14 Mart 2019 Perşembe

ORTA ASYA GÜVENLİK SORUNLARI VE NATO’YA YANSIMALARI, BÖLÜM 1

ORTA ASYA GÜVENLİK SORUNLARI VE NATO’YA YANSIMALARI,  BÖLÜM 1




Tayfun ÇELİK* 
* TSK mensubu, 
tayfunfile@yahoo.com 


ÖZET 

Orta Asya ülkelerinin geçmişten kalan sorunlarını kısa sürede çözüme 
kavuşturmaları olanaksız görülmektedir. Sınır sorunları ve etnik sorunlar 
geçmişten itibaren ulusal bilincin yaratılmasının önüne geçmektedir. Ülkeler 
arasındaki su sorunu, uyuşturucu ve dine dayalı sorunlar ilişkilerin 
derinleşmesini her zaman engelleme potansiyeline sahiptir. Orta Asya sorunları 
günümüzde yaygınlaşan asimetrik tehditler olarak belirmekte, özellikle de yakın 
zamana kadar nispeten bölgesel bir olgu olarak algılanan terörizmin, dünya 
çapında algılanmasına katkısı bulunmaktadır. Bölgesel İşbirliği Örgütleri belirli 
bir tarihsel süreç içinde geliştirilmiş ve bu sorunlara çözüm bulmaya çalışmıştır. 
Bu örgütlerin en önemlisi olan Şanghay İşbirliği Örgütü’nün, küresel alanda 
belirleyici unsur olarak yerini alabilmesi ise zaman alacaktır. Diğer taraftan 
bölgenin önemli enerji kaynaklarına sahip olması ise, AB ve ABD’nin bölgeye 
ilgisini arttıran önemli nedenlerinden birini teşkil etmektedir. Bu kapsamda 
NATO’nun bölgede bulunması ve askeri kanadı ile başlatılan çözüm süreci, 
NATO’nun geleceğini belirleyecek önemli bir unsur olmaktadır. NATO’nun, BM, 
AGİT, AB, bölge ülkeleriyle ve ŞİÖ ile ikili işbirliğini geliştirmesi kaçınılmaz olacaktır. 

1. GİRİŞ 

Sovyetler Birliği’nin dağılması, Orta Asya’daki bağımsız devletlerin 
uluslararası sisteme entegrasyonunu sağlarken, bölgede yeni güvenlik 
sorunlarının ortaya çıkmasına da sebep olmuştur. Soğuk Savaş’ın bitmesi ile 
uluslararası sistemde meydana gelen değişmelere paralel olarak güvenlik 
kavramının da boyutları değişmiş, Sert Güvenliğe (Hard Security) yapılan vurgu 
geri plana itilirken, Yumuşak Güvenlik (Soft Security) ön plana çıkmaya 
başlamıştır. Yumuşak Güvenlik yaklaşımı çerçevesinde incelen Asya’nın 
güvenlik sorunları; sınır sorunları, kimlik ve etnik sorunlar, radikal dini akımlar, 
terörizm, su sorunu, uyuşturucu kaçakçılığı ve enerji sorunu olarak belirmiştir. 

Orta Asya ülkelerinde ve Afganistan’da bulunan mevcut sorunlar, bölgenin 
güvenliğinin sağlanmasında istismarlara açık bir boyutta bulunmaktadır. Bölgede petrol, doğalgaz ve uranyum gibi enerji kaynaklarının bulunması ve bunlar üzerinde kontrol mücadelesi ise her zaman bu güvenlik unsurunu sıcak tutmuştur. AB’nin, bölgede var olan gerek enerji kaynaklarına gerekse yine enerji kapsamında Rusya’ya olan ihtiyacı ve Orta Asya enerji kaynaklarının 
paylaşımında ABD ile bölgenin diğer başat ülkelerinin rekabeti önemsenecek 
hususlardır. Dolayısıyla bahsi geçen konuların aşılmasında, hâlihazırda bölgede 
bulunan NATO’nun katkıları aşikârdır. 

2010 Lizbon zirvesinde NATO tarafından ele alınan benzer tehditlerin 
günümüzde artık devlet sınırlarını aşarak, bölgesel ve hatta küresel nitelik 
kazandığı belirlenerek, güvenliğin artık daha fazla kaplayıcı bir bakış açısıyla 
tanımlanması gerektiğinin altı çizilmiştir. Burada kastedilen şey, güvenlik 
konularının birden fazla boyutlarının olduğu ve bu sorunlara salt askeri ya da 
ekonomik perspektiflerden yaklaşılmaması gerektiğidir. Lizbon’la birlikte NATO 
diğer uluslararası örgütler, AB ve önemli küresel aktörlerle daha fazla işbirliği 
yapmaya karar verilmiştir. NATO’nun kendisinin küresel bir güvenlik aktörü 
olarak hareket etmesinin yerine, küresel düzlemdeki diğer aktörlerle olan 
işbirliğini arttırmasının daha doğru olacağı sonucuna varılmıştır (Oğuzlu, 2012; 
14). Neticede karmaşık ve çok boyutlu sorunların çözülmesinde bütünlükçü bir 
bakış açısını benimsek NATO’nun geleceği için de önem arz etmektedir. 

Bu çalışmada, Orta Asya’nın güvenlik sorunlarının ilgili taraflar arasında 
çatışma yaratabilmesi, ekonomik durumlarını ve politik bağımsızlıklarını 
geliştirmek üzere yapılan işbirliğinin güvenilirliğini önlemesi ve hatta bilinen dış 
tehdide karşı yabancı güçlerle anlaşmaya çabalanması gibi birçok sebepten dolayı potansiyel istikrarsızlık kaynağı olabileceği düşünülmüştür. Bu sorunların 
bölgede bulunan NATO’nun gerek faaliyetlerine gerekse güvenliğine etkileri, 
sorunları her daim sıcak tutulabilme potansiyeline istinaden devam edebileceği 
gerçeğinden yola çıkarak, NATO’nun küresel bir güvenlik örgütü haline gelmesi 
noktasında, XXI. yüzyılın tehditleriyle mücadelesinde bunları dikkate alması 
gerekliliği vurgulanmıştır. Ayrıca bu sorunları ile mücadelede uluslararası 
işbirliğinin sağlanmasında en etkili adres, daha önceki dönemlerde elde ettiği 
başarıları da göz önünde tutularak yine NATO olacağı (Erhan, 2004) varsayılarak, bu sorunların çözümü için NATO’nun bölgede geliştirilen işbirliği girişimlerini önemsemesi gerekliliği ortaya konulmaya çalışılmıştır. Bu kapsamda bölgedeki sorunların NATO’nun güvenliğine etkilerini tespit etmeden önce, bu sorunların önemini vurgulamak yerinde bir başlangıç noktasını teşkil edecektir. 

2. BÖLGESEL GÜVENLİK SORUNLARI 

Sovyetler Birliği’nin dağılmasından sonra bağımsızlıklarını kazanan Orta 
Asya ülkeleri bir dizi sorunla karşı karşıya kalmışlardır. Genel olarak sınır 
sorunları, etnik sorunlar, ekonomik ve siyasal dönüşümün getirdiği sancılar, su 
sorunu ve radikal dini akımlar şeklinde ifade edilebilecek olan bu istikrarsızlık 
faktörleri nedeniyle taraflar avantajlı olduğu konularda diğer ülkeler üzerinde bir 
baskı oluşturarak sonuç almaya çalışmaktadır. Buzan, Ole Weaver gibi Kopenhag Okulu mensubu teorisyenler tarafından oluşturulan ‘Yumuşak Güvenlik’ güvenlik kuramına ait bu konuların bertaraf edilmesinde, bölgesel işbirliğinin gerekliliği (Gray, 2005; 19) her ne kadar önemsenmiş olsa da, bölgede oluşması gereken dostluk ilişkilerinin kurulması zorlaşmakta; şimdiye kadar oluşturulmaya çalışılan işbirliği girişimleri derinleştirilememekte ve dolayısıyla bu çabalardan istenen ve beklenen sonuçlar alınamamaktadır. Söz konusu sorunlar bölge ülkelerinin hem Orta Asya’ya hem de dünya sorunlarına yönelik ortak ve tutarlı bir politika geliştirememelerine yol açmaktadır. Bu durum ise bölgeyi hem Rusya açısından hem de bölge dışı güçler açısından kolay etkilenebilecek bir alan haline getirmektedir. 

Rusya’nın yakın çevre doktrini ile orta Asya’daki etkinliğini devam ettirmek istemesi, AB’nin Avrupa-Kafkasya – Asya Taşıma koridoru (TRACECA) ve Avrupa’ya Devletlerarası Gaz Taşımacılığı (INOGATE) projelerinin geliştirilmesi ve Çin’in bölgede etkin olması, ABD’nin bölgeye ilgisini arttırmıştır (Uzgel, 278). Diğer taraftan Rusya’nın doğal nüfuz alanı olarak gördüğü bu bölgedeki sorunlarla ilişkisi ve bölgeyi Rus çıkarlarına yönelik herhangi bir doğrudan tehdit karşısında bir tampon bölge olarak değerlendirme si gibi stratejik faktörler, Orta Asya’yı Rus dış politikası açısından hayati hale getirmektedir. Oysa Rusya’nın askeri ve ekonomik etkinliğini artırarak denetim sağlamaya çalışması bölgede istikrardan çok istikrarsızlığa neden olmaktadır. Bölge ülkeleri gerek kendi aralarındaki sorunlardan gerekse Rusya ile ilişkilerden kaynaklanan tehdit algılamalarından dolayı, ABD odaklı bir güvenlik yapılanmasına girmekte sakınca görmemektedir. Bölgede söz konusu olan zengin enerji kaynaklarının varlığı da dikkate alındığında, Orta Asya’nın dünya çapında politikanın mücadele eksenine yerleşmesinin gayet normal olduğu görülmektedir. 

Orta Asya ülkeleri arasındaki sınır sorunu, ülkeler arasında potansiyel bir 
çatışmanın tohumlarını atarak birleşmelerini önlemek ve böylece bölgenin daha 
kolay yönetilmesine olanak sağlamak için Ruslar tarafından keyfi biçimde çizilen 
sınırlardan kaynaklanmaktadır. Sınırlar belirlenirken, herhangi bir etnik grubun 
ayrılıkçı bir politika izlemesini önlemek için bütün cumhuriyetlere farklı etnik 
grupların dahil edilmesine özen gösterilmiş ve coğrafi gerçeklikler göz ardı 
edilerek Rusya’ya (Merkeze) bağımlı yapıların oluşması sağlanmıştır. Öyle ki, bir 
Tacik, Özbek veya Kırgız, kendi başkentine gitmek için diğer cumhuriyetlerin 
sınırlarından geçmek durumunda kalırken; hammaddeler rahatlıkla sanayi 
merkezlerine ulaştırılabilmektedir (Karaeve, 2005; 2). En önemli sınır sorunu 
Özbekistan, Kırgızistan ve Tacikistan arasında Fergana vadisinden kaynaklanan 
sorundur. Sorun, Kırgızistan’ın Fergana vadisinde bulunan Oş eyaletinde yaşayan Özbeklerin özerklik talepleriyle beraber başlamış ve bir anlamda sınır sorunları beraberinde etnik sorunlardan kaynaklanan olayların yaşanmasına da yol açmıştır. 

Zira özellikle Özbek, Tacik ve Kırgız toplumlarının bir arada yaşadığı yaşam alanı Fergana Vadisi’nde her bir topluluğun yaşadığı yere göre sınırları çizmek bugün bile çok güç gözükmektedir (Farrant, 2005; 715-716). Nitekim iki ülke arasındaki 130 km’lik sınır hâlâ ihtilaflı durumda olup çözüme kavuşturulamamıştır (Donaldson, 2005; 403). 1990’ların sonunda Özbekistan’ın kendisine yapılan terörist saldırılardan sonra sınır güvenliğini gerekçe göstererek henüz tartışmalı olan sınırlarına mayın döşemiş ve serbest dolaşımı kısıtlamıştır (ICG; 3). 

2. Cİ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR..,

***

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder