Damlalar
Yekta Güngör Özden
17.11.2008/Sayı:212
Yapımcısının, destekçileriyle savunanlarının kişiliklerini, duygu ve düşünce yapılarıyla amaçlarını ortaya koyan saçma-sapan bir filmin neden olduğu tartışmalar sürmektedir. Abartılı, anlamsız yetersizliklere bağlı yorumlar ve gerçekleri tersine çevirme oyunlarıyla zaman yitirten film için meslektaş ve arkadaş dayanışmasıyla Türkiye Cumhuriyeti karşıtlarının ağız birliği dışında ele alınıp değinilecek bir belirti yoktur. Atatürk’ü insanüstü bir varlık göstererek bu anlayışa aykırı düşen insanî davranışları aşağılamak ve küçültmek için birleştirmek Türk Ulusu’na kötülüktür. Atatürk insanüstü bir varlık değildir. İçimizden biridir, bir halk çocuğudur. Atatürk İlkeleri adıyla nitelenen düşünceleri Türkiye’mizi Türkiye yapan özgün düşün dizgesidir, asla dogma değildir. Kendini sürekli yenileyen akıl ve yürek gücünün yansımasıdır. Stalin’i, Hitler’i, Mussolini’yi, Salazar’ı, Franko’yu, Tito’yu, Abdulhamit’i, Almanya’dan sığınan bilim adamlarını, hukuk yolunu izlemesini, dâvalara asla etki yapmamasını, yasalar içinde yaşamını unutup diktatörlükle suçlamak; Çanakkale, Sakarya ve Dumlupınar Savaşlarını göz ardı edip korkaklıkla suçlamak, Padişah-Halifeye karşı gelişini, Sadrazam’a “Hainler” diye telgraf çekişini, düzenlediği kongreleri, TBMM’ni açışını bilmezlikten gelmek; isyanların bastırılmasını, suikastların önlenmesini, İngiliz subaylarını tutuklatıp Malta sürgünlerinin yurda dönmesini sağlamasını unutarak yorumlara girişmek başarı değil yetersizliktir. Evrensel kişiliğini karalama çabaları boşunadır. Şeriatçı ümmetçilerle, ırkçı bölücülerin, yıkıcıların, düşmanların alkışlayacağı yapımlar bizden değildir, bizim olamaz. Doğal insanlık davranışlarını, kişisel özellikleri kötüye kullanarak yansıtmanın da insanlıkla bağdaştığı savunamaz. Ataürk’ün kadınlara saygısını, evlât edinmelerini, Vasiyetnamesindeki açıklıkları bile bile kadın düşkünü, hiçbir sapması olmamışken içkici göstermek, arkadaşlarına karşı acımasız, bencil tanıtmak çirkinliktir. Cumhuriyetin ilânına karşı çıkışlar, devrimleri engelleme, Halife-Padişah yanlılığı, partiler yoluyla demokratikleşmeyi gericilikle geçersiz kılma çabaları, Padişah-Halife olması önerileri, TBMM gizli oturumlarında söylenip yapılmaya çalışılanlar, suikast girişimleri, Erzurum ve Sivas Kongreleri, Musul için savaşın sakıncaları göz ardı edilmiştir. Daha neler neler. Gelecek kuşakları Atatürk bilincinden soyutlamak için yapılanlar yeterli görülmeyip konuşmalar, yazılar, kimi etkinliklerle bir, benzersiz, eşsiz olan Atatürk “Başka Atatürk- Öteki Atatürk” olarak gözden düşürülmek, gönüllerden silinmek istenmektedir. Türk Ulusu için değeri ölçülemez, tanımlanamaz, kötülere, kötülüklere aldırmadan ama karşılıklarını, yanıtlarını vererek, gerçekleri anlatarak, doğruları savunarak, toplumsal barışı ve ulusal dayanışmayı gözeterek bağımsızlık, özgürlük, ulusal egemenlik, aydınlanma, ahlâk, adalet, onur, kişilik, saygınlık, güven, atılım- devrimi, insanlık, kardeşlik, dostluk, eşitlik, bilimsellik, yurtseverlik demek olan Atatürk’ü her zaman, her durumda, her koşulda savunacak, sevecek, sayacağız. Ne ölçüde özlenip arandığı 10 Kasım’larda karşıtlarını düşündürüp utandıracak düzeyde somutlaşmaktadır.
Kötü gidiş
Yaşam koşullarını ağırlaştıran zamlar birbirine eklenip kartopu gibi büyüyor. Yaklaşan yerel seçimlerde aldatma yöntemine başvurulacağı şimdiden belirginleşiyor. Önce zam yapmak sonra indirmek. Siyasal oyunların sonu gelmiyor.
İktidar partisinde kırılmalar başladı. Tersliklerin sürgitliği beklenemez. İpin bir yerden kopacağı unutulmamalı. Güneydoğu sorunlarını “Kürt sorunu” diye dayatarak sonuç almak isteyenler Başbakanın yetersiz de olsa kendilerini doyurmayan tutumuyla karşılaşınca itirazlar ve bahaneler başladı.
AB raporları kendi amaçlarına uygun açılımlar için dolduruluyor. Gerçek sorunlar, gerçekleşmesi yarar getirecek durumlar için çıt çıkmıyor. Yargı bağımsızlığı, sağlık ve çalışma sorunları, eğitim-öğretim gerekleri, ekonomi çalkantıları gereken ilgiyi görmüyor. Ekonomik krizin giderek ağırlaşan yükü 2009 için tehlikeler çağrıştırıyor. AB, ABD dayatmaları bitmiyor. IMF reçetelerinin yararsızlığı bilinmesine karşın ilişkiler sürüncemede tutuluyor.
“Mübadele”nin ulus birliğini güçlendirmesiyle azınlıkların insanlık ve çağdaşlık düzeyine etkisi birlikte savunulmuyor. Irk ve inanç ayrımı gözetmeyen ulusal yapı Atatürk’ün ileri görüşlülüğünün ürünüdür. Kimi yazılar, kimi söylem ve sözler, kimi belgesel nitelikli rezalet sayılacak girişimlerle yadsınmak istenen gerçeklerin içinde “Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran Türkiye halkına Türk Ulusu denir” sözü Atatürkçülüğün erdemini yansıtmaktadır. Mübadelenin yanları için elbet yararları olmuştur ama ulusal yapı mübadele ile sağlanmış değildir. Azınlıklarla bir bütünlük sağlanmıştır.
Atatürk gibi dünyada örneği olmayan bir büyüğüyle kıvanç duyup övünmek varken başka lider arayanlara şimdi de Obamacılar katıldı. Önceleri Bush’u övenler şimdi tam dönerek Obamacı oldu. Obamacı olmalarının yüzde biri kadar Atatürkçü olamadılar. Katılıkları, kıskançlıkları, koşullanmışlıkları, bağımlılık ve bozuklukları, çıkarcılıkları, bilgisizlik, yetersizlik ve niteliksizlikleri, kişiliksizlik, aymazlık ve bağnazlıkları, saplantı ve sapkınlıkları, nankörlük ve onursuzlukları, maşa ve kukla oluşları, ahlâk ve terbiye düzeyleri, yürekleri ve beyinleri onları sürüklemektedir. Düşecek, çürüyecek, bitecekler. Yedikleri ekmeği, içtikleri suyu, soludukları havayı yadsıyanlar, içinde yaşadıkları topluma yaraşır olmaktan çıkanlar, nereden nereye, nasıl ve kimlerin sayesinde geldiğini bilmeyenler, yükümlülüklerini unutanlar elbet unutulacaktır.
http://www.turksolu.com.tr/212/ozden212.htm
***
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder