IRAK TÜRKMENLERİ etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
IRAK TÜRKMENLERİ etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

19 Ocak 2018 Cuma

IRAK TÜRKMENLERİ VE MART 2003 SAVAŞINDAN SONRAKİ DURUMLARININ İNCELENMESİ

IRAK TÜRKMENLERİ VE MART 2003 SAVAŞINDAN SONRAKİ DURUMLARININ İNCELENMESİ 

Yazan: Prof.Dr. Mahir NAKİP 


1. İngiliz İdaresinde Türkmenler 

İngilizlerin 20. asrın başlarında Irak'a girmelerinin ana hedefi Kerkük petrollerini ele geçirmekti. Nitekim Kerkük sınırına gelene kadar Osmanlı ordusu ile çarpıştılar. Ancak, Türkmenlerin varlığını kabul eden Bağdat idaresi 25 Ekim 1920 günü kurulan Abdul Rahman El Geylanî kabinesinde, Eğitim ve Sağlık Bakanlıklarını Kerküklü bir Türkmen olan İzzet Paşa'ya tevdi etmiştir1. Temmuz 1921'de yapılan referandumda, Kerkük halkı Prens Faysal'ın krallığını reddetmiş, İngilizlere karşı açık bir tavır sergilemiş ve başta Neftçi ailesi2 olmak üzere bu şehirde yaşayan Türkmen aileleri gizli bazı faaliyetler yürütmeye başlamışlardır3 1923 yılında hazırlanmakta olan Irak Anayasasına desteklerini kazanmak üzere Kerkük'ün ileri gelenlerinden destek istenmiş, bunun üzerine  Kerkük lüler dört şart ileri sürmüşler dir 4: 

. Seçim sürecinde Hükümetin oluşumuna karışmamak, 
. Kerkük'ün mahallî yönetiminde Türk karakterinin (kimliğinin) korunması, 
. Türkçe'nin Kerkük bölgesinde resmî bir dil olarak kabul edilmesi ve 
. Bağdat'ta kurulacak bütün hükümet kabinelerinde Türkmenlere yer verilmesi. 

1923'ün Temmuz'unda Türkmenlerin bu isteklerine karşı Irak Başbakanı Abdül Muhsin Al Sadun Türkçe bir cevap yazarak, ikinci ve üçüncü isteklerinin kabul edildiğini bildirmiştir 5. 

Kerkük'te Türkmenlerle İngiliz idaresi arasındaki ilk kavga 4 Mayıs 1924 günü meydana gelmiştir. Kerkük'ün Büyük Pazar esnafı ile İngiliz taraftarı Teyyariler arasında çıkan çatışmada, çok sayıda Türkmen şehit düşmüştür. Irak polis gücünün müdahalesi neticesinde huzur tekrar tesis edilmiştir. Ayrıca, Kerkük'te Türkçe yayın yapan Necme Gazetesi'nin 4 Şubat 1924 günkü nüshasına bir ilan veren Kerkük Valiliği, zarar gören kişi, esnaf ve ailelerin zararlarını tazmin etmiştir. Gazetede yayınlanan 199 zarar gören kişinin mesleklerine bakıldığında tamamen Türkmenlerden oluştuklarını görebiliriz6. 12 Temmuz 1946 günü 
Gavurbağı Katliamı gerçekleşti. Burada da Irak polisi petrol şirketinden 
yürüyüşe çıkan işçilerin üzerine ateş açarak çok sayıda Türkmen’in ölmesine, bir kısmının da yaralanmasına sebep olmuştur7 

2. Cumhuriyet Döneminde Kerkük'ün Siyasi Kimliği 

14 Temmuz 1958 darbesiyle Abdülkerim Kasım, Kraliyeti devirmişti. Her Iraklı gibi Türkmenler de cumhuriyetin ilanına sevinmişlerdi. Ancak, Komünist Partisi'nin iktidarı yavaş yavaş ele geçirme teşebbüsleri, Kerkük Türkmenlerini endişelendiriyordu. Özellikle Kürt lideri Molla Mustafa Barzani'nin bu parti ile açık iş birliğine girmesi ve Kerkük'ü Kürdistan bölgesine dâhil ettirme teşebbüsleri, halkı iyice tedirgin etmişti. Nitekim o tarihlerde merkezi Kerkük'te bulunan 2. Tümen Komutanı General Nâzım Tabakçalı 9 Eylül 1958 günü Kasım'a 
gönderdiği gizli raporunda özetle şunları söylüyor: "Kerkük halkı Kürt olmadığı hâlde, şehir Kürdistan bölgesine dâhil edilmek istenmektedir. 

Bundan amaç, Irak Cumhuriyeti'nin millî serveti olan petrole egemen olmaktır. Kürdistan Eğitim Müdürlüğü'nün merkezini Kerkük'te kurmak ve başına bir Kürt'ü getirmek, kesinlikle doğru değildir. Kerkük'te görev yapacak eğitim müdürünün Arap olması yanında, tarafsız ve adil bir kişi olması şarttır8. Tabakçalı, 19 Ocak 1959 tarihinde bir başka rapor yollayarak ordudaki Kürt subayların gizli faaliyetlerini açığa çıkarır ve 15 Şubat 1959 günü şu telgrafı Kasım'a çeker: "Önceden size gönderdiğimiz raporları lütfen göz önüne alınız. Yoksa Kürtler, çoğunluğunu Türklerin (Türkmenlerin) teşkil ettiği bu şehri ileride Kürdistan bölgesine katacaklardır. Bu da genç Irak Cumhuriyeti'nin millî çıkarlarına ters düşer..."9 . 

Tabakçalı'nın raporları görevden alınmasına sebep olur ve yerine Komünist görüşlü Davut El Cenabi 2. Tümen Komutanlığına getirilir. Kerkük Belediye Başkanlığına Kürt kökenli Maruf Berzenci tayin edilir. 14 Temmuz 1959 günü Cumhuriyetin 1. yıldönümü kutlamalarının yapıldığı sırada olaylar patlak verir ve çok sayıda Türkmen tutuklanır. Türkmenlerin ileri gelenlerinden 25 kişi hunharca katledilir ve çok sayıda Türkmen'in evi ve iş yeri yağmalanır ve yakılır 10. Komünist Kürtler tarafından öldürülen Türkmenler, Kürt Belediye Başkanı tarafından şehir dışında toplu bir mezara gömülür 11. General Kasım, katliamın 
sorumluluğunu Komünist Partisine ve Kürt siyasi gruplarına yükler. 

Arkasından 260 Komünist ve Kürt tutuklanır. Büyük bir kısmı serbest 
bırakılırken bir kısmı da idama mahkûm edilir. Kasım'ı deviren General 
Abdülselam Arif, 23 Haziran 1963 günü bu hükmü yerine getirerek 28 suçlu Kürt ve Komünisti idam eder12. 

1968 yılında iktidara gelen Baas Partisi, özellikle 1970'li yıllarda ciddi anlamda Kerkük'ün kimliğini değiştirmeye çalışır. 1974 yılında Cumhurbaşkanı Yardımcısı olan Saddam, Kerkük'ün adını değiştirir, Tuzhurmatı ve Kifri gibi Türkmen ilçelerini Kerkük'ten alıp, Arap illerine bağlar. Türkmenlerin bu şehirden gayrimenkul almalarını yasaklar. Türkmen halkını güneye sürer. Bir zamanlar Türkmenlerin yoğunlukla yaşadığı tarihî kaleyi yıktırır13. Ayrıca, Kerkük'ten yüzlerce Türkmen'i idama mahkûm eder14. 

3. Körfez Krizinin Türkmenlere Etkileri 

Saddam'ın Kuveyt'i işgali ile başlayan süreç, Irak'ı bugünlere 
getirmiştir. ABD'nin baskılı önerisi ile Birleşmiş Milletler’in uygulamaya 
koyduğu 36. paralel uygulaması, bugün Kuzey Irak'ta oluşan Kürdistan 
Federasyonu’nun ilk adımı olmuştur. Özellikle 36. paralelin üstünde 
olduğu hâlde Musul, Güvenlik Bölgesine dâhil edilmemiş; buna mukabil, 
Süleymaniye 36. paralelin altında olduğu hâlde Güvenlik Bölgesine dâhil 
edilmiştir. Bugün anlaşılıyor ki, Çekiç Güç'ün yıllarca bölgede kalması, 
Güvenlik Bölgesi uygulamasının 12 yıl gibi uzun bir süre devam etmesi 
ve 1996 yılında ABD'nin Türkiye üzerinden binlerce Kürt'ü Guantanamo 
Adalarına götürerek orada eğitmesi ve Irak muhalefet toplantılarında 
KDP ve KYB'ye özel bir önem verilmesi hep bugün için atılan adımlardır. 
12 yıl süren bu arızi dönemden Türkmenlerin iyi yararlandıkları söylenemez. 

Şöyle ki; 

 a. 36. paralel uygulaması, nüfus ve bölge olarak Türkmenleri ortadan ikiye bölmüştür. Bir taraftan Telafer, Musul, Altunköprü, Kerkük, Tuzhurmatı ve Hanekin gibi Türkmen şehirlerinde yaşayanlar Saddam'ın insafına terk edilirken, diğer taraftan Saddam'dan kaçan Türkmenlerle Erbil'in halis yerli Türkmenleri, 36. paralelin üstünde kalarak Güvenlik Bölgesinde yaşama ve örgütlenme imkânı bulabilmişlerdir. Bunun bir neticesi olarak Türkmenlerin takriben %80'i 
güncel siyasi gelişmelerden, örgütlenmeden ve birbirleriyle haberleşmeden uzak kalmışlardır. 

 b. Türkmenlerin Erbil'de ve Türkiye'de kurdukları siyasi teşekküller dağınık, tabanı dar ve amatörce olmuştur. Planlar hep kısa vadeli, basit ve etkisiz kalmıştır. Bu siyasi dağınıklığın ana sebebi, karizmatik bir liderin çıkıp en azından Erbil'de ve yurt dışında bulunan Türkmenleri toparlayamamasıdır. 

 c. İran'da örgütlenen Şii Türkmenlerle, Türkiye'de ve diğer ülkelerde örgütlenen Türkmenler arasında ciddi bir kopukluk yaşanmıştır. Aslında aralarında derin ideolojik ayrılığın bulunmadığı bu iki kesim arasında zaman zaman diyaloglar kurulduysa da esaslı bir iş birliğine gidilememiştir. 

 ç. Türkmen siyasi teşekkülleri, Saddam yönetiminde kalan Türkmenlerle ilişki kuramamışlar ya da oralarda yaşayanlara zarar gelir endişesiyle ilişki kurmaktan çekinmişlerdir. 

 d. Türkiye'de örgütlenmiş Türkmen siyasi kuruluşları, Irak muhalefeti içinde hak ettikleri yeri bulamadılar; sürekli dışlandılar ve marjinal bir grup olarak gösterildiler. Bunda, takip ettikleri siyasetin, Türkiye eksenli olmasının rolü olduğunu söylemek yanlış değildir. Şii Türkmenler ise daha rasyonel davranarak, Irak Şii hareketinin açtığı geniş şemsiyenin altında yer almayı tercih ettiler. 

4. Son Savaş 

Türkiye ve yurt dışında örgütlenen Türkmen siyasi grupları ümitlerini Türkiye'nin ABD ile birlikte savaşa girmesine bağlamıştı. 1 Mart Tezkeresi TBMM'den geçmeyince Türkmen siyasi partileri ciddi hayal kırıklığına uğradılar. Türkiye'nin özellikle Kuzey Irak'ta yarattığı boşluğu KYB ve KDP doldurmaya başlayınca, Türkmenler giderek zarar gördüler, küçültülmeye mahkûm edildiler ve siyasi denklemin haricinde kalmaya zorlandılar. Özellikle hızlı bir şekilde Türkmen bölgelerinde örgütlenmeye başlayan Irak Türkmen Cephesi, Ulusal Meclis ve Hükümet üyeliği gibi bütün siyasi görevlerin dışında tutuldu. Mecliste ve Hükümette yer alan birer Türkmen temsilci, herhangi bir siyasi örgütle ilişkisi olmayan Türkmen şahsiyetlerinden seçildi. Bu bilinçli dışlanma, aslında bir 
bakıma Türkiye'nin 1 Mart Tezkeresini reddetme cezasının Türkmenlere 
yansıması idi. 

10 Nisan 2003 günü, Türkiye'nin kırmızı çizgilerine rağmen Kerkük'e akın eden Kürt Peşmergeleri, ABD askerlerinin gözü önünde, önce şehri yağmaladı, sonra resmî daireleri yaktı, tapu ve nüfus daireleri gibi devlet arşivi niteliğinde olan yerleri talan etti. ABD Kuvvetleri şehre 30 kişilik bir meclis kurdu. Türkmenlere, Kürtlere, Araplara ve Kildo-Asurilere altışardan olmak üzere, toplam 24 sandalye tahsis etti. Geri kalan 6 kişilik kontenjanı da kendisinin kullanacağını ilan etti. Herkes, bu kontenjana Amerikan yanlısı olmak kaydıyla iki Türkmen, iki Kürt ve iki de Arap seçilmesini beklerken, ABD beş Kürt ve bir Kildo-Asuri seçti ve 
meclisteki dengeyi Kürtler lehine çevirdi. Arkasından Kürt bir vali tayin edildi. Böylece ABD'nin hoşgörüsü ile Kerkük şehri Kürtleştirme sürecine alınmış oldu. 

Türkiye'nin Türkmenler ve özellikle de Kerkük konusunda çabaları sonuçsuz kaldı. Bunun sonucunda Arap ve bazı Türk yazarlar Kerkük'ün Kürtlere peşkeş çekilmesini, Türkmenlerin şahsında Türkiye'ye verilmiş bir ceza olarak nitelendirdiler. Saddam zamanında ve 30 yıllık bir süre içerisinde, Kerkük'ten sürülen Kürt ve Türkmenlerin yerlerine yerleştirilen Arapların geri gitmesi istendi. Bu talep sadece Kürt siyasi grupları tarafından dile getirilmiştir. Talebin hukuki gerekçesi henüz hazırlan  madan, Kürt bölgelerinden insanlar Kerkük'e akın etmeye başladı. Kanuni dayanağı henüz oluşturulmayan bu uygulama 
maksadını aştı ve 30 Ocak seçimlerinden önce Kerkük'e yerleştirilen Kürtlerin sayısı 375.000'i buldu. Hâlbuki Kürt yazarların tespitlerine göre Kerkük ve civarından Saddam zamanında göç ettirilen Kürt ve Türkmenlerin sayısı 108.000 kişidir15. Buna karşılık Türkiye hariç, hiçbir ülke bu açık istilanın durdurulması için gayret göstermedi. Türkiye'nin tepkisi ise, "Kerkük'ün demografik yapısının değiştirilmesi kabul edilemez" demekten öteye geçemedi. 


Kaynak:www.analisidifesa.com Mappa Cia Iraq - zona di Kirkuk

5. 30 Ocak Seçimleri 

Seçime Şiiler, Kürtler ve Türkmenler katılırken, Sünniler katılmamışlardır. Sünnilerin katılmamalarını, biri açık diğeri gizli olmak üzere iki sebebe bağlamak mümkündür. Açık olan sebep: Sünnilere göre ülke işgal altında iken demokrasi olmaz ve seçimler yapılamazdı. 

Gizli sebep ise, her zaman iktidarda olan Sünnilerin böyle bir seçimde azınlık durumuna düşeceklerinin kesin olmasıydı. Yani Sünniler, seçime girmemeyi, azınlık durumuna düşmeye tercih etmişlerdir. Her iki sebebi de anlamak, hatta takdir etmek gerekir. Çünkü (doğru ya da yanlış) bu bir duruş ve anlayıştır. Şiilerin oy oranlarının yüksek çıkacağı zaten bekleniyordu. Şaşırtıcı gibi görünüp, ancak hiç de sürpriz olmayan tek sonuç, Kürt oylarının kabarık çıkmasıydı. Bunu da birçok siyasi çevre bir başarı olarak göstermektedir. Aslında Kürtler açısından seçimleri iki farklı açıdan değerlendirmek gerekir. 

Nerdeyse iki yıldan beridir dünya, Kürtlerin Kerkük'e nasıl akın ettiklerini ve şehri nasıl doldurduklarını izlemektedir. Ayrıca, seçimlerden sonra özellikle Kerkük'te tespit edilen seçim ihlalleri, yapılan yolsuzluk ve usulsüzlükler herkes tarafından bilinmektedir. Aslında seçimden çok daha önce yüz binlerce Kuzey Iraklı Kürt'ün maksatlı bir şekilde Süleymaniye, Erbil, Duhok gibi şehirlerden özellikle Kerkük'e kaydırılması ve Kerkük'te de çadırlarda, barakalarda, devlete ait okul ve diğer kamu binalarında barındırılmaları seçimin nezihliğini daha baştan kirletmiş ve sonucunu ortaya koymuştu. Diğer taraftan, seçimden kısa bir süre önce Kerkük Seçim Komiserliği Kürt kökenli vatandaşlara ait usulsüz 73.000 seçim karnesini iptal etmiştir. Ancak, çeşitli antidemokratik müdahaleler le Kerkük Seçim Komiseri El Hadidi istifaya zorlanmış ve arkasından yeni atanan Komiser, sözü edilen karneleri kabul etmekle kalmamış, on binlerce yeni usulsüz karneyi de yürürlüğe sokmuştur. 

30 Ocak günü Türkmenlerin aleyhine olan ciddi seçim ihlalleri olmuştur. Mesela, Musul'da seçim merkezlerine yeteri kadar oy pusulası dağıtılmadığı, Cumhurbaşkanı El Yaver tarafından açıklanmış ve sadece belirli noktalarda az sayıda seçim sandığı bulundurulduğu için, yüz binlerce Iraklı Arap ve Türkmen oyunu kullanamamıştır. En az 300.000 nüfuslu Telafer'de sadece iki seçim merkezi açılmıştır. Diğer taraftan toplam nüfusu 11.000 civarında olan ve önemli bir kısmının Türkmenlerden oluştuğu Altunköprü Nahiyesi'nde 17.771 oy kullanılmış ve oyların büyük bir kısmı Kürdistan Koalisyon Listesi'ne çıkmıştır. 

Erbil'de seçimden önce Türkmen siyasi kuruluşlarının propaganda kampanyaları yürütmelerine izin verilmemiştir. Ayrıca, sandıkların başında hiçbir tarafsız gözlemcinin bulunmadığı görülmüştür. Aynı şekilde Tuzhurmatu'nun Süleyman Beg Nahiyesi'nde ve civar köylerinde yaşayan Türkmenler ya 130 numaralı Kürdistan Koalisyon Listesine oy vermeye zorlanmışlar ya da şehre gelip oy kullanmaları engellenmiştir. Erbil, Duhok ve Süleymaniye'de seçimle ilgili bütün resmî işlemler Barzani ve Talabani'nin memurları tarafından yürütülmüştür. 

Seçim günü Kerkük'te meydana gelen usulsüzlükler ve kanunsuz uygulamalar daha da dikkat çekicidir16. 

 a. Kerkük'ün her mahallesindeki seçim merkezlerinin sayısı, önceden Seçim Komisyonu tarafından belirlendiği hâlde, seçim sabahı Kürt mahallelerinde bulunan 8 okulda yeni seçim merkezleri kurulmuş ve bu merkezlerin korunmaları için Kerkük polisinden değil, tamamen Kürt Peşmergelerden oluşan Millî Muhafız gücünden destek alınmıştır. 

 b. Sakinleri tamamen Kürtlerden oluşan Rahimava semtinde, oy kullanma işlemleri saat 7.00 yerine saat 6.00'da başlamış ve 17.00'den sonraya kadar devam etmiştir. 

 c. Bazı seçim merkezleri, seçimden bir gün önce Türkmen mahallelerinden alınıp, Kürt mahallelerine nakledilmiştir. 

 ç. Seçim günü, propaganda yapma yasağı olduğu hâlde, Kürt seçmenler arabalarla şehri dolaşarak anonslar yapmışlar ve seçim merkezlerinin duvarlarına Talabani ve Barzani'nin resimlerini yapıştırmışlardır. 

 d. Kerkük'e bağlı Yengice ve Bastamlı gibi Türkmen köylerinde oy verme işlemleri bittikten sonra, Millî Muhafız Güçleri sandıkları zorla almışlar; ancak arabaya yüklerken telaşlanarak sandıkların birini yolda düşürmüşler ve oyların yollara dağılmasına sebep olmuşlardır. 

6. Türkmenler Seçimi Kaybetti mi? 

Seçim sonuçları yayımlandığında Irak Türkmenleri Cephesi'ne 93.000 oy çıkmış ve sonuçta sadece 3 milletvekilini meclise sokabilmişlerdir. Türk basını bu sonucu Türkmenlerin başarısızlığı, hatta realitesi olarak gösterdi. Bu gülünç oy sayısı birileri tarafından kasıtlı olarak küçültülmüş olabilir. Ama her şeye rağmen başarısızlığı topyekûn Türkmen toplumuna fatura etmek doğru değildir. Şii Türkmenlerin en büyük dilimini temsil eden siyasi kuruluşlar, esas Şii listesine girerek Meclise 5 milletvekili sokmuşlardır. Kürt listesinden meclise giren birkaç 
Türkmen'i hariç tutmakla birlikte, Allavi'nin listesinden de Meclise giren  Türkmenler olduğu bilinmektedir. Bu durumda demek ki mecliste 14 Türkmen milletvekili bulunmaktadır. 

Başkaları ile iş birliği yaparak seçime giren Türkmen siyasi kuruluşları da tek başlarına seçime girebilirlerdi. Ama temkinli ve realist davranarak başka listelerle koalisyona gitmeyi daha ehven buldular. Aslında seçim öncesi şartlar da bunu gerektiriyordu. Bunlar için kurtlar sofrasında güçlünün yanına oturmak, yalnız oturmaktan daha mantıklı bir seçenekti. Demek ki yanlış strateji takip etmenin bir sonucu olarak seçimi kaybeden sadece Irak Türkmenleri Cephesi ile Türkmen Millî Hareketi olmuştur. Bu arada her şeye rağmen Irak Türkmenleri Cephesi şanslı görünmektedir. Çünkü seçime 4 milyon Iraklı katılmamıştır. Eğer 
seçime bir milyon seçmen daha katılmış olsaydı, Irak Türkmenleri Cephesi %1 barajına takılarak meclise hiç giremeye bilirdi. 

7. Kerkük'ün Bugünü ve Geleceği 

Dr. İbrahim Caferi, hükümeti kurarken meclisten ikinci büyük siyasi kütleyi temsil eden Kürtlerle pazarlığa oturmak zorunda kalmıştır. Özellikle Barzani'nin ileri sürdüğü şartlardan birisi de, Kerkük'ün Kürdistan bölgesine dâhil edilmesi şartı idi. Hâlbuki Geçici Irak Yönetimi Kanunu'nun 53’üncü ve 57’nci maddelerine göre Kerkük'ün hangi statüde yönetileceği iki önemli şarta bağlanmıştı. Biri bölgede yapılacak adil bir sayım, diğeri de daimi anayasanın kabulü idi. Caferi'nin direnmesi üzerine bu şarttan vazgeçildi ve Kerkük'ün yönetim biçiminin belirlenmesi ileriki bir tarihe atıldı. Ancak, şehirde kurulan 41 kişilik 
Vilayet Meclisi'nde 26 Kürt, 9 Türkmen ve 6 Arap milletvekili olduğu hâlde hiçbir karar alınamamakta ve meclis çalışmaları kilitlenmiş bir durumdadır. Seçimin üzerinden tam dört ay geçmesine rağmen şehir meclisi toplanamamış, herhangi bir karar alamamıştır. Diğer taraftan Türkmen ve Arap milletvekilleri de aylardan beridir meclis toplantılarına katılmamaktadır. Bu belirsiz durumdan en çok yararlanan siyasi taraf Kürt siyasi gruplarıdır. Çünkü, bütün yeni atamalar onlar tarafından yapılmaktadır. Hatta Kürdistan Bölgesi için Erbil'de oluşturulan 
parlamentoda Kerkük'ü temsilen milletvekilleri bile seçilmiştir. 

Fiilen Kürt idaresinde olan Kerkük'ün geleceği oldukça karanlık görünüyor. Bugünkü yapısı itibariyle Kerkük'ün üç etnik gruptan oluştuğunu bütün taraflar kabul etmektedir. Ancak, özellikle KDP, Kerkük'ün Kürdistan'a dâhil olduğunu iddia etmektedir. KYB adına Talabani Brüksel Modeli’ni önerirken, Türkmenler ve (Şii’si ve Sünni’siyle) Araplar Kerkük'ün Irak'ın bütününe ait olduğunu  savunmakta dır. KDP'nin bu uçuk görüşünü oluştururken cesaretini ABD'den aldığını söylemek mümkündür. Başta Kürtler olmak üzere birçok Iraklı siyasetçi Kerkük'ün, Irak'ın bir iç meselesi olduğunu söylemesine rağmen, komşu ülkelerin de Kerkük konusunda çekinceleri olduğu malumdur. Bilindiği gibi, dünya petrollerinin %4'ü Kerkük'te üretilmektedir. İran'da, Suriye'de, Türkiye'de uzantısı olan ve hiç devlet tecrübesi olmayan bir etnik gruba böylesi bir kaynağı teslim etmek elbette büyük riskleri de beraberinde getirir ve ilgili ülkelere söz söyleme hakkı verir. 

Kerkük'ün Türkmenler açısından bir başka önemi daha bulunmaktadır. İngilizler döneminden bu yana ve bütün baskılara rağmen Irak Türklüğünün sembol ve merkezi olmuştur. Türkmen ediplerin, şairlerin, bestekârların, yazarların ve bilim adamlarının çoğu burada yetişmiştir. En çok asimilasyona, baskıya, sürgüne ve katliama maruz kalanlar genelde bu şehirde ya da civarda yaşayan Türkmenler 
olmuştur. Ayrıca Kerkük, Irak Türklerinin yaşadığı coğrafyanın tam ortasında bir şehirdir. Şu anda da Türkmen meclisi ve hemen hemen bütün Türkmen siyasi teşekküllerinin merkezi bu şehirde bulunmaktadır. Kerkük, Kürdistan'a dâhil edildiği takdirde, Türkmenlerin ciddi bir dağılma ve sarsıntı geçirecekleri muhtemeldir. Diğer taraftan Irak'ı oluşturan bütün taraflar, Kerkük'ün Kürdistan'a dâhil edilmesi durumunda, bundan sonraki adımın bu bölgenin Irak'tan koparılarak bağımsız bir devlet hâline getirilmesi olduğunu tahmin edebilmektedir. 

Kısacası Kerkük'ün geleceği bütün taraflar için hayati bir öneme haizdir. Bütün bu veriler ışığında en selim ve tartışmasız çözüm, Kerkük'ü özel statülü bir şehir hâline getirmek olacaktır. Ama tarafların bu özel statüdeki yerinin ve payının ne kadar olacağını, zaman ve tarafların güçleri belirleyecektir. 

8. Telafer'in Dramı 

Irak'ın kuzeybatısına düşen Telafer, takriben 300.000 nüfuslu olup, tamamen Türkmenlerden oluşmaktadır. 1920 yılında İngiliz idaresine karşı ilk isyan meşalesi bu şehirde yakılmış ve Kaçakaç Hadisesi olarak tarihe geçmiştir. Musul'un büyük ilçesi olup, Türkmen olduğundan Saddam zamanında il yapılmamıştır. Nüfusun yarısına yakını Şii mezhebine mensup olmakla beraber, bugüne kadar Sünni Türkmenlerle hiçbir konuda ihtilafa düşmemişlerdir. Bir petrol şehri olmamakla birlikte, Telafer stratejik bir mevkie sahiptir. Türkiye sınırına 110 km, Suriye sınırına ise 70 km uzaklıktadır. Her iki sınıra da yakın 
olan tek Türkmen şehridir. Yani, Türkiye'den Türkmen bölgesine inmek için yegâne geçit ve bölge Telafer'dir. 

Türkiye'nin Ovaköy noktasından Telafer'e uzanan 110 km’lik koridor, Türkmen leri,  Kürtleri ve Türkiye'yi yakından ilgilendirir. Türkmenler için önemlidir; çünkü Anadolu ile tek bağlantı noktası bu koridorla sağlanmaktadır. Aksi takdir de Barzani'nin egemenliğindeki bölgeden geçerek Türkiye'ye ulaşmak mümkün olmaktadır. Türkiye için de önemlidir; çünkü Zaho'dan sadece Kürt bölgesine giriş yapılabilirken, Ovaköy'den açılacak yeni bir kapı ile hemen Türkmen ve Arap bölgelerine inilebilmektedir. Bu koridor bir bakıma Ermenistan' dan İran'a  uzanan Zengezur koridoruna benzetilebilir. Bilindiği gibi bu koridor hem  Nahçıvan'ı Azerbaycan'dan, hem de Türkiye'yi Türk dünyasından ayırmakta dır. 

Aynı derecede Kürtler için de önemli görünmektedir. Söz konusu bu koridor yoluyla Suriye ile de dünyaya açılma imkânı elde edeceklerdir. Yoksa, tek çıkış yolları İran ve Türkiye üzerinden olacaktır. 

Bu koridor, Geçici Anayasada tanımlanan Kürdistan bölgesine dâhil değildir. Ayrıca, bu bölgenin zaten Musul Vilayeti'nin sınırlarına dâhil olduğu açıktır. Bugün Telafer'de, hafiften de olsa bir Sünni-Şii çatışmasının körüklendiğini görüyoruz. Ayrıca, aylardan beridir sebepsiz yere Türkmenlerin öldürüldüğünü, tutuklandığını ve evlerin boşaltıldığını öğreniyoruz. Bu gibi gelişmelerin tesadüf değil, kasıtlı olma ihtimali oldukça yüksek görünmektedir. Sebebi de Telafer'in ve civarının herkes için hayati öneme haiz olmasıdır. 

Sonuç 

Savaştan önce Irak muhalefeti tarafından dışlanan Türkmenler, savaştan sonra da dışlanmaya maruz kalmıştır. Özellikle Irak Türkmen Cephesi'ne siyasi süreçte hiçbir rol verilmemektedir. Şii Türkmenlerin, Irak'ın genel Şii şemsiyesi altında yer alarak siyasi sahnede az da olsa bir yer işgal ettiklerini söylemek mümkündür. Ama onların da bütün Türkmenleri kucakladıkları söylenemez. Kürt yanlısı Türkmen partileri ise, şu ana kadar kayda değer bir itibar elde edememişlerdir. Çünkü, nasıl ve niçin kuruldukları bellidir. Ancak, bundan sonra siyasi rol almaları büyük ölçüde Kürt siyasi gruplarının elde edecekleri başarıyla 
doğru orantılı olabilir. Ulusalcı kanadı temsil eden cephenin altındaki partilerin söylemleri arasında dişe dokunur bir fark yoktur. Şii Türkmen Partilerin ideolojik öncelikleri biraz farklı olmakla beraber, Türkmen kimliklerini gizlememektedirler. Bilindiği gibi mezhep olarak Şiilik, milliyetçilik akımlarına kapalıdır. Dolayısıyla bu iki siyasi kütlenin hemen hemen her konuda iş birliği yapmaları mümkün görünmektedir. Ancak, bu iki siyasi kütlenin, Kürt yanlısı Türkmen partileriyle iş birliği yapması uzak bir ihtimal gibi görünüyor. Çünkü, arada çok köklü düşünce 
farklılıkları vardır. Özellikle Kerkük konusundaki fikir ayrılığı çok ciddi bir boyutta dır. Ulusalcı ve Şii Türkmen partileri Kerkük'ü Irak'ın bir parçası olarak görürken, Kürt yanlıları Kerkük'ü Kürdistan'ın bir parçası olarak görmek istiyor. Genel olarak Türkmenlerin dört ana sıkıntıları göze çarpmaktadır: 

1. Siyasi Güç ve Tecrübe Yetersizliği 

Türkmenler 1990 yılına kadar gizli siyaset yaparak ayakta durmaya çalıştılar. Hiç kimse onlara doğru dürüst yol göstermedi, sponsorluk yapmadı ve siyasi eğitim vermedi. Siyasi tecrübelerini deneme yanılma yoluyla kazanmaya çalıştılar. Onun için bugün aralarındaki en küçük mesele uyuşmazlık konusu olabilmekte dir. Siyasi gündemlerini meşgul eden konular basit ve küçük meseleler olmaktadır. Özellikle bugün Cephe'nin çatısı altında görünen partilerin birbirinden hiçbir farkı yoktur. 

2. Karizmatik Vasıflara Haiz Bir Liderin Çıkmaması 

1995 yılında aktif faaliyete geçen Irak Türkmen Cephesi, 10 yıl içerisinde beş sefer başkan değiştirmiştir. Cephe'nin dışındaki siyasi partilerin başkanları da çok dar bir siyasi tabana hitap etmektedirler. Türkmenler, feodal yapıdan çıktıkları için, onları bir araya toplayabilecek olan kişi bir aşiret reisi değil, ancak karizmatik bir lider olabilir. 

3. Askerî Güçlerinin Olmaması 

 Savaştan önce Kürtlerin iyi eğitilmiş ve çeşitli imkânlara sahip Peşmergeleri varken, Şii Araplar da Bedir Tugayları adında esaslı bir askerî güce sahipti. Bu askerî güç savaştan sonra da kendini hissettirdi ve siyasi görüşmelerde önemli bir pazarlık ya da tehdit unsuru olabildi. Türkmenler işin başından itibaren böyle bir güce sahip olmadı ve mücadeleyi daha çok demokratik enstrümanlarla sürdürmeyi tercih etti. 

4. Mali Destek Yetersizliği 

Kürt siyasi grupları baştan beri ABD ve İsrail'den, Şii grupları da İran'dan mali destek görürken, Türkmenlerin bu tarz güçlü bir finans kaynakları olmamıştır. Bugün Kuzey Irak'ta yürütülen ticari faaliyetlerin büyük bir kısmı Kürt iş adamlarının elindedir. Savaştan sonra Irak'a yerleşen Türk firmalarının çoğu da vekalet ve temsilciliklerini Kürt iş adamlarına vermiş durumdadırlar. 

Bütün bu köklü eksikliklere rağmen Türkmenlerin hak ettikleri yeri almaları, Irak'ın geleceği açısından önemli bir şart olarak görünmektedir. Türkmenlerin siyasi süreçten dışlanmasıyla Irak'ın geneli bir kazanç elde edemez. Bilakis, Irak'ın sadık vatandaşları olarak Türkmenler, Irak'ın demokratikleşmesi, gelişmesi ve kalkınmasında önemli roller alabilirler. Türkmenlerin sosyolojik yapıları incelendiğinde bugüne kadar hiçbir kesime zarar vermedikleri kolaylıkla görülebilir. Bütün bunlara rağmen dışlanmalarının sebebi ne olabilir diye düşündüğümüzde, akla Türkiye ile soydaşlık faktöründen başka bir sebep akla gelmemektedir. Onun için de sürekli küçültülmüş ler ve yaşadıkları coğrafya daraltılmıştır. Kürt siyasi grupları, Türkmenleri 500.000 civarında bir topluluk olarak gösterirken, Türkmen Cephesi 3.5 milyon olarak göstermektedir. Ancak bilimsel bir tahminle, nüfuslarının 2 milyondan daha az olmadığını tahmin etmek zor olmasa gerektir 17. Bununla birlikte, tarafsız ve BM gözetiminde doğru bir nüfus sayımı yapılmadan Türkmenlerin gerçek nüfusunu tahmin etmek doğru olmayacaktır. Bugün Irak'ta bütün siyasi olumsuzluklara ve sonuçları tartışmalı olmasına rağmen bir seçim yapılabilmiştir ama her nedense Kürt ve Şii partiler sayıma yanaşmamakta ve ülkedeki güvensiz ortamı gerekçe göstererek hep ertelemektedirler. 

Kısaca ifade etmek gerekirse, Türkmenler 21. asrın mağdur edilmiş, hakları verilmemiş ve dışlanmış topluluklarının başında gelmektedir. 


KAYNAKÇA 

1.C. J. Edmonds, Kurds, Turks and Arabs: Politics, Travel and 
Research in North-Eastern Iraq 1919-1925, Oxford University Press, 
London, 1957, ss. 266-280 
2. Neft, Arapça petrol anlamına gelir. Osmanlı Padişahı Sultan Abdulhamit, İngilizlerin Kerkük petrollerine göz dikmesi üzerine, bu şehirde petrol çıkarma imtiyazını bu Türkmen ailesine verdiğinden soyadları Neftçi olmuştur. Bu ailenin ileri gelenlerinden Abdullah Neftçi, 14 Temmuz 1959 Katliamında şehit düşenler arasındadır. 
3. L. Lukitz, Iraq: The Search for National Identity, Frank Cass, London, 1995, s. 40 
4.İbid,s.41 
5.İbid,s.42 
6.Geniş bilgi için bkz: Elturkman vel Vatanul İrakî, Arshad Hurmuzi, İkinci Basım, Kerkük Vakfı Yayınları,2003, Kerkük, s. 57-65 
7.E. El-Hunnuzi, Safahat Minel Tarih El-Turkmani, Meczeret 
Gavurbaği Fi Karkuk, Kardaşlık Dergisi, Sayı: 23,2004,s. 75 (Arapça) 
8. Muthekkerat El-Tabakçali ve Thikreyat Casim Muhlis El-
Muhami, İkinci Basım, Zaman Matbaası, Bağdat, 1985, s. 356 
9.İbid, s. 423 
10.Z. Umar, The Forgotten Minority Turkomans of Iraq, Inquiry, 
February 1987, s.40 
11.G. Kirk, Contemporary Arab Politics, Frederick Praeger, 
N.Y., 1961, ss. 162-163 
12.W. Jaff, Karkuk, Dirase Siyasiye ve İctimaiyye, Matbaat 
Wizretül Thekafa, Erbil, 1998, s.100 
13.S. Saatçi, Irak Türkmenleri, İkinci Basım, Ötüken, İstanbul, 
2003, s. 249-276 
14.A. Hurmuzi, Elturkman vel Vatanul İrakî, İkinci Basım, 
Kerkük Vakfı Yayınları, 2003, Kerkük, s. 120-145(Arapça) 
15.Nuri El-Talabani, Siyaset Tağyir El-Vaki, El-Kavmi Limedinet 
Karkuk Kadimen ve Hadisen, Kirkuk The City of Ethnic Harmony, 
Scientifıc Symposium Held by Kartala Center for Research andStudies, 
Birinci Baskı, London, 21-22 July 2001, s. 433 
16.Mahir Nakip, Çuvaldız, Kardaşlık, Sayı: 25, Yıl: 7, s. 7 
17.Ershad Al-Hirmizi, The Türkmen and lraqi Homland, Kerkük 
Vakfı, İstanbul, 2003, s. 90 


HARP AKADEMİLERİ DERGİSİ 2006

***

4 Mart 2017 Cumartesi

ORTADOĞU TÜRKMENLERİ SEMPOZYUMU BÖLÜM 10


 ORTADOĞU TÜRKMENLERİ SEMPOZYUMU  BÖLÜM 10,



IRAK  TÜRKMENLERİN KÜLTÜREL VE MİMARİ MİRASI,

Necat Kevseroğlu 

Giriş 

Tarihte, en eski ve ilk Türkmen göçleri Türkistan’dan garp cihetlerine gerçekleştiren Oğuzlar, Orta Şark ülkelerinde yerleşmişlerdi. 
Günümüzde, Ortadoğu adıyla bilinen Orta Şark Ülkeleri, Türkiye, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti, Suriye, Mısır, Lübnan, Filistin, S. Arabistan, Iran ve Irak’a Türkmenler gelerek o toprakları kendilerine yurt edindiler. Orada Oğuzlar tarihlerinin ilk devirlerinde siyasî teşkilât ve askerî kabiliyetleri, dünyada ilk defa ata binerek onu bir muharebe vasıtası halinde kullanmaları sayesinde komşu kavimlere üstün bir kuvvet olarak meydana çıkmışlar. O zamandan beri de tek Tanrı’ya inanmış, millî şuura ve insanlık duygularına bağlanmış ve cihân hâkimiyeti dâvasına girişmişlerdir. Bu maddî-manevi kuvvetlerle geniş imparatorluklar kuran Oğuzlar “Türkmenler” hâkimiyetleri altına aldıkları ve münasebetlerde bulundukları kavimlere siyasî teşkilâtlarını ve askeri tekniklerini vermişler, özellikle Ortadoğu ülkeleri arasında din, kültür, alfabe, ticarî, mimarî ve sınai maddelerin mübadelesine imkân hazırlayarak kültür ve medeniyet tarihine hizmet etmişlerdir ve o ülkelerin medeniyetinde de 
etkin rolleri ve katkıları olmuştur. 

Bu çalışmada, Irak’ta Türkmen Kültür mirasını açıklarsak, Türkmenler Irak’ta Abbasilerin son devirlerinde, Tuğrul Bey’in Bağdat’a girmesiyle başlayarak yani Selçukluların egemenliğinden, Birinci Dünya Savaşı’nın sonuna kadar “M. 1055-1918” Irak, Türkmen hâkimiyeti sahasına dâhildi. Bu devirde milli ve İslâmî mefkûrelerin uygunluk ve kaynaşması sâyesinde Türkmenler daha yüksek bir medeniyet, kültür ve kudretli bir cihân hâkimiyeti ile yeni bir tarih devresine girilmiştir. Irak’ta yeni kültürel ve mimarî hamlelerle de İslâm medeniyeti ikinci yüksek devrini idrâk etmiş ve ona 18. yüzyıla kadar uzun devirler üstünlük sağlamıştır. 

Irak’ta, Türkmen döneminde yapılan bilimsel, mimari, sanat eserleri ve bırakılan Türkmen mirasları: 

Bilimsel Eserler: 

Selçuklu devrinde düşünce hareketi gelişerek, Türkmen kültürü en parlak çağını yaşıyordu. Irak, Türkmen bilim adamı ve edebiyatçılarla dolup taşıyordu. Fikir ve bilim dalında meydana gelen kalkınma Müslümanlara çok yaradı. O dönemlerde tefsir, kıraat, kelam, dil, beyan, edebiyat ve modern bilimlerde olduğu gibi felsefe, geometri, astroloji, musiki, tıp, kimya, matematik, tarih ve coğrafya dallarında da iyi gelişmeler kaydedildi. 

Türkmen yöneticileri aynı zamanda okullara da büyük önem verdiler. Bunların inşa ettikleri okullar sayesinde ilim, edebiyat ve diğer dallarda büyük gelişmeler yaşandı. Irak’ta geniş bir kültür hareketinin başlamasına yol açtı. Okullar genellikle ya müstakil olarak ya da mescit ve camilerin bir parçası olarak inşa ediliyordu. Söz konusu okullara ya kurucusunun ya da buradaki tanınmış bir öğretim üyesinin ismi veriliyordu. Okulun planı ise genellikle dörtgen ya dikdörtgen şeklinde idi. Okulun en bariz kısmını teşkil eden okul mescidinin üç cephesi, avlu ve bir de büyük bir kapısı vardı. 

O dönemde mimaride çok önemli bir gelişme olarak sayılan medresenin ana kapısının yanında bir veya birden fazla minare inşa ediliyordu. Herkesin 
dikkatini çekmek için büyük bir şekilde minarelerin inşa edildiği medreselerde ayrıca değişik ölçülerde salon ve odalar da bulunuyordu. 
Medresenin içinde talebelerin ve konukların yerleşmesi için hücreler de vardı. Söz konusu medreseler genellikle, eğitim kadrosu ve öğrencilerinin geçim, giyim, iaşe ve kitap ihtiyaçlarının giderilmesi için değişik esnaf sahiplerinin kurdukları bir de vakfa sahipti. 

Türkmen idaresi döneminde Irak’ta bilimsel kuruluşlarda ilk kez olarak gerçek okuma sistemi ortaya çıktı. Bu sisteme göre her ders için kendi dalında uzman bir öğretmen tahsis edildi. Türkmen idaresi döneminde inşa edilen okul1 

Nizamiye Okulu (Medresesi) 

Medrese, Selçuklu veziri Nizamulmülk tarafından Bağdat’ta inşa ettirildi. Hicri 459 Miladi 1066’da Şafii fakihleri için eğitime açılan medresenin inşasına 200 bin dinar harcandı. Üzerinde kendi adını yazdıran Selçuklu vezir Nizamulmülk aynı zamanda medresenin masraflarını karşılayan işyerleri de açtı. Vezir Nizamulmülk’ün okul çevresinde satın aldığı dükkanlar, hamamlar ve depoları medresenin zimmetine geçirdi.2 

Hem eğitim hem de müfredat bakımından İslam’da düzenli bir eğitim sisteminin başlangıcı olarak sayılan Nizamiye medresesi bu özelliğiyle İslam’ın akli yaşamında ve eğitim yapılanmasında büyük bir tesiri olmuştur. Abo İshak Elşirazi gibi büyük din alimi ve fukahaların eğitim gördüğü medresede İmam Gazali, kitap telifi konusunda medresenin önde gelen isimlerinden sayılır. İmam Gazali, “İhya ulumuddin”, “Kimya esseada” , “Tehafut el-felasifa” ve “el-iktisad fi al-ittikad” gibi meşhur eserlere imzasını atmıştır.3 

Medresede öğretim görevlileri arasında ayrıca Ebubekir Eşşasi ve “Kamus Almuhit” adlı eserin sahibi Hicri 817’de Miladi 1414’te vefat eden 
Mecdüddin Ebu Tahir bin Muhammed el Şirazi el Firuzabadi de yer alıyordu. 

Eğitim süresinin yaklaşık 4 yılla sınırlı olduğu Nizamiye medresesinde fıkıh metodu ve bazı yardımcı bilimler okutuluyordu. Bu özelliğiyle büyük bir ün yapan medreseye İslam aleminden çok sayıda talebe akın ediyordu. 

Böylece Müslümanlar Selçuklu döneminde tıp, felsefe, kimya, astroloji, matematik ve coğrafya dallarında büyük bir ilerleme kaydettiler. Yunan 
ve Fars kültüründen tercüme ve alıntı yaparak İslam kültürüne çok şey kazandırdılar. Türkmenler, Yunan ve Farslar’dan aldıkları bilime ilaveler 
yapmak suretiyle birçok bilim dalına damgalarını vurdular. 

O dönemde Türkmenler eserlerini, o devirlerde birer uluslararası dil konumunda olan Arapça ve Farsça yazdılar. Her geçen gün sayıları artan eserler yalnız bilimsel eserlerle sınırlı kalmadı. Ayrıca şairlerde bu dili kullanarak eserler ortaya koydular. 

Hicri 817, Miladi 1414’ten sonra bir ilim merkezi olan Nizamiye medresesinde eğitim durdu ve okul ortadan kalktı.4 

Abihanifa Medresesi 

Türkmen döneminin ilk okullarından olan Abihanifa Medresesi Irak’ta ilim hareketi tarihinde kendine büyük bir yer edinmiştir. Abusaad İbnalmüstevvi 
tarafından inşa edildi. Medrese, Hicri 459 Miladi 1067’de Selçuklu Sultan Alparslan döneminde Hanefi mezhebindeki talebeler 
için açıldı. 

Medresenin idare heyetinde fıkıh ve dil öğretmeni bir görevli bulunuyordu. Bu görevli aynı zamanda medreseye ait vakfı da idare ediyordu. Görevli izinli olduğunda vakfı asistanlar veya yardımcı idareciler tarafından idare edilirdi. Medresenin nemazını ikamet eden bir imamı vardı. Hem idare hem de yapılanma olarak Nizamiye medresesinden hiçbir farkı olmayan Abihanifa medresesi bünyesinde bir de kütüphane vardı. Kütüphane Hazın adı verilen bir görevli tarafından idare ediliyordu. Dönemin en büyük fakihlerinden sayılan Abu Tahir Bin Nasır Bin İbrahim medreseye atanan ilk öğretmen olarak kabul edilirdi. Çok sayıda fakihin yetiştiği Abihanifa medresesi Bağdat’ın en uzun ömürlü medresesidir. Bağdat’ın geçirmiş olduğu kötü şartlara rağmen günümüze kadar devam eden Abihanifa medresesi, Nizamiye ile aynı seviyede idi.5 

Netşi’ye Medresesi 

Kral Netş’in memluklarından biri olan Kimartekin tarafından yaptırılan Netşi’ye medresesinin, Bağdat’ta halen hizmete devam eden El-Vezir Camii’nin yerinde olduğu ihtimali ağır basıyor. 

Taciye Medresesi 

Hicri 482 Miladi 1089’da açılmış olan Taciye medresesinin kurucusu Melikşah vezirlerinden Tacmelik’tir. Medrese Şafii mezhebine özeldi. 

Behai’ye Medresesi 

Hicri 563 Miladi 1168’de Bağdat’ın doğu kesiminde El-Şat kahvehanesi karşısında Behai’lere özel bir medrese açıldı. 

Mofakiye Medresesi 

Mofakiye medresesi ise Dicle üzerinde Tapu müdürlüğü yerinde idi. 

Magişiye Medresesi 

Halen Babalşeyh ile bilinen Babalaziç’te yapıldı. 

Takasi Medresesi 

Şafii mezhebine özel medrese Sikatüldevle Abulhasan Ali Binanbari tarafından miladi 1154’te inşa edildi. 

Şeyh Abdülkadir Elgeylani Medresesi 

Hanbeli fakihleri için inşa edilen medrese Babaleziç’te Abusaad Elmakrami tarafından yapıldı. Ardından Şeyh Abdülkadir Elgeylani’ye 
devredilen medresnin tecdidi yapıldı, H.561-M.1165 yılında vefat eden Şeyh Elgeylani avlusunda defnedildi ve muhteşem bir kubbe ile turbesi 
örtüldü. Günümüze değin ziyaretçilere açıktır. 

İbnihabira Medresesi 

Hanbelilere özel medrese olarak Hicri 557 Miladi 1161’de Bağdat’ın batısındaki Babalbasra’da yapıldı. Vezir Yahya Bin Muhammed Bin 
Almuzaffer Bin Habire tarafından inşa edilen medresede İbnihabire’nin mezar bulunuyor. 

Hamza Bin Ali Medresesi 

Medrese Hicri 535 Miladi 1140’te yapıldı. Hamza Bin Ali Abulfatih trafından yapıldı Abulhasan Bin el-hal ilk medresede ders verenlerdendir. 

İbni Cevzi Medresesi 

Medrese Almuntazam, Safvatülsavfa ve Tilbis İblis gibi eserlere imza atan Abulfaraç Bincevzi tarafından Bağdat’ın doğusunda Darıp Dinar 
yanında bu medrese inşa edilmiştir. 

Benevşe Medresesi 

Halife Almustazi’nin eşi Benevşe tarafından inşa ettirilen medrese Nizamettin Binnasır’ın eviydi. Benevşe hanım medreseyi Hanbeli fakihlere 
özel olmak üzere Hicri 570 Miladi 1174’de Abialfaraç Alcevzi’ye devretti. 

Abinecip Alsahrverdi medresesi 

Bağdat’ın doğusunda inşa edilen medreseyi Abinecip Alsahrverdi inşa etti. Abinecip Alsahrverdi Hicri 563 Miladi 1167’de inşa ettiği okulun 
bahçesine defnedildi. 

Fahruldevle Medresesi 

Medrese Hacri 568 Miladi 1173’te Fahruldevle el-muzaffar bin el-hasan tarafından inşa ettirildi. Bağdat’ın doğu tarafına düşer. 

İbnialbradi Medresesi 

Bağdat’ın Albedeviye mahallesinde inşa edilen medrese aslında Muhammed İbnahmed Alabradi’nin eviydi. İbnialbradi evini Hanbeliler 
için okul olmak üzere vakfetti. 

Selçuklu Devrinde Musul Medreseleri 6 

Nizamiye Medresesi 

Selçuklu vezir Nizamulmülk tarafından Hicri 459 Miladi 1066’da Musul’da inşa edildi. 

Atabek Medresesi 

Medrese Seyfettin Gazi Bin İmadettin Zengi Bin Aksunkur tarafından inşa edildi. Hicri 541 Miladi 1146’da inşa edilen medrese Şafii fakihlerine vakfedildi. 
Aksunkur vefat ettiğinde inşa ettiği medresenin avlusuna defnedildi. 

Kemaliye Medresesi 

Zeyneddin Abulhasan Ali Bin Bektekin Musul’da Kemaliye medresesini H.535, M.1140 yılnda inşa etti. Bektekin, Erbil sahibi kral Muzaffereddin Said Gökbörü’nün babasıdır. Günümüzde medresenin yerinde Şat adlı cami durmaktadır. 

Zeyniye Medresesi 

Aynı Zeyneddin Bektekin Zeyniye medresesini yaptırdı. Hicri 576 Miladi 1180’de vefat eden Yunus Binmene medresenin en ünlü hocalarından 
biri idi. Medresenin nerede inşa edildiği bilinmiyor. 

Nuri Medresesi 

Nurettin Mahmud İmadettin Zengi, Nuri camii ile tanınan Nuri medresesini yaptırdı. Halen ayakta duran Nuri camii medresesinde psikoloji 
bilimini araştıran birçok kitap ihtiva ediyordu. 

Kemaliye Medresesi: “El-Kazaviye” 

Hicri 572 Miladi 1176’de vefta eden Abulfazl Muhammed Bin Abi Muhammed Abdullah Abikasım Şahrizuri, el-kazaviye adıyla tanınan Kemaliye medresesini inşa ettirdi. Şafii fakihlerine vakfedilen medresenin yeri, kalıntılarına ulaşılmadığı için bilinmiyor. 

İzziye Medreses

Hicri 589 Miladi 1193’te vefat eden İzzettin Mesud Alevvel Bin Kutbeddin Mevdud, İzziye medresesini yaptırdı. Şafii ve Hanefi fakihlerine 
vakfedilen medrese halen İmam Abdurrahman’ın makamıdır. 

Nuri Medresesi 

Hicri 607 Miladi 1210’da vefat eden Nurettin Arslan Şah Bin İzzettin Mesuduevvel, Nuri medresesini yaptırdı. Musul’da inşa edilen medreselerin 
en iyisi olan Nuri medresesi Şafii mezhebine mahsustu. Musul’daki İmam Muhsin’in makamının medresenin kalıntısı olduğu sanılıyor. İl 
merkezinde tanınan Dar el-mamlaka’nın karşısında idi. 

Mücahidiye Medresesi 

Hicri 576 Miladi 1180’de ise Mücahideddin Abumansur Kaymaz, Mücahidiye medresesini inşa ettirdi. Aynı Kaymaz’ın inşa ettiği Mücahidiye 
camii yakınında bulunduğu sanılan medrese Şafii mezhebine vakfedilmişti. 

Erbil Medreseleri 7 

Erbil’de Türkmenler devrinde eğitim muntazam bir biçimde yapılıyordu. İlk medresenin Zeynel-din Ali’nin yardımcısı Abu Mansur Serf Tekin tarafından inşa edildiği Erbil’de Muzaffereddin Gökbörü devrinde medrese sayısı her geçen gün daha da arttı. Böylece Erbil bir ilim ve siyaset kenti olmaya başladı. Çok sayıda meşhur alimler mezun oldu. Erbil’deki medreselerin inşa süreci Atabeyler devrinde büyük bir hız kazandı. İlk olarak inşa edilen Kale medresesini, Erbil hakimi Zen eleddin Küçük’ün yardımcılığını yapan Abu Mansur Serftekin yaptırdı. Hicri 478 Miladi 1094’de doğup Hicri 568 Miladi 1173’de vefat eden Abuabbas Elhızır Elerbilli Elşafii, Kale medresesinde öğretmenlik yapanlardandır. Elşafii 
vefat ettikten sonra yerini yeğeni İzzettin Abukasım Nasır Bin Akil Bin Nasır aldı. Ardından Nasır, Muzaffereddin Gökbörü’nün kendisine kızdığı için Musul’a gidip oraya yerleşti. Abuabbas el-hızır el-erbilli el-şafii Bağdat’ta tahsilini tamamladıktan sonar Erbil’e geldi. Bu fırsatı değerlendiren Abu Mansur Serftekin el-şafii için Kale medresesini yaptırdı. Fıkıh ve tefsir konularında birçok esere imza atan Abuabbas el-hızır el-erbilli el-şafii, Hicri 576 Miladi 1172’de Erbil’de vefat etti ve kendi medresesine defnedildi. 

Kral Muzaffereddin Medresesi 

Erbil hakimi Muzaffereddin Gökbörü tarafından inşa ettirilen medrese Şafii ve Hanefi fakihlerine tahsis edildi. Medresede Şeyh Abucafer Muhammed 
Bin Hibetullah el-mükerrem Bin Mustafa el-sofi ve Muhammed Bin İbrahim Bin Abi Bekir ibin Hülekan’ın babası ve Hülekan gibi tanınmış din alimleri öğretmenlik yaptı. 

İlhanlılar Tarafından Yapılan Medreseler 8 

İlhanlılar tarafından ise başta Bağdat olmak üzere birçok şehirde medreseler 
inşa edildi. İnşa edilen medreseler sırasıyla şöyledir: 

İsmetiye Medresesi 

Hicri 678 Miladi 1279’da inşa edildiği sanılan medrese Hatun İsmeteddin tarafından Bağdat’ın doğu kısmında yaptırıldı. Hatun İsmeteddin kendisinin inşa ettiği medresenin avlusuna defnedildi. Hicri 685 Miladi 1286’da ise Mecdeddin Bin Esir Bağdat’ta bir medrese inşa ettirdi. Bin Esir, Hicri 685 Miladi 1286’da öldürüldükten sonra kendi inşa ettiği medreseye defnedildi. 

Bahaaddin Medresesi 

Aynı zamanda Dicle kenarında halen Babalşeyh ile tanınan Babalazç’te Bahaaddin Abdulvehap tarafından bir medrese inşa edildi. Hicri 688 
Miladi 1289’da vefat eden Bahaaddin Abdulvehap, kendi inşa ettirdiği medreseye defnedildi. 

El-Alaiye Medresesi 

Hicri 693 Miladi 1293’te medreseyi inşa ettiren Alaaddin Ali Bin Abdul-mumin, medresesini, Abinecip Elsahrverdi medresesi karşısında olmasını istedi. Bağdatlı tarihçi İbni Alfuti, eserinde medreseye övgüler yağdırıyor. Alfuti, eserinde medreseyi güzel ve yüksek yapılı olarak tarif ediyor. 

Gazaniye Medresesi 

Babalzafriye veya Babalvastani olarak bilinen bölgede Reşidettin tarafından yaptırılan medreseye Sultan Gazan Mahmud adını verdi. 

El-imamiye El-Bekriye Medresesi 

Divanulbağdat eseri sahibi İmameddin Yahya el-bekri tarafından yaptırılan medresede her türlü dini bilgiler okutuluyordu. İmameddin Yahya 
el-bekri, vefatından sonra kendi medresesinde toprağa verildi. 

Türkmen idaresi devrinde ilmi ve fikri faaliyetler yalnız Bağdat ile sınırlı değildi. Küfa, Kerbela ve Necef’te de bu faaliyetler alanına girdi. Bu kapsamda Elmesudiye medresesi Türkmenlerin kurduğu bir bilim yuvasıdır. Medresede her dört mezhepten öğrenciler tahsil görürdü. Medreseyi, Hicri 785 Miladi 1383 yılında Sultan Ahmed Bin Uveys zamanında Mesud Bin Mansur yaptırdı. Aynı zamanda İsmailiye ve Vikaiyye medreseleri de yaptırıldı. 

Irak’ta Türkmen Mimari Sanatı 9 

Türkmenler mimari ve bina yapımı alanında büyük başarılara imza atmış bir halktır. Irak’ta iktidarı ellerine alan Türkmenler söz ve nüfuz sahibi 
olduktan sonra nakış, süs ve sanat değeri çok yüksek olan binalar ortaya koydular. Selçuklular döneminde sanat faaliyetlerinde büyük gelişmeler 
yaşandı. Nakış, resim, sanat ve mimari hareketinin dorukta olduğu Selçuklular yüksek yapılar ve çok nakışlı süslenmiş eserler ortaya koydular. 
Selçuklu sultanları sanatı koruyarak bu alanda çalışanları teşvik ediyordu. 

Irak’ta inşa edilen Türkmen yapılarının süs ve sanat değeri çok yüksektir10. O devirlerde inşa edilmiş mescit ve medreselere girenler buradaki muhteşem salon ve kapılarla karşılaşır. Binalar ayrıca hat örneklerinin yanında bitki ve hayvan çeşitlerini andıran resimlerle de süslüdür. 
Böylece Türkmen halk sanatı eski İslam sanatına yeni sanat çeşitlerini kazandırdı ve o dönemden itibaren modern İslam süs sanatında bitki ve hayvan resimleri kullanmaya başlandı 11 . 

Yukarıda da temas ettiğimiz gibi Türkmen yönetimleri özellikle de Selçuklu sultanları sanata gereken ehemmiyeti göstererek bu alanda çalışanları cesaretlendiriyordu. 
Birçok araştırmacı, İslam sanatının Selçuklu döneminde çok ilerlediğini kabul ediyor. 

Selçuklu Devrinde Irak’ta İnşa Edilen Mimari Örneklerinden 12 

Selçuklu Saltanat Evi 

Tuğrul Bey Hicri 447 Miladi 1055’te Bağdat’a girdiğinde, Hicri 367 Miladi 978’e kadar hüküm süren Büveyhi devleti kral yardımcısının inşa ettirdiği Darül memleke’ye yerleşti. Darülmemleke, bugün İvaziye ile tanınan Yukarı Mahram bölgesinde idi. Sultan Tuğrul Bey, Hicri 448 Miladi 1056’da saltanat evine geniş bir duvar yaptırarak büyük bir mahram parçasıyla donattı. Ayrıca Büveyhi krallık evinin restorasyonunu gerçekleştirerek kapısını genişletti. Eve ardından Selçuklu saltanat evi verilerek Selçuklu sultanların ikametgahı oldu 13. 

Nizamiye Medresesi Yapısı 

Selçukluların Bağdat’ta inşa ettiği en ünlü yapı olarak kabul edilen Nizamiye medresesini vezir Nizamettin yaptırdı. Medrese kurulduğu Hicri 457 Miladi 1064 tarihinden iki sene sonra kapısını eğitime açtı. 

Hicri 580 Miladi 1184’te medreseyi ziyaret eden tarihçi İbnicübeyr Bağdat’taki medreseyi tanıtırken şöyle yazıyor: “Bağdat’ta yaklaşık 30 medrese bulunuyor. Bu medreselerin hepsi kentin doğu kısmında. En muhteşemi ve meşhuru Nizamiye’dir. 

İbnibatuta ise medreseyi tanıtırken “Bu pazarın ortasında güzelliğiyle ün yapan muhteşem Nizamiye medresesi bulunur”. diye yazıyor14. 

Bağdat Duvarı 

Selçuklu halife Müstazhar döneminde başlayıp halife Müsterşid zama-nında yapımı tamamlanan Bağdat duvarını çevreleyen bir de geniş bir hendek kazıldı. Bağdat duvarının dört adet kapısı bulunuyor. 

a-Sultan Kapısı 

Selçuklu Tuğrul Bey anısına bu adı verilen kapının şimdiki adı Babulmuazzam’dır. 

b-Zafariye Kapısı 

Bugün Babalvastani ile tanınan Zafariye kapısının kalıntıları halen duruyor. Kimi zamanlar adı Babhurasanla da geçen bölgeyi Irak hükümeti silah müzesine çevirdi. 

c-Halba Kapısı 

At yarış meydanına yakın olması nedeniyle bu adı verilen Halba kapısı, Tılsım kapısı ile de tanınıyor. Yeri ise eskiden Babelşeyh ile tanınan tren istasyonudur. Halife Nasıraldin Hicri 618 Miladi 1221’de kapının üzerinde büyük bir kule yaptırdı. 1917’ye kadar ayakta durmayı başaran Halba kapısı Birinci Cihan Harbi sırasında yerle bir edildi. 

d-Basaliye Kapısı 

Dicle nehri yakınındaki Babilşarki mevkiinde bulunan Basaliye kapısına, güneydeki köy Kulvazi kapısı da deniyordu. 

Türkmen İdaresi Döneminde İnşa Edilen Mescit Ve Mezarlıklar15 

Türkmenlerin Irak’ı idare ettikleri dönemlerde, nüfusta görünen artış ve iktisadi kalkınmanın bir sonucu olarak artan Müslüman şehir sayısının atması ile birlikte mescit ve mezarlıklar yapım faaliyetlerine de hız kazandırıldı. Bunun bir sonucu olarak mescit, mezarlık yapım planında da yeni metotlar bulma arayışına girildi. Türkmen Selçuklu mimari tarzının bir ifadesi olan binalarda piramit şeklini alan altılı ve sekizli kaideli kubbeler yapılmaya başlandı. 

Bu türden binalar Bağdat ve diğer şehirlerde yayılmaya başladı. Harun Reşit’in eşi Zübeyde hanımın adını verdiği Zümrüt Hatun kubbesi Türkmen Selçuklu mimari tarzının örneğidir. Hicri 588 Miladi 1190’da Bağdat’ın batı kısmında yapılan Zümrüt Hatun kubbesi Irak’ta kubbe yapımında örnek olarak alınıyordu. Türkmen kökenli Zümrüt Hatun prens Abi Muhammed el-hasan’ın eşiydi. Prens Elhasan’dan, Abbasi prensi olan Ahmet adında bir erkek çocuğu dünyaya getiren Zümrüt Hatun Bağdat’ta hala ayakta duran ve el-hazair adını taşıyan bir mescit 
yaptırdı. Söz konusu mescit Bağdat’ın en eski mescitleri arasında yer alıyor. Selçuklu devrinden kalan mescidin minaresi hala ayakta duruyor. 

Söz konusu minare daha sonraki devirlerde inşa edilen minare yapımında örnek olarak alınıyordu 16. 

İmam El-Dur Kubbesi 

Samara’nın kuzeyindeki Dur beldesinde bulunan kubbe Türkmen Selçuklu mimari tarzının bir örneğidir. Ardından Musul’da İmam Yahya Abu Kasım kubbesi, Bağdat’ta Ömer Saharverdi kubbesi, Zübeyr’de Hasan Basri kubbesi ve Hadisa’da İmam Necmettin kubbesi inşa edildi.17 

Türkmen İdaresi Döneminde İnşa Edilen Camiler 18 

Kamariye Camii 

Hicri 626 Miladi 1228’de Dicle kenarında Bağdat’ın batısında inşa edilen Kamariye camii adını, Abbasi halifesi Nasıraddin’in ehlibeytinden olan 
Kamariye’den aldı. Mescidin minaresi hala duruyor. 

Nuri Camii 

Hicri 566 Miladi 1171’de İmadettin Zengi’nin oğlu Nurettin Mahmud tarafından Musul’da inşa edilen camii Büyük Camii olarak da biliniyor. 
Irak’ta en yüksek minare olan camiin güzel minaresi hala duruyor. 

Mücahidi Camii 

Camii, Hicri 572 Miladi 1177’de Mücahididdin ile tanınan Abu Mansur Kaymaz Bin Abdullah Zeyni tarafından Musul’da yapıldı. 

Benevşe Hatun Camii 

Halife Müstazi’nin eşi Benevşe hatunun emriyle Bağdat’ın doğusunda yapıldı. 

Hazair Camii 

Halife Nasırel-din’in annesi Zümrüt Hatun tarafından Bağdat’ın doğusunda yaptırılan camii bugün el-haffafin camii olarak biliniyor. Söz 
konusu camiin minaresi Bağdat’ın en eski minarelerinden biridir. 

Suk Sultan Mescidi 

Bağdat’ın doğusunda halen Meydan pazarıyla tanınan Suksultan’da inşa edildi. 

Zülkifil Türbesi 

Zülkifil türbesi veya yatırı, Zülkifil ilçesindedir. Iraklılar arasında kutsal ziyaret yeri sayılır. 

Bazı inançlara göre, bu yatır Hizkil “Hezekil” peygamberin türbesidir ki Kur’an’da adı geçen yirmi dört “Hz. Muhammed’le birlikte yirmi beş” peygamberden seçkin kişi olan Zülkifil’in kendisidir, bölgede adını ondan almıştır. 

Mezar taşı yazısına göre, İlhanlı Sultanı (H.703-716, M 1303-1316) tarafından yaptırılmıştır.19 

Bu şekil mimaride, Irak’ta ilk olarak Selçuklular tarafından yapılmıştır. 
Türbe, Türkmen mimari tarzı olarak, çok güzel türlü renk renk münakkaş 
mukarnas yani merdiven şeklinde dereceli bir yapıdır. 

Emineddin Mercan Türbesi 

Bu türbe, Mercan Medresesi ile oluşan külliye yapısı, H.758 “M.1357” tarihinde Celâyirliler döneminde, Bağdat’ın doğu kesiminin ortasında, Bağdat hükümdarı Emineddin Mercan tarafından yapılmıştır. Ne yazık ki, yapı 1948 yılında yıkılmıştır. 

Sonradan eski yapılış tarzına göre, tam orijinal çizgisi üzere, Bağdat Eski Eserler Genel Müdürlüğü tarafından yeniden yapılmıştır. Türbe, dörtgen şeklinde yapılmıştır, Medresenin giriş kapısının karşısına düşer. Girişi ise medresenin avlusundandır. Sağ taraftan bir sıra kare ve dikdörtgen kavuşlarla Medresenin mescidine bitişiktir. 

Yapı tuğla ile yanmış kireçten yapılmıştır. Türbenin muazzam kubbesini kaldırmak için, duvarları özel olarak çok dayanıklı ve kalın yapılmıştır. 

Türbenin giriş kapısı, dikdörtgen çerçeve içinde, düğümlü gösterişli bağlanmış; kapının üstünde de geometrik motifli dekorlu bir pencereyle süslenmiştir. Türbenin, mimarisinde en çok ilgi çeken çatısının örtücü öğesi olan iki katlı kubbesidir. 

Birinci katı, büyük tonoz örtüsü, 24 ufak katlı, nakışlı merdiven “mukarnas” şeklinde dereceli yuvarlak bir güle benzetilen kubbesi, üç kat olarak işlemeli yapılmıştır. Türbenin içi, kabartma teknikle yapılan alçılı tersi dönüşler yay “kavis” şeklinde dört duvarı yükselen büyük gösterişli düğümlü dekorasyonludur. 

Kubbenin dış kısmı ise, soğan şekilli görkemli bir tür mimari öğelerle bilinen uzun boylu, yuvarlak, yarım sütunlar üzerinde olan geometrik bileşimle sıralanan tuğla ve kerpiçler örnek mimari olarak gösterişli yapılan alçı kabartmalar ve süslemeler sanatlı bir şekilde donanmıştır. 

Kubbenin silindir şeklindeki olan gövdesi, sekizgen taban üzerine dikilmiştir. 
Bu da türbenin dörtgen odasının duvarına rekiz olmuştur. 

Mercan türbesinin yapılış tarzı ve kubbesi tek örnek olarak sayılır, özellikle yapının gövdesi, kubbenin boyun sütunları ve işlenen dekorasyonunun 
türü önemlidir. 

Ayrıca kubbenin iç kısmının niteliği, geometrik şekillerle meydana gelen süs unsurlar yapıya ayrı bir güzellik vermiştir. 

Ama ne yazık ki, bu âbide (anıt) kendi hâline bırakılmış, yıkılışı Hicri 18.yüzyılın “M.14 asır” Irak’ın ve özellikle Türkmen mimari belgelerinden en önemli belgesi yok olup ebediliğe kavuşmuştur.20 

Ravza-i Kâzımiye 

Bu yatır Yedinci İmam Musa Bin Cafer el-Sadık “el-Kâzım” ve torunu Muhammed El-Cevad’ın ravz-i şerifesidir. 

Hz. Muhammed’in torununa hürmeten, Celâyirlilerin sultanı Uvis bin Şeyh Hasan el-Celayirli’nin emir ve isteğine göre H.769 M1367 yılında iki mezar için baş hazra ve bitişiğinde, iki büyük dikdörtgen güzel kubbeli odanın yapısı, yenilenmiştir. 

H.927 “M.1520” yılında, yapı temelinden yıkılmıştır. Yeniden yapılan yapının merkezinde iki büyük kubbeli oda ve dört etrafında da üstü örtülü, önü açık bir sıra kemerli yer “revak” yapılmıştır. Yapının etrafı da, geniş açık bir avlu ile kuşatılmıştır. Aynı zamanda, hazranın kuzey duvarına bitişik bir camiin temeli atılmıştır. Bu da Sultan Selimin verdiği emir gereğince H.978 “M.1570” yılında tamamlanmıştır. 

Kaynakların bildirdiğine göre ravzanın dört muhteşem minaresi da Osmanlılar döneminde H.1045 “M.1732” senesinde yapılmıştır. H.1211 “M.1856” tarihinde de hazranın dört köşesinde küçük minarelerin yapılışı tamamlanmıştır. Aynı zamanda hazranın kubbesi ve kapıları süslemeli altın kaplama ile süslenmiştir. Yapının yeri de beyaz, sağlam mermerle döşenmiştir. 

H.1230 “M.1815” yılında, kubbenin çatma işlenmiş tavanı da nakışlı merdivenli üzüm salkımı gibi dereceli yerleri ayna parçalarıyla süslemişlerdi. 

H.1239 “M.1832” senesinde de yatırın sahanlığında ek yapılar yapılmıştır, bir sıra küçücük kemerli odalar sahan üzerinde yapılmıştır. Bunların yanında da yapılan köşklerle sahanın etrafı çevirilmiştir. 

Bu yapılarla sahan etrafındaki pazar ve evlerle ayırım yapılmıştır. 

H.1301 “M.1883” yapının tüm duvarlarının görülen bölümleri ve sathı kabartma teknikle yapılan pişmiş kiremitle süslemelerin yanında daha çok bitkisel motiflerden oluşan alçı dekorasyonlar, Kur’an ayetleriyle, dini yazılarla ve renkli boyalarla dekorlar süslenmiştir. Bu sanat işlemleri sırasında iki muhteşem kulenin üstünde iki büyük saat dikilmiştir. 

Kâzımiye Ravzası, dikdörtgen 140×135m çapında bir kara üzerinde yapılan bu mukaddes yatır bir hazra ve camiden oluşan yapı ve iki yapıyı birbirinden ayıran geniş sahan “avlu” dan oluşmaktadır. Bu mukaddes yer, Irak’ta yatır ve ravzalar arasında yapılışı ve sanat bakımından büyük ve önemli bir yer almaktadır. 

Hüseyn Bin Ali Bin Ebu Talip Ravzası 21 

Hz. Hüseyn Ravzası, Kerbela kentinin Hair22 bölgesine düşer. Hz. Peygamberin kızı Hz. Fatma’yla amcaoğlu Hz. Ali’nin oğullarından Hz. Hüseyn’in merkadı ve gömüldüğü yerdir. Yanında da Kerbela vâkıasında şehit düşen on yedi şehidin mezarı bulunmaktadır. 

İslam kaynaklarına göre, türbeler üzerinde yapılan araştırmalara bakılırsa “H.65, M.684” yılında yapılan ilk türbe yapısıdır. 

Bugünkü Ravzanın, olduğu haliyle H.767, M.1365 yılında Celayirlilerin Sultanı Uvis Bin Şeyh Hasan El-Celayirli’nin verdiği emre göre yapılmıştır. Yapılışı on bir yıl sürmüştü .23 

IX ve X yüzyılda Ravzaya çok önem verilmiştir, yapıda gelişmeler olmuştur. Süslemesine büyük para harcanmıştır. Merkadın kubbesi, minareleri 
ve kapıları hep ayna, gümüş ve altın kaplama ile süslenmiştir. 

Bunların yanında da sahnda genişletme ve bir saat kulesi yapılmıştır. Bu gelişmeler H.932, M.1525 yılında olmuştur. 

Osmanlılar, Hüseyniye Ravzasına çok önem vermişlerdi. H.941, M.1534 yılında, Sultan Süleyman Kanuni’nin verdiği emrine göre, kubbe ve iki minaresi yenilenmiştir ve yapıya da yeni eklemeler yapılmıştır.24 

Hüseyniye Ravzası, dik dörtgen planlı olarak 95x120m çapında bir kara üzerinde yapılan bu mukaddes yatır, geniş bir sahn ve hazradan oluşan binânın dört yanı, sıra odalar, büyük salonlar ve oturacak yüksek kemerli binâlardan “eyvânlardan” oluşan Ravza ve geniş sahnı, bir surla “külliye” çevrilmiştir. Yapılan sur ravzanı ve geniş sahnı etrafındaki çarşı ve evlerden ayırmıştı. Ravza, çok ihtişamlı sağlam ve dayanaklı bir şekilde tuğla ve alcıyla yapılmıştır. Muhteşem bir şekilde güzelleştirilmiş, ağır, pahalı nesnelerle altın, ayna ve güzel renkli sırçalı mine ile nakışlanan pişmiş kiremitler, “çiniler” süslü dekorlarla kaplamalar yapılmıştır.25 

Hz. Hüseyn’nin makamı, dikdörtgen şeklinde 55x40m büyüklüğünde bir avlu “Sahn” içindedir. Türbe, bu merkezi odanın ortasındadır. Sahn, yapının 
orta kısmı ve kalbi sayılır. 27m. yüksekliğinde olan oda, 2,5m. eninde 3,5 yüksekliğinde dört büyük mustatil sütün üzerinde soğan şekilli, uzun boyunlu bir kubbe ile örtülüdür. Kubbenin etrafı da sivri kağir tuğladan yapılan “kemerli ve gösterişli tavan penceresi ile içeri ışıklanmıştır. 

Kubbe ve boynu altına kadar kaplanmıştır. Boydan boya Kur’an süreleri koyu mavi zemin üzerine beyaz yazı ile süslenmiştir. 

Kubbenin içi ise, bükülmüş çatma işlenmiş nakışlı, merdivenli, kabartmalı, üzüm salkımı gibi dereceli “mukarnas” çok güzel ve gösterişli dekorlarla güzelleşmiştir. Yerleri ve kemerler ayna parçalarıyla çok dikkatli dekore edilmiştir. Bu dekorasyon tavan pencerelerinin arasına kadar uzanır. Duvarlarda, boydan boya kubbenin dışarıda olduğu gibi Kur’an süreleri ile süslenmiştir. Kubbenin içten dikkat çeken güzelliği de, aynayla donanmış dekorasyonudur. Bunun yanında da, odanın daha çekici tarafı da, türbenin üstünün altın ile kaplanmasıdır. 

Türbe odasının üç etrafı, büyük eyvanlarla ve 20x10m ölçüsünde mescit binası ile kuşatılmıştır. Duvarları içeride olduğu gibi boydan-boya süslü, mavi zemin üzerinde beyaz ile Kur’an ayetleri ile yazılmış olan bir pervaz süsler. 

Eyvanların, duvarı kalın olduğundan, içinden odalar çıkarılmıştır, bazıları içeriye, diğerleri de sah’nın doğu, batı, ve kuzey yönüne açılmıştır. 

Güney köşesindeki, “Yıldızlı dehlizden” geçerek varılan 6x20m. ölçülü dikdörtgen şekilli orta kısmı, üzeri kemerler ile örtülü bir koridor “bugün cami” ile kuşatılmıştır ki, ziyaretçiler buradan makamı tavaf ederler. Bu eyvan, altın eyvan adını taşır, çünkü, tüm duvarları salkımlı mukarnasler ve etraf duvarları altınla kaplanmıştır. 

Türbenin odası içten çok görkemli, içi üzüm salkımı gibi mukarnaslar, bariz ve göz alıcı, dikkat çekici güzelliği olan ayna parçalarıyla kaplamalar ve tezyinler pencerelerin arasına kadar ulaşır.26 

Duvarların sathı, dışarıdan olduğu gibi kabartma teknikle çinilerle kaplamalar yanında daha çok bitkisel motiflerden oluşan alçı dekorasyonlar, beyaz yazı ile Kur’an ayetleri ile olan bir pervaz duvarları süsler. 

Odanın en göze çarpan güzelliği de yukarıda geçtiği gibi, kubbenin, içten ayna ile süslü olmasıdır. Bu dekorasyon tavan pencerelerinin arasına kaplanmış, bu tezyinât türbe odasına ayrı bir göz alıcı güzellik vermiştir. 

Odada görünen bir diğer güzellik ise 2m.yükseklikte 4m.genişlikte ve etrafı gümüş maşrabî eserler ile çevirili şehit Hz. Hüseyn’in sandûkasıdır.27 

Sandûka’nın etrafında yükselen dört altın nar şeklinde yapılan ,çapları 50 santimetre olan, narlar ayrı bir süs ve güzellik vermiştir. Bu süsleme 
ve tezyinât günümüze değin işlenen el işlerinin en ince sanatların niteliği ve örneğidir. Türbenin kıble tarafındaki yüzünde, gayet tezyinat vardır. 

Merkezi eyvanın giriş kapısını saran iki debdebeli minâre bulunur. Mânaret al-Abd denilen minârede H.1354, M.1935 yılında yıkılan bu minâreyi Bağdat hükümdarı Mercan’ın verdiği emre göre H.767, M.1565 yılında sultan Uvisin döneminde yapılmıştır.28 

Üçüncü bir minârede sahn’ın doğu köşesindeki binâlar önünde yükselir. Minârelerin başı soğan şeklinde beş dilimli olarak, altın safihalarla kaplanmıştır. Altın kaplama, mukarnasların üzerinde oturan şerefeye kadar uzanır. 

Şerefeden yükselen birkaç bülend ve biçimli olan sütünler üzerinde olan şerefenin çatısı, minarelere ayrı bir özellik vermiştir. 

Avlunun “sahn” üç etrafını, eyvânlar ve 65 küçücük hücre kuşatır. Hücrelerin önünde sivri kâgir kemerli yüksek oturacak yer “eyvân” yapılmıştır. 

Bu odaların bazıları, eskiden defnedecek yer olarak kullanılırdı. Diğerleri de din bilimi alanı, öğrenciler ve ziyaretçilere mahsus ikametgah idi. 

Hücreler ve eyvânların dışarıdan duvarlarının sathını, çinilerle kaplamalar yanında daha çok bitkisel motiflerden oluşan alçı dekorasyonlar, 
beyaz yazı ile Kur’an ayetleri ile yazılmış olan bir pervaz süsler. 

Hüseyniye Ravzasının, kuzey köşesinde de yapılan diğer binalar, medrese ve ortasında bulunan 10x7m. ölçüsünde geniş bir eyvânın doğusuna 
düşen mescitin binasiyle muhteşem bir külliye oluşturmaktadır. 

Hüseyniye Ravzasının, yapılış tasmimi, günümze değin Irak’ta örnek bir abidedir. Sonradan yapılan yatırlarda veya ravzalarda bu yapıdaki 
külliye ve içindeki yapıların bütünü görünmemiştir. Ravzanın çevresinde, cami, medrese, imaret, sebil, kitaplık gibi yapıların bütünü bir külliye oluşturmuştur. 

Bu tür tasmimde, sonradan yapılan yatır ve ravzalarda, ana çizgisi örnek alınmıştır. 

Ravzanın bugünkü yeni mimari tarzı H. Sekizinci, M. XIX yüzyılın sonlarına döner. 

İlhanlılar döneminde esas belirtisi görünmüştü, bunun nişanı da merkadın ana giriş kapısının sonunda yükselen iki minarenin mimari öğesidir. 

Bu mimari özellik, eskiden Irak’ta yapılan camilerde görünmemiştir, en güzel örneği de, merkadın orta giriş kapısıdır ki, bazı kaynaklara göre H. Yedinci, M. X111 yüzyılda, Abbasilerin son döneminde yapılan Şarabiye medresesinden alınmıştır. Bu mimari özellikte, İlhanlılar ve Celayirler döneminde gelişmiştir. 

O dönemde yapılan minareler kalın, şerefeleri ise, merdiven şeklinde dereceli olan çatma tavan “mukarnas” üzerinde oturtulurdu. 

O dönemin bir diğer, mimari tarzının özelliği de, Hüseyniye Ravzasının giriş kapılarının büyüklüğü ve kapılarında yapılan dekor ve geometrik bileşim niteliği o günlerdeki el ve tahtada oyma sanatının üstünlüğü ve gelişmesinin göstergesidir. 

Yapıda görünen bir diğer ayırtmanlığı da mukarnaslerin nakışlı, üzüm salkımı gibi rengârenk süslemeler binaya ayrı bir özellik vermiştir. Yapının muhtelif yerlerinde görülen mukarnasler, minarelerin şerefelerinin oturtulması için yalnız yapılmamıştır; yapıya ayrı bir güzellik, dekorasyon ve eyvânlara, sah’nın her yerini süslemek, gözalıcı özelliği ve geometrik şeklini göstermek yanında şerefelerin ve diğer çatıların dayanak, mesnet olarak da yapılmıştır. 

Özellikle H.10. M.XVI yüzyılda, Ravza iç dekorasyonları bakımından ayrı bir önem taşır. 

Binanın iç duvarlarında yukarıda geçtiği gibi, görülen bölümler ve sathı çini, altın, ayna parçalarıyla kaplama, alçı ve Kur’an ayetleriyle güzel hat 
türleri ve renkli boyalarla oluşan zengin bir süsleme dikkat çekmektedir. 

Abbâsi devrinden sonra yapılan bu tür binalarda Arap mimarisinin Türk tesirleriyle kaynaşması sonucu vücut bulan en önemli eserlerden biri olan 
bu yapının azametine ve yüceliğine, tezyinatının ihtişamı ve zarafetine herkesin hayran olduğu ravzada görünür. 

Merkadın tarihi geçmişi ile Irak’ın önemli bir dini mukaddes merkezidir. 

Hz. Hüseyn Ravzasını Ziyaret Eden Türkmen Hükümdârlârı: 

Hz. Hüseyn’in merkadına tarih boyunca Türkmen hükümdârlârı ve Irak’ta kurulan Türkmen devletlerinin büyükleri çok önem vermiş, ravzanın gelişmesini sağlamışlardır. 

İlhanlılardan müteakiben Osmanlıların son dönemine kadar Türkmen büyükleri verdikleri kıymetli hediyeler, yaptıkları tezyinatlar ve vakfiyeleri ile Ravza bugünkü halini almıştır. 

Tarih sırasıyla Hz. Hüseyn’in Merkadını ziyaret eden Türkmen hükümdârlarının, ziyaretleri hakkında ve merkada verdikleri önem ve saygıyı özet olarak açıklıyorum: 

1-Selçuklu Sultanı Melikşah, H.479, M.1086-1087’da Halep ve diğer etraf bölgeleri fetihten sonra, Bağdat’a geldiği zaman, Bağdat’ta Kâzimiye Ravzasını ve diğer kutsal yerleri veziri Nizamülmülk ile beraber ziyaret ettikten sonra Hz. Hüseyn’in ve Hz. Ali’nin türbelerini ziyaret etti ve hediyeler sundu.29 O dönemin meşhur şairi İbn-Zekreveyh el-Vasiti yapılan ziyareti tebrik ederek, Sultan Melikşah’ı, veziri Nizamul- Mulk’a methiyeler yazmıştır örneğin:30 

2- İlhanlılardan, Sultan Mehmut Gazan, H.702, M.1303’te Kerbelâ’yı ziyaret ederek, türbeye büyük hediyeler verdi31. Fırat’tan İmam Hüseyn Merkadına bir kanal ile su getirmiştir. Sultanın emrine göre kazılan suya “Nehir el Gazan’i” adı verilmiştir. Ayrıca bu su Kerbelâ ovasını da suluyordu.32 

3- Şah İsmâil Safavi, H. 25Cumâde’luhrâ 914, M.1508 yılında Bağdat’ı aldı, ikinci gün Kerbelâ’yı ziyaret etti. Hz. Hüseyn’ın Ravzasına çok bol hediyeler verdi. Verdiği emrine göre, türbe odasında türlü tezyinat ve altın kaplamalar yapıldı. Hazra içinde altından bir sanduka yapıldı, üzerinde de göz alıcı süslemeler yapıldı. Şah, hazraya 12 altın kandil vakıf etti, tüm revakları da ağır pahalı çok kıymetli halılarla döşedi. Bir gece Hz. Hüseyn’in türbesi yanında ıtikâf etti, sahn içinden taşra çıkmadı, tüm gece boyu orada ibadet etti.33 

4- Kanûnî Sultan Süleyman, Hz. Hüseyn’in ve İmam Ali’nin merkadlerini de H.941, “M.1534/1535” senesinde ziyâret ederek, İmamlara çok saygı gösterdi. 

Irak’ta Sultan Süleyman’ın en büyük işlerinden, kendi ismiyle tanınan “Süleymani Nehri”, günümüzde “Hüsey’niye nehri”ni Fırat’tan Kerbelâya 
su getirmesidir ki, önceki hükümdarlar, Sultan Gazan, Şah İsmâil ve Şah Tahmasıp bu projeyi düşünmüşlerdi, ama gerçekleştirememişlerdi; 
çünkü Kerbelâ arazileri Fırat suyundan yüksek idi. Kanûnî’nin maiyetindeki mimar ve üstün başarılı mühendislerin, kullandıkları teknik ve geometrik metotlarla suyu Kerbelâya ulaştırmışlardı, bu büyük proje Kanûnî emriyle gerçekleşti, günümüzde Kerbelâ ovası bu su ile sulanır. Ayrıca, sultanın verdiği emrine göre, rüzgarın kumlar ile örttüğü sahaları, yeniden bahçe hâline koydurdu. Kanûnî, Hz. Hüseyn ve İmam Ali’nin merkadlerini manen süslemiştir ve çok saygı göstermiştir.34 

5- Sultan 3. Muradın culüsündan sonra H. 982, M. 1574’te Al-vand zada Ali Paşa Bağdat vâlisi oldu35. Gülşeni Hulafa yazarının dediğine göre,3.Sultan Murad’ın emrine göre Bağdat valisi Al-Vandzada vasıtası ile H.984, M1576de, önce Enguşti yâr tesmiye edilen Mânâret al-Abd ve yanındaki mescit yeniden inşa olundu. Bu minare yukarıda geçtiği gibi ikinci Dünya savaşından önce yıkıldı minareden günümüzde hiç bir kalıntısı kalmamıştır. Çinisiz beyaz bir minare idi, hazranın sol köşesinde yapılmıştır. Ayrıca Hz. Hüseyn’in mezarı üzerine türbe inşa ettirdi, daha doğrusu eski türbeyi ihyâ ettirdi. Ravakları ve hazranın kubbesinin tâmirleri yanında da güzel tezyinâtlar yaptı.36 

O dönemin şairleri, Ravzaya gösterilen saygı ve önemden dolayı, Sultanı ve Bağdat valisina de medhiyeler yazdılar.37 

6- Nadir Şâh H.1156, M.1743 senesinde üçüncü kez Bağdat’ı kuşattıktan sonra aldı. Hz. Ali’nin türbesinin kubbesini ve iki minaresini altın ile kaplattı, ve Kerbela’yı ziyaret etti. Hz. Hüseyn merkadına da çok kıymetli hediyeleri oldu.38 

7- Şah Hüseyin’in “1694-1722” kızı Raziya Sultan Begim, Hz. Hüseyn Ravzasının teziyini için, 20,000 dinarlık bir vakıf tahsis etti .39 

8- Kacar Hânedanının müessisi Ağa Mehmed Han XVIII.asır sonuna doğru Hz. Hüseyn merkadının kubbesi ve minâresini altın ile kaplattı.40 

Hz. Hüseyn’in makamına Türkmenler tarih boyunca büyük önem vermişlerdi ve bu kutsal yere saygı göstermişlerdi. 

DİPNOTLAR,

1 Dr.Hüseyin Emin, Tarih el-Irak fi el-asır el-Selcuki,s230-270. 
2 Sait Nekip, el-Medrese el-nizamiye, Irak Bilmler Kurumu dergisi, 1954, s,18. 
3 Al-trsus, Sirac el-muluk, s,108. 
4 El-kindi el-Hindi, el-Fauaid el-behiye fi taracim el-hafifiye, s,230. 
5 Dr. Hüseyin Emin, Tarih el-Irak fi el-asır el-Selcuki, s,277. 
6 Emin, a,g,e, s,379-385. 
7 Zubeyir Bilel İsmail, Erbil fi edvarih el-Tarihiye, s,245. 
8 Kiristi Vilsin, tarih İrak,s,142 
9   Dr.Ebdulne’im M.Haseneyin, Selecikat Irak ve İran, s,192. 
10 Haseneyin, a,g,e, s,192. 
11 Haseneyin, a,g,e. 
12 Haseneyin, a,g,e. 
13 Emin, a,g,e, s.282. 
14 İbn Batutta, cilt1, s,1141. 
15 Dr. Mustafa Cevat, Sümer dergisi, araştırma, cilt,1,1946. 
16 Dr. Mustafa Cevat,a,g,e. 
17 Emin, a,g,e, s,292. 
18 Emin, a,g,e, s,297-375. 
19 Dr. Tarık Cuvad el-cenabi, Hazaret Irak, s,297. 
20 el-cenabi, a,g,e, s,327.
21 Günümüzde Hz. Hüseyn adı üzerine koyulan Hüseyin isminden ayrı olarak yazımızda (Hüseyn) yazdık. 
22 Hair bölgesi, Abbasi Halifesi Harun el-Reşid döneminde bu bölgeye yaptığı bir ziyarât sırasında, bu bölgede su taşmış ve her yer göl gibi olmuştı, tüm yerler 
su altında kalmıştır. Hair denilen arazide ise hiç bir su eseri görünmuyordu. Gölün ortasında bir ada gibi toprak yer kalmıştır. 
Halifenin dikkatını çeken bu hal, ve sorusuna cevap olarak su ulaşmadığı yer Şehit Hz. Hüseyn’in gömüldüğü yerdir. Halk ise hayretten gelen hair adı yere vermişlerdı 
23 Dr. Tarık Cuvad el-cenabi, İmarat el-Irakiye, Hazarat el-Irak, 5,Fasıl, s,214, Bağdat, 1985. 
24 El-cenabi, a.g.e. s,214. 
25 el-Cenabi, a.g.e, s,214-218. 
26 İslam Ansiklopedisi, c,6, s,580, İstanbul, 1977. 
27 el- Halili, Kerbelâ bölümü, Beyrut, 1966 
28 el-Cenabi, e.g.e, s.320. 
29 İbn al-Asir, c,8, s,449, Dar Kutup İlmiye Beyrut. 1971. 
30 İbn al-Asir, a.g.e. s.448. 
31 Bakır Emin el-verid, Havadis Bağdat Fi 12 karın, Bağdat. 1989, s.147. 
32 el-Azzavi, Tarih Irak beyne ihtilaleyn, c,1, s,398. 1935, Bağdat 
33 el-Azzavi, Tarih Irak beyne ihtilaleyn, c,3, s,341, 1939, Bağdat. 
34 Von Hammer, Osmanlı İmparatorluğu tarihi, s.509, İstanbul ve el-Azzavi, Tarih Irak beyne İhtilaleyn, c,4,s,6,37. 
35 Bakır Emin el-verid, Bağdat, Halifeleri, Valileri kuruluşundan 1984de kadar, s,156, Bağdat. 
36 Nazmi Zada Murtaza Efendi, Gülşen-i Hulafa, Arapçaye çiviren, Musa Kazım Nevres, s.208, Bağdat. 
37 Dataylı bilgi için ve şiirlerin metini, Gülşen-i Hülafa, s,209 de. 
38 Bakır Emin el verdi ,a.g.e, s221. 
39 İslâm Ansiklopedisi, c,6, s,58-582, İstanbul. 
40 İslâm Ansiklopedisi, a.g.e. s,582 


KAYNAKÇA 

Cuad, Dr.Mustafa, Sümer dergisi, cilt,1. 
Ebul, el-munim, Mehmet, Hüseyin, Selecikat İran ve Irak. 
El-Halili, el-Atabat Ansiklopedisi, Kerbelâ bölümü, Beyrut, 1966. 
El-Azzavi, Tarih Irak beyne ihtilaleyn, c,1, s,398. 1935, Bağdat 
El-Azzavi, Tarih Irak beyne ihtilaleyn, c,3, s,341, 1939, Bağdat. 
El-cenabi, Dr. Tarık Cuvad İmarat el-Irakiye, Hazarat el-Irak, 5,Fasıl, s,214, Bağdat, 1985. 
El-hindi, el-kindi, el-Favait el-behiyye fi taracim el-haffiye, s,277. 
El-Tarsus, Siraç el-muluk, s,108. 
El-verid, Bakır Emin Bağdat, Halifeleri, Valileri kuruluşundan 1984de kadar, s,156, Bağdat. 
Emin, el-hüseyin, tarih el-Irak fi el-asır el-selcuki. 
İbin, Battuta, cilt,1. 
İbin-el-kasir, Bidaye ve Nihaye, Havadis, Senet 572; 
İslam Ansiklopedisi, c,6, s,580, İstanbul, 1977. 
Nazmi Zada Murtaza Efendi, Gülşen-i Hulafa, Arapçaye çeviren, Musa Kazım Nevres, s.208, Bağdat. 
Seit, Nekip, el-Medrese el-Nizamiye, Bağdet,1954. 
Von Hammer, Osmanlı İmparatorluğu tarihi, s.509, İstanbul ve el-Azzavi, Tarih Irak beyne İhtilaleyn, c,4,s,6,37. 
Zubeyir, Bilel, İsmail, Erbil fi dvariha el-Tarihiyye. 
Ortadoğu Stratejik Araştırmalar Merkezi


11 Cİ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR,


***