16 Aralık 2017 Cumartesi

DÜNYADA VE TÜRKİYEDE SINIRI AŞAN SULARIN HUKUKİ DURUMUNUN İNCELENMESİ BÖLÜM 7

DÜNYADA VE TÜRKİYEDE SINIRI AŞAN SULARIN HUKUKİ DURUMUNUN  İNCELENMESİ BÖLÜM 7


4.2 TÜRK SU HUKUKUNUN TEMEL MEVZUATI 

Aşağıda Türk Su Hukukunun temel düzenlemeleri genel olarak ele alınmıştır. 

4.2.1  1982 ANAYASASI 

1982 Anayasası’nın ‘Tabii servetlerin ve kaynakların aranması ve işletilmesi” başlıklı 168 inci maddesi uyarınca; ‘Tabii servetler ve kaynaklar devletin hüküm ve tasarrufu altındadır. Bunların aranması ve işletilmesi hakkı Devlete aittir. Devlet bu hakkını belli bir süre için gerçek ve tüzel kişilere devredebilir. Hangi tabii servet ve kaynağın arama ve işletmesinin, Devletin gerçek ve tüzel kişilerle ortak olarak veya doğrudan gerçek ve tüzel kişiler eliyle yapılması kanunun açık iznine bağlıdır. Bu durumda gerçek ve tüzelkişilerin uyması gereken şartlar ve Devletçe yapılacak gözetim, denetim usûl ve esasları ve müeyyideler kanunda gösterilir’ 

4.2.2  28/4/1926 TARİHLİ VE 831 SAYILI SULAR HAKKINDA KANUN 

Osmanlı döneminde kentsel hizmetler kısmen devlet örgütü kısmen de 
vakıflar eliyle yürütülmekteydi. Belediye teşkilatları kurulduktan sonra dahi 
şehir, kasaba ve köylere su sağlama görevi vakıflar aracılığıyla yerine  getirilmiştir. 1926 yılında yürürlüğe giren Sular Hakkında Kanun ile reform 
niteliğinde bir değişiklik yapılmış ve şehir, kasaba ve köylerin kullanımına ait 
vakıf sularının yönetimi ilgili yerel yönetime devredilmiştir. 

Cumhuriyet döneminin içme suyu konusunu düzenleyen ilk kanunu olan Sular Hakkında Kanun ile şehir, kasaba ve köylerde kamunun ihtiyacını karşılamaya özgü suların tedariki ve yönetimi görevi, belediye teşkilatı olan yerlerde belediyelere, belediye olmayan yerlerde ise Köy Kanunu uyarınca köy ihtiyar heyetlerine verilmiştir.222 

4.2.3 16/12/1960 TARİHLİ VE 167 SAYILI YERALTI SULARI 
HAKKINDA KANUN 

Bu Kanun yeraltı sularının mülkiyeti ve işletilmesi hususlarını hüküm altına alan özel bir yasadır. Bu yasaya göre yeraltı suları genel sular arasında bulunup devletin hüküm ve tasarrufu altındadır. Kanun yeraltı sularının işletilmesi konusunda DSİ’yi yetkilendirmektedir. 

4.2.4 9/8/1983 TARİHLİ VE 2872 SAYILI ÇEVRE KANUNU 

2006 yılında önemli değişikliklere uğrayan Çevre Kanunu, özellikle su 
kaynaklarını çevrenin en temel öğelerinden biri olarak görmekte ve su 
kaynaklarının korunmasına ilişkin düzenlemeler içermektedir. 

Kanun’un 9 uncu maddesinin “h” bendine göre; Ülkenin deniz, yeraltı 
ve yerüstü su kaynaklarının ve su ürünleri istihsal alanlarının korunarak 
kullanılmasının sağlanması ve kirlenmeye karşı korunması esastır. 

 Kanunun 20 nci maddesi, Kanunda öngörülen yasaklara ve sınırlamalara aykırı olarak ülkenin egemenlik alanlarındaki denizlerde ve yargılama yetkisine tâbi olan deniz yetki alanlarında ve bunlarla bağlantılı sularda, tabiî veya sunî göller ve baraj gölleri ile akarsuları kirletenler hakkında idarî para cezası tesis edilmesini hükme bağlamıştır. 

Genel olarak çevrenin korunması ve çevre kirliliğinin giderilmesine 
ilişkin usul ve esasları belirlemektedir. Bunun yanı sıra denetim ve yaptırıma 
ilişkin hükümler içermektedir. 

4.2.5 10/7/2004 TARİHLİ VE 5216 SAYILI BÜYÜKŞEHİR BELEDİYESİ KANUNU 

 Büyükşehir Belediyesi Kanunu, sürdürülebilir kalkınma ilkesinin uygulanarak Büyükşehir Belediyelerinde çevrenin, tarım alanlarının ve su havzalarının korunmasını sağlamayı amaçlamaktadır. Ayrıca su ve kanalizasyon hizmetlerini yürütmek, bunun için gerekli baraj ve diğer tesisleri kurmak ve işletmek; derelerin ıslahını yapmak, kaynak suyu veya arıtma sonunda üretilen suları pazarlamak hususunda Belediyelere görev ve yetki vermektedir. 

4.2.6 3/7/1968 TARİHLİ VE 1053 SAYILI BELEDİYE TEŞKİLÂTI OLAN YERLEŞİM YERLERİNE İÇME, KULLANMA VE ENDÜSTRİ SUYU TEMİNİ HAKKINDA KANUN 

Bu kanun uyarınca; Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü, 6200 sayılı Kanun’da belirtilen sınırlar dahilinde, Ankara ve İstanbul şehirlerinin içme, kullanma ve endüstri suyunu temin etmekle görevlendirilmiştir. Barajlar, isale hatları ve tasfiye tesislerin Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü tarafından depo ve tevzi şebekelerinin ise belediyeler tarafından yapılması, meydana getirilecek isale hatları ve tasfiye tesislerinin bir protokol ile ilgili belediyelere devredilmesi ve belediyelerce işletilmesi hüküm altına alınmıştır. 

4.2.7 13/7/2005 TARİHLİ VE 5393 SAYILI BELEDİYE KANUNU 

 Kanun ile Belediyelere yerel bazda içme, kullanma ve endüstri suyu 
sağlamak; atık ve yağmur suyunun uzaklaştırılmasını sağlamak, bunlar için 
gerekli tesisleri kurmak ve işletmek gibi yetki ve görevler vermektedir. 

4.2.8 20/11/1981 TARİHLİ VE 2560 SAYILI İSKİ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ KURULUŞ VE GÖREVLERİ HAKKINDA KANUN 

İstanbul Su ve Kanalizasyon İdaresi Genel Müdürlüğü Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun, İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin görev alınan giren yerlerde içme, kullanma ve endüstri suyu temini; atık ve yağmur suyunun uzaklaştırılma  sını sağlanması ile bu sulardan yeniden yararlanılması için gerekli tesisleri kurmak ve işletmek gibi hususlarla birlikte su kaynaklarının, endüstri artıkları ile kirletilmesini, bu kaynaklarda suların kaybına veya azalmasına yol açacak tesis kurulmasını ve bu tür faaliyetlerde bulunulmasını önlemek, bu konuda her türlü teknik, idari ve hukuki tedbiri alma hususunda İSKİ’ye yetki ve görev vermiştir. 

Kanun’un ek 5 inci Maddesi hükmü uyarınca; İstanbul Su ve Kanalizasyon İdaresi Genel Müdürlüğü Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun, diğer büyükşehir belediyelerine de uygulanmaktadır. 

4.2.9 18/3/1924 TARİHLİ VE 442 SAYILI KÖY KANUNU 

Kanun ile köy Muhtarı ve ihtiyar heyetine, köye kapalı yoldan içilecek su getirmek ve çeşme yapmak, Evlerden dökülecek pis suların kuyu, çeşme, 
pınar sularına karışmıyarak ayrıca akıp gitmesi için üstü kapalı akıntı yapmak 
ve bunlara benzer görevler verilmiştir. 

4.2.10 9/5/1960 TARİHLİ VE 7478 SAYILI KÖY İÇME SULARI 
HAKKINDA KANUN 

Sular Hakkında Kanun, köy suları hakkında köy yönetimini görevlendirmişken, 1960 yılında kabul edilen bu kanun, köylerin içme ve kullanma suyu ihtiyaçlarının DSİ tarafından karşılanacağını öngörmekte ve bu suların dağıtım ve tahsisinde izlenecek usul ve esaslara ilişkin hükümler ihtiva etmektedir. 

4.2.11 22/3/1971 TARİHLİ VE 1380 SAYILI SU ÜRÜNLERİ KANUNU 

Kanun, denizlerde ve içsularda bulunan bitkiler ile hayvanlar ve 
bunların yumurtalarından oluşan su ürünlerinin korunması, istihsali ve 
kontrolüne dair hususları düzenlemektedir. 

4.2.12 4/4/1990 TARİHLİ VE 3621 SAYILI KIYI KANUNU 

Kıyı Kanunu denizler, tabii ve suni göller ve akarsu kıyıları ile deniz ve 
göllerin kıyılarını çevreleyen sahil şeritlerine ait düzenlemeleri ve bu yerlerden 
kamu yararına yararlanma esaslarını düzenlemiştir. 

4.2.13 20/5/1982 TARİHLİ VE 2674 SAYILI KARASULARI KANUNU 

Karasuları Kanunu uyarınca; Türk karasuları Türkiye ülkesine dahildir 
ve kural olarak genişliği altı deniz milidir. Ancak Bakanlar Kurulu, belirli 
denizler için, o denizlerle ilgili bütün özellikleri ve durumları gözönünde 
bulundurmak ve hakkaniyet ilkesine uygun olmak şartıyla, altı deniz milinin 
üstünde karasuları genişliği tespit etmeye yetkili kılınmıştır. Türkiye ile kıyıları 
bitişik veya karşılıklı olan Devletler arasında karasularının, bölgenin bütün 
özellikleri göz önünde bulundurularak ve hakkaniyet ilkesi esas alınmak 
suretiyle, anlaşma ile sınırlandırılabileceği de hüküm altına alınmıştır. 

4.2.14 14/1/1943 TARİHLİ VE 4373 SAYILI TAŞKIN SULARA VE SU 
BASKINLARINA KARŞI KORUNMA KANUNU 

Taşkınların önlenmesi veya taşkın sonrasında doğabilecek zararların en 
aza indirilmesini sağlamak üzere getirilen hükümler içermektedir. 

4.2.15 3/6/2007 TARİHLİ VE 5686 SAYILI JEOTERMAL 
KAYNAKLAR VE DOĞAL MİNERALLİ SULAR KANUNU 

Bu Kanun, belirlenmiş veya belirlenecek jeotermal ve doğal mineralli su kaynakları ile jeotermal kökenli gazların arama ve işletme dönemlerinde, 
kaynaklar üzerinde hak sahibi olunması, devredilmesi, terk edilmesi, kaynak 
kullanımının ihale edilmesi, sona erdirilmesi, denetlenmesi, kaynak ve kaptajın 
korunması ile ilgili usûl ve esaslar ile yaptırımları kapsar. 

4.2.16 YERALTI SULARI TÜZÜĞÜ 

1961 tarihli Yeraltı Suları Tüzüğü, 167 sayılı Yeraltı Suları Hakkında Kanun’un uygulanmasını göstermek üzere yayınlanmıştır ve yer altı suyu işletme sahaları ile düzenlemeleri içermektedir. 

4.2.17 SU KİRLİLİĞİ KONTROLÜ YÖNETMELİĞİ 

 31/12/2004 tarihinde yürürlüğe giren Yönetmelik ülkenin yeraltı ve yer üstü sularının potansiyelinin her türlü kullanım amacıyla korunmasını, en iyi biçimde kullanımının sağlanması ve su kirlenmesinin önlenmesini, ekonomik ve sosyal kalkınma hedeflerine uygun bir şekilde gerçekleştirmek üzere su kirliliğinin kontrolü esaslarının belirlenmesi için hukuki ve teknik esasları ortaya koymaktır. 

 Yukarıda sayılanlar dışında yakın dönemde yürürlüğe giren yönetmelikler arasında; Su Havzalarının Korunması ve Yönetim Planlarının Hazırlanması Hakkında Yönetmelik, Yeraltı Sularının Kirlenmeye ve Bozulmaya Karşı Korunması Hakkında Yönetmelik, Yüzeysel Su Kalitesi Yönetimi Yönetmeliği, Yüzeysel Sular ve Yeralti Sularının İzlenmesine Dair Yönetmelik ve İçme Suyu Temin ve Dağıtım Sistemlerindeki Su Kayıplarının Kontrolü Yönetmeliği sayılabilir. 

4.3 TÜRK SU HUKUKUNA İLİŞKİN KURUMSAL YAPI 

Türk ulusal su yönetimini gerçeleştirmek görevi çok sayıda kurum arasında paylaştırılmış olup bu karmaşık idari yapılanma uygulamada görev alanının belirlenmesi gibi bazı zorluklara sebep olabilmektedir. Aşağıda suya ilişkin olarak görevlendirilmiş kurumlar sıralanmış ve her birinin görev alanları belirtilmiştir. 

4.3.1 ORMAN VE SU İŞLERİ BAKANLIĞI 

Orman ve Su İşleri Bakanlığı’nın görevleri 645 sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile belirlenmiş olup bunlar arasından suya ilişkin olan başlıcaları; su kaynaklarının korunması, iyileştirilmesi ve kullanılmasına ilişkin politikaları belirlemek, su yönetiminin ulusal ve uluslararası düzeyde koordinasyonunu sağlamak, havza bazında nehir havza yönetim planları hazırlamak, yer üstü ve yer altı sularının kalite ve miktarının korunmasına yönelik hedef, ilke ve alıcı ortam standartlarını ilgili kurum ve kuruluşlarla birlikte belirlemek, su kalitesini izlemek, taşkın yönetim planlarını hazırlamak, su kaynaklarının sektörel bazda tahsisine ilişkin koordinasyonu yapmak, ulusal su veri tabanlı bilgi sistemini oluşturmak, içme ve kullanma suyu arıtma tesislerinin tasarım esaslarını, normlarını ve kriterlerini belirlemek, su kirliliği açısından hassas alanları ve nitrata duyarlı hassas alanları tespit etmek ve izlemek, iklim değişikliğinin su kaynaklarına etkisi ile ilgili çalışmalar yapmak, su kaynaklarının korunması ve yönetimi ile ilgili uluslararası sözleşmeler ve diğer mevzuattan kaynaklanan süreçleri takip etmek, sınır aşan ve sınır oluşturan sulara ilişkin işleri ilgili kurumlarla işbirliği içinde yürütmektir. 

4.3.2 ÇEVRE VE ŞEHİRCİLİK BAKANLIĞI 

Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nın görevleri 644 sayılı Kanun Hükmünde Karaname ile belirlenmiş olup bunlar arasından suya ilişkin olan başlıcaları; yeraltı ve yerüstü sularının, denizlerin ve toprağın korunması, kirliliğin önlenmesi veya bertaraf edilmesi maksadıyla kirletici unsurlar ile kirliliğin giderilmesi ve kontrolüne ilişkin usul ve esasları tespit etmek ve uygulamayı sağlamak, acil müdahale planları yapmak, atık yönetimine ilişkin politika ve ölçüt belirlemek, atıksu arıtma tesislerinin tasarım esaslarını ve kriterlerini Orman ve Su İşleri Bakanlığı ile birlikte belirlemek, yeraltı ve yerüstü sularına, denizlere ve toprağa olumsuz etkileri olan her türlü faaliyeti belirlemek, denetlemek, tehlikeli hallerde veya gerekli durumlarda faaliyetleri durdurmak, alıcı ortamları izlemek ve her türlü atık bertaraf tesisine lisans vermek, bunları izlemek ve denetlemektir. 

4.3.3 KALKINMA BAKANLIĞI 

Kalkınma Bakanlığı’nın görevleri 641 sayılı Kanun Hükmünde Karaname ile belirlenmiş olup bunlar arasından suya ilişkin olan, su kaynakları yatırımlarının programını hazırlamaktır. 

4.3.4 DIŞİŞLERİ BAKANLIĞI 

Dışişleri Bakanlığı’nın görevleri 6004 sayılı Kanun ile belirlenmiş olup bunlar arasından suya ilişkin olan başlıcaları; dış ilişkiler ile bağlantısı olan enerji ile bölgesel ve sınır aşan sular konularındaki politika ve hareket tarzlarının oluşturulması ve uygulanması çerçevesinde icra edilecek çalışma ve  faaliyet lerde, ilgili kurum ve kuruluşlar ile işbirliği yapmak ve diğer devletlerle ve uluslararası kuruluşlarla akdedilecek andlaşmalara ilişkin temas, müzakere, 
yetki belgesi, imza, onay ve tescil süreçlerini ilgili kamu kurum ve kuruluşları 
ile işbirliği içinde yürüt mektir. 

4.3.5 ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANLIĞI 

Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı’nın görevleri 3154 sayılı Kanun ile belirlenmiş olup bunlar arasından suya ilişkin olan başlıcaları; Ülkenin enerji ve tabii kaynaklara olan kısa ve uzun vadeli ihtiyacını belirlemek, temini için  planlamalarını yapmak, enerji ve tabii kaynakların değerlendirilmesine yönelik 
arama, tesis kurma, işletme ve faydalanma haklarını vermek, enerjinin 
üretim,iletim,dağıtım,tesislerinin etüt,kuruluş,işletme ve devam ettirme 
hizmetlerini denetlemektir. 

4.3.6 DEVLET SU İŞLERİ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ 

Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü’nün görevleri dağınık şekilde 6200, 167 ve 1053 sayılı Kanunlarda yer olup bunlardan başlıcaları; baraj yapımı, taşkın koruma, sulama, bataklık alanların ıslahı, hidroelektrik enerji üretimi,  akarsuların ıslahı, bu işlerle ilgili her türlü etüt, proje ve inşaatları yapmak, bu tesislerin işletme, bakım ve onarımlarını sağlamak, yeraltı suyu etüt ve 
araştırmaları için kuyu açmak veya açtırmak, yeraltı suyu tahsisi yapmak, 
yeraltı sularının korunması ve tescilini yapmak, arama, kullanma ve ıslah-tadil 
belgesi vermek, isale hattı yapmak, su tasfiye tesisi inşaa etmek ve Ankara ve 
İstanbul şehirlerine içme, kullanma ve endüstri suyunu temin etmektir. 

4.3.7 METEOROLOJİ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ 

Meteoroloji Genel Müdürlüğü’nün görevleri 3254 sayılı Kanun ile belirlenmiş olup bunlar arasından suya ilişkin olan; meteorolojik hizmetlerin gerektirdiği rasatları yapmak ve diğer sektörler için hava tahminleri yapmaktır. 

4.3.8 TÜRKİYE SU ENSTİTÜSÜ 

Türkiye Su Enstitüsü’nün görevleri 658 sayılı Kanun Hükmünde Karaname ile belirlenmiş olup bunlardan başlıcaları; su ile ilgili geleceğe yönelik yapılacak çalışmaların yönlendirilmesi, takip edilmesi, ülkemizin kısa ve uzun dönemli su yönetimi stratejisinin geliştirilmesi, su yönetimi ile ilgili görev yapmakta olan kurum ve kuruluşlar arasında eşgüdüm sağlanmasına yönelik bilgi üretmek, ulusal ve uluslararası su politikaları geliştirmek amacıyla bilimsel araştırmalar yapmak, ulusal ve uluslararası düzeyde eğitim programları düzenlemektir. 

4.3.9 DİĞER KURUMLAR 

Türk su hukukuna ilişkin kurumsal yapıda, yukarıda ayrı başlıklar altında zikerdilen kurumların yanı sıra, isimlerinin anılması gereken bir takım kuruluşlar daha bulunmaktadır. Bunlar, su hukunun yerel ölçekte uygulanmasında görev alan Belediyeler, Sulama Birlikleri ve Kooperatifler ile uygulamalara finansman sağlayan İller Bankasıdır. 

4.4 TÜRK SU HUKUKUNDA SINIRAŞAN SULAR 

Türkiye’nin milli akarsuları olduğu kadar Türkiye’de doğup başka ülkelerde denize dökülen ya da kaynağını başka ülkelerden alıp Türkiye’de denize dökülmek suretiyle sınıraşan veya sınıroluşturan successive/transboundary and contigous) akarsuları da bulunmaktadır.223 
Nitekim Türkiye’nin 2753 km olan toplam sınır uzunluğunun %22’sini akarasular oluşturmaktadır.224 

Türkiye hidrolojik olarak 25 havzaya ayrılmış olup bunlardan 5 tanesi 
sınıraşan havzalardır. Buna göre Türkiye’nin sınıraşan havzaları Meriç-Ergene, 
Çoruh, Kura-Aras, Asi ve Fırat-Dicle havzalarıdır. Türkiye Meriç-Ergene ve 
Asi havzalarında aşağı kıyıdaş; Çoruh, Kura-Aras ve Fırat-Dicle havzalarında 
ise yukarı kıyıdaş konumundadır. 


Şekil 10 Türkiye’nin Sınıraşan Havzaları225 

Sınıraşan ve sınır oluşturan nehir havzaları 256.000 kilometrekare ile 
Türkiye yüzölçümünün yaklaşık olarak üçte birine karşılık gelmekte, 
Türkiye’nin 70 kmküp/yıl olan ham su potansiyelinin % 40 kadarını 
oluşturmaktadır.226 



Kaynak: Bilen, Ö., Comprehensive Water Resources Management-Policies and Analysis of Turkish Experiences, World Bank International Workshop, 1991. 
1/Gürcistan, Ermenistan, Azerbaycan 

Batı’da Meriç Nehri Türkiye Yunanistan arasında 188 km uzunluğunda, 
Doğu’da Aras nehri ve Arpaçay kolu 243 .km uzunluğunda Ermenistan ve 
Azerbaycan’ın Özerk Nahçıvan Bölgesi ile Eski Sovyetler Birliği) sınır teşkil 
etmektedir. Güneydoğu Anadolu’da Fırat ve Dicle nehirleri ise sınıraşan su 
niteliği taşımaktadır. Bu nehirlerden Dicle nehri yaklaşık 35 km uzunluğunda 
bir kesimde Türkiye- Suriye arasında sınır oluşturduktan sonra Irak 
topraklarına girmektedir. Ayrıca Dicle’nin kolu Hezil suyu Türkiye Irak 
arasında sınır suyudur. Asi nehri ise Lübnan’da Beka Vadisinden doğduktan 
sonra, Suriye topraklarına girer ve daha sonra Türkiye- Suriye arasında sınır 
oluşturduktan sonra Türkiye’den denize dökülür. Bunların dışında irili ufaklı 
pek çok su kısa uzunluklarda sınır oluşturur veya sınır aşan su niteliği taşır.227 

Yukarıda yer alan tabloda da görüleceği üzere 2753 kilometre olan toplam sınır uzunluğunun %22’si akarsular tarafından oluşturulan Türkiye’nin içinde bulunduğu coğrafyada yer alan su kaynakları bölgenin ihtiyaçlarını karşılamada yetersiz kalmaktadır. Bu durum Türkiye’nin komşuları ile olan ilişkilerinin hidropolitik boyutunun önem kazanmasına sebep olmaktadır. Bu da sınıraşan su kaynaklarından faydalanma ve işbirliği imkânlarına ilişkin meselelerin gündeme gelmesi sonucunu doğurmaktadır.229 

Türkiye komşuları ile sınıraşan sular bakımından zaman zaman ihtilaflar yaşamıştır. 1960 yıllardan itibaren Türkiye’nin akarsulardan hidrolojik enerji üretimi ve sulama projeleri yoluyla faydalanmaya başlamış olması bahse konu suların öneminin artmasına sebep olmuştur.230 

Yaşanan ihtilafların giderilmesi ve su kaynaklarından faydalanma konusunda hakkaniyete dayalı makul bir işbirliği ortamı oluşturulması konusunda Türkiye umhuriyeti’nin kuruluşundan itibaren yoğun çaba sarf edilmiş, çeşitli antlaşma ve protokoller imzalanmıştır. 

Türkiye sınıraşan su havzalarının bir kısmında yukarı kıyıdaş diğer bir kısmında ise aşağı kıyıdaş konumda bulunmakta bununla birlikte havzada yer alan diğer devletlerle kıyaslandığında su kaynakları bakımından daha avantajlı yahut dezavantajlı konumda bulunabilmektedir. Bunların yanı sıra su kaynaklarının bölgesel ve dönemsel olarak dengesizlik gösterdiği bir coğrafyada yer almaktadır. Bu önemli etkenlerin meydana getirdiği tablo, Türkiye’nin su konusunda izlemesi gereken bütünleştirilmiş su yönetimi politikalarının çok yönlülüğünü ve önemini ortaya koymaktadır.231 

Sınıraşan sularla ilgili olarak yaşanan sorunlar Türk dış politikasının konusu olarak ortaya çıktığından çözümünde de dış politikanın temel ilkeleri göz önünde bulundurulmaktadır. Bu ilkeler, ulusal çıkarın ön planda tutulması, karşılıklılık esasının uygulanması, uluslararası norm ve standartlara uygun davranışın yeğlenmesi, barışın korunması için azami çabanın gösterilmesi şeklinde belirlenmiştir. 

Bunların yanı sıra ülkemizin ekonomik ve sosyal kalkınması, su ve gıda 
güvenliği bakımından önceliklerimiz, AB ile tam üyelik müzakereleri ve 
bölgesel gelişmeler göz önünde bulundurularak Dış İşleri Bakanlığı tarafından 
oluşturulan sınıraşan sular politikamızın ilkeleri şu şekilde sıralanmaktadır232: 

• Her ülke topraklarından doğan veya topraklarında akan sınıraşan nehirlerden faydalanma hakkına sahiptir. Ancak bunu yaparken aşağı 
kıyıdaş ülkelere önemli zarar vermeme ilkesi esastır. 

• Sınıraşan sular kıyıdaş ülkeler arasında anlaşmazlıktan ziyade, bir işbirliği unsurudur. 

• Sınıraşan sular hakça, akılcı ve etkin biçimde kullanılmalıdır. 

• Suyun yararlarının paylaşılması hedeflenmelidir. 

• Sınıraşan sularla ilgili meselelere kıyıdaş ülkeler arasında çözüm aranmalı, üçüncü tarafların arabuluculuk girişimleri 
desteklenmemelidir. 

• Suların tahsisi ve kullanımında tabii hidrolojik ve meteorolojik şartlar dikkate alınmalıdır. Bu durum kuraklığın yaratacağı risklerin bütün 
kıyıdaş ülkelerce paylaşılmasını gerekli kılmaktadır. Dolayısıyla, kesin rakamlar veya miktarlar üzerinden su paylaşımı sözkonusu olamaz. 

• Türkiye komşularıyla hidro-elektrik santrali, baraj ve diğer su altyapıları, sulama sistemleri ve içme suyu tesisleri alanında edindiği 
deneyimleri, teknoloji ve insan kaynakları potansiyelini paylaşmaya hazırdır. 

• Dicle ve Fırat Nehirlerinin sularıyla ilgili olarak, “iki nehir tek havza” yaklaşımı Türkiye için vazgeçilmezdir. Bu bağlamda iki nehrin toplam 
su potansiyelinin kıyıdaş üç ülkenin ihtiyaçlarını karşılamaya yeterli olduğu değerlendirilmektedir. 

• Ülkemiz Dicle ve Fırat suları konusunu bütün boyutlarıyla görüşmeye hazırdır. Bu çerçevede bir iyi niyet gösterisi olarak talep edilen bilgi ve 
veriler diğer kıyıdaş ülkelere iletilmektedir. Ancak veri ve bilgi değişiminin havza bazında karşılıklı olması gerekmektedir. 

• Dicle ve Fırat Nehirlerinin sularının bütün kıyıdaş ülkelerce etkin bir biçimde kullanımı önem taşımaktadır. Bu kapsamda aşağı kıyıdaş 
ülkelerin de suyu etkin bir biçimde kullanmaları, su tasarrufu için yeni sulama sistemlerini devreye sokmaları ve suyun kirlenmesini önlemek 
suretiyle kendilerine düşeni yapmaları gerekmektedir.233 

Türkiye’nin sınıraşan su havzalarındaki hukuki durumu havza bazında 
incelenmeye başlanmadan önce genel bir antlaşma niteliğindeki Lozan Barış 
Antlaşması’ndan bahsolunmasında fayda görülmektedir. 24 Temmuz 1 2 
tarihli Lozan Barış Antlaşmasının 10 uncu maddesi uyarınca ‘Tersine 
hükümler olmadıkça, eğer yeni bir sınırın çizilmesi yüzünden bir devletin 
sularının düzeni kanallar açılması, su baskınları, sulama, drena , ya da 
onların benzeri işler öteki bir devletin toprağında yapılacak işlere bağlı 
bulunduğu, ya da bir devletin toprakları üzerinde, savaştan önceki 
yapılagelişler gereğince, öteki bir devletin topraklarından çıkan sular ya da 
Hidrolik ener i kullanılıyorsa, ilgili devletler arasında, her birinin çıkarlarını 
ve kazanılmış haklarını koruyacak nitelikte, bir anlaşma yapmaları gerekir.’ 

Bu hüküm, sınırların yeniden tespiti sebebiyle, I’nci Dünya Savaşı’nın 
başlamasından önce, mevcut olan su rejimlerinin devamını temin için ilgili 
devletler arasında anlaşmalar yapılmasını öngörmektedir.234 

Yukarıda Türk su hukukunda sınıraşan sulara ilişkin genel bilgilendirmede bulunulmuş olup, aşağıda sınıraşan havzalar ayrı başlıklar altında incelenecektir. 

4.4.1 MERİÇ HAVZASI 

Meriç nehri, Bulgaristan’dan doğan Meriç ana kolu, Tunca Nehri ve 
doğduktan sonra Yunanistan’ı kateden Arda Nehri’nin Türkiye topraklarına 
girdikten sonra Edirne’de birleşmeleri neticesinde oluşmaktadır. Türkiye-
Bulgaristan-Yunanistan sınırlarının kesiştiği noktadan itibaren yaklaşık 20 
kilometre boyunca Türkiye ve Yunanistan arasında sınır oluşturan Meriç Nehri, 
daha sonra Edirne’de 25 kilometre boyunca akmakta ve tekrar Türkiye ve 
Yunanistan arasında 188 kilometre boyunca sınır oluşturmaktadır. İpsala 
yakınlarında Ergene Nehri ile birleşen Meriç, İpsala’nın güneyinde başlıca iki 
kola ayrılır. Birinci kol Türkiye sınırını terk ederek Yunanistan’a geçip Saros 
Körfezi’ne dökülürken diğer kol, Türkiye topraklarından Enez yakınlarında 
Saros Körfezi’ne Ege Denizi’ne) dökülmektedir.235 


Şekil 12 Meriç Havzası 

Meriç Nehri’nin oluşturduğu havzanın tahmini su potansiyeli 8,50 
milyar metreküp\yıl olup Bulgaristan’ın bu potansiyele katkısı 6.67 milyar 
metreküp\yıl, Türkiye’nin 1,33 milyar metreküp/yıl, Yunanistan’ın ise 0.5 
milyar metreküp/yıldır. Havza alanının %66’sı Bulgaristan’ın, % 30’u 
Türkiye’nin, %4’ü ise Yunanistan’ın sınırları dâhilinde bulunmaktadır.236 

Bulgaristan ile Türkiye arasında sınıraşan, Türkiye ile Yunanistan arasında ise sınır oluşturan nehir konumundaki Meriç Nehri’nin kullanım 
esasları Türkiye’nin Bulgaristan ve Yunanistan ile imzaladığı antlaşmalara konu olmuşsa da bu üç ülkenin birden taraf olduğu herhangi bir antlaşma 
imzalanmamıştır. 

4.4.1.1 Türkiye ile Yunanistan Arasındaki Hukuki Düzenlemeler 

Konuya ilişkin ilk antlaşma 24 Temmuz 1923 tarihli Lozan 
Antlaşması’dır. Antlaşmanın 6 ncı maddesi ile Türk-Yunan sınırı oluşturulmuş 
ve Meriç Nehri’nin başlıca ana kolunun orta hattının sınır çizgisi olarak 
anlaşılması gerektiği hükme bağlanmıştır. 

 Bunun dışında Meriç Nehri’nden faydalanma ve kullanım esaslarına 
ilişkin olarak Türkiye ile Yunanistan arasında 1934 yılında ‘Meriç-Ebros 
Irmağının Her İki Kıyısında Yapılacak İdrolik Tesisatın Tanzimine Müteallik 
İtilaf’ imzalanmış; 1963 yılında ise ‘Türk-Yunan Trakya Hududunun Mühim 
Kısmını Tayin Eden Meriç Nehri Mecrasının Islahı Dolayısıyla Hudut 
Tahsisine İlişkin Protokol’ imzalanmış tır. 
Gerek 1934 yılında gerekse 1963 yılında yapılan düzenlemeler esas 
itibariyle, taşkınlardan korunmayı ve taşkınların nehir kıyılarında neden 
olabileceği zararları önleme amacı taşımaktadır.237 
1934 yılında imzalanan ‘Meriç-Ebros Irmağının Her İki Kıyısında 
Yapılacak İdrolik Tesisatın Tanzimine Müteallik İtilaf’ ile diğer kıyıdaşın 
zarara uğramasına sebep olma yasağının bir uluslarası hukuk kuralı olduğu 
kabul edilmiş, taraflar arasında eşitlik temeline dayalı sıkı işbirliği öngörülmüş, 
gerekli düzenlemelerin ortaklaşa yapılması konusunda fikir birliğine varılmıştır. 
Bir takım faaliyetlerin yapılabilmesi için karşı tarafın onayının aranması 
diğerleri için ise karşı tarafın haberdar edilmesinin yeterli olacağı konularında 
anlaşmaya varılmıştır. Antlaşmanın uygulanması sırasında ortaya çıkabilecek 
anlaşmazlıkların, tarafların bu konuda anlaşmaları halinde hakem yoluyla 
anlaşamamaları halinde ise Uluslararası Adalet Divanı’nca çözüme 
bağlanacağı kararlaştırılmıştır.238 
Meriç’in her iki yakasında mevcut ve inşa edilecek su yapılarının 
dostluk çerçevesinde inşa edilmesi dileği vurgulanmış, çalışmalarda izlenecek 
usul ve denetim konularına yer verilmiştir. Belli tesislerin yapımı, nehir akışına 
ilişkin gözlem yapılması ve düzgün şekilde akışının sağlanması hedeflenmiş; 
sulama ve su alma konuları ise antlaşmaya konu edilmemiştir.239 

1963 yılında imzalanan ‘Türk-Yunan Trakya Hududunun Mühim 
Kısmını Tayin Eden Meriç Nehri Mecrasının Islahı Dolayısıyla Hudut 
Tahsisine İlişkin Protokol’ ile Meriç nehir havzası sularının Türkiye ve 
Yunanistan arasında sınır oluşturduğu bölgede dönem dönem yaşanan yatak 
değişimi sorunlarına çözüm getirilmiştir. Nehrin iki yakasında sorunlara yol 
açan noktalara yapılan seddeler yardımıyla nehir yatağının yer değiştirmesi 
önlenerek sınır sorunlarının önüne geçilmiştir.240 

Bu protokol 1934 tarihli antlaşmanın aksine tarımsal sulamaya ilişkin 
ayrıntılı düzenlemelere yer vermiştir.241 

Su alma tesisleri esas olarak, iki tarafça birlikte yapılacak regülatör 
şeklinde veya bir tarafın kendi sahilinde yapacağı su prizi şeklinde inşaa 
edilecektir. Tek taraflı priz, iki devlet arasında akdedilecek antlaşma uyarınca 
inşaa edilecek ve karşı sahile zarar vermemesi sağlanacaktır. İki tarafın 
beraberce yapacağı yapacağı regulator konusunda bir sorun yaşanması halinde 
tesisin inşaası duracak ve her iki tarafta bu durumdan eşit olarak etkilenecektir. 
Tek taraflı olarak priz inşaa edilmesi halinde ise taraflardan birisinin anlaşmaya 
yanaşmaması diğer tarafın sudan yararlanamaması sonucunu doğuracaktır. 
Protokolde bu durumun çözümü için karma teknik komisyon kurulması 
öngörülmüştür. Komisyonun kararının taraflarca benimsenmemesi halinde ise 
1934 tarihli antlaşma ile getirilen hakem yoluna başvurulması hüküm altına 
alınmıştır. Taraflarca gerçekleştirilecek tesislere ait projelerin önceden karma 
teknik komisyonca incelenmesi ve gerek görülen düzenlemelerin yapılması da 
komisyonun görevleri arasında sayılmıştır.242 

Bahse konu protokol ve eklerinde her iki tarafça sulama amacına tahsis 
edilecek suların faydalı olacak şekilde kullanımının ve diğer tarafa zarar 
verilmemesinin temel ilkeler olduğu kabul edilmiştir. Söz konusu ‘zarar’ın 
karşı tarafa verilen zarar ile elde edilen faydanın karşılaştırılması suretiyle 
saptanacak olan ‘önemli zarar’ olarak değerlendirilmesi gerekmektedir. Zira 
komşuluk hukuku gereği kıyıdaş devletler birbirlerine verecekleri önemsiz 
zararlara katlanmak zorundadırlar.243 

 Tarafların ellerindeki bütün bilgileri karşı tarafa vermekle yükümlü 
tutuldukları protokol uyarınca teknik heyetlerin oluşturulması, akarsuyun 
debisinin ölçümü, bazı tesislerin inşaası sırasında diğer tarafın ülkesine giriş 
izni ve protokole aykırı olarak yapılan inşaatların diğer tarafça imhası da 
hüküm altına alınmış diğer hususlardır.244 
Bilgi alışverişinde bulunulması, masraflara katılınması, tesislerin 
yapımının önceden bildirilmesi yükümlülükleri hem 1934 Antlaşması’nda hem 
de 1963 Protokolü’nde düzenlemeye konu edilmiştir.245 

4.4.1.2 Türkiye ile Bulgaristan Arasındaki Hukuki Düzenlemeler 

Bu düzenlemelerin ilki 1 6 yılında imzalanan ‘Türkiye umhuriyeti 
ile Bulgaristan Halk umhuriyeti Arasında Hudut Olaylarının Önlenmesi ve 
Halli ile Hudut İşaretlerinin Bakımı Hakkında Antlaşma’dır. Karşı tarafın 
muvafakatı olmadan sınır nehirlerinde talveg hattını değişmesine sebep olacak 
tesislerin inşaası ve geceleri balık avlanması şeklinde gelişen sınır olaylarına 
yasak getirilmiş ve bu yasakların uygulamasını sağlamak üzere sınır 
komisyonları kurulmasına karar verilmiştir.246 
Bunların yanı inşaası ve 
kullanımı her iki taraf için de fayda sağlayacak tesislerin araştırılmasında 
işbirliği yapılması, bu gibi tesislerin karşı tarafa önemli zarar verilmemesi 
şartıyla tek taraflı olarak yapılabilmesi ve her müşterek proje girişimi için ayrı 
bir uygulama antlaşması yapılması karara bağlanmıştır.247 

1968 yılında imzalanan bir diğer antlaşma sınıraşan sulardan 
yararlanmaya, bunların korunmasına ve uyuşmazlıkların çözümüne ilişkin 
hükümler içeren ‘Türkiye umhuriyeti ile Bulgaristan Halk umhuriyeti 
Arasında İki Memleket Topraklarından Akan Nehirlerin Sularından 
Faydalanmada İşbirliği Yapılması Konusunda Antlaşma’dır. Buna göre taraflar 
iki ülke arasında sınır oluşturan Meriç, Tunca, Değirmendere ve Rezve’de 
yapılmış olan veya yapımı öngörülen tesisler ile suların niteliği, su taşkınları, 
buz hareketleri, hidrolojik ve meteorolojik veriler hakkında bilgi alışverişinde 
bulunacaklar ve işbirliği yapacaklardır. Uyuşmazlıkların çözümü ise iki tarafın 
eşit sayıdaki uzmanından oluşan karma komisyon marifetiyle sağlanacak, 
komisyon tarafından çözüme kavuşturulamayan meseleler, taraflarca müzakere 
edilmek suretiyle diplomatik yoldan çözülecektir.248 

‘Türkiye umhuriyeti ile Bulgaristan Halk umhuriyeti Hükümeti 
Arasında Uzun Vadeli Ekonomik, Teknik, Sınai ve Bilimsel İşbirliği 
Antlaşması’ 1975 yılında imzalanmış ve iki ülkenin kıyıdaş oldukları sınıraşan 
ve sınır oluşturan suların enerji üretimi ve sulama amacıyla ortaklaşa 
kullanılmaları ve işbirliği konuları düzenlenmiştir. 

Meriç havzasında Türkiye ile Bulgaristan arasında yaşanan sorunlar arasında kirlilik, taşkın ve kuraklık önde gelmektedir.249 

Bulgaristan’ın Tunca Nehri dahil olmak üzere Meriç Nehri sularını 
büyük oranda barajlarında biriktirmesi ve sulama için kullanması sonucu 
Yunanistan’da ve özellikle Türkiye’de yaz aylarında su sıkıntısı yaşamasına 
sebep olmaktadır. Bu durum zaman zaman çeltik tarımında ciddi kayıplar 
yaşanması sonucunu doğurmuştur.250 Tunca Nehri suları kurak periyotlarda 
Bulgaristan’daki barajların işletilmesi şekline bağlı olark zaman zaman kuruma 
noktasına gelmektedir. Bu durum özellikle sulama dönemlerinde Türkiye’nin 
sorunlar yaşamasına sebep olmaktadır. Nitekim ‘1993 yılında Meydana Gelen 
Kuraklığın Olumsuz Etkilerini Azaltmak Üzere Su Alanında Yardımlaşma ve 
İşbirliği Antlaşması’ imzalanmıştır. 

Bu antlaşma ile, Bulgaristan’ın Tunca Nehri’nden 1993 yılıyla sınırlı 
olmak üzere bir defalığına Türkiye’ye antlaşmada yer alan miktarda ek su 
sağlaması ve Türkiye’nin Bulgaristan’ın bu suyu vermek için aldığı önlemlerin 
telafisi niteliğinde olmak üzere sağlanan suyun metreküpü başına 0,12 ABD 
Doları ödemede bulunması hüküm altına alınmıştır.251 
Türkiye kendisine 13 
gün sureyle sağlanan 15.886.000 metreküp suya karşılık 1.9 milyon dolar 
ödemede bulunmuştur.252 

BU BÖLÜM DİPNOTLARI;

222 Güler, B. A.: 1 , a.g.e., s. , 40.
223 Rüştü, İ; Salem, K.: Türkiye’nin Sınıraşan Akarsu Anlaşmalarına oğrafi Açıdan Bir Bakış, Marmara Corafya Dergisi, 2004, 10, 53 – 2, s. 61; Kapan, İ: 2006, a.g.e., s. 11 . 
224 Aktaş, M.: 2004, a.g.e., s. 240. 
225 Havza Yönetimi ve Su Bilgi Sistemi Çalışma Grubu Raporu HYSBSÇGR), T. . Orman ve Su İşleri Bakanlığı, Ormancılık ve Su Şûrası, 2012, s. 5. 
226 Yakış, Y.: Sınıraşan Sular ve Türkiye, DSİ Matbaası, ANKARA 200 , s. 25. 
227 Bilen, Ö.: Türkiye İle Komşuları Arasında İmzalanan Sınıraşan ve Sınır Suların Ait Bazı Anlaşma ve Belgelerin Değerlendirilmesi, 1 , s. 1. 
http://ozdenbilen.com/Dosyalar/OzdenBilenYayinlari/MakaleRaporSunum/HacettepeUniversitesiHidropolitikDerslerindenAlintilar.doc (22.05.2014) 
228 Bilen, Ö.: 1 , a.g.ç., s. 1. 
229 Tacar, P.: Türkiyenin Sınıraşan Sularla İlgili Sorunları, Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi, Türkiye Cumhuriyeti’nin 7 . Yılı Özel Sayısı, 1998, XIV (42), 
http://www.hidropolitikakademi.org/tr/turkiyenin-sinir-asan-sularla-ilgili-sorunlari.html (18.04.2014) 
230 Kapan, İ: 2006, a.g.e., s. 11 . 
231 Yakış, Y.: 200 , a.g.e., s. 16. 
232 Kibaroğlu, A.: Türk Dış Politikası ve Su, Ortadoğu Analiz, 2013, 50 – 59, s.55; 
HYSBSÇGR: 2012, a.g.e., s. 25, 26. 
233 Kibaroğlu, A.: 201 , a.g.e., s. 55; HYSBSÇGR: 2012, a.g.e., s. 25, 26. 
234 Kapan, İ: 2006, a.g.e., s. 125.
235 Toklu, V.: Su Sorunu, Uluslararası Hukuk ve Türkiye, Turhan Kitabevi, Ankara 1 , s. . 
236 Fakıoğlu, S.: Eğitim Notları, T. . Orman ve Su İşleri Bakanlığı, 201 . 
237 Toklu, V.: 1999, a.g.e., s. 87. 
238 Aktaş, M.: 2004, a.g.e., s. 246. 
239 Aktaş, M.: 2004, a.g.e., s. 242. 
240 Kibaroğlu, A.: Meriç Nehir Havzası Sınıraşan Su Politikaları, . Dünya Su Formu Türkiye 
Bölgesel Su Toplantıları Taşkın Konferansı, DSİ, Edirne 200 , 1 – 12, s. 6. 
241 Toklu, V.: 1999, a.g.e., s. 88. 
242 Toklu, V.: 1999, a.g.e., s. 88. 
243 Toklu, V.: 1999, a.g.e., s. 88. 
244 Aktaş, M.: 2004, a.g.e., s. 250. 
245 Toklu, V.: 1999, a.g.e., s. 89. 
246 Aktaş, M.: 2004, a.g.e., s. 251. 
247 Toklu, V.: 1999, a.g.e., s. 90. 
248 Aktaş, M.: 2004, a.g.e., s. 252. 
249 Kibaroğlu, A.: 200 , a.g.ç., s. 6. 
250 Kibaroğlu, A.: 200 , a.g.ç., s. 6. 
251 Aktaş, M.: 2004, a.g.e., s. 254. 
252 Toklu, V.: 1999, a.g.e., s. 91. 


8 Cİ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR

***

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder