27 Şubat 2017 Pazartesi

KIBRIS’LA İLGİLİ TBMM DEKLARASYONLARI BÖLÜM 2



KIBRIS’LA İLGİLİ TBMM DEKLARASYONLARI BÖLÜM 2


B.2.3. 4 Temmuz 1997 Demirel-Denktaş Ortak Deklarasyonu

BM Genel Sekreteri’nin iyiniyet misyonu Ada’daki iki eşit topluma yönelik olup, iki liderin, serbest iradeleriyle karşılıklı kabul edilebilir bir çözümü müzakere etmeleri esastır.
BM çözüm çerçevesi ve parametreleri üzerinde yürütülecek olan müzakere sürecine herhangi bir dış müdahalede bulunulması kabul edilemez. Taraflar bu anlayışla, doğrudangörüşme sürecini desteklemekte ve başlatılacak olan New York görüşmelerinin Kıbrıs meselesine adil ve gerçekçi bir çözüm bulunması için uygun bir fırsat oluşturduğukanaatini taşımaktadır.

Kıbrıs Türk Tarafı bu sürece yapıcı ve olumlu bir anlayışla katılacaktır. İki toplumluluk, iki kesimlilik, tarafların siyasi eşitliği, kalıcı bir çözümün temel parameterlerinioluşturacaktır. Kıbrıs’ta iki ayrı halk ve yönetim bulunmaktadır. Rum Yönetimi’ni uluslararası hukuka aykırı olarak meşru hükümet addeden yaklaşımlar, Kıbrıs sorunununçözümüne hiçbir şekilde yardımcı olmamaktadır. Kıbrıs Türk Tarafı’nın eşit siyasi ve hukuki statüsünün kabul edilmesi ve KKTC’ne karşı uluslararası alanda uygulananengelleyici tedbirlerin kaldırılması, çözüm çabalarını kolaylaştıracak ve güçlendirecektir.

Kıbrıs’ta yaşayabilir bir çözüm iki taraf arasında güven ortamının tesisinden geçer, kapsamlı bir çözümde Kıbrıs Türk Tarafı’nın, siyasal, hukuki ve egemenlik hakları ilemeşru menfaatlerinin teminat altına alınmasından vazgeçilemez. Serbest müzakereler yoluyla varılacak çözüm, her iki tarafta ayrı referandum larla iki halkın onayınasunulacaktır.

1960 Garanti ve İttifak Anlaşmaları her koşul altında geçerli ve yürürlükte kalmaya devam edecek, bu anlaşmaların doğrudan veya dolaylı olarak değiştirilmesine müsaadeedilmeyecek; varılacak kapsamlı çözüm bu anlaşmaların güvencesi altına alınacak ve Türkiye’nin etkin ve fiili garantisi devam edecektir.


1960 anlaşmalarıyla Kıbrıs’taki iki toplum arasında bir iç denge ile hak ve sorumlulukları itibarıyla Türkiye ve Yunanistan arasında bir dış denge tesis edilmiştir. 

Söz konusu dış denge bölgesel barış ve istikrarın ayrılmaz bir parçasıdır. 1960 anlaşmaları Kıbrıs’ın, Türkiye ve Yunanistan’ın üye olmadıkları uluslararası siyasi ve ekonomik birliklere katılamayacağını öngörmektedir. Uluslararası hukuk ile bölgesel barış ve istikrarın bir gereği olarak Kıbrıs, bu esasları içerecek bir çözümden sonra ancak Türkiye’nin de içinde bulunacağı Avrupa Birliği’ne tam üye olabilecek, Güney Kıbrıs Rum Yönetimi’nin uluslararası hukuka aykırı tek taraflı müracaatına istinaden, Avrupa Birliği üyeliği yolunda atacağı her adım, KKTC’nin Türkiye ile bütünleşme sürecini hızlandıracaktır. Yunanistan ile mevcut ortak askeri doktrin çerçevesinde, Kıbrıs Rum Tarafı’nda sürdürülen ağır silahlanma, Güney Kıbrıs’ta Yunan hava ve deniz üsleri kurulması, Türkiye’yi de tehdit alanı içine alabilecek silahların Güney Kıbrıs’ta konuşlandırılma olasılığı ve terörist faaliyetlere verilen destek, yalnız KKTC’nin ve bölgenin değil, Türkiye’nin de güvenliğini tehdit eden hususlardır. Türkiye, tüm olumsuz gelişmeleri
sadece Kıbrıs Türk halkının barış ve huzuru açısından değil, kendi güvenlik gereksinimleri açısından da dikkatle takip etmektedir. Taraflar, Türkiye Cumhuriyeti ile Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti cumhur başkan ları arasında imzalanan 20 Ocak 1997 tarihli ortak deklerasyonun ihtiva ettiği esaslar, bölgede kalıcı barışın tesisi için vazgeçilmez unsurlar olarak görmektedirler.

Her iki taraf New York’ta başlayacak olan müzakere süreci içinde yukarıda kaydedilen ortak değerlendirme ve görüşler doğrultusunda hareket edilmesini ve yakın bir işbirliği veistişare içinde bulunulmasını kararlaştırmışlardır. Türkiye, bu doğrultuda KKTC Cumhurbaşkanı Sayın Denktaş’ın müzakere sürecinde şimdiye kadar sürdürdüğü yapıcıtutumu bundan sonra da desteklemeye devam edecektir.”

B.2.4. 20 Temmuz 1997 TC-KKTC Ortak Açıklaması

Türkiye Cumhuriyeti Başbakan Yardımcısı Sayın Bülent Ecevit ve beraberinde Dışişleri Bakanı Sayın İsmail Cem, Devlet Bakanı Sayın Hüsamettin Özkan, Devlet Bakanı Sayın Prof. Dr. Şükrü Sina Gürel, Devlet Bakanı Sayın Mehmet Batallı, Devlet Bakanı Sayın Prof. Ahad Andican, Maliye Bakanı Sayın Zekeriya Temizel, Turizm Bakanı Sayın İbrahim Gürdal ve diğer yetkililer olduğu halde, 20 Temmuz 1997 tarihinde, Barış ve

Özgürlük törenlerine katılmak üzere Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ne resmi bir ziyarette bulunmuştur.
Başbakan Yardımcısı Sayın Bülent Ecevit, ziyaret sırasında KKTC Cumhurbaşkanı Sayın Rauf R. Denktaş, Cumhuriyet Meclisi Başkanı Sayın Hakkı Atun ve Başbakan Sayın Dr. Derviş Eroğlu tarafından kabul edilmiş, danışma ve görüşmelerde bulunmuştur. Gerek Cumhurbaşkanı Sayın Rauf R. Denktaş ile, gerek diğer yetkililer ile yapılangörüşmeler sırasında, taraflar, son olarak 9-12 Temmuz 1997 tarihlerinde yapılan New York Kıbrıs görüşmelerini ve ayrıca Avrupa Birliği’nin açıklanan “Gündem 2000”raporunda Güney Kıbrıs Rum Yönetimi ile tam üyelik görüşmelerinin Kıbrıs ile ilgili 1960 Anlaşmalarına aykırı olarak başlatılacağının belirtilmiş olmasını değerlendirmişlerdir.

Taraflar, AB Komisyonu’nun “Gündem 2000” başlıklı raporu ile Kıbrıs Rum Yönetimi’nin tam üyeliği müzakerelerini başlatma yolunda AB’de sergilenmiş olan tutumun, Kıbrıs Türk ve Rum liderleri arasında yeniden başlatılan müzakere sürecini yararsız kılabileceği ve bu süreçten olumlu bir sonuç alabilmenin artık çok güçleşeceğikonusunda görüşbirliğine varmışlardır. Bu durumda taraflar, Türkiye Cumhuriyeti ile KKTC Cumhurbaşkanları’nın açıkladıkları 20 Ocak 1997 Ortak Deklerasyonuçerçevesinde süregelen işbirliğinin daha da derinleştirilmesi ve güçlendirilmesi yönündeki irade ve kararlılıklarını belirtmişlerdir.

Güney Kıbrıs’taki yoğun silahlanmanın ve teröre verilen desteğin Türkiye’ye yönelik bir tehdit ölçüsüne varmış olduğunu da göz önünde tutan taraflar, Türkiye’nin KKTC içingüvence olması kadar, KKTC’nin de Türkiye’nin güvenliği açısından artan önemini vurgulamışlardır.

Bu gerçekleri dikkate alan taraflar, Cumhurbaşkanları’nın ortak açıklamalarında ve TBMM’nin 21 Ocak 1997 tarihli kararında öngörülen çerçevede ve Güney Kıbrıs RumYönetimi ile AB arasındaki tam üyelik sürecine koşut olarak, Türkiye ile KKTC arasındaki ekonomik ve mali bütünleşme ve güvenlik, savunma ve dış politikada ortaklıkesasında, kısmi bütünleşmeyi aşağıdaki önlemlerle adım adım uygulamaya koymayı gerekli görmüşlerdir:

Önlemler:

1. KKTC bağımsız bir devlet olarak varlığını sürdürecektir; ancak, dünyaca resmen tanınıp, bağımsız ve demokratik bir devlet olarak uluslararası alanda her bakımdan hakkı olan yerialıncaya kadar KKTC’nin dış politika menfaatlerinin korunması amacıyla iki ülke arasında özel ilişki tesis edilecektir. Kıbrıs’ı ilgilendiren ancak Kıbrıs Türk halkına söz hakkınıntanınmadığı her türlü uluslararası toplantıda TC heyetlerine KKTC temsilcileri de dahil edilecektir. Bu amaçla iki devlet arasında bir çerçeve anlaşma yapılacak ve Dışişleri
Bakanlıklarının işlevsel ve yapısal işbirliği protokole bağlanacaktır.

2. KKTC’ne yapılacak bir saldırı aynen Türkiye’ye yapılmış bir saldırı telakki edilecektir. Bu amaçla, TC ile KKTC arasında bir ortak savunma kavramı oluşturulacaktır.

3. İki devlet arasında parlamentoların ve ilgili bakanlıkların katılımıyla bir Ortaklık Konseyi kurulacaktır.

4. KKTC ekonomisinin haksız ambargolardan ve engellemelerden etkilenmesini önlemek için TC ile KKTC arasında ekonomik ve mali birlik oluşturulacaktır. Bu arada KKTC, Türkiye’nin öncelikli bölgesel kalkınma makro ekonomik master planlar kapsamına alınacaktır. Türkiye’deki kalkınmada öncelikli yörelere uygulanan destek ve teşviklerden KKTC de yararlanacaktır.

5. TC ile KKTC’nin serbest bölgeleri bütünleştirilerek Doğu Akdeniz’de büyük bir ticaret ve sanayi merkezi oluşturulacaktır.

6. Turkiye üzerinden KKTC’ye ulaşım olanakları genişletilecektir.

7. Bayrak Radyo ve Televisyonu (BRT) yayınlarının TÜRKSAT uydusundan yararlanılarak Türk Televizyon yayınlarının eriştiği bölgelere genişletilmesi sağlanacaktır.

8. KKTC’nin su gereksinimi en kısa sürede Türkiye’den karşılanacaktır.

9. Bunların yanısıra, Güney Kıbrıs Rum Yönetimi ile AB’nin girişecekleri tüm yapısal işbirliği ve uyum düzenlemelerinin benzerleri TC ile KKTC arasında da
gerçekleştirilecektir.

Bütün bu çalışmaların ve atılacak adımların amacı Ada’da barışın ve garantilerin devamını sağlayan Türk-Yunan dengesini koruyan, iki tarafın eşitliğini ve egemenliğini kabul eden ve birinin diğerine tahakkümünü önleyen bir anlaşmaya ulaşmaktadır.

B.2.5. 23 Nisan 1998 Demirel-Denktaş Ortak Deklarasyonu;

Türkiye ile KKTC, ABD Başkanı Clinton'un özel temsilcisi Holbrooke'un Mayıs ayı başında görüşmeler iin adaya gelmesinden önce, Türk tarafının resmi tutumunu ortaya koyan yeni bir deklerasyon imzaladı. Deklerasyonun tam metni şöyle: 

1. Türkiye ile KKTC, Kıbrıs sorununa kalıcı ve barışçı bir çözüm bulunması amacıyla bugüne kadar her türlü yapıcı çabayı göstermişlerdir. Buna mukabil, GKRY (Rum Yönetimi), Yunanistan’ın teşvikiyle Ada’yı bir Elen adası haline dönüştürme hedefinden hiçbir zaman vazgeçmemiş ve uluslararası alanda haksızca gasp ettiği statüden yararlanarak tüm çözüm süreçlerini ve önerilerini akamete uğratmıştır. Yunanistan GKRY ile askeri, ekonomik ve siyasal alanlarda fiilen gerçekleştirmekte olduğu bütünleşme süreci ile de siyasal çözüm çabalarını engellemektedir.

2. AB, Lüksemburg Zirvesi’nde GKRY ile tam üyelik müzakerelerini başlatma kararı alarak, uluslararası hukuku ve 1959-1960 Kıbrıs anlaşmalarını kaale almamış ve çözüm çabalarına darbe vurmuştur. Her halükarda GKRY’nin uluslararası hukuka aykırı olarak yürüttüğü tam üyelik müzakereleri için herhangi bir mükellefiyet yaratmayacağı gibi, Türkiye’nin 1959-60 anlaşmalarından doğan hak ve sorumluluklarını da hiçbir şekilde etkilemeyecektir.

3. AB, GKRY ile tüm Kıbrıs adına üyelik müzakerelerini başlatarak Ada’daki iki halk ve Türkiye ile Yunanistan arasında 1959-60 anlaşmaları ile teminat altına alınan dengeleri yok saydığını göstermiş, Kıbrıs müzakere süreci içinde oluşan çözüm parametrelerini ortadan kaldırmıştır. AB, Kıbrıs Türk halkına bir azınlık statüsü biçmeye çalışan bu zihniyet ve yaklaşımını sürdürerek Lüksemburg Zirvesi’ni tarihi bir hataya dönüştürmüştür.

4. Kıbrıs Türk halkı, Kıbrıs Adası’nın iki sahibinden biri olarak ve ayrı “self determinasyon” (kendi kaderini tayin) hakkına dayanarak 1960 Kıbrıs Cumhuriyeti’nin kurucu ortağı olmuştur. Kıbrıs Türk halkı bu Cumhuriyetin 1963 yılında Kıbrıs Rum tarafınca silah zoruyla yıkılmasından sonra, Kıbrıs Rum Yönetimi’nin hukuka aykırı şekilde gasp ettiği “Kıbrıs Hükümeti” ünvanını hiçbir zaman tanımamış ve egemen iradesiyle kendi öz yönetimini ve bilahare kendi devletini kurmuştur.

5. AB, Lüksemburg Zirvesi’ni takiben Kıbrıs türk tarafının herhangi bir müzakere sürecine toplum düzeyinde katılması veya AB ile tam üyelik müzakerelerini yürüten Rum heyetine iştirak etmesi 1959-60 anlaşmalarından kaynaklanan eşit siyasal statü ve egemenlik haklarından vazgeçmesi anlamına gelecektir.

6. Varılan aşamada, Kıbrıs sorununa çözüm bulunmasına yönelik herhangi bir müzakere süreci, ancak egemen eşitler arasında sürdürülebildiği takdirde başarı şansına kavuşacaktır.
Kıbrıs’ta bugün eşit iki ayrı halk, devlet ve demokratik yönetim mevcuttur. Kıbrıs’taki bu gerçekler ile Kıbrıs Türk halkının egemenlik hakları kabul edilmedikçe, kalıcı bir çözüme ulaşılamaz. İki eşit taraf her şeyden önce aralarındaki temel sorunları çözmeli, Ada’da yan yana barış ve istikrar içinde yaşamanın kotullarını yaratmalıdırlar.

7. Türkiye’nin Kıbrıs Adası üzerinde uluslararası anlaşmalardan doğan hak ve sorumlulukları vardır. Türkiye, stratejik menfaatleri doğrultusunda Kıbrıs ve Doğu Akdeniz’de her zaman barış ve istikrarın teminatı olmuştur. 1960 Garanti ve İttifak Anlaşmaları her koşul altında geçerli ve yürürlükte kalmaya devam edecek, bu anlaşmaların doğrudan ve dolaylı olarak aşındırılmasına müsaade edilmeyecektir. Kıbrıs Adası ve bölgede 1960 anlaşmaları ile tesis edilen Türk-Yunan dengesi korunacaktır.

8. Taraflar, yukarıda kaydedilen esaslar doğrultusunda ve Kıbrıs’a ilişkin bu gerçekleri dikkate alan çözüm çabalarını yapıcı bir yaklaşımla değerlen direceklerini beyan etmişlerdir. Türkiye ve KKTC, bu koşullarda başlatılacak özlü ve anlamlı müzakerelere açık olduklarını bildirmişlerdir.

9. GKRY Yunanistan’la oluşturduğu Ortak Askeri Doktrin çerçevesinde ileri teknolojiye dayalı ağır silah alımlarını sürdürmektedir. S-300 füzelerinin Güney Kıbrıs’a konuşlandırılması faaliyeti devam etmektedir. Baf Askeri Hava Üssü’nün Yunan savaş uçaklarına tahsisli olmak üzere inşaatı tamamlanmıştır. Kıbrıs ve Doğu Akdeniz’de artan gerilimin sorumlusu, GKRY ve Yunanistan’dır. Türkiye ve KKTC, Kıbrıs Adası’nda ve Doğu Akdeniz’de dengelerin korunması ve barışa tehdit oluşturan politikaların sonuçsuz bırakılması için sorumlu ve sağduyulu bir yaklaşımdan ayrılmadan gereken önlemleri almaktadır. Taraflar, bu husustaki kararlılıklarını TC ve KKTC Cumhurbaşkanları arasında imzalanan 20 Ocak 1997 tarihli Ortak Deklarasyon’da ortaya koymuşlardır. Kıbrıs Rum tarafı ve Yunanistan’ın bölgede barış ve istikrarı bozmaya yönelik attığı tüm adımlar,
yarattıkları tehdit temelinde değerlendirilecek, bu gelişmelerin siyasal düzeyde bir pazarlık veya baskı unsuru olarak kullanılmasına müsaade edilmeyecektir.

10. KKTC’nin bağımsız ve egemen bir devlet olarak varlığını sürdürmesi esastır. Bu amaca yönelik olarak, Türkiye ve KKTC arasındaki bağlar 20 Ocak 1997 tarihli Ortak Deklarasyon ve 20 Temmuz 1997 tarihli Ortak Açıklamalar çerçevesinde güçlendirilecek ve tesis edilen özel ilişkiler her alanda derinleştirilecektir. 

Bu doğrultuda, Türkiye ve KKTC arasında başlatılan Ortaklık Konseyi çalışmaları ileri götürülecektir.

11. İki ülke arasında oluşturulan ortak ekonomik alan doğrultusunda, serbest ticaret koşullarına uygun olarak mal, hizmet ve sermayenin serbest dolaşımını ve yatırımların akışını temel alan müşterek ekonomik ve mali politikalar, kalkınma ve gelişme stratejileri uygulamaya süratle geçirilecektir.

12. Taraflar KKTC’nin uluslararası plandaki konumunu güçlendirmek için ortak çabalarını geliştirerek sürdüreceklerdir.

İki ülke arasındaki ortak menfaatlerin korunması azmi ve kararlılığı içinde her düzeyde temaslar yoğunlaştırılarak arttırılacaktır. KKTC Cumhurbaşkanı Denktaş, Cumhurbaşkanı Demirel’i KKTC’ye resmi bir ziyaret yapmaya davet etmişlerdir. Davet memnuniyetle kabul edilmiştir."
Cumhurbaşkanı Demirel ile konuk Cumhurbaşkanı Denktaş’ın ortak basın toplantısına Başbakan Yardımcısı Bülent Ecevit, Kıbrıs ve AB’den Sorumlu Devlet Bakanı Şükrü Sina Gürel, Dışişleri Bakanı İsmail Cem, KKTC Dışişleri Bakanı Taner Etkin, Türkiye’nin KKTC Büyükelçisi Ertuğrul Apakan ve diğer yetkililer katıldılar.

B.2.6. 20 Temmuz 1999 T.C-KKTC Ortak Açıklaması

Türkiye Cumhuriyeti ile Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti arasında kabul edilmiş bulunan 20 Ocak 1997, 20 Temmuz 1997 ve 23 Nisan 1998 tarihli Ortak açıklamalarda yer alan unsurları teyid ederek, İki ülke arasındaki ilişkileri her alanda geliştirme ve derinleştirme yönündeki karşılıklı arzu ve azimlerini yineleyerek, G-8 ülkelerinin Köln zirvesinde Kıbrıs konusunda yaptıklari açıklama, BM Genel Sekreteri'nin iyiniyet görevine ilişkin raporu ve BM Güvenlik Konseyi'nin 1250 sayılı kararının ışığında bir durum değerlendirmesi yapmışlar
ve aşağıdaki ortak görüş ve kararlarının kamuoyuna açıklanmasını yararlı görmüşlerdir:

1. Bugün Kıbrıs Türklerine büyük acılar çektirmiş olan karanlık bir dönemin kapanmasının 25'nci yıl dönümü dür.

2. Büyük özverilerle bu günlere ulaşan Kıbrıs Türk halkı kendi özgür, bağımsız ve egemen devletinin çatısı altında, kendi geleceğinin sahibi olarak yaşamanın değerini çok iyi bilmektedir. Bu uğurda hayatlarını veren aziz şehitlerimizi saygıyla anmakta, gazilerimize şükranlarımızı sunmaktayız.

3. Hiçbir zaman o karanlık günlere dönülmesi, böyle tehlikeli bir gelişmeye kapıyı aralayacak herhangi bir oldu-bittiye göz yumulması sözkonusu olmayacaktır. Bu yöndeki hayallerin bütünüyle terk edilmesi gerekir.

4. Türkiye ve Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti bu husustaki kararlılıklarının ve duyarlılıklarının herkes tarafından bilinmesini ve geçmişten farklı olarak Türk tarafının görüşlerinin dikkatle değerlendirilmesini istemektedirler.

5. Kıbrıs adasında barışın bir daha sarsılmaması, adanın iki halkının esenliği ve güvenliği kadar Doğu Akdeniz'in istikrarı açısından da yaşamsal bir önem taşımaktadır.

6. Bunun güvenceye alınmasının yolu, mevcut gerçeklerin tanınması ve Kuzey Kıbrıs'taki Türk devleti ile Güney Kıbrıs'taki Rum devleti arasında bir barış anlaşmasına varılmasıdır.

7. Kıbrıs Türk halkına karşi 36 yıldır yapılan haksızlıklar zinciri artık kırılmalıdır.

8. danın iki halkının ayrı ayrı sahip bulundukları kendi kaderini belirleme haklarını kullanarak birlikte kurduklari 1960 Cumhuriyetini Kıbrıslı Rumlar 1963 yılında önceden planlanmış silahlı saldırılarla yıkmış ve Kıbrıs Türk halkını yok etmeye çalışmışlardır.

9. Bu tarihten sonra Kıbrıs'ta adanın iki eşit halkını temsil etmeye ve Kıbrıs'ın tümü için karar almaya ehil ve yetkili ortak bir devlet, parlamento, hükümet ve yönetim kalmamıştır.

10. Kıbrıs Türk halkı, Kıbrıslı Rumların silah zoruyla kendi haklarını ve ortak cumhuriyetin ünvanlarını gasbetmesini hiçbir zaman kabul etmemiş, Rum saldırı ve baskılarına karşı yıllarca direnmiş, yaşam mücadelesini sürdürürken kendi öz yönetimini ve neticede kendi devletini kurmuştur.

11. Yunanistan'ın Kıbrıs'i ilhak etmek amacıyla 1974 yılında adada bir askeri darbe düzenlemesi üzerine Türkiye 1960 Garanti Antlaşması çerçevesin de gerçekleştirdiği barış harekatı ile bu yasa dışı eylemi durdurmuş, Kıbrıs Türk halkını toplu kıyımdan ve onbir yıldır süren ağır baskılardan kurtarmıştır.

12. 1974 sonrasında Kıbrıs'ta sonu gelmez çatışma ve kan dökümü dönemini sona erdiren iki kesimli yeni bir zemin oluşmuştur. Bunun yarattığı sükunet ortamı adanın iki halkınınkendi toprakları üzerinde kendi devlet yapıları altında yaşamalarına ve 1963 sonrasında oluşan sorunlara çözüm aramaya başlamalarına olanak sağlamıştır.

13. Türk tarafı Kıbrıs'taki güvenlik ortamını kalıcı kılacak ve sorunları anlaşmaya dayalı bir uzlaşmaya kavuşturacak yeni bir düzenleme için yıllarca yapıcı ve ciddi önerilerdebulunmuş, kapsamlı uzlaşı çercevelerinin oluşturulması için iyiniyetle emek harcamıştır.

Rum tarafı bu çabalara samimi hiçbir katkıda bulunmamış, Kıbrıs Türk tarafına karşı yaklaşımını değiştirmemiş, geçersiz iddia ve saplantılarını terk etmemiştir.

14. Kıbrıs'taki sorunların 36 yıldır aşılamamasının temelinde Rum tarafının Kıbrıs'ı bir Yunan adasına dönüştürme saplantısından vazgeçmemesi ve bu bağlamda, hiçbir meşruluk taşımayan sıfat ve iddialarını sürdürme çabası yatmaktadır. Rum tarafının bu olumsuz ve maceracı tutumu sürdürmesinde öncelikle Yunanistan'ın ağır sorumluluğu bulunmaktadır.

15. Rum tarafının bu iddialarının hiçbirinin yasal ve haklı bir dayanağı veya meşru bir amacı olmadığı, saldırgan bir nitelik taşıdığı ve uluslararası anlaşmaları açık biçimde ihlal ettiği çok belirgindir.

16. Bu saldırgan politikaların uzantısı olarak Kıbrıs Türk halkına karşı her alanda ahlak dışı ambargolar uygulanmaya kalkışılması ve uluslararası alanda bir propaganda savaşı sürdürülmesi hiçbir şekilde mazur gösterilemez ve kabul edilemez.

17. Avrupa Birliği, Kıbrıs Rum tarafıyla üyelik müzakereleri başlatarak cok hatalı bir yola sapmıştır. Adanın iki halkı ve Türkiye ile Yunanistan arasında 1960 anlaşmaları ile kurulan ve güvence altına alınan dengelerin yok sayılmasi mümkün değildir ve uluslararası hukuk açısından geçersizdir. AB'nin tüm ciddi itiraz ve uyarılarımıza karşın attığı bu sorumsuzca adım o tarihe kadar oluşturulan uzlaşma çercevesini ve parametrelerini tahrip etmiş, güven bunalımını derinleştirerek iki tarafı birbirinden daha da uzaklaştırmıştır.

18. Rum tarafını tüm ada adına müzakere yapmaya yetkili gören ve Kıbrıs Türk halkının eşit siyasal statüsünü ve egemenlik haklarını hiçe saymaya kalkışan böyle bir yaklaşım tümüyle geçersizdir ve sonuçsuz kalmaya mahkumdur. Kıbrıslı Rumlar ve Avrupa Birliği adanın geleceğinin böyle bir yaklaşım üzerine bina edilemeyeceğini anlamalıdırlar.

19. Avrupa Birliği'nde bu yönde başlamış olan uyanış ve bilinçlenme memnuniyet verici, ancak yetersizdir. Birlik saptığı hatalı yoldan dönme iradesini gösterebilmeli ve Rum tarafıyla Kıbrıs adı altında sürdürülen müzakereler durdurulmalıdır.

20. Zira Avrupa Birliği'nin üyelik yolunda yaktığı yeşil ışık Rum tarafına yanlış ümitler vermiş ve tehlikeli bir gerilim politikası izlemeye teşvik etmiştir. Rum yönetimi yıllardır Güney Kıbrıs'a ileri teknoloji ürünü silahlar ithal etmekte, Yunanistan'a tahsisli askeri hava ve deniz üsleri kurmakta ve Yunanistan'la birlikte Türkiye'ye karşı PKK terörizmine açık destek vermektedir. Bunlar adada ve Doğu Akdenizde gerilimi arttıran ve herhangi bir müzakere sürecinin önünü tıkayan kabul edilmez davranışlardır.

21. Türkiye'nin anavatan ve garantör ülke olarak Kıbrıs Türk halkına yönelik ahdi sorumlulukları, uluslararası anlaşmalardan kaynaklanan hakları ve Kıbrıs adası üzerinde ulusal güvenlik çıkarları vardır. 1960 Garanti ve Ittifak Antlaşmalarının doğrudan veya dolaylı olarak aşindırılması na hiçbir koşul altında izin verilmeyecek tir. Kıbrıs adasında ve Doğu Akdeniz'de 1960 anlaşmaları ile kurulan Türk-Yunan dengesi, özellikle Avrupa Birliği'nin Rum tarafıyla ilişkilerindeki gelişmeler gözönünde tutularak siyasi, askeri,
ekonomik ve diğer tüm alanlarda titizlikle korunacaktır.

22. Uluslararası toplum içinde geçmişin hatalarını idrak ederek, Kıbrıs'taki durumu sağlıklı bir bakış açısından değerlendiren ve anlaşmaya dayalı bir uzlaşmayı samimiyetle arzu eden kesimler bulunduğunu biliyoruz. Geçmiş bir çok deneyimin gösterdiği gibi, güven verici bir sonuç alınması için zorunlu şartlar ve zemin oluşturulmadan başlatılan görüşmeler başarısızlığa uğramakta, her başarısızlık adada güvensizlik ve gerilimi derinleştirmekte ve iki tarafı birbirinden koparmaktadır.

23. İki taraf arasında statü eşitliği kabul edilmeden, Kıbrıs'taki iki halkı temsil eden eşit ve egemen iki devletin mevcut olduğu, bu iki devletten birinin diğerinin üzerinde egemenlik ve otorite iddiasında bulunamayacağı yeterli hukuki ve siyasi açıklıkla ortaya konulmadan yeni bir müzakere sürecinin başlatılmasına olanak bulunmayan bir noktaya gelinmiştir.
Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nin ayrı egemen varlığının kabul edilmesi, adanın iki devleti arasında anlaşmaya dayalı bir uzlaşmanın anahtarı durumuna gelmiştir.

24. Adadaki gerçeklerden kaçılmasının Rum tarafı dahil kimseye bir yararı yoktur. Yeni bir Kıbrıs ancak bu gerçekler üzerine kurulabilir. Ücüncü taraflar ancak Kıbrıslı Rumları bu yönde teşvik ettikleri ve saplantılarını terk etmelerini sağlayıcı bir tutum takındıkları takdirde Kıbrıs'ta barışın korunmasına ve daha da sağlamlaştırılmasına katkıda bulunmuş olurlar. Anlaşmaya dayalı bir uzlaşma ancak adadaki iki devlet arasında serbestce müzakere edildiği, adadaki iki halkın anavatanları Türkiye ile Yunanistan arasındaki dengeyi koruduğu ve iki taraf arasındaki sorunları kapsamlı ve karşılıklı olarak kabul edilebilir uzlaşılara bağladığı takdirde kalıcı olabilir.

25. Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Sayın Rauf Denktaş’ın 31 Ağustos 1998 tarihinde yaptığı Kıbrıs Konfederasyonu önerisi adanın iki halkı ve iki devleti arasında eşitlik ve egemenlik temelinde anlaşmaya dayalı kalıcı bir barışın kapısını açacak bir çerceve çizmektedir. Amaç Kıbrıs adasında ve Doğu Akdeniz'de barışı bir daha sarsılmayacak biçimde güvenceye almak ise, Kıbrıs Konfederasyonu önerisinin büyük dikkat ve ciddiyetle değerlendirilmesi gerekir.

26. Türkiye ile Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti arasındaki bağlar en yüksek düzeyde karara bağlanan bütünleşme hedefinde geliştirilecek ve derinleştirilecektir. Kuzey Kıbrıs Türk
Cumhuriyeti'nin ekonomik kalkınmasını süratlendirerek sürdürebilmesi için önem taşıyan projeler yürürlüğe konarak sonuçlandırılacaktır. İki ülke arasındaki ortak çıkarların bütün yönleriyle korunması amacıyla Türkiye ile Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti arasında önümüzdeki dönemde bir özel ilişki anlaşması imzalanacaktır.



***

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder