İŞİD SONRASI IRAKTA TARTIŞMALI YENİ AKTÖR: HAŞDİ ŞAABİ., BÖLÜM 1
(HALK/MİLLET YIĞINLARI)
ORSAM Rapor No: 198
Mayıs 2015
Ankara - TÜRKİYE ORSAM © 2015
Bu raporun içeriğinin telif hakları ORSAM’a ait olup, 5846 Sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu uyarıncakaynak gösterilerek kısmen yapılacak makul alıntılar ve yararlanma dışında, hiçbir şekilde önceden izin alınmaksızın kullanılamaz, yeniden yayımlanamaz. Bu raporda yer alan değerlendirmeler yazarına aittir;
ORSAM’ın kurumsal görüşünü yansıtmamaktadır.
Hazırlayan:
Bilgay Duman, Ortadoğu Araştırmacısı
TAKDİM
Irak’ta yıllardır süre gelen siyasi ve güvenlik istikrarsızlığı, 2014’ün Haziran ayında IŞİD’in Musul’u işgal etmesiyle farklı bir boyut kazanmıştır.
30 Nisan 2014’te yapılan genel seçimlerin ardından, tüm itirazlara rağmen, Nuri El-Maliki’nin üçüncü dönem başbakanlıkta ısrar etmesiyle yeni hükümetin de
kurulamaması ve bunun getirdiği yönetim krizi, IŞİD’in pozisyonunu pekiştirmesine sebebiyet vermiştir. Nitekim Irak güvenlik güçleri IŞİD’in ilerleyişi karşısında yetersiz kalmış ve IŞİD, Musul ile birlikte Anbar, Tikrit, Diyala, Kerkük’ün güneyi ile Bağdat’ın kuzey ve güneyinde etkinlik kazanarak, Irak’ın neredeyse üçte birini kontrol eder pozisyona gelmiştir. IŞİD’in hem Irak hem de Ortadoğu için giderek artan bir tehdit haline gelmesiyle, Irak’taki siyasi ve güvenlik dengeleri değişmeye başlamış, yeni ayrışmalar, ittifaklar, denklemler ve aktörler Irak siyasetinin yönünü belirlemiştir.
Bu yeni siyasal süreçte, IŞİD’e karşı mücadelede kapsamında, Irak iç politikasındaki gelişmeler ve İran’ın Irak’ta kazandığı etkinlik, Irak açısından ulusal, bölgesel ve uluslararası düzlemde en fazla tartışılan konu olmuştur. Özellikle Irak güvenlik güçlerinin IŞİD’le mücadelede yetersiz kalmasının ardından milis gruplar yeniden aktif hale gelmiştir. Hükümetin buna destek vermesi, Irak’taki en büyük Şii dini merci Ayetullah Ali El-Sistani’nin “IŞİD’e karşı cihat” fetvasıyla birleşince, Iraklı Şiilerin gönüllü savaşçılar olarak IŞİD’le mücadeleye katılmışlardır. İşte bu ortamda, IŞİD’i kendi topraklarından uzak tutmak için İran’ın IŞİD’e karşı Irak topraklarında verdiği mücadele, bu dönemin en dikkat çekici konusu haline gelmiştir. Bu noktada Ayetullah Ali El-Sistani’nin fetvası sonrasında kurulan ve milis gruplar ile gönüllü kişilerin de içerisinde yer aldığı ve İran’ın doğrudan etkisi altında bulunan “Haşdi Şaabi (Halk/Millet Yığınları-Gönüllü Birlikler)” oluşumu, IŞİD’le mücadelenin ana
konularından biri olmuştur.
İlk başta Irak güvenlik güçlerine destek vermek amacıyla ortaya çıkan Haşdi Şaabi, daha sonraki süreçte IŞİD’le mücadelenin ana aktörü ve yönlendiricisi konumuna yükselmiştir.
Irak hükümetinin de destek verdiği bu oluşumu kurumsallaştırma çalışmaları devam ederken, süreç içerisinde milisleşmenin yaygınlaşması yeni sorunları beraberinde getirmiştir.
Farklı gruplar arasındaki mücadele, bu grupların özellikle Sünni bölgelerdeki uygulamaları ve İran’ın Irak’ta doğrudan görevlendirdiği komutanlar sayesinde bu gruplar üzerinden etkinlik sağlamasıyla birlikte ortaya çıkan tartışmalar, IŞİD’le mücadele sürecinin temel konusu haline gelmiştir. Elinizdeki bu çalışma da Haşdi Şaabi oluşumuna ilişkin süreci ortaya koymakla birlikte, sahadan desteklenen bilgilerle Haşdi Şaabi’nin yapısı, Haşdi Şaabi içerisindeki milis gruplar ve bu milis gruplar hakkında detaylı bir profil sunmaktadır.
Bununla birlikte raporda, Haşdi Şaabi oluşumuna ilişkin temel problemlerin yanı sıra, IŞİD sonrası süreçte Haşdi Şaabi oluşumunun ortaya çıkarabileceği sorunlara ilişkin de analiz ve değerlendirmeler sunulmaktadır. Bu çalışmanın ele aldığı konu ve kapsam itibariyle alanındaki en geniş çalışmalardan biri olduğunu dikkatinize sunuyor ve faydalı olmasını umuyorum.
Doç. Dr. Şaban Kardaş
ORSAM Başkanı
ORSAM ORTADOĞU STRATEJİK ARAŞTIRMALAR MERKEZİ ORSAM ORTADOĞU STRATEJİK ARAŞTIRMALAR MERKEZİ
ORSAM Rapor No: 198, Mayıs 2015
Hazırlayan: Bilgay Duman, Ortadoğu Araştırmacısı
IŞİD SONRASI IRAK’TA TARTIŞMALI YENİ AKTÖR: HAŞDİ ŞAABİ (HALK/ MİLLET YIĞINLARI)
GİRİŞ
2014 yılının Haziran ayında IŞİD’in (Irak Şam İslam Devleti) Musul’u ele geçirmesinin ardından başlayan süreç içerisinde bölgesel ve yerel düzeyde dengeler değişmeye başlamıştır. Yeni oluşan denge içerisinde siyasi düzen ve güvenlik denkleminin de yeniden şekillenmeye başladığı bir süreç karşımıza çıkmaktadır. IŞİD’in Irak hükümeti karşısında giderek alan kazanması ve ülkenin idaresinde hükümetin gücünü zayıflatması, ülkenin savunulması ve idaresinde boşluklar ortaya çıkarmıştır.
Nitekim 30 Nisan 2014’te Irak’ta yapılan seçimlerin ardından Haziran ayının hemen başında IŞİD’in Musul’u ve daha sonrasında özellikle Anbar, Selahaddin,
Kerkük’ün güneyi, Diyala ve Bağdat’ın çevresinde etkinlik ve kontrol sağlama sıyla birlikte Irak’taki siyasi süreç tıkanma noktasına gelmiştir. 2006 ve 2010 yıllarında iki kez Başbakanlık koltuğuna oturan Nuri El-Maliki, bu ortamda üçüncü dönem başbakanlık için uğraş vermiştir. Özellikle Maliki’nin ikinci dönemindeki siyasi, sosyal, askeri ve ekonomik uygulamalarının getirdiği olumsuzlukların IŞİD’in etkinliğine yol açtığına yönelik algılamanın boyutu düşünüldüğünde, seçimlerden açık ara farkla en yakın rakibinden yaklaşık 60 milletvekili fazla çıkarmasına rağmen hükümet kurma yetkisi Maliki’ye verilmemiştir.
Şii siyasi grupların bir araya gelerek oluşturduğu Irak Ulusal İttifakı içerisinde Ağustos ayında yapılan oylamada Haydar El-Abadi hükümet kurmakla görevlendirilmiştir.
Haydar El-Abadi yaklaşık bir ay içerisinde hükümet kurma çalışmalarını tamamlayarak, 8 Eylül 2014’te 325 sandalyeli Irak Parlamentosunda 289 milletvekilinin katıldığı oylamayla güvenoyunu almıştır. Hükümet programına sadece 177 milletvekilinin olumlu oy vermesi dikkat çekmiş, Abadi hükümeti konusunda soru işaretleri olduğunu göstermiştir. Tartışmalı olan başta İçişleri ve Savunma Bakanlıkları olmak üzere bazı bakanlıklar daha sonra belirlenmiştir. Irak’ın en büyük problemi olan güvenlikle ilgili bakanlıklar açıkta bırakılarak, IŞİD terörüyle mücadele edilen dönemde güvenlik boşluğu en azından makamlar düzeyinde doldurulamamıştır.
Hatırlanacağı üzere, bir önceki hükümette de 2012’den itibaren güvenlikle ilgili bakanlıklara atama yapılamamış ve eski Başbakan Nuri El-Maliki görevinin
sonuna kadar bu bakanlıkları vekaleten yürütmüştür. Bu durum güvenlik kurumlarının tekelleşmesine ve Nuri ElMaliki’nin baskın kontrolüne yol açmıştır.
Maliki’nin bu tavrı Şii partiler dahil bütün kesimlerden ciddi eleştiri almış, hatta bugün IŞİD’in Irak’taki etkiliğinin nedenlerinden biri olarak gösterilmiştir. Bağdat’ta devam eden hükümet kurma süreci içerisinde IŞİD, kontrol ettiği bölgelerdeki varlığını sağlamlaştırmış, hatta hakimiyet alanını genişletmiştir.
Öte yandan, Haziran ayında IŞİD’in askeri operasyonları karşısında Irak ordusu ve güvenlik güçlerinin etkisiz kalması ve IŞİD’in ilerlemesini durduramaması
ülkede büyük bir tehdit yaratırken, IŞİD’in başta Samarra olmak üzere Şiilerin kutsal mekanlarının bulunduğu coğrafyalara yönelmesinin ardından 12 Haziran 2014’te Irak’taki en büyük Şii dini merci Ayetullah Ali El- Sistani “cihad” çağrısı yaparak, bütün Şiileri ve Iraklıları IŞİD’e karşı mücadeleye çağırmıştır. Bu çağrıyla birlikte binlerce Iraklı Şii, Türkçe’ye “Millet Yığınları” olarak çevrilebilecek “Gönüllü Birlikler” olarak anılan “Haşdi Şaabi” oluşumunu meydana getirmiştir. Haşdi Şaabi yapısı içerisinde ABD’nin Irak işgali sonrası ülkede ortaya çıkan ve süreç içerisinde bir kısmı ortadan kalkan Şii milis oluşumlarının yanı sıra, hiçbir milis gruba dahil olmayan halktan pek çok kişi de IŞİD’e karşı savaşta yer alma gayesiyle bulunmaktadır. Atılan bu adımlar Irak’taki yerelleşme ve milisleşmenin önünü açarken, Irak’ta merkezi hükümetin kontrolünün gevşek bir yapıya evrilmesini de beraberinde getirmektedir.
Son döneme bakıldığında, Irak’ta özellikle Şii milis güçlerin sayısı artarken, Irak hükümetinin 2007 yılında ABD’nin Irak’ta uyguladığı El-Kaide ile mücadele stratejisine benzer şekilde IŞİD’in hakim ya da etkin olduğu Sünni Arapların yaşadığı bölgelerde maddi ve askeri yardımlar karşılığında IŞİD’e karşı mücadelede Sünni Arap aşiretleri yanına çekme stratejisini ortaya koyduğu görülmektedir. Nitekim daha önce 2007 yılında ABD’nin El-Kaide ile mücadele stratejisi kapsamında kurulan ve daha sonra kontrolü Irak merkezi hükümetine bırakılan Sahva ya da Uyanış Konseyi olarak bilinen oluşumun içerisinde yer alan bazı Sünni aşiretler Haşdi Şaabi oluşumunun içerisinde yer alırken, bir kısmı da Al-Hashid Al-Vatani gibi kendileri için bir askeri oluşum kurma çabası içerisindedir. Ayrıca az da olsa Hıristiyan ve Yezidiler de Haşdi Şaabi bünyesinde IŞİD’le mücadele sürecine katılmaktadır.
Bununla birlikte Haşdi Şaabi içerisinde yer alan Sünni Arap aşiretlerin büyük kısmının Nuri El-Maliki’nin başbakanlığı döneminde Maliki ile yakın ilişkileri olan
aşiretler olduğu göze çarpmaktadır. Burada Sünni Araplar açısından bir zorunluluk ortaya çıktığı görülmektedir. Sünni Arapların pozisyonuna bakıldığında IŞİD ve Irak merkezi hükümetine bağlı güvenlik güçleri arasında tercih yapmak durumunda olduklarını söylemek mümkündür.
Hem Irak hükümeti hem de IŞİD’le mücadele sürecini uluslararası açıdan yönlendiren koalisyonun Sünnilerin IŞİD’le mücadele sürecinde aktif rol almaları
yönünde doğrudan Sünnilere yönelik bir politika oluşturamadıkları görülmektedir. Bu durum Sünnilere başka bir seçenek bırakmazken, Sünnileri Haşdi Şaabi içerisine girmeye ya da IŞİD’in altında ezilmeye mahkum bırakmaktadır. Bu noktada IŞİD’e karşı olan Sünni gruplar dahi Irak hükümetine karşı bir tavır almaktadır.
IŞİD’in Irak’taki ilerleyişi ve Haşdi Şaabi yapısıyla birlikte IŞİD’le mücadele bölgesel ve uluslararası bir nitelik kazanmıştır.
Bu süreçte, Irak’ta İran’ın doğrudan müdahil pozisyona girmiş olmasının yanı sıra, Irak’ta hükümetin kurulmasının hemen ardından ABD’nin IŞİD’e karşı
mücadele eden güçlere destek verilmesini öngören IŞİD’le mücadele stratejisini açıklaması etkili olmuştur. Neticede, içerisinde Türkiye’nin de yer aldığı 60’tan fazla ülkenin oluşturduğu koalisyon IŞİD’le mücadelede işbirliğine girmiştir.1 Ancak özellikle başta İran Devrim Muhafızları Kudüs Ordusu Komutanı Kasım Süleymani olmak üzere İranlı komutan ve askerlerin Irak’ta IŞİD’e karşı operasyonlarda yer almış olması, Irak’taki hem siyasi süreci hem de İran’ın etkisini ve Haşdi Şaabi ve içerisindeki milis gruplarını tartışılır hale getirmiştir. Özellikle Haşdi Şaabi içerisindeki milis grupların giderek çoğalması, hakim oldukları bölgelerde sadece askeri değil, idari olarak da etkin konuma gelmeleri, Haşdi Şaabi içerisindeki bazı grupların zaman zaman girdikleri Sünni Arap bölgelerindeki uygulamaları ve İran’ın bu grupların üzerindeki etkinliğinin boyutuHaşdi Şaabi oluşumunu tartışılır konuma getirmiştir.
Bu durum Irak merkezi hükümetini IŞİD sonrasında yeni bir strateji geliştirmeye zorlamıştır. Nitekim IŞİD’e karşı verilen mücadelede Haşdi Şaabilerin mevcut statüsü, pozisyonu ve geleceği konusunda tartışmalar devam etmektedir. Özellikle İran’ın maddi, sosyal, siyasal, askeri, lojistik ve operasyonel destek sağlayarak Haşdi Şaabiler üzerinde kontrol sağlaması, bu oluşumun uluslararası ve bölgesel meşruiyetine gölge düşürmektedir. Özellikle Sünni Arapların İran’ın etkisi nedeniyle Haşdi Şaabilere olumsuz yaklaştıkları bilinmektedir. Bir kısım Sünni Arap aşireti ve azınlık gruplardan bazılarının Haşdi Şaabi içerisinde yer almalarına rağmen, Şiiler dışındaki kesimlerin büyük oranda İran’ın Irak üzerindeki etkisini “işgal” olarak tanımladıklarını bile söylemek mümkündür. Ayrıca İran’ın Irak’a yardım etmesi nedeniyle açık olarak ve yüksek sesle dile getirilmese bile, milliyetçi Şii Arapların da İran’ın pozisyonundan rahatsız oldukları ve İran’ın etkinliğinin sınırlanması gerektiği kanısında oldukları bilinmektedir.
Hatta İran’ın kendi çıkarları için Irak’a yardım ettiği, IŞİD tehdidinin kendi sınırlarına gelmemesi için Irak topraklarında mücadele ettiği ve bu amaçla Iraklıları kullandığı yönündeki görüşler pek çok platformda dile getirilmektedir.
Tüm bu konular bir arada düşünüldüğünde, IŞİD sonrası yeni ve tartışmalı bir aktör olarak ortaya çıkan Haşdi Şaabi konusunun incelenmesinde fayda görülmektedir. Haşdi Şaabi içerisindeki gönüllü birliklerin yanı sıra faaliyetlerini durduran Şii milis grupların yeniden aktive olması, yeni milis grupların oluşması, Irak hükümeti ve Şiiler dışındaki grupların yaklaşımı, İran’ın etkinliği, ABD’nin IŞİD strateji ve Türkiye’nin pozisyonu gibi konular da dikkate alındığında, Haşdi Şaabilerin yapısı, pozisyonu ve Haşdi Şaabi oluşumuna ilişkin yapılacak gelecek projeksiyonları önemli olacaktır.
I. HAŞDİ ŞAABİ
Yukarıda da ifade edildiği gibi, Özellikle Irak Ordusu’nun İŞID’le mücadelede yetersiz ve etkisiz kalması sonrasında Ayetullah Ali El-Sistani’nin verdiği fetvayla IŞİD’e karşı yürütülen ‘cihat’ için yaklaşık 90 bin Şii’nin gönüllü olarak kendini kaydettirdiği söylenmektedir. Nitekim bu şekilde silahlanan gönüllü kişilerin de içerisinde yer aldığı Haşdi Şaabi olarak ifade edilen, Türkçe’ye “Millet/Halk Yığınları” olarak çevrilebilecek “Gönüllü Birlikler” olarak anılan milis güçlerin çatışma alanlarındaki etkisi belirgin bir biçimde hissedilmektedir.
Nitekim Haşdi Şaabi olarak anılan bu birlikler, Irak güvenlik güçlerine takviye olarak kurulmuş olsa da, daha sonrasında IŞİD’le mücadele sürecinin ön plandaki yürütücüsü gibi algılanmış ve sahadaki kontrolü ele almışlardır. İran’ın da komuta kademesinde destek verdiği, lojistik ve silah desteği sağladığı bu yapı içerisinde halktan gönüllü olarak katılan ve hiçbir gruba bağlı olmadan savaşan lar bir kenara bırakıldığında Haşdi Şaabi yapısının büyük bölümünü Şii milis gruplar oluşturmaktadır. Öncü kuvvet olarak IŞİD’le savaşan ve bölgede kontrolü sağlayan milis güçlerin, kontrol ettikleri bölgeleri zaman içerisinde Irak güvenlik güçlerine devrettikleri ya da devredecekleri iddia edilmektedir. Bununla birlikte hükümetin desteğiyle pek çok bölgede milis güçler bölgenin güvenlik ve idari açıdan yöneticisi konumuna gelmişlerdir.
Haşdi Şaabilerin Misyonu;
• Terör örgütü IŞİD’le mücadele edilerek Irak topraklarından çıkarılması,
• Ülkenin korunması,
• Camiler de dahil olmak üzere tüm kutsal mekanların korunması,
• Iraklıların özgürlüğe kavuşması,
• Savaşmaya gücü olmayan Iraklılara yardım edilmesi olarak açıklanmaktadır. 2
Haşdi Şaabi oluşumunu, mevcut durum itibariyle, Irak Başbakanlığı’na bağlı Ulusal Güvenlik Müsteşarlığı çatısı altında kurumsallaştırma çalışmaları yapılmaktadır.
Bu anlamda, Haşdi Şaabiler adına yetkili kurum Falah El-Fayyad başkanlığındaki Ulusal Güvenlik Müsteşarlığıdır. Haşdi Şaabi oluşumunun idari açıdan
yöneticisi Falah El-Feyyad olarak görünmekle birlikte, sahadaki liderliğini Ebu Mehdi El-Mühendis adıyla tanınan Cemal Cafer İbrahim’in yaptığı bilinmektedir.
Ebu Mehdi El-Mühendis, Irak Ulusal Güvenlik Müsteşarlığı adına Haşdi Şaabi oluşumunun operasyonlarını yönetmektedir.
Ebu Mehdi El-Mühendis 2010’da Irak’ta yapılan parlamento seçimlerinde Dava Partisi’nden Cemal Cafer İbrahim adıyla milletvekili seçilmiştir. Aynı zamanda
İran’da ikamet eden Ebu Mehdi ElMühendis’in Irak ile İran arasındaki bağlantı noktası olduğu ve İran’ın dini lideri Ali Hameney’in ofisinde de görevli olduğu
iddia edilmektedir.3
Öte yandan Haşdi Şaabi üzerindeki İran’ın rolü de tartışılmaktadır. IŞİD’e karşı Irak hükümetinin operasyonlarının başlamasının ardından İran Devrim Muhafızları Kudüs Ordusu Komutanı Kasım Süleymani de operasyonlarda doğrudan yer almaktadır. Sosyal medya ve internet sitelerinde Kasım Süleymani’nin Irak’taki operasyonlarda fotoğraflarını görmek mümkündür.
Hatta IŞİD’e karşı yapılan pek çok operasyonu Haşdi Şaabi adına Ebu Mehdi El
Mühendis’le birlikte Kasım Süleymani’nin yürüttüğü söylenmektedir. Bunun yanı sıra İranlı pek çok komutanın da operasyonlarda görev aldığı, eğitim ve operasyonel planlama desteği verdiği bilinmektedir. Zira Haşdi Şaabilerin Irak’taki eğitimi özellikle İranlı komutanlar tarafından verilmektedir. İran’ın “askeri danışman” olarak nitelendirdiği kişiler, Irak’ta IŞİD’e karşı yürütülen operasyonlarda doğrudan yer almaktadır. Nitekim Tikrit operasyonunun komutanlığını yapan Bedir Örgütü Lideri Hadi El-Amiri, yaklaşık 100 “İranlı danışmanın” Tikrit operasyonuna destek verdiğini açıklamıştır.4 IŞİD’e karşı başlatılan operasyonlar boyunca İranlı pek çok komutanın bu operasyonlar kapsamında görev yaptığı bilinmektedir. Zira Mehdi Nevruzi, Sadık Yari Gülderre, Ali Rıza Meşceri, Hamid Takavi gibi İranlı komutanların Irak’ta IŞİD’le yaşanan çatışmalarda öldüğü pek çok kaynakta yer almıştır. İranlı komutanların genellikle eğitim ve operasyonel planlama konusunda Haşdi Şaabilere destek verdiği ve çatışmanın yönlendirilmesi konusunda Haşdi Şaabi ve milis gruplara danışmanlık yaptığı bilinmektedir.
Haşdi Şaabilerin eğitimi Irak’ın pek çok bölgesinde devam etmektedir. Özellikle Kerbela ve Necef’te Haşdi Şaabiler için iki büyük eğitim merkezi kurulmuştur.
Bununla birlikte Kerkük başta olmak üzere diğer vilayetlerde de eğitim kampları olduğu bilinmektedir.
Haşdi Şaabiler içerisinde IŞİD’e karşı savaşan bir kısım milis grubu üyesinin IŞİD sonrası süreçte Irak İçişleri Bakanlığı ya da Savunma Bakanlığı bünyesinde asker
ve polis olarak görevlendirileceği söylenmektedir.
Ancak bu konuya ilişkin şimdilik yasal bir çalışma bulunmamaktadır.
Bununla birlikte Haşdi Şaabi içerisinde yer alan kişilerin ilerleyen süreçte her vilayetin kendi halkından oluşacak ve vilayetlerin korunmasından sorumlu olacak
Ulusal Muhafız Gücü’ne entegre edilmesi de planlanmaktadır. “Haras Vatani” olarak ifade edilen Ulusal Muhafız Gücü’ne ilişkin olarak hazırlanan taslak yasa, Irak Parlamentosu’na sunulmuştur.5
Öte yandan Irak Bakanlar Kurulu tarafından alınan bir kararla Haşdi Şaabi bünyesinde savaşan kişilere maaş bağlanmıştır.
Bu maaşın Haşdi Şaabi içerisinde savaşan herkese verilmediği, sadece ön cephede savaşan ve işsiz kişilere verildiği bilinmektedir.
Zira Haşdi Şaabi içerisinde yer alan kişiler arasında devlet memuru ya da gelir sahibi kişilerin olduğu, IŞİD›in yenilmesinin ardından bu kişilerin tekrar eski hayatlarına döneceği söylenmektedir. Haşdi Şaabi içerisinde savaşan işsiz kişilere de yeni bir gelir kaynağı yaratıldığı görülmektedir.
Ancak Haşdi Şaabi içerisinde kaç kişinin yer aldığına ilişkin net bir rakama ulaşılabilmiş değildir. 50 ila 90 bin arasında değişen rakamlar ifade edilmekle birlikte kaç kişiye maaş verildiği konusunda da kesin bir bilgi mevcut değildir. Haşdi Şaabi içerisindeki kişilerin yaklaşık yüzde 65-75’inin Irak hükümetinde maaş aldığı ifade edilmektedir. Haşdi Şaabi bünyesinde genel olarak 875 bin Irak dinarı (yaklaşık 680 dolar) aylık maaş verilmekle birlikte, 125 bin dinarının yemek parası olarak kesildiği ve net olarak 750 bin dinar (580 dolar) maaş verildiği söylenmektedir.
Haşdi Şaabi içerisinde yer alan grupların sayı ve büyüklüklerine ilişkin de farklı rakamlar ifade edilmektedir. Bu konuya ilişkin oldukça spekülatif ve geniş aralıkta rakamlar verilmektedir. Bu nedenle silahlı grupların ve sahip oldukları savaşçıların tam sayısını bilmek mümkün değildir. Ayrıca farklı gruplar farklı bölgelerde etkinlik göstermektedir. Bu nedenle gruplar arasındaki etkinlik ve sayı orantısı farklılık göstermektedir. Temel olarak, Haşdi Şaabi içerisinde daha sonraki bölümde detaylı olarak ele alınacak ana etkin grupların dışında bölgesel temelde kurulmuş, yerel küçük milis oluşumlar da bulunmaktadır.
Bu grupların hemen hemen hepsi Haziran 2014’teki IŞİD operasyonlarının Ayetullah Ali Sistani’nin cihat çağrısı sonrasında oluşturulmuştur.
Haşdi Şaabi içerisinde yer alan milis gruplar arasındaki en etkin ve hemen her bölgede yer alan gruplar olarak Bedir Örgütü, Ketaib Hizbullah, Asaib Ehlül Hak, Ketaib İmam Ali ve Ketaib Seyid Şuheda grupları ön plana çıkmaktadır. Sayısal büyüklük olarak en büyük iki grubun Ketaib Hizbullah ve Bedir Örgütü olduğu söylenmekle birlikte, bu iki gruba nazaran daha az sa-yıda olan Asaib Ehlül Hak’ın etkinlik ve savaş yeteneği açısında daha etkili olduğu bilinmektedir. Diğer taraftan daha önce ifade edilen dört ana grubun haricinde Saray El-Selam, Ketaib İmam Ali ve Ketaib Seyid Şuheda’nın da sayıca diğer gruplara nazaran daha fazla oldukları bilinmektedir.
Bunun dışında sadece Haşdi Şaabi olarak anılan ve hiçbir milis gruba bağlı olmayan birlikler de oluşturulmuştur. Kerkük çevresindeki 6 birlikten oluşan
Haşdi Şaabi örgütlenmesinde, 3750 savaşçının olduğu bilinmektedir. Bu birliklerin neredeyse tamamı Kerkük çevresindeki Şii Türkmenlerin yaşadığı Tazehurmatu, Dakuk, Tuzhurmatu, Beşir, Amirli gibi ilçe ve köylerde yaşayan halktan oluşmaktadır ve liderlerinin tamamı Türkmen’dir.
Ayrıca IŞİD’e karşı savaşmak için bazı Sünni Arap aşiretlerinin de Haşdi Şaabi oluşumu içerisinde yer aldığı bilinmektedir. Bu aşiretlerin büyük kısmı 2007’de ABD’nin öncülüğünde El-Kaide ile savaşmak amacıyla kurulan Sahva (Uyanış Konseyleri) içerisinde yer almıştır. Aşiretlerden katılan savaşçıların toplam sayılarının 4000 ila 7000 arasında değiştiği tahmin edilmektedir.
Haşdi Şaabilere destek veren aşiretler ilk kez Tikrit operasyonuna katılmıştır. 25-30 bin kişi ile yapılan Tikrit operasyonunda yaklaşık 3000 Sünni savaşçının da
Haşdi Şaabi içerisinde yer aldığı ve özellikle Elbu Acil ve El-Alem bölgelerinin kurtarılmasında Sünni aşiretlerin büyük rolü olduğu ve öncü kuvvet olarak bu bölgelere girdikleri söylenmektedir. Tikrit’ten, El-Cuburi, Hamdani, Lıheyb, Kuveys, İsravi, Habeş, El-Ubeydi, Şammar ve El-Hazrec, Diyala’dan El-Ubeydi ve El-Izzi, Anbar’dan El-Cureyfe, Albu Namar, Albu Mahed, Albu Suheyb, Abu Rişa, Albu Diyab, Albu Farac, Albu Iteybe, Albu Assaf ve Albu Fehed aşiretleri Haşdi Şaabi’ye destek veren bazı Sünni Arap aşiretleridir. Öte yandan burada ismi geçmeyen bir kısım küçükaşiretlerin de Haşdi Şaabi yapısına destek verdiği söylenebilir. Bu aşiretlerin büyük kısmının Nuri El-Maliki’nin başbakanlığı döneminde Irak hükümeti ve Maliki ile yakın ilişkilere sahip aşiretler olduğu görülmektedir. Bu aşiretlerin Sünnilerin tamamı adına hareket etme ve temsil sağlama yeterliliğine sahip olduğu şüphelidir. Ayrıca Sünnilerdeki liderlik problemi de Sünnilerin bütüncül olarak hareket etmesinin önüne geçmektedir. Bu nedenle Haşdi Şaabilerin Sünniler açısından meşruluk kazanması ve Sünnilerin tamamının olmasa bile büyük kısmının ikna edilebilmesi
bile zor görünmektedir.
2.Cİ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR,
***
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder