20 Şubat 2017 Pazartesi

Irak, Terör Ve Türkiye


Irak, Terör Ve Türkiye,


.
Bülent ARAS


Bülent ARAS
Yayın Tarihi : 08.09.2004

Irak’ta Türk kamyon şoförlerinin öldürülmesi insani bir dramın yanı sıra Türk dış politikası açısından önemli sonuçlar doğurabilecek bir sürecin başlangıcı. Bu durumun Arap kamuoylarında nasıl yankılanacağını önümüzdeki günlerde göreceğiz. Ancak devlet yönetimleri, entelektüeller ve uzmanların bir çelişkinin üzerinde duracaklarını ilk tepkileri gözlemleyerek öğrenmek mümkün.
Hedefteki ülke Türkiye
Bu çelişki bir anlamda karışık bir ruh haletinin yansıması. Bir yandan ilişkileri kötüleştirme ve bedel ödeme pahasına ABD’ye hayır diyen ve Irak’ı işgal sürecini uzatan bir Türkiye ile karşı karşıyalar. Ortadoğu’da Amerikan karşıtlığının Türkiye’de demokratik yollarla ifadesini izlemeleri ise bu algılamayı güçlendiriyor. Diğer tarafta ise ABD’nin yeni bölgesel dizaynlarının ortağı ve Amerikan güçlerine lojistik destek sağlayan ekonomik aktivitenin kaynağı. Terör gözlüğü ile bakanlar sonunda Irak’ta Türk varlığını düşman olarak algılamaya başladılar.
Mart 2003 tezkeresini takip eden süreçte Arapların hem sokaklarında, hem saraylarında konumunu güçlendiren Ankara için bölgede kalıcı ve etkili bir ülke olma yolunda ilk test Irak politikası. Türkiye konumu itibarıyla İspanya yada Filipinler gibi davranamaz. Bu ülkelerde demokratik mekanizmalar ile alınan karara saygı duymak gerekir. Ancak Türkiye’nin jeopolitik, tarihi, kültürel ve sivil derinlikleri dikkate alınırsa, Türkiye’de böyle bir kararın alınacağını söylemek zor.
İç ve dış politika arasındaki duvarın kalktığı her ikisinin birbirini etkilediği ve daha üst plandaki uluslar arası toplum ile yapısal bir etkileşimin sürekli mevcut olduğu bir dönemde yaşıyoruz. Türkiye’nin sivil derinliği kendini ekonomik aktivite olarak Irak’ta göstermekte. Bu durumun bir devlet politikası olarak desteklendiği söylemini yetkili ağızlardan işitiyoruz. Ancak Irak’a Türk mallarını taşıyan kamyon şoförlerinin hayatlarını kaybetmeleri devletin toplumun gerisine düştüğü, dikey işbirliğinin aslında olmadığı anlamına gelebilir.
Bir benzetme ile Irak’taki Türk ticari varlığının tehdit altında tutulması ve can kaybı bir anlamda Irak politikasında trenin raydan çıktığı anlamına gelir. Tren ve ray olmasa bu kazanın olmayacağı ileri sürülebilir. Ancak Irak’ın Türkiye için öneminin iyi kötü farkında olanlar politikasızlık ve ilgisizlik gibi bir tutumun mümkün olmayacağını bilirler. Öte yandan bir dönem düşüş gösterse dahi Irak’taki Türk ticari varlığının ve kamyon taşımacılığının duracağını düşünmek pek mümkün gözükmüyor. Sonuç faturanın siyasal iktidara kesilmesi şeklinde olacaktır.
Ne Yapılmalı?
Sınırları olmayan, tespit edilemeyen, caydırılamayan ve alışık olmadığımız metot ve silahlarla mücadele eden bir terör ile karşı karşıyayız. Tehdidin yeniliği doğal olarak yeni mekanizmaların işletilmesini zorunlu kılıyor. Irak özelinde kaynaklanan sorun öncelikle dört farklı düzeyde kamuoyu oluşturma politikalarını gerekli kılıyor.
Öncelikle Türkiye kamuoyu dikkate alınmalı. Ortada ciddi bir dağınıklık var. Yetkili ağızlar uluslar arası terörden Türkiye’nin ticari rakiplerinin komplolarına kadar çok sesli bir görünüm arz ediyor. Medyası ve uzmanlar kınama, iktidarı itham etme ve aktif olmaya çağırmanın ötesinde bir ufuk ortaya koymuş değil. Medyanın infiale yol açabilecek görüntüleri yayınlarken sorumlu davrandığını söylemek zor. Sessiz kalıp, bir süre sonra ortaya çıkan statükoyu politika olarak yansıtma devri bitti. Trenin rayda olup olmadığını ancak net bir politika çizgisini gözlemledikten sonra söyleyebiliriz. Çok seslilik yerini Irak’ta ortaya çıkan sivil derinliğin tüm Ortadoğu coğrafyasına yayılmasının içerideki ortamını oluşturma gayretlerine bırakmalı. Modern uluslar arası lojistiğin tüm imkanları kullanılmalı ve güvenliğin sağlanmasında yeni metotlar geliştirilmeli. Bu güven atmosferi kamuoyunun tüm ilgili- STKlar, Medya, vs .-birimleri tarafından beslenmeli ve desteklenmeli.
Irak yönetimi ve halkı nezdinde ise hemen her yoldan Türkiye’nin Irak’ın işgali ve arkasından demokratik bir yönetime geçişi süreçlerinde sanki Irak içerisindeki bir aktörmüş gibi sorumlu davrandığını anlatmak gerekir. Sadece Mart tezkeresi sonrası değil, ondan önceki on yıldan uzun bir süre içinde Irak sorunundan en fazla yara alan ülke Türkiye oldu. Türkiye’nin Irak politikası hemen yakın geçmişte politikalara yön veren tehdit algılamalarını ve tarihi hafızayı bir tarafa bırakarak olağanüstü bir olgunluk örneği gösterdi. İktidarı ve muhalif unsurları ile Irak toplumunun bu gerçekleri bilmesi gerekiyor. Türk lojistiğinin Irak’ta güvenliği yerli şirketlerle işbirliği ve Irak güvenlik güçlerinin aktif işbirliğini gerektiriyor.
Arap kamuoylarında Türkiye’nin son dönemde yükselen imajının bölgede aktif barış yapıcı bir misyonla destekleneceğini anlatmak gerekir. Türkiye’nin Irak ve Filistin benzeri sorunlarda Arap psikolojik modu ile beraber olduğunu ve demokratik mekanizmalarla uluslar arası meşruiyeti öne çıkaran politikalar izlediğinin altı çizilmeli. Arap medyası rehine konusunda daha sorumlu davranmalı. Vahşi katliam görüntülerini içeren tek taraflı bir kaset edinme taktiği ile medya üzerinde kurulan terörist egemenliği kırılmalı. Bu adım bir sansür olarak görülmemeli, hatta bizzat Arap medyasının bağımsızlığını sürdürebilmesi için gerekli bir adım olduğu ortaya konmalı.
Uluslar arası toplum düzeyinde ABD, AB ve BM ile aktif işbirliği modelleri geliştirilmeli. BM ve AB, Ankara’nın bir süredir uyguladığı demokratik meşruiyet prensibi ile barışık aktörler. Mümkün olduğu kadar fazla sayıda bölgesel ve uluslar arası aktörün içerisinde yer aldığı demokratik uluslar arası meşruiyet oluşturma gayretlerine ABD şimdilik soğuk. Ancak bu ilkeye daha fazla önem vermenin ABD başkanlık seçiminde neredeyse merkezi bir konuma yerleşmesi gelecek için ümit verici. Uluslar arası toplumda oluşacak sorumluluk bilinci Türkiye’nin meşru adımlarını kolaylaştırabilecek.
Türkiye’nin teröre karşı savaşı
Irak’taki terör düzeni Türkiye’nin gündeminde kalmaya devam edecek. Aynı zamanda Türkiye’nin bölgede daha aktif bir diplomasi izlemesine yol açacak. Ülkemizi tehdit eden uluslar arası terörün bir boyutu ile karşı karşıyayız. Önümüzdeki dönemde Irak’tan kaynaklanacak farklı bağlamlarda terör sorunlarına maruz kalacağımız ortada. Genelde yeni terörün hedef listesinde olan ülkemizi korumak, mevcut durumda özelde ise Irak kaynaklı teröre karşı ciddi bir iç ve dış güvenlik yapılanmasının oluşması gerekmekte.
Türkiye modernliği, demokrasisi, ekonomik ve sosyal potansiyeli ile bölgesinde önemli bir sivil güç. Bu sivil güç Ortadoğu’nun içeriden yeniden yapılanmasında yapıcı rol oynayabilecek çok az imkandan birisi. Türkiye’nin Büyük Ortadoğu coğrafyası için çok şey vaat eden sivil gücünün bu coğrafyada derinlik kazanmasının önündeki en büyük engel uluslar arası terör. Önümüzde ciddi bir mücadele dönemi var. Bu mücadeleye sivil ve resmi Türkiye’nin beraberce hazır olması ve teröre karşı savaşımızı kazanmak için gerekli potansiyel, imkan ve kabiliyetlere fazlası ile sahip olduğumuzun akılda tutulması gerekiyor.






Hiç yorum yok:

Yorum Gönder