KÜRT etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
KÜRT etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

12 Kasım 2019 Salı

Bölücülüğün Taşları Nasıl Döşendi., Türkler Nasıl Uyutuldu!

Bölücülüğün Taşları Nasıl Döşendi., Türkler Nasıl Uyutuldu! 



Yazar: Mümtaz Sarıçiçek 
21. Yüzyıl Türkiye Enstitüsü 

Yıl 1992. Ahmet Türk ile şehit Jandarma Genel Komutanı Orgeneral Eşref Bitlis bir televizyon programında, Nazlı Ilıcak ve Taha Akyol’un konukları. Program boyunca yöneticilerin ısrarla Ahmet Türk’ün ağzından almaya çalıştıkları bir ifade var:
 “PKK bir terör örgütüdür!” Ancak Ahmet Türk kem küm ediyor; ıkına sıkına PKK’nın faaliyetlerini onaylamadığı manasına gelecek sözleri söylemek zorunda 
kalıyor. 

Aradan yirmi yıl geçti… 

Oral Çalışlar 3 Ağustos 2013 tarihli Taraf’taki yazısına şehvetli bir başlık koymuş: “Kürdistan Konferansından Büyük Kürdistan’a”. Çalışlar, on altı yıl önce kendisine sorulduğunda cevap vermekte zorlandığını iddia ettiği bir soruyla başlıyor: “Nüfusu 20 milyondan fazla olan, bir ortak toprak parçası üzerinde yaşayıp devleti olmayan Kürtlerden başka halk var mıdır?” Çalışlar cevabı vermiyor; ama yazının devamından “yok” kabul ettiği ve bugünlerde artık o yolun açıldığını düşündüğü anlaşılıyor. Aslında dünya coğrafyasını ve demografik yapısını çok iyi bildiğini zannettiğimiz Çalışlar’ın bu soruyu cevaplandırmaması tipik bir “şark kurnazlığı.” Çünkü cevap verse ve “yok” dese, herkesin bildiği bir gerçeği inkar etmiş olacak; “var” dese, yazısında empoze etmek istediği düşünceye aykırı davranmış olacak. Esasında, Çalışlar’ın bu sorusu Türk milleti üzerinde yıllardır yapılan psikolojik operasyonun tipik uygulamalarından biridir. Soruyu tekrar edelim: 

“Nüfusu 20 milyondan fazla olan, bir ortak toprak parçası üzerinde yaşayıp devleti olmayan Kürtlerden başka halk var mıdır?” 

Önce dil psikolojisi açsından soruyu irdeleyelim: Türkçe “soru cümlesi”nde vurgu “soru kelimesi” üzerindedir; diğer öğeler yükleme yakınlığı ölçüsünde vurgu alır. Bilhassa birleşik bir cümle söz konusuysa yan cümlecikler, öznenin sıfatları ve tümleçler ikinci planda kalır ve içerikleri okuyucunun/dinleyicinin bilgi, kültür, o andaki psikolojik durumuna bağlı olarak bilinçaltına yerleştirilir. 

Bunu basit bir örnekle açıklayalım: Günlük hayatın telaşı içinde, televizyon kültürüyle yetinen geniş kitlelere “Buradan sık sık geçen sarı saçlı, yeşil gözlü zenciyi gördünüz mü?” biçiminde bir soru yöneltilse muhatapların büyük bir kısmı “görmedim” diye cevaplandıracak; “hangi sıklıkla geçermiş”, “öyle zenci mi olurmuş”, sorusu akıllarına gelmeyecektir. Fakat çoğunluğun bilinçaltına “buradan sık sık bir zenci geçiyormuş” olgusu ve “sarı saçlı, yeşil gözlü zenci” imgesi yerleşecek, bu tekrar edildikçe pekişecektir. 

Şimdi Çalışlar’ın cümlesine dönebiliriz. Cümlenin yüklemi, “var mıdır”; öznesi “Kürtler’den başka devleti olmayan halk” söz grubu olan bir cümle. Asıl cümle, “Kürtlerden başka devleti olmayan halk var mıdır?” biçiminde olsa da amaç bu soruyu sormak değildir. Eğer asıl soru bu olsaydı Çalışlar soruyu cevaplandırırdı. O halde soru neden soruluyor? 
Bahsettiğimiz psikolojik operasyonun sırrı burada! 

Okuyucunun dikkati yukarıda açıkladığımız üzere “soru kelimesi” “var mıdır” üzerinde ama asıl maksat cevabı bilinen bu asıl cümle ile ilişkili değil; birleşik cümlenin iki yan cümleciğinin içeriğini okuyucunun bilinçaltına yerleştirmek: 

1. Kürtlerin nüfusu 20 milyondan fazladır. 
2. Bütün Kürtlerin ortak bir coğrafyası vardır. 

   Bunlar cümlenin vurgu taşıyan öğeleri olmadığı için tartışmaya kapalı bir ön kabul biçiminde sunuluyor. Şimdi bu iki içeriğin etik ve bilimsel yönden doğruluğunu tartışabiliriz: 

1. Kürtlerin nüfusu yirmi milyondan fazladır: 

Her şeyden önce bu cümlenin bir algı yanılsaması yaratmayı amaçladığı bellidir. Çünkü zikredilen sayının “hangi Kürtler”le ilişkili olduğu kasıtlı olarak söylenmiyor. 
Okuyucunun ilk algısı Türkiye Kürtleri olacaktır; çünkü cümlenin muhatabı olan insanlar Türkiye’de yaşamakta ve yıllardır bu konu onun canını yakmaktadır. Keza, bu, Kürtçüler tarafından da sıkça dile getirilen bir iddiadır. Örneğin “ılımlı Kürt aydını” denilen Kemal Burkay birkaç ay önce bir televizyon programında Türkiye’deki Kürtlerin nüfusu en az Türkler kadar; bu bakımdan Kürtlerin federatif temsili meşrudur ama diğer halkların sayısı az olduğu için bu hakları yoktur demişti. Bu örnekleri çoğaltmak mümkün ama gereksizdir. Lakin akla şu soru geliyor: Madem Kürtçüler bunu aleni ve sürekli söylüyorlar, Çalışlar’ın sorusu neden bir operasyon kabul ediliyor? Cevabı çok basit: Kürtçüler bunu kendi tabanlarına söylerken, Çalışlar gibi liberal/sol kökenli yazarların hedef kitlesi PKK’ya mesafeli duran; onu marjinal bulan İslamcı, liberal, sol, apolitik her kesimden Türkler. Kaldı ki, gargara yapılan bu cümlelerde kendisine çıkış yolu bırakan bu tür yazarlar sıkıştırıldığında bütün Kürtlerin nüfusunu kastediyoruz diyerek kendilerini ahlaken de kurtarmış oluyorlar! 

Oysa bilinen gerçek şudur: Türkiye’de yaşayan Kürtlerin nüfusunu en yüksek gösteren araştırmalarda bile sayı 13,5 milyondur ve üstelik Kürt olmadıkları bilimsel verilerle ispatlanmış olan Zazalar da her ne hikmetse ısrarla bu rakama dâhil edilmektedir. Netice itibariyle bu yan cümlecik bir yalanı bir algı yanılsaması yaratarak bir olguymuş sunmayı, okuyucunun bilinçaltına yapılan bir operasyonun göstergesi haline geliyor. 

2. Kürtler ortak bir toprak parçasında yaşıyor: 

Bu ikinci yan cümlecik okuyucunun bilinçaltına bir “Kürt toprağı” olgusu yerleştirmeyi amaçlıyor. “Ortak toprak parçası” ile diğer milletlerden arınmış, sadece Kürtlerin toprağı olan yani yazının başlığına şehvetle yerleştirilmiş “Kürdistan” kastediliyor. Bugünlerde sık sık duyduğumuz bu şehvetengiz ifade Türkiye, Irak, Suriye ve İran’da Kürtlerin yoğun olarak yaşadığı bölgeleri tarihi gerçekliğe aykırı biçimde bir Kürt vatanına dönüştürme çabasının ürünüdür. Oysa “vatan” üzerinde siyasi egemenliğin tesis edildiği, kanla, terle, ilimle, irfanla, kültürle, mimariyle yoğrulan bir coğrafyanın adıdır. Türkiye’nin doğusu ve güney doğusu Artuklu, Tolunoğlu, Selçuklu, Akkoyunlu, Karakoyunlu, Osmanlı ve Cumhuriyet Türklerinin kanı, emeği, ilmi, irfanı, kültürü, mimarisi ile yoğrulmuş bir coğrafyadır. Kuzey Irak ve Kuzey Suriye de Kürt, Türk/ Türkmen/ Azeri, Arap, Süryani, Ermeni kültürlerinin harmanlandığı tarihî ve aktüel bakımdan Kürt vatanı sayılmasına imkân olmayan coğrafyalardır. Mardin, Diyarbakır, Van, Bingöl, Şanlı Urfa, Adıyaman, Musul, Kerkük, Erbil, Tuzhurmatu ve benzeri birçok şehir/bölge tarihin hiçbir döneminde Kürt kimliği taşıyan beldeler olmamıştır. Hangi mezar taşında, hangi cami kitabesinde, hangi kale kapısında, hangi medresede, hangi çeşmede Kürtçe bir satır yazı vardır. 

Son elli yılda Kürtçü terör ve asimilasyonlarla gayrı Kürt unsurlardan arındırılma  çalışmalarına son on yılda siyasi iradenin verdiği destekle sanal bir Kürdistan oluşturulmakta, psikolojik operasyonlarla da millet buna razı edilmeye çalışılmaktadır. 

Gelelim Çalışlar’ın cevabını bildiği halde sorduğu; “Dünya üzerinde bu sayıda olup kendi devleti olmayan Kürtlerden başka halk bulunup bulunmadığı” sorusuna. Bu iddiayı çürütecek örneklerden bir kaçı şunlardır: Doğu Türkistan Türklerinin sayısı 35 milyonun üzerindedir ve ülke Çin işgali altındadır. Güney Azerbaycan Türklerinin sayısı 35 milyonun üzerindedir ve ülke İran işgalindedir. ABD nüfusunun yaklaşık 40 milyonunu Almanlar, 30 milyonunu İrlandalılar, 25 milyonunu Afrikalılar, 20 milyona yakınını İtalyanlar ve bir o kadarını da Meksikalılar oluşturmaktadır. Örnekleri çoğalmak mümkündür; tek bir örnek bile bu iddianın geçerliliğini ortadan kaldırmaya yeter. Kürtçü bölücülüğe meşruiyet kazandırmak için ortaya atılan bu iddialar hem bilimsel hem de “ahlaki” zaaf içerir. Çünkü dünyadaki devlet sayısı bilinen anadili (her anadili bir halk olduğuna ve yaklaşık 2000 civarında anadili ve 200 civarında da devlet bulunduğuna göre) sayısının onda biri kadardır. Eğer “devlet” salt hümanist çerçevede algılanacak bir olgu ise bir tek kişinin dahi kendi devletini kurma hakkını yok saymak ahlaka aykırıdır. Türkiye’deki Kürt ayrılıkçılığını destekleyenlerin Doğu Türkistan, Güney Azerbaycan, Çeçenistan, Keşmir gibi coğrafyalardaki Türk ve Müslümanların gasp edilen haklarına ilişkin tek satır yazmamaları da ahlaki zaafın bir göstergesidir. 

Yazının başında bahsettiğimiz televizyon programında Ahmet Türk’ün ağzından PKK terörünün kınanmasını duymak isteyen program yöneticileri yirmi yıl önceki Türk kamuoyunun ruh halini temsil ediyorlardı. O gün Türk milletinin büyük bir ekseriyeti, medyası ve siyaseti Amerika’da veya dünyanın herhangi bir ülkesinde Kürdistan ifadesi kullanıldığında resmi ve gayrı resmi yollardan tepki gösteriyor, 
çeşitli haritalar yayımlandığında kıyameti koparıyorlardı. Ancak, aradan geçen bunca yılda Türk milleti üzerine yapılan psikolojik operasyonla yalan ve sanal bir tarih algısı yerleştirildi; Türkiye Cumhuriyeti’nin

Başbakanının dilinden bu tarihi yalan seslendirildi: “Osmanlı’da Kürdistan eyaleti vardı.” Bugün de Oral Çalışlar şehvetle “Büyük Kürdistan” başlığı atıyor… 

http://www.21yyte.org/ 
adresinden 
06.08.2013 12:53 tarihinde indirilmiştir..

http://www.21yyte.org/arastirma/terorizm-ve-terorizmle-mucadele/2013/08/05/7146/boluculugun-taslari-nasil-dosendi-turkler-nasil-uyutuldu


..

3 Kasım 2017 Cuma

PKK TERÖR ÖRGÜTÜ HAKKINDA, BÖLÜM 18

PKK TERÖR ÖRGÜTÜ HAKKINDA, BÖLÜM 18




SONUÇ 

Tarihi dönemler içerisinde Kürt meselesinin değişik aşamalar geçirdiği görülmektedir. Osmanlı Devleti zamanında batılı devletler, Anadolu'nun 
parçalanması için Kürtlerden de istifade etmeğe çalışmışlardır. I.Dünya savaşı öncesinde ve sonrasında Anadolu coğrafyasının yeniden şekillendirilmesi ve bu 
siyasî coğrafya içerisinde Kürtlere de yer verileceği konusunda, Kürtlere bir hayli ümit verilmiştir. Ancak Mustafa Kemal liderliğindeki, Türk Millî Mücadelesinin 
başarıya ulaşması ile birlikte Kürtler, batılı devletler tarafından da terk edilmiş ve istediklerini alamamışlardır. I.Dünya Savaşı sonrasında uluslararası 
konjonktürün değişmeye başlaması, Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin işini bir hayli kolaylaştırmış ve bu arada bir kısım iç düzenlemeler de yapılmıştır. 

Cumhuriyet döneminde Kürtlerin çıkarttıkları isyanlar kısa bir sürede bastırılmıştır. Bununla birlikte uygun ortam bulur bulmaz Kürtlerin yeniden bir 
kısım faaliyetlere girişecekleri ve meseleyi uluslararası platformlara taşıyacakları da yine bu dönemde açıkça belli olmuştur. Uluslarası ortamın Türkiye aleyhine 
veya Kürtler lehine döndüğü bir anda, Türkiye'nin bu kez daha değişik bir uluslararası platformda Kürtlerle uğraşmak zoruna kaldığı görülmektedir. 1980’li 
ve 1990’lı yıllarda yaşanan olaylar ve Batılı devletlerin Kürt meselesi ile ilgili Türkiye üzerindeki baskıları da bunun gerçekleşmesinden başka bir şey değildir. 

XX.yüzyılın son çeyreğinde Batılı devletlerin uluslararası ilişkilerde önemli politika değişikliklerine gittikleri görünmektedir. Bu döneme kadar Türkiye'ye 
karşı Ermeni kartını kullanan Batılı devletler, 1960’lı yıllardan sonra Türk solu içerisinde farklı bir yapılanmaya gitmişler ve bu yönde büyük çabalar 
harcamışlardır. Bu dönemde Doğu-Batı, geri kalmış-ilerlemiş ve benzeri kavramları kullanarak, Kürt meselesinin altyapısını oluşturmaya çalışmışlardır. 
Bu çabaları sonucunda da ayrılıkçı bir Kürt örgütü olan PKK Türkiye ve Dünya gündemine girerek, Kürt meselesini uluslararası platforma taşımaya gayretlerine başlamıştır. 

Tarihi dönemler içerisinde Kürtlere mal edilen isyan ve ayaklanmalara bakıldığında, bu hareketlerin mahalli kaldığı, düzenli bir ordu veya askere sahip 
olmadığı ve hiçbir zaman kuvvetli bir lider kadrosu ile desteklenmediği görülmektedir. Oysa PKK terör örgütü tarihi dönemler içerisinde ortaya çıkan bu 
zaafları ortadan kaldırmak için kurulduğu iddiasındadır. PKK, uzun bir dönem Batılı devletlerin de büyük desteklerini almış ve Türkiye için bir tehlike 
oluşturmuştur. Fakat bu dönemde de PKK askeri açıdan geçmişe nazaran ciddi bir organizasyon yapmış ise de, bu dönemde de modern anlamda bir ordu 
oluşturulduğu söylenemez. 

Netice itibariyle PKK'nın yapmış olduğu düzensiz birliklerle verdiği bir gerilla savaşıdır. Bu savaşta nizam tanımaz bir uygulama içerisine giren PKK, 
adına savaştığı ve bağımsızlık vaad ettiği Kürtlere büyük zarar vermiştir. Başta Kürtlerin bir bölümü bu harekete, hareketin gerçek yüzünü bilmediği için sempati ile baktıysa da sonradan PKK gerçek yüzünü gösterip, korkutma ve yıldırma politikası uygulayınca, PKK'ya olan sempati azalmıştır. Doğu Anadolu bölgesinde uzun yıllardan beri devam eden feodal yapı ve bunun sonucu olarak ortaya çıkan baskılardan bunalan bir kısım Kürtler, başlangıçta PKK'yı bir kurtuluş aracı olarak görmüşlerdir. Ancak zamanla anlaşılmıştır ki, PKK feodal yapıdaki baskı ve zulümlerin yerini almış ve hatta eski dönemleri dahi aratmıştır. 


Bölgedeki aydınlar arasında PKK farklı farklı şekillerde yorumlanmıştır. Bununla birlikte PKK örgütlenme ve eylem yapma konusunda bu farklılıkları 
ortadan kaldırmış ve bölgedeki bütün güçleri kontrolü altına almıştır. PKK gerçeğinden haberi olmayan kitleler, bölge aydınları tarafından devamlı olarak 
istismar edilmiştir. Bundan dolayıdır ki, bölgedeki mesleki örgütler (dernekler,sendikalar ve benzeri) PKK terör örgütünün bir şekilde denetimi altındadır. 
Örgütün denetimi dışında bölgede hiçbir mahalli idareci tasvip görmemektedir. Bu arada Türkiye Cumhuriyeti Devletinin de bu bölgede bazen bilerek ve bazen de bilmeyerek önemli hatalar yaptığı söylenebilir. Şöyle ki örgüte yakın olan ve örgüt söylemleri dışında hiçbir adım atmayan bazı kişiler devlet tarafından önemli görevlere getirilmişlerdir. Bu gibi kişiler devlet imkanları kullanılarak, politik faaliyetlerde bulunmuşlardır. 

1990-2000 yılları arasındaki askeri mücadelede PKK terör örgütü bütün dış desteklere rağmen, başarısız olmuştur. Bu dönemde halk desteğini kaybederek, 
harekat alanını daraltmıştır. Bunu gözlemleyen örgüt önce Akdeniz ve Karadeniz'e açılımlar planlamıştır. Askeri anlamda bunlarda başarısızlıkla 
sonuçlanınca, dışarıdaki ve içerideki fikir babalarının da görüşleri doğrultusunda siyasallaşma sürecini hızlandırmışlardır. Askeri mücadelenin yerine siyasi 
mücadeleyi tercih etmişlerdir. 

Nitekim, yıllarca bölücü çevrelerce telaffuz edilen “siyasi çözüm ve örgüt ile diyalog” gibi terimler sıkça kullanılmaya başlanmış ve bu kavramlar 
kamuoyunun bir kesimine mal edilmiş ve bölücülüğü yasal zemin oluşturmanın ana unsurları haline gelmiştir. Bu çeşit propagandaya bağlı olarak devam ettirilen “kürt kimliğinin tanınması, kültürel hakların verilmesi” gibi hususlar da bazı çevrelerce telaffuz edilmeye başlanmıştır. Bunun sonucu, siyasi mücadeleyi temel alan PKK, bulabildiği bütün akademik, demokratik, kültürel örgütler, siyasi partiler ve her türlü dernekler içerisinde örgütlenmeyi hedef seçmiştir. Bu 
hedeflerinde başarılı olabilmek için de deşifre olmuş elemanları değil de, yıpranmamış, kendi yöresinde sevilen ancak kesinlikle örgütün talimatı dışına 
çıkmayacak kişileri seçmiştir. Böylece bölgedeki bütün politik faaliyetlerde de söz sahibi olmuştur. Bunun en büyük örneği de Güneydoğu illerimizdeki yerel 
yönetimlerin tamamına yakın bir bölümünün örgüte yakın isimler tarafından oluşturulmasıdır. Bunun sebebi de örgütün gerçek yüzünün devletçe, halka tam 
olarak anlatılamamasıdır. Mahalli yöneticilerin PKK terör örgütü ile olan ilişkileri devam ettiği müddetçe bu durum Türkiye Cumhuriyeti Devleti için 
büyük bir tehlike oluşturacaktır. 

Bölgede PKK terör örgütünün etkisinin kırılması veya tamamen ortadan kaldırılması için kısa vadede ve uzun vadede alınması gereken tedbirler ise şunlar olabilir: Güneydoğu Anadolu ve Doğu Anadolu bölgesinde yaşayan halk her türlü olumsuzluktan devleti sorumlu tutmaktadır. Halk üzerindeki bu psikolojik etkinin kırılması zorunludur. Bölgedeki dengesiz nüfus artışının devlet tarafından bir şekilde kontrol altına alınması gerekmektedir. Bölgede aşiret, tarikat, siyaset ağalıklarına son verilmelidir. Bu aşiretler bölgede cirit atan yabancı istihbarat birimlerinin etkilerinden korunmalıdır. Bölgede görev yapacak kamu personeli gerek görevinin hassasiyeti ve gerekse de bölgenin özel durumu, örf, adet, gelenek, görenekleri hakkında iyi yetiştirilip, bölgede görevlendirilmeli dir. Gelen kamu görevlilerinin bölgenin feodal yapısından kaynaklanan aşiret, siyaset, tarikat liderlerinin etki alanlarından uzak tutulmaları gerekir. 

Türkiye'deki bazı siyasi parti mensupları ve kamuoyunun gözü kulağı şeklindeki medya, sivil toplum örgütleri, bilerek veya bilmeyerek demokratikleşme adına 
PKK'nın siyasallaşma stratejisine uygun isteklerde bulunmalarına engel olunmalıdır280. 
  < 280 MHP Çorum il örgütü tarafından düzenlenen bir yemekte konuşan Devlet Bakanı Abdulhaluk ÇAY, ANAP Genel Başkanı Mesut YILMAZ'ı PKK'nın Avrupa sorumlusu  Kani Yılmaz'a benzetti. "...Apo'nun idam kararı hakkında müebbete çevirelim, AB'nin yolu Diyarbakır'dan geçer diyenler var. PKK'nın Avrupa kanadı sorumlusu  Kani Yılmaz'ın konuşmaları Mesut Yılmaz'ın konuşmasının kopyasıdır" Bkz. 05.01.2000 tarihli Hürriyet Gazetesi. >
Bölgedeki siyasi parti temsilcilerin PKK'nın direktiflerini kendi partilerinin görüşleri gibi yansıtmaları gerçeği Türk kamuoyuna deşifre edilmelidir. 

11 Eylül 2001 tarihinde Amerika'da yaşanan terör olayından sonra, Türkiye, PKK terörünün kendi bünyesinde yapmış olduğu tahribatı dış dünyaya gerektiği şekilde anlatmalı ve çeşitli platformlarda PKK'ya desteğini sürdürenbazı Avrupalı devletlerin bu destekleri engellenmelidir. 

Bugün için PKK terör örgütünün askeri alanda, Türkiye için ciddi bir tehlike arz etmediği söylenmekte ise de, aynı durumun siyasî açıdan geçerli olduğunu söylemek mümkün değildir. İkinci tehlike Türkiye Cumhuriyeti Devletinin bölgeye yönelik siyasî, kültürel, ekonomik ve benzeri alanlarda tam bir politika belirlememesi ve uygulamaması teşkil etmektedir. 

Bugüne kadar yaşanan tecrübeler ve tarihi gerçekler göstermektedir ki, bu tür hareketlerde bir tek kazanımla yetinilmeyeceği, her kazanımı bir sonraki 
kazanımın basamağı haline getireceği, bu meyanda verilecek olan en küçük bir tavizin hemen akabinde yeni talepleri gündeme getireceği, yeni taleplerin 
karşılanmamasının ise geriye dönüş gerekçesi haline getireceği, bu mantığın sonucu olarak bitmez tükenmez taleplerin bir birini takip edeceğini söylemek 
mümkündür. Mesela; Terörist başı Abdullah Öcalan’ın idam cezasının infazının ertelenmesinin hemen sonrasında, idam cezasının yasalarımızdan kaldırılması 
talebi gündeme getirilmiştir. Bunun mümkün olması halinde terörist başının serbest bırakılmasıyla bu defa da siyasi haklarının gündeme getirileceğinden 
şüphe duyulmamalıdır. 

Bu itibarla devletin yetkilileri örgüte zemin teşkil edecek hususlar konusunda yoğunlaşmayı, sonuçlar yerine sebepleri bulup ortaya çıkarmayı bu 
tür mücadelelerde temel prensip olarak kabul etmelidirler. 


KAYNAKLAR 

Ahmet Refik, Anadolu'da Türk Aşiretleri, İstanbul 1930 
Ahmet Kemal Mazhar, Birinci Dünya Savaşı Yıllarında Kürdistan, Çev: Mustafa Düzgün, Berhem Yayınevi, Ankara 1992. 
Akçora, Ergünöz: " Ermeni Terör Örgütlerinin Dünü Bugünü ve PKK örgütü ile işbirliği" Forum Dergisi, Ankara 1994 
Akçora, Ergünöz: " Tarihi ve Kültürel Boyutlarıyla Nevruz", Prof.Dr. 
Abdulhalûk Çay Armağanı, Ankara 1988, 
Akgül, Suat; Yakın Tarihimizde Dersim İsıanları ve Gerçekler, Boğaziçi Yayınları, İstanbul 1992. 
Armaoğlu, Fahir; 20. Yüzyıl Siyasi Tarihi (1914-1990), T. İş Bankası Yayını, Ankara 1991. 
Ballı, Rafet; Kürt Dosyası, Cem Yayınevi, İstanbul 1992. 
Başbuğ, Hayri ; İki Türk Boyu Zaza-Kurmanclar, Ankara l984. 
Bayrak, Mehmet; Kürdoloji Belgeler, (Açık Gizli Resmi Gayri Resmi), Ankara 1994. 
Bayrak, Mehmet; Kürtler ve Ulusal–Demokratik Mücadeleleri, Özge Yayınları, Ankara 1993. 
Bayur, Yusuf Hikmet ; Türk Devleti’nin Dış Siyaseti, Ankara 1942. 
Berzenci, Sa'di ; “Irak Kürdistan'ında Mevcut Durum Hakkında Görüş”, ADD, (Kuzey Irak Özel Sayısı), c.3, S.1. 
Bruinessen, Martin Van; Kürdistan Üzerine Yazılar, (Çev. Nevzat Kıraç-
Bülent Peker- Leyla Keskiner, İstanbul 1992, 
___________________; Ağa, Şeyh ve Devlet; Kürdistan’ın Sosyal ve Politik Örgütlenmesi, Özge Yayınları, Ankara, 1995. 

_____________________; Kürdistan Üzerine Yazılar, İletişim Yayınları, İstanbul 1992. 
Bulut, Faik; Dar Üçgende Üç İsyan, Belge Yayınları, İstanbul 1992. 
Buran, Ahmet; Doğu Anadolu Ağızları Üzerine Bir İnceleme, Ankara l985. 
Çay, Abdulhaluk; Doğu ve GüneyDoğu Anadolu'nun Kültürel Yapısı, Ankara l986. 
_______________; Her yönüyle Kürt Dosyası, İstanbul 1994. 
Çulcu, Murat, Marjinal Tarih Tezleri, Erciyaş Yay., İstanbul (tarihsiz). 
Dersimi, Nuri : Kürdistan Tarihinde Dersim, Dilan Yayınları, Diyarbakır 1992. 
Diyarbakır B. Şehir Bld. Bülteni, Yıl 1, S.1, Ocak-Şubat 2000. 
Erol, Mine; Türkiye’de Amerikan Mandası Meselesi, Giresun 1972. 
Eröz, Mehmet ; "Kürt Adı Üzerine", Türk Kültürü Dergisi, Sayı 256, Ağustos l984, s.475. 
Ersever, Ahmet Cem ; Kürtler, PKK ve Abdullah Öcalan, Ankara 1993. 
Fırat, M.Şerif; Doğu İlleri ve Varto Tarihi, Ankara l983. 
Gönlübol, Mehmet, Uluslararası Politika (İlkeler - Kavramlar - Kurumlar) , Ankara 1985, s.481-502. 
Gürün, Kâmuran :Savaşan Dünya ve Türkiye, Ankara, Bilgi Yayınevi,1986. 
Halaçoğlu, Ahmet–İbrahim Yılmazçelik, “Doğu Anadolu Aşiretleri ve Gerçekler”, Yeni Forum, c. 15, S. 302, Ankara, Temmuz 1994, s. 27-31. 
H.Şeliç; Zaza Gerçeği, Dicle-Fırat Yayınları, nr. 1, Münih/ Almanya(tarihsiz). 
Halfin, XIX. Yüzyılda Kürdistan Üzerine Mücadeleler, 2.b., İstanbul, Komal Yayınları,1992, s.29. 
Heyet; Türk Millî Bütünlüğü İçerisinde Doğu Anadolu, Bir Heyet tarafından çıkarılmıştır, Türk Kültürünü Araştırma Enstitüsü, Ankara l986. 
İçişleri Bakanlığı Emn. Gn. Md. TEMÜH Daire Bşk. Yayını. 
İkibine Doğru, İstanbul 7 Ağustos 1988. 
İmset, İsmet G.; PKK Ayrılıkçı Şiddetin20 Yılı, İstanbul 1993. 
Kafesoğlu, İbrahim; Türk Bozkır Kültürü, Ankara l987. 
Kalafat, Yaşar; Şark Meselesi Işığında Şeyh Sait Olayı Karakteri, Dönemindeki İç ve Dış Olaylar, Ankara l992, 
Kayabalı, İsmail–Arslanoğlu, Cemender, İran’ın Anadolu’ya Uzanan Gölgesi (Ana Çizgiler ve Gerçeklerin Kısa Tarihi), 1453-1989, Ankara 1990. 
Kırzıoğlu, M.Fahrettin; Dağıstan-Aras-Dicle-Altay ve Türkistan Türk Boylarından Kürtler, Ankara l984. 
Kocabaşoğlu, Uygur; Kendi Belgeleriyle Anadolu’daki Amerika, 19. Yüzyılda Osmanlı İmparatorluğu’ndaki Misyoner Okulları, İstanbul, Arba Yayınları,1989. 
Kodaman; Bayram, "II. Abdulhamid ve Aşiret Mektebi", Türk Kültürü Araştırmaları, XV/1-2, s.255-264. 
Kuran, Ercüment; "Türkiye'de Kürt Meselesi", Türk Dünyası Araştırmaları Dergisi, Sayı 79, Ağustos l992, s.l57. 
Kurat, Akdes Nimet; Türkiye ve Rusya, Kültür Bakanlığı, Ankara 1990. 
Kurubaş Erol; Başlangıçtan 1960'a değin Kürt Sorununun Uluslararası Boyutu, Ank. 1997. 
Kurzman, Charles “ABD-İran İlişkilerinde Sorunlar: Şeytan Konusu”, Avrasya Dosyası, V/3 (1999) s.362. 
______________; Kürdistan'da Gerilla Gerçekliği Hareket ve Çalışma Kılavuzu, IV. Bölüm. 
Lazarev, M.S.; Emperyalizm ve Kürt Sorunu 1919-1923, Çev.: Mehmet Demir, Öz-Ge yayınları, Ankara 1989. 
Mumcu, Uğur; Kürt-İslam Ayaklanması(1919-1925), Tekin Yayınları, Ankara 1991. 
Nikitin, Bazil, Kürtler, Sosıolojik ve Tarihi İnceleme, Çev.Hüseyin Demirhan-Cemal Süreyya, Cilt,I-II,3.b., Deng Yayınları,İstanbul 1991. 
Nuri Dersimi, Kürdistan Tarihinde Dersim, 4.b. , Dilan Yayınları, Diyarbakır 1992 . 
Olcay, Osman; Sevr Anlaşmasına Doğru, AÜSBF Yayınları, Ankara 1981, s.LVII. 
Orkun,H.Namık; Eski Türk Yazıtları, c.III, İstanbul l940. 
Öcalan, Abdullah; IV. Kongreye Sunulan Politik Rapor, İst.1993. 
_______________; Parti Önderliğinin Çözümlemeleri, C.I, II, III, IV, V,. Şam 1987-1989. 
_______________; Parti Önderliğinin Ocak Çözümlemeleri, Şam 1989. 
_______________; Yeni Dönemin Görevi Üzerine Yetkince Yürüyelim, Şam 1989. 
_______________; Barışa Doğru I. Roma Konuşmaları, Aram Yayınları., İstanbul 2000. 
_______________; Kürt Sorunununda Demokratik Çözüm, Haziran 1999, İstanbul. 
_______________; Oligarşik Cumhuriyet Gerçeği, Mem Yay., İst. 2001 
_______________; Sümer Rahip Devletinden Halk Cumhuriyetine Doğru, İstanbul 2001 

Öke, Mim Kemal; Belgelerle Kürt-İngiliz İlişkilerinde Musul ve Kürdistan Sorunu, 1918-1926, Türk Kültürünü Araştırma Enstitüsü Yayınları, Ankara 1992, s.5. 
Özcan,Nihat Ali; PKK Tarihi, İdeolojisi ve Yöntemi, ASAM Yayınları, Ank.1999, s.97-97. 
Özdağ, Ümit ; “Kuzey Irak ve PKK”, Avrasya Dosyası Dergisi ADD,(Kuzey Irak Özel Sayısı), c.3 S.1, Ankara,1996, s.83). 
____________; Parti Önderliği ile Gazeteci M. Ali Birand tarafından yapılan röportaj, PKK Mahzum Korkmaz Akademisi Yay. Lübnan. 
Parti Tarihi; PKK Üyeleri Tarafından Yazılan Döküman, s.11-12. 
PKK'nın IV. Kongresine Sunulan Botan Eyalet Raporu. 
PKK, Emniyet Genel Müdürlüğü İst. Dai. Bşk. Yay. c.1,2,3,4. 
Rasony, L., Tarihte Türklük, Ankara l97l. 
Serxwebun; (PKK Yayın Organı), Çeşitli Sayıları. 
Shaw, Stanford – Ezel Kural, Osmanlı İmparatorluğu ve Modern Türkiye, c.II, Çev. M.Harmancı, İstanbul 1983. 
Siyasallaşma Çabaları Kapsamında PKK Faaliyetleri, Emniyet Genel Müdürlüğü İDB Yayınları, Nu.74. 
Sonyel, Salahi; Türk Kurtuluş Savaşı ve Dış PolitikasıI, 2.b., T.T.K. Basımevi, Ankara 1987. 
____________; :“Osmanlı-İngiliz Gizli Antlaşması”, Belleten, C.XXXIV, No.135 (Temmuz 1970). 
Süslü,  Azmi; Mesud Fânî(Bilgili)'ye Göre Kürtler ve Sosyal Gelişimleri, Ankara l993. 
Şehirli, Atilla; "PKK'nın Kongre ve Konferansları ile Uyguladığı Strateji ve Taktikler", Fırat Üniversitesi I.Milletlerarası Doğu ve Güneydoğu Anadolu'da 
          Güvenlik ve Huzur Sempozyumu (27- 29 Mart 2000 Elazığ), s.789-833. 
_____________; Türkiye'de Bölücü Terör Hareketleri (ve Devletin aldığı tedbirler), İstanbul 2000. 
Şemdin Sakık’la yapılan mülakat (29 Kasım 1999-31 Mayıs 2000) 
Şeref Han: Şeref-nâme, çev: Mehmet Emin Bozarslan, İstanbul l975. 
Tarihi Araştırmalar ve Dökümantasyon Merkezleri Koruma ve Geliştirme Merkezi, Osmanlı Arşivi, Yıldız Tasnifi, Ermeni Meselesi, c.2, İstanbul, l989.s. l5 
TC. İçişleri Bakanlığı Emn. Gen. Müd. Terörle Mücadele (TEMÜH) Dairesi Başkanlığı,Türkiye Geneli PKK Terör Olayları İstatistiği(1984-1996), Ankara 1997. 
Uçarol, Rıfat; Siyasi Tarih (1789-1994), Filiz Kitabevi, İstanbul 1995. 
Ulusal Kurtuluş Mücadelemizin Saflarında Tasfiyecilik, Şam 1991. 
Vedat, Şadillili; Türkiye’de Kürtçülük Faaliyetleri ve İsyanlar, Kon Yayınları, Ankara 1980. 
Yılmazçelik, İbrahim; XIX.Yüzyılın İkinci Yarısında Dersim Sancağı, Elazığ 1999. 
_____________________; "Diyarbakır Eyaletinin Yeniden Teşkilatlandırılması (1848-1864)”, Osmanlı Ansiklopedisi, c.6, s.221-237, Ankara 1999. 
_____________________; "l840-l850 Yıllarında Harput", Türk Dünyası Araştırmaları Dergisi, Sayı 52, Şubat l988, s.l28. 


EKLER 


EK 1: 


EK 2: 

EK 3: 

EK 4: 


EK 5: 


EK 6: 

EK 7: 


ÖZET 

PKK terör örgütü geçmiş Kürt isyanlarında görülen düzenli bir orduya sahip olamama zaafını ortadan kaldırmak için kurulduğu iddiasındadır. PKK, örgütlenme ve eylem yapma konusunda aralarındaki mevcut farklılıkları ortadan kaldırmış ve bölgedeki bütün güçleri -Batılı devletlerin de büyük destekleriyle- bir merkezde toplamışdır. PKK gerçeğinden haberi olmayan kitleler ve mesleki örgütler bölge aydınları tarafından istismar edilerek, terör örgütünün şekli denetimi altına alınmışlardır. 

1990-2000 yılları arasındaki askeri mücadelede PKK terör örgütü bütün dış desteklere rağmen, başarısız olmuştur. Bu dönemde halk desteğini kaybederek, harekat alanını daraltmıştır. Bunu gözlemleyen örgüt önce Akdeniz ve Karadeniz'e açılımlar planlamıştır. Askeri anlamda bunlar da başarısızlıkla sonuçlanınca, örgüt legalleşme sürecini hızlandırmıştır. 

 Bunun sonucu, siyasi mücadeleyi temel alan PKK, bulabildiği bütün akademik, demokratik, kültürel örgütler, siyasi partiler ve her türlü dernekler içerisinde örgütlenmeyi hedef seçmiştir. Bu hedeflerinde ulaşabilmek için, kendi yöresinde sevilen ancak kullanabileceği kişileri seçerek bölgedeki bütün politik faaliyetlerde de söz sahibi olmuştur. 
Bunun en büyük örneği de Güneydoğu illerimizdeki yerel yönetimlerin tamamına yakın bir bölümünün örgüte yakın isimler tarafından oluşturulmasıdır. 

Bölgede PKK terör örgütünün etkisinin kırılması veya tamamen ortadan kaldırılması için; bölgedeki dengesiz nüfus artışının devlet tarafından bir şekilde kontrol altına alınmalı, bölgede aşiret, tarikat, siyaset ağalıklarına son verilmeli, bu aşiretler bölgede cirit atan yabancı istihbarat birimlerinin etkilerinden korunmalıdır. 
Bölgede görev yapacak kamu personeli gerek görevinin hassasiyeti ve gerekse de bölgenin özel durumu, örf, adet, gelenek, görenekleri hakkında iyi yetiştirilip, bölgede görevlendirilmelidir. Gelen kamu görevlilerinin bölgenin feodal yapısından kaynaklanan aşiret, siyaset, tarikat liderlerinin etki alanlarından uzak tutulmaları gerekir. Türkiye'deki bazı siyasi parti mensupları, medya, sivil toplum örgütleri, demokratikleşme adına PKK'nın legalleşme stratejisine uygun isteklerde bulunmalarına engel olunmalıdır. Bu yönde faaliyetlerde bulunanlar kamuoyuna deşifre edilmelidir. 

11 Eylül 2001 tarihinde Amerika'da yaşanan terör olayından sonra, Türkiye, PKK terörünün kendi bünyesinde yapmış olduğu tahribatı dış dünyaya gerektiği 
şekilde anlatmalı ve çeşitli platformlarda PKK'ya desteğini sürdüren bazı Avrupalı devletlerin bu destekleri engellenmelidir. 

ÖZEL NOTUM DUR..
DOĞU VE GÜNEYDOĞUDA VERDİĞİMİZ ŞEHİT ASKER SUBAY VE POLİS SİVİL VATANDAŞLARIMIZIN MEKANI CENNET OLSUN.. ALLAH YAKINLARINA VE SEVENLERİNE DE SABIRLARIN EN ULVİİ SİNİ VERSİN.. 

TERÖRİSTLER ŞUNU UNUTMASIN.. ŞAHSINIZA YAPILMASINI İSTEMEDİĞİNİZ HİÇBİR GİRİŞİMİ BAŞKASINA LAYIK GÖRMEYİNİZ..ŞEHİT ETTİĞİNİZ İNSANLAR O BÖLGEDE SİZİN GÜVENLİĞİNİZ İÇİN GÖREV YAPMAKTADIR.. 
( DIŞ GÜÇLERİN MAŞASINDAKİ ATEŞ OLMAYIN ) 
SAYGIYLA  TANER ÇELİK..

***

PKK TERÖR ÖRGÜTÜ HAKKINDA, BÖLÜM 17

PKK TERÖR ÖRGÜTÜ HAKKINDA, BÖLÜM 17


II. PKK TARAFINDAN YÜRÜTÜLEN SİYASİ FAALİYETLER 

Legal görünümlü vakıf, dernek ve benzeri sivil toplum kuruluşlarında yürütülen faaliyetler. Mesela Kürt-Kav, Göç ve İnsana Yardım Vakfı, Tutuklu ve 
Hükümlü Aileleri Yardımlaşma Derneği gibi dernek ve vakıfların yapmış oldukları çalışmalar bu nevidendir. 

Barış grubu altında terörist grupların teslim olması. Ali Sapan ve 8 militanın Kuzey Irak'tan gelerek teslim olmaları buna örnek olarak verilebilir. 

Sözde barış için arabulucu arayışına girilmesi. 
Çeşitli görüşleri ve kesimleri içerisine alan blok çalışmaları. 
Kültürel ve sanatsal etkinlikler, toplantı ve gösteri yürüyüşleri. 2001 Yılında Diyarbakır'da yapılan ve Diyarbakır Belediyesinin düzenlediği Nevruz Kutlamaları. 

Cezaevi faaliyetleri. Türkiye'nin her yerinde PKK terör örgütünün cezaevlerini, yakın bir zamana kadar birer eğitim karargahı olarak kullandığı 
unutulmamalıdır. 
Kürtçe dil ve Eğitim kursları ile hedef kitleyi bilinçlendirmek. 
Çeşitli sportif, sosyal ve kültürel etkinliklerle kitleyi dinamik hale getirmek. 
Toplumun her kesimini kapsayacak dernek, vakıf, sendika, meslek odası gibi kuruluşlar oluşturmak. 
Genel Af, anadilde yayın, eğitim, barış, köye dönüş gibi talepleri toplu gösteri, basın açıklaması, faks çekilmesi, yürüyüş, vb. etkinlikleri halkın genel 
istekleri gibi göstermek. 

Toplu etkinliklerle halkı kitlesel eylemlere sevk etmek, şeklinde özetlemek mümkündür274. Esasında Kürt meselesinin siyasallaşma çabalarını Öcalan, 
Sümer Rahip Devletinden Halk Cumhuriyetini Doğru kitabında kendi açısından çok net bir şekilde ortaya koymuştur. Öcalan, Ortadoğu kültür geleneği yeni uygarlık sentezi olabilecek mi? sorusuna cevap ararken öncelikle Ortadoğu'daki tarihi gelişimi kendi açısından izah etmeye çalışmış ve bir kısım kendince sonuçlara ulaşmıştır. Bu sonuçlar şöyle sıralanabilir. 

1. İdeolojik kimliğin yenilenmesi başta gelen tarihi görevdir. 
2. Ortadoğu'da yeniden doğuş ve aydınlanma ile iç içe yaşanması gereken temel olgu Avrupa uygarlık tezi veya demokratik uygarlık projesidir. 
3. Ortadoğu'da demokratik uygarlığın gelişimi üçüncü alan teorisi ve pratiği ile yakından bağlantılıdır. Bu durumun altında toplumun ve devletin 
geleneksel yapısı temel rol oynamaktadır. 
4. Ortadoğu uygarlık tarihinde Kürtlerin ve Kürdistan'ın da kendine özgü bir konumunun olduğu bilinmelidir275. 

Öcalan Ortadoğu kültür geleneği yeni uygarlık sentezi olabilecek mi? sorusuna cevap ararken bir tarihçi, bir sosyolog, bir felsefeci yani kısaca bilge bir 
kişi edasıyla soruna yaklaşmaya çalışmıştır. Oysa ki gerek almış olduğu eğitim ve gerekse yaşam ortamı sebebiyle cevap aradığı soru kendi bilgi birikiminin çok üzerindedir. Yapmış olduğu tespitler tamamen taraflı olup, ilmî esastan yoksundur. Esasında Ortadoğu'da yeni uygarlık sentezi incelenirken, bu 
uygarlığın merkezine Kürtleri yerleştirmiş olması ne kadar ilmîlikten uzak olduğuna açık bir kanıt teşkil eder. Zira Ortadoğu'da Kürtler veya kürt kavimleri 
hiçbir zaman tarihi belirlenmiş bir rol oynamamışlardır. Öcalan uzun süre savunduğu ve mücadelesini verdiği ve ideoloji haline getirdiği kürt milliyetçiliği 
fikrini kamufle ederek, demokratik cumhuriyet söylemi ile diğer etnik grupların bu duygularından vazgeçmesini aksine demokratik cumhuriyette kürtlerin etnik 
kimliklerini geliştirecek siyasi, sosyal ve kültürel hakların verilmesini talep etmektedir276. 

Gerçekte Öcalan 28 Eylül 2001 tarihinde Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine verilen sunumdan oluşan Sümer Rahip Devletinden Halk Cumhuriyetini Doğru adlı kitabında, kendince kürt tarihinin gelişimini ortaya koymakta ve bundan sonra olabilecekler için de strateji çizmektedir. Öcalan'ın, sonuçta ulaştığı sonuç çok ilginçtir. "
...Bu kısa tanımlamalar, tarih ve güncellik itibariyle kürtlerin tek çarelerinin demokratikleşme olduğunu ortaya koymaktadır....277" 
Dolayısıyla bir kısım çevrelerin son dönemlerde "Demokratik Cumhuriyet" istemelerinin sebebi şimdi çok daha iyi anlaşılıyor. 

III- SON SİYASALLAŞMA SÜRECİNDE ÖCALAN’IN VERDİĞİ TALİMATLAR 

Abdullah Öcalan, 1993 yılından itibaren taktik bir araç olarak gündeme getirdiği sözde Kürt soruna barışçı çözüm önerilerini, yakalandığı andan itibaren stratejik düzeye yükseltmiştir. Abdullah Öcalan'ın bu yeni söylemleri, yakalanmadan önceki söylemleri ile biçim yönünden çelişki arz etmektedir. Nitekim Abdullah Öcalan'ın tutum ve davranışları en yakın arkadaşlarınca bile uzun bir süre yadırganmıştır. 

Yadırgamalara aldırmadan yeni üslubunu giderek daha net cümleler ile formüle eden Abdullah Öcalan, bu konuşmasını mahkeme safahatına da yansıtarak 
savunmalarını bu esaslar üzerine kurmuştur. Nitekim, mahkemeye verdiği yazılı savunma, bilahare örgüt tarafından “Kürt Sorununda Çözüm ve Çözümsüzlük ikilemi” veya “Kürt Sorununda Demokratik Çözüm Bildirgesi” ismiyle kitap olarak yayınlatılmış ve 1975-76 döneminde yazılan “Kürdistan Devriminin Yolu” isimli kitapçıktan sonra örgütçe ikinci bir manifesto olarak kabul edilerek uyulmuştur. 

Abdullah Öcalan, yeni manifesto olarak ilan edilen “Kürt Sorununda Demokratik Çözüm Bildirgesi” isimli kitapçıkta özetlediği yeni dönemin stratejisini örgüt elemanlarına benimsetmek ve yönlendirmek amacıyla yoğun bir haberleşme trafiği sürdürmüştür. 

Bu konuda Öcalan'ın avukatları aracılığıyla yaptığı en önemli açıklamalardan biri, 13 Temmuz 1999 tarihli örgüt kadrolarına gönderdiği bir mektup olmuştur. Mektupta, "Örgüt, en kısa zamanda bir Barış Konferansı düzenlemelidir. 

Bu konferansta, örgütün silahlı mücadeleye son vermesi kararlaştırılmalıdır. Türkiye'de- bulunan silahlı örgüt mensupları Kuzey Irak'a taşınmalıdır. Bu çalışmalar, l Eylül 1999'dan önce ve kamuoyuna doyurulmadan 
tamamlanmalıdır. Alınan kararlar, Dünya Barış Günü ve sözde ateşkesin yıldönümü münasebetiyle, l Eylül 1999 günü kamuoyuna açıklanmalıdır" gibi 
kamuoyunun ilgisini çekici ve desteğini sağlayıcı hususlara değinilmiştir. Kaldı ki, yapılan açıklamalar güvenlik birimlerince de dikkatle takip edilmesi gerekli 
mahiyette ve önemde görülmüştür. 

Ancak, bazı sorumlu örgüt kadroları, Abdullah Öcalan'ın son derece kurnazca kamufle ettiği planı anlayamadıklarından mektuptaki teklife şiddetle 
karşı çıkmış ve "Abdullah Öcalan'ın bu girişiminin, örgütü tasfiye etmek manasına geldiği”değerlendirmesini yapmıştır. Söz konusu kadrolarda, "bu 
yönlü girişimlerin devlet tarafından örgütün tasfiyesine yönelik olarak kendisine dayatıldığı" endişesi hakim olmuş, ancak daha sonra bu yönlü düşünenler örgüt 
içinde azınlık olarak kalmıştır. 

Örgüt kadrolarından bir kısmında beliren bu endişeler, avukatları aracılığıyla Abdullah Öcalan'a aktarılmış, o da, bu eleştiri sahiplerine sert 
tepki göstererek, "mevcut durum ve gelişmeleri anlayamadıkların? ifade etmek zorunda kalmıştır. Yine, "silahlı faaliyetlerin tasfiye edilmesi gibi bir durumun 
olmadığı, bu hususun yanlış anlaşılmaması gerektiği ve bazı güncel gelişmeleri doğru değerlendirmeleri” hususunda yeni talimatlar ilettiği belirlenmiştir. 

Nitekim PKK, 23-29 Temmuz 1999 tarihli Merkez Komite toplantısında adıyla bir toplantı gerçekleştirerek, Olağanüstü Kongreye gitmeyi ve bu 
kongrede, Öcalan’ın istekleri doğrultusunda “silahta mücadelenin yerine siyasal mücadeleyi esas almayı hedeflemiştir.” 

Toplantı sonunda, Abdullah Öcalan'ın görüşlerine dayandırılan bir bildiri ile, "Cepheden savaşım ve silahlı mücadelenin vazgeçilmez tek yöntem 
olma gerçeği aşıldı. Bazen silahlı mücadele yolu bir zorunluluk olarak kullanılsa da, geride bıraktığımız yüzyıl gerçeğinde olduğu gibi, ağırlıklı ve 
süreklilik gösteren özelliğini kaybetmiştir.”denilerek, Merkez Komitenin kararları özet halinde açıklanmıştır. 

 1 Ağustos 1999 tarih ve "Başkanlık Konseyine" başlıklı talimat Merkez Komitenin 13 Temmuz tarihli mektubunu onaylaması üzerine, hareket alanı 
genişleyen ve iyice rahatlayan Abdullah Öcalan, l Ağustos 1999 tarihinde daha kapsamlı bir talimat ile “Başkanlık Konseyine” hitap etmiştir. Bu talimatında 
“...PKK açısından, artık bir demokratik çözüm tarzı halinde somutlaşan Kürt sorunu ve tüm Türkiye'de demokrasi için artık şiddete ihtiyaç yoktur ve bu hatta bu fazlasıyla yürütülmüştür..” denildikten başka “PKK'nın mevcut koşullarda şiddet aracılığıyla daha fazla gelişine sağlayamayacağı, tersine daha da zorlanacağı anlaşılmıştır.” denilmiştir. 

Abdullah Öcalan, gerekçeleriyle birlikte hedefe ulaşmada takip edilecek yeni yol konusunda Başkanlık Konseyini talimatlandırdıktan sonra, 2 Ağustos 1999 tarihinde avukatları aracılığıyla, “Tüm Dünya ve Türkiye Kamuoyuna” başlıklı, "..PKK'yı l Eylül 1999'den itibaren silahlı mücadeleye son vermeye” çağırmıştır. 

Bundan sonra örgüt, "Kürt kültürel kimliğinin tanınması ve PKK'ya, Abdullah Öcalan'a özgürlük verilmesi halinde silahlı faaliyetlerden vazgeçilecektik” şeklinde açıklamalarda bulunmuştur. 

Kaldı ki, Abdullah. Öcalan da, çözüm için sıraladığı taleplerinin başına "Dil yasağı ve kültürel özgürlüğün önündeki engeller sorunun en özgün yanıdır” ifadesiyle kültürel kimliğin tanınmasını ilk adım olarak öngörmektedir. 

Sonuç olarak, Abdullah Öcalan'ın sözde çözüme ilişkin ileri sürdüğü hususları, örgütün takınması gereken tutum, örgüt dışı güçlerin örgütün öngördüğü çözümden yana yapacakları katkılar, örgüt güdümündeki kurulmuş ve kurulacak legal örgütlenmelerin yapmaları öngörülen faaliyetler ve devletten beklenen adımlar olarak dört ana başlık altında toplamak mümkündür 278. 

Abdullah Öcalan'ın sözde çözüme ilişkin ileri sürdüğü hususlar, yakalandıktan sonra avukatları ile başlamaya başladığı günden bugüne kadar tek tek ve ayrıntıları ile örgüt kadrolarına ve ilgili kesimlere gönderdiği kesintisiz mesajlarla iletilmiştir. Nitekim bu iletişimin halen devam etmesi ise, Türkiye’nin 
hukuka ve İnsan Haklarına yaklaşımını göstermesi açısından son derece önemlidir. Zira bugün hepimizce de malum olduğu üzere, PKK siyasallaşma 
faaliyetine geçişi hızlandırmış ve ilk olarak Kürtçe eğitim isteğiyle dilekçeler verilmeye başlanmıştır. Bunun ikinci safhası ise “Kimliğimi istiyorum” olacağı ve 
Nüfus Müdürlüklerine başvurarak yeni kimlik talebinde bulunacakları da artık herkesçe malumdur. Ancak bütün bu çalışmalara rağmen, bu tür faaliyetlerin, 
müracaatların çok sınırlı kalması hasebiyle, yeterince taraftar, bulduğu söylenemez279. 

 BU BÖLÜM DİPNOTLARI;

274 Abdullah Öcalan; Oligarşik Cumhuriyet Gerçeği Mem Yay. İstanbul. 2001 
275 Abdullah Öcalan; Sümer Rahip Devletinden Halk Cumhuriyetini Doğru, İstanbul.. 2001 
276 23.11.1999 tarihli Cumhuriyet Gazetesi 
277 Abdullah Öcalan; Sümer Rahip Devletinden Halk Cumhuriyetini Doğru, İstanbul. 2001, s.272 
278 Son siyasallaşma sürecinde Öcalan’ın verdiği talimatlar başlıklı kısım yazılırken, Emniyet Genel Müdürlüğü tarafından hazırlanan “Siyasallaşma Çabaları Kapsamında PKK Faaliyetleri” isimli eserden büyük ölçüde faydalanılmıştır.Bkz. Siyasallaşma Çabaları Kapsamında PKK Faaliyetleri, Emniyet Genel Müdürlüğü İDB Yayınları, Nu.74. 
279 Türk televizyonları, güvenlik birimleri, hatta Medya TV’nin haberlerinde de sunulduğu üzere, bu amaçla verilen dilekçe sayısı örneğin bünyesinde yaklaşık 30 bin  öğrenci barındıran bir üniversitede 170 kişi olarak kalmıştır. 

18 Cİ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR;



 ***

PKK TERÖR ÖRGÜTÜ HAKKINDA, BÖLÜM 16

PKK TERÖR ÖRGÜTÜ HAKKINDA, BÖLÜM 16



BEŞİNCİ BÖLÜM 

 PKK'NIN SON DÖNEM SİYASALLAŞMA FAALİYETLERİ 

PKK terör örgütü faaliyetlerine başladığı 1984'den günümüze kadar yürütmüş olduğu silahlı faaliyetlerini zaman zaman siyasallaşma girişimleri ile 
birlikte sürdürmüş, Öcalan'ın yakalanması sonrasında olağanüstü 7. kongresini yapmış ve bu kongre kararları uyarınca, silahlı faaliyetlerini durdurarak örgütsel 
faaliyetlerini siyasal alanda sürdürme kararı almıştır261. 

Öcalan 15 Şubat 1999 tarihinde yakalandıktan sonra yargılama aşamasında kamuoyuna Demokratik Cumhuriyet ve Barış Projesi adıyla siyasal 
mücadelenin esas alındığını ve terör örgütünün yeni stratejisini açıklamış ve örgütü siyasal alana kaydırma çabalarını başlatmıştır. Bu strateji değişikliği ile 
beraber örgüt siyasal alana kayma faaliyetlerine hız vermiştir. Sözde ateşkesin ilanı ile birlikte Kürtlerin temsilcisi olan bir Kürt Partisi olarak faaliyetlerini 
devam ettirmeye çalışacaklardır. 

Nitekim Diyarbakır Belediye Başkanı seçilen Feridun Çelik göreve başlar başlamaz yayınladığı Belediye Bülteninde şu ifadeleri kullanmıştır: Sonucu 
önceden belli olmakla birlikte, nihayetinde yaşadıklarımız yine de seçimdi. Seçim döneminin engelleme ve zorluklarını bir yana bırakmak istiyorum. Yaşayanlar 
biliyor, deşmenin anlamı yok.....Çok canlı siyasal ilişkilerden süzülerek gelen bir geleneğin belediyelerdeki temsilcileri olduğumuzu göz ardı etmeden kentimizi de kendimizi de birlikte yönetiyoruz yöneteceğiz. diyerek siyasallaşma faaliyetlerine HADEP'li belediyelerin de katkılarının olacağını bir şekilde beyan etmiştir.262. 

Bir taraftan barış mesajları veren örgütün, diğer taraftan eleman temini ve bunlara siyasi- askeri eğitim verme çalışmalarını da devam ettirdiği 

Kuzey Irak'taki kamplarda askeri ve siyasi eğitimler kesintisiz bir şekilde devam ederken sözde silah bırakma ve barış tezlerinin gerçekleştirilmesi oyununun bir parçası olarak silahlı bir grubun, Türkiye'ye gelerek teslim olmalarını Öcalan bizzat kendisi talimatlandırmıştır. Örgüt de onun talimatları doğrultusunda Demokrasi Grubu adıyla 1 Ekim 1999 tarihinde 8 örgüt mensubuyla birlikte Ali Sapan, Kuzey Irak'dan Türkiye'ye giriş yaptılar. 

Aynı amaç için 29 Ekim 1999'da 8 örgüt militanıyla birlikte Haydar Ergül de Viyana'dan gelerek, güvenlik güçlerine teslim olmuşlardır264. Ancak halen yine 
de en az 5000 kadar silahlı terörist ülke dışındaki kamplarda eğitimlerini devam ettirmektedirler. Bu birliklerin Türkiye'ye karşı bir tehdit unsuru olarak 
muhafaza edilmekte olduğu da aşikardır. 

Öcalan bu sürece katkı sağlaması amacıyla da siyasallaşma konusunda önemli gördüğü hususları ve gerekli stratejileri taraftarlarına aktarabilmek 
amacıyla yargılanma aşamasında yaptığı açıklamaları da kapsayan Kürt Sorununda Demokratik Çözüm adlı kitabı yayınladı. Bu kitap daha önce Kürdistan Devriminin Yolu diye adlandırılan örgüt manifestosunun yerini aldı. Öcalan bu kitabında özetle şu görüşlere yer vermiştir265: 

.....Silahlı mücadele geçerliliğini kaybetmiş yerini siyasal mücadele almıştır....Kürt sorununda bağımsızlık yerine Türkiye'nin üniter yapısı içinde Kürt kimliği yasalarla tanınmalıdır... Kürt kimliği ve Kültürünün gelişmesi için eğitim ve iletişim sağlanmalıdır.... Siyasal alanda Kürt kimliğini temsil edecek yasal partilere izin verilmelidir.... 

Yukarıda özetlenerek verilen A.Öcalan'ın bu görüşleri, kendisini destekleyenler tarafından her vesile ile gündeme getirilmekte ve tatbik sahasına geçirilme ye çalışılmaktadır. Öcalan'ın yakalanmasından ve İmralı'da hapsedilmesinden sonraki süreç içerisinde bölücü örgüt, özellikle siyasallaşma faaliyetlerine büyük bir ağırlık vermiştir. 

PKK terör örgütü tarafından sürdürülen siyasallaşma faaliyetleri üç safhada incelenebilir. 

      Birinci safha, 1990 yılına kadar olan dönemi kapsamaktadır. Bu dönemde Yunanistan gibi bazı ülkelerin gizili destekleri hariç olmak üzere batıda bölücü 
örgüt desteğinin daha çok kişiler veya siyasi açıdan marjinal grup ve çevrelerce sınırlı olduğu görülmektedir. 

     İkinci safha, Körfez kriziyle başlayan ve 1995 yılına kadar devam eden dönemdir. Bu dönemde Yunanistan ve Suriye gibi ülkeler bölücü örgüte verdikleri gizli desteği arttırmışlardır. Bir çok Avrupa ülkesinin milli çıkarlarına hizmet eden hükümet dışı kuruluşlar bölücü örgüt ile açık bir şekilde ilişkilerini 
geliştirmişler. Hatta değişik ülkelerden üst düzey bürokrat ve milletvekilleri de dahil olmak üzere bir çok kimsenin bölücü örgüt ile direkt veya dolaylı ilişki 
kurduğu gözlenmiştir. 

     Üçüncü safha ise sözde Kürt Parlamentosunun kurulduğu, Med TV'nin yayına başladığı dönem olup, bu dönemde bölücü örgüt bir yandan faaliyetlerini 
artırmış diğer yandan oluşturduğu Kürt Parlamentosu ile hükümetler düzeyinde olmasa da çeşitli ülkelerde yerel yönetimler, bazı komisyonlar, parlamenterler, 
müsteşarlıklar ve diğer alt düzey resmi görevliler ile ilişki kurulmaya çalışılmıştır. 

Siyasallaşma aşamasında PKK Terör örgütünün faaliyetlerini gerçekleştirmek için aşağıdaki gelişme stratejisini takip ettiğini söylemek mümkündür. 

1. Terör örgütü PKK'nın ülkelerindeki faaliyetlerine insan ve azınlık hakları, kültürel haklara saygı ilkesinden yaklaşan Batılı ülkelerin bu konudaki 
hoşgörüleri devam etmekte olup, propaganda ile eylem kabiliyetlerini desteklemek maksadıyla Avrupa'da sahte politik kurumlar teşkil etmeye çalışmışlardır. 

2. Sosyo-kültürel dernekler ve sözde dayanışma merkezleri şeklinde kamufle edilen örgütler; PKK'nın cephe örgütü olan ERNK tarafından yönetilip, 
yönlendirilmiştir. Örgütler PKK'nın geleceği için gerekli olan politik moral ve çok yüksek miktardaki finansı sağlamaktadırlar. Bugün Avrupa'da her türlü dernek 
ve merkezlerin sayısı yüzlerle ifade edilmektedir. 

3. Bölücü terör örgütü son zamanlarda özellikle Avrupa'dan aldığı siyasi destekten cesaretlenerek, 1996 yılını "Uluslararası alanlarda siyasi atılım ve 
PKK'ya yasallık kazandırma" yılı olarak kabul etmiştir. Bu amaca ulaşmak için o tarihten günümüze kadar Uluslararası kuruluşlar PKK'nın siyasallaşma 
çalışmalarına destek vermişlerdir. 

4. Bölücü terör örgütü tarafından uluslararası platformda PKK adının yarattığı olumsuz etkinin giderilmesi ve örgüte yasallık kazandırılması amacıyla hayata geçirilen "Sözde Sürgün Parlamentosu" terör örgütünün siyasal kimliğe bürünmesinde önemli bir gelişmeyi oluşturmaktadır. Özellikle bu sözde 
parlamentonun Avrupa ülkelerinden gördüğü destek bu önemi daha da artırmıştır. Adı geçen bu sözde parlamento her seferinde farklı bir ülkede 
toplanarak Türkiye ile toplantının yapıldığı ülke arasındaki siyasi-sosyal ve ekonomik ilişkilerin bozulmasını amaçlamıştır. Nitekim bu toplantılardan birinin 
yapıldığı İtalya ile Türkiye arasında yaşanan gelişmeler buna bir örnek teşkil eder. 

5. Bölücü terör örgütünün siyasallaşma gayretleri kapsamında PKK propagandasının daha geniş bir kitleye ulaştırılması amacına hizmet etmek için 
hayata geçirilen MED TV, özellikle PKK'nın terörist yüzünü kamufle etmiş ve siyasi yönünü ön plana çıkarmak suretiyle, özellikle batılı ülkelerde bu meselenin yalnızca PKK'nın empoze ettiği şekilde algılanmasına büyük katkı sağlamıştır. MED TV yayınlarıyla yayın kapsamındaki ülkelerin kamuoyu ve medyasının kazanılması amaçlanmakta ve bu yolda uluslararası örgütler etkilenerek siyasi bir destek oluşturulmaya çalışılmaktadır266. 

6. PKK'nın uluslarası platformlardaki girişimleri kapsamında; Avrupa parlamentosu nezdinde Yeşiller ve Sosyalistler aracılığıyla örgütün Avrupa 
parlamentosuna girmesine çalışılmaktadır. Ayrıca Avrupa konseyi nezdinde, Avrupa konseyi Parlementerler meclisinin Türkiye Cumhuriyetine baskı yapması 
amaçlanmaktadır. Buna ilave olarak Avrupa Birliği nezdinde azınlıklarla ilgili maddenin genişletilmesi ve bu yoldan Türkiye Cumhuriyetinin AB'ye üyeliği Kürt 
sorununa endekslenmek istenmektedir. 

7. PKK terör örgütünü Kuzey Irak'ta üçüncü bir güç haline getirme çabaları da siyasal faaliyetler arasında yer almaktadır. Terör örgütü bu bölgedeki 
uyguladığı yönetim ve siyasi otorite ile kendisini Filistin Kurtuluş Örgütü'ne benzer bir hale getirmeye çalışmaktadır. 

8. Bölücü terör örgütünün yurdışındaki faaliyetleri kapsamında yürütülen önemli bir politika da "Ermeni soykırımı" iddiasının "Kürt sorununa" bağlı olarak 
canlandırılması çalışmalarıdır. 

9. PKK'nın yurtdışında sürdürdüğü siyasi faaliyetlerinin amacı yurtiçindeki silahlı terör eylemlerini tamamen siyasi isteklerin kabulünde birer vasıta olarak kabul ettirmektedir. Terör örgütü terörist eylemlerle yılgınlık yaratarak Devleti kendisi ile masaya oturma anlayışıyla eylemlerini sürdürmektedir. 

10. Avrupa kamuoyunda oluşmaya başlayan Kürtlerin siyasi temsilcisinin bölücülük olduğu yolundaki imaj ve siyasi çözüm girişimlerinin terörist 
eylemlerden dolayı etkilenecek olması sebebiyle terör örgütünün 1 Eylül 1998 itibariyle ilan ettiği sözde ateşkes bu manada tamamen siyasi içerikli bir gayret 
olup, bu girişim PKK'nın herhangi bir şekilde Türkiye Cumhuriyeti'ne muhatap kabul ettirmek suretiyle varlığını meşrulaştırmak amacındadır. 

11. Bölücü Terör Örgütü yurtiçinde kendi yandaşlarına siyasi partiler kurdurtmak sureti ile legal alanda da siyasi faaliyet yürütmektedir. Bu kapsamda HADEP bölücü terör örgütünün güdümünde ve kontrolünde olup terör örgütüne eleman temin etmekte, elemanlarını kuryeler aracılığıyla dağ kadrosuna göndermekte, parti merkezi ve binalarını örgüte katılanlar için propaganda yeri olarak kullanmakta, partinin üst düzey yöneticileri MED TV'nin programlarına 
çıkmak suretiyle devlet aleyhine yaptıkları propagandalarla halk kitleleri üzerinde etkili olmaya çalışmaktadırlar. 

Daha önce de terör örgütü güdümünde kurulan ve benzer faaliyetler yürüten siyasi partiler kapatılmış olmalarına rağmen, siyasi parti konusunda 
ısrarlı olunarak bu partilerin belirli bir konuma getirilmesi ve örgütün partisi haline getirilerek hareketin tamamen siyasileştirilmesi amaçlanmaktadır. 
HADEP'in PKK'nın bir yan kuruluşu olduğunu bizzat Öcalan'ın kendisi de itiraf etmişti267. Bu maddede ele alınan HADEP-PKK ilişkileri açısından ayrıca şunlar 
söylenebilir268. 

I. SON DÖNEM İÇERİSİNDE HADEP TARAFINDAN YÜRÜTÜLEN FAALİYETLER 

PKK'nın son dönemdeki kararları doğrultusunda öncelikli olarak siyasi faaliyetlere ağırlık verdiği gözlenmektedir269. Bu çerçevede HADEP'in tüm 
faaliyetleri yeniden gözden geçirilerek siyasal faaliyetlerde etkinliğin üst düzeyde tutulup bölge halkının etki altına alınması ve yönlendirilmesi 
hedeflenmektedir270. 
- Bu faaliyetleri köye dönüş projesi, Kürt Dili, kültürün ve sanatın geliştirilmesine yönelik faaliyetler, toplantı, gösteri ve panel düzenleme faaliyetleri şeklinde 
sıralayabiliriz. Bu etkinlikler çerçevesinde 16 Mart Halepçe katliamı, 21 Mart Nevruz, 1 Eylül Dünya Barış Günü gibi önemli günlerde kitlesel eylemler düzenlemek. Ayrıca kadın ve gençlik kolları faaliyetleri, devletin üst düzey kişileriyle olan kişileri ve uluslararası temasları geliştirmek isteyen terör örgütünün, ulusal ve uluslararası kamuoyunda söz konusu siyasi faaliyetlerini etkinleştirmeyi hedefledikleri değerlendirilmelidir. 

a) HADEP Tarafından Yürütülen Eğitim ve Kültür Faaliyetleri 

- Türkiye'de bölge, alan, mahalle ve semt komisyonları oluşturulmaya çalışılmaktadır. Kürt dili! Kürt kültürü! gibi toplumsal bilinçlendirme faaliyetlerinin yapılması amaçlanmaktadır. 
- Kürt toplumunun sözde ezilmişliği ile çektiği sıkıntıların sürekli gündeme getirilerek toplum dinamiğinin yüksek tutulması amaçlanmaktadır. 
- Kürt dilinin geliştirilmesi için, kürtçe sözlük yazılması ülkenin en az birkaç yerinde kürtçe dil okulunun açılması. Kürtçenin serbest eğitim dili olarak 
kabul edilmesi amacıyla kamuoyu oluşturma çalışmaları yapılmaktadır. Ayrıca çocukların ve gençlerin eğitimi için kürtçe alfabe, resimli hikayeler, boyama kitabı ve kısa öykü kitapları da yayınlanmaktadır. 

b) Hadep Tarafından Gündeme Getirilen İstekler 

- Öcalan'ın cezasının infaz edilmemesi 
- Kürt kimliğinin kültürünün tanındığı anayasa değişikliği 
- Kürtçe eğitim izninin verilmesi 
- Kürtce yayın yapan TV'lere izin verilmesi 
- Geçici Köy Koruculuğu (GKK) sisteminin lağvedilmesi 
- OHAL'in kaldırılması 
- Parti kapatmalarına son verilmesi 
- Siyasi Düşünce suçlarının kaldırılması 
- Genel af çıkarılması 
- Devlet Güvenlik Mahkemelerinin (DGM) kaldırılması 

Sonuç olarak HADEP hakkında şunlar söylenebilir271. 

PKK'nın legal kimliğine bürünmüş ve PKK'nın siyasallaşma faaliyetlerini yoğun bir şekilde sürdürmektedir. HADEP binaları örgütün faaliyetlerini 
organize ettiği, yönlendirdiği ve eğitim merkezi olarak kullandığı merkezler haline dönüşmüştür. HADEP örgütünün yurtdışındaki faaliyetlerini siyasi parti sıfatıyla yürütmektedir. Örgütün ideolojisi ve etnik söylemleri doğrultusunda bilinçlendirme faaliyetlerini yürütmektedir. Yukarıda yer verilen bu görüşleri 
Apo'nun sağ kolu Şemdin Sakık da itiraf etmiştir. Sakık itiraflarında bölgede HADEP'in PKK'nın taşeronu olduğunu söylemiştir272. 

Belirli bölgelerimizde alternatif organizasyonlarla halkla devlet arasındaki bağı kopararak, bu bölge halkını kendi kontrolleri altına almayı  hedeflemek tedirler 273. 

Terör örgtünün siyasallaşma yolundaki bir diğer faaliyeti de Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgelerinde yoğunlaşan faaliyetlerini Kuzey'e ve Batı'ya 
açmak kapsamında aşırı sol örgütlerle işbirliği neticesinde mücadeleyi sözde "Türkiyelileştirme" gayretidir. Terör örgütü bu maksatla aşırı sol örgütlerle 
işbirliği yapmış "Müşterek Devrimci Güçler" adını verdiği gruplarla ırkçı ve bölücü söylemlerine ilave olarak devrimci sloganları da kullanmaya başlamıştır. 
PKK tarafından yürütülen diğer siyasi faaliyetler hakkında da şunlar söylenebilir. 


BU BÖLÜM DİPNOTLARI;

261 2-23 Ocak 2000 tarihinde Kuzey Irak Kandil Dağı Bölgesinde 350-400 militanın katılımıyla gerçekleştirilmiştir. Normal şartlarda bu 2002 yılında yapılacakken Öcalan'ın yakalanması ve örgüt içerisindeki olağanüstü durumlardan dolayı olağanüstü 7. kongre bu tarihlerde yapılmıştır. Bu kongrede de yine Öcalan Genel Başkan seçilmiştir. 7. Kongre kararları için bkz 8.01.2000 tarihli Hürriyet gazetesi görülmektedir263. 
262 Bkz. Diyarbakır B. Şehir Bld. Bülteni, Yıl 1, S.1, Ocak-Şubat 2000. HADEP'li Belediye Başkanlarının PKK Terör örgütünü desteklemeleri sebebiyle yargılanmalarına başlanmıştır ve yargı süreci devam etmektedir. HADEP'li belediye başkanlarının PKK ile ilişkileri hakkında ayrıca bkz. 25.04.2000 tarihli Sabah Gazetesi ve 25.04.2000 tarihli Hürriyet Gazetesi. 
263 İçişleri Bakanlığı Emn. Gn. Md. TEMÜH Daire Bşk. Yayını. 
264 Bkz. 2 Ekim ve 30 Ekim tarihli günlük gazeteler. 
265 A. Öcalan, Kürt Sorunununda Demokratik Çözüm, Haziran 1999, İstanbul. 
266 Bkz 19.02.1998 tarihli Türkiye Gazetesi 
267 25.03.2000 tarihli Radikal Gazetesi "PKK elebaşı Öcalan savcılık ve mahkemedeki beyanlarında PKK-HADEP ilişkileri hakkında açıklamada bulunmuş. HADEP'in  kuruluşu sırasında para yardımı yaptıklarını HADEP gençlik ve kadın komisyonlarında yapılan eğitim çalışmalarının PKK görüşüne uygun olduğunu beyan etmiştir. 25.03.2000 tarihli Türkiye Gazetesi. 
268 İçişleri Bakanlığı Emn. Gn. Md. TEMÜH Daire Bşk. PKK Raporu 2000. 
269 Ankara DGM Başsavcısı Talat Şalk tarafından hazırlanan iddianamede HADEP'in silahlı çete ve PKK'nın siyasi kanadı olduğu görüşü benimsendi ve HADEP yöneticilerinin suçu Silahlı çete PKK'nın siyasi kanat yöneticisi olmak, olarak tanımlandı. Bkz. 18.03.1998 tarihli Milliyet Gazetesi. 
270 01.06.1998 tarihli Hürriyet Gazetesi. 
271 HADEP hakkında yukarıda dile getirilen görüşler çeşitli dönemlerde MGK da görüşülmüş ve buna yönelik olarak ciddi tedbirler alınmıştır. Mesela 20.01 2000 tarihli Milliyet gazetesinin haberinden anlaşıldığına göre 25.01.2000-30.01.2000 tarihleri arasında gerçekleştirilecek olan MGK toplantısında HADEP'in son dönem 
 faaliyetlerinin anlatıldığı rapor görüşülmüştür. Bu raporda yukarıda yer verilen HADEP'in faaliyetleri ile ilgili çok ayrıntılı bilgiler bulunmaktadır. Bkz. 20.01.2000 tarihli Milliyet Gazetesi. 
272 26.04.1998 tarihli Sabah Gazetesi Ayrıca Bkz. 25.04.1998 tarihli Hürriyet Gazetesi. 
273 Abdullah Öcalan Barışa Doğru I. Roma Konuşmaları, Aram Yay. İstanbul. 2000. 

17 CI BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR;



***