3 Ekim 2018 Çarşamba

Gaziantep - Mahir Kaynak,


Gaziantep - Mahir Kaynak,

Kategori: Siyaset
2005-05-28


İki günümü yeni oluşan Anadolu Düşünce Grubu’nun Misafiri olarak Gaziantep’te geçirdim. 

  Gördüklerim ve hissettiklerim, doğduğum, çocukluğumu geçirdiğim bir yerde olmanın hazzını çok gerilere itti. Burası yapılması gerekenin ne olduğunu ve bunun mümkün kılmanın yollarını gösteren bir sergiyi andırıyordu. Düşünce Grubu diğerlerinden farklıydı. Her şeyi bildiğini zanneden ve bunları başkalarına aktarmak isteyen insanlardan oluşmamıştı. Grup kocaman bir soru işareti gibiydi. Anlamaya çalışıyor ve sorguluyordu. 

Aklıma ortaokul yıllarım geldi. Bir öğretmenim ne olacağımı sorduğunda, karşımdaki çıplak tepeleri gösterip, buraları fabrikalarla dolduracağımı söylemiştim. Bir çivi bile çakamadığım tepeler yemyeşildi ve etrafı fabrikalarla dolmuştu. Hayallerimin kişisel olmadığını, çevremdeki tüm insanların aynı şeyi hissetmiş olduklarını ve benden farklı olarak bunları hayata geçirdiklerini gördüm. 

Burada ne yeraltı zenginlikleri ne de verimli topraklar vardı. Devletin kaynakları buraya aktarılmamıştı. Her şey insan aklının ve gayretinin eseriydi. Üstelik tabiatın ve devletin cömert davrandığı yerlerle kıyaslanmayacak kadar büyük bir değişme ve gelişme sağlanmıştı. Orman ve yeşil başka yerlerde doğal bir örtü iken burada, sanki bir ressamın fırçasından çıkan bir tablo gibi, elle ve insan tarafından yapılmıştı. 

İnsanlar farklı bir ruh halini yansıtıyordu. Kimse bana verin ya da yapsınlar demiyor ne yapabilirim sorusuna cevap arıyordu. Zenginlik ve başarının kayıtsızlık, boş vermişlik yerine sorumluluk getirdiği insanların yaşadığı bir yerdi Gaziantep. Toplumun başarılı insanlarının oluşturduğu topluluğun yüzünde rahatlık değil, sorumluluk okunuyordu. 

Sanki ellerinden birinin adını alan, diğerinin adını veren koymuşlardı. Sadece alan elleri olan ve tek kollu gibi yaşayan insanların aslında sakat olduklarını ancak burada hissedebilirdiniz. Şehri çevreleyen ve fakir insanların oturduğu semtler onların sorunuydu. Ne devlet halletsin diyorlardı ne de fakirliğin bir kader ya da tembelliğin sonucu olduğunu söylüyorlardı. Oralardan söz ederken mahçup oluyor ve nasıl çözeceklerini anlatıyorlardı. Komünist olmadan toplumcu, gerici olmadan inanmış olmanın yolunu bulmuşlardı. 

‘Nerede O Eski Günler!’ diyemedim. 

Eskileri eser olarak korumuşlardı ama zihniyet, hayata bakış bir daha geri gelmemek üzere değişmişti. Yeni bir savaşın içinde gibiydiler ama bu sefer ellerinde tüfek yoktu ve geriliğe, ezilmişliğe karşı savaşıyorlardı. 

Bunları doğduğum toprakları savunmak için yazmıyorum ve bölgecilik hiç tanımadığım bir duygu. Ancak yenilgiyi ve geriliği kendinden başka her yerde arayanlara bir cevap olduğu için bu kadar etkilendiğim yeri anlatmaya çalışıyorum. Ekonomik hayatı sadece kazanmak olarak algılamayan ama ürettiğinden ve onun beğenilmesinden haz duyan, zenginliği daha iyi olmak için gerekli sayan bir zihniyetin izlerini bulduğum için mutlu oldum. 

Anadolu Düşünce Grubu’nun ilk işi biz kimiz, kimliğimiz nasıl tanımlamalıyız sorusuna cevap aramak olmuştu. Bu doğru bir başlangıçtı ve dünyanın en büyük gücü olduğu söylenen ABD’de aynı soruya cevap arıyordu. Kimlik, yaşayan bir varlık olduğu için sürekli gelişen bir kavram olmalıydı. Şüphesiz bu geçmişle bağların kesilmesi anlamına gelmezdi ama değişen dünya ona yeni renk ve biçimler katardı. Yeni kimliğin eskiyle ilişkisi bir çocukla yetişkin bir insan arasındaki fark ve benzerlikler gibiydi. Yetişkin insan ne çocuğun aynısı ne de ondan tamamen kopuk olabilirdi. 

İkinci soru ne yapmalıyız idi ve buna cevap aranıyordu. Sorunun ne koparabiliriz biçiminde olmaması beni en sevindiren şey oldu. Halkımızın en sevmediğim yanı açıkgözlüğün ve iş bilirlilik olarak tanımlanan üretmeden kazanma güdüsüydü ve içinde sorumluluğun, adaletin ve cömertliğin, kapalı biçimde de olsa, var olduğu üretmenin ve yaratmanın öne çıkması gerçekten haz veriyordu.


http://acikistihbarat.com/Haberler/1002-Haberler-MGK

***

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder