DAİŞ ve SURİYE İÇ SAVAŞINDA DAİŞ’İN ROLÜ., BÖLÜM 1
Ersin Aksoy
Sakarya Üniversitesi, Ortadoğu Enstitüsü
Ortadoğu Çalışmaları Doktora Adayı
ersin.aksoy2@ogr.sakarya.edu.tr
Özet
Suriye’de devam eden iç savaşta birçok farklı yapıda yerel aktörler ortaya çıkmıştır. Bu aktörler arasında kendini devlet olarak gören ve hem muhalif gruplarla hem de rejim ile savaşan DAİŞ en çok ön plana çıkan örgütlerden biri olmuştur. ABD’nin Irak işgali sonrası Irak’ta güçlenen ve o dönemde el-Kaide’ye bağlı olan DAİŞ, Suriye iç savaşının doğurduğu kaos ortamıyla beraber Suriye’ye geçerek oradaki etkinliğini artırmıştır. DAİŞ Sosyal medyayı etkin bir şekilde kullanarak ve gerçekleştirdiği propaganda ile birçok yabancı savaşçının örgüte
katılımını sağlamıştır. DAİŞ, Suriye’de sadece yerel aktörle mücadele etmemiş aynı zamanda Suriye dışında da birçok ülkeye intihar saldırılarında bulunarak küresel ve bölgesel güçlerin Suriye politikasının şekillenmesine
büyük etki etmiştir. 2014 yılı itibarıyla ABD öncülüğünde DAİŞ’e karşı koalisyon oluşturularak hava saldırıları gerçekleştirilmiştir. Örgüte karşı Bir taraftan hava saldırıları düzenlenirken diğer taraftan Suriye’de ki bazı muhalif gruplar organize edilerek DAİŞ’e karşı mücadele edilmektedir. Bu saldırılar neticesinde Örgüt büyük zayiatlar vermiş olsa da hala Suriye’deki etkinliğini korumaktadır. Bu makale de, DAİŞ’in Suriye iç savaşındaki rolü (İdeolojisi, Kullandığı yöntem ve diğer gruplarla olan ilişkileri) açıklanmaya çalışılmaktadır.
Anahtar kelimeler: DAİŞ, Suriye İç Savaşı, Muhalif gruplar, Rejim, el-Kaide
GİRİŞ
Mart 2011 tarihinde Suriyelilerin özgürlük talepleri ile başlayan halk ayaklanması, rejimin gösterileri şiddet yolu ile bastırması, Suriye’nin jeopolitik önemi nedeniyle çok sayıda ülkenin müdahil olması ve Suriye toplumunun heterojen yapısı gibi faktörlerin etkisiyle kanlı bir iç savaşa dönüşmüştür. İç savaş tam bir kördüğüm halini almış ve ilk aşamada komşulara yayılma etkisi gösteren Suriye iç savaşı, Ortadoğu güvenliğini giderek artan oranda tehdit etmeye başlamıştır. Diğer taraftan iç savaşın bölgede tetiklediği güvenlik sorunu, Suriye’deki istikrarsızlığı da besler hale gelmiştir.1 Hala devam eden iç
savaş süresince birçok farklı yapıda aktör ortaya çıkmıştır. Hedef ve yöntemleri birbirinden farklı olan bu aktörler içerisinde en etkin örgütlerden biri de DAİŞ’tir.
Ersin Aksoy
DAİŞ, son zamanlarda Suriye bağlamında sık sık gündeme gelmektedir. Kuruluş itibariyle Irak’a ait bir fenomen olan DAİŞ, 2013 senesi itibariyle hızlıca Suriye’deki çatışmalara dahil olmuş, profili ve icraatları sayesinde de kısa sürede Suriye gündemindeki yerini merkezileştirmiştir. DAİŞ, Suriye’deki diğer silahlı gruplardan savaşçı profili, askeri öncelikleri, muhalif gruplarla ve rejimle
ilişkileri ve uluslararası bağlantıları açısından farklılıklar taşımaktadır. Bu farklılıklar, DAİŞ ile alakalı analizler için bir taraftan kolaylık, diğer taraftan da zorluk sağlamaktadır.2
El-Kaide içerisinde ki Zerkavi ekolünün yöntemini benimseyen DAİŞ, 2013 yılında “Irak ve Şam İslam Devleti” adı altında kuruluşunu ilan etti. DAİŞ 2013 yılından sonra el-Kaide’den bağımsız olarak hareket eden bir örgüt olması ile birlikte iki örgüt arasındaki bazı ideolojik farklılıklar belirgin hale gelmiştir. Bugün Suriye’de el-Kaide’yi temsilen hareket eden el-Nusra ve DAİŞ arasındaki temel farklılıklar her ne kadar 2013 yılında ortaya çıkmış gibi gözükse de araştırmacılara göre ideolojik ve yöntem açısından iki örgütün ayrışması 2004 yılına kadar götürülebilir. Birçok ülke tarafından terör grubu olarak görülen DAİŞ şiddeti bir yöntem olarak benimsemiş ve Suriye’deki hem muhalif gruplar
hem de rejim dâhil kendisine itaat etmeyen bütün gruplarla savaşmaktadır.
DAİŞ hedefini Suriye ile sınırlı tutmamakta ve birçok farklı ülkeye intihar saldırıları düzenlemektedir. 2014 yılından itibaren ABD öncülüğünde koalisyon güçleri Suriye’de DAİŞ’e karşı hava saldırıları düzenlemektedir. DAİŞ ise hem ABD karşıtlığını hem de yapı bozumuna uğrattığı dini kavramları kullanarak yabancı savaşçıları bünyesine katılmasını sağlamaktadır. DAİŞ sosyal medyayı
da oldukça etkin bir şekilde kullanmaktadır. Ayrıca yayımladıkları dergilerle de örgüte katılımı artırma amacı içindedirler. Suriye’nin şu anki içinde bulunduğu durum göz önünde bulundurulduğunda kısa vadede DAİŞ tehdidinin yok edilmesi pek mümkün gözükmemektedir.
1.DAİŞ’in Ortaya Çıkış Süreci
DAİŞ’in kökleri 1999 yılında, Ürdünlü Ebu Musab el Zerkavi tarafından kurulan Cemaat’ul el-Tevhid ve’l Cihad’a (CTC) dayanmaktadır.3 Zerkavi, kısa sürede ülkeye (Irak’a) yabancı savaşçıların girişini sağlamıştır. Afganistan’da iken Usame bin Ladin’in kurduğu yapı Zerkavi’yle irtibata geçmiş ve birlikte
hareket edilmeye başlanmıştır. Burada ABD güçlerine karşı savaşmak için gelenlerin bir kısmı Afganistan, Çeçenistan, Bosna, Keşmir gibi cephelerde daha önce savaşmış olan tecrübeli savaşçılar iken, diğer bir kısmı ise Arap ve İslam dünyasının dört bir tarafından ilk “cihadi” deneyimini yaşayacak olan gençlerden oluşmaktadır. Kısa sürede Irak’a yüzlerce savaşçı girerek bu gruba katılmaya başlamıştır 4
2004 yılına gelindiğinde Zerkavi, El-Kaide merkezine direk olarak biatını (bağlılığını) açıklayarak grubun adını Tanzim el-Kaide fi Bilad er-Rafideyn (İki Nehir Arası El Kaide/Irak-Mezopotamya El Kaidesi) olarak değiştirmiştir. Bu süreçte, kısaca “Irak El Kaidesi” (IEK) diye anılan grup, gücünün zirvesine ulaşmış ve ABD ile işgal güçlerine karşı çok büyük saldırılar gerçekleştirmeye
başlamıştır.5 2006 Haziran’da ise Zerkavi’nin ABD güçleri tarafından bir operasyon sonucu öldürülmesi ile örgüt yeni bir döneme geçmiştir. Irak El-Kaidesi dâhil olmak üzere bazı Sünni grupları da içine alarak oluşturulan Mücahitler Şura Konseyi dönüşüm geçirerek Irak İslam Devleti adını almıştır. Irak İslam Devleti’nin (IİD) ilanı, El-Kaide merkezine danışılmadan yapılan bir eylem olarak Irak ile merkezin arasında ileride yaşanacak kopukluğun ilk örneklerinden biri olmuştur. Yeni örgütün başına ise Ebu Ömer El-Bağdadi getirilmiştir.6
18 Nisan 2010’da Irak güvenlik güçlerinin ABD destekli operasyonu sonucunda Irak el-Kaidesinin lideri olan el-Mısri ve (Ebu Ömer) el-Bağdadi, Selahaddin vilayetinde, öldürülmüştür. IİD’nin lider kadrosunda tekrar bir değişiklik meydana gelmiş ve liderliğe Ebu Bekir el-Bağdadi geçmiştir.7
2011 yılı Aralık ayında ABD askerlerinin Irak’tan tamamen çekilmesi, Maliki’nin Sünniler üzerindeki baskısını iyice artırması sonucu bazı Sünnilerin el-Kaide’ye tekrar yakınlaşması ve Suriye’de yaşanan olayların iç savaşa doğru evrilmesi nedeniyle oluşan güç boşluğundan faydalanan IİD’nin hem militan sayısında hem de eylem sayılarında artış görülmüştür. IİD lideri Ebubekir Bekir el-Bağdadi Nisan 2013’te yayınladığı mesajda, Nusra Cephesi ile birleşerek örgütün adının “Irak ve Şam İslam Devleti” (IŞİD) olarak değiştirildiğini duyurmuştur.8 Daha sonra bu açıklama el-Nusra lideri Ebu Muhammed el-Cevlani ve el-Kaide lideri Zevahiri tarafından yalanlandı. 9 Bunun yanında Ebubekir elBağdadi’nin
Nusra Cephesi’ni kendilerine ilhak etme girişimi de Nusra liderlerini bu boyunduruktan kurtulmak için hızlıca ez-Zevahiri’ye biat etmeye sevk etmiştir. Fakat bu karar halkın kendilerine olan sempatisinin sarsılmasına ve Nusra saflarında bir yarık oluşmasına neden olmuştur.10
Tablo 1: DAİŞ/IŞİD’in Oluşum Süreci
El-Kaide lideri Zevahiri bu iki grup arasında ki bölünmeyi kınayarak gerginliği bastırmayı denedi ve her grubun kendi eylem alanlarıyla, DAİŞ’in Irak’ta ve El-Nusra’nın ise Suriye’de, ilgilenmesini istedi. Zevahiri resmi ve uzlaştırıcı tavır takınmasına rağmen, verdiği mesajda Ebubekir el-Bağdadi’nin ihtiraslarına açık bir şekilde sitem ediyordu. Bu hareket ise karşılıksız kaldı ve El kaide’ye bağlı “cihat” güçlerinin hem Suriye ve Mezopotamya’da hem de Levant sınırları içinde
yaşadığı anlaşmazlıkların açık bir mücadeleye dönüşmesine sebep olarak bu güçlerin bölünmesine doğru evrildi11
Birçok başarısız arabuluculuk ve yüzlerce savaşçının ölümünden sonra bu anlaşmazlık el-Kaide’nin resmi olarak DAİŞ’i tanımadıklarını açıklamasıyla sonlandı.12
DAİŞ bugün El Kaide’nin küresel çapta sahip olduğu desteği kendi saflarına çekmeye çalışmaktadır. El Kaide’nin diğer kollarından biat almaya çalışarak onları kendi grubuna katma girişimleri olmuştur. Ürdün’de Selefi akımın Ebu Muhammed Makdisi ve Ebu Katade gibi Filistin kökenli anahtar isimleri, Nusra Cephesi’ni desteklemiş; Mağrip’teki cihatçı liderlerden Hasan Kettani, DAİŞ’e karşı Nusra’nın yanında yer aldığını açıklamıştır.13
DAİŞ’in sahip olduğu militan sayısına bakıldığında ABD Merkezi Haber alma Teşkilatı (CIA), DAİŞ terör örgütü militanlarının sayısına ilişkin tahminlerini güncelleyerek, örgütün bu iki ülkede 20 bin ila 31 bin 500 savaşçı toplayabileceğini belirtti. CIA Sözcüsü Ryan Trapani, yaptığı açıklamada, yeni
istihbarat değerlendirmelerine göre DAİŞ'in Irak ve Suriye'de 20 bin ila 31 bin 500 savaşçı toplayabileceğinin tahmin edildiğini, daha önceki tahminlerinde ise bu sayının 10 bin olduğunu bildirdi.14
Yabancı militanların yoğunlukla görüldüğü DAİŞ terör örgütünün yönetim kadrosunda da birçok yabancı militanın olması dikkati çekiyor. Merkezi Amerika Birleşik Devletleri'nin New York kentinde bulunan "Soufan Group" adlı stratejik araştırma merkezi, eski İngiliz diplomat ve istihbaratçı Richard Barrett imzasıyla "Suriye'deki Yabancı Savaşçılar" adlı kapsamlı bir rapor yayınladı. Raporda, Suriye'de 3 yıldan bu yana devam eden iç savaş süresince 12 binden fazla yabancı militanın ülkeye giriş yaptığı belirtiliyor.15
2.DAİŞ ve El-Nusra arasındaki farklılıklar16
DAİŞ 2013 yılında el-Kaide’den bağımsız olarak hareket eden bir örgüt olması ile birlikte iki örgüt arasındaki bazı ideolojik farklılıklar belirgin hale gelmiştir. Bugün Suriye’de el-Kaide’yi temsilen hareket eden el-Nusra ve DAİŞ arasındaki temel farklılıklar her ne kadar 2013 yılında ortaya çıkmış gibi gözükse de ideolojik ve yöntem açısından iki örgütün ayrışması 2004 yılına kadar götürülebilir.
2.1.Yöntem Farklılıkları
El Kaide bünyesinde yaşanan uyuşmazlık, 'iki yöntem veya ekol karşısında olduğumuz' cümlesiyle özetlenebilir:
a) Nusra Cephesi ve Colani (Cevlani) Ekolü: Bu ekolü; son durum değerlendirmeleri bağlamında El Kaide yöntemini yansıtan Nusra Cephesi temsil ediyor. El Kaide üzerine çalışmalarıyla tanınan uzmanlardan Dr. İyad Kuneybi, Nusra Cephesi'ni 'El Kaide içindeki yenilikçi akım' olarak niteleyerek
durumu özetlemektedir.
b) Irak ve Şam İslam Devleti (IŞİD) ve Zerkavi Ekolü: Bu ekolü temsil eden IŞİD ise Zerkavi ve onun savunduğu ideolojik yöntemin devamı niteliğini taşıyor. IŞİD, çok daha ideolojik ve şiddet yanlısı tutumuyla, El Kaide merkezinin sağında yer almaktadır.17
IŞİD’in kendi dışındaki tüm diğer unsurlardan mutlak itaat istediği ve bunu elde edemezse bu gruplarla çatışmaya girdiği gözlemlenmiştir. Bundan hareketle IŞİD’in bölgedeki etkinliğini ve kalıcılığını Irak’ta şu an ittifak halinde bulunduğu diğer Sünni-Arap unsurlar ile olan ilişkisinin belirleyeceğini söylemek mümkündür.18
DAİŞ diğer gruplarla işbirliği yapmayıp kendi dışındaki unsurlardan itaat beklerken, El-Nusra Sözcüsü Ebu Firas Suri Al Jazeera Turk’e yaptığı açıklamada Suriye’de diğer muhalif gruplarla iş birliği yapabileceklerini ifade etmiştir. Ayrıca, “İslam” Devleti kurmak isteyen el-Nusra’nın sözcüsü savaş sonrası dönemde ülkeyi yönetme hırsına sahip olmadıklarını söyleyerek ilginç iddialarda
bulunmuştur.
Suriye’de Esed rejimine karşı hiçbir ayrım yapmadan tüm gruplarla işbirliği yaptıklarını belirterek, “Biz “cihadın” ilk gününden beri tüm gruplara el uzattık ve hiçbir ayrım yapmadan Esed’e karşı işbirliği içerisinde olduk. Suriye özgür olduğunda bu ülkeyi yönetme gibi bir hırsımız da yok” dedi. Suri Türkiye’nin talep ettiği güvenli bölge ve uçuşa yasak bölgeyle ilgili, “İlan edilecek alanda sivillerin emniyeti ve varil bombası başta olmak üzere rejimin katliamlarından korunulacak bir güvenli bölge fikrine karşı değiliz. Nusra Cephesi, tampon bölge ilan edilirse, oradaki mazlum Suriye halkının zarar görmemesi için ne gerekiyorsa yapacaktır” ifadelerini kullandı.19
Zerkavi'nin yöntemi (IŞİD’in yöntemi), ayrıntıları itibarıyla 'dini aşırılık ve katı siyasi tavırlar' üzerine oturması açısından El Kaide'nin sağ cephesine düşüyor. Zerkavi'nin eğilimi, sonraları Irak sahnesinde gelişti. Zamanla Irak'taki 20 Devrimi Tugayları ve İslam Ordusu gibi başka İslami güçler ve gruplarla çatışmaya girilmesi evresine geçti. Zerkavi'nin 2006 yılında Irak'ta öldürülmesi, yönteminin gerilemesine yol açmadı. Öncelikle Ebu Hamza Muhacir ve Ebu Ömer Bağdadi gibi yeni liderler, aynı yöntemi izlediler ve bugün Ebu Bekir Bağdadi'nin durumunda olduğu gibi Zerkavi'nin mirasına sadık kaldılar. İkincisi, Zerkavi'nin yöntemi, dünyanın dört bir yanında kendisine destekçi bulmaya başladı.
Bu durum, Zerkavi'nin Irak'taki hızlı başarısını çevreleyen halkanın etkisi olarak görüldü.20
DAİŞ’in sistematik bir stratejinin ürünü olarak yarı-devlet yapısı, Halifeliğin ilanı ve belirli bir toprak parçasını kontrol etmeyi hedefleyen yayılmacı ve saldırgan politikası, DAİŞ’i diğer terör örgütlerinden büyük ölçüde ayrıştırmakta ve ortaya çıkardığı güvenlik riskleriyle baş etmeyi de zorlaştırmaktadır. DAİŞ, benimsemiş olduğu savaş, saldırı ve terör stratejilerinin içerdiği muğlaklıklara rağmen, son yıllardaki tercih ettiği hedefler ile bu hedeflere yönelik kullandığı sürekli değişim gösteren ve esnek olan taktikleri ile birlikte değerlendirildiğinde, yerel ölçekten bölgesel ve küresel ölçeğe birbiriyle entegre, eşzamanlı ve kademeli bir savaş ve şiddet doktrini ile hareket etmektedir.21
DAİŞ’in kurmayı amaçladığı devlet sadece Müslümanların yaşadığı yerleri değil, bir zamanlar Müslümanların yaşadığı İspanya ve Balkanları da içeriyor. Grubun lideri Ebubekir Bağdadi’nin Roma’yı alacaklarını belirtmesi, “ Sykes-Picot’nun yıkılışı” adlı propaganda videosunda DAİŞ’in bütün sınırları yıkacağını söylemesi buna örnektir.22
El-Kaide ve diğer İslami gruplar lokal sınırları kaldırıp bir “halifelik” sistemi “kurmak istediklerini geçtiğimiz 30 yıl boyunca defalarca dile getirmişlerdir. Örgütün (DAİŞ) bütün otantik fikirlerini el-Kaide’den alıp daha sert, uzlaşmaz ve aceleci bir bütüncül metod ile diğerlerine dayattığı söylenebilir.23
Sosyal medya araçlarını oldukça etkili bir şekilde kullanarak Suriyeli nüfusa ve dünya genelindeki militanlara ulaşabilmesi, DAİŞ’i diğer gruplardan farklılaştıran bir unsur olmuştur.24 Terör Örgütü DAİŞ yayımladığı dergiler aracılığı ile de büyük bir propaganda gerçekleştirmektedir.
Dergilerinde kullanılan dile bakıldığında yaptığı eylemleri meşrulaştırmak için dini araçsallaştırdığı görülüyor. Ayrıca her ne kadar şiddet söylemlerini kullansa da dergilerinde aynı zamanda terör örgütüne katılımı artırmak için “yumuşak” bir dil kullanıldığı da görülmektedir.. Aynı zaman da kendi örgütüne katılan yabancı savaşçıları kullanarak her türlü ırktan insana sahip olduğu propagandası yapıyor.
Örneğin Suriye’deki diğer bir terör örgütü olan PYD ile savaştığında dergilerinde bunun Kürtlere karşı bir savaş olmadığını iddia ediyor ve şu ifadeleri kullanıyorlar: “Bu olayın doğru olmadığına İslam devletinin içerisindeki binlerce Kürt mücahidin varlığından anlamaktayız. İslam devleti bu ırka savaş
açmış olsaydı bu ırktan birilerinin bu safta yer almaması gerekirdi.”25 Yine derginin başka yerinde kendisine katılan yabancı savaşçılar için “Yüzlerce ülkeden yüzlerce değişik ırktan insanlar burada bir arada yaşamaktadır.”26 Kullanılan dile bakıldığında DAİŞ’in şiddet dilinin yanı sıra yumuşak bir dil kullanarak Örgüte katılımı artırma çabası içinde. DAİŞ Bu propaganda ile farklı ülkelerden katılım sağlanmasını arzuluyor. Selefi ideolojisine sahip olan DAİŞ, Selefiliğin etkin olduğu Suudi Arabistan’ı bile İslam ülkesi olarak görmemektedir. Pek çok İslam ülkesi liderlerini suçladığı gibi Suudi kralı’da
“Tağut” olmakla itham etmektedir.27
Geniş bir coğrafi bölgeyi hedefine almış jeopolitik bir yayılma anlayışı ise örgütün ana stratejisini oluşturur. Böylesi bir stratejiyi, taktiksel düzeyde eşlik eden şiddet ve saldırı pratiklerini, savaş ilanı ile hayata geçirmeye çalışan örgüt, düzensiz bir askeri savaş doktrine sahiptir. Söz konusu üç düzeyli stratejik vizyon, örgütün hayatta kalma stratejisine ve terör eylemlerinin bütün içeriğine nüfuz etmiştir.28
DAİŞ’in en güçlü propaganda silahı ve yeni taraftar kazanma aracı yapı bozumuna uğrattıkları dini kavramlardır. İslam kültürü ve medeniyeti içinde yer alan, esasen asırlardan beri anlam ve kapsamları konusunda aşağı yukarı görüş birliği bulunan cihat, bey’at, el-vela ve’l-bera, hicret, tağut gibi terim ve kavramlar DAİŞ ve benzeri örgütler tarafından yeniden tanımlamaktadır. İçleri boşaltılan ve anlam alanları yeniden çizilen bu kavramlar insanları her türlü yalan, yanlış ve tutarsız fikir ve düşünce ve eyleme sevk edebilmektedir.29
2.2.İdeolojik Farklılıklar
DAİŞ, El-Kaideyle benzer bir ideolojiye sahip olmasına rağmen “hilafet”in yeri ve zamanı konusundaki yaklaşımı farklıdır. Örneğin el-Nusra’nın uzun dönemli hedefi “Halifelik” kurmak olmasına rağmen, henüz vaktin uygun olmadığını ve uygun zamanın beklenmesi gerektiğine inanır, 30 Nihai amacı “hilafetin” yeniden ihyası -elbette kendi yönetimlerinde-olan DAİŞ ise, bu amacı doğrultusunda cephe genişletmektedir.31 El-Nusra ise hem siyasal hedeflere ulaşmada hem de Müslümanların selefi düşünceyi benimsemesi konusunda tedrici bir değişimi savunmaktadır.
DAİŞ’in düşünce çizgisi (İdeolojisi), bir yönüyle tarihte ilmi Selefilik olarak bilinen, İslam’ı en sade ve otantik haliyle anlama ve yaşama çabası olarak nitelenebilecek akımdan ayrılarak şiddet ve tedhişi esas alan politik bir “Selefizm”e dönüşmüştür. Zaman zaman medya ve akademyada hareketin
bir yönüyle “Neo-Haricilik” olarak vasf edilebilecek bir İslam yorumunu çağrıştırdığı iddia edilse de aslında İslam dininin ve medeniyetinin tarihinde hiçbir yeri olmayan yepyeni bir vaka ile karşı karşıya olduğumuz muhakkaktır.32
Örgütü katılımı artıran faktörleri sayarken siyasal ve konjonktürel olaylar dışında örgütün istismar ettiği ve birer ideoloji haline getirdiği “ Cihad ” ve “ Hilafet ” gibi dini kavramların etkisini göz önünde bulundurmak gerek. Özellikle İslam karşıtlığının yükseldiği Avrupa ülkelerinde birçok yabancı savaşçının katılması bu bağlamda değerlendirilmelidir.
Ulaşılan yayınlarındaki üslup ve bilgilerden hareketle örgütün dine yaklaşımın daki temel epistemolojik problem “usulsüzlük” ve “dinin araçsallaştırılması” olarak teşhis edilebilir. Usulsüzlükten maksadımız İslami ilimlerin her bir disiplini için yüzlerce yıl içinde inşa edilerek gelenek haline gelen yöntem ve esasları yok sayıp doğrudan dini metinlere yönelerek bunları bağlamından kopardıktan sonra
ideolojik birer kanun maddesine indirgemek suretiyle nevzuhur bir din anlayışı vaz etme teşebbüsleridir.33
Ayet ve hadislerin bağlamından koparılarak ideolojik sloganlara dönüştürülmesi, temel İslami kavramların yapıbozumuna uğratılarak içlerinin boşaltılması, İslami literatürde genellikle zayıf olarak kabul edilen apokaliptik rivayetler üzerinden bir kıyamet senaryosu kurgulanarak meşruiyet arayışı, kendilerine benzemeyenleri sapkınlık ve dinden çıkmakla suçlamaları gibi tali sorunlar da bu temel epistemolojik ve metodolojik sapmanın yansımalarından ibarettir.34
***
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder