17 Ekim 2018 Çarşamba

AĞRI İSYANLARI 1926 – 1930 BÖLÜM 4

AĞRI İSYANLARI  1926 – 1930 BÖLÜM 4



II. İKİNCİ BÖLÜM

İSYAN BÖLGESİNİN TARİHİ VE JEOPOLİTİĞİ

I. BÖLGENİN TARİHİ

Orta Asya'dan gelen kavimlerin Anadolu'ya girişleri sırasında bölge, bir geçis oluşturmus, dolayısıyla birçok medeniyete de sahne olmuştur. Ancak bu medeniyetler özellikle Agrı'yı bir giris kapısı olarak gördüklerinden burada çok köklü bir uygarlık olusturamadılar. Bölgede egemenlik kurdukları sanılan Hititler'in güçlerini yitirmeleri üzerine, M.Ö.1340- M.Ö.1200 tarihleri arasında Hurriler bölgeye yerlestiler. Agrı bölgesinde en köklü uygarlıgı Hurilerden sonra gelen Urartular kurdular. Bölgede daha sonra sırayla Kimmerler, Medler, Persler ve Sakalar hüküm sürdüler. Malazgirt Savası’ndan sonra Sökmenli Devleti, Atabekler,İlhanlılar, Karakoyunlular ve Akkoyunlular bölgeye hâkim oldular.

Osmanlı İmparatorluğu 1514 yılındaki Çaldıran savasından sonra bölgeyi ele geçirdi. Doğu vilayetleri Osmanlılara Yavuz Sultan Selim zamanında ve Diyarbakır kalesi muhasarası müstesna olmak üzere, mücadelesiz geçti. O güne kadar bölge İranlıların kontrolündeydi.4 Bölge Osmanlı eğemenliğine geçtikten sonra, Yavuz Sultan Selim’in  İran seferinde Osmanlı tarafını tutan ve sonra da devlete bağlılığını gösteren mahalli beylere ellerinde ve tasarruflarında bulunan yerler ocaklık olarak verildi.

Özellikle Kanuni Sultan Süleyman döneminde bölge bes sancağa ayrılarak yerleşik düzene geçilmesi için göçebe aşiretleri iskâna tabi tutuldu ve topraga yerleşmeye özendirildi.

  Feodal yapı ve Padisah fermanları sayesinde kendilerine sancak ve dirlik verilen beylerin egemenligi neredeyse Tanzimat Dönemi’ne kadar sürdü. 1864 Vilayet 

Nizamnamesi ile mahalli beylerin nüfuzları azaldı. Ayrıcalıklı statüler sonunda kaldırıldı. Vilayetlerin, livaların, kazaların, köylerin idari yapılanmaları tamamlandı.5
İsyan bölgesinin tarihi Sark Meselesi veya Dogu Sorunu’nun ortaya çıkması ile önem kazanmıstır. Denilebilir ki, “Sark Meselesi” kavramı ilk olarak 1815 Viyana
Konferansı’nda gündeme Ruslar tarafından getirildi. Konu ”Osmanlı’daki Hıristiyan azınlıkların durumu” idi. Osmanlı’nın yıkılmasına kadar devam eden süreçte bu kavram görünüs ve esasta birbirinden farklı iki mana tasıdı. Görünüste, Osmanlı’daki Hıristiyan unsurların korunmasıydı.

Esasta ise, Osmanlı topraklarının Avrupa Devletlerince paylasılmasıydı. Osmanlı İmparatorlugu ise Avrupa’nın bahanelerini ortadan kaldırmak maksadıyla pek çok reformlar yaptı. Yine de onları tatmin edemedi.

31 Mart 1877’de imzalanan Lozan Protokolü ile Osmanlı’daki Hıristiyan azınlık konusunun desilmeye devam edilecegi anlaşıldı. Ancak protokolün kabulü ile savasın önüne geçileceği bahane edilmekteydi.6 Yine de protokolün sonunda 1877–1878 Osmanlı – Rus savaşları gerçekleşti. Rusların galibiyeti ile sonuçlanan savasın sonunda  imzalanan Ayastefanos antlaşmasının Avrupalı devletler tarafından kabul edilmemesi üzerine Berlin Antlaşması imzalandı. Antlasmanın maddeleri gerçekten çok agırdı:7

a. Balkanlarda Sırbistan, Romanya ve Karadag bagımsızlıgını;
b. Bosna-Hersek’in yönetiminin Avusturya’ya bırakılması;
c. Dogu’da Kars, Ardahan, Batum’un Ruslara verilmesini;
d. Dogu Anadolu’da sözde Ermenilerin çogunlukta bulundukları yerlerde ıslahat yapılmasını öngörüyordu.

Rusya Ermenilerle ilgili hüküm sayesinde Kars’tan İskenderun’a kadar uzanarak Akdeniz’e açılmayı hedefliyordu. İngilizler ise Ermenileri Rusların önünü kesmek amacıyla kullanmaya çalısıyordu. Bu mücadele içerisinde Osmanlı - Rus savaslarında bölge birkaç kez el degistirdi. Bu dönemde ise Padisah II. Abdülhamid eski beylerin ve hanedanların rakibi durumundaki kalabalık asiretleri teskilatlandırarak merkezi otoriteyi güçlendirmek ve gittikçe artan Ermeni faaliyetlerine engel olmak istedi.

Ekonomik çıkarların öne çıkmaya basladıgı dönemde “Dogu Sorunu” daha fazla önem kazanmaya baslamıstı. Osmanlı Devleti 1900 yılında Almanlara yaklasıp Bagdat Demiryolu yapımını onlara verince olayların siyasi boyutu da degisti. Tahrik edilen Ermenilere Araplar da katıldı. Ayrıca bölgede yasayan Kürtler de kıskırtılmaya baslandı. 

Bu olaylar çerçevesinde Agrı da, “Dogu Sorunu” adı verilen bölge cografyasının içinde yer aldı. 19 ncu yüzyılda Agrı bölgesi, Erzurum vilayetinin Bayezıd livasına baglı 5 nahiyeden birisi idi.8

Osmanlı döneminde, günümüz Agrı ili sınırları içinde yer alan Dogubayazıt sancak merkeziydi. Agrı ise bu sancaga baglı küçük bir yerlesim alanıydı. O zaman ki adı 

Sarbulak’tı. Sehir, 1876 yılından sonra gelismeye basladı. Önce bucak merkezi, sonra da ilçe merkezi oldu. Ermeniler daha sonra Sarbulak’a siyah taslardan bir kilise yapınca yörenin adını “Karakilise” olarak degistirmeye çalıstılar. Yöreye Kasım 1919 yılında “Karaköse” adı verildi. 1927 yılında vilayet merkezi olan Karaköse, bölgenin en yüksek dagından dolayı “Agrı” adını aldı.9

Kürtlerin tarihi ve dili ile ilgili ise pek çok iddia vardır. Kesin olarak bilinen Osmanlı İmparatorluğu’nun son yıllarına kadar bölgede sorun yasanmadıgıdır. Ancak tarihi ipek yolunun önemini yitirmesinden sonra bölgenin ekonomik gücü zayıfladı. Bayındırlık faaliyetlerinden de yoksun kalan bölge insanı, cumhuriyetin kurulduğu döneme gelindiğinde oldukça fakir ve yoksuldu.

İstiklal savası sıralarında Kürtlerle meskûn bölgelerde birkaç istisna dısında önemli olay olmadı. Gerçi bu bölgeden milli mücadele için pek asker de alınmadı.10 Özellikle Ermenistan ile sıkıntıların yasandıgı dönemde bölgedeki Kürtlerin, Ermenileri ortak tehlike olarak görmesi olayların olmaması konusunda en büyük faktör oldu.

Yasanan olayların sonunda, nihayet 2/3 Aralık 1920’deki Gümrü Antlasması’ndan sonra Agrı kesin olarak Misak-ı Milli içerisinde kaldı. Agrılılar Türkiye Cumhuriyeti’ne dâhil olduktan sonra, 1925’de Seyh Sait İsyanı’na katılmadılar. Hatta bazı asiretler İran’a sıgınmak isteyen Seyh Sait yanlılarına karsı savastılar.
Ancak Cumhuriyet döneminde, Avrupalılar her fırsatta “Hıristiyan oldukları için ellerinden tutmaya zorunlu hissettikleri Ermenileri katleden, vahsi bir topluluk olarak gördükleri Kürtlere” sahip çıktıkları rolünü oynadılar. Böylece “Sark Meselesi” de yeni bir boyut kazandı.

II. MİLLİ MÜCADELE DÖNEMİNDE İSYAN BÖLGESİ

Bölge gününüzde oldugu gibi isyan yıllarında da nüfus yapısı itibarı ile homojen degildi. O zaman da bölgede ırk ve din bakımından farklı kökenden insanlar 
bulunmaktaydılar.
Bunun sonucu olarak önceleri din, sonraları ise ırk kökenli kandırmacalarla bölgede pek çok ayaklanmalar oldu. Bu ayaklanmalar baslangıçta Ermeniler tarafından çıkarıldıysa da sonradan Kürt ayaklanmalarına dönüstü. Ermeni ayaklanmalarında oldugu gibi, Kürt ayaklanmalarında da dıs güçler etkili oldular.

Bu amaçla 1914’ten itibaren, Birinci Dünya Savası boyunca İngiliz gizli servisleri, bazı asiret seyhlerine sokuldular. Onlara “hediye” adı altında rüsvetler verdiler. 
İngilizler verdikleri rüsvetlerin etkisi ile bazı Kürt asiretlerine dost ve müttefik gözü ile bakmaya basladılar. Milli mücadele döneminde ise sartlar degismisti. Mustafa Kemal Pasa, 1919’da Erzurum ve Sivas kongrelerinde üye olarak çagırdıgı asiret liderleri ile mücadelesine desteklerini saglayacak sekilde anlastı.11 Agrı ise, Erzurum’daki Vilayat-ı Sarkiye Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti’nin fahri üyesi yapıldı.12 Bu cemiyet, bölgede yasayan insanların Kürt-Türk ayırımı yapmaksızın kendilerini savunmak amacıyla kurmus oldukları bir örgüttü.13  Erzurum Kongresi’ne, Bayazıt’tan Hüseyin Avni Ulas, Diyadin’den İsmail Nalbantoglu ve Mustafa Bey, Karaköse’den Necati Güner delege olarak katıldılar.14 Cemiyet, Doğu Anadolu bölgesinin Ermeni topragı olmasına mani olan siyasi, sosyal faaliyetleri gösteren önemli bir güç teşkil etmişti.15
Kazım Karabekir Paşa’nın yaptıgı Sark Harekâtı’na, Pasanın da çabaları ile Kürt asiretleri de istirak ettiler. Böylece olası bir “Kürt – Ermeni ittifakının” önüne geçilmis oldu.16
Öte yandan ters yönde çalısmalar da vardı. Milli mücadelenin daha baslangıcından itibaren Dogu’daki Kürt vatandasları Atatürk’e karsı kullanılmak istendi. İstanbul Hükümeti, İngilizlerin de yardımıyla Kürt asiretlerini ayaklandırılmak için çaba harcadı.17 

Ancak, Milli Mücadele boyunca yöre insanı Atatürk ve silah arkadaslarının yanında oldular. Özellikle Ermeniler ve Ermenistan tehdidi, bu yakınlasmayı hızlandırıcı bir rol oynadı.

Lozan görüsmelerinde ise Lord Curzon’un Musul konusunu öne sürerek, “Kürtler arasında halk oylaması yapılmasına razı olmadıgını belirtmesi” toplantıda bulunan Türkiye temsilcilerinin tepkilerini çekti. Curzon’a göre böyle bir oylama mümkün degildi. Curzon’un bu ifadelerine karsı Türkiye’de de büyük tepkiler gösterildi. Yusuf Ziya Bey (Bitlis milletvekili), Necip Bey (Mardin milletvekili), Hacı İlyas Sami Efendi (Mus milletvekili) gibi Kürt kökenli yörelerden gelen vekiller; “Kürtlerin ayrı bir talebi olmadıgı ve Türklerle beraber yasamak arzuları oldugunu” bildirilmis bulunuyorlardı.18

Bölge insanı, cumhuriyetin ilk yıllarında Anadolu’nun tamamı gibi sıkıntılar altında yasadı. Ancak bölgenin aşiretlere baglı sosyal yapısı kolay kandırılmalarına sebep oldu. 

Bu sebep çogu kez dindi. Bunun yanı sıra bireysel sebepli ayaklanmalar da oldu. Bunlara Beytüssebap isyanı (küçük çaplı ekonomik ve sosyal amaçlı isyan), Güyan isyanı ( Kürt Devleti kurma amaçlı), Seyh Sait isyanı (büyük çaplı irtica amaçlı isyan) örnek olarak gösterilebilir.19 Çıkarılan bu isyanlarda hangi devletin çıkarı varsa o devlet, Kürtleri “Bagımsızlık” aldatmacası ile ayaklandırdı. Ancak bu devletler hedefledikleri çıkarlarına ulastıktan sonra, Kürtleri yüz üstü bırakmaktan da çekinmediler. Özellikle İngiltere bu baskaldırı potansiyelini çok kullandı. Her seye ragmen Kürt isyanlarında, halkın tamamının isyancıların yanında yer almadıklarıgörülmektedir. Hatta halkın ve asiretlerin bir kısmı isyancılara karsı çıkarak güvenlik kuvvetlerine destek olmuslardır.

İste Cumhuriyet Döneminde Agrı bölgesinde meydana gelen isyanda İngilizler yine en önemli kıskırtıcı konumundaydılar. Bu isyan daha sonra kurulacak olan 
Ermeni - Kürt iliskilerinde de önemli bir yer tutacaktı.


III. BÖLGENİN COĞRAFİ YAPISI VE JEOPOLİTİĞİ

Agrı Dagı, Türkiye, Ermenistan, Nahçıvan ve _ran devlet sınırlarının kesisme noktası yakınında yer almaktadır. Bulundugu konum itibarı ile askeri savunmaya uygundur. 
Bu cümleden olarak stratejik önemi olan bu dagı elinde bulunduran kuvvetler digerine göre avantajlı olacaktır.

Bölge cografi yapısı itibarı ile düzenli bir askeri harekâttan çok terör ve eskıyalık faaliyetlerine kolaylık saglar. Büyük ve Küçük Agrı adı ile iki farklı bloktan olusan  Ağrı Dagı cografi özellikleri ile ülkemizde diger tüm yükseltilerden ayrılmaktadır.

Büyük Agrı ve Küçük Agrı’nın Türk sınırı20 içerisindeki parçası genellikle bölgenin en arızalı kısmı olup kayalık ve susuz oldugu için askeri harekâta elverişli değildir.21 
Tepeleri örten büyük kar kütlelerine ragmen Agrı Dagı’nda ancak iki mühim su kaynağı vardır. Bunlar, 

KAYNAK;

Serdar bulak Vadisi ve Meşhur Yakup membası dır. Bundan dolayı da dogal hayat da fakirdir.22 Serdar bulak geçidi, Büyük ve Küçük agrı daglarını birbirinden ayıran ve yükseltisi 2700 metreyi bulan bir boyun noktasıdır.23 Bu cümleden olarak, Agrı isyanı patlak verdikten sonra yapılan tüm askeri harekâtlarda “Serdarbulak” bölgesinin adının sıkça geçecegi söylenebilir.

Agrı Dagı, Türkiye – İran hududunda olup 5156 metre yüksekligindedir. Bu dagın 3500 metreden yukarısı eskiden beri karlarla kaplıdır.24 Rakımın yüksek ve engebeli olması, dag üzerindeki kırık arazinin çoklugu, saklanmaya müsait magara, geçit ve gedikler özellikle eskıyalara avantaj saglar. Aynı sartlar düzenli askeri harekâtlar yapan birlikler için ise sıkıntı yaratır.

Ayrıca dagın her noktasından çıkıs olmaması ve dagın yakın çevresinin düz bir yapıda bulunması, daga yaklasmayı zorlastırmaktadır. Zira çok uzun mesafeden gözetleme yapmak imkânı vardır. Gece yapılacak harekâtlar için ise arazinin zorlugu harekâtı tehdit edebilmektedir. İsyan yıllarında da bu cografi yapı isyancıların isini kolaylastırmıstır.

   Küçük Agrı’nın İran dâhilindeki kısmı ise nispeten az arızalı ve arazi yapısı olarak eskıya hareketlerine daha müsaitti. Herhangi bir harekât yapılması halinde asiler, aile, esya ve hayvanlarını o tarafa geçirerek İran köylerinde barındırabildiler.
Türkiye’nin en yüksek noktası olan bu dag, Dogu Anadolu Bölgesi’nde, Erzurum- Kars Yaylası kesimini Murat Havzası’ndan ayıran merkezi sırt Karasu-Aras Dagları’nın dogu ucunda yükselen büyük bir volkan konisidir.

Dagın zirvesinde Agustos ayında bile ısı çok düsüktür. Özellikle 5000 metreye yaklasılınca yamaçların sarplıgı daha da artar; ısı da -8* civarında olur.25
Büyük ve Küçük Agrı olarak bilinen her iki dagın çevre uzunlugu 128 km.dir. Agrı Dagı’nın tepe tarafı üç çatallıdır. En yüksek zirvesi Igdır’a bakmaktadır. Agrı Dagı küçük tepeler teskil etmeden, birden bire tek basına yükselerek dünya volkanlarının en görkemlisi olmustur.
Dag, genis bir alana egemen oldugu için Igdır ilinin ve Nahçıvan’ın her tarafından, Agrı ilinin birçok yerinden, Van, Erzurum, Kars, Ermenistan ve İran’ın yüksek yerlerinden görülmektedir. Genellikle dogu-batı dogrultusunda uzanır. Van havzasını İran Azerbaycan’ından ayıran bir kesime yerlesmistir. Dagın, % 65’lik kesimi Igdır ili, %35’lik kesimi ise Agrı ili topraklarında kalır. Agrı Dagı, kendisine en yakın kentler olan Igdır’a 15 km, Dogubayazıt’a ise
20 km uzaktadır.26

Bölgede bulunan ve yöre halkınca da bilinen magaralardan birinin adı “Lawrence Magarası”dır. Yöre halkının anlattıgı rivayete göre, “İngiliz casusu Lawrence gelip bu magarada Mkalmıs ve Agrı isyanını çıkartmıstır.” Ancak bu olayda Lawrence’ın da rolü oldugunu gösteren bir belgeye rastlanılamamıstır. Çöküntünün güney yamacında ve yaklasık 2.800–3.000 m yükseltisinde bir pınar vardır. Buna “Yakup Peygamber Çesmesi” denir. Adı geçen Peygamberin buraya gelerek abdest aldıgı ve namaz kıldıgı söylenmektedir.27

    Agrı Dagı’nda su kaynagı bulmak olanaksızdır. Dagın üstünde çok büyük ölçüde kar birikmesine karsın, çatlaklar ve volkanik yapı suyu hemen çeker. Bu nedenle isyancıların yiyecek ve su sıkıntısı yasadıklarını söyleyebiliriz. Dagın yamaçlarında agaçsı bitki örtüsü çok seyrektir.

    Bu durum, dagın zeminini olusturan yanardag kökenli kayaçların geçirimli olmasının yol açtıgı su azlıgıyla da ilgilidir. Ayrıca bir yandan insanların, bir yandan da hayvanların ormanı acımasız bir sekilde yok etmis olmasının da, bu görünümde büyük rolü vardır.

Büyük Agrı Dagı’nda 3.000 m. kadar olan ve yayla olarak kullanılan kesimler otlak alanlardır. 3.000 m.den baslayarak kalıcı kar sınırı olan, 4.000 m’ye kadar uzanan alanlar ise yüksek dag çayırları ile kaplıdır. Büyük Agrı Dagı üzerinde yer alan otlaklar çevre ve bölge halkı için büyük bir ekonomik deger tasır. Özellikle küçükbas hayvancılık yapılmasına olanak saglayan bu alanlar yaz mevsimi boyunca yayla olarak kullanılır. Büyük Agrı Dagı’nda zengin bir yaban hayatı görülür. Yüksek kesiminde kurt, ayı toplulukları ve yaban koyunu, Büyük Agrı Dagı kuzey yamaçlarında sazlık göllerde çok sayıda yabani kus, keklik ve ördek bulunur.28 1930’lu yıllarda anılan bu av hayvanlarının en az günümüzde oldugu kadar çesitli ve bol miktarda oldukları düsünülebilir. Ancak bütün bunlara ragmen isyan yıllarında isyancılar için bir kayna gibi görülen bu av hayvanları, sayıları gittikçe artacak olan isyancıları beslemeye yetmeyecektir.

Agrı Dagı, çesitli kültürlerde farklı sekilde adlandırılmıstır. Yakut dilinde “Agr”, “Selçuklu Türklerinde “Egri Dag”, bazen de “Agır Dag”, _ranlı’larda “Küh-ı Nuh”, Araplarda Büyük Agrı’ya “Cebelü’l-haris”, Küçük Agrı’ya ise “Cebelü’l-huveyris”, isimleri verilmistir. MErmeniler bu daga “Massis” veya “Masik” derken, batı cografyacıları “Ararat” demektedirler.
Ararat adı dinsel kitaplara geçmis olan “Nuh Tufanı ve Nuh’un Gemisi” söylencesinden geldigi belirtilir.29

20 nci yüzyılın basında Agrı dagı, üç devlet arasında bir hudut tası görevi görmekteydi. Agrı Dagı’nın güney cografyası Rusya’ya, kuzey cografyası Türkiye’ye ve Küçük Agrı Dagı’nın dogu cografyası _ran’a aitti. Türkiye ile Sovyetler Birligi arasında imzalanan Kars ve Moskova antlasmaları ile sınırın Aras nehrinden geçirilmesi üzerine, 

Büyük Agrı Dagı’nın kuzeyi de Türkiye topraklarına alındı.30
İran ile Küçük Agrı meselesi, isyanın gelisimine paralel olarak 1930 yılındaki görüsmeler sonunda çözülecekti. Nihayet 1932 yılında Küçük Agrı da Türkiye topraklarına katılacaktı.

   Ağrı isyanında adı geçen bir diger bölge de Süphan Dagı’dır. Burası, Agrı Dagı’na çok yakın bir bölge degildir. Ama bu bölgede de Agrı isyancılarına destek olmak ve bölgedeki askeri yogunlugu azaltmak maksadı ile eskıyacılık faaliyetleri oldu. Ancak, nispeten sınırdan daha içeride olmasına ragmen jeopolitik olarak aynı öneme sahiptir. 

Yine askeri harekâtı zorlastırır. Eskıyaya ve elinde bulundurana avantaj saglar.
İsyan yılları boyunca sadece Agrı Dagı bölgesinde degil civar bölgelerde de isyancıların faaliyetleri olmustur. Buna karsılık tüm bu bölgelere askeri hareketler yapılmıstır. 

Bu bölgelerden birisi de Süphan Dagı’dır. Süphan Dagı, Erciyes kasabasının batısına düser. Sipsivri bir külah seklinde bulunan Süphan Dagı bütün civar vilayetlerden Bitlis, Mus ve Van’dan görülebilmektedir.31 Bu dagın da, tıpkı Agrı Dağı gibi yükseklerinde hiçbir köy olmadıgı gibi su ve ot da yoktur. Bu durum ise yapılan askeri harekâtlar dan  kaçmak amacıyla yükseklere çıkmak zorunda kalan eskıyalara sıkıntı yaratmıştır.

Şüphesiz ki isyan yıllarında bu  hayvanların daha da fazla oldugundan bahsetmek yanlıs olmaz. İsyancılar yasayacakları yiyecek sıkıntısını bu yolla
çözmek isteyeceklerdi.


5 Cİ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR.,

***

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder