PKK TERÖR ÖRGÜTÜ HAKKINDA, BÖLÜM 11
IV. PKK’NIN ÜLKE İÇİ I. KONFERANSI VE İDEOLOJİK DEĞİŞİM
1989 Eylül-Ekim aylarında Van-Çatak ve Şırnak-Beytüşşebap arasındaki Tahtareş kayalıkları bölgesinde yapılan ülke içi I. Konferans toplantısında alınan
kararlar, yapılan eleştiriler ve görevlendirmeler Öcalan tarafından yetersiz görülmüş ve 18 Kasım 1989 tarihinde yerliden yapılan toplantıda; Botan
Eyaletinin 1990 yılı içerisinde kurtarılmış bölge olarak ilan edilmesi, kitle gösterilerinin gerçekleştirilmesi, mahalli idarelerin işlemez kılınması veya ele
geçirilmesi, savaşın diğer eyaletlerde de yoğunlaştırılıp Güvenlik Güçlerinin Botan üzerinde birikmesinin engellenmesi ve şehirlerde suikast ve sabotaj eylemlerine ağırlık verilmesi kararlaştırılmıştır.
PKK daha önce belirtildiği gibi Marksist-Leninist bir örgüt olmasına rağmen, sosyalist bloktaki çöküşü gördükten sonra, halkı kandırabilmek için dini
duygularıyla oynamaya çalıştı. Böylece ideolojik olarak büyük bir değişim içerisine de girdi.
Hatta İran şiiliğinin; Türk ve Arap aleviliğinin de tam desteğini alabilmek için Öcalan; Nisan 1989 ayında Bekaa'daki "Din Üzerine" yaptığı
değerlendirmede "İslamiyetin en radikal uygulanışı Alevîlik ve şiiliktir " şeklinde bir açıklama yapmıştır.
PKK, öngördüğü hedeflere 1989 yılında ulaşamamıştır. Fakat gerilla düzeninden ordu düzenine geçmek suretiyle 150-200 kişilik gruplar halinde
saldırılar yapmaya başlamıştır. Durum böyle olunca da Türk güvenlik güçlerinin verdikleri kayıp miktarı önemli ölçüde artmıştır.
1989'da 1833 terörist ele geçirilmesine (165'i ölü, 15'i yaralı, 1622'si yakalanan, 31'i teslim olan) karşılık, 289 şehit verilmiştir197
(136'sı sivil, lll'i asker, 8'i polis, 34'ü GKK).
Örgüt elemanları eylemleri tırmandırmak amacıyla yurtiçine giriş yaptıkları sırada Mart 1980 tarihinde çatışmada ölen bir grup örgüt mensubunun
definleri sırasında önce Nusaybin'de daha sonra Cizre ve Silopi'de PKK gösteriler başlatmıştır198.
Cenaze töreni sırasında önceden yapılan altyapı hazırlıklarına da bağlı olarak kitleler yasadışı gösteriye sürüklenmiştir. Meydana gelen kitlesel şiddet
olayları anlık bir tepki olmayıp, bu olaylar Örgüt tarafından yıllarca önceden hazırlanan bir zemin üzerinde ve bir takım sözde aydın-demokrat kişilerin
devamlı istismar ve kışkırtması sonucu meydana gelmiştir199.
V. II. LÜBNAN KONFERANSI VE IV. KONGRE
4-13 Mayıs 1990 tarihinde Lübnan'da gerçekleştirilen II. Konferansı önemli kılan esas husus bu konferansın yurtiçinde yapılması planlanan ve PKK
lideri Abdullah Öcalan'ın da katılmayı düşündüğü PKK IV. Kongresi'nin bir nevi provası olması ve hazırlıklarını içermesidir. Diğer taraftan PKK yanlısı kitlesel
gösterilerin yapıldığı günlerin hemen akabinde gerçekleştirilmesi bu konferansın kitlesel boyutlu gösterilerin tırmandırılması gibi kararlara esas teşkil etmesi,
konferansın diğer önemli nitelikleridir.
Konferansta Nusaybin, Cizre, Silopi olaylarının meydana getirdiği kargaşadan azami faydalar sağlayabilmek için Abdullah Öcalan tarafından
"Fırat-Dicle" Havzası olarak tabir olunan bölgenin bir ayaklanma bölgesi haline getirilmesi için broşürler ve talimatlar hazırlanmıştır200.
II. konferansa bir kısım üst düzey PKK mensubunun yanısıra kampda eğitim görenler ile Avrupa, Suriye, Irak ve PKK faaliyetlerinin sürdürüldüğü
diğer bölgelerden sorumluluk taşıyan Türk, Irak ve Suriye uyruklu örgüt mensupları katılmışlardır.
Kısacası sadece üst düzey PKK mensupları değil her düzey ve bölgeden örgüt mensuplarının katıldığı bu toplantıya "ulusal konferans" sıfatı
yakıştırılmıştır. Daha sonraki yıllarda gerçekleştirilen toplantılar da ulusal konferans adıyla anılmıştır. Ancak gerçek katılımların PKK üst düzey
elemanlarının yanısıra sempatizanlarla sınırlı olduğu bilinmektedir201.
Bu konferansta;
1) Faaliyetlerin en üst seviyede siyasi büro ve askeri komite seklinde pratik olarak birbirinden ayrılması, siyasi büronun cephe faaliyetlerinden sorumlu kılınması,
2) Halk ayaklanmaları sürecine gelindiği, kitlelerin buna göre örgütlendirilmesi, cephe örgütlenmesinin bu ihtiyaca göre şekillendirilmesi,
3) Basın-yayın faaliyetlerinin geliştirilmesi ile her eyaletin bir yayın organı çıkartması,
4) Legal kurum ve kuruluşlar oluşturarak halk katmanlarının bunların etrafında bir araya getirilmesi,
5) ERNK alt birimlerinin oluşturulmasıyla bunların kitle içinde örgütlendirilmesi,
6) Dini ve mezhepsel örgütlenmelere ağırlık verilmesi, bu amaçlara uygun eşkilatların oluşturulması,
7) Kültürel faaliyetler ve Kürtçe'nin geliştirilmesi konusunda çalışmalar başlatılması202,
8) Ulusal Kongre ve Ulusal Meclisin toplanması için hazırlık çalışmalarının sürdürülmesi,
9) Silahlı faaliyetlerin giderek kırdan şehire doğru yayılması, silahlı birliklerin sayısının arttırılması, yönünde kararlar alınmıştır.
Bu kararların alınmasının ardından bölge şehirlerinde kitle gösterileri, kepenk ve kontak kapatma eylemleri gündeme gelmiştir203.
II. konferans cephede silah ile savaşımın artık halkın gündemine girdiği ve Partinin(PKK) geleneksel kitle ve halk çizgisinin pratikte oldukça açıklığa
kavuşturduğunu dile getirmiştir 204.
Bu kararlar gelecek için bir planlama ve öngörüyü ortaya koyarken, kolayca yayılması için de basılarak dağıtıldı. Yazılanları adım adım takip etmek,
geçmişi anlamak ve gelecekle ilgili hedefleri yorumlama konusunda yeterli oluyordu. Kongre kararlarında alt başlık olarak yer alan "Silahlı mücadele
sorunlarımız" adlı bölümdeki bilgilere göre beli başlı sorunlar şunlardı: Artan militan sayısının ortaya çıkardığı problemler ve halkla ilişkiler konusu sonuçta
yöntemin uygulanmasında ve seçiminde gerilla tarzının tek amacı Kürdistan halkının örgütlenmesidir205.
Silahlı şiddet uygulayan gerilla, halkı nasıl örgütler? Bu noktada sorun halkın ayrıştırılması ve taraf haline getirilmesi ile ilgilidir. Gerilla şiddet
uyguladıkça, saflar belli olacaktır, özellikle vurgulanan ve üzerinde durulan konu, silahlı şiddetten amacın tamamen siyasal olduğudur. Bu tarzın hayata geçirildiği
bölgelerde halk, yavaş yavaş olayların içine çekilirken, beraberinde milis örgütlenmesini de getirecekti. Bu da sonuçta kısmi halk ayaklanmaları için uygun ortam hazırlayacaktı.
1990 yılının önemli bir sonucu Türkiye'nin İran-Irak savaşının sona ermesinden sonra ilişkilerinin kötüye gitmesi PKK'ya önemli fırsatları getirmiş olmasıdır. 1990 Ağustosunda başlıyan Körfez Krizi ise bölgedeki dengelerin değişmesi PKK'nın bundan nasıl yaralanacağını gündeme getirmiş, PKK'nın Irak'ın yani Saddam'ın yanında olmasını ve Kuzey Irak'ta büyük serbestiyi sağlamıştır. Bu yıl da APO Suriye'deki konumunu ve Iran'a yanaşmayı da ihmal etmemiştir.
26-31 Aralık l990 tarihinde Kuzey Irak'ta Haftanin isimli kampta PKK'nın 4. kongresini yapılmış, II.Konferans'taki fikirler yeniden kabül edilmiş, ilerisi için
kuvvet bulmaya çalışmış, sivil insanları da öldürmeden geri kalmamıştır. Neticede
205 Vatandaş öldürülmüş,
171 vatandaş da yaralanmıştır..
Bu yılda meydana gelen " Körfez Krizi" bir nevi imdadına yetişmiş ve Kuzey Irakta daha serbest hareket etme imkânın bulmuştur206.
IV. kongrede örgüt lideri Abdullah Öcalan hazır bulunmamıştır. Abdullah Öcalan bu kongreye katılmamış olmakla birlikte kongre kararlarına esas teşkil
edecek talimat ve değerlendirmeleri kongreye katılacak olanlara ulaştırmıştır. Örgütün Merkez Komite üyesi Mehmet Cahit Şener'in Divan Başkanlığında
yapılan kongrede II. Konferansta alınan kararların benzerleri alınmıştır. Bu Kongrede alınan kararlar şunlardır:
1) Kitlesel faaliyetler ile siyasal faaliyetlerin dayanışmasının sağlanarak, parça parça kurtarılmış alanlar oluşturulması yönünde kararlar alınmıştır,
2) Kongrede Sosyalist Blok'un dağılması neticesinde, dünya dengelerinde meydana gelen değişimlere bağlı olarak " Dünya İnsanlığının Durumu" başlığı
altında klasik Marksizm'den kaçış sayılabilecek bazı değerlendirmeler yapılmıştır.
3) Kongre'de alınan en önemli karar sözde "gerillanın yaygınlaştırılması", kararı olmuştur. Bu kararlara ilaveten;
a) Kitleye, şiddet uygulamasının görünüşte terk edilmesi,
b) GKK (Geçici Köy Koruculuğu) teşkilatını kaldırmak için af ilan edilmesi,
c) Kepenk kapatma, protesto yürüyüşleri, açlık grevleri tertipleme kararı alınması,
ç) Çatışmalarda ölen PKK'lıların törenle gömülmesi,
d) Legal faaliyet gösteren siyasi partilere sızılması,
e) Kitle gösterilerinin silahlı eylemlerle desteklenmesi,
f) 15 Ağustos, 21 Mart ve l Mayıs günlerinin bayram olarak kutlanması,
g) Aşiretlere ılımlı ölçülerde yaklaşılarak kazanılmaları,
ğ) T.C. yöneticilerine suikastlar düzenlenmesi kararları alınmıştır.
1990 yılında PKK hedeflerini gerçekleştirememiş ve yaptığı IV. kongre ile yeni kararlar almıştı. TSK ise Körfez Krizi'nin patlak vermesi üzerine arzuladığı
operasyonları gerçekleştirememiştir.
Türkiye'nin Irak sınırı boyunca askeri kuvvet yığması ve mevsim şartlarından dolayı PKK silahlı eylemlerini bu dönemde azalttı. Bu arada Kuzey
Irak yeni gelişmelere sahne oluyordu. Körfez krizi sonunda gelişen Kürt'lerin Türkiye ve İran'a göç ettirilmesi ile temposunu artıran "Serhildan" diye
adlandırılan izinsiz gösteriler hızla değişik il ve ilçe merkezlerine yayıldı. Bir kısım köylüler de örgütlenerek şehir merkezlerine yönelik gösteriler yaptı. 1990 yılından itibaren bu gösterilere getirilen yeni boyutta, halk ayaklan-malarıyla gerillayı irtibatlandırmak esastı. Gelişmelerin hızlı bir şekilde kazandığı, bu yeni boyut Öcalan'ı o kadar memnun etmişti ki dönemi Marksist/Leninst yorumla şöyle değerlendiriyordu:
"...Kısaca stratejik savunma dönemindeyken -ki dönemler bizim için o kadar belirgin değildir iç içe yaşamaktadır-askeri üstünlük anlamında dengeye
ulaşamasakta, siyasi üstünlükte rahatlıkla dengeye ulaşabiliriz ve şimdiden ulaştığımızı söyleyebiliriz....207.
Öcalan bu konudaki görüşleri şöyle devam etmektedir. "...Siyasi denge aşamasından kast edilen ile yöntemi konusundaki tespitler ise şunlardı: Gerilla kendi içinde askeri dengeye ulaşamasa da yarattığı siyasi üstünlükle zaferi belirlemede temel rol oynayan savaş biçimidir. Diğer ülkelerdeki ulusal kurtuluş savaşlarından farkı bu yönüdür. Onlar düzenli savaşlarla sonuca gitmek isteyebilir. Biz ise bir çok sonucu ancak gerilla savaşı ile alabiliriz. Bizde gerillanın siyasal niteliği siyasal üstünlüğü kesin sağlama ve düşmanı siyasal yönden sıfıra doğru tüketmesi gerçeğini bağrında taşır...." 208.
IV. Kongre'de artık siyasi yönün, askeri yönün önüne geçtiği görülür, böylece askeri zor yerine siyasi zor ön plana çıktı. Kongre'ye eyaletlerden gelen
raporlar, dönemin genel görünümünü ortaya koymaktadır. Raporlardaki bilgiler ışığında silahlı faaliyet gösterilen bölgelerin, siyasal ve askeri bakımdan stratejik
olarak ne anlam ifade ettiği önemlidir, özetle eyalet boyutunda gelişmeler şöyleydi:
1. Kongre Raporlarına Göre PKK'ın 1990 Yılına Kadar Olan Olaylara Bakışı209
Botan Eyaleti'nin raporlarında, 15 Ağustos 1984 Eruh ve Şemdinli olayları sonrası tasfiyenin eşiğine gelen parti, bu durumdan kurtulmak için acil tedbir
olarak, önder durumundaki tüm militanları Kuzey Irak'a çekerken, çıkmazdan kurtulmak ve harekete yeni bir ivme kazandırmak için, III.Kongrenin toplandığı
belirtilmektedir. Kuzey Irak'a çekilme, örgüt elemanlarını savunma psikolojisine iterken, saldırı ruhu kaybedilmiş oluyordu. Bu gelişmelerin ardından, 1986 yılına
gelindiğinde ise baharla birlikte eylemler artmış, ancak yenilen darbeler sonucu atılım yarım kaldı.
Bu dar boğazı aşmak isteyen Öcalan, Kör Cemal'i (Halil Kaya) 1986’da eyalet sorumluluğuna atadı. Kör Cemal, Öcalan'ın gözüne girmek için bölgede
şiddetin dozunu arttırdı, yüzlerce insanın kanına girdi. Devrimci şiddeti, oldukça sert ve acımasız olarak uyguladı.
PKK, Botan bölgesinde 1985-1990 yılları arasında öldürülen sivil kadın ve çocuklar için sorumlu aramaya başladı. Eylemler partiyi, Türkiye ve dünya
gündemine taşımıştı. Ancak uygulanan şiddetin vahşet boyutu, kamuoyunda tepki yaratırken, stratejinin ideolojik dayanakları da Sovyetler Birliği'nin dağılmaya başlamasıyla yok oluyordu. Kör Cemal tüm bu olumsuzlukların sorumlu kişisi olarak ilan edildi. Örgüt literatürüne Kör Cemal pratiği olarak geçen bu uygulamada, sonuç elde edildikten sonra suç Kör Cemal'in üzerine yıkılarak, Öcalan kendisini sorumluluktan kurtarmaya çalıştı. Ancak bu eylemler askerlik yasasının uygulanması uğruna yapılmıştı 210.
Silahlı propaganda safhasında faaliyeti bu düzeyde götürdükçe, sayı konusunda pek fazla sıkıntı çekmeyen örgüt, gerillaya geçişin ardından gelen
kayıpları yerine koymak ve halk desteğini sağlamak için çıkardığı "askerlik yasası"nın uygulaması ile ilgili olarak şunları belirtti.
Askerlik yasasının gerek ordu kuruluşu gerekse silahlı mücadelenin kendi hükmünü direk veya dolaylı yollardan topluma kabul ettirilmesinde belirleyici bir
konumu vardır." Bu yasanın en yoğun uygulandığı eyalet Botan'dı. Şemdinli ise askerlik yasasının uygulandığı merkezdi. Rapora göre, "bölgede hiçbir ön çalışma yapılmadan kesinlikle hazırlanmayan koşullarda askerlik yasası uygulanmaya çalışılmıştı.. Bu uygulamadan kast edilen ise nelerdir diye baktığımızda şunlar ifade ediliyordu:211
Yine bu dönemlerde talan mantığı ile gençler kaçırılmıştır. Gençleri evde olmayan ailelerden kadınlar rehin adı altında günlerce alıkonulmuştur. Köy
meydanlarında insanlara hakaret edilmiş, dövülmüş ve hatta bazı yerlerde kurşun sıkılmıştır.
Bu olaylar üzerine bölge halkı örgütü dışlamaya başlamıştı. Bölgeden asker vermeyenler için öngörülenler meydanda rastgele birisini herkesin gözü önünde
vurmak gerekir 212, yaklaşımıyla zorla insanların devşirildiği belirtiliyordu.
"Devşirilen gerillanın" bir bölümü kaçınca ardından ailelere yönelik misilleme yapılmış, bölge halkı bunun üzerine çeteleşmişti. Korucu olarak devlet
yanında yer almanın tanımı ve nedeni bu şekilde açıklanıyordu213. Raporun 1989 yılına ilişkin verdiği bilgilerde ise şunlar yer alıyordu:
Askerlik yasasının kuralları rafa kaldırılmış, örgütler silinmiş ve savaşçılık yapıp yapamayacağına bakılmaksızın rast gele herkes zoraki alınmıştır. Bu ölçüler
o kadar birbirine karıştırılmıştır ki, alınanların içinde kör topal, deli, hasta ve çocuk yaşta savaşçı bulunmaktaydı. Sınır tanımayan aşırı uygulamalar sadece
erkek savaşçıların alımında değil aynı zamanda bayanlara dek taşırılmıştır.
Teorik tartışmalarda ve yazışmalarda komuta merkezi dile getirilirken, uygulamada askeri konsey ve hareketli karargah sisteminin dört yıllık sürede çok az mesafe aldığı görülüyordu. Kurumlaşma ise her aşamada en büyük problem olarak ortaya çıkıyordu. Silahlı mücadelenin ve gerilla ordulaşmasını
örgütlendirerek geliştirecek olan askeri konseyin, Botan'a yerleştirilmesi konusundaki çabaların her defasında uygulanamadığı, bir şema olarak kaldığı
dile getiriliyordu.
Bu süreç içinde oluşturulamaya çalışılan ve sık sık dile getirilen tabur, alay, tugay kuruluşlarının işlevsiz kaldıkları belirtilirken, ancak manga, takım, ve
birlik kuruluşunun oturtulduğu dile getiriliyordu. Sürdürülen silahlı faaliyetlerde en önemli sorunun komutanlık olduğu başlangıçta dile getirilirken, gruplarda sayı arttıkça, birlik büyüdükçe de bu sorun sürekli kendini hissettirecekti. Bölgede dar bir çevreden devşirilen köylü kökenlilerle, şehirlerden katılanlar arasında sık sık problemler yaşandığı ifade edilirken, şehir katılımlılara karşı güvensizliğin geliştiği görülmekteydi. Çünkü bunların ajan ve komplocu olma ihtimali vardı. Bölge raporu zaman zaman inisiyatifin yitirildiği ve istenmeyen silahlı çatışmalara girilerek çok sayıda kayıp verildiğinden dert yanıyordu. Dört yıllık değerlendirmede rapor olumsuz yönleri ortaya koyarken bu sürede, uygulanan şiddet, bölgenin sosyal, ekonomik ve siyasal dengelerini temelden sarsıyordu.
Dersim eyaletinde ise durum şu şekildeydi: "Kemalizm’in etkisinin çok yoğun olduğu" Dersim'de, silahlı Marksist/Leninist örgütler varlıklarını uzun
süredir korumaktaydılar. Gerek 12 Eylül 1980 askeri müdahale öncesinden kalan, gerekse 1983'den itibaren hazırlık komitesini oluşturmak üzere bölgeye gelen PKK'lı militanlarla ilgili gelişmeler şu şekildeydi. Başlangıçta l.nci Bölge Dersim, 2.nci Bölge Kiğı olmak üzere 20 kişi varken bunun yarısı "kadro bileşimli"idi. Silahlı çatışmalar ve kaçmalar ile geçen dördüncü yılın sonunda 1987'ye girerken bölgede kalan silahlı "eleman sayısı 4'e"indi. Ancak III. Kongre sonrasındaki İran'ın yardımıyla bu ülkeden gelen militan sayısı 28'e kadar yükseldi. Ekim, Kasım, Aralık aylarında bölgeden 15 kişi alınarak biraz olsun bölge halkı ile işbirliği geliştirildi. 1988 yılında ise 16 savaşçı adayı alındı 2 kadro Avrupa'dan ve 1 kadro Doğu Kürdistan üzerinden bölgeye geldi. Bu sayılar bize iki yılın aynı seviyede seyrettiğini göstermektedir. 1989 yılında ise gelenlerin çoğu büyük şehirlerden olmak üzere, 26 savaşçı alındı. Bunlardan 5'i kaçarken, İran üzerinden gelen 7 kişilik müdahale grubuna karşılık 5 kişide orta bölgeye (Diyarbakır'a) gitti. III. Kongrede "ikinci dereceden gerilla bölgesi" sayılan
Dersim'de gelişmeler bu seyirde 1990 yılına kadar sürdü.
Tunceli bölgesinde yalnız olmayan örgüt, kendileri gibi bölgede bulunan "silahlı Partizan militanları" için de şu yorumu yapıyordu: "Partizanın sayıları
20-30 arasında değişen silahlı bir gücü var". Bu silahlı grubun, geçen süre içersinde ideolojik farklılık nedeniyle ikiye bölündükleri belirtilirken, 1983-1984
yıllarında çeşitli düzeyde taktik ilişkiler içine girilmişti. Bölgedeki üstünlük kurma mücadelesi sonucunda bir birine düşman olan gruplar, sonuçta PKK'nın Partizan
için Ocak 1988'de "görüldükleri yerde vurulmalar"ı talimatı ile noktalandı.
Askerlik yasası Tunceli bölgesinde de uygulandı. Üç kez uygulanan yasa ile "1987 ve 1989 arasında askere alınanların tamamı kaçtı". PKK'ya göre "bu
yasanın yanlış işletilmesi sonucu gençlik kaçırtılmış, halk ürküntü içine sokulmuştu".
Özelikle 12 Eylül 1980 öncesinde silahlı gruplarca gerilla bölgesi oluşturulmaya çalışılan temel alanlardan birisi de, Adıyaman kuzeyindeki dağlık
bölgeydi. Kahramanmaraş sınırları içinde kalan Engizek, Nurhak dağları ve Pazarcık'a tüm çabalara rağmen 1989 yılına kadar yerleşemeyen örgüt, bunu
"talihsizlik" olarak nitelendiriyordu. Nihayet bölgeye 10 kişi gönderilerek tutunmaya çalışılırken, amaç Botan üzerindeki baskıları azaltmaktı. Üstelik bölge, Suriye'den yardım alabilecek konumdaydı ve tüm ulaşım yollarının kesişim noktasındaydı.
Örgüt açısından önemli sayılan bir diğer bölge Mardin'di. 1986 yılına kadar "dar kadro faaliyetlerine" sahne olurken, III. Kongre sonrasında "Bölgeye
bir takımlık güç ile müdahale edildiğini" görüyoruz. Coğrafyanın elverişli olmaması nedeni ile az sayıda silahlı militanın birlikte hareketine imkan veren bu bölge için öngörülen yöntem farklılığı şu şekilde planlanıyordu. "Daha çok halkın siyasal ordulaşması yine milisin yer yer silahlı düzeye çıkarılması" esas alınacaktı.
Mardin stratejik konumu itibarı ile güneyden kuzeye geçiş imkanı sağlıyordu 214.
Bir diğer bölge olan Orta Eyalet'e "1983 yılında gelen kurucu komite çabalarını Diyarbakır-Bingöl arasındaki dağlık alanlara dayandırdı". Komite
geldiğinde önce bölgede bulunan sempatizanlar ile ilişkiye geçti. Eyaletteki askeri güç özellikle 1984'te Genç, Lice ve Çermik bölgelerinde faaliyet gösterdi.
Ardından 1985 yılında bölgeye takviye yapılırken 1986 yılında bölgede 5 kişi olan silahlı grup yıl sonuna doğru 10 kişiye çıktı. 1987 yılına doğru sayıda artış olmaya başladı. Bölgeye Suriye üzerinden 6 kişilik takviye gelirken gönüllü katılımlar ve askerlik yasasının uygulaması ile bu sayı 40'a çıktı. Silahlı çatışmalarda 16 kişi ölürken, 5 kişide gruptan kaçtı. Raporda 1988 yılına girilirken sayının "17 olduğu" belirtilmektedir. yıl boyunca sürdürülen faaliyetler sonucu "iki kişi" ölürken güvenlik güçleri bir kişiyi cezalandırıldı ve "yıl sonuna 12 mevcutla çıkıldı". 1989 yılı başında sayı "27 kişiye çıkarken" şartların oldukça ağır olması, işlerin istenen şekilde gitmesi nedeni ile, "8 kişi kaçtı, 5 kişi Tunceli'ye eğitime giderken", silahlı çatışmalarda "5 kişi öldü". Bölgeden katılan 8 kişi ile sayı artmaya başlamıştı. Askerlik yasası bu bölgede de işletildi. Raporlara göre 1989 yılında 7 kişi alındı. Bunlardan 3'ü gönüllü gelirken alınanlardan 3'ü kaçtı.1990 yılında ise askerlik yasası ile alınanların tümü kaçtı. Firarlar üzerine, kaçanların ailelerine karşı eylemler ve cezalandırmalar gerçekleştirildi. Bu gelişmeler sonucunda "aileler köyleri terk ederken, bölgede korkudan genç nüfus kalmadığı" raporlarda yer aldı. Bölgede istenen nitelikte gerilla faaliyeti gösterilememişti. "1989 yılına gelindiğinde darlanan birimler kendisini savunmaya çekerken, darbe yemekten kurtulamadığı" belirtiliyordu 215.
Bir diğer bölge ise Serhat'tı. Bölgenin tanımı ve tarifi çeşitli dönemlerde farklılık göstermiştir. Zaman zaman Kars ayrı, Ağrı ayrı eyalet olarak tarif ve
kabul edilmiştir. Her ikisi birden 1987 yılında, Serhat eyaleti adını alırken bu bölgenin sınırları biraz daha genişletilerek Muş ve Erzurum da bu bölgeye dahil
ediliyordu. III. Kongre sonrası hazırlık komitesi bölgede 3 kişi ile 1987 yılında faaliyetlere başlamıştı. Bölgede faaliyet gösterenler tüm çabalarını Doğu
Kürdistan'a (İran'ın b.n.) dayayarak yürütmüşlerdi. Bu durum 1988 yılına kadar sürdü, İran'dan 1988 yılında bölgeye müdahale edilmiş ve silahlı propagandayı
aşmayan düzeyde faaliyetler sürdürülmüştü. Bölgede faaliyet gösteren grubun sayısı ise "1987 yılından 1990 yılına kadar 15 kişiyi aşmadı.
Genel olarak incelendiğinde Botan'da ancak gerilla, takım düzeyinde hayata geçirilebilmişti. Diğer bölgelerde ise PKK'nın daha gerillaya geçemediğini
silahlı propagandayı uyguladığını görüyoruz. Olayların ve örgütün gelişme temposunun artışı 1988 yılında Irak tarafından ülkenin kuzeyinde girişilen askeri harekat sonucu oluşan göç hareketi ile yeni bir boyut kazandı. Bu noktada Irak'ın PKK ile işbirliğinin dönüm noktası oluşturduğu, PKK'ya Türkiye sınırı boyunca üs bölgeleri tahsisinin önemli olduğunu görmekteyiz.
Sayılar bize bölgelerdeki yoğunlaşmalar ile hareketin geldiği taktik seviyeyi ve siyasal gelişmeleri anlatmaktadır. Silahlı hareketin en yoğun olduğu bölge
Botan'dır. Botan'daki bu yoğunlaşmada coğrafyanın en önemli faktör olduğu ortadadır. Coğrafya devlet için dezavantaj yaratırken, örgüte ise gizlilik
sağlanması bakımından büyük imkanlar sağladı. Tunceli'ye kadar açılan örgüt, aynı zamanda silahlı hareketi iç bölgelere taşırarak devlet güçlerinin yayılmasını, böylece Botan'daki askeri baskıyı azaltarak kısmi rahatlamayı sağlamaya çalıştı. Bu çabaların sıkıyönetimin kaldırıldığı döneme getirilmesi oldukça ilgi çekiciydi.
Şiddeti tırmandırmakta kullanılan yöntemin görünürdeki adı "Askerlik yasası"dır. Askerlik yasası gereğince örgüt tarafından zorla alınan her genç, güvenlik güçleri nezdinde o köyü işbirlikçi konumuna getirecekti. Olayın duyulmaması için örgütle ilgili hiçbir bilginin güvenlik güçlerine gitmemesi, bölgede yaşayan insanların varlıklarını rahatça sürdürmek için en hayırlı olan seçimdi. Bu da sonuçta suç ortaklığını getirdi.
Bu dönemin dikkat çeken diğer bir özelliği de, örgütün kullandığı silah cinsinin ve niteliğinin değişimi ile eyleme katılan militan sayısındaki artıştı. Irak, İran savaşının bitmesi ile birlikte, silahların ferdi olmaktan çıkması, havan ve uçaksavar gibi mürettebatla kullanılan silahlar ile mayın kullanımının artması,
lojistik problemleri de beraberinde getiriyordu. Silahlı militan sayının artışı, sevk ve idarenin gittikçe zorlaşmasına ve nitelikli komutan bulamama sorununu da
beraberinde getiriyordu.
Kamu güvenliğini sağlamak gibi, devletin temel fonksiyonunu yerine getirmekte organize olamayan devlet ise kolay yolu seçti. Bölgedeki halkın güvenliğini sağlamak yerine, bu işten sorumlu olan kuruluşlarını bölgeden uzaklaştırdı. Bunun sonucu olarak da insanlar alışılmış hayat tarzından koparak veya zorunluluk sonucu şehirlere yığılmaya başladı. Bu durumdaki halk, kaderi ile baş başa bırakıldı. şehir ve kasabalara yığılma örgüt için yeni imkanlar yarattı. Ancak bu durum olayların hesapta olmayan yeni maceralara sürüklenmesine neden olacaktı216.
Serhildanla (Sokak gösterileri.) kendiliğinden ortaya çıkmamıştır. Temel savaş alanlarımızdan göçertilen kitleler şehir alanlarına yerleşmiş mücadele ile
bağlarını devam ettirmiştir. Partinin geneldeki etkisi, sömürgecilerin baskısına karşı gelişen tepki, milis eylemliliğinin gelişmesi kitlelerin günlük talepleri ile
birleşince kısmi örgütlülüğe kavuşturulması ile serhildanlar ortaya çıkmıştır.
Körfez krizinin yaşandığı günlerde gerçekleştirilen IV.ncü Kongrede Öcalan, silahlı mücadelenin temel rolünün değişmediğini şu ifadelerle dile getiriyordu. Kürdistan'da ancak şiddete ve zora dayalı ve yine ancak uzun vadeli bir savaşla sonuca gidilecektir. Silahlı şiddet, temel taktik olarak ele alınırken yeni yeni gelişen "serhildanlar" için de şunlar söyleniyordu. Bu "halkın siyasal zoru" dur, yani "halk ayaklanması"dır.
Kongrede geçmişin değerlendirmesi yapıldı "gerillanın istenen şekilde işletilemediği öne sürüldü" hangi alanın kaç kişilik birlikleri kaldırabileceğinin
tespitine bu dönemden itibaren başlandı. Bölgelerde bulunacak silahlı güçlerin çapının ne olması gerektiği sorusunun cevabı ise iki faktöre dayandırılıyordu.
Bunlardan birincisi "coğrafya, diğeri ise halkla ilişkilere ve bağlantıya" bağlıydı. Dönem içerisinde gelinen aŞama, raporda istenen durumlarda "altı yüz kişinin bir araya gelebildiğini" ifade edilerek gerilla tarzında hataların işlendiği belirtiliyordu. "Bestler'de kış aylarını üçyüz kişinin bir arada" geçirdiğini,
"Masiro vadisinde ise beş yüz kişinin bir araya geldiğini görmekteyiz". Bu sayıda artış temel tarz olan gerillanın öneminden ise bir şey yitirmediğini gösteriyordu.
"Bütün bunlar askeri işlevden daha çok siyasal işlev görür. Hiç şüphesiz askeri görevi de vardır, ama belirleyici değildir. Gerillaya bu temel de yaklaşmak bizi
çok önemli sonuçlara götürür. Biz ulus olarak gerillayla yaratılacağız. Bunun için örgütlenip savaşacak ve kurtuluşu kucaklayacağız. Toplumumuzu gerilla ile
bütünleştireceğiz."
Bu ifadelerin yayınlandığı dönemlerde her yapılan eylem kamuoyunu meşgul ederken, kamu gücüne olan güveni de temelden sarsıyordu. Üstelik
devletten yana olmak kolay kolay kaldırılamayacak riski de beraberinde taşıyordu, özellikle çevrede bu kimliği ile tanınan ve korucu olanlara yönelik kanlı eylemler, halkın zihninde devlet yanlısı olmanın riskli olduğunu gösteriyordu. Bu fikirde olmayanlar içinde öldürülmüş kadın, çocuk, yanmış yıkılmış köy ve mezra görüntüleri, ibret tablosu ve ders alınacak olaylardı. Alınacak ders ise en azından pasifikasyon durumuydu. şiddet, askeri sonuçlardan çok siyasal sonuç yaratmaya yönelmişti. Halk hızla devletten koparılıyor, bölgede çıplak askeri güç haline geliyordu.
BU BÖLÜM DİPNOTLARI;
197 Atilla Şehirli; A.g.t.(Ümit Özdağ;Türkiye Kuzey Irak ve PKK,s..58,59
198 (Ümit Özdağ;Türkiye Kuzey Irak ve PKK,s..60
199 Atilla Şehirli; PKK'nın Kongre ve Konferansları ile Uyguladığı Strateji ve taktikler, Fırat Üniversitesi I. Milletlerarası Doğu ve Güneydoğu Anadolu'da Güvenlik ve Huzur Sempozyumu (27- 29 Mart 2000 Elazığ) (1 st International Security and peace İn the East and Southeast Anatolia Symposium Terorism, its effect and solution suggestions Elazıg 27-29 March 2000) s.789-833.
200 A.Cem Ersever, Kürtler PKK ve Öcalan,s.139-146Atilla Şehirli; a.g. tebliğ.
201 PKK. Emniyet Genel Müdürlüğü İst. Dai. Bşk. Yay. C.4, s. 353-354.A.Cem Ersever, Kürtler PKK ve Öcalan,s.149-152.
202 27.01.1998 tarihli Hürriyet Gazetesinin haberinden anlaşıldığına göre Öcalan, Özgür Halk Gazetesinde Ali Fırat kod adıyla yazdığı yazıda " Biz Kürt halkına Kürt diliyle bir şeyler veremiyoruz yani Kürtler Kürtçe anlamıyor."
203 Atilla Şehirli; a.g. tebliğ.
204 Serxwebun; Sayı 102, Haziran 1990, s.1-6
205 Nihat Ali Özcan; PKK Tarihi, İdeolojisi ve Yöntemi, ASAM Yayınları, Ank.1999, s.118.
206 A.Cem Ersever ; Kürtler PKK ve A.Öcalan s.138-153; Ayrıca Bkz. 3.02.1998 tarihli Milliyet Gazetesi.
207 Abdullah Öcalan; IV. Kongreye Sunulan Politik Rapor, İst.1993, s.177.
208 Abdullah Öcalan; IV. Kongreye Sunulan Politik Rapor, İst.1993, s.178.
209 PKK’nın stratejisi yazılırken büyük ölçüde Nihat Ali Özcan’ın “PKK Tarihi, İdeolojisi ve Yöntemi” adlı kitabından faydalanılmıştır. Bkz. Nihat Ali Özcan, PKK Tarihi, İdeolojisi ve Yöntemi, ASAM Yayınları, Ankara 1999, s.121-130.
210 Ulusal Kurtuluş Mücadelemizin Saflarında Tasfiyecilik, Şam, 1991, s.50.
211 IV. Kongreye Sunulan Botan Eyalet Raporu, s.15.
212 IV. Kongreye Sunulan Botan Eyalet Raporu, s.257.
213 PKK Bölgede Korucu sisteminin kurulduktan sonraki süreç içerisinde koruculara yönelik pek çok katliam yapmıştır. 15.08.1998 tarihli Cumhuriyet Gazetesi.
214 IV. Kongreye Sunulan Botan Eyalet Raporu, s.294
215 Nihat Ali Özcan; PKK Tarihi, İdeolojisi ve Yöntemi, ASAM Yayınları, Ankara.1999, s.126.
216 Abdullah Öcalan; IV. Kongreye Sunulan Politik Rapor, İst.1993, s.147
12 Cİ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR;
***
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder