DÜNYADA VE TÜRKİYEDE SINIRI AŞAN SULARIN HUKUKİ DURUMUNUN İNCELENMESİ BÖLÜM 4
2.4 ABD SU HUKUKUNDA SINIRAŞAN SULAR
ABD su hukukunda sınıraşan sular konusu temelde komşu ülkeler olan
Meksika ve Kanada ile ABD arasında yaşanan uyuşmazlıklar doğrultusunda
şekillenmiştir. Bu uyuşmazlıkların çözümünde ülkeler arasında değişik
dönemlerde farklı tezler savunulmuştur. Bahse konu uyuşmazlıklara neden
olan Rio Grande ve Kolorado nehirleri ABD ile Meksika arasında, Kolombiya
Nehri ise ABD ile Kanada arasında bulunmaktadır.
Aşağıda söz konusu uyuşmazlıklardan öncelikle ABD ve Meksika arasında yaşanan uyuşmazlık ele alınarak sorun ana hatları itibariyle ortaya
konmaya çalışılacak ardından sorunun nasıl çözümlendiğine ilişkin bilgi
verilecektir. Akabinde ABD ve Kanada arasında yaşanan sınıraşan su
uyuşmazlığı da aynı şekilde değerlendirilmeye çalışılacaktır.
2.4.1 ABD VE MEKSİKA ARASINDA YAŞANAN SINIRAŞAN SU UYUŞMAZLIKLARI
Yukarıda ifade edildiği üzere, ABD ve Meksika arasında uyuşmazlığa konu olan nehirler Rio Grande ve Kolorado nehirleridir. Her iki nehre ilişkin uyuşmazlıklar ayrı süreçler sonucunda çözümlenmiş bulunmaktadır. Aşağıda bu süreçler ayrı başlıklar altında anlatılmaktadır.
2.4.1.1 Rio Grande Nehri Uyuşmazlığı
3034 km. uzunluğundaki Rio Grande Nehri, ABD’nin Kolorado eyaletinde doğmakta ve güneye Meksika’ya doğru akmakta; Amerika Birleşik Devletleri ile Meksika arasında 1500 km. boyunca sınır oluşturduktan sonra Meksika Körfezine dökülmektedir.
Şekil 2 Rio Grande Nehri115
Rio Grande nehri ile ilgili olarak iki ülke arasında yaşanan uyuşmazlığın sebebi; henüz iki ülke arasında sınır oluşturmasından önce ABD’nin nehrin kendi topraklarında kalan kısmındaki suların yönünü, tarımsal sulama ihtiyacını karşılamak üzere değiştirmesidir. ABD’nin bu faaliyeti neticesinde Meksikalı çiftçilerin tarımda kullandıkları su miktarında azalma meydana gelmiştir.116
Yaşananlar üzerine Meksika tarafından ABD’ye verilen 21 Ekim 1895
tarihli nota ile durum protesto edilmiştir. Bu nota üzerine ABD Dışişleri
Bakanlığı, Rio Grande nehrinin kendi topraklarında kalan kısmındaki
faaliyetlerinin milletlerarası hukuka aykırı olup olmadığı, bu faaliyetler
dolayısıyla Meksika’nın tazminat talebinde bulunma hakkı olup olmadığı
hususlarında Başsavcısı Judson Harmon’un hukuki mütalâasına başvurmuştur.
Başsavcı Harmon 12 Aralık 1895 tarihli mütalâasında, ABD’nin somut
olaydaki faydalanmasının ABD’nin ülkesi üzerindeki egemenlik hakkından
kaynaklandığını, milletlerarası hukuk kurallarının, ilkelerinin ve örnek
olaylarının ABD’ye herhangi bir sorumluluk ya da vecibe yüklemediğini,
devletin kendi ülkesinde sahip olduğu tam ve mutlak yetkiye her türlü istisnada
devletin kendi rızasının bulunması gerektiğini belirtmiştir.117
Harmon doktrini olarak da anılan Mutlak ülke egemenliği doktrininin
temellerini atan bu görüş ABD tarafından resmen benimsenmiş ve kendisinin
yukarı kıyıdaş konumda bulunduğu nehirlerden faydalanma konusunda çıkan
uyuşmazlıklarda, gerek güney komşusu Meksika’ya gerekse kuzey komşusu
Kanada’ya karşı ileri sürülmüştür.118
ABD mutlak ülke egemenliği doktrinini savunurken Meksika da ön kullanım üstünlüğü doktrinini savunmuş, böylece mevcut kullanımların dokunulmazlığını ileri süren ilk devlet olmuştur. Meksika vatandaşlarının söz konusu nehrin sularını kullanma haklarının, ABD vatandaşlarının haklarına kıyasla yüzlerce yıl öncesine dayanıyor olması sebebiyle üstün durumda olduğu ve hukuk ilkeleri uyarınca, uyuşmazlık durumunda yıllanmış faydalanma haklarına üstünlük tanınması gerektiği görüşünü savunmuştur.119
ABD Dış İşleri Bakanlığı 1 Mayıs 1905 tarihinde Başsavcısı Harmon‘un görüşleri ile paralellik arz eden bir nota yayınlamış ve ABD’nin sulama amacıyla yaptığı saptırmalar nedeniyle Meksika’nın topraklarını sulamasına yetecek miktarda suya ulaşamaması ile ilgili olarak ABD hükümetinin milletlerarası hukuktan kaynaklanan bir sorumluluğunun bulunmadığı belirtilmiştir. Bunun yanı sıra ABD Hükümetinin hareket tarzının yüksek hakkaniyet ilkeleri, iyi komşuluk ilişkileri ve dostça duygular çerçevesinde şekilleneceği ifadelerine de yer verilmiştir.120
ABD ile Meksika arasında 21 Mayıs 1906 tarihinde “Rio Grande Sularının Sulama Amacıyla Adil Bir Şekilde Dağıtımı Antlaşması” imzalanmıştır. Bu antlaşma uyarınca ABD kurak mevsimleri de göz önünde bulundurarak, belirli miktardaki suyu Meksika’ya bırakmayı taahhüt etmektedir. Bununla birlikte bu antlaşmanın başka bir sorun için hukuki emsal niteliği taşımadığı hükmüne de metinde yer verilmiştir. Böylece bu antlaşmanın, Meksika tarafından halihazırda ileri sürülmüş ve ileride ileri sürülebilecek olan iddialara hukuki dayanak teşkil etmesinin önüne geçilmek istenmiştir.121
2.4.1.2 Kolorado Nehri Uyuşmazlığı
Kolorado Nehri ABD topraklarından doğmakta ve güneye doğru 2400
kilometre boyunca aktıktan sonra Arizona eyaleti ile Meksika arasında 30
kilometrelik sınır oluşturmaktadır. Meksika sınırlarına girdikten sonra ise
alifornia körfezine dökülmektedir.
Şekil 3 Kolorado Nehri122
1898 yılında ABD’nin Kolorado Nehri’nin kendi topraklarında kalan kısmında sulama kanalları açmak suretiyle nehrin sularının yönünün değiştirilmesi, Meksika ile arasında, Rio Grande uyuşmazlığı yanı sıra, çözümü uzun zaman alacak yeni bir sorunun doğmasına sebep olmuştur.123
Başlangıçta, ABD Rio Grande Nehrinden kaynaklanan uyuşmazlıkta takındığı tavrı, Kolorado Nehri uyuşmazlığı sırasında da sürdürmüş ve böylece Başsavcı Harmon’ın görüşlerine hükümet tutumu niteliği kazandırmıştır.124
Uzun yıllar boyunca sürdürülen pazarlıklar neticesinde her iki devletin
de tutumlarını yumuşatmaları neticesinde uzlaşmaya varılabilmiştir.125
Her ne kadar ABD 1924 yılında Kongre’de kabul edilen bir kanunla
Meksika’nın Rio Grande’nin sularından hakça faydalanması için ortak çalışma
yapılmasını kabul ederek Harmon doktrininden vazgeçmeye başladığının
sinyallerini vermişse de doktrini tam olarak 1940’lı yıllardan sonra terk etmiştir.
Bu tavır değişikliğini ilk olarak ortaya koyduğu belge ise Meksika ile
imzaladığı 3 Şubat 1944 tarihli “Kolorado ve Tijuana Nehirleriyle, Rio
Grande’nin Fort Quitman’dan Meksika Körfezine Kadar Olan Kesiminin
Sularının Kullanılmasına İlişkin Andlaşma” olmuştur.126
Bu antlaşma ile ABD Meksika’ya Kolorado nehrinden, her sulama
sezonu başında Meksika tarafından belirlenen programa göre, yıllık 1,85
milyar metreküp su bırakmayı taahhüt etmiştir. ABD ise yıllık 19,7 milyar
metreküp su üzerinde tasarrufta bulunabilecektir. Nehirde fazla su kalan
zamanlarda ilave miktarlarda su bırakılacağı gibi kurak zamanların etkilerinin
de her iki ülkece kullanılacak su miktarlarına yansıtılacağı hükme
bağlanmıştır.127
2.4.2 ABD VE KANADA ARASINDA YAŞANAN SINIRAŞAN SU
UYUŞMAZLIKLARI
20. yüzyılın ilk yıllarında ABD ve Kanada Dominyonu arasında iki
ülkenin sınırında bulunan çok sayıdaki nehir ve gölün kullanımı konusunda
anlaşmazlıklar yaşanmıştır. Bunlardan başlıcaları, St. Mary ve Milk nehirleri
ile Michigan gölüne ilişkin olan uyuşmazlık ile Kolombiya Nehrine ilişkin
olanıdır.128 Aşağıda bunlar sırası ile ele alınmıştır.
2.4.2.1 St. Mary, Milk Nehirleri ve Michigan Gölü Uyuşmazlığı
ABD’nin St. Mary nehrinin, Kanada’nın ise Milk nehrinin kendi
topraklarında kalan kesimindeki sularını sulamada kullanmak amacıyla akış
yönünü değiştirmeleri uyuşmazlıkların meydana gelmesine sebep olmuştur.
Şekil 4 Uyuşmazlık Konusu Bölge129
ABD hem St. Mary nehrinde hem de Michigan gölü gibi diğer sularda yukarı kıyıdaş konumunda bulunduğundan Kanada’ya karşı Harmon doktrinini
savunmuştur. Bununla birlikte Milk nehri bakımından yukarı kıyıdaş
konumunda bulunan Kanada’ya karşı da Harmon doktrinine ters düşecek bir
tutum sergilememiştir.
Nitekim 1902-1909 yılları arasında süren anlaşmazlıklar ABD ile Kanada Dominyonu adına hareket eden İngiltere arasında 11 Ocak 1909
tarihinde imzalanan ‘Sınır Sularına ve İki Hükümet Arasında Çıkan İlgili
Meselelere İlişkin Antlaşma’ ile çözüme kavuşturulmuştur. Harmon doktrinine
paralel nitelikte hükümler ihtiva eden bu antlaşmada, taraflara sınıraşan
nehirler üzerinde mutlak tasarruf hakkı tanınmıştır.130
2.4.2.2 Kolombiya Nehri Uyuşmazlığı
ABD’nin Harmon doktrinini kesin olarak reddetmesi Kanada ile arasında çıkan Kolombiya nehrine ilişkin uyuşmazlık sırasında olmuştur. 1955 yılında Kanada, Kolombiya nehrinin bütün akış yönünü değiştirerek nehrin sularını kendi topraklarında akan Frazer nehrine akıtmak istemiştir. Bu durumun, bu kez aşağı kıyıdaş ülke konumunda bulunan ABD’nin, Kolombiya nehri üzerinde kurmuş olduğu hidro-elektrik enerji üretim tesislerinin zarar görmesi ihtimalini doğurması üzerine iki ülke arasında uyuşmazlık meydana gelmiştir. 131
Şekil 5 Kolombiya Nehri132
ABD tarafından 1958 yılında yayınlanan muhtırada, uyuşmazlığın
çözümünün uluslararsı teamüller yoluyla sağlanması gerektiği ve buna göre her
devletin, adil ve makul bir esas uyarınca, kıyıdaşı olduğu nehir sularını
kullanma ve bu sulardan yararlanma hakkı olduğu belirtilmiştir. 133
ABD ve Kanada arasında yaşanan bu mesele 17 Ocak 1961’de
imzalanan ‘ olombia Nehri Havzası Sularının İşbirliği Çerçevesinde
Geliştirilmesine Ilişkin Antlaşma’ ile çözüme kavuşturulmuştur. 134
Sonuç olarak; mutlak egemenlik doktrininin doğduğu ülke olan ABD
başlangıçta bu görüşü bir milletlerarası hukuk kuralı olarak benimsemiş ve
kendisinin yukarı kıyıdaş konumda bulunduğu uyuşmazlıklarda Meksika ile
Kanada’ya karşı ileri sürmüştür. 1940’lardan sonra ise aşağı kıyıdaş olduğu
Kolombiya nehri uyuşmazlığı ile beraber görüş değiştirerek mutlak egemenlik
doktrinini terk etmiştir. Bunun yerine milletlerarası hukukta faydalanma
hakkını sınırlayıcı kuralların bulunduğunu tezini ileri sürerek, uluslarası alanda
adil kullanım doktrinini savunan ilk devlet olmuştur.135
3. BÖLÜM III AB SU HUKUKU
AB su hukuku, aşağıda, tarihi gelişimi ve genel yapısı, temel mevzuatı,
kurumsal yapısı ve sınıraşan sular hususları bakımından ele alınacaktır.
3.1 AB SU HUKUKUNUN TARİHİ GELİŞİMİ VE GENEL YAPISI
AB üyesi ülkelerin çoğunun sanayi devrimini gerçekleştirmiş ülkeler
olmaları, bu ülkelerin ekonomilerini geliştirmek için başvurdukları sanayi
üretiminin sonucu olarak zarar gören çevre ile birlikte birlik sularının da bu
zarara uğramasına sebep olmuş, netice olarak meydana gelen kirliliği
gidermeye yönelik politika üretilmesi zorunluluğu doğmuştur.136 Buna bağlı
olarak 1970’li yıllardan itibaren Avrupa Birliği su politikaları daha ziyade
suların korunması yönünde gelişen bir seyir izlemiştir.137
1970’li yıllardan itibaren başlayan bu süreçte çok sayıda direktif kabul
edilmiş; farklı yaklaşımlar, farklı siyasi ve idari tercihlerin yansıması
niteliğindeki bu direktifler arasında sistematik bir birlik oluşturulamamıştır.
Farklı sektörlerdeki su kullanım sorunlarına sektörel temelli ayrı ayrı çözümler
üretilmiştir. Komisyon dağınık politikaların bütünleştirilerek mevcut
uyumsuzluğun giderilebilmesini sağlamak amacıyla 1990’lı yılların ikinci
yarısından itibaren çalışmalara başlamış ve nihayetinde 2000/60 sayılı Su
Çerçeve Direktifi 2 Ekim 2000 tarihinde kabul edilmiştir.138
AB su politikalarında yeni bir dönemin başlangıcını oluşturan bu direktif ile getirilen yeniliklerin izahından önce AB su politikalarının 1973 -
2000 yıllarını kapsayan üç dönem boyunca geçirdiği değişime ana hatları
itibariyle değinilecektir.139
3.1.1 İLK DÖNEM (1973 – 1986)
5 Haziran 1972 tarihinde Stockholm’de düzenlenen BM İnsan Çevresi
Konferansı ile çevre ve kalkınma arasındaki ilişki uluslarası bir konu haline
gelmiş ve Avrupa Ekonomik Topluluğu’nun bu konulara ilişkin çalışmalarının
hareket noktasını oluşturmuştur. Aynı yıl Topluluğun ortak bir çevre politikası
izlemesi yönünde karar alınmış ve bu doğrultuda Avrupa Komisyonu’nca
hazırlanan ilk çevre eylem programı 1973 yılında yürürlüğe girmiştir. Bu
dönemde çıkarılan direktifler temel olarak, halk sağlığını korumayı ve
rekabetçi piyasa ekonomisinin oluşmasını engelleyen çarpıklıkları gidermek
için çevre kuralları arasında uyum sağlamayı amaçlamıştır. Bu direktifler kalite
standartlarının belirlenmesine ve yüzeysel ve yeraltı sularının kirlenmesine
neden olan zararlı maddelerin emisyon miktarlarının sınırlanmasına ilişkin
hükümler ihtiva etmektedirler.140
3.1.2 İKİNCİ DÖNEM (1987-1992)
1 Temmuz 1987 yılında yürürlüğe giren Avrupa Tek Senedi Single
European Act), topluluğun üç kurucu anlaşmasını değiştirmiş ve çevre
politikalarını topluluğun ortak politika üretmesi gereken bir alan olduğunu
kayıt altına almıştır.
1988 yılında yapılan Çevre Bakanları toplantısında, eylem planlarının
uygulanmasındaki yetersizlikler saptanmış olup temel sorunun kıyı, yüzey ve
yeraltı sularının kalitesindeki bozulma olduğu ortaya konmuştur. Bu bozulmayı
gidermeye yönelik olarak ‘Kentsel Atık Suların Arıtılması Direktifi’ ve ‘Nitrat
Kirliliğinin Önlenmesi Direktifi’ çıkarılmıştır. Bu yönergelerin uygulanmasının
doğurduğu yüksek maliyetler üye devletler arasında şikâyetlere sebep olmuştur.
Bu dönem çevre vergileri ve harçlarına ilişkin düzenlemelerin yapıldığı,
çevre korumada devlet yardımları, pazarlanabilir emisyon harçları ve su
sektöründe özelleştirme konularının gündemde olduğu bir zaman dilimi
olmuştur.141
3.1.3 ÜÇÜNCÜ DÖNEM (1993 – 2000)
Bu dönem, 1993 Maastricht Anlaşması ile getirilen yetki devri ilkesinin
yorumlanmasına ilişkin tartışmalara sahne olmuştur. Yasal düzenlemelerin
yapılacağı konulardan AB organları tarafından ele alınmalarının uygun
olmayacağı düşünülenlerin üye devletlerce düzenlenmesine imkan tanıyan
yetki devri ilkesinin yorumlanmasında görüş ayrılıklarına düşülmüştür.
Gündeme gelen konuların yerel koşulları dikkate alan bir su yönetimi anlayışı
ile ele alınması gerektiğini savunan Fransa ve İngiltere gibi ülkeler ile
Almanya ve Danimarka gibi katı çevre kuralları benimseyen ve su yönetimine
ilişkin politikaların üye devletlerin inisiyatifine bırakılamayacağını savunan
ülkeler arasında anlaşmazlığa neden olmuştur.
Bütün bu tartışmalar sırasında AB Komisyonu içme suyu standartlarından tavizde bulunmanın mümkün olmadığını belirtilmiş ve İçme Suyu Direktifinin yeni hali kabul edilmiştir. Bunun yanı sıra Kirliliğin Entegre Olarak Önlenmesi ve Kontrolü Direktifi kabul edilmiş böylece farklı çevre bileşenlerinden kaynaklanan emisyonların ayrı ayrı denetlenmesi yerine bütünsel bir yaklaşımla denetlenmesi sağlanmış ayrıca kirliliğin kaynağında kontrolünü sağlamak üzere bazı büyük sanayi tesislerinde uygulanmak üzere en uygun teknoloji kıstası getirilmiştir.
Daha önceki dönemde yürürlüğe giren Kentsel Atık Suların Arıtılması
Direktifi’nin uygulanması, maliyetinin yüksekliğine rağmen noktasal kirliliğin
önlenmesinde istenilen başarıyı sağlamıştır. Tarımsal kaynaklı yayılı kirliliğin
önlenmesi amacıyla çıkarılmış olan Nitrat Direktifi’nin ise tam olarak
uygulanması sağlanamamış, ulusal mevzuatlarında gerekli değişiklikleri
yapmakta oldukça geciken Avusturya, Danimarka, Almanya ve İsveç dışındaki
devletler Avrupa Adalet Divanı tarafından para cezasına çarptırılmıştır.
1995 yılına gelindiğinde, AB su politikalarında nehir havzalarını esas alan bir su yönetimi anlayışının benimsenmesi ve çok sayıdaki dağınık direktifin bir bütün haline getirilmesini sağlamak amacıyla AB Parlamentosu’nun çağrısı üzerine AB Komisyonu tarafından açık bir danışma süreci ile başlayan kapsamlı bir çalışma yapılmış ve bu süreç 22 Aralık 2000 tarihinde Su Çerçeve Direktifi’nin yürürlüğe girmesi ile noktalanmıştır.142
3.2 AB SU HUKUKUNUN TEMEL MEVZUATI
Bilindiği üzere AB su hukuku direktifler temelinde şekillenmiş olup,
İçme Suyu Direktifi, Kentsel Atıksu Arıtma Direktifi ve Nitrat Direktifi gibi bir
takım direktifler arasında Su Çerçeve Direktifi öne çıkmaktadır. Aşağıda Su
Çerçeve Direktifi önemine binaen ayrı başlık altında ele alınmaktadır.
3.2.1 SU ÇERÇEVE DİREKTİFİ
Tam adı, ‘Avrupa Parlamentosu ve Konsey’in Topluluğun Su Politikası
Alanındaki Tedbirlerine Hukuki Bir Çerçeve Oluşturmaya Yönelik Direktif'
olan Su Çerçeve Direktifi143 ile ortaya konan su politikası; sürdürülebilir, çevre
ile uyumlu bir su kullanımı, su kaynaklarının kullanımına sektörel bakış açısı
ile değil bütüncül bir açıdan yaklaşan, maliyetin karşılanması ilkesini
benimseyen bir anlayış sergilemektedir.144
Su Çerçeve Direktifi’nin yürürlüğe konması ile amaçlanan, yeknesak
bir sistematikten yoksun olan mevcut direktifler için yeni bir hukuki çerçeve
oluşturmaktır. Nitekim Komisyon tarafından sunulan taslakta, Avrupa Birliği
su politikasının mevcut kaynaklarının uzun vadede korunmasını esas alan
sürdürülebilir su kullanımını teşvik eden bir çerçeveye ihtiyaç duyduğu
belirtilmiştir.145
SÇD, su konusunda yasal bir çerçeve sunmakta ve tüm Avrupa’da suyun korunması ve yenilenmesi ile uzun dönemli sürdürülebilir kullanımının
sağlanmasını ve bunun için gerekli miktarda ve iyi kalitede yerüstü ve yer altı
suyu teminini hedeflemektedir. 146
Su Çerçeve Direktifi nin kabulü ile o tarihe kadar yürürlükte olan
direktifler bir çatı altında toplanmış ve bazı direktiflerin zaman içinde
yürürlükten kaldırılacağı yalnızca belirli geçiş dönemleri süresince
uygulanmaya devam edileceği hüküm altına alınmıştır.147
AB üyesi devletlerin iç hukuklarına aktarmak ve uygulamakla yükümlü
oldukları SÇD, üye ülkelerdeki suların nitelikleri bakımından yeni hedefler
belirlemekte ve bu hedeflere ulaşmak için uygulanacak yeni yöntemler ortaya
koymaktadır.148
Suyun ticari bir mal olmadığı vurgusu ile başlayan SÇD’nin giriş
kısmında “Su, diğer başka şeyler gibi ticari bir mal değil; bundan ziyade
korunması, savunulması ve sağlıklı hale getirilmesi gereken bir mirastır.”
ifadesine yer verilmiştir.
Yerüstü, yeraltı, kıyı ve geçiş sularına ilişkin hükümler içerdiği gibi
sınıraşan suların yönetimine ilişkin çeşitli hükümlere de yer veren Direktifin
temel prensibi; su kaynaklarının ülkelerin siyasi sınırlarından bağımsız olarak
havza ölçeğinde yönetimi olarak özetlenebilir.
SÇD’nin 1 inci maddesinde, kıta içi yerüstü ve yer altı suları ile kıyı ve
geçiş sularının korumasını sağlamaya yönelik bir çerçeve oluşturulmasının
amaçlandığı belirtilmiştir.
Bu maddede belirtilen amacı gerçekleştirmek için ulaşılması gereken
hedefler ise şu şekilde sıralanmıştır:
1. Su ekosistemlerinin ve suya bağlı karasal ekosistemlerin daha fazla
bozulmasının önlenmesi, bunların korunması ve iyileştirilmesi
2. Mevcut su kaynaklarının uzun vadeli korunmasına dayanan
sürdürülebilir su kullanımının teşvik edilmesi
3. Su çevresine yapılan tehlikeli madde boşaltımları, emisyonları ve
kayıplarının durdurulması ve aşamalı olarak kaldırılması için önlemler
alınması
4. Yeraltı suyu kirliliğinin azaltılması ve bu suların daha fazla kirlenmesinin engellenmesi
5. Taşkın ve kuraklığın etkilerinin azaltılması
3.2.1.1 SÇD’nin Temel Hükümleri
SÇD’nin genel yapısına bakılacak olduğunda, idari düzenlemelerin
koordinasyonu, çevresel hedefler, mevcut durumun tespiti, su hizmetleri için
yapılan masrafların ödenmesi, önlemler programı, nehir havzası yönetim
planları, kamuoyunun bilgilendirilmesi ve katılımının sağlanması, yürürlükten
kaldırılan mevzuat ve uygulama takvimi önemli başlıklar olarak ortaya
çıkmaktadır. Bu çerçevede, söz konusu başlıklar ilgili maddelerle birlikte
aşağıda açıklanmıştır.
3.2.1.1.1 İdari Düzenlemelerin Koordinasyonu
Direktifin üncü maddesi üye devletlere kendi ulusal sınırları
içerisinde bulunan bireysel nehir havzalarını ve bireysel nehir havzası
bölgelerini belirleme yükümlülüğü getirmekte ve buna ilişkin ayrıntıları
düzenlemektedir. Bu hüküm Direktifin temel yaklaşımını oluşturan, yer üstü ve
yer altı sularının havza bazında yönetiminin esaslarını içermektedir.
Düzenlemeye açıklık getireceği düşüncesi ile üncü madde hükmünün
‘nehir havzası’ ve ‘nehir havza bölgesi’ne ilişkin tanımlar ile birlikte
değerlendirilmesi yerinde olacaktır.
Direktifin ‘Tanımlar’ başlıklı 2 nci maddesinde düzenlendiği üzere;
Nehir havzası; bir dizi yerüstü dereleri, nehirleri ve muhtemelen göller
aracılığıyla yerüstündeki bütün akışların su güzergâhındaki belli bir noktadan
tek bir nehir ağzı, haliç ya da delta aracılığıyla denize aktığı yeryüzü alanı
anlamına gelmektedir.
Nehir havza bölgesi ise; nehir havzaları yönetimi için ana ünite olarak
tanımlanan; bir ya da daha fazla komşu nehir havzasının ilgili yer altı suları ve
kıyı suları ile birlikte oluşturduğu kara ve deniz alanı anlamına gelmektedir.
Bahse konu madde uyarınca nehir havza bölgeleri idari ve politik
sınırlara göre değil o nehrin doğal, coğrafi ve hidrolojik özelliklerine göre
oluşturulacaktır.149
Birden çok üye devletin toprağından geçen nehir havzalarının ise bir
uluslararası nehir havzası bölgesine dahil edilmesi zorunluluğu getirilmiştir.
Her bir üye devlet, bu nehrin kendi topraklarında yer alan bölümünde
Direktifin kurallarını yerine getirmek üzere uygun bir yetkili makam
belirlemekle görevlendirilmiştir.
Üye devletler, Direktifin 4 üncü maddesi ile konulan çevresel
hedeflerin gerçekleştirilebilmesi için Direktif şartlarına uyulmasını ve bütün
önlemler programının nehir havzası bölgesinin tamamı için koordine
edilmesini sağlamakla görevlendirilmişlerdir.
Bir nehir havzası bölgesinin Topluluk sınırları ötesine uzanması halinde,
ilgili üye devlet ya da devletler ilgili üye olmayan devletlerle, Direktifin
amaçlarının nehir havzası bölgesinin tamamında gerçekleştirilmesi amacıyla
uygun koordinasyonu kurmaya çaba göstermekle yükümlüdürler.
Her bir üye devlet, herhangi bir uluslararası nehir havzası bölgesinin
kendi topraklarında yer alan bölümü dahilinde uygun yetkili makam olarak
mevcut bir ulusal ya da uluslararası organı 24 üncü maddede belirtilen 22
Aralık 200 tarihine kadar belirlemek zorundadır.
3.2.1.1.2 Çevresel Hedefler
SÇD’nin üye devletlere getirdiği çevresel hedefler 4 üncü maddede
düzenlenmiştir. Direktifin kapsamına giren suların tamamına aynı hedefler
konmamış bunun yerine yerüstü suları, yer altı suları ve korunmuş alanlar ayrı
ayrı ele alınarak herbirine özgü hedefler belirlenmiştir.
Buna göre üye devletler, 22 Aralık 2015 tarihine kadar bütün yerüstü ve
yeraltı sularının ekolojik, kimyasal bakımdan ve kalite bakımından en azından
iyi duruma getirilmesini sağlamakla ve korunmuş alanlar için öngörülen
hedefleri sağlamakla yükümlüdürler.150
3.2.1.1.3 Mevcut Durumun Tespiti
SÇD ile getirilen hedeflere ulaşılarak daha etkili bir su yönetimine
geçilmesinde, üye devletlerin su kaynaklarının mevcut durumunun tespiti de
büyük önem taşımaktadır. Bu amaçla Direktifin 5 inci maddesinde, nehir
havzası bölgesinin özelliklerinin tespitine, insan aktivitelerinin çevresel
etkisinin gözden geçirilmesine ve su kullanımının ekonomik analizinin
yapılmasına ilişkin hususları düzenlemiş; 6ncı maddesinde korunan alanlar
tüzüğü oluşturulması; nci maddede ise içme suyu elde etmek için kullanılan
su kütlelerinin belirlenmesi hüküm altına alınmıştır. Ayrıca inci maddede üye
devletlere, yerüstü ve yeraltı sularının statüsünün ve korunan alanların
izlenmesi amacıyla programlar hazırlanması zorunluluğu getirilmiştir.
3.2.1.1.4 Su Hizmetleri İçin Yapılan Masrafların Ödenmesi
9 uncu maddede getirilen düzenleme ile üye devletler, su hizmetleri
bedelinin ödenmesi prensibini uygulamakla mükellef kılınmıştır. Bedelin
belirlenmesinde çevresel ve kaynak masrafları yanısıra ekonomik analizin ve
özellikle kirleten öder prensibinin dikkate alınması hususu vurgulanmıştır.
Ayrıca üye devletler 2010 yılına kadar en azından endüstriyel, evsel ve tarımsal
olmak üzere farklı su kullanımlarının masraflarının karşılanmasını sağlamakla
yükümlüdürler.
3.2.1.1.5 Önlemler Programı
Direktifin 11 inci maddesi uyarınca; her üye devlet her bir nehir havzası
bölgesine ya da bir uluslararası nehir havzası bölgesinin kendi topraklarında
kalan bölümüne ilişkin olarak, 4 üncü maddede yer alan çevresel hedefleri
gerçekleştirmek için, 5 inci maddede istenen analizlerin sonuçlarını dikkate
alarak, bir önlemler programı hazırlanmasını sağlamakla yükümlüdür.
Üye devletler önlemler programlarını en geç Direktifin yürürlüğe
girdiği tarihten itibaren dokuz yıl içinde yani 22 Aralık 2009 tarihine kadar
hazırlamakla ve yine Direktifin yürürlüğe girdiği tarihten itibaren 12 yıl içinde
yani 22 Aralık 2012 tarihine kadar işler hale getirmekle yükümlüdürler.
Önlemler programları üye devletlerce, Direktifin yürürlüğe girdiği
tarihten itibaren en geç 15 yıl sonra yani en geç 22 Aralık 2015 tarihine kadar
gözden geçirilecek ve gerekli görülmesi halinde güncellenecektir. Bu işlem
takip eden her altı yılda bir tekrarlanacaktır. Güncelleştirilmiş bir program
uyarınca oluşturulan yeni yada revize edilmiş önlemlere, oluşturulmalarından
itibaren üç yıl içinde işlerlik kazandırılması gerekmektedir.
3.2.1.1.6 Nehir Havzası Yönetim Planları
SÇD’nin 13 üncü maddesi nehir havzası yönetim planlarına ilişkin
düzenlemeler içermektedir. Buna göre üye devletler tamamen kendi sınırları
içinde yer alan her bir nehir havzası bölgesi için bir nehir havzası yönetim
planı hazırlamakla görevlendirilmişlerdir.
13 üncü maddenin ikinici ve üçüncü fıkralarında üye devletlerin
sınırlarını aşmakla birlikte tamamen topluluk sınırları içinde yer alan ve
topluluk sınırlarını aşan uluslararası nehir havzası bölgelerinde hazırlanacak
nehir havzası yönetim planları konuları düzenlenmiştir. Bu fıkra hükümleri
içeriği itibariyle daha uygun olduğu değerlendirildiğinden dolayı aşağıda yer
alan AB Su Hukukunda Sınıraşan Sular başlığı altında ele alınacaktır.
Planlar, su yönetiminin özel yönlerini ele almak için, altı havza, sektör,
sorun yada su tipi için daha detaylı programlar ve yönetim planları ile
tamamlanmasına imkan sağlanmaktadır.
Üye devletler, nehir havzası yönetim planlarını en geç Direktifin yürürlüğe girdiği tarihten itibaren dokuz yıl içinde yani 22 Aralık 2009 tarihine kadar yayınlanmak ve yine en geç Direktifin yürürlüğe girdiği tarihten itibaren onbeş yıl sonra yani 22 Aralık 2015 tarihine kadar gözden geçirmek ve güncellemek durumundadır. Güncelleme işlemi sonraki her altı yılda bir tekrarlanacaktır.
3.2.1.1.7 Kamuoyunun Bilgilendirilmesi ve Katılımının Sağlanması
Direktifin 14 üncü maddesinde düzenlendiği üzere; üye devletler
Direktifin uygulanmasına, özellikle nehir havzası yönetim planlarının
hazırlanması, gözden geçirilmesi ve güncelleştirilmesine bütün ilgili tarafların
aktif biçimde dahil olmasını teşvik etmekle yükümlü kılınmışlardır. Üye
devletler bu görevi yerine getirmek üzere; planın hazırlanmasına yönelik
çalışma takvimi, iş programı, ara dönem genel değerlendirmeleri ve nehir
havzası yönetim planları taslaklarını yayınlar ve kamuoyunun
değerlendirmesine sunarlar.
3.2.1.1.8 Yürürlükten Kaldırılan Mevzuat ve Geçiş Hükümleri
22 nci maddede Direktifin yürürlüğe girdiği tarih olan 22 Aralık 2000
tarihi itibariyle öngörülen yıllık ve 1 yıllık süreler sonunda yürürlükten
kaldırılacak direktiflere yer verilmiş ayrıca çeşitli geçiş hükümleri
öngörülmüştür.
Buna göre 22 nci maddenin birinci fıkrası uyarınca; 5/440 sayılı
Yüzey Suları Direktifi, / 5 sayılı Bilgi Alışverişi Kararı ve / 6 sayılı
Analiz Yöntemi ve Örnek Alma Direktifi Su Çerçeve Direktifi’nin yürürlüğe
girdiği tarihten itibaren yedi yıl sonra yani 22 Aralık 200 tarihi itibariyle
yürürlükten kalkmış ve geçerliliğini yitirmiştir.151
Aynı maddenin ikinci fıkrası ile de; /65 sayılı Balıkların Yaşadığı Sular Direktifi, / 2 sayılı Kabuklu Su Ürünlerinin Yaşadığı Sular Direktifi, 80/6 sayılı Yeraltı Suları Direktifi ve 6/464 sayılı Tehlikeli Maddeler Direktifi Su Çerçeve Direktifi’nin yürürlüğe girdiği tarihten itibaren onüç yıl sonra yani 22 Aralık 201 tarihi itibariyle yürürlükten kalkmış ve geçerliliğini yitirmiştir.152
3.2.1.1.9 Uygulama
22 Aralık 2000 tarihinde yürürlüğe giren Su Çerçeve Direktifi’nin uygulanmaya başlanması gereken nihai tarihe ilişkin olan 24 üncü madde ile üye devletlerin Direktife uymak için gerekli yasaları, tüzükleri ve idari düzenlemeleri en geç 22 Aralık 200 tarihine kadar iç hukuklarına aktararak yürürlüğe koymaları gerektiği hüküm altına alınmıştır.
115http://www.worldatlas.com/webimage/countrys/namerica/usstates/artwork/rivers/riogrand.htm (15.06.2014)
116 Sar, D.: 1970, a.g.e., s. 106.
117 Sar, D.: 1970, a.g.e, s. 107, 108.
118 Sar, D.: 1970, a.g.e, s. 108, 117.
119 Sar, D.: 1970, a.g.e, s. 279.
120 Sar, D.: 1970, a.g.e, s. 119.
121 Sar, D.: 1970, a.g.e, s. 119, 151.
122 http://www.stratfor.com/sites/default/files/main/images/Colorado_river_0.jpg (16.06.2014)
123 Sar, D.: 1970, a.g.e, s. 118.
124 Sar, D.: 1970, a.g.e, s. 118. 125 Kılıç, S.: a.g.e, s. 22.
126 Kılıç, S.: a.g.e, s. 1 .
127 Kılıç, S.: a.g.e, s. 20.
128 Sar, D.: 1970, a.g.e, s. 119. 129http://www.theworldorbust.com/wp-content/uploads/2013/05/Map-of-Great-Lakes- in-the-United-States-and-Canada.jpg (17.06.2014)
130 Kılç, S.: a.g.e, s. 20.
131 Kılç, S.: a.g.e, s. 21.
132 http://www.woofish.com/columbia_river_walleye_map.jpg (17.06.2014)
133 Sar, D.: 1970, a.g.e, s. 128, 300.
134 Sar, D.: 1970, a.g.e, s. 128, 300.
135 Sar, D.: 1970, a.g.e, s. 128, 300.
136 Batal, S.: AB Çevre Politikalarının Temel Özellikleri, Mevzuat Dergisi, 2010, 13 (148),
http://www.mevzuatdergisi.com/2010/04a/06.htm.
137 Güneş, A. M.: Avrupa Birliği Çevre Hukuku, 12 Levha Yayıncılık, İstanbul 2011, s. 411.
138 Bilen, Ö.: 200 , a.g.e, s. 12 ; Güneş. A. M.: 2011, a.g.e, s. 414.
139 Bilen, Ö.: 200 , a.g.e, s. 12 .
140 Bilen, Ö.: 200 , a.g.e, s. 12 -125. 141 Bilen, Ö.: 200 , a.g.e, s. 126-127.
142 Bilen, Ö.: 200 , a.g.e, s. 12 -130.
143 http://ec.europa.eu/environment/pubs/pdf/factsheets/water-framework-directive.pdf
(03.03.2014)
144 Güneş, A. M.: Avrupa Birliği Su Çerçeve Direktifi ve Türk Su Hukuku, Yedi Tepe Üniversitesi Dergisi, 2010, 2, 1 – 17, s. 1,2.
145 Güneş, A. M.: 2011, a.g.e., s. 41 .
146 Tuğaç, Ç.: AB SÇD Kapsamında Sınıraşan Sular, Orsam Rapor No: 154, Orsam Su Araştırmaları Programı, Rapor No: 1 , 201 , s. 14.
147 Güneş, A. M.: 2010, a.g.e., s. 1,2.
148 Tuğaç, Ç.: 201 , a.g.e., s. 17.
149 Güneş, A. M.: 2011, a.g.e, s. 41 .
150 Güneş, A. M.: 2011, a.g.e., s. 426.
151 Güneş, A. M.: 2011, a.g.e., 426.
152 Güneş, A. M.: 2011, a.g.e., 426.
5 Cİ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR
***
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder