Doğu Akdeniz Kıta Sahanlığı Sorunsalı Üzerinden Doğalgaz Paylaşımı BÖLÜM 1
Natural gas sharing on the Eastern Mediterranean continent coastal problematic
Işılay Acar ,
Ankara Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Beşeri ve İktisadi Coğrafya Bilim Dalı, Ankara
Mutlu Yılmaz ,
Ankara Üniversitesi, Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi, Coğrafya Bölümü, Ankara
Özet:
Bu çalışmada, keşfedilen zengin enerji yatakları ile kıyıdaş ülkeler arasında ihtilaflara sahne olan Doğu Akdeniz sahasının siyasal ve ekonomik açıdan önemi ve kıyısı bulunan ülkelerin kıta sahanlığı, münhasır ekonomik bölge ve deniz yetki alanları ele alınmıştır. Bölge ülkelerinden özellikle Güney Kıbrıs Rum Yönetimi ve İsrail’in diğer bölge ülkeleri ile deniz hukukuna uymayan antlaşma lar yapmasıyla, bölgede Kıbrıs Adası ve çevresi üzerinde hassasiyetleri olan Türkiye ve Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin tutumları incelenmiştir. Son yıllarda Güney Kıbrıs Rum Yönetimi’nin doğalgaz çıkarma çalışmaları ile bir doğalgaz ihraç ülkesi konumuna gelmek istemesi bölge ülkelerinin deniz hukukuna uyulmadığı gerekçesi ile tepkisini çekmiştir. Bölgede enerjinin keşfedilmesi ile birlikte Türkiye, İsrail, GKRY, KKTC, Lübnan ve Mısır gibi ülkeler hissedarlıkları konusunda çeşitli adımlar atmışlardır. Son yıllarda Suriye
sorunu ile bölgede bir diğer önemli aktör olan özellikle Suriye kıyı şeridinde yer alan Rusya’nın Doğu Akdeniz jeopolitiğine etkileri tartışılmıştır. Son zamanlarda Güney Kıbrıs Rum Yönetimi, Yunanistan ve İsrail’in bir anlaşma ile Doğu Akdeniz doğalgazının Avrupa’ya ulaştırılmasını öngören projesi ve yankıları tartışılmıştır. Bölgedeki enerji rezervlerinin kıta sahanlığı ve münhasır ekonomik bölge kapsamında coğrafi dağılımı dikkate alınarak, hukuksal çerçevede diğer ülkelerin haklarına müdahale edilmeksizin paylaşılması gerektiği ifade edilmiştir.
Bu doğrultuda araştırma konusuyla ilgili yerli ve yabancı literatür incelenmiş, sayısal veriler ilgili kurumlardan temin edilmiş ve konuya ilişkin haritalardan yararlanılmıştır.
1.Giriş
Akdeniz’de son yüzyıldaki sıcak askeri çatışmaların en yoğun olduğu bölge Doğu Akdeniz olmuştur.
Jeopolitik önemini tarih boyunca sürdüren Doğu Akdeniz, son dönemdeki petrol ve doğalgaz keşifleri ile birlikte dikkatleri üzerine çeken bir bölge konumunu almıştır. Ancak keşfedilen hidrokarbon yatakları Doğu Akdeniz’de Türkiye, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti (KKTC), Güney Kıbrıs Rum Yönetimi (GKRY)
ekseninde sorun yaşanmasına neden olmakta, Akdeniz bölgesine kıyı diğer devletler ve küresel güçler de bu soruna bir şekilde taraf olmaktadır.
Akdeniz’in doğusu, üç kıta arasında kavşak konumda olması nedeniyle ticaret, ulaşım ve enerji aktarımının merkezinde yer almaktadır. Körfez Savaşı ve sonrasında dünyanın en sıcak çatışma bölgesi haline gelen Ortadoğu’ya yakınlığı, stratejik önemini arttırmaktadır. Ayrıca Süveyş Kanalı’nın bu bölgede
yer alması çıkarılan enerji kaynaklarının işletilmesi ve taşınmasında transit geçiş güzergâhında bulunması bu önemi daha da arttırmaktadır. Irak, Mısır, Filistin, Suriye sorunu ve çeşitli askeri müdahaleler ile küresel güçlerin söz sahibi olmaya çalıştığı bölge, dünyanın merkezi adlandırmasını doğrular niteliktedir. Kıbrıs
dâhil pek çok önemli liman ve üssü bünyesinde barındıran Doğu Akdeniz’in kıyıdaş ülkeleri arasında Kıbrıs Sorunu gibi tarihsel ihtilafların yanı sıra, son zamanlarda keşfedilen denizaltı hidrokarbon kaynaklarının aidiyeti hususu da bölgedeki hareketliliğin başlıca sebeplerindendir.
Ülkelerin enerji ihtiyacı ve gelişen teknolojiyle birlikte artan enerji talebi, bölgedeki enerji kaynaklarına olan ilgiyi artırmaktadır. Kıta sahanlığı, münhasır ekonomik bölge ve deniz yetki alanları konusunda Türkiye, istikrarlı bir duruş sergilemesine rağmen bölge ülkelerinden İsrail ve Güney Kıbrıs Rum Kesimi diğer bölge ülkelerinin izni olmaksızın çeşitli hamlelerle tansiyonun yükselmesine neden olmaktadır.
Bu çalışmada Doğu Akdeniz’in önemi vurgulanmış, bölge ülkelerinin hissedarlıkları, birbirlerine yönelik tutumları, söz konusu coğrafyanın sağladığı siyasi ve ekonomik gücün etkisi ele alınarak incelenmiştir.
Şekil 1. Doğu Akdeniz ve Kıyıdaş Devletleri
Kaynak: Kedikli ve Deniz, 2015
2. Doğu Akdeniz’in Coğrafi Konumu ve Stratejik Önemi
Bugün Doğu Akdeniz’in, Tunus’taki Bon Burnu ile İtalya’ya bağlı Sicilya Adası’nın batıya uzanan ucundaki Lilibeo Burnu arasında çizilen hattın doğusundaki bölgeyi ifade ettiği konusunda genel bir mutabakat vardır. Bu tanımlamaya istinaden Doğu Akdeniz; İtalya, Slovenya, Hırvatistan, Bosna-Hersek,
Karadağ, Arnavutluk, Yunanistan, Türkiye, Suriye, Lübnan, İsrail, Filistin, Mısır, Libya ve Tunus kıyıları ile çevrilidir (Yaycı, 2012:2).
Tarih boyunca Atlas Okyanusu ile Süveyş Kanalı’nı birbirine bağlayan önemli bir taşımacılık ve ticaret yolu güzergâhı olan Doğu Akdeniz deniz taşımacılığı, denizcilik faaliyetleri, deniz ticareti ve stratejik açıdan oldukça önemli bir bölge olarak değerlendirilmiş olup, bu bölgedeki hidrokarbon yataklarının keşfi ile
önemi daha da artmıştır (Ece, 2017: 82). Akdeniz ve Akdeniz’in doğusu tarihsel süreçte pek çok medeniyete ev sahipliği yapmış, ilgi çeken coğrafi ve stratejik özellikleri ile günümüze kadar pek çok gücün hâkimiyet mücadelesine sahne olmuştur.
Doğu Akdeniz, jeopolitik teoriler açısından yadsınamaz öneme haiz bir bölgedir. Mackinder’in kara hâkimiyeti teorisine göre Doğu Akdeniz, merkez bölgesine -kalpgâha- giden deniz ticaretinin odak noktasıdır. Mahan’ın deniz hâkimiyeti teorisine göre doğu ile batı arasındaki ticaret yolları üzerinde yer alan ve Karadeniz ülkelerinin dünyaya açılan tek penceresi konumunda bulunan Doğu Akdeniz, küresel ticarette çok önemli bir ağırlığa sahiptir. Douchet’in hava hâkimiyeti teorisine göre Doğu Akdeniz, Balkanlar, Orta Doğu ve Kafkaslar ile merkez bölgesinin güneydoğu kanadına havadan müdahale etme imkânı vermektedir.
Spykman’ın kenar kuşak teorisine göreyse kenar kuşak ülkelerinden Yunanistan ve Türkiye ile doğrudan, Irak ve İran ile de dolaylı yoldan temas halinde olan Doğu Akdeniz, merkez bölgeyi çevreleyen kenar kuşağın önemli bir kısmını kontrol altında tutmaktadır (Özgen, 2013:104).
Doğu Akdeniz, ticari ve siyasi yönleri ile birlikte enerji nakil hatları ve yeni keşfedilen petrol ve doğalgaz rezervleri ile de önemi artan bir coğrafyadır. Orta Doğu ve Hazar Bölgesinin yer altı kaynakları boru hatlarıyla -var olan ve yapılması düşünülen proje halindeki hatlar- deniz yoluyla talep piyasalarına
ulaştırılmak üzere Doğu Akdeniz’e inmekte veya deniz yoluyla bu coğrafyadan transit geçiş yapmaktadır. Bu da Doğu Akdeniz’i bir anlamda enerji terminali yapmaktadır (Turhan, 2016: 21).
3. Deniz Yetki Alanı Sınırlandırmasında Kıta Sahanlığı ve Münhasır Ekonomik Bölge
3.1. Kıta Sahanlığı
Coğrafi bir kavram olan kıta sahanlığı, kara ülkesinin denizin altında süren doğal uzantısını; hukuki olarak ise, karasularının ötesinde başlayıp belirli bir uzaklık ve derinliğe kadar giden deniz tabanı ve toprak altını ifade etmektedir. Genel olarak kıta sahanlığı, 200 mil genişlik ilkesinin uygulanamadığı dar denizlerde
hakça ilkelere göre sınırlanan, diğer denizlerde 200 mile kadar olan kıyı devletinin doğal kaynaklarının aranması ve işletilmesi ile sınırlı egemenliğine tabi olan alanı ifade eder. Güvenlik, ulaşım ve canlı kaynaklardan yararlanma açısından üzerindeki su kütlesi açık deniz statüsüne tabi bulunan, kıtaların kıyı
çizgisi ile deniz dibine inen dik meyil arasındaki nispeten yumuşak meyilli doğal uzantısıdır (Özkan, 2009:5).
Şekil 2. Kıta Sahanlığı
Bu kavramın, uluslararası deniz hukukunun bir kavramı haline gelmesi, ABD Başkanı Truman’ın 1945’de yaptığı bir bildiri ile başlamıştır. Truman Bildirisi olarak da adlandırılan bu bildirge, ABD kıyılarının deniz altındaki kıta sahanlığında bulunan doğal kaynakların münhasıran ABD’ye ait olduğu ve
ABD’den izinsiz hiçbir devlet ya da kişinin bu alanlarda doğal kaynak arayamayacağı veya işletemeyeceği ilan edilmektedir. Bu bildiri daha sonraki yıllarda başka devletlerce de kabul edilmiş ve bu ülkeler kıta sahanlıklarındaki doğal kaynaklar üzerinde münhasır yetkiler ilan etmişlerdir. Devletler, arasındaki uygulamada hızla gelişen bu eğilim sonucunda, kıta sahanlığı adı altında bir denizalanı, I. Deniz Hukuku Konferansı’nda tartışılmış ve 1958 Cenevre Kıta Sahanlığı Sözleşmesi adı altında bir sözleşmeye konu olmuştur. Daha sonra da 1982 Deniz Hukuku Sözleşmesi’nde VI. Bölümde tekrar bir düzenleme olmuştur.
3.2. Münhasır Ekonomik Bölge (MEB)
Bir kıyı devletinin karasuları esas çizgisinden başlayarak 200 mile kadar varan ve karasuları dışında kalan su tabakası ile deniz yatağı ve onun toprak altında bu kıyı devletine münhasır ekonomik haklar ve yetkiler tanıyan tabii olmayan bir deniz alanıdır (Ak, 2013). Birleşmiş Milletler Deniz Hukuku Sözleşmesi’nin “Münhasır Ekonomik Bölgede sahildar devletlerin hakları, yetkisi veya yükümlükleri” başlıklı 56.1.a maddesinde MEB’deki kıyıdaş devletlerin “deniz yatağı üzerindeki sularda, deniz yataklarında ve bunların toprak altında canlı ve cansız doğal kaynaklarının araştırılması, işletilmesi muhafazası ve yönetimi konuları ile aynı şekilde sudan, akıntılardan ve rüzgarlardan enerji üretimi gibi,
bölgenin ekonomik amaçlarla araştırılmasına ve işletilmesine yönelik diğer faaliyetlere ilişkin egemen haklar” yer almaktadır. Birleşmiş Milletler Deniz Hukuku Sözleşmesi’nin 56.2 maddesine göre “Münhasır ekonomik bölgede sahildar devlet, söz konusu Sözleşme uyarınca haklarını kullanırken ve yükümlülüklerini yerine getirirken, diğer devletlerin haklarını ve yükümlülüklerini gerektiği şekilde göz önünde bulunduracak ve bahsi geçen sözleşme hükümleriyle bağdaşacak biçimde hareket edecektir” (Ece, 2017).
4. Doğu Akdeniz’de Enerji Kaynaklarının Keşfi ve Rezervler
Birleşmiş Milletler Deniz Hukuku’na göre Doğu Akdeniz’deki hidrokarbon kaynakları üzerinde hak sahibi olan kıyıdaş devletler Türkiye, Suriye, Lübnan, İsrail, Gazze Şeridi, Mısır, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti ve Güney Kıbrıs Rum Kesimi’dir.
Doğu Akdeniz havzasında son yıllarda keşfedilen geniş enerji yatakları, sadece Akdeniz havzasındaki jeopolitik dengeleri değil parçası bulunduğu geniş Orta Doğu coğrafyasındaki dinamikleri de etkileyebilecek özelliktedir. Varlığı ispatlanan enerji kaynaklarının adil bir şekilde paylaşılmasıyla oluşacak
refah ortamında, geliştirilmesi mümkün olan işbirlikleri ile Kıbrıs ve Filistin meselesi gibi bölgenin kronikleşmiş sorunlarının çözümüne yönelik yeni adımlar atılabilir (Sandıklı vd. 2013). Bölgede enerji varlığından haberdar olan kıyıdaş ülkeler, kendilerine ait kıta sahanlığı ve münhasır ekonomik bölgeleri ilan ederek belli parseller üzerinde hak iddiasına başlamışlardır. Özellikle Kıbrıs Rum Kesimi kendi münhasır ekonomik bölgesini ilan ederek KKTC ve Türkiye’nin haklarını görmezden gelmiştir. Doğu Akdeniz’deki denizin tabanı altında mali değeri çok yüksek hidrokarbon zenginlikleri bulunmaktadır. Hatta bu bağlamda,
bölgede 15 trilyon m3 doğalgaz ve zengin petrolün mevcudiyetinden bahsedilmektedir. Bu deniz altı zenginliğini Rumlar 1990’lı yıllarda keşfetmiştir. 2000 yılından itibarense konu, Kıbrıs Rum basınında geniş şekilde yer almaya başlamış; Rum yönetimi izlediği politikalar kapsamında, Mısır, Lübnan ve İsrail ile MEB anlaşmaları imzalamıştır (Ak, 2013).
Levant sahası olarak adlandırılan Mısır, İsrail, GKRY, KKTC, Lübnan ve Suriye kıyılarını içine alan Doğu Akdeniz havzasında zengin hidrokarbon yataklarının bulunduğu tahmini, bölge ülkelerinin hamlelerinin yanı sıra dünyanın önemli enerji şirketlerini de bölgeye çekmiştir. Her ülkenin kendi çıkarı doğrultusunda hareket etmek istemesi ve diğer ülkelerin buna yönelik tutumu bölgedeki suların iyice ısınmasına sebep olmaktadır.
Levant havzası içerisinde bulunan İsrail MEB’i, 2009’da keşfedilen Tamar ve 2010’da keşfedilen Leviathan sahası ile yaklaşık 800 milyar metreküp doğalgaz rezervine ev sahipliği yapmaktadır. GKRY ve KKTC yönetimindeki Kıbrıs açıklarında yapılan araştırmalarda da Limasol Limanı’na yaklaşık 160
kilometre mesafede 198 milyar metreküplük Afrodit sahası keşfedilmiştir (Çizelge 1). İtalyan enerji şirketi ENI, Mısır MEB’inde bulunan Nil Delta Havzası’nda 2015 yılında Akdeniz’in en büyük doğalgaz yataklarının keşfini gerçekleştirdiğini açıklamıştır (Karagöl ve Özdemir, 2017).
Çizelge 1.Doğu Akdeniz’de Keşfedilen Doğalgaz Yatakları ve Rezerv Miktarları
*Tahmini üretim yılı
**Net bilgi bulunmamakta Kaynak: U.S. Energy Information Administration (EIA), 2013
2 Cİ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR;
***
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder