DEVLETLERİMİZ ve ANAYASALARIMIZ. BÖLÜM 4
Bir ve egemen olan Türk Milleti, açıkça inkâr ediliyor. Birçok parçaya ayrılıyor. Aslında bu, milli-üniter devletimizin yıkılması demektir. Bu anlayış yeni değildir.
Osmanlı devrinde de, İngilizlerin adamı Prens Sabahattin ile Hürriyet ve İtilaf Partisi, Osmanlı Devletine “Ademi Merkeziyet ve liberalizm” sistemini kabul
ettirmek için çok uğraştı, ama başaramadı.
Konuyla ilgili olarak daha da ayrıntılı bilgi vermek için, “2. Cumhuriyet Tartışmaları” adıyla 1993’te yayınlanan kitaptan, Erdoğan ile yapılan röportajı
okumalıyız. Buradaki sorular ve cevaplar şöyle:
RTE: Şu anda Türkiye Cumhuriyeti’nde 27 etnik grup yaşamakta. Bu 27 etnik grubun da varlıklarının tanınması gerekmektedir. ‘Türkiye Türklerindir’
gibi tezler yanlıştır.
Türkiye, Türkiye’de yaşayan herkesindir. (Buradaki “herkesin” sözünden bireyleri değil, etnik/ırk gruplarının küme kimliğini anlamak lazım. SS)
Soru: Örneğin Kürtler biz ayrı yaşamak istiyoruz diyebilirler.
RTE: Bu durumda belki Osmanlı Eyaletler (özerklik. SS) sistemi benzeri bir şey yapılabilir.
Soru: Bağımsızlık isterlerse, tamamen ayrılmak isterlerse
RTE: Bu toprak üzerinde böyle bir bağımsız yapıyı kurma kudreti varsa kurar. Ama kudreti yoksa…
Soru: Buna hakkı var mıdır? Kudreti olmayabilir…
RTE: Bu hakkı kimden isteyeceği önemlidir.
Soru: Hak istenmez. O hak meşrudur ya da değildir. Burada sorulan o; meşru mudur?
RTE: Coğrafi bütünlük içerisinde evet, ama coğrafi ayrılık içerisinde hayır.
Soru: Coğrafi bütünlükten kastınız misak-ı milli sınırları mı?
RTE: Ona orda hudut tayin edemem.
Soru: O zaman bu hak da meşru değildir diyorsunuz.
RTE: Eyaletler tarzı bir sistem içinde olabilir diyorum.
Soru: Ama bağımsız bir devlet olarak tasarlayamam diyorsunuz.
RTE: Tasarlayamam çünkü bu coğrafyanın mücadelesini veren sadece Kürtler olmamıştır ki!
Soru: Ama o coğrafyada yaşayan insanların böyle bir talebi olduğunda… “Biz kendi kimliğimizle, bayrağımızla, Kazakistan,
Özbekistan gibi bir ülke olmak istiyoruz” derlerse, siz bu hakkı meşru bulur musunuz; bunu öğrenmek istiyorum!
RTE: Onu meşru olarak görmüyorum. (23)
Bu röportajda; “Kürtler bağımsızlık isterlerse” sorusuna verilen “Coğrafi bütünlük içerisinde evet” ve “coğrafi bütünlükten kastınız misak-ı milli sınırları mı”?
sorusuna verilen “Ona orda hudut tayin edemem” cevabı daha da ileri hesapların olduğunu düşündürmektedir.
Röportajın Özeti; İşte size, “çok ortaklı devletin” temeli
Erdoğan’ın hedefi gayet açık. Bu gün de bunları savunuyor. Türkiye sadece Türklerin değil, 27 etnik gruba aittir. Atatürk devleti Türklere göre kurmakla yanlış
yapmıştır” gibi söylemlerin tamamı, bu iddialardan kaynaklanıyor. Soyu, boyu, aşireti ne olursa olsun hepimizin, bir olan Türk Milletinin eşit, şerefli evlatları
olduğumuz gerçeği inkâr ediliyor. Hatta Selçuklu, Osmanlı da dâhil, bu topraklardaki bin yıllık ortak tarih ve medeniyetimiz de yok sayılıyor.
Bölücü terör örgütü PKK’nın başı APO’nun, “Türkiye vatandaşlığı” ve “coğrafi bütünlük içinde kalarak” çözüm dediği, “Demokratik Cumhuriyet Projesi”,(24)
(İki kimlikli, iki dilli, iki özerk bölgeli cumhuriyet) de böyle değil mi? Habur, Oslo ve İmralı mutabakatı da bu gerçeği teyit etmiyor mu?
Zannederiz ki bu değerlendirmeler, “yeni” anayasa ve ”yeni” Türkiye adı verilen toplum mühendisliği çalışmasında, siyasi iktidarın konumunu belirlemeye
yetecektir.
İşte biz buna bölünme diyoruz. Ama bu görüşü savunanlar; milli devletten vazgeçip, çok ortaklı devlet kurulunca, ülke büyüyecek, bu herkesin menfaatine
olacaktır. “Milli Birlik ve Kardeşlik” tesis edilecek, ülkeye “barış ve eşitlik” gelecek diyebiliyorlar. Sanki bu devasa boyutlu çalkantılar, “çocuk oyuncağı” ve
bu yayılmayı emperyal güçler seyredecekmiş gibi. Şu anda Suriye’de süper güçler restleşmiyormuş, sanki Saddam Kuveyt’e böylesine telkinlerle
sokulmamış gibi.
Geçmişte kanlı bir şekilde dağılan Yugoslavya’dan, emperyalistlerin zorla, kanla ve katliamla kurduğu bugünkü bölünmüş Irak’ın başına gelenlerden ve Libya
ile Suriye’de yaşanan vahşetten ibret alınmadığı hayretle ve dehşetle görülmektedir.
Sözün burasında yine soralım: Acaba iktidar, BOP ve PKK ile aynı görüşte denebilir mi? Hayır. Bir yol arkadaşlığından bahsedilebilir. Anlaşıldığı kadarıyla “çok ortaklı etnik federasyona” geçilince, siyasi iktidarın projesi tamamlanıyor, yol bitiyor, devam etmiyor.
Ama PKK ve BOP’un yolu devam ediyor. PKK’nın yolu “Büyük Kürdistan”, BOP’un yolu, “Büyük Ermenistan”, “Büyük İsrail” ve “Büyük Yunanistan” kuruluncaya kadar devam ediyor.
Unutmayalım ki, bütün bunlar bin yıllık haçlı seferlerinin değişmeyen emelidir.
“Çok ortaklı etnik bir devlet” kurdurularak, ülkemiz kanlı bir iç çatışma tuzağına düşebilecektir. Bu gidiş neden görülmüyor? Komşularımızın başına gelenlerin,
tuzağa düşürülmüş Türkiye için daha da vahim sonuçlar doğuracağı, neden kestirilemiyor? BOP’a göre, ülkemiz böylesine kanlı bir iç çatışmaya
sürüklendiğinde, Allah korusun, “Büyük Kürdistan”a geçiş yapılacaktır.
Bu bölünmek demektir, sonucu iç çatışmadır. Ülke bu kaosta çırpınırken, haçlılar yola devam edecektir.
“Büyük Kürdistan” kuruldu diyelim, bu ortamda durumu ne olacaktır? Haçlının asıl hedefi, bu topraklarda Türk-İslam medeniyetini yok etmek olduğuna
göre, cevabı açık değil mi?
SONUÇ
Anayasalar ve yasalar donmuş metinler değildir. İhtiyaca göre geliştirmeye ve değiştirmeye muhtaçtır. Ancak; bütün bunlar devletin milliliği ve milletin egemenliği ile oynanmadan, yapılmalıdır. Esasen temellerimizi yok edecek böyle bir yıkıma, kurucu irade, anayasamız, tarih şuuru ve sorumluluğumuz, kültürümüz ve egemenlik hakkımız izin vermez. Hiçbir iktidarın ve meclisin de böyle bir yetkisi yoktur.
Çünkü bu ana yapı asırlardan beri gelen ve bedeli ödenmiş kutsal bir emanettir.
Buna rağmen devletin temelleri değiştirilirse, kanaatimizce bu silahsız darbe olur.
Çünkü devletin birinci görevi; Türk Milletinin birliğini, vatanın bütünlüğünü ve devletin bağımsızlığını korumak ve yaşatmaktır. Tarihin derinliklerinden gelen
egemenliğini yok etmek ve ülkenin bütünlüğünü bölmek değildir. Hiçbir merci ülkenin bir parçasını, mesela Doğu Trakya’yı Yunanistan’a veriyorum diyemez.
Böyle bir durum vaki olduğunda, Anayasa hukukçularının söylediği “milletin direnme hakkı” doğar. Bu ilke konusunda Alman Anayasası şöyle diyor: m.20/4 :
“Bu anayasa düzenini ortadan kaldırmak isteyen herkese karşı, başka bir çözümün bulunmaması halinde, bütün Almanlar direniş hakkına sahiptir.”(25)
1982 Anayasamızın Başlangıç bölümünün son cümlesi şöyledir; “Türk Milleti tarafından, demokrasiye âşık Türk evlatlarının vatan ve millet sevgisine emanet ve tevdi olunur.”
Eğer maksat samimi olarak anayasamızı daha “demokratik”, “özgürlükçü” ve “temel insan haklarına saygılı” hale getirmek ise, bu mümkündür.
Bunun için milli kültürümüzde, parçası olduğumuz uluslararası hukukta buluşmak yeterli olacaktır. Acele etmeden, en geniş manada uzlaşarak
çalışmaya başlanmalıdır.
Bu bakımdan, Birleşmiş Milletler Şartı, İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve bu çerçevede geliştirilip imzalanmış olan uluslararası bütün sözleşme ve anlaşmalar bize yardımcı olacaktır.
Böyle bir düzenin kurulabilmesi için de, önce yargının gerçekten bağımsız ve tarafsız olması, hukuk devletinin teşkili şarttır.
Bu yapı oluşturulmadan; devlet ve millet adına hiçbir adil düzen kurulamaz. Demokrasi ve özgürlükten, hür medya ve haberleşmeden, katılımcılıktan, özellikle partilerin demokratikleşmesinden, toplumda korkusuzca yaşamadan, insan temel hak ve özgürlüklerinden, inanç, ibadet, düşünce ve ifade hürriyetinden, nasıl bahsedilebilir?
Umulur ve temenni edilir ki, aklın ve ilmin yolu seçilir; devletin ve milletin kimliğiyle uğraşmak gibi, hiçbir iktidarın hakkı ve üzerine vazife olmayan
tehlikeli yanlışlardan vazgeçilir, masum milletimizin gerçek ihtiyaçlarının karşılanması esas alınır.
Milli birliğimiz ve bütünlüğümüzün sağlamlaştırılması için; öncelikle ayrımcılığı, bölücülüğü, ırkçılığı ve siyasi etnikçiliği reddeden, milli-üniter yapımızı daha da takviye eden bir anayasa yapılmalıdır.
Bu anayasa mutlaka “adalet mülkün temelidir” ilkesi üzerine inşa edilmelidir. Bu durumda; demokrasi, özgürlük, bireylerin eşitliği, kalkınma, huzur, kardeşlik ve insan temel hak ve hürriyetlerinin ancak bu yapı içinde gerçekleşebileceği görülecektir.
Böylece ülkemiz, varlığına yönelen saldırılara karşı milli güçlerimizle gerçekten savunulur; kanlı terör belası ve haçlı planları ortadan kaldırılarak, milletimiz birlik içinde, refah ve zenginlik yolunu tutar, vatanımıza huzur gelir.
Böylece milli devlet, güçlü iktidar yapısıyla ayağa kalkabilir, Türk-İslam medeniyetiyle çevremize ve insanlığa hizmet sunacak konuma gelebiliriz.
MİLLİ DÜŞÜNCE MERKEZİ HAKKINDA
Merkezimiz ilk olarak Temmuz 2008 tarihinde, Eski Devlet Bakanı Sadi SOMUNCUOĞLU başkanlığında, faaliyetlerine Ankara Balgat adresinde başlamıştır.
Yaklaşık iki buçuk yıl burada çalışmalarını sürdürdükten sonra faaliyetlerinin genişlemesi üzerine Ocak 2011’de şimdi bulunduğu Kızılay’daki
yerine taşınmıştır.
Kuruluşundan bu yana önceden belirlenmiş programı çerçevesinde ilgi duyan herkese açık olan hizmetlerine kesintisiz olarak devam etmektedir.
Bilgi Şölenleri ismi ile her hafta Çarşamba günü gerçekleştirilen sistematik toplantılarda, ülkemizin temel meseleleri, alanında uzman kişiler tarafından sunum ve tartışmalar eşliğinde incelenmektedir. Bu çalışmaların amacı Türkiye ve Türk-İslam Dünyasının ana meseleleri üzerinde kapsamlı bir bilgi birikimi ve görüş birliği sağlamaktır. Bugüne kadar 191 Bilgi Şöleni yapılmıştır.
Yine bu amaçlar doğrultusunda serbest sohbet imkânı sağlayan Cumartesi toplantıları da aralıksız olarak sürdürülmektedir.
Bilgilendirici ve kaynaştırıcı nitelikte olan bu sohbetlerde gündemin önemli olayları beyin fırtınası şeklinde değerlendirilmektedir.
Geniş katılım ile yapılan bu çalışmalar, ülkemiz içinden ve dışından, her yerden takip edilebilmesi için video şeklinde internet sitelerimizden yayınlanmaktadır.
Öte yandan belirli kıstaslara göre seçilen üniversite ve sonrası dönemi gençlerine milli bir şuur kazandırmak üzere, belli bir program dâhilinde, bilgi seminerleri verilmektedir.
Önemli gördüğümüz bir diğer çalışmamız da, dağınıklık içerisinde, tek tek kalmış ve birçok fedakârlıkla faaliyetlerini sürdürmeye çalışan milli düşünce
kuruluşlarıyla, birlikte hareket imkânını oluşturmak ve bir işbirliği zeminini hazırlamaktır. Bu ortak çalışmamız müspet bir sonuca ulaştığında, bu kuruluşlarımız milli hedeflerimiz doğrultusunda güç birliği sağlamış olacaktır.
Bunların yanında merkezimiz ülkemizin öncelikli sıcak meseleleri hakkında kamuoyunu aydınlatmak üzere yayınlar da yapmaktadır.
Yayınlanan Eserler şunlardır:
1- Son Haçlı Seferi: PKK Açılımı – Ocak 2010
2- Etnik – Irkçı – Bölücü PKK Terörünü Doğru Anlamak – Temmuz 2011
3- “Yeni” Anayasanın Şifreleri – Kasım 2011
4- Selçuklu, Osmanlı ve Türkiye Cumhuriyeti Hangi Milletin Devleti? - Haziran 2012
Merkezimizin bütün çalışmalarını, bilim adamlarımızın makalelerini ve yurt içinde ve dışında gelişen önemli olaylara ait haberleri internet sitelerimizden dileyen herkes kolaylıkla takip edebilmektedir.
GMK Bulvarı Özveren Sokak Nu:2/2
Demirtepe Durağı Kızılay/ANKARA
Tel: 0 (312) 231 31 94 – 95 Belgeç: 0 (312) 231 31 22
www.millidusunce.org
www.millikanal.com
e-posta: bilgi@millidusunce.org
www.millidusunce.org
www.iktidarmuhalefet.com
Kaynaklar:
(1) Prof. Dr. Suna Kili, Prof. Dr. A. Şeref Gözübüyük, Türk Anayasa Metinleri, Türkiye İş Bankası Yayınları, Ankara 1985 2)A.g.e, s. 96
(2) a.g.e.173
(3) Hürriyet, 23.10.2011
(4) Fuat Köprülü, Akşam, 28 Teşrinievvel, 1334 (1918)
(5) Hüseyin Rahmi Akyüz (Ed.), Yeni Anayasa Raporu II, Ankara, Memur-Sen (Memur Sendikaları Konfederasyonu), Aralık 2011.
(6)http://www.samanyoluhaber.com/gundem/Iste-Abant-Toplantisi-sonuc-bildirgesi/739126 (06.05.2012)
(7)Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı,
http://www.haber3.com/iste-gulenin-anayasa-onerisi-1121607h.htm (06.05.2012)
(8) Avrupa Birliği Üyesi Bazı Ülkelerin Anayasaları, T.C. Adalet Bakanlığı, Mayıs 2011, s.265
(9) Avrupa Birliği Üyesi Bazı Ülkelerin Anayasaları, T.C. Adalet Bakanlığı, Mayıs 2011, s.265
(10) M. Kemal Pekdemir, Tarihin En Tartışmalı Padişahı Abdülhamid, 2008, s.39
(11) Pekdemir, a.g.e. s.39
(12) Necdet Sevinç. Osmanlı’nın Yükselişi ve Çöküşü, 2008, s.434
(13) İlhan Bardakçı, Zaman Gazetesi, (a) 7 Temmuz 1995
(14) Dr. Ali İhsan Gencer, İlk Osmanlı Anayasasında
Türkçenin Resmi Dil Olarak Kabulü Meselesi. A.Ü. Siyasal Bilgiler Fak. Yayınları no:423, Armağan, Kanunu Esasi’nin 100. Yılı
(15) Sevinç, a.g.e. s.435
(16) Pekdemirli, a.g.e. s.46
(17) a.g.e. s.47
(18) “Yeni anayasanın şifreleri” Milli Düşünce Merkezi
(19) II. Meşrutiyet Döneminde Osmanlı Meclis-İ Mebusanı’nın Çalışmaları (1908-1912)
http://ulkunet.com/UcuncuSayfa/mehmet_kaan_calen_4849.pdf
(20)http://wowturkey.com/forum/viewtopic.php?p=1301085
(21)Kopenhag Siyasi Kriterleri ve Türkiye (Mevzuat Taraması), İnsan Hakları Derneği yayın
(22)http://www.milliyet.com.tr/ocalan-in-dort-ayakli-paradigmasi/fikretbila/siyaset/yazardetay/08.12.2010/1323501/default.htm
(23)http://bianet.org/bianet/bianet/102616-dtp-kongresi-sonuc-bildirgesinin-tam-metni
(24)http://www.akparti.org.tr/site/haberler/tezimiz-turkiye-cumhuriyeti-vatandasligi/36643
(25)Cumhuriyet Tartışmaları (Yeni Arayışlar, Yeni Yönelimler) [Röportajlar] [Hazırlayanlar: Metin Sever, Cem
Dizdar], Ağustos 1993 (2. Baskı), 462 S. Başak Yayınları. S. 417-431.
(26)http://www.sabah.com.tr/Gundem/2011/03/03/abdullah_ocalan_genel_af_onerdi?paging3
***
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder