrelerin önünde sivri kâgir kemerli yüksek oturacak yer “eyvân” yapılmıştır.
Bu odaların bazıları, eskiden defnedecek yer olarak kullanılırdı. Diğerleri de din bilimi alanı, öğrenciler ve ziyaretçilere mahsus ikametgah idi.
Hücreler ve eyvânların dışarıdan duvarlarının sathını, çinilerle kaplamalar yanında daha çok bitkisel motiflerden oluşan alçı dekorasyonlar,
beyaz yazı ile Kur’an ayetleri ile yazılmış olan bir pervaz süsler.
Hüseyniye Ravzasının, kuzey köşesinde de yapılan diğer binalar, medrese ve ortasında bulunan 10x7m. ölçüsünde geniş bir eyvânın doğusuna
düşen mescitin binasiyle muhteşem bir külliye oluşturmaktadır.
Hüseyniye Ravzasının, yapılış tasmimi, günümze değin Irak’ta örnek bir abidedir. Sonradan yapılan yatırlarda veya ravzalarda bu yapıdaki
külliye ve içindeki yapıların bütünü görünmemiştir. Ravzanın çevresinde, cami, medrese, imaret, sebil, kitaplık gibi yapıların bütünü bir külliye oluşturmuştur.
Bu tür tasmimde, sonradan yapılan yatır ve ravzalarda, ana çizgisi örnek alınmıştır.
Ravzanın bugünkü yeni mimari tarzı H. Sekizinci, M. XIX yüzyılın sonlarına döner.
İlhanlılar döneminde esas belirtisi görünmüştü, bunun nişanı da merkadın ana giriş kapısının sonunda yükselen iki minarenin mimari öğesidir.
Bu mimari özellik, eskiden Irak’ta yapılan camilerde görünmemiştir, en güzel örneği de, merkadın orta giriş kapısıdır ki, bazı kaynaklara göre H. Yedinci, M. X111 yüzyılda, Abbasilerin son döneminde yapılan Şarabiye medresesinden alınmıştır. Bu mimari özellikte, İlhanlılar ve Celayirler döneminde gelişmiştir.
O dönemde yapılan minareler kalın, şerefeleri ise, merdiven şeklinde dereceli olan çatma tavan “mukarnas” üzerinde oturtulurdu.
O dönemin bir diğer, mimari tarzının özelliği de, Hüseyniye Ravzasının giriş kapılarının büyüklüğü ve kapılarında yapılan dekor ve geometrik bileşim niteliği o günlerdeki el ve tahtada oyma sanatının üstünlüğü ve gelişmesinin göstergesidir.
Yapıda görünen bir diğer ayırtmanlığı da mukarnaslerin nakışlı, üzüm salkımı gibi rengârenk süslemeler binaya ayrı bir özellik vermiştir. Yapının muhtelif yerlerinde görülen mukarnasler, minarelerin şerefelerinin oturtulması için yalnız yapılmamıştır; yapıya ayrı bir güzellik, dekorasyon ve eyvânlara, sah’nın her yerini süslemek, gözalıcı özelliği ve geometrik şeklini göstermek yanında şerefelerin ve diğer çatıların dayanak, mesnet olarak da yapılmıştır.
Özellikle H.10. M.XVI yüzyılda, Ravza iç dekorasyonları bakımından ayrı bir önem taşır.
Binanın iç duvarlarında yukarıda geçtiği gibi, görülen bölümler ve sathı çini, altın, ayna parçalarıyla kaplama, alçı ve Kur’an ayetleriyle güzel hat
türleri ve renkli boyalarla oluşan zengin bir süsleme dikkat çekmektedir.
Abbâsi devrinden sonra yapılan bu tür binalarda Arap mimarisinin Türk tesirleriyle kaynaşması sonucu vücut bulan en önemli eserlerden biri olan
bu yapının azametine ve yüceliğine, tezyinatının ihtişamı ve zarafetine herkesin hayran olduğu ravzada görünür.
Merkadın tarihi geçmişi ile Irak’ın önemli bir dini mukaddes merkezidir.
Hz. Hüseyn Ravzasını Ziyaret Eden Türkmen Hükümdârlârı:
Hz. Hüseyn’in merkadına tarih boyunca Türkmen hükümdârlârı ve Irak’ta kurulan Türkmen devletlerinin büyükleri çok önem vermiş, ravzanın gelişmesini sağlamışlardır.
İlhanlılardan müteakiben Osmanlıların son dönemine kadar Türkmen büyükleri verdikleri kıymetli hediyeler, yaptıkları tezyinatlar ve vakfiyeleri ile Ravza bugünkü halini almıştır.
Tarih sırasıyla Hz. Hüseyn’in Merkadını ziyaret eden Türkmen hükümdârlarının, ziyaretleri hakkında ve merkada verdikleri önem ve saygıyı özet olarak açıklıyorum:
1-Selçuklu Sultanı Melikşah, H.479, M.1086-1087’da Halep ve diğer etraf bölgeleri fetihten sonra, Bağdat’a geldiği zaman, Bağdat’ta Kâzimiye Ravzasını ve diğer kutsal yerleri veziri Nizamülmülk ile beraber ziyaret ettikten sonra Hz. Hüseyn’in ve Hz. Ali’nin türbelerini ziyaret etti ve hediyeler sundu.29 O dönemin meşhur şairi İbn-Zekreveyh el-Vasiti yapılan ziyareti tebrik ederek, Sultan Melikşah’ı, veziri Nizamul- Mulk’a methiyeler yazmıştır örneğin:30
2- İlhanlılardan, Sultan Mehmut Gazan, H.702, M.1303’te Kerbelâ’yı ziyaret ederek, türbeye büyük hediyeler verdi31. Fırat’tan İmam Hüseyn Merkadına bir kanal ile su getirmiştir. Sultanın emrine göre kazılan suya “Nehir el Gazan’i” adı verilmiştir. Ayrıca bu su Kerbelâ ovasını da suluyordu.32
3- Şah İsmâil Safavi, H. 25Cumâde’luhrâ 914, M.1508 yılında Bağdat’ı aldı, ikinci gün Kerbelâ’yı ziyaret etti. Hz. Hüseyn’ın Ravzasına çok bol hediyeler verdi. Verdiği emrine göre, türbe odasında türlü tezyinat ve altın kaplamalar yapıldı. Hazra içinde altından bir sanduka yapıldı, üzerinde de göz alıcı süslemeler yapıldı. Şah, hazraya 12 altın kandil vakıf etti, tüm revakları da ağır pahalı çok kıymetli halılarla döşedi. Bir gece Hz. Hüseyn’in türbesi yanında ıtikâf etti, sahn içinden taşra çıkmadı, tüm gece boyu orada ibadet etti.33
4- Kanûnî Sultan Süleyman, Hz. Hüseyn’in ve İmam Ali’nin merkadlerini de H.941, “M.1534/1535” senesinde ziyâret ederek, İmamlara çok saygı gösterdi.
Irak’ta Sultan Süleyman’ın en büyük işlerinden, kendi ismiyle tanınan “Süleymani Nehri”, günümüzde “Hüsey’niye nehri”ni Fırat’tan Kerbelâya
su getirmesidir ki, önceki hükümdarlar, Sultan Gazan, Şah İsmâil ve Şah Tahmasıp bu projeyi düşünmüşlerdi, ama gerçekleştirememişlerdi;
çünkü Kerbelâ arazileri Fırat suyundan yüksek idi. Kanûnî’nin maiyetindeki mimar ve üstün başarılı mühendislerin, kullandıkları teknik ve geometrik metotlarla suyu Kerbelâya ulaştırmışlardı, bu büyük proje Kanûnî emriyle gerçekleşti, günümüzde Kerbelâ ovası bu su ile sulanır. Ayrıca, sultanın verdiği emrine göre, rüzgarın kumlar ile örttüğü sahaları, yeniden bahçe hâline koydurdu. Kanûnî, Hz. Hüseyn ve İmam Ali’nin merkadlerini manen süslemiştir ve çok saygı göstermiştir.34
5- Sultan 3. Muradın culüsündan sonra H. 982, M. 1574’te Al-vand zada Ali Paşa Bağdat vâlisi oldu35. Gülşeni Hulafa yazarının dediğine göre,3.Sultan Murad’ın emrine göre Bağdat valisi Al-Vandzada vasıtası ile H.984, M1576de, önce Enguşti yâr tesmiye edilen Mânâret al-Abd ve yanındaki mescit yeniden inşa olundu. Bu minare yukarıda geçtiği gibi ikinci Dünya savaşından önce yıkıldı minareden günümüzde hiç bir kalıntısı kalmamıştır. Çinisiz beyaz bir minare idi, hazranın sol köşesinde yapılmıştır. Ayrıca Hz. Hüseyn’in mezarı üzerine türbe inşa ettirdi, daha doğrusu eski türbeyi ihyâ ettirdi. Ravakları ve hazranın kubbesinin tâmirleri yanında da güzel tezyinâtlar yaptı.36
O dönemin şairleri, Ravzaya gösterilen saygı ve önemden dolayı, Sultanı ve Bağdat valisina de medhiyeler yazdılar.37
6- Nadir Şâh H.1156, M.1743 senesinde üçüncü kez Bağdat’ı kuşattıktan sonra aldı. Hz. Ali’nin türbesinin kubbesini ve iki minaresini altın ile kaplattı, ve Kerbela’yı ziyaret etti. Hz. Hüseyn merkadına da çok kıymetli hediyeleri oldu.38
7- Şah Hüseyin’in “1694-1722” kızı Raziya Sultan Begim, Hz. Hüseyn Ravzasının teziyini için, 20,000 dinarlık bir vakıf tahsis etti .39
8- Kacar Hânedanının müessisi Ağa Mehmed Han XVIII.asır sonuna doğru Hz. Hüseyn merkadının kubbesi ve minâresini altın ile kaplattı.40
Hz. Hüseyn’in makamına Türkmenler tarih boyunca büyük önem vermişlerdi ve bu kutsal yere saygı göstermişlerdi.
DİPNOTLAR,
1 Dr.Hüseyin Emin, Tarih el-Irak fi el-asır el-Selcuki,s230-270.
2 Sait Nekip, el-Medrese el-nizamiye, Irak Bilmler Kurumu dergisi, 1954, s,18.
3 Al-trsus, Sirac el-muluk, s,108.
4 El-kindi el-Hindi, el-Fauaid el-behiye fi taracim el-hafifiye, s,230.
5 Dr. Hüseyin Emin, Tarih el-Irak fi el-asır el-Selcuki, s,277.
6 Emin, a,g,e, s,379-385.
7 Zubeyir Bilel İsmail, Erbil fi edvarih el-Tarihiye, s,245.
8 Kiristi Vilsin, tarih İrak,s,142
9 Dr.Ebdulne’im M.Haseneyin, Selecikat Irak ve İran, s,192.
10 Haseneyin, a,g,e, s,192.
11 Haseneyin, a,g,e.
12 Haseneyin, a,g,e.
13 Emin, a,g,e, s.282.
14 İbn Batutta, cilt1, s,1141.
15 Dr. Mustafa Cevat, Sümer dergisi, araştırma, cilt,1,1946.
16 Dr. Mustafa Cevat,a,g,e.
17 Emin, a,g,e, s,292.
18 Emin, a,g,e, s,297-375.
19 Dr. Tarık Cuvad el-cenabi, Hazaret Irak, s,297.
20 el-cenabi, a,g,e, s,327.
21 Günümüzde Hz. Hüseyn adı üzerine koyulan Hüseyin isminden ayrı olarak yazımızda (Hüseyn) yazdık.
22 Hair bölgesi, Abbasi Halifesi Harun el-Reşid döneminde bu bölgeye yaptığı bir ziyarât sırasında, bu bölgede su taşmış ve her yer göl gibi olmuştı, tüm yerler
su altında kalmıştır. Hair denilen arazide ise hiç bir su eseri görünmuyordu. Gölün ortasında bir ada gibi toprak yer kalmıştır.
Halifenin dikkatını çeken bu hal, ve sorusuna cevap olarak su ulaşmadığı yer Şehit Hz. Hüseyn’in gömüldüğü yerdir. Halk ise hayretten gelen hair adı yere vermişlerdı
23 Dr. Tarık Cuvad el-cenabi, İmarat el-Irakiye, Hazarat el-Irak, 5,Fasıl, s,214, Bağdat, 1985.
24 El-cenabi, a.g.e. s,214.
25 el-Cenabi, a.g.e, s,214-218.
26 İslam Ansiklopedisi, c,6, s,580, İstanbul, 1977.
27 el- Halili, Kerbelâ bölümü, Beyrut, 1966
28 el-Cenabi, e.g.e, s.320.
29 İbn al-Asir, c,8, s,449, Dar Kutup İlmiye Beyrut. 1971.
30 İbn al-Asir, a.g.e. s.448.
31 Bakır Emin el-verid, Havadis Bağdat Fi 12 karın, Bağdat. 1989, s.147.
32 el-Azzavi, Tarih Irak beyne ihtilaleyn, c,1, s,398. 1935, Bağdat
33 el-Azzavi, Tarih Irak beyne ihtilaleyn, c,3, s,341, 1939, Bağdat.
34 Von Hammer, Osmanlı İmparatorluğu tarihi, s.509, İstanbul ve el-Azzavi, Tarih Irak beyne İhtilaleyn, c,4,s,6,37.
35 Bakır Emin el-verid, Bağdat, Halifeleri, Valileri kuruluşundan 1984de kadar, s,156, Bağdat.
36 Nazmi Zada Murtaza Efendi, Gülşen-i Hulafa, Arapçaye çiviren, Musa Kazım Nevres, s.208, Bağdat.
37 Dataylı bilgi için ve şiirlerin metini, Gülşen-i Hülafa, s,209 de.
38 Bakır Emin el verdi ,a.g.e, s221.
39 İslâm Ansiklopedisi, c,6, s,58-582, İstanbul.
40 İslâm Ansiklopedisi, a.g.e. s,582
KAYNAKÇA
Cuad, Dr.Mustafa, Sümer dergisi, cilt,1.
Ebul, el-munim, Mehmet, Hüseyin, Selecikat İran ve Irak.
El-Halili, el-Atabat Ansiklopedisi, Kerbelâ bölümü, Beyrut, 1966.
El-Azzavi, Tarih Irak beyne ihtilaleyn, c,1, s,398. 1935, Bağdat
El-Azzavi, Tarih Irak beyne ihtilaleyn, c,3, s,341, 1939, Bağdat.
El-cenabi, Dr. Tarık Cuvad İmarat el-Irakiye, Hazarat el-Irak, 5,Fasıl, s,214, Bağdat, 1985.
El-hindi, el-kindi, el-Favait el-behiyye fi taracim el-haffiye, s,277.
El-Tarsus, Siraç el-muluk, s,108.
El-verid, Bakır Emin Bağdat, Halifeleri, Valileri kuruluşundan 1984de kadar, s,156, Bağdat.
Emin, el-hüseyin, tarih el-Irak fi el-asır el-selcuki.
İbin, Battuta, cilt,1.
İbin-el-kasir, Bidaye ve Nihaye, Havadis, Senet 572;
İslam Ansiklopedisi, c,6, s,580, İstanbul, 1977.
Nazmi Zada Murtaza Efendi, Gülşen-i Hulafa, Arapçaye çeviren, Musa Kazım Nevres, s.208, Bağdat.
Seit, Nekip, el-Medrese el-Nizamiye, Bağdet,1954.
Von Hammer, Osmanlı İmparatorluğu tarihi, s.509, İstanbul ve el-Azzavi, Tarih Irak beyne İhtilaleyn, c,4,s,6,37.
Zubeyir, Bilel, İsmail, Erbil fi dvariha el-Tarihiyye.
Ortadoğu Stratejik Araştırmalar Merkezi
11 Cİ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR,
***
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder