14 Şubat 2020 Cuma

Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün Irak Ziyareti Işığında Türkiye-Irak İlişkileri BÖLÜM 1

Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün Irak Ziyareti Işığında Türkiye-Irak İlişkileri  BÖLÜM 1


Irak Hangi Şartlarda, Nasıl Parçalanabilir, Yrd. Doç. Dr. Serhat ERKMEN,

Yrd. Doç. Dr. Serhat ERKMEN



Irak Hangi Şartlarda, Nasıl Parçalanabilir  ?:
En Kötüye Hazırlıklı Olmak

Yrd. Doç. Dr. Serhat ERKMEN
ORSAM Ortadoğu Danışmanı
Ahi Evran Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü

Irak’ın toprak bütünlüğünü ve siyasi birliğini korumak her geçen gün daha da zorlaşıyor.

Irak kurulduğundan bu yana merkezi hükümeti kontrol edenler diğer siyasi gruplar üzerinde mutlak bir otorite sağlamaya çalışmıştır. Bu
nedenle sorun merkeziyetçiliğe karşı olmak ya da onu savunmak değil merkeziyetçi gücün kim tarafından hangi amaçla kullanılacağıdır.

Giriş

ABD’nin çekilmesinden kısa bir süre sonra Irak’ta başlayan siyasi kriz bir süredir Arap Baharı çerçevesinde gelişen olayların gölgesinde kalan Irak’taki siyasi gelişmelerin yeniden gündeme gelmesine neden olmuştur. Gerek Türkiye’de
gerekse dünya kamuoyunda Irak’ın istikrarı ve geleceği yeniden tartışılmaya başlamış ve iyiden kötüye doğru pek çok olasılık yeniden değerlendirilmeye alınmıştır. Türkiye’de yer alan haber ve yorumlarda da Irak’ın parçalanma olasılığı gündeme gelmiş ve siyasi krizin çözümüne ilişkin Irak’ta yapılan tartışmalar basına yansımaya başlamıştır.

Irak’ta yaşanan bu dinamik ve belirsiz sürecin ülkede kısa sürede ve hemen büyük bir krize dönmesini beklemek doğru değildir. Ancak, ABD’nin Irak’ı işgal etmesinden bu yana yaşanan tüm gelişmelerin tekrar tekrar gösterdiği gibi Irak toprak bütünlüğü ve siyasi birliğinin her geçen gün korunmasının zor olduğu bir ülke haline gelmektedir. Devlet otoritesinin yıkıldığı ve yerine sağlıklı bir yapının bir türlü inşa edilemediği Irak’ın geleceğine ilişkin basit kestirimlerde bulunup,
soruya kısa yanıtlar vermektense durumu daha geniş bir perspektiften değerlendirmek yararlı olacaktır. 

Bu nedenle, Irak’taki mevcut siyasi konjonktörü ve ülkenin tarihsel ve siyasal yapısını dikkate alarak bir olasılıklar analizi yapmaya çalıştık. Elbette, bu olasılıklar öngörülemeyen bazı değişkenlerin dahil olmasıyla farklı haller alabilir. Ancak, son 8 yılda yaşanan gelişmelere dayalı olarak tespit edilen genel parametreler ülkenin geleceği hakkında bir fikir verilmesini kolaylaştırmaktadır. Bu çerçevede Irak’taki siyasi gelişmelerin iskeletini oluşturan temel olgular
ve aktörler ışığında 4 ayrı ancak birbiriyle ilişkili gelecek senaryosu ortaya çıkmıştır. Bu senaryoların hiçbiri tek başına doğru ya da yanlış olarak ele alınmamalı, bazı durumların kabaca sınırlarının çizilmesi olarak yorumlanmalıdır. Konunun aciliyeti nedeniyle kullanılan haritalar fazlasıyla ayrıntılı değildir. Fakat ilerleyen zamanlarda daha detaylı çalışmalarla ileri götürülmesi mümkün
olacaktır.

Bu çalışma boyunca Irak’ın geleceğini belirleyecek olduğu düşünülen temel faktörler şunlar olacaktır: Ülkede işgalden sonra kurulan siyasi kurumların işleyişi; şiddet olaylarının niteliği ve düzeyi; güvenlik güçlerinin işleyişi; siyasi parti ve grupların devlet otoritesini ne derecede kabul ettikleri; anayasa tadilat sürecinin işleyişi ve dış güçlerin politikaları. Bu faktörler ışığında Irak’ın
geleceği ele alındığında her biri kendi içinde farklı boyutlar alabilecek iki temel kategori ortaya çıkmaktadır: Bu kategoriler Mevcut Durumun Devamı ve Parçalanma Durumu’dur.

1. Irak’ta Mevcut Durumun Devamına İlişkin Senaryolar

Irak’ta mevcut durumun devamı senaryosunun ana ekseni, Irak’ın toprak bütünlüğünün korunması ve Irak Kürt Bölgesel Yönetimi (IKBY) nin varlığını Irak çatısı altında sürdürmesidir.

Bununla birlikte, Irak’ın siyasal yapısının hala bir geçiş aşamasında olduğu, ülkenin ABD’nin çekilmesi sonrasında ciddi siyasal krizleri nasıl atlatacağının ve 2010 seçimi sonrasında oluşan meclisin ve kurulan hükümetin yerini nasıl bir meclis ve hükümetin alacağının bilinmemesi, ana eksenin sürmesi halinde dahi sistemin bugünkü halinde bazı değişimler yaşanabileceğini göstermektedir.



Yukarıdaki ana eksen temel alınarak bugünkü Irak’ın durumu şöyle tasvir edilebilir: Irak, toprak bütünlüğünü korumakla birlikte, merkezi hükümetin kuzeyde (Kuzey’den kasıt, IKBY’nin resmi sınırları olan Duhok, Süleymaniye ve Erbil vilayetinin sınırlarını kapsadığı kadar, Irak merkezi hükümetinin veya ilgili vilayet meclislerinin filli kontrolünün olmadığı Musul’un kuzeyindeki bazı ilçeler ve Kerkük’ün bir kısmını da kapsamaktadır.) otoritesinin olmadığı, ülkenin orta
kısımlarında sorunlar yaşadığı, güneyde ise Şiilerin çoğunlukta olduğu vilayetlerde güçlendiği, kendi içindeki temel anlaşmazlıkları çözememiş, etnik ve dini gruplar arasındaki siyasi rekabetin tarihsel nedenlerin de etkisiyle gruplararası düşmanlığa dönüştüğü, dış güçlerin etkilerine büyük ölçüde açık geçiş sürecinde bir ülkedir.

Bu durumda Irak’ın geleceği ele alınırken bu geçiş sürecinin farklı evrelerinin olabileceği; bu nedenle mevcut durumun devamı senaryosunun parçalanmanın gerçekleşmediği; fakat farklı açılardan kritik bir eşiğe yaklaşıldığı tüm senaryo ları içerdiği söylenebilir. Bu çerçevede mevcut durumun devamı senaryosu dört ayrı genel durum çerçevesinde ele alınabilir:

1.a. Merkezi Yapısı Güçlü Irak

Merkezi yapısı güçlü Irak; federal sistem içinde yönetilen; yapılacak anayasal düzenlemelerle merkezi yapıyı güçlendirme eğiliminde/güçlendirmiş olan; istikrarlı ve işleyen bir hükümetin olduğu Irak’tır. Irak’ta halihazırda ne merkezi yapının ne de bu yapıyı temsil eden hükümetin güçlü olduğu söylenemez. 2010 yılında yapılan seçim merkeziyetçi 3 partinin (listenin) zaferiyle sonuçlanmasına rağmen siyasi partiler arasındaki anlaşmazlık ve güç paylaşımındaki sorunlar
merkeziyetçiliğin güçlü olabileceği bir ortam yaratmamaktadır. 

<  Irak’ta merkeziyetçiliğin halen güçlü bir eğilim olduğu, seçimden ilk iki sırada çıkan Irakiye ve Kanun Devleti Koalisyonu’nun politikalarında da görülebilir. Resimde bu grupların liderleri Maliki ve Allavi görülüyor. >

   Tersine, merkezi hükümetin, onu kim kontrol ederse elde ettiği gücü kullanabilmek için bir baskı aracına dönmesi merkezi hükümeti kontrol edemeyen gruplardaki ademi merkeziyetçi eğilimleri artırmaktadır. Nitekim,
ilk olarak Iraklı Kürtler merkeziyetçiliğe karşı çıkmışlar ve kendi federal bölgelerini kurmuşlardır.
2005-2009 yılları arasında ise Irak İslami Yüksek Konseyi Basra merkezli bir federal bölge fikrini güçlü bir biçimde savunmuştur. ( Bu öneri hala zaman zaman gündeme gelmektedir) İşgalden hemen sonra ise Sünni Arapların çoğu federal bölgelere ve federalizme karşı çıkmıştır. Ancak, son 6 aydır Selahattin, Diyala ve Anbar’daki Sünni Araplar Bağdat’ın sürekli Şii Arapların elinde olduğu ve seçimi kazanmalarına rağmen iktidarı değiştiremeyeceğine inanmaya başlamalarından dolayı kendi federal bölgelerini talep etmeye başlamışlardır.

Aslında bu yaklaşım, Irak’taki merkeziyetçi geleneğin özelliğinden kaynaklan maktadır. Irak devleti kurulduğundan bu yana merkezi hükümeti kontrol edenler diğer siyasi gruplar üzerinde mutlak bir otorite sağlamaya çalışmıştır.

Bu nedenle sorun merkeziyetçiliğe karşı olmak ya da onu savunmak değil merkeziyetçi gücün kimin elinde olduğu ve hangi amaçlar için kullanılacağıdır. Kürtler dışında tüm siyasi gruplar merkeziyetçilikten yana tavır koymakta, ancak onu kontrol edemedikleri zaman merkezi gücü kontrol edene meydan okumakta ve onun yetki alanın dışında kalmak istemektedir. Son gelişmeler ışığında Sünni Arapların yoğun olduğu bazı vilayetlerde federal bölge talepleri güçlenmesine rağmen parlamento aritmetiği ve hükümetin yapısı değişirse bugün federalizmi
savunmaya başlayan Sünni Arapların politika değiştireceği öngörülebilir. Ancak bu seferde iktidarı kaybeden Şii grup hangisi olursa o federal talepleri savuna bilir. Özetle, bugün, Irak’ta tüm sorunlarına rağmen Irak’ta merkeziyet çilik hala en güçlü eğilimdir. Bu durum, seçimden ilk iki sırada çıkan listeler olarak Irakiye ve Kanun Devleti Koalisyonu’nun seçim öncesi vaatleri ve  politikalarında da görülebilir. Bu noktada sorun merkeziyetçilik düşünce değil, güçlü bir merkezi
hükümetin kurulamamasıdır. Irak’ta güçlü bir merkezi hükümet kısa ve orta vadede aşağıdaki biçimlerde güçlenebilir:

1.a.1. Demokratik Yollarla Merkezi Hükümetin Güçlenmesi

Irak’ta, 2005’te İslamcı Şii Arapların ve Kürtlerin fazlasıyla güçlü olduğu, Sünnilerin gerçek temsilcilerinin yok denecek kadar az olduğu ve çok sayıda farklı grubun barındığı Meclis, yerini 2010 seçimi sonrasında Sünni Arapların güçlü bir biçimde temsil edildiği, Şii Arapların parçalı bir görüntü sergilediği, Kürtlerin gücünün törpülendiği ve parti sayısının azaldığı bir Meclis’e bırakmıştır.

Mecliste Hivar, Vifak, Dava ve Sadr Hareketi gibi merkeziyetçi karakteri kuvvetli siyasi oluşumlar sayılarını artırmalarına rağmen hükümetin kurulması sürecindeki çetin pazarlıklar ve Şiiler ve Sünniler arasında gücün paylaşılamaması merkezi yapıyı güçlendirecek anayasal düzenlemeleri
çıkarabilecek bir hükümetin kurulmasını neredeyse imkansız hale getirmiştir. Hükümetin kurulması ve devamı için Kürtlerin oynadığı rol Başbakan Nuri Maliki’yi rehin aldığı gibi, demokratik yollarla güçlenmesi ancak Kürtleri dışlayacak kadar güçlü bir milliyetçi Arap koalisyonlarının seçimi kazanmasıyla mümkündür.

<  Başbakan’ın değişmesi halinde yenisini de rehin alacaktır. Bu nedenle, Irak’ta merkezi hükümetin Sünni Arapların yoğun olduğu bazı vilayetlerde federal bölge talepleri güçlenmesine rağmen parlamento    aritmetiği ve hükümetin yapısı değişirse bugün federalizmi savunmaya başlayan Sünni Arapların politika değiştireceği öngörülebilir. >

Bu durum ya büyük bir Arap partileri koalisyonunun tek başına hükümet kuracak kadar çok sandalye kazanmasıyla ya da bir partinin tek başına hükümet kurabilecek kadar çok sandalye kazanmasıyla mümkün olabilir. Eğer bu parti ya da koalisyon milliyetçi ve merkeziyetçi bir oluşum olursa Kürtlerin federalizm, petrol ve sınırlar konusundaki yaklaşımlarını redderek onlarla yasal ve meşru alanda mücadeleye girebilir. Yasalarda yapabileceği değişiklerle halihazırda denge yaratan farklı kaygıları görmezden gelerek Kürt grupları önemli konularda devre dışı bırakabilir. Fakat, bu olasılık iki nedenle gerçekçi görünmemektedir.

Bu Nedenlerden Birincisi, Irak’ta

“Araplık” kimliği altında siyaset yapabilecek ve mezhepsel boyutu yok sayacak kadar güçlü bir siyasal oluşum yoktur. Her ne kadar tüm partiler veya seçim ittifakları mezhepçiliğe karşı olduklarını söyleseler de hem siyasal duruşları hem de “öteki”ni tanımlamaları aslında mezhepçi tavırları konusunda açık bir fikir vermektedir. Bu nedenle, Sünni ve Şii Arap olgusunu dışlayarak sadece merkeziyetçi söylemle ve Iraklılık çatısı altında bir parti ya da koalisyon oluşmasının mümkün olmaması yukarıdaki olasılığı dışlamaktadır.

Tam anlamıyla merkeziyetçiliği savunan Sünni ve Şii Arap iki ayrı oluşum olsa bile bunlar asıl tehdit olarak birbirlerini gördüklerinden mevcut sistem içinde öncelikle birbirlerini rakip olarak görmekte ve sistem içinde güçlenmek için Kürtlerin desteğini aramaktadır. Bu durum, Kürtlerin merkeziyetçilik gibi hayati bir konuda dışlanmasını engelleyecektir. İkinci neden ise mevcut anayasayla ilişkilidir. Olağanüstü bir durumun doğması ve tüm Arap partilerin biraya
gelmesinin sağlanması halinde dahi (her ne kadar mümkün olmasa da bir an için gerçekleştiğini varsayalım) Irak Anayasası’nın 136. Maddesinin 2. Paragrafı uyarınca anayasadaki bir değişikliğin gerçekleşmesine üç vilayetin üçte ikisinin hayır demesi halinde değişikliğin gerçekleşmeyecek olması Irak’ta federal yönetimin ortadan kalkması ve tam bir merkeziyetçi yapının kurulmasını
imkansız hale getirmektedir. Çünkü, bu tür bir değişiklik Duhok, Süleymaniye ve Erbil’de kesin olarak reddedilecektir.

1.a.2. Silahlı Çatışmayla Merkezi Hükümetin Güçlenmesi

Irak’ta siyaset hala silahların gölgesinde yapılmaktadır. Meclis’te önemli güce sahip olan partilerin içinde ayrı bir silahlı grubu olmayan tek parti -yakın zamana kadar Bedir Tugayları’nı bünyesinde barındıran IİYK’yı ayrı tutarsak- Dava Partisi ve Irak Türkmen Cephesi’dir. Bununla birlikte, Dava Partisi, hükümette olmanın avantajlarını kullanarak Irak devletinin resmi güçlerinden yararlanmakta, İçişleri Bakanlığı’ndan özel bir birim kurarak kendisine bağlı bir siyasi- askeri güç oluşturmaktadır. Doğrudan Nuri Maliki’ye bağlı olan bu birim IKBY dışında ülkenin herhangi bir yerinde istediği operasyonu gerçekleştirmekte, olan bitenden kimse hesap soramamaktadır.

Irak’ta siyasi partiler ya da güç odakları ile silahlı gruplar arasındaki ilişki son 2008-2010 yılları arasında önemli bir düşüşe geçen şiddet eylemlerinin ülkedeki siyasi atmosfere bağlı olarak yeniden artmasını mümkün kılmaktadır. Ancak, bu senaryo dahilindeki silahlı çatışma ülkenin genelini sarabilecek bir kaos ortamı yaratabilecek bir silahlı çatışmadan bazı yönleriyle ayrılabilecektir.

Bu senaryoda silahlı çatışmanın ana ekseni, Irak’ta merkeziyetçiliğin yanında olan güçlerin açık ya da gizli bir koalisyon ile ayrılıkçı gruplar ile çatışmaya girmesi ve bu çatışmayı açık bir üstünlükle kapatarak Bağdat’ın otoritesini tüm Irak üzerinde hakim kılacak hale gelmesidir. Irak ordusu ve polisi bugünkü kapasitesi itibarıyla ayrılıkçı güçlerin tam olarak üstesinden gelecek durumda değildir. Buna silah, teçhizat, eğitim, örgütlenme ve doktrin olarak hazır olduğu
söylenemez. Bununla birlikte, ABD’nin çekilme sürecinin tamamlanmış olması bu denli bir çatışmanın ülkenin içinde bir başka güç tarafından engellenmesi olasılığını büyük ölçüde ortadan kaldırmıştır. Yani, merkezi hükümeti kontrol eden güç kendisini “hazır hissederse” kademeli Kapak Konusu olarak bu çatışmayı başlatabilir. Fakat, merkezi otoriteyi tek elde toplamayı amaçlayacak olan bu türden bir şiddet kullanımı kabaca özetlenen şu koşullara bağlı olarak ortaya çıkabilir.

- Irak’ın başka yerlerinde büyük çaplı ve güvenlik güçlerinin dikkatini ve enerjisini dağıtacak olayların olmaması,
- Siyasi konjonktürün uygun olması ve geçerli bir nedene dayanılması (bağımsızlık ilanı, Kerkük’ün IKBY’ye ilhakı, ülke genelinde büyük çaplı ve sürekli terör saldırıları),
- Merkezi hükümetin tam otoritesini sağlamak isteyen gücün (Sünni ya da Şii Arap ya da bunların bir koalisyonu) kendi içinde veya diğerleriyle geniş çaplı bir askeri ve siyasi koalisyon kurması,
- Bölge ülkelerinin merkezi yönetimin yanında açıkça yer alması veya ayrılıkçılara / federalistlere koruma sağlamaması.

Bu faktörlerin her birinin bir arada gerçekleşmesi son derece güç görünmektedir. Öncelikle, merkeziyetçiliği savunan partiler arasında güçlü bir birlik sağlanması bir önceki maddede açıklanan nedenlerden ötürü pek mümkün görünmemekte dir. Hatta, son siyasi gelişmeler, Sünni ya da Şii Arapların hangisi bu hamleyi başlatacak olursa olsun IKBY’den önce birbirleriyle çatışma olasılıklarının daha yüksek olduğunu göstermektedir.

(Mevcut gelişmeler ışığında en olası durum, Maliki’nin diğer Şii partilerden destek alarak önce Sünnileri törpülemesi, sonra da gücü yeterse IKBY’ye yönelmesidir.) Bunun yanı sıra Ortadoğu’da yaşanan değişim rüzgarları ve bölge ülkeleri arasındaki güç mücadelesi Irak konusunda hem fikir olduklarını göstermemektedir.


ABD’nin Irak’tan çekilmesinden en fazla hangi politik grupların zarar ya da kâr edeceği şimdilik belirsiz.
Resimde, devir teslim törenindeki Irak Adalet Bakanı ve Amerikalı bir general görülüyor.


<  Irak’ta merkezi hükümetin tam otoritesini sağlamak üzere başlatılacak bir askeri operasyon yoluyla ülkede  merkeziyetçiliğin sağlanması, iç savaş veya dış müdahaleye yol açabilecek bir kaotik duruma dönüşme olasılığı taşımaktadır. >

Tersine, bu tür bir operasyonu başlatacak olan Iraklı güç kim olursa olsun bazı ülkeleri karşısına alacaktır. Bu nedenle, mevcut bölgesel ve ülkesel şartlar dikkate alındığında Irak’ta merkezi hükümetin tam otoritesini sağlamak üzere başlatılacak bir askeri operasyon yoluyla ülkede merkeziyetçiliğin sağlanması büyük bir olasılıkla iç savaş veya dış müdahaleye yol açabilecek bir kaotik duruma dönüşme olasılığını güçlü bir biçimde taşımaktadır. Bu nedenle, bu senaryonun gerçekleşmesi olasılığı da düşüktür.

1.a.3. Merkeziyetçiliğin Sistem İçinde Kalan Araçların Kullanılmasıyla Sağlanması

Bu senaryo bir anlamda ilk iki senaryonun bir çeşit bileşkesidir. Ülkede merkeziyetçiliğin güçlenmesini isteyen güçlerin siyasal olarak yükselmesine, ancak parlamento ve hükümetteki güçlerini artırmalarına rağmen merkeziyet çiliği, hükümetin otoritesini ve etki alanını sadece yasal yolları kullanarak sağlayamamasına ve Irak siyasetinin doğası gereği silahlı güçlerini de çeşitli biçimlerde devreye sokmasına dayanır. Bu senaryoda merkezi yapıyı güçlendirmek isteyen siyasal güçler, büyük çaplı çatışmalar yaratmadan, fakat merkezi hükümet ile federal hükümet(ler) arasındaki sorunlarda bazı gerekçelere dayanarak (örneğin yerel halkın şikâyetleri üzerine hareket
etmek, küçük çaplı yerel çatışmaları ve olayları engellemek) ordu ve polisi kullanmak suretiyle yavaş yavaş ilerleyebilirler. Bu gerekçelerin bir süredir Diyala, Musul, Selahattin ve Kerkük’ün bazı ilçe, nahiye ve köylerinde Irak hükümeti tarafından kullanılarak önceden peşmergelerin kontrolünde bulunan bazı bölgelerde ilerleme kaydedildiği ve sorunlu alanlarda peşmergelerin
çıkartılarak yerine Irak ordusunun yerleştirildiği görülmektedir. Bu senaryo Irak’ın değişik bölgelerinde küçük çaplı lokal gerginliklerin meydana gelmesi, ancak bunların hükümet tarafından üstesinden gelinerek salam yöntemiyle otoritesini yeniden inşa etmesiyle gerçekleşebilir. 

Bu senaryonun en önemli boyutlarından birisi ise merkeziyetçi güçlerin ardında bölge ülkelerinin, ABD’nin ve BM’nin yoğun bir desteğinin bulunmasının gerekliliğidir. 
Bu durumun, Irak’ta merkeziyetçiliği güçlendirebilecek en olası senaryo olduğunun altının çizilmesi gerekmektedir.

Yukarıda merkeziyetçiliğin artması için yaşanabilecek gelişmelere ilişkin temel senaryolar ele alınmıştır. Ancak merkezi yapının hangi şekilde olursa olsun güçlenmesinin iki temel sorun yaratabileceği akılda tutulmalıdır:

(a) Merkezi otoritenin güçlenmesiyle birlikte merkezi hükümetin kimin tarafından kontrol edileceği sorunu ön plana çıkacaktır: Kurulduğu tarihten bu yana merkezi otoritesini güçlendirmeye çalışan ama bunu tam olarak başaramayan Irak’ta iktidarı kimin kontrol edeceği sorunu son derece kritiktir. Bu sürecin demokratik yollarla olması daha iyi bir senaryo gibi görünmesine rağmen gerçekleşmesi riskli ve sonuçları açısından kontrol edilemeyecek bir süreç olduğu unutulmamalıdır.

Her olasılıkta en önemli sorun iktidarın kimde olacağıdır. Buna verilebilecek en mantıklı yanıt Irak’ta  merkeziyetçi bir Şii koalisyonun olabileceğidir. İdeal senaryo Irak’ın merkeziyetçi yapısını güçlendirmek  isteyen Türkmen, Arap, Kürt, Hıristiyan, Sünni, Şii bütün grupları içermek olmasına rağmen bu sonucun
ortaya çıkması olasılığı çok düşüktür. Bu nedenle merkezi gücün yükselmesi süreci paradoksal olarak Irak’ta yeni çatışma ve parçalanmalara yol açacak bir dinamik barındırmaktadır. En ideal senaryonun gerçekleşmesi Iraklı siyasi grupların siyasi olarak olgunlaşmasına ve bölge ülkelerinin her türlü iç anlaşmazlığı merkeziyetçilik çerçevesinde eritecek bir denge yaratmak için baskı yapmasına bağlıdır.

(b) Merkeziyetçiliği güçlendirme senaryosunun yaratacağı ikinci sorun ise büyük ölçüde sürece bağlıdır: IKBY, haklarının önemli bir kısmının elinden alınmasına büyük bir tepki verecektir.

Bu nedenle, IKBY’nin haklarının büyük ölçüde sınırlanması veya çok zayıf bir federalizm oluşması ancak güç kullanımı yoluyla mümkün olabilir.

Bu durumda dahi Kürtlerin bu süreci kabul etmeyeceği, silahlı mücadele başlatabileceği ve bağımsızlık vurgusunu daha güçlü yaparak kazanımlarını geri almak isteyeceği söylenebilir. Ki, bu mevcut durumun devamına ilişkin senaryoların ortadan kalkması anlamına gelmektedir.

1. b. Merkezi Yapısı Zayıf Irak

Bu senaryo temelde yukarıdaki şartların oluşmaması durumunda ülkedeki farklı etnik, mezhepsel ve ideolojik grupların arasındaki siyasi çekişmenin büyümesi ve merkezde istikrarlı bir otorite oluşmamasına dayanmaktadır. Bu senaryonun kırılganlıktan veya kaos durumundan farkı, birbirleriyle çatışmak istemeyen veya çatışmaktan yorulan Iraklıların zayıf bir merkezi yönetim etrafında güçlü federal bölgeler şeklinde örgütlenmek istemesine dayanmaktadır. Irak’ta merkezi hükümetin bugünkünden daha zayıf olması iki biçimde olabilir: herhangi bir çatışma yaşanmaksızın tarafların gönüllü tercihleri ve rızasıyla ya da küçük çaplı bir iç çatışma yaşandıktan sonra çevreden gelen baskıyla çatışmanın durmasından sonra.

1.b.1. Tarafların Kendi Rızasıyla Merkeziyetçiliği Zayıflatmaları

Irak’ta siyasi gruplar arasındaki çatışmaların en önemli kaynaklarının başında siyasi çıkarlar ve ekonomik rant gelmektedir. Bu nedenle Irak’ta kendi yaşadıkları bölgelerin gelirlerinden tatmin olan, diğerlerinin kendilerine yük getirdiğini düşünen veya merkezi hükümetin baskısından kurtulmak için uğraşan Sünni ve Şii Arapların bazılarının ve Kürtlerin merkezi güçlendirmektense
zayıflatmayı tercih ettikleri söylenebilir.

Bunu yaparken önceki rejimlerin Irak’ta yaptıkları baskıları öne süren bu gruplar yeni dönemde aynı merkeziyetçi çabasının kendilerine de zarar verdiğini ön plana çıkartabilirler. Dahası, her bir bölgede kendi üstünlüğünü kurmuş olan siyasi çevreler dışarından bir siyasi gücün kendi topraklarında filizlenmesini istememektedirler. Ayrıca, bu siyasi gücün ekonomik gelirle de birleştirilmesi
halinde her bir grup kendi bölgesinden kaynaklanan doğal kaynak gelirlerini bir başka bölgeyle paylaşmak istemeyebilir. Bu nedenle, merkezi yönetimin ağır bürokrasinin pençesinde kalmaktansa zayıf bir federal yapı etrafında örgütlenmeyi tercih eden bir Irak senaryosu ortaya çıkabilir. Ancak, bu senaryonun önünde üç temel engel olduğu söylenebilir: doğal kaynakların
bölgelere eşit dağılmaması, Irak’ın tarihsel mirası ve bölge ülkelerinin tutumu.

Irak’ın petrol rezervlerinin büyük kısmı ülkenin güneyindeki Basra Havzası ile kuzeydeki Kerkük civarında toplanmıştır. Bu rezervlere değişik bölgelerde bulunan yeni yerler eklenebilir. Ancak, mevcut durum tablosu ülkede etnik ya da coğrafi olsun daha güçlü bir federalizmin ve mevcut sınırlarıyla federal bölgelerin Sünni Arapları önemli bir gelirden yoksun bırakacağını göstermektedir.
Sünni Arapların yaşadıkları bölgelerde de petrol bulunduğu iddialarına rağmen bunun henüz kanıtlanamamış ve işler duruma getirilememiş olması onların bu tür bir güçlü federal sistemde en çok zarar görecek grup olmasına neden olabilir. Bu nedenle Sünni Araplar arasında federal bölge arayışında olacak grupların özellikle Kürtler ile petrol alanlarının bulunduğu il sınırları üzerinde yoğun bir çekişme yaşaması muhtemeldir. (Diyala’da Hanekin ve Karatepe civarı,
Selahaddin’de Tuzhurmatu civarı, Musul’da kuzeydeki Şeyhan ve Hamdaniye ve Kerkük’ün petrol sahası olan bölgeleri).

Ülkenin tarihsel mirası da grupların kendiliğinden güçlü bir federalizme yönelmesini engellemektedir. 

Özellikle Irak’ın Arap kesimi devletin hala bir Arap devleti olduğunu, Kürtlerin devletin zayıflığından  yararlanarak bugünkü noktaya ulaştıklarını düşünmekte dir. Bu nedenle, aslında pek çoğu için bugünkü durum geçicidir. Bunun mevcut haliyle sürmesi doğru değildir. Özellikle, IKBY’nin Musul, Kerkük ve Diyala gibi vilayetlerde genişleme çabaları ve IKBY’nin otorite sahasını buralara genişletmesi kabul görmemektedir.

Bölge ülkelerinin etkisi de son derece önemlidir. Irak’taki zayıf bir federalizmin ülkeyi parçalanmaya götüreceği endişesini taşıyan devletlerin Irak’taki siyasi grupları yönlendirmeleri ve birbirleri arasındaki işbirliği zayıf merkezi hükümet ve güçlü bir federasyon senaryosunu zayıflatmaktadır.

2 Cİ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR..,,

***

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder