AĞRI İSYANLARI 1926 – 1930 BÖLÜM 5
IV. İSYAN YILLARINDA BÖLGEDEKİ SOSYAL YAŞAM
Cumhuriyetin kuruldugu yıllarda bölgedeki insanların çogunlugu kırsal alanda yasıyordu. Şehir ve ilçe merkezlerinde de kırsal alan özelliklerine rastlanmaktaydı.
İstanbul ve İzmir gibi sehirler hariç ülkenin tümünde oldugu gibi bölgede de sanayi yok denilecek vaziyetteydi. Bölgenin büyük bölümü daglıktı. 1920’li yıllarda da simdi oldugu gibi kıs mevsimi bölgede uzun sürmekteydi.
Tarım sadece ova tabanlarında ve yüksek platolarda yapılmaktaydı. Toprak ve yaylalar zengindi. Arazinin büyük bölümü agaların elindeydi. Bölge arazisi yöre insanını beslemeye yetmediginden ve arazinin yapısının eskıyalık faaliyetlerine uygun olması nedeni ile bölgede pek çok çete türemisti. İçinde yasadıkları, hayvanlarını besledikleri cografyayı, gizli yolları, geçitleri, magaraları çok iyi bilirlerdi. Bölge insanının yasadıgı sorun özünde ekonomik bir sorundu.
Uzun zamandan beri süregelen asiret yapısı kendini Agrı bölgesinde güçlü bir sekilde hissettiriyordu. Asiret düzeni; aynı soydan gelen ailelerin (akraba ve hısımların) ve kabilelerin bir reisin baskanlıgında ve ortak bir sosyal düzen içinde, aynı bölgede toplu olarak yasamalarıdır.32
Asiretlerin bir kısmı yarı yerlesik, diger kısmı ise göçebeydi. Göçebeler için sınır söz konusu degildi. Sözde sınır yasaklarına ragmen kaçakçılık, hayvan ticareti ve hayvansal besinlerin pazarlanmasından elde ettikleri gelirle yasamlarını sürdürüyorlardı. Göçerlerde asiret disiplini daha güçlüydü. Asiret reisinin büyük bir otoritesi vardı.
Ekonomik durumları ziraatla uğraşanlardan daha iyiydi.33
Asiretler çogunlukla birbirleriyle geçinemezlerdi. Tıpkı günümüzde de oldugu gibi arazi, kadın, kan davaları gibi sebepler çogu zaman asiret kavgalarına yol açıyordu.
Öte yandan asiret yapısı nedeniyle bölgede devletin vergiyi tam olarak toplayabildigini söylemek de mümkün degildi. 1925–1930 yılları arasında bölgeden toplanması gereken verginin ancak 1/10 toplanabilmisti.34
Asiretler sadece diger asiretlerle degil, kendi içlerinde de mücadele ediyorlardı. Örnegin, Agrı bölgesinin en büyük asiretlerinden olan Hayderenliler’in Patnos ve Ercis’te oturan üç reisi vardı. İsyanda adı geçecek olan Kör Hüseyin Pasa en ünlüsüydü. Hacı Timur ve Emin Pasa da asiretin reisleri arasındaydı. Bu üç kisi çok yakın akraba olmalarına ragmen aralarında kavga eksik olmazdı.35 Bu örnek bile bize yöre insanının yasayısı ve birbirleri ile olan iliskileri hakkında bilgi vermeye yetmektedir. Kör Hüseyin Paşa daha sonra çocukları ve mahiyeti ile beraber isyancılara katıldı.36 Daha sonra isyancılara Emin Pasa’nın da adamlarıyla katıldıkları bilinmektedir.37 Ancak Hacı Timur ile iliskili herhangi bir bilgi mevcut degildir.
Bölgede askere giden erkek sayısı da oldukça azdı. Bunun ise iki sebebi vardı.
Birincisi, nüfus kayıtları düzenli tutulmadıgından askerlik çagına gelenlerin bir kısmı kayıtlarda görülmüyor, dolayısı ile de askerlik çagrısı yapılamıyordu.
İkincisi ise nüfus kaydı olanların askere alınmalarında karsılasılan güçlüklerdi.
Cumhuriyet döneminin daha baslarında bölgedeki ilçe merkezlerine yollaryapıldıysa da bölücüler bunu “devletin egemenliginin bölgeye daha rahat getirilebilmesi ve orduların rahatça hareket edebilmesi için yaptırıldıgı” seklinde yorumladılar. Oysa bölge halkınıegitmek için okullar, asayisi temin etmek için karakollar, ulasımı saglamak için yollar yapılırkenhedef ülkenin tümüyle beraber bölgeyi de kalkındırmaktı. O günlerde bölgeye “medeniyet götürmek için” yapılan bu hamleler devletimize karsı bir isyan sebebi olarak kullanıldı.Bölgede sık yasanan isyanların sonunda; pek çok insan göç ederek yöresini terk etmek zorunda kaldı. Bunların geri dönmeleri ise daha fazla sıkıntıya sebep oldu. Zira o yıllardaülkeye Rumeli’nden göç olmaktaydı. Bu göçmenlerin bir kısmı isyancıların ayrıldıgı bölgelere gönderildi. Göçmenlere ve toprak alanlara tapu verilmedigi, batıya göçenlerin veya Suriye’ye, Irak’a kaçan agaların, beylerin kendi bölgelerinde etkileri kesilmedigi için, doguda ciddi bir ıslahat hareketlerine de geçilemedi.38
II İKİNCİ BÖLÜM
AĞRI İSYANI (1926–1930)
I. İSYANIN DOĞDUĞU ORTAM
Agrı İsyanı 16 Mayıs 1926’da basladı. İsyan, bazı yorumculara göre, birbirinden ayrı isyanlardan oluşmaktadır. Ancak gerçekte birbirinin devamı olan bu isyanlar 1930
yılının Ekim ayına kadar sürdü. Başlangıçta yurt içinde baslayan bu isyan, özellikle son yılına gelindiginde neredeyse tamamen _ran’dan gelen asiretlerin destegi ile sürdürüldü. Bu cümleden olarak en siddetli çarpısmaların da bu yıl içinde oldugu söylenebilir.
Agrı bölgesinde ortam isyan için müsaitti. Seyh Said isyanı bastırıldıktan sonra isyancıların tamamı yakalanamadıgından dolayı olaylar durmus görülse de, gerçekte sadece beklemedeydi. Zira isyan bastırılmasına ragmen pek çok isyancı yakalanamamıştı.
Seyh Said isyanından sonra Celalli, Hasenan, Cibran ve Hayderen asiretlerinin ileri gelenleri, hükümet kuvvetlerinden kaçarak Agrı Dagı’na sıgındılar.39 Bu asiretler 1926 yılında baslayacak olan Agrı isyanında önemli rol oynayacaklardı.40
Yusuf Taso’nun baslattıgı bu isyana daha sonra Bro Heski Tello da adamlarıyla katıldı. 1927 yılında isyancılara katılacak olan İhsan Nuri ise, bu isyanın öncesinde Seyh
Sait isyanına da katılmıstı. İhsan Nuri, 1925 yılında meydana gelen Seyh Said isyanı sırasında, Türk ordusunda yüzbası iken, birligi ile beraber isyancıların saflarına katıldı. Seyh Said isyanı bastırıldıgında İran’a kaçan İhsan Nuri ile Hoybun cemiyetinin faal elemanlarından olan Ermeni Zilan, Hoybun Cemiyetinin emri ile Agrı Dagı’na gittiler. Daha önce orada bulanan Celalli Asireti’nden Bro Heski Tello ve Yusuf Taso komutasındaki, kuvvetleri askeri egitime tabi tutmaya basladılar.41 Böylece isyanın ikinci asaması baslamıs oluyordu. Bu isyanın ikinci safhasından itibaren tertipçisi İngiliz ve Fransız destegiyle kurulan HOYBUN Cemiyeti (Kürt- Ermeni Cemiyeti)’ydi.
II. İSYANIN SEBEPLERİ
Seyh Sait isyanı sonrasında yakalanamayan isyancılar, Agrı Dagı bölgesinde saklanmaya devam ettiler. Teslim olarak kendi topraklarına dönmemeleri ve ülkeyi terk etmemeleri, Seyh Sait isyanın bakiyelerinin yeniden harekete geçebilmeleri için fırsat bekledikleri sonucunu ortaya çıkarmaktadır. Bölgede çıkarılacak yeni bir isyan da böyle bir fırsat olabilirdi.
Seyh Sait isyanının temelinde irtica vardır. Ancak Agrı İsyanının direk sebebi olarak din gösterilemez. Öncesinde yasanan Seyh Sait İsyanının din sebepli oldugu ve Agrı İsyanının içinde Seyh Sait’çilerin de büyük rol oynadıgı düşünülürse, din bahanesinin bu isyanda dolaylı da olsa bir rol oynadıgı sonucuna ulaşılacaktır.
Gerçekte isyan, çok basit sebepler bahane edilerek önceki isyanın bastırılmasına tepki olarak doğdu. İsyan ortaya çıktıktan sonra Hoybun’un da yönlendirmesiyle milliyetçi bir kimlik kazandı. Ağrı Ayaklanması, diğer Kürt ayaklanmalarına göre en az incelenen Kürt hareketlerinden birisidir. Ayrıca, diger ayaklanmalardan ikinci farkı, onlara göre en uzun süreli olması özelliğidir.
A) İSYANIN GÖRÜNÜRDEKİ SEBEBİ
4 yıl süren isyan boyunca, genellikle çapulculuk niteliginde olan birçok eskıya hareketleri oldu. Bunlara karsı da küçük askeri birlik hareketleri yapıldı. Ancak esas olarak üç ayrı tarihte ve ordu birlikleriyle büyük sayılabilecek çapta müdahale edilme ihtiyacı görülen ayaklanma hareketleri gerçeklesti. Bunların hemen hepsi “Kürt Özerkligi” altında yabancı propagandaları ile Türkiye’yi sıkıntıya sokmak amacını güttü.
İsyanın baslaması için görünürdeki sebep çok basitçe hazırlanmıs bir plana dayandı. Ayaklanmanın görünürdeki sebebi, o zamanlar da yörede sık sık yasanan hayvan çalma olaylarından birisidir.
1926 Mayıs’ı baslarında Yusuf TASO ve avanesinden olusan isyancı grup, Dogubayazıt’ın Muson bucagının Kalacik köyünden hayvan ve öteberi çalarak Agrı Dagı’na götürdüler. Buradaki maksatları kendilerini takibe gelecek olan Jandarma Müfrezesini bu bölgeye çekerek, Jandarmalara yapacakları müsademeyle zarar vermekti Böylece isyanı da baslatacaklardı.42 Yusuf TASO ve çetesinin İran sınırını geçip Bayazıd’ın Kalacık köyünden bir miktar hayvan çalarak Agrı yaylarına götürmesi Cumhuriyet tarihimizde “Agrı İsyanları” denilen bir seri olayları baslattı. Böylece bölge, 4 yıl kadar devam edecek asayissizlik olaylarına sahne oldu.
B) SEVRES ANTLAŞMASI VE SÖZDE KÜRDİSTAN
1. Sevres Antlaşması
İsyanın baslangıcından çok daha önce imzalanan Sevres, adeta Dogu’daki insanları kıskırtacak maddeler içeriyordu. Sevres’de sözde Kürdistan ile ilgili üç madde vardı. 62, 63 ve 64 ncü maddeler. Birinci Dünya Savasından sonra Kuzey Irak Kürtlerinin de yasadıgı Irak toprakları İngiltere’nin mandasına verildi. Sevres’le saptanan Osmanlı sınırları içindeki Kürtlere ise yukarıdaki maddelerle yerel özerklik getirilmekte, bu özerkligin bagımsızlıga dönüsmesini de ilk bakısta mümkün kılan bir ifade kullanmaktaydı.43
“Md.62: “Fırat’ın dogusunda, ileride saptanacak Ermenistan’ın güney sınırının güneyinde ve... Suriye ve Irak ile Türkiye sınırının kuzeyinde, Kürtlerin sayıca üstün bulundugu bölgelerin yerel özerkligini, is bu antlasmanın yürürlüge konulmasından baslayarak altı ay içerisinde... üç üyeden (İngiliz, Fransız, İtalyan) olusan bir komisyon hazırlayacaktır...”
Md.63: “…Osmanlı Hükümeti 62 nci maddede öngörülen (hükümlerle ilgili kararları) üç ay içerisinde kabul etmeyi ve yürürlüge koymayı simdiden kabul eder.”
Md.64: “İş bu antlasmanın yürürlüge konulusundan bir yıl sonra 62 nci maddede belirtilen bölgelerdeki Kürtler, bu bölgelerdeki nüfusun çogunlugunun Türkiye’den bagımsız olmak istediklerini kanıtlayarak Milletler Cemiyetine basvururlarsa ve Konsey de bu nüfusun bu bagımsızlıga yetenekli oldugu görüsüne varırsa ve bu bagımsızlıgı tanımayı Türkiye’ye salık verirse, Türkiye, bu tavsiyeye uymayı ve bu bölge üzerindeki bütün haklarından ve sıfatlarından vazgeçmeyi, simdiden yükümlenir…
” Bu vazgeçme gerçeklesirse ve gerçeklesecegi zaman, Kürdistan’ın simdiye dek Musul İlinde kalmıs kesiminde ( İngiliz Mandası altında) oturan
Kürtlerin, bu bağımsız Kürt Devletine kendi istekleriyle katılmalarına, Baslıca Müttefik Devletlerce (İngiltere, Fransa, İtalya, Japonya) hiçbir karsı çıkışta
bulunulmayacaktır.44
(2) Sözde Kürdistan
Görüldügü gibi md.62’ye göre Osmanlı sınırları içindeki Kürtler siyasi özerklige kavusmaktaydı. Yalnız bu özerk topragın güney sınırı belli olmakla birlikte, kuzey sınırı belirsizdi. Çünkü bu sınır, aynı zamanda, kurulması kararlastırılmıs olan Büyük Ermenistan’ın güney sınırıydı ve saptanması Sevres md. 89 hükmü sonucu ABD Baskanı W. Wilson’a bırakılmıstı. İste bu belirsizlik sonunda Sevres’in md. 62’yle özerklik verdigi ve 64 ncü md. ile bagımsızlık kapısını açık bıraktıgı Kürtler yine Sevres’in getirdigi Ermeni tehdidi yüzünden, Ankara’nın yönettigi kurtulus savasına güçlü bir destek vereceklerdi.
En ilginç olan madde ise 64 ncü madde idi. Çünkü “Osmanlı Kürtlerine ilk bakısta büyük olanaklar getiriyor” biçimde yorumlanabilecek bu madde pek o kadar net degildi.Maddede, Osmanlı sınırları içindeki Kürtlerin bagımsız devlet kurabilmeleri için 2 kosul ileri sürülmekteydi:
1) Osmanlıdan bagımsız olmak istediklerini kanıtlayarak MC’ye basvurmak. Ancak bu kanıtlamanın nasıl olacagı belli degildi. Bölgede oylama yapmanın zorlugu bir yana, böyle bir oylamanın sonucunun yaratacagı sıkıntılar da hesaplanmıs degildi. Bununla birlikte kesin olan bir husus varsa o da bu konudaki kararların tamamen İngiliz etkisinde alınacagıydı.
2) MC Komisyonunun Kürt halkının bagımsızlıga yetenekli olduguna karar vermesi ve Osmanlı Devleti’ni bu yönde bir kararı tanımaya çagırması. Bir kere böyle bir kararın hangi ölçütlere dayanacagı tamamen belirsizdi. Bununla birlikte ABD’nin henüz bölgeye müdahale düsüncesinde olmadıgı göz önüne alındıgında ve Konsey’e tamamen İngiltere’nin egemen oldugu anımsandıgında bu konuda da esas olarak İngiltere’nin etkili olacagı söylenebilirdi ve dolayısıyla Kürtlerin kaderi tamamen bu devletin eline verilmisti.
Bu durumda, böyle bir bagımsızlıgın İngiltere’nin o sıradaki ulusal çıkarlarına uyup uymayacagı hususu önemli oluyordu. İngiltere gibi sürekli dostları ve düsmanları olmayan, yalnızca sürekli kendi çıkarları olan bir devletin ittifakları ise her an degisebilirdi. İngiltere, Kürtlere güneydeki Suriye’ye egemen bir Fransa’nın egemenliginde kalabilecek bir bagımsızlık verebilirdi. Ya da güneyde kendi mandası Irak’ta yasayan Kürtlerle birleserek güçlenebilecek bir Kürdistan yaratabilirdi. Ancak bunların yerine Sevres’le iyice zayıflamıs bir Osmanlı’yı tercih etmesi daha mantıklıydı.
Bölgede Sevres antlasması ile oluşturulan sartlarda çıkarılan isyanlarda farklı bahaneler kullanıldı. Bu bahaneler daha çok Vergi, asker alma, jandarma baskısı, kaçakçılık, iskân uygulamaları, idari degisiklik kararları, sapkaya reaksiyon, Tunçelinde bir Genel Müfettislik kurulması gibi olaylardı. Ancak bütün bu bahaneler yine iç ve dıs tahrikçilerin kıskırtmaları ile sonuca ulasabildi. Tahrikçilerin en çok kullandıkları kozlar arasında “din elden gidiyor” gibi sloganlar vardı.45
Ama hiçbir olayda kitlenin bir ve beraber olarak ayaklandıgının örnegi yoktu. Çıkarılan ayaklanmalarda isyancılar bir türlü istenen bütünlük ve destegi sağlayamadılar.
Ayaklanmalarda, aşiretlerin çoğu devletin yanında yer aldı, ya da tarafsız kaldı. Bir olayda harekâta katılan asiretlerin, baska bir olayda devletle beraber eski işbirlikçileri ile savaştığının da örnekleri vardı. Bu durum ise neredeyse tüm ayaklanmaların başarısız olmasının arkasındaki temel nedendi.
6 CI BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR.,
***
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder