14 Mart 2019 Perşembe

ORTA ASYA GÜVENLİK SORUNLARI VE NATO’YA YANSIMALARI, BÖLÜM 4

ORTA ASYA GÜVENLİK SORUNLARI VE NATO’YA YANSIMALARI,  BÖLÜM 4



5. SORUNLARA KARŞI NATO’NUN YAKLAŞIMLARI 

İki kutuplu dünyanın ortadan kalkmasıyla NATO’nun değişimi kaçınılmaz 
olmuş ve NATO’nun devamının tartışıldığı bir ortamdan yeni güvenlik risklerinin 
ortaya çıktığı varsayımıyla NATO’ya yeni görevler biçilmiştir. Böylece NATO 
hem varlığını koruyabilecek hem de daha önce hiç olmadığı kadar politik ve dünya politikalarında küresel bir oyuncu olarak karşımıza çıkmaktadır. Yeni güvenlik ortamında NATO’nun karşı koyması gereken riskler; etnik çatışmalar, insan hakları ihlalleri, siyasi iktidarsızlıklar, ekonomik zafiyetler ve biyolojik silahların yaygınlaşması olarak belirtilmektedir (Gürler, 2009; 90). 

 NATO’nun görev alanı ile varolan/varolacak stratejisinin yukarıda bahsi 
geçen sorunlara müdahalesinde önemli yer tutacağı gerçeği de göz ardı 
edilmemelidir. NATO’nun görev alanı; kriz yönetimi, barışı koruma, eğitim, 
lojistik destek ve insanı yardıma kadar geniş bir kapsamda olmaktadır (NATO 
operations and missions”,  http://www.nato.int/cps/en/natolive/topics_52060.htm). 
NATO’nun stratejisi ise esas itibarı ile 1949’dan 1991’e kadar geçen dönemde 
“savunma” ve “caydırıcılık” olarak tanımlanmıştır. Bununla birlikte dönemin son 
yirmi yıllık bölümünde “diyalog” ve “detant” (yumuşama)’a giderek artan ölçüde 
önem verilmiş olduğu da söylenebilir. 1991’den sonra ise temeli oluşturan 
“caydırıcılık” ve “savunma” konseptlerinin yanı sıra “işbirliği” ve “güvenlik” 
kavramlarının da kabul edildiği daha geniş bir yaklaşım benimsenmiştir 
(Başlangıcından Bugüne NATO Stratejik Konsepti’nin Geçirdiği Evreler). 

Bu kapsamda NATO’nun alan dışı bölgesinde çıkabilecek kriz ve 
çatışmalarda, barışı koruma adına yapılacak operasyonlarda yeni ortak üyelerin 
askeri kuvvetlerini kullanmayı amaçlanmıştır. Krizlerin çözümünde kendi askerî 
kuvvetleri yerine bu ülkelerin askerî kuvvetlerinin kullanılması planlanmıştır 
(Çayhan ve Ateşoğlu, 1996). Barış İçin Ortaklık (BİO)3 programına katılan 
ülkelerin kuvvetlerini, uzun vadede NATO üyelerinin kuvvetleri ile çalışabilecek 
şekilde geliştirmesini sağlamak amaçlanmıştır. BİO programı, NATO ile Orta 
Asya ülkeleri arasındaki koordinasyonu arttıran bir program olmakla beraber, tek başına bölgesel problemleri çözebilecek bir yapıya sahip olmamıştır. Programın asıl önemi bölge ülkelerinin NATO’nun eğitim vasıtasıyla gelişmelerine katkısı olmaktadır (Simon, 2004; 33). 

3 Barış İçin Ortaklık (BİO) 10-11 Ocak 1994 tarihinde Brüksel’de yapılan NATO zirvesinde, Devlet ve Hükümet Başkanları Barış İçin Ortaklık Programı’nı başlattılar. BİO’ya, Türkmenistan 10Mayıs1994’de, Kazakistan 27 Mayıs 1994’de, Kırgızistan 1 Haziran 1994’de, Özbekistan 13 Temmuz1994’de katılmıştır (Myraunet,2006:250-251). Tacikistan ise bu programa Şubat 2002’de katılmıştır(Erdem Vahit, 2005: 202). Ayrıca Orta Asya ülkelerinin 21 Aralık 1991’den 4 Kasım 2005’ekadarUluslararası örgütlerle ilişkilerinin kronolojik sıralaması için bkz. MYRAUNET, John veSimaityte,FAUSTA. “Relations Between Central Asian States and Multilateral Organizations. A 
Chronology”,BERG, Andrea / Anna KREIKEMEYER (Ed.), Realities of Transformation: Democratization of Central Asia Revisited, Nomos, 2006. 

11 Eylül sonrası dönemde NATO, Avrupa-Atlantik bölgesi dışındaki 
bölgelere kuvvet sevk etmiş, “enerji güvenliği” gibi yeni tehditlerin ortaya 
çıkması NATO liderlerini 2010 yılında yeni bir stratejik konsept oluşturmaya sevk etmiştir (“NATO Stratejik Konsepti’nin Geçirdiği Evreler”) 11 Eylül saldırıları ile birlikte küresel güvenlikle ilgili tehdit algılamalarındaki değişim süreci hızlanarak yeni tehdit unsurları belirginleşmeye başlamıştır. Sonuçta bir güvenlik organizasyonu olan NATO, güvenlik anlayışındaki bu değişime bağlı olarak, XXI. yüzyıldaki güvenlik ihtiyaçlarının karşılanmasına yönelik yeniden 
yapılanmaktadır. Bu yapılanma sürecinde ABD İttifakı değişime zorlayan lider 
olarak başrol oynamaktadır. XXI. yüzyılın uluslararası sisteminde asimetrik savaş ön plana çıkarken NATO’nun güvenlik konseptindeki değişimle Soğuk Savaş dönemindeki caydırıcılık stratejisi yerine “acil mukabele” ve “müdahale” 
unsurları NATO’nun güvenlik anlayışının temeline oturmuştur. (NATO’nun 
Tarihi İstanbul Zirvesi ve Sonuçları, Stratejik Araştırmalar Enstitüsü, 
http://www.turksae.com/face/index.php?text_id=74 (23.02.2009) 

2010 yılında Lizbon Zirve Toplantısı’nda önümüzdeki on yılda NATO’nun 
neler yapması gerektiği açık ve net bir vizyonla beyan edilmiştir. Günümüzdeki 
güvenlik ortamı, NATO üyesi devletlerin halklarının ve topraklarının güvenliğini 
etkileyecek unsurları bünyesinde barındırdığından güvenliği sağlamak adına 
İttifak’ın sorumluluğunda olan ve üstlenmeye devam edeceği üç temel göreve 
ortak savunma, kriz yönetimi ve işbirlikçi güvenlik olarak işaret edilmiştir. 
Güvenlik ortamı başlıklı bölümde, NATO’nun sınırları dışında oluşan bir 
istikrarsızlık ve çatışmanın özellikle aşırıcılık, terörizm ve silah, uyuşturucu, insan ticareti gibi yasadışı uluslararası aktiviteleri beslemesi durumunda doğrudan İttifak’ın güvenliğine yönelik bir tehdit oluşturacağı; iletişim, ulaşım, transit yollar, uluslararası ticaretin yapıldığı ana arterler, enerji güvenliği ve istikrarın tüm ülkeleri ilgilendirdiği göz önüne alınarak bu alanların zarar görmemesi için aktif uluslararası işbirliğinin gerekli olduğunun su kaynaklarının azalması, artan enerji ihtiyacı gibi çevresel tehditlerin İttifak’ı ilgilendiren bölgelerin güvenlik yapısını değiştirebileceğinin altı çizilmiştir. (Akçadağ, 2010) 

İstikrarlı ve güvenilir enerji tedariki, alternatif enerji ulaştırma hatlarının, 
tedarikçilerinin ve kaynaklarının çeşitlendirilmesi, enerji şebekelerinin 
birbirlerine bağlanmaları kritik önemini korumaktadır. Kritik çevresel ve kaynak 
sınırlamaları, sağlık riskleri, iklim değişiklikleri, su kıtlığı, artan enerji 
gereksinimleri NATO’nun ilgi sahasındaki güvenlik ortamını şekillendirecektir. 
Bu durum NATO planlama faaliyetlerini önemli ölçüde etkileyebilecek 
potansiyele sahip bulunmaktadır (Başlangıcından Bugüne NATO Stratejik 
Konsepti’nin Geçirdiği Evreler). 

İşbirliği aracılığıyla uluslararası güvenliği geliştirme başlıklı bölüm AB ile 
ortaklığın NATO için temel teşkil ettiği; ayrıca NATO-Rusya işbirliğinin ortak 
barış, istikrar ve güvenlik ortamı oluşturulmasına yaptığı katkı nedeniyle stratejik bir önem arz ettiği; bu nedenle özellikle füze savunması, terör karşıtı 
operasyonlar, uyuşturucu maddelerle ve korsanlara karşı mücadele ile uluslararası güvenliğin desteklenmesi gibi ortak güvenlik çıkarlarının olduğu konularda Rusya ile siyasi istişare ve işbirliğinin geliştirileceği; diyalog ve ortak hareket hususlarında Rusya-NATO Ortaklık Konseyi’nde yararlanılacağı da belgede yer almıştır (Akçadağ, 2010) 

NATO-Rusya Konseyi (NRK) tarafından tecrübelerin diğer ülkelerle 
paylaşılması hususunda oluşturulan ağ, uyuşturucu ticareti ile mücadele 
konusunda eğitim ve NATO-Rusya Konseyinin terörizm konusunda uygulamaya 
geçirdiği eylem planı (NATO’s relations with Russia”, 
http://www.nato.int/cps/en/SID-5EB4A1BD-146C5480/natolive/topics_50090. 
htm?; “NATO-Russia Council Action Plan on Terrorism”, 
http://www.nato.int/cps/en/natolive/official_texts_72737.htm?selectedLocale=e) 

işbirliğinin ele alındığının göstergeleri olmaktadır. NATO uluslararası örgütler ve 
aktörler ile savunma ve güvenlik konularında işbirliğini kapsamlı yaklaşım 
çerçevesinde geliştirmektedir (“Partnerships: A cooperative approach to 
security”, http://www.nato. int/cps/en/ natolive/ topics_ 8433 6. htm?). 

Avrupa-Atlantik bölgesinin içinde ve dışında, NATO diğer aktörlerle 
birlikte hareket ederek siyasi, sivil ve askeri kriz yönetim araçlarını etkili 
kullanmak suretiyle çözüm üretebilmelidir. İstikrar ve yeniden yapılandırma 
sorumluluğu en uygun olarak bu konularda gerekli birikim, yetki ve yeteneğe 
sahip aktörler tarafından üstlenilmelidir (Başlangıcından Bugüne NATO Stratejik 
Konsepti’nin Geçirdiği Evreler). 

6. SONUÇ 

Soğuk Savaşın sona ermesi ile artık daha güvenli bir dünyanın kendilerini 
beklediğini düşünenler çok çeşitli tehditleri içinde barındıran geniş bir güvenlik 
algılaması ile karşı karşıya kalmışlardır. Güvenlik kavramı, devletin askeri 
gücünden daha geniş bir eksende düşünülmesi ihtiyacı, yumuşak güvenlik 
kavramının bu alanda kendine yer bulmasını sağlamıştır (Aldis, ve G. HERD, 
2004;170). 

Özellikle iç istikrarsızlık etkenlerini ele aldığımızda, Rusya tarafından 
belirlenen sınırlar, gerçekten ülkeler arasında savaşı sürdürmek için bir 
istikrarsızlık etkeni olarak hesaba katılabilir.4 Taraflar arasında vuku bulacak bir 
çekişmenin, bölgesel veya ülkeler arası olarak kalmayacağı göz ardı 
edilmemelidir. Hepsi uluslararası bir problem haline gelme potansiyeline sahiptir. 

Barış zamanında bile bölgedeki herhangi bir ülkeden karşı tehdit algılayan bir 
devlet bölgedeki veya dışarıdaki ülkelerle anlaşma yapabilir. Bu, özellikle 
Amerikan hedeflerine 11 Eylül saldırısından sonra ortaya çıkmış bir küresel 
mücadele olduğu için Rusya ve Amerika gibi her iki karşıt güç içinde geçerli 
olmuştur. Amerikan hükümetinin bölgeyi gerçek küresel güç olmak için çok 
önemli bir yer olarak gördüğü gibi Rus hükümeti de bu eski Sovyet bölgesinde 
kontrolü kaybetmenin dünya politik ve ekonomik mücadelesinde ikinci sıraya 
düşmeyi kabul etmek olduğunun farkındadır. ABD, Rusya, Çin ve İran’ı kontrol 
etmek ve Afganistan’ın güvenliği sağlamak, kazanılan hâkim pozisyonu korumak ve doğal kaynakları kontrol etmek için bu devletlerin zayıflıklarını ve güvenlik sorunlarını istismar edebilir. Bu durum NATO’nun kısa vadede olmasa da uzun vadede AB’nin çıkarlarıyla ters düştüğü takdirde etkinliğini yitirmesine sebep olabilir. 

4 Eski Dışişleri Bakanı Hikmet Çetin’in de belirttiği gibi Pakistan Afganistan sınırdaki sorunlar çözülmediği sürece ne yapılırsa yapılsın El-kaide destekli Taliban terörü devam edecektir. 

İki kutuplu dünyanın ortadan kalkmasıyla NATO’nun değişimi kaçınılmaz 
olmuş ve yeni güvenlik risklerinin ortaya çıkmasıyla yeni görevler belirmiştir. 
Böylece NATO hem varlığını koruyabilecek hem de daha önce hiç olmadığı kadar 
politik ve dünya politikalarında küresel bir oyuncu olarak karşımıza çıkacaktır. 

Tabii ki burada NATO’nun faaliyet alanının giderek genişlemesindeki en 
önemli etkenlerden birisi de İttifakın, ABD’nin dış politika önceliklerinde büyük 
önem arz etmesidir. Bu nedenle, Amerikalı politika yapıcıları NATO’nun 
uluslararası sistemdeki ağırlığını ABD dış politikasına yaptığı katkılarla bağlantılı 
hale getirerek NATO’nun alan dışı operasyonları ve yeni görev tanımlamalarını 
reddetmesini engellemeye çalışmaktadır. Bu noktada önemli olan unsur Avrupalı müttefikler ile olan ilişkilerdir. ABD, NATO’nun faaliyet alanları ile ilgili 
Avrupalı devletlerin karşı çıkışlarının zararına olacağını bildiği için bu unsuru 
dikkatle göz önünde tutmaktadır (http://www.nato.int/docu/review/2005/ 
issue3/turkish/analysis.html, (e.t. 25/01/2009). Bu bağlamda NATO’nun gelecek dönemdeki politikalarında ABD’nin dış politika çıkarları ve ABD ile Avrupalı müttefikler arasındaki ilişkilerin seyrinin büyük önem taşıdığı ortadadır. 

NATO’nun önemli bir kanadı olan AB’nin, Orta Asya ile ilişkileri 
düzeyindeki gelişmeler açısından bakıldığında en önemli hususun, enerji meselesi olduğunun göz ardı edilmemesi gereken bir konudur. 21. yüzyılın enerji açısından kıyasıya rekabet şeklinde cereyan edeceği, bir bağımsız değişken olarak enerjinin birçok bağımlı değişken faktörü etkileyebileceği ve enerji üzerinde kontrol sağlamayı başaranın diğer alanlarda da gücü elinde barındırabileceği dikkate alındığında enerji üzerinden geliştirilen politikaların ciddiyeti diğer tüm alanlardaki politikaları gölgede bırakmaktadır. Ayrıca Afganistan’da yaşanacak bir başarısızlık sonucu Avrupa’nın ABD’nin stratejik çıkarlarının egemen olduğu NATO’dan bağımsız bir Avrupa ordusu fikrinin hayata geçirilmesini çabuklaştırabilir. Kurulması durumunda NATO ile beraber çalışacak olan Avrupa ordusu, her ne kadar Avrupalı politikacılar Avrupa devletlerinin NATO’dan ayrılması ihtimaline değinmeseler de, Avrupa ve Amerika’nın farklılaşan çıkarları ve dış politikalarını göz önüne aldığımızda NATO’nun kısa vadede olmasa bile uzun vadede yok olması ihtimalini bu kapsamda gündeme getirebilir (Erkmen, Gülru., “Nato’nun Geleceği”, http://tarihonline.blogspot.com/2007/09/natonun-gelecei.html (e.t. 11/03/2009). 

Fakat belirsizliğini korumakla beraber, Soğuk Savaşın sona ermesi, 
NATO’nun varlığını ortadan kaldırmamıştır. NATO’nun, üyelerinin güvenlik ve 
istikrarı için politik danışma ve askeri işbirliği sağlayan bir ittifak oluşu ve bu 
özelliklere sahip bir İttifakın yaşamını devam ettirmesinin, Avrupa’nın 
bütünleşmesi için en önemli faktörlerin birini oluşturması hep göz önünde 
bulundurulacaktır. NATO’nun varlığını devam ettirmesi için ikinci önemli sebep 
ise, NATO’nun BM ve AGİT gözetiminde kriz yönetimi, barışı korumaya yönelik 
bölgesel sorunlara bulacağı çözümler olacaktır. NATO’nun Afganistan’a verdiği 
desteğin devamı ve yürütmekte olduğu harekâtın başarısı NATO’nun geleceği 
açısından önem taşımaktadır. Üçüncü önemli sebep ise, bundan sonra küresel 
terörizmle mücadele kapsamında, dolayısıyla bahsi geçen sorunların terörizme 
olan katkısının bertaraf edilmesinde, NATO’nun üstleneceği öncü roldür. 11 Eylül sonrasında ABD’nin güvenlik politikasında meydana gelen değişiklikle 
“asimetrik savaş” kavramının kabulü bunun göstergesidir. Bu nedenle kolektif 
savunma da bütün dünya için İttifak’ın temel amacı olmaya devam edebilecektir 
(Bozkurt, Enver., “Nato’nun Geleceği”, http://www.usak.org.tr/dosyalar/dergi/ 
7tJmXLMLqy 0CBZ1PlNJzM Um X0 oMcYB.pdf (e.t. 19/08/2012). NATO’nun 
güvenlik konseptindeki değişimle Soğuk Savaş dönemindeki caydırıcılık stratejisi yerine “acil mukabele” ve “müdahale” unsurları NATO’nun güvenlik anlayışının temeline oturmuştur (“NATO’nun Tarihi İstanbul Zirvesi ve Sonuçları”, Stratejik Araştırmalar Enstitüsü, http://www.turksae.com/face/index.php?text_id=74   (23.02.2009). 


5. Cİ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR..,

***

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder