İMAMOKRASİ., BÖLÜM 1
Bu iddianame bu hali ile hasım/hısım iddianamesidir! AKP'nin hasım
olanlar sözde terör örgütüne üye olmakla itham ediliyorlar, hısım
olanların ise "lütfen" olarak dahi ifadesine başvurulmuyor! AKP'ye,
BOP'a muhalif isimleri kamuoyu önünde küçük düşürmeye, karalamaya,
sindirmeye, töhmet altında bırakmaya dönük bir iddianamedir!
İMAMOKRASİ / CUMHURİYET SAVCISI, HER SORUYU SORABİLİR Mİ YA DA
SÖZDE ERGENEKON TERÖR ÖRGÜTÜ DAVASI İLE İLGİLİ E-SAVUNMAM?!
Hayrullah Mahmud ÖZGÜR
9 Aralık 2008
Sayın Başkan,
Atatürk Türkiyesi'ni sonlandırmayı amaçlayan Büyük Ortadoğu Projesi
(BOP)'ne muhalif bir Gazeteciyim.
Öz Türkçesi ile karşıyım!
Çünkü, BOP'ta parçalanmış bir Türkiye öngörülüyor!
Rejim olarak da, ılımlı İslam bir Türk devleti...
Türkiye'den kopartılacak parça üzerinde ise büyük Kürdistan devleti
kurmayı planlıyorlar.
Büyük Ermeni devleti kurmayı planlıyorlar!
Soros'un sivil toplum kuruluşları üzerinden yürüttüğü "Post modern darbe
süreci ya da Türkiye ayağındaki kod adı ile söyleyecek olursak, Turkuvaz
dönüşüm"ün benzerleri, Ukrayna'da (Kod adı, Turuncu devrim), Gürcistan
(Kod adı, Gül devrimi) vb ülkelerde de yapıldı.
AKP, BOP'un Eş Başkanı bir siyasi parti!
Bende BOP'a muhalif olduğum için, BOP Eş Başkanı AKP'nin icraatlarını
yazılarımda sık sık eleştiriyor ve hatta vatana ihanet sayılan
uygulamalarını yerden yere vuruyorum.
Batı'da özelleştirmelerde belli bir orana sadık kalınırken, AKP'nin ne
kadar nakit merkezi olan kuruluş var ise ne kadar stratejik sektör var
ise hepsini özeleştirelim, dış güçlere verelim, küresel sermayenin
hizmetine sunalım anlayışına karşıyım.
Bu yüzden, işsiz bırakıldım.
Çalışma hakkım, AKP'nin medya patronlarına yaptığı baskı ve şantaj
sonucu engellenmek istendi!
Sayın Erdoğan'ın AKP yandaşı Fehmi Koru örneğinde olduğu gibi medyaya,
muhalif kalemlere, karikatüristlere karşı tavrı, üslubu ortada!
Son olarak medya patronu Aydın Doğan'a savaş ilan ettiği zamanki üslubu
ise hala hafızalarda!
Sözün özü, 4 yıl önce açılan işe iade davam hala yargıda ve sonuçlanmayı
bekliyor!
(Dosya No: Yargıtay, 9. Hukuk 18011, Çankaya)
Ne var ki, AKP iktidarında mağdur edildiğim yetmiyormuş gibi şimdi bir
de buna "terör örgütüne üye olmak" iddiası eklendi.
Sayın Savcı heyeti tarafından bu iddia ile itham ediliyorum!
Kaldı ki, başta Anayasal düzeni değiştirme iddiası olmak üzere, Atatürk
Türkiyesi'ni ortadan kaldırmak için her türlü kanun dışı, hukuk dışı
yola başvuran da AKP'dir, Gülen Cemaati'dir ve bu iddianameyi hazırlatan
"o kafa", "o zihniyet"tir.
Ezcümle, Türkiye'nin "Demokrasi" değil "İmamokrasi" ile yönetildiği bir
dönemde, BOP'a muhalif olmak, AKP'ye muhalif olmak demek, aynı zamanda
varlığı ispat edilemeyen, tamamıyla uyduruk bir terör örgütüne üye olmak
manasına mı gelmektedir?!
Asıl cevabı aranması gerekli soru bu olmalı!
Sayın Başkan,
Tam bu noktada, yeri gelmişken savcı heyetinin hazırlamış olduğu
"İddianame" ile ilgili birkaç gözlemimi paylaşmak isterim...
Kitabın adı: İddianame
Kitap, 4 cilt, 2474 sayfa, birinci hamur kağıda basılmış.
Kitabın Yazarları: Savcı Zekeriya Öz, Mehmet Ali Pekgüzel, Nihat Taşkın...
Gönderen: İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi
Dağıtım: Emniyet, polis karakolları...
Sınırlı sayıda isme gönderildiği ve kitabı yayına hazırlayanlar bana da
bir kopya gönderdikleri için meslektaşlarım arasında kıskançlık vesilesi
olsun istemem.
Bir kısım meslektaşımızın adımızı anmaya çekindiği bir ortamda, sağolsun
kitabın yazarları eserlerinde bana da yer vermişler.
Lütfetmişler, bir kopya da göndermişler, en içten teşekkürlerimle...
Ortada bir eser var!
Onun için emeği geçen herkese teşekkürü bir borç bilirim.
Basından okuduğumuz kadarıyla bu eser "ilk etapta" Türk Devleti'ne 500
bin liraya mal olmuş.
Kitapta, değişik bir pencereden Türkiye'nin siyasi tarihi anlatılmaya
çalışılmak istenmiş.
Bu üç yazara, Emniyet İstihbarat yaptığı dinleme ve izleme katkısı
üzerinden destek vermiş.
Terörle Mücadele'de geçen sorgu süremden biliyorum ki, oradakiler de
fazla mesai yaptılar.
Emniyet İstihbarat ise hala fazla mesai yapmaya devam ediyor.
AKP iktidarının talimatı ile hazırlandığı anlaşılan bu esere, kısaca göz
atacak olursak, karşımıza bazı dikkat çekici noktalar çıkıyor.
Şöyle ki:
Kitabın yazarları, önsözde daha iyi anlaşılması için "özet" yaptıklarını
söylüyorlar. Merak ediyorum, özet yapılmasa ne olurdu, çünkü kitap 2474
sayfa! Kitabı baştan sona okuyan herkes, hukuk tekniği içinde kalarak
kitabın (İddianame), 160 sayfada özetlenebileceğini görecektir.
(...)
Kitap fazlası ile eklektik, zorlama kes, biç, yapıştırlar ile dolu!
(...)
Kitapta yapılan telefon görüşmelerine binaen birçok küfür geçiyor. Hiç
küfür bilmeyen biri, bu kitabı okuduktan sonra, rahatlıkla, "bu kitabı
yazanın nokta nokta" diyebilir. Küfür içeren diyaloglar, genelde örgüt
üyesi olduğu iddia edilen kişiler arasında geçiyor. Küfrün adresi ya
iddia edilen bir örgüt üyesi ya da TSK! Genelkurmay Başkanı Özkök,
Büyükanıt, aile bireyleri vb! Bu isimlere yapılan küfürlerin hiçbiri
sansürlenmemiş! Ama her nedense, Fetullah Gülen Cemaati'ne karşı olan,
AKP'ye muhalif olduğu iddia edilen bu isimlerin hiçbiri ne Gülen'e, ne
Erdoğan'a, ne de Gül'e ve ailesine küfretmiş. Anlaşılan o ki, dinleme,
izleme yapanlar, diyalogları yerleştirirken AKP hariç, TSK dahil
yapmışlar! Burada art niyet aranabilir. Kaldı ki, yapılan konuşma
diyalogları içinde soruşturma devam ederken yapılan dinlemeler de var,
orada da açık seçik konuşmalar oluyor, her nedense soruşturmayı yürüten
Savcı hakkında da küfür yok! Neden?! Adam korkmadan TSK'ya küfrediyorsa,
Savcı'dan, Başbakan'dan, Cumhurbaşkanı'ndan neden korksun, değil mi?!
(...)
İddianame gizli tanık ifadeleri ile zenginleştirilmiş ama ortada ciddi
bir belge yok!
(...)
Kitapta, bol bol dedikodu var. Kim, kiminle kimi çekiştirmiş. Merak
ediyorsanız baştan sona okuyun. Televole zamanlarda, paparazzi mantığı
içeren diyaloglar bunlar! Zaten AKP Medyası, o konuşma diyaloglarını
haber yapıyor: Şok... Şok... Ergenekon terör Örgütü sanığı falanca, filan
hakkında ne demiş! İyi güzel de, adam dedikodu yapmış, netice fiil
nerede?! İddialar çok büyük, belgeler, savlar çok küçük!
(...)
Savcı iddianamenin birçok yerinde intibalarını kanıt diye sunuyor!
(...)
Kitapta, adı geçen bir numaralı isim Veli Küçük! Veli Küçük ile onun
etrafındaki isimler mercek altına alınmış. Asker, komutan kim varsa, her
konuşma, diyalog bolt'lanmış, yani üstü koyultulmuş. Veli Küçük dışında
28 Şubatçı komutanlar, 1 Mart Tezkeresi'ne karşı çıkan komutanlar, bir
de AKP muhalifleri iddianame kapsamında birbirleri ile
irtibatlandırılmaya çalışılmış. Ama buna rağmen ortada ciddi bir irtibat
kaydı yok! Bu noktada bir başka soru: Veli Küçük'le irtibatlı olduğu
iddia edilen Tuncay Güney'in ifadesine Savcılar neden başvurma ihtiyacı
hissetmemişler?! Yoksa Fetullah Gülen izin vermediği için mi?!
(...)
Gazeteci Güler Kömürcü'ye "iddianame"de özel yer ayrılmış. Kiminle ne
konuşmuş, kiminle ilişkisi var, hepsi kayda geçmiş. Güler Kömürcü'nün
diyaloglarından da bir şey çıkmıyor! Fiil nerede, o yok?! Buna karşılık
Kömürcü'nün bol bol özel hayatına girilmiş.
(...)
Sedat Peker, iddianamede mafya kolu olarak yer almış ama kitapta yer
alan diyaloglara, düşünce notlarına göre, akademisyen, uzman hüviyetinde
konuşmuş. Doç Dr Sedat Peker gibi... Kürt konusuna bakışı, siyasetteki
dağınıklık vb üzerine düşünceleri iddianamede yer almış! Peker'e iyi
prim yaptırmışlar! İddianameye yansıyan şekli ile Muzaffer Tekin'in
istihbarat servislerinin kullandığı bir saha elemanı olduğu intibaı
verilmeye çalışılmış.
(...)
Erdoğan, Ağar vb isimler hakkında iddianamede birçok belgesiz iddia var.
Belgesi var da bilerek mi o kısım boş bırakılmış, anlaşılmıyor! Bu
konuyu yazar heyetinin aydınlatması şart!
(...)
Savcı'nın iddiasına göre bu örgüt, her olayın altından çıkıyor. Acil
vurulacaklar listesi yayınlıyor, aynı zamanda birbirini vurmaya
kalkışıyor. Bir de devlet tüm suikastlerin azmettiricisi! Yani buradan
hareketle, "Türkiye Terör Devleti" gibi bir tanım ortaya çıkıyor! Saçma!
Çok özensiz bir çalışma! Eğer Apo iddia edildiği gibi devletin kadrolu
memuru ise yeniden yargılanması gerekmeyecek mi?! O zaman her şey ters
yüz olacak demektir. Vb!
(...)
Kitaptan anlaşıldığı üzere, Emniyet İstihbarat AKP iktidara geldiği
günden itibaren her yeri dinlemiş izlemiş. Birçok sanık kendi aralarında
yaptığı konuşmalarda dinlenme ihtimalinden bahsediyor. Savcı bunu
örgütün gizli ilişkileri olarak adlandırırken, her nedense aklına şu
basit düşünce gelmiyor: AKP iktidarında yasal olmayan dinlemeler
yapıldı! AKP muhalifleri de kendilerini devletin değil, AKP'li,
Gülen'ci, Anayasa Mahkemesi'nin laiklik karşıtı fiillerin odağı olarak
gördüğü bir yapının dinlediğini düşünüyor. Veli Küçük ve Adil Serdar
Saçan'ın konuşmalarında da anlaşılıyor ki, Jandarma da, Emniyet de
"irticai faliyetler"inden dolayı birçok Fetullah'çıyı, AKP'liyi yasal
olarak dinlemiş, izlemiş! Sözün özü, bu noktada hadiselere rövanşist
duygularla yaklaşan, "korku iklimi"ni yaratan AKP'nin ta kendisi!
Ezcümle, bir Türk atasözü şöyle der: Dinime küfreden bari Müselman olsa!
(...)
Emniyet'in AKP iktidar geldiği günden bu yana yaptığı tüm dinleme izleme
faaliyetlerine rağmen, bombalar patlamış! İnsanlar ölmüş! Danıştay
saldırısı ile sözde Ergenekon terör örgütü arasında bir bağlantı
kurulmaya çalışılıyor! O vakit sormak farz oldu, istihbarat var ise
saldırı neden önlenmedi?! Danıştay, Jandarma'nın mı yoksa Polis'in mi
koruma alanı içinde! Neden kameralar çalışmıyordu, neden polis saldırı
sırasında ortada yoktu?! Hrant Dink suikastinde neden polis izlemiş,
dinlemiş ama suikast gerçekleşmeden bir şey yapmamış?! Neden, niçin, niye?!
(...)
28 Şubat süreci'nin dominant yayın organı Cumhuriyet gazetesi, kitapta
mercek altına alınmış. İlhan Selçuk'un yaptığı telefon konuşmaları,
Mustafa Balbay'ın ziyaretleri, her şey kayda geçmiş. İlhan Selçuk'un
kapatma davasını askerin yargı üzerinden organize ettiği ifadesi kayıt
altına alınmış. İddianamede suç aranmaktan ziyade, Cumhuriyet
gazetesinde çalışanların, yönetenlerin maskesi düşürülmeye çalışılmış.
Bunların hepsi, askerci, darbeci vb diye... Buna karşılık AKP'ye karşı hem
medya hem de siyasi anlamda bir birliktelik kurma çabalarının hep boşa
gittiği de kayda geçirilmiş. Yani solcular çok konuşurlar ama
eylemsizdirler gibisine... AKP bağlamında Demirel'in Balbay'a, onun da
Selçuk'a aktardığı "bunlar salak, bir şeyden anlamıyorlar" kayda değer
bir uyarı.
(...)
Kitapta, akıllara durgunluk veren ifadeler, savcının iddiaları var!
Savcı, iddianame'yi uzaydan dünyaya ışınlanmış bir ruh hali içinde
kaleme almış. Sanki Türkiye'de her şey güllük gülistanlıkmış, sanki AKP
iktidar değilmiş, Türkiye'yi geren onlar değilmiş gibi bir üslup
kullanmış. Birçok sanığın telefon konuşmalarında, günlük siyaset,
AKP'nin yaptığı yanlışlar, karşı devrim çabalarına yönelik konuşmalar
göze çarpıyor!
(...)
Kutsal kitabımız Kur'an-ı Kerim'de, "sarhoşken namaz kılma", diye bir
ayet vardır. Sarhoşken kısmını attığınızda geriye, yanlış bir cümle
kalır. Misal, Fehmi Koru'nun, arkadaşı Gül'ün Cumhurbaşkanı olması
üzerine kaleme aldığı, "Tüm koltukları alacaz be annem" diye
böbürlendiği, tahrik ettiği bir ortamda sormazlar mı adama, siz
kimsiniz, in misiniz cin misiniz, yoksa Anayasa Mahkemesi'nin laiklik
karşıtlarının odağı haline gelen dediği zihniyet, cemaat vb o musunuz?!
Bunun gibi birçok misal var! Etki/tepki sürecine örnek gösterilebilecek!
(...)
İddianamede, istihbarat savaşlarının belirgin örneklerine de rastlamak
mümkün! Şöyle ki: Kitapta, Güler Kömürcü'nün evinin dinlendiği ile
ilgili bir iddia üzerine yaşadığı korku/gerilim bölümü var! Tirajik!
Birincisi dinleme yasal yapılmıyorsa suç! İkincisi birileri polis
kimliği ile gelip, Güler hanım sizin evinizi dinliyoruz, ama bundan
dolayı çok üzüntülüyüz diyorsa bu da suç! Çünkü yasal bir dinlemeyi
deşifre etmek de suç! Güler bu noktada Veli Küçük'ten yardım istiyor,
istihbaratçı diye! Oysa ki, Güler direkt Emniyet'e yazılı olarak sorsa,
o polisleri araştırsa, ortaya çok farklı bir tablo çıkabilirdi. Çünkü
anlaşılan o ki, birileri Güler üzerinden Veli Küçük'e operasyon yapmış.
Güler'in MİT bağlantısı, Küçük'ün Jandarma oluşu, Emniyet'in içindeki
bir birimin bu iddianameyi hazırlıyor oluşu, bu noktada "istihbarat
servisleri"nin birbirlerine operasyon yaptığı izlenimini veriyor.
Kitapta yer verilen bazı konuşma diyaloglarında, Güler Kömürcü ile
ilgili olarak "içimize mi sızıyor" yönündeki beyanlar, MİT'in, Jandarma
İstihbarat'a operasyon yaptığı yönünde algılandığı izlenimi var.
Anlaşılan o ki, Güler de bir gazeteci olarak, haber kaynakları nedeniyle
bu istihbarat savaşların tam orta yerinde kalmış.
(...)
Dikkat çekici bir başka husus: Birçok sanığın kimle, kaç defa konuştuğu
da iddianamede yer alıyor. Kaç defa konuşmaktan ziyade o görüşmelerde ne
konuşulduğu da önemli olmalı! Bir de operasyon yani Danıştay, Hrant Dink
vb suikastler başlamadan önce, bazı sanıklar bazı sanıklara ziyaret
yapmaya, sık sık görüşmeye başlamış! Bu da dikkat çekici bir başka
nokta! Cinayetler, bir grubun üzerine yıkılmak istendiği görünümü var!
Kitapta, bazı sanıkların, bir istihbarat elemanı gibi tuttuğu notlar
(Behiç Gürcihan), arkadaşları arasında o zat ile ilgili olarak "güven
uyandırmadığı, istihbaratçı olabileceği"ne yönelik beyanlar dikkat çekiyor!
(...)
Kitapta yer alan TBMM'nin basılıp, darbe ortamı hazırlamak, darbe
hazırlığı içinde olma iddialarına gelince... Bu da bir kişinin beyanına
dayanıyor ama her nedense kalpak alacak para bulamadıkları için
gerçekleşememiş! Oysa ki, darbe ortamı öyle hazırlanmaz, sayın
savcılarımız için açıklayayım şöyle hazırlanır:
ABD'ye 1 Mart Tezkeresi için söz verip tutmazsın... Rahmi Koç, Erdoğan'ın
1 milyar doları var dediğinde susarsan... Çocuklarını sponsorlarla
okutuyorken, bir anda boğaz kıyısında 5 villa, hem de tanesi 1,6 milyon
dolardan sahibi olursan... ABD açıklarında ağzına kadar uyuşturucu ile
dolu bir gemi CIA tarafından yakalanınca, danışmanını (Zapsu) bu gemi
başbakanın gemisidir, serbest bırakın diye araya sokarsan, daha sonra o
gemi, 22 Temmuz seçimleri öncesinde başbakanın oğlunun gemiciği olarak
ortaya çıkarsa... ABD İstanbul Başkonsolosluk binasında, beni başbakan
yapın, şunları yerine getirmeye hazırım dedikten sonra, Beyaz Saray'da
Bush tarafından ağırlanırsan... Her şeye easy/kolay dedikten sonra, her
şey daha da içinden çıkılmaz bir hal alırsa... ABD, AKP'ye güvenmesinin
bedelini Irak'ta bataklığa saplanarak öderse ve bundan dolayı 7 trilyon
dolar zarar ederse... Bunun üzerine Erdoğan da Soçi'de, Putin ile ABD'yi
satma pazarlığı yaparsa, yaptığı görüşme önce diplomasi koridorlarına
düşerse, internet ortamında o görüşmenin yüzde 70 içeriği yayınlanırsa,
geriye kalan yüzde 30'luk bölümde akçeli işler konuşulmuşsa... ABD'de,
Zapsu aman deliğe süpürmeyin Erdoğan'ı İran operasyonunda kullanın
ricasında bulunduktan sonra, ABD, AB, NATO'dan kopup, Kafkaslar'a,
İran'a yanaşmaya kalkışırsan, küresel anlamda 1960 etkisi yaratacak bir
konjonktürü kendi ellerin ile hazırlamış olursun. Bir de buna Atatürk
Türkiyesi'nin tüm nakit merkezlerinin özelleştirme adı altında, dış
güçlere, yandaşlara peşkeş çekilmesini ekleyecek olursak ve buna rağmen
220 milyar dolar olan borcun AKP iktidarında azalmayıp 280 milyar dolar
ile zirve yaptığı hatırlanacak olursa, tablonun hiç de iç açıcı olmadığı
görülecektir. Gül'ün de Erdoğan'ın da birçok yüzkızartıcı suçtan dolayı
Yargı'da sanık olduğu dikkate alınacak olursa, AKP'lilerin
açıklayamayacakları, hesabını veremeyecekleri bir zenginlik içinde
yaşadıkları göz önüne alınacak olursa, krizle birlikte AKP'nin büyüsü
tamamen ortadan kalkacak demektir. Kaldı ki, vatandaş zaten bankalara
ipotekli! Bir de AKP muhalifleri, olağan şüpheli, potansiyel terörist
vs... Darbe ortamı TBMM basılarak hazırlanmaz, yukarıda sıraladığım
hatalar, yanlışlar yapılarak hazırlanır. Art arda şehid cenazelerinin
geldiği bir ortamda, darbe günlüğü tuttuğu iddia edilen komutanın
sorumluluğundaki birimden Başbakan'ın oğlunun çürük raporu aldığı bir
atmosferde, o ülkenin başbakanı ortaya çıkıp derse ki, askerlik yan
gelip yatma yeri değildir, şehid aileleri ne düşünür, yurtta infial
yaşanmaz mı?! Sayın Savcılarımız, illa ki Türkiye'yi kim karıştırıyor
diye merak ediyor ve de failleri yakalamak istiyorlarsa, ABD, Rus,
İngiliz, Fransız, Alman, İsrail, İran, AB, Avrasya ülke
büyükelçiliklerini gözetim altına aldırsın ya da büyükelçileri gecenin
bir vakti gözaltına aldırıp sorgulasın! Bakalım o zaman nasıl bir tablo
çıkıyor karşılarına!
(...)
Sanıkların TSK ile ilgili beyanları, İlhan Selçuk'un asker kimin yanında
vb beyanları, iddianamede büyük yer kaplamış. AKP'li Egemen Bağış'ın,
2004 YAŞ süreci sonrasında, yapılan yeni atamalar bağlamında Erdoğan'ın
yanında "Desenize TSK da Tayyip Silahlı Kuvvetleri oldu" sözlerini hangi
kapsamda değerlendirmeliyiz?! Ya da Fehmi Koru'nun Gül'ün
Cumhurbaşkanlığı koltuğunu ele geçirmesi üzerine "tüm koltukları alacaz
be annem", sözlerini! Bunlar tahrik değil mi?! Kaldı ki, siyasette,
askerin yönünü merak eden sadece CHP'liler değil, AKP'liler de! Bir şey
yanlış ise AKP'nin yaptığı da yanlış! Bu anlamda o kadar çok örnek var
ki, nasılsa 2009 yaz mevsiminde ak koyun kara koyun kendiliğinden çıkar
ortaya!
(...)
İddianame, Ergenekon Lobi Yapılanması belgesi diye bir belge üzerine
inşa edilmiş. Belgenin kaynağı, MOSSAD ajanı olduğu iddia edilen
Gazeteci Tuncay Güney'den elde edilme! İddianameden Güney'in istihbarat
servisleri tarafından kullanılan bir eleman olduğu anlaşılıyor. Güney
hem Gülen'in en yakınındaki adam, hem de Veli Küçük'ün adamı! Hem de
CIA, Mossad vb! Bu noktada Güney'den çıkan Ergenekon lobi yapılanması
belgesinin Emniyet'in içindeki bir kanada (F Tipi yapı) ait olduğu
anlaşılıyor. Sanık Veli Küçük, böylesi bir örgütten haberi olmadığını
söylüyor. Savcı ise tüm iddiasını, örgüt yapılandırmasını bu belgeye
dayandırıyor. Eğer o belgenin, bir istihbarat servisi tarafından
yazılıp, piyasada dolaştırıldığı ortaya çıkacak olursa, Savcı'nın
iddiaları ne kadar inandırıcı olur?! Kaldı ki, iddianamede 1 numaralı
şüpheli olarak görülen Veli Küçük, konuşma diyaloglarından da
anlaşılacağı üzerine istihbaratçı bir general! Emekli! Piyasaya
güvenlik, danışmanlık işleri yapıyor. Erdoğan'ın deyişi ile tüccar! Bu
arada, AKP'nin, kendilerini deliğe süpürmeyip İran saldırısında
kullanmaları ricasında bulunduğu küresel sermayeye, geçen ay içinde
İsrail ve Yahudi ABD'nin İran saldırısına destek isteğine bir kez daha
"hayır" cevabını vermesi üzerine, Yahudi Cemaati Tuncay Güney'in
başındaki kippayı bir anda düşürüverdi; "Biz bu adamın, bu davanın
arkasında değiliz" mesajı verdi. Bu durumda, cevabı aranması gerekli
soru şu olmalı: Tuncay Güney, kimin adamı, kim, ne amaçla
konuşturuyor?!: A şıkkı: Gülen Cemaati, B şıkkı: AKP, C şıkkı: Emniyet
İstihbarat içindeki F Tipi yapı, D şıkkı: Hepsi!
(...)
Sayın Başkan,
İddianamede, şahsımı hedef alan iddialara da birkaç satırla netlik kazandırmaya çalışayım.
Şöyle ki:
Ultra Türkler Geliyor, başlıklı yazım, iddianamede sözde örgütle
bağlantı olarak ortaya konulmuş. Okumayanlar için o yazı:
http://newsgroups.derkeiler.com/Archive/Soc/soc.culture.turkish/2005-09/msg00777.html
(...)
***
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder