Danışmanını Söyle Bana…
Rifat Serdaroğlu
Cuma, Eylül 02, 2011
Çoğu Genel Başkan, her Devlet Adamı, konularında gerçekten uzmanlaşmış danışmanlarla çalışır.
Bu danışmanlar, tıpkı birer “Karınca” gibi çalışarak hem Genel başkanlara, hem de ülkeye çok ciddi hizmetler yaparlar. Bu kişiler basında görünmeyen, reklamlarının yapılmasını sevmeyen Türk Bürokrasisinin ve Türk Siyasetinin “Pırlantalarıdır.”
Fikri yapısı olgunlaşmamış, entelektüel düzeyi gelişmemiş bazı Genel Başkanlar ise, bilgisizlikleri açığa çıkmasın diye, siyaset ve bürokrasi dışından danışmanlarla çalışırlar. Fakat bu danışmanlar tarafından bazen öyle bir yanlışın içine düşürürler ki, hem ülke çok sıkıntı çeker, hem de kendilerinin siyasi hayatları biter. Danışmanlara ne mi olur? Onlar, derhal başka bir siyasetçinin yanına kapağı atarlar, parmaklarında oynatacakları o kadar çok siyasetçi olduktan sonra, bunlar asla işsiz kalmazlar !…
Örnek vermek gerekirse; Tansu Çiller, siyasete ilk başladığı yıllarda, Türk Siyasetinde kalıcı olabilecek her türlü özelliğe sahip görünüyordu. Fakat, eşinin hem parti hem de devlet işlerine yetkisiz olduğu halde karışması ve Mümtazer Türköne-Şükrü Karaca-Hüseyin Kocabıyık gibi danışmanları sayesinde hem Türkiye’ye çok zarar verdi, hem de bugün fikrini söyleyemez ve insan içine çıkamaz hale gelerek siyaset defterini kapadı. Şimdi o danışmanlık yapıyor. Kime mi? Elbette ki Recep Tayyip Erdoğan’a…
Peki bu üç danışman ne oldu? Onlar önce Anavatan Partisi’ne, orayı bitirdikten sonra da şimdi AKP’ye hizmet ediyorlar. Ne de olsa moda AKP, eh para da orada, daha ne olsun ki?…
Yalnız, bu seyyar danışmanlar bazen ağızlarını tutamazlar ve kavgada bile söylenmeyecek laflar ederler.
Mehmet Metiner bunlardan biridir;
Mehmet Metiner, siyasete MTTB (Milli Türk Talebe Birliği ) de başlamış ve “Vatandaş Türkçe Konuş” kampanyasına katılmıştır. Daha sonra Erbakan’ın Milli Selamet Partisi- Akıncılar kolunda çalıştı.
Erdoğan, MSP İstanbul İl Başkanı ve R.P Belediye Başkanı iken ona sürekli danışmanlık yaptı. Erdoğan sonra Mehmet Metiner’i kovdu. PKK’nın siyasi kanadı HADEP’te Genel Başkan Yardımcısı oldu. Yine Başbakan Erdoğan’a danışman oldu. AKP’nin “Kürt Açılımı” mimarlarındandır. Seçim öncesi tüm televizyonlarda AKP propagandasını yaptı. 12 Haziran 2011 de AKP Adıyaman Milletvekili olarak meclise girdi. Erbakan’dan-Recai Kutan’a, Tayyip Erdoğan’dan- Abdullah Öcalan’a, oradan da tekrar Başbakan Erdoğan’a giden yolda danışmanlık yaparak, kapağı parlamentoya attı…
İşte bu kişi bayramda Başbakan Erdoğan için öyle şeyler söyledi ki, ne yenir ne de yutulur !…
*Tayyip Bey benim eski dostum, yani herkesten çok ve herkesten önce yakından tanıyorum. Yani onun beyin kıvrımlarında nelerin dolaştığını bilebilecek kadar kendisine yakın bir insanım.
*Tayyip Bey’in bir boşluktan yararlanmaya çalıştığı besbelli. Siyasal bir boşluk var. Bu boşluğu doldurabilecek etkili isimlerden biri olarak gözüküyor.
Bir yerlerden icazet(!) almaya çalıştı, aldı mı almadı mı bilemiyorum.
*Ben Tayyip Erdoğan ile “Demokratik bir Türkiye” inşa edilebileceği kanaatinde değilim. Çünkü icazet aldığı, içerideki çevreler statükonun sahici sahipleri.
*Kürt meselesinde de Tayyip Erdoğan’ın çok geri ve antidemokratik bir konumda olduğunu biliyorum ama çok pragmatik bir yaklaşımla Kürt sorununa el atabilir. Ama buna ne kadar cesaret edebilir bilemiyorum.
Bir, cesareti yetmez. İki, zaten böyle düşünmez.
*Bir Mehmet Ağar’ın, bir de başka gerçekten sicili bozuk insanlarla birlikte yol arkadaşları yapıyor olması bile Tayyip Erdoğan’ın aslında Kürt sorununun ne çözümünde ne de demokratikleşme sürecinde çok aktif bir rol oynamayacağı sonucuna götürür ama oradaki boşluk, dinsel muhafazakar kesimdeki boşluk Tayyip Erdoğan’la liberal demokratik bir kanala akıtılmak isteniyor. Ama Tayyip Bey bunu götürebilecek bir şey değil, yanında danışmanlarıyla belki bir şeyler kurtarmaya çalışıyor ama kendisi siyaseten entelektüel düzeyde bunu kaldırabilecek çapta bir insan değil. Henüz entelektüel birikiminin,siyasal birikiminin bu çapta olduğuna inanmıyorum.
Bunları Erdoğan’ın siyasi rakipleri söylese, ölçüsü kaçmış ve acımasız eleştiriler der geçerdik. Fakat bu sözleri, Başbakan Erdoğan’ın beyin kıvrımlarını bilen
(bu arada tüm sırlarını da) danışmanı ve milletvekili söyleyince üzerinde ciddi olarak durulması gerekir. İfadeler o kadar ağır ki, Başbakan bunları derhal kamuoyuna açıklamak zorundadır;
*Başbakan kimden icazet(izin)alarak siyaset yapmaktadır?
*Başbakan, niçin demokratik bir Türkiye inşa edemez? Başbakan kimlerden korkmaktadır?
*Mehmet Ağar’ın sicili neden bozuktur? Diğer sicili bozuklar kimlerdir?
*Başbakan gerçekten sığ bilgili ve cahil midir?..
Esasında bu soruları tüm AKP’lilerin, kendi Adıyaman Milletvekillerine sormaları gerekir, bakalım sorabilecekler mi?
Bu olay, siyasette bir sonun başlangıcıdır. Bir taraftan Deniz Feneri davasından tutuklu olanların “Ya beni kurtarırsın, ya da bildiklerimi anlatırım” tehdidi, diğer taraftan “bak ben Öcalan ile yaptığın anlaşmayı bile biliyorum, ya Kürtlere “Demokratik Özerkliği” ver, ya da ben de konuşurum”, baskısı dayanılır gibi değildir. Bu terazi bu sıkleti çekmez, dağılır gider. Üstüne üstlük yakında, birilerinin dünyanın dört ülkesine dağılmış paralarının yerleri, İstanbul Belediyesi-Deniz Feneri ilişkileri- imar değişiklikleri ile ilgili yapılanlar, dış istihbarat örgütleri (!) tarafından moda tabirle, internete düşürülürse, yandı gülüm, keten helva…
Ne demiş büyüklerimiz;
Her zaman doğru ol, yanlış iş yapma. “ B.kla yapılan iş, s.dikle bozulur”,
bunu da hiç unutma….
Sağlık ve başarı dileklerimle
Rifat Serdaroğlu
https://haberguncel.blogspot.com.tr/2011/09/dansmann-soyle-bana-rifat-serdaroglu.html
***
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder