ORTA ASYA GÜVENLİK SORUNLARI VE NATO’YA YANSIMALARI, BÖLÜM 3
3. BÖLGESEL İŞBİRLİĞİ ÖRGÜTLERİ
Bağımsızlığın ilk yıllarında Orta Asya’da işbirliğinin sağlanmasına yönelik
oluşturulan ilk kurumsal yapı 8 Aralık 1991’de Rusya Federasyonu, Ukrayna ve
Beyaz Rusya tarafından kurulmuş olan Bağımsız Devletler Topluluğu (BDT)
(Karaev, 2005; 49), 1994 Nisanında yürürlüğe giren ve bölge ülkelerinden
Kazakistan, Kırgızistan, Özbekistan ve Tacikistan’ın dahil olduğu Kolektif
Güvenlik Antlaşması ve sonrasında, 2002’de aralarındaki askeri işbirliğini
arttırmak için örgütlenmeye giden Kolektif Güvenlik Antlaşması üyeleri, Kolektif
Güvenlik Antlaşması Örgütü kurulmuştur (Nikitin, 2007; 35)42. Karşılıklı güven,
işbirliği, silahsızlanma ve güvenlik gibi prensipleri ön plana çıkaran (Al-Qahtani,
2006; 129) bölgede istikrarı sağlamaya yönelik olarak kurulan bir başka örgütse, bilindiği gibi Şanghay İşbirliği Örgütü’dür. NATO’nun Doğu Avrupa’ya
genişlemesini Rusya tehdit algılarken, Çin de insan hakları konusundaki
baskısından ve ABD’nin Tayvan’la olan ticaretinden dolayı rahatsız olduğundan,
aralarında gelişen ilişkiler Eylül 1994 te yapıcı ortaklığa ve Nisan 1996 da stratejik ortaklığa dönüşmüştür (Çolakoğlu, 2004; 173-197). 1996’da Çin, Rusya, Kazakistan, Kırgızistan ve Tacikistan tarafından imzalanan “Sınır Ülkeleri
Arasında Askeri Güveni Arttırmaya Yönelik Antlaşma” ve 1997’de “Sınır
Bölgelerinde Askeri Kuvvetleri Azaltma Antlaşması”na dayanan girişimlerle
başlayan Şanghay İşbirliği Örgütü, 2001’de Özbekistan’ın katılımının ardından
uluslararası bir örgüt niteliğini almıştır (Foreign Affairs Ministry of Peoples
Republic of China, “Shanghai Cooperation Organization”,
http://www.fmprc.gov.cn /eng/topics/sco/t57970.htm,
(e.t. 04/04/2006). 2004’den itibaren Moğolistan, 2005’den itibaren İran, Hindistan, Pakistan ve 2007’de de Türkmenistan gözlemci üye olarak örgütün zirve toplantılarına kabul edilmiş (Norling ve Swanström, 2007; 429-444) oluşu ise örgütün bölgesel olarak etkin bir güç oluşunun işaretidir.
2 Bu arada Özbekistan 2006’da Örgüte katılmıştır.
Diğer bir örgüt ise Kazakistan, Kırgızistan ve Özbekistan tarafından ilk
faaliyetleri Orta Asya Ekonomik Birliği adı altında sürdürülen örgüt olup, 1998’de Tacikistan’ın katılımıyla beraber Orta Asya Ekonomik İşbirliği’ne dönüşmüştür. 2002’de ise Orta Asya İşbirliği Örgütü adını alan Örgüt, 2004’te Rusya’nın da katılımıyla yine Rusya’nın baskın konumda olduğu bir örgüt haline dönüşmüştür. Nisan 2005’te söz konusu örgüt, Rusya’nın önderliğinde olan Bağımsız Devletler Topluluğu ve Güneydoğu Asya’daki on ülkeden oluşan ve ekonomik birlik olan ASEAN ile işbirliği ilişkilerini tesis etmiştir.
Kolektif Güvenlik Antlaşması Örgütü, Avrasya Ekonomik Topluluğu, Orta
Asya İşbirliği Örgütü gibi örgütlerin temel özelliği, Rusya’nın eski Sovyet nüfuz
alanlarındaki istikrarsızlığı önlemek ve başka güçlerin bölgeye yönelik
angajmanlarını sınırlamaya yönelik olmasıdır. Şanghay İşbirliği Örgütü’nün
temel özelliğiyse, Rusya’yla beraber diğer bölge güçlerinin de bu örgütlenmelerde rol oynamasıdır. Bu grubun bir diğer özelliğiyse bölgedeki Amerikan angajmanına tepki niteliğinde olması ve bu angajmanı dengelemeye yönelik politikalar izlemesidir (Ekrem, “Şanghay İşbirliği Örgütü Üzerinde Çin-ABD Sorunları”,
http://www. turksam.org/tr/a946.html ,(e.t. 21.06.2007).
Fakat zaman içerisinde Rusya bu fikrin aksini gösteren oluşumlar içinde bulunmaya başlamıştır. 1991’den itibaren Kuzey Atlantik İş birliği Konseyi (KAİK) çerçevesi içinde sürdürülen iş birliğine dayanarak, Rusya 1994 yılında Barış İçin Ortaklık’a katılmış ve NATO ile BİO’nun ötesinde “Daha Geniş ve Güçlendirilmiş Diyalog ve İş birliği” geliştirmeyi kabul etmiştir. 1995 Bosna Barış Anlaşması’nın askerî boyutlarının uygulanmasında NATO ile Rusya arasındaki iş birliği, güvenlik alanında aralarında gelişmekte olan iş birliğine önemli bir yeni boyut kazandırmıştır. Rusya birliklerinin NATO başkanlığındaki Uygulama Gücü
(IFOR) ve daha sonra onun yerini alan İstikrar Gücü’nde (SFOR) İttifak ve diğer
Ortak ülkelerin birliklerinin yanında ilk defa olarak yer almıştır (NATO Basın ve
Enformasyon Bürosu., 2001; s:77-79). Ayrıca NATO Müttefikler ve Ortakların
bakanları 30 Mayıs 1997’de Portekiz’de Avrupa-Avrupa-Atlantik Ortaklık
Konseyini (AAOK) kurmuşlardır ve Rusya bu oluşumun içinde yer almıştır
(Fritch, Paul.,“NATO-Rusya Ortaklığı: Göründüğünden Daha Fazlası”,
http:// www.nato.int/docu/review/2007/issue2/turkish/analysis1.html, (e.t. 07.08.2007).
Rusya görüş ayrılıklarına rağmen, NATO için Afganistan'a Rusya üzerinden silah
hariç kargo transferi anlaşmasını yürürlüğe koyduğunu açıklamıştır. Böylece
NATO'nun Rusya'yla birçok alanda işbirliği yapabildiğini göstermiştir (Diril,
Yasemin., “NATO Zirvesi Amacına Ne Kadar Ulaştı?”, http://www.
bilgesam.org/tr/index.php?Option=com_content&view=article&id=120:nato-
zirvesi-amacna-ne-kadar-ulat&catid=122:analizler-guvenlik&Itemid=147, (e.t.
04.04.2008). 2002’de Rusya ile ilişkiler yeniden yapılandırılmış ve yeni NATO-
Rusya Konseyi (NRK) kurulmuştur. Her ne kadar 2003’ten sonra Moskova’nın
dış politikası daha bağımsız ve iddialı olmaya başlamış ve NATO ile ilişkiler
tatsızlaşmaya başlamışsa da, Rusya-NATO ilişkileri yine de yaşayabilmiş ve
gelişmiştir. Moskova, NATO ile Barış İçin Ortaklık Kuvvetlerin Statüsü
Anlaşması (SOFA) imzalamış, Almanya ve Fransa’ya toprakları üzerinden
geçerek, Afganistan’a uzanan bir koridoru kullanma izni vermiştir. 2008 Bükreş
zirvesinde bütün yukarıdaki sayılan ilişkilere rağmen, Rusya hiçbir zaman
NATO’nun genişlemesinden ve sınırlarını doğuya doğru kaydırmasından
memnun olmamış ve bu memnuniyetsizliğini açık açık dile getirmekten de
çekinmemiştir. Putin genişleme sonucunda NATO’nun eski SSCB sınırlarına
dayandığını, daha fazla genişlemenin artık Rusya’nın problemi haline geldiğini
ifade etmiştir. Putin konuşmasında askeri-politik bir örgüt olan NATO’nun
genişlemesi karşısında Rusya’nın kendi güvenliğini korumak için bazı tedbirler
almak zorunda kalacağını da açıklamıştır. Putin, tek kutuplu dünya düzeni
oluşturulmasına da karşı çıktıklarını ifade etmiştir (Özbay, 2008). Fakat Putin
küresel stratejik ilişkilerin korunabilmesi için ABD ile yakın işbirliğine önem
vermiş ve 11 Eylülden sonra ilişkiler çatışmadan ziyade işbirliğine kaymış ve
güvenlik konularını ele almıştır (Duncan, 2003; 4).
Şanghay İşbirliği Örgütü’nün küresel alanda belirleyici unsur olarak yerini
alabilmesi için, sınır güvenlik anlaşmalarının ötesinde ekonomik, politik ve
kültürel işbirliğini istenilen düzeylere taşıyarak İran, Hindistan ve Pakistan gibi
Asya-içi denge unsurlarını da içine katarak, NATO’nun genişleme planlarına
karşı bir Asya cephesi oluşturması gerekecektir (Celalifer, 2008).
Örgütte, BM Güvenlik Konseyinin beş daimi üyesinden ikisi, yani Çin ve
Rusya yer almaktadır. Dünyada stratejik nükleer silaha sahip olan ülkelerin (ABD, İngiltere, Fransa, Rusya, Çin, Hindistan, Pakistan, Kuzey Kore, İran) yarısı bu örgütte yer almaktadır; Örgüt dünyanın en büyük ordusuna sahiptir; Zengin yeraltı ve yer üstü kaynaklara, belli düzeyde teknolojiye ve nitelikli insan kaynağına sahip olmakla birlikte ekonomik özellikle enerji alanında birbirini tamamlayıcı ilişkilere sahiptir. Aynı zamanda dünyanın en büyük pazara sahip olduğu gibi, en büyük enerji üretim ülkesi ile dünyanın en çok enerji tüketim ülkeleri bulunmaktadır (Clawson, 2003; 127-146; EC (European Communities),
Mantzos,L.,et.al., 2003; 24; Klare, 2005; 150-158; Umbach, Frank,“ Europe’s
Energy NonPolicy”, Globale Energiesicherheit Analyses,Transatlantic
Internationale Politik, No:4, Berlin, 2004, pp.52-60.S.54,
http://en.internationalepolitik.de/archiv/2004/winter2004/europe---s-energy-non-policy.html ,(e.t.03.05.2007).
4. ENERJİ SORUNSALI
Orta Asya-Kafkasya enerji hattının işlerliğe kavuşturulup, Rus ve Çin
etkisinin sınırlandırılmasını hedefleyen ABD, Özbekistan, Kırgızistan ve
Kazakistan’la yaptığı askeri işbirliği anlaşmaları yapmıştır. Bu girişimlerin
arzulanan düzeyde başarıya ulaşmadığı, Çin’in öncülüğünde hayata geçen ŞİÖ’
nün Orta Asya nezdinde yarattığı anlam kadar, Çin’in artan enerji talebi, Rusya
ile olan ilişkilerini daha üst boyuta taşımakla kalmayıp, bir yandan geçmişten süre gelen, diğer yandan yeni ortaya çıkan sorunların çözülmesini de teşvik etmektedir (Ikegami, Masako, “NATO ve Japonya: Asya’da İstikrarın Güçlendirilmesi”,
http://www.nato.int/docu/review/2007/issue2/turkish/art4.html, (e.t. 07.02.2007).
Fakat Orta Asya ve Kafkasya’daki enerji ticaretinin gelişmesinde çeşitli
engeller bulunmaktadır. Afganistan ve Pakistan’daki çatışma ortamı, bu bölgede
yer alan ülkelerin birbirleriyle olan sorunları, yeni boru hatlarının inşasındaki
rekabet (bu ülkelerin her biri aynı enerji pazarlarını hedefleyen rakiptirler aynı
zamanda), bölgesel enerji kurumlarının eksikliği, enerji sektörüne yönelik
politikaların birbiriyle uyumsuz olması, işbirliği alanını daraltan en önemli
hususlardır. Orta Asya ve Kafkasya enerji ticaretinde Rusya’nın özel bir yeri
olduğu açıktır. Rusya’nın Asya hedeflerinden en önemlisi kuzeydoğu Asya’da,
Çin’de, Kore’de ve Japonya’da petrol ve doğal gaz pazarını artırarak temel
tedarikçi olmaktır.
Buradan hareketle Rusya, Orta Asya ve Kafkasya enerji kaynaklarını mümkün olduğu ölçüde kendi kontrolünde tutmak zorunluluğunda dır (Bilgin, Mert., “ Yeni Asya’nın Enerji Paradigmasında Orta Asya ve Kafkaslar: Rusya, AB, ABD, Çin, İran ve Türkiye arasındaki açmazlar ve stratejik açılımlar”, http://stratejikongoru.org/pdf/yeniasyaninenerjipa
radigmasi.pdf., (e.t. 10/08/2010). ABD’nin önümüzdeki dönemde Orta Asya
enerji kaynaklarının Afganistan üzerinden Güney Asya’ya; Güney Asya üzerinden de Hint Okyanusu’na çıkarılmasını öngören projeleri destekleyeceğini ima etmiştir. Türkmenistan doğalgazını Afganistan ve Pakistan üzerinden Hint
Okyanusu’na taşıyacak olan Trans-Afgan Boru Hattı için 2006’da yapımına
başlamış ve boru hattının yönünün değiştirilerek, Pakistan üzerinden Hindistan’a
kadar uzatılması kararlaştırılmıştır. Boru hattının Hindistan’a kadar uzaması
Hindistan’ı, Güney Asya ve Orta Asya enerji bütünleşmesi sürecine dahil
etmektedir. ABD, bölgenin diğer bir önemli boru hattı projesi olan İran-Pakistan-
Hindistan Hattı’na karşı çıkarken Trans-Afgan Hattı’nı desteklemektedir.
Böylelikle Afganistan’ın enerji ihtiyacını karşılayarak, Afganistan’a Orta ve
Güney Asya arasında koridor misyonu yüklemektir. Diğer yandan Kazakistan’ın
Çin’le, Pakistan’ın ve Hindistan’ın İran’la, Hindistan’ın Rusya ile Japonya’nın da
İran’la geliştirdiği önemli enerji projeleri bulunmaktadır. Bu projelerin
gerçeklenmesi durumunda ise Orta Asya enerji projesinin gerçeklenmesi zor
görünmektedir (Veliev, Cavid.,“Büyük Orta Asya Projesi”,
http://www.tusam.net/makaleler.asp?id=522&sayfa=0, (e.t. 19/ 08 /2010).
NATO’nun önemli bir kanadı olan AB’nin, Haziran 2007 tarihinde Orta
Asya Strateji Belgesi’nde kabul ettiği gibi bölgeye yönelik giderek artan
ilgisinden birisi söz konusu bölgenin ekonomik potansiyelidir (Şensoy, Süleyman, “Avrupa Birliği-Türkiye Orta Asyanin Çok Boyutlu Güvenliği” , 29.04.2008,
http://www.tasam.org/tr-TR/Icerik/27/avrupa_birligi_turkiye_orta_asyanin_cok_
boyutlu_guvenligi (e.t. 19/08/2009). AB’nin, Orta Asya politikasındaki
hareketlenmesinin en önemli nedenlerinden biri enerji arz güvenliği açısından
bölgenin ciddi bir alternatif olarak ortaya çıkmasıdır. AB’nin bu politikaya
yönelik hedeflerinin yer aldığı listenin başında Orta Asya cumhuriyetlerinden
Avrupa pazarlarına sürdürülebilir ve güvenli bir enerji akışının sağlanması yer
almaktadır. Bu çerçevede AB, enerji kaynaklarının işletilmesi için gerekli
yatırımın sağlanmasını ve gelişmiş piyasalara enerji arzını kolaylaştıracak
girişimlerde bulunmayı ve hükümetler bazında bu girişimleri desteklemeyi
öncelikli hedefleri arasına koymuştur. AB özellikle enerji arzını coğrafi olarak
çeşitlendirmek zorunda olduğu gerçeği ile yüz yüze kaldığından, Orta Asya
ülkeleri ile daha yakın ilişkiler geliştirmeye başlamıştır. AB, dünyanın tek başına
en büyük gaz tüketicilerinin başında gelmekte ve aynı zamanda giderek artan
petrol ithalatı açısından da büyük bir enerji pazarı olmaktadır. ABD ise yavaş
artan bir eğriyle gaz pazarında ve büyüyen petrol ithalatı nedeniyle bu sektörde
büyük bir enerji pazarıdır. Tabii küresel rekabet içindeki Çin ve Hindistan bu
enerji pazarlarıyla enerji kaynaklarına dönük bir yarışma içinde bulunmaktadırlar.
Japonya ve Güney Kore ise rekabetin farklı bir boyutunda yer almaktadırlar
(Demir, M. Faruk., “ Sıcak Kuşak Üzerinde Çözüm Arayışları: Nato Afganistan
Enerji Güvenliği”, http: //www.mfarukdemir.com/yayin/enerji_guvenligi_icin_
isbirligi.pdf, (e.t. 21/09/ 2010).
Petrol dışında bölgedeki diğer önemli bir kaynak ise uranyumdur. Gerek
Rusya’nın gerekse Çin’in bu kaynağa olan ihtiyacı bölgede kontrolü sağlama
isteğini çoğaltacaktır. Şimdilerde bilinen rezerv açısından 860.000 ton uranyuma sahip Kazakistan ve 150.000 ton rezerve sahip Özbekistan'ın yakın gelecekte yeni sahaların bulunması ve daha düşük kaliteli madenlerin ticari açıdan kullanılabilir hale gelmesi nedeniyle ciddi anlamda stratejik önem kazanacakları tahmin edilmektedir (Külebi, Ali.,“Orta Asya'nın Öteki Stratejik Zenginliği: Uranyum”,
http://www.nukte.org/node/183, (e.t. 12/09/208).11 Eylül saldırıları sonrası
ABD’nin serseri devletler (Roque States) olarak nitelendirdiği ülkelerin kitle imha silahlarına sahip olmasının bütün dünya ülkeleri için tehdit oluşturması (Sümer, 2008; 133) gerçeği ve bu silahlar için gerekli kaynakların bu bölgede olması ise ayrı ve başlı başına önemli bir sorun olarak belirmektedir. ABD’nin dünyada tek egemen devlet olabilmesi için potansiyel düşmanlarını ortadan kaldıracak ya da saf dışı bırakacak bir yapı oluşturmasının gerekliliği (Kissinger, 2000; 641) ve bu amaç uğruna NATO gibi askeri bir gücün Afganistan’da kullanılması beraberinde güvenlik konularını sıcak tutacaktır.
4. CÜ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR..,
***
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder