26 Şubat 2019 Salı

YÜKSEKOVA VE ŞEMDİNLİDE MEYDANA GELEN OLAYLARLA İLGİLİ OLARAK GÜVENLİKTEN SORUMLU BAZI KAMU GÖREVLİLERİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ. BÖLÜM 6

YÜKSEKOVA VE ŞEMDİNLİDE MEYDANA GELEN OLAYLARLA İLGİLİ OLARAK GÜVENLİKTEN SORUMLU BAZI KAMU GÖREVLİLERİNİN 
DEĞERLENDİRİLMESİ. BÖLÜM 6 



"Hukuk Devleti", "Polis Devleti" deyiminin karşıtı anlamında Sanılmaktadır. O nedenle burada kısaca polis devleti anlayışını görmek gerekir. "Polis devleti", on yedinci ve on sekizinci yüzyıllarda Kara Avrupası ülkelerindeki mutlakıyetçi rejimleri açıklamak için kullanılan ve ilk kez Almanya'da ortaya çıkmış bir kavramdır. Polis devleti, "kamunun refahı ve selameti için, her türlü önlemi alabilen, bu amaçla kişilerin hak ve özgürlüklerine alabildiğine müdahale edebilen, onlara külfetler yükleyen ve fakat tüm bunları yaparken idaresi hukuka bağlı olmayan" devlet demektir. Polis devleti anlayışında devlet hukuka bağlı 
olmadığına göre, devletin eylem ve işlemlerinin yargı tarafindan denetlenmesi de söz konusu değildi. "Polis devleti" ifadesindeki "polis" kelimesi sadece "kolluk" anlamında değil, daha geniş bir anlamda, kamunun refah ve selametini sağlamaya yönelik tüm devlet faaliyetleri anlamında kullanılıyordu. Devletin bu faaliyetleri yürütebilmek için sahip bulunduğu sınırsız ve denetimsiz güç ise "polis kudreti" olarak adlandırılıyordu. Kısaca "polis" deyimi hiçbir sınır ve denetim tanımayan kamu kudreti anlamına geliyordu. Bugün de idaresi hukuka bağlı olmayan, vatandaşlarına hukukî güvenlik sağlamayan devlet tipi için "polis devleti" tabiri kullanılmaktadır. 

Devletin bütün işlemlerinin hukuk kurallarına uygun olması, hukuk devletinin başlıca varlık şartlarından birini oluşturmaktadır. Hukuk kurallarına uymayı sağlayacak mekanizmada, devletin eylem ve işlemlerinin yargı denetimi altında bulunması akla gelmektedir. Yürütmenin yargısal denetimi bütün demokratik ülkelerde yerleşmiş bir kuraldır. Hukuk devleti denilince ilk olarak yürütmenin hukuka bağlılığı ve yürütme işlemlerinin yargı denetimi altında bulunması akla gelmektedir. Bunu daha çok tarihî sebeplerle açıklamak mümkündür. Hukuk devleti ilkesinin mücadelesinin yapıldığı geçen yüzyıllarda yürütme organı genellikle kral ve onun bakanlarından oluştuğu için, bu dönemlerde kişi haklarına karşı saldırıların ancak yürütme organından gelebileceği, dolayısıyla vatandaşların hukukî güvenliğinin sağlanabilmesi için yürütme organım hukukla 
bağlamanın gerekli ve yeterli olduğu düşünülmüştür. Kişi haklarının millî iradeden doğan yasama organına karşı da korunmasının gerekebileceği, tarihî bakımdan daha sonraları ortaya çıkan ve benimsenen bir düşüncedir. Nitekim yasama organının yargısal denetimi bazı demokratik ülkelerde (Ör. İngiltere gibi) henüz kabul edilmemiştir. Halbuki idarenin işlemlerinin yargısal denetimi hemen hemen bütün demokratik ülkelerde kabul edilmiştir Gerek 1961 gerekse 1982 Anayasasında Türkiye Cumhuriyetinin nitelikleri belirtilirken, adalet anlayışı içinde insan haklarına dayanan, demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devleti olduğu vurgulanmaktadır. Bu nitelikler arasında geçen "hukuk devleti" 
ifadesini Anayasa Mahkemesi yukarıda da zikrettiğimiz gibi şöyle açıklamaktadır: "Hukuk devleti demek, insan haklarına saygı gösteren ve bu haklan koruyucu, adil bir hukuk düzeni kuran ve bunu devam ettirmeye kendini yükümlü sayan, bütün davranışlarında hukuk ve Anayasa uyan, bütün işlem ve eylemleri yargı denetimine bağlı bulunan bir devlet demektir" Hukuk devleti ne demektir? "Hukuku olan Devlet" denilecek olursa; bu durumda tüm Devletlerin hukuk devleti olması gerekir. Zira her devletin şöyle veya böyle bir hukuku vardır. Şu halde, Hukuku olan devlet demek bu anlamda "Devlet" demekten başka bir anlam taşımaz. Yani Hukuku olan devleti açıklamanın bir anlamı yoktur. Ne var ki yöneticiler genelde Hukuk Devletini, Hukuku olan Devlet anlamında algılar ve uygularlar. Oysa bu devlet olsa olsa "kanun devleti" olabilir. 

"Hukuk devleti", Pozitif hukuka sahip devlet demek olsaydı, Hammurabi Kanunları da bu meyanda hukuk devletinin kılıfı sayılabilecektir. Bu gerçek karşısında, "Hukuk Devleti aslında bir Adalet Devleti olmaktadır. Ancak "adalet" "herkesin hakkettiğini vermek" olmasına rağmen, bu kavram sanki sadece "herkese hakettiği cezayı vermek" şeklinde anlaşılmış ve algılanmıştır. Oysa meselenin "insan haklan", 'İnsanlık onur ve değeri" gibi beynelminel boyutu da vardır. Denilebilir ki, doğru bir şekilde "insan hakkı" esası gözönünde 
bulundurulmadıkça "adalet" anlayışına, dolayısıyla "hukuk devleti" esasına ulaşmak mümkün değildir. Şu halde, Hukuk Devleti kavramı, doğru bir insan haklan anlayışına dayanmadıkça dış dünyada gerçeklik kazanamaz. Hangi toplumda insan haklan, gerçekte her birey için sağlanabiliyorsa, Hukuk Devletine giden yolun yansından çoğu alınabilmiş demektir. Aynca herkese emeğimin karşılığı da verebiliyorsa o toplum gerçek Hukuk Devletine kavuşmuş 
demektir. Hukuk Devletinin göstergesi, Kanun, tüzük, yönetmelik, yönerge gibi düzenleyici işlemlerin sayıca çokluğu değildir. Örgütlü zulüm, bazen en ince hukuk tekniği ayrıntılarına kadar düzenlenmiş olabilir. Bu bir kanun devleti sayılabilir; fakat o da bir Hukuk Devleti değildir.

Üzerine "çağdaşlık" damgası vurarak bir kurala "adalet" esasını getirmiş havası 
vermek mümkün değildir. Bu şekilde güçlü çıkar gruplarının topluma hakim olmasının adalet ve hukuk devleti ile hiçbir ilgisi yoktur. 
Belirtelim ki, "demokrasi" tek başına "Hukuk Devleti'ne olan ihtiyacı karşılamaya yeterli değildir. 1789 Fransız Devriminin, eski Yunan'dan alarak tekrar hukuk pazarına sürdüğü Demokrasi, Hukuk Devleti'ne ulaşmak için ileri sürülen yöntemlerden biridir. Başka güvencelerle beslenmeyen bir demokrasi "çoğunluğun diktatörlüğüne" yol açabilir. Zulmü tek kişi de yapsa, çoğunluk da yapsa, zulüm zulümdür. Nitekim bir çok ülkede 'Temsili Demokrasi" altında bu zulüm yapılabilmektedir. Halk demokrasiyi ciddiye almadıkça, bir oyun olarak seyrine baktıkça ve her seçimde bir "figüran" olarak oyuna katılmaya razı 
oldukça gerçek Hukuk Devletine kavuşmak mümkün olamayacaktır. Bu bir "avcılık" oyunu olur. Unutmamalıdır ki, demokrasi Hukuk Devletine ulaşmada bir araçtır. Kuvvetler ayrılığı da demokrasi gibi Hukuk Devleti için sadece bir araçtır. Gerçek güç, tek ve çoğu kez çıkar gruplarının elinde ise çok defa görünürde bu kuvvetler ayrımından söz edilebilir. Perde arkasında hakim olan güç oligarşi ise, kuvvetler ayrılığı pekâlâ bu güce hizmet eden bir araç olabilir. Çoğulculuk, çok partili sistem ise bu durumda Hukuk Devletinden çok oligarşi içindeki dengeyi ve uzlaşmayı sağlamak için kullanılır. Örgütlenme hürriyeti şöyle dursun, 
düşünce açıklama hürriyeti bile tanınmaz. Resmi görüşe aykırı gelen düşünceleri zihinden geçirmek bile yasaklanabilir. Demokrasi ile Hukuk Devleti özdeş değildir. Hukuk Devleti amaç demokrasi ise araçtır. Bu araç bilinçli ve erdemli kişilerin eline veriliyorsa, gerçekten de Hukuk Devletine varabilmenin en iyi aracı olabilir. Buna karşılık, toplumdaki bireylerin çoğunluğunun "Adalet Devleti" amacı üzerinde hiçbir açık düşünceleri yoksa, "Adalet" terimi altında onlara benimsetilen kavram, acımasızca cezalandırma ve kimseye göz açtırmama ise, 
çağdaş teknolojiden yararlanan son moda propaganda araçları ile oylar etkilenebiliyor ve güdümlenebili yor ise, bu tür bir demokrasi asla hukuk devletini gerçekleştiremez. "Kanun maddeleri" tek başına, hukuk devletini yansıtmaz. Bu maddeler değişmez değer olan "adalet" ilkelerine dayanmadıkça bir anlam ifade etmezler. Oysa günümüz anlayışına göre, kanun, tüzük, yönetmelik ve yönerge külliyatı değişinceye kadar tartışmasız, mutlak değerlerdir. Ne var ki, kanun koyucu bu hükümleri bir kez değiştirdi mi, değişen ister en üst düzeyde yer alan Anayasa olsun isterse en alt düzeydeki bir yönerge olsun, değişen yapraklar külliyattan çıkarılır ve çöp sepetine atılır. Yeni kurallan uygulayan hâkim ve idareci bu kuralm adalete uygun olup olmadığını tartışamaz. Ceza kuralını tatbik eden hâkime takdir hakkı verilmezse ağırlaücı ve hafifletici sebeplerle yetinir. Böyle bir yetkisi yoksa zahmete gerek kalmadan hukuku uygular geçer. Hukuk devleti "bilinçli olarak, hukukun gerçekleştirilmesi amacına yönelik olarak kurulmuş ve örgütlenmiş olan devlet" olarak tanımlayanlar vardır. Bu sadece şekli bir tanım olabilir. Zira, devlet gücü hukuka ve kanuna bağlanmış ise devletin tasarrufları bağımsız mahkemelerce gözden geçirilebiliyorsa, kanun yollarına gitme imkânı varsa, bütün bunlar şeklî bakımdan hukuk devletinin varlığını gösterir. Oysa, hukuk devleti gerçekte maddî açıdan kamu gücünün "adalet" icra ve gerçekleştirme yükümü altında olduğu devlettir. Bir başka biçimi ile hukuk devleti "Kamu gücünün pozitif hukuk kurallan ile bağlı olduğu 
devlet" şeklinde tanımlanmaktadır. Oysa, devlet gücünü fiilen elinde tutan ve kullanan baskı grubunun iradesi "değişmez ahlâkî değerler" temeline dayanmıyorsa, o kamu gücünün hukuk kurallan ile gerçekten bağlı olduğu söylenemez. Pozitif hukukun kayıtladığı irade yine pozitif hukuku koyan ve açıklayan irade ise, buradaki bağımlılık bir görünüşten ibarettir. Şu halde, 
kayıtlayan pozitif hukukun temel ilkeleri, gerçek ve değişmez ahlâkî değer ilkeleri olmalıdır ki, gerçekten hukuka bağlılıktan söz edilebilsin. 

Şekli anlamda hukuk devletinin özelliklerinin bulunması, o devleti hukuk devleti kumaya yetmez. Şu halde bir devlete, hukuk devleti niteliği tanıyabilmemiz için bunu bir değerler dizisine göre ölçmemiz gerekecektir. Anayasanın ve hukuk üstü normların önemi burada kendisini göstermektedir. 
Hukuk devletinde suç ve suçlu ile mücadele, kural ve kaidelere bağlı olarak yürütülür. Devlet, suç örgütlerine nazaran eylemleri daha sıkı kayıtlara tabi, hareket serbestisi daha dar alanda faaliyet gösterir. Devletten, demokratik olmak, insan haklarına saygı göstermek, hukuk devletinin gereklerine uygun davranmak gibi sınırlan tebellür etmiş bir manzume içinde, hiçbir kural ve kaide tanımayan suç organizasyonlarını meşruiyet içinde kalarak etkisiz kılması beklenir. Hukuk Devleti olmak, az yetkiyle, çok iş yapmayı gerektirir. Hukuk 
devletinde tüm hukuk dışıhklardan, kanunlarla tayin edilen usul ve esaslar içinde hesap sorulur. Hukuk devleti, ilkeleri gereği, başına bela olarak gördüğü gaileyi bertaraf etmek için, bir çok kere pek çok kurum, kuruluşun devasa zaman, emek, personel kaynaklarını tahsis eder. Bazen bu çabalardan, tahsis ettiği insan, para ve teknolojik gücüne oranla arzuladığı sonucu da alamaz. Mücadele ettiği gaynmeşru gücün etkinliğini kısa zamanda kıramaz. 

Devletin bu faaliyeti toplum üzerine ciddi maddi ve manevi yük bindirir. Böylece toplumda, Devletin kendisine tanınan yasal zeminde kaldıkça suç örgütleri ile baş edemeyeceği zehabı hakim olur. Toplumun bu kuşkusunu, suç şebekelerinin ortaya çıkarılması, tesirsiz bırakılması görevini üstlenenlerce muhtelif gayelerle korunması, kollanması, bunlardan menfaat temin edilmesi olgusu besler. Toplum, hukukun üstünlüğü ile devletin bekası arasında tercihe zorlanır. Devletin bekasının, hukuk devletine özgü kurum ve kurallarca temin edilemeyeceği fikri hakim olur. İşte bu haleti ruhiye içinde bulunan topluluğa, Devletin artık bilinen yapısı içinde, kendisine giydirilen hukuk devleti elbisesinin dar geldiği, asıl çözümün yasa dışı yöntemlerinde kullanılabileceği bir suç politikası tayin edilmesi gerektiği inancı hakim olur. Özellikle devletin ve ulusun birliğine ve tümlüğüne yönelik faaliyetler, bu inancı daha da pekiştirir. Aynı duygu ve düşünceleri paylaşan, devlet aygıtı içindeki bazı kesimlerde bu 
inançla topluluğun hislerine uygun düşen eylemlere girişir. Böylece hukuk dışında döllenen ve gelişen bu zihni tümör, hukuk devleti içinde kendine yer açmaya, hatta onu kuşatmaya, gittikçe meşruiyet sağlamaya, devletin eylemlerinde hukuka uygun davranması ilkesini sarmaya, demokrasi, açıklık, şeffaflık gibi modem yönetim umdelerini boğmaya kadar işi ileri götürebilir. Soğuk savaş döneminde ulusal korkuya dönüştürülen kimi uluslararası 
ideolojileri, sonra da veçhe değiştirerek muzu- addedilen kimi yerli düşünce ve hareketleri de içine alan oluşumları tehdit olarak algılayan devletin gerçek misyonunu kendilerinin üstlendiklerini düşünen resmi-sivil bir kesim, gerektiğinde benimsedikleri misyondan, izlenmesi zorunlu rotadan saptırıldığını düşündükleri devleti, devletin diğer anayasal kuruluşlarına rağmen son tahlilde savunacak ortak bir paydada buluşurlar. Devlete, anayasal karakteri ve bilinen düzeni dışında kamusal bir derinlik bahşederler. Devletin derinliklerine 
kök salan hücrelerde yaşarlar. Gün ışığına, kendilerince ülkenin ve devletin esenliği zora girince çıkarlar. Devletin demir yumruğunu amansızca devlet düşmanlarına vururlar. Son derece hızlı ve kati sonuç alırlar. Toplumu bu beladan kurtarırlar. Tekrar geldikleri yere geri dönerler. Şartların yeniden müdahale etmelerini gerektirmesine kadar sabırla beklerler. Hukuk 
devleti, hukukun üstünlüğü gibi tüm insanlığm büyük acılar ve yıkımlar sonucunda ulaştığı bu harikulade içtimai değerler ortamında sorunlara yeterli ve etkin çözüm üretemediğini savlarlar, bu değerlerin zevalinde kendi yaşam kaynaklarını bulurlar. İncelenen olaylar içinde şüpheli olarak vasıflandırdığımız beş olayı, Devletimizin meşru düzeni içinde yer alan bir örgütlü Kurum ve Kurulusun işlediği veya işlettiğine dair Komisyonumuzun bir tespiti olmamıştır. Devlet içinde illegaliteyi benimsemiş, terörle mücadelede hukuk dışı usul ve metotları kendine rehber edinmiş, bu mücadeleyi Ülkemizin 
Avrupa Birliği hedefinden sapmasında zemin olarak kullanmak, bölgede suni gerginlik yaratmak, olayları tırmandırmak, böylece olağanüstü şartlan hazırlayarak bölgede olağan dışı yönetimi empoze etmek isteyen bir odağın varlığına da rastlanmamıştır. Ancak, bölgede ilgili bölümlerde değinildiği üzere, olayların tüm çıplaklığıyla görülmesi mümkün olamamıştır. Komisyonumuz, belirtilen eylemler aydınlatıldığında, bu eylemlerin tümünün altından PKK terör örgütünün çıkması halinde şaşkınlığa düşmeyecektir. Zira, örgütün içinde veya örgüt disiplini dışında baza örgüt üyelerinin kişisel menfaat sağladıkları, yöre insanını şahsi birikimi için haraca bağladıkları bilinmektedir. Komisyonumuza ulaştırılan belgelere göre, PKK terör örgütü adına bölgede yoğun bir sözde 
vergilendirme faaliyeti yürütülmektedir. Esnaf ve iş adamlarına ERNK makbuzları ile bazen yüklü miktarda sözde vergi salınmaktadır. Bölge de faaliyet gösteren sözde gümrükçü olarak bilinen Sabri (K) isimli terör örgütü üyesinin babasına bir hayli miktarda para verdiği, yine aynı bölgede sözde üst düzey görev yapan bazı terör örgütü mensuplarının bir başka ülkeye şahsi hesaplarına para temin etmeleri nedeniyle kaçtıkları bilgisi, belirtilen olguyu teyit etmektedir. Gerek örgüt disiplini içinde gerekse şahsi birikimi için belirlenen sözde vergilerin 
ödenmemesi terör örgütü veya örgüt üyesinin hışmım çekmekte, genellikle korkutma ve tehdit amaçlı bombalama eylemleri gerçekleştirilmekte, örgüt bu tarz eylemi çoğu kez üstlenmemektedir. Bu nedenle, şüpheli olarak vasıflandırılan kimi bombalama eylemlerinin, aktarılan saik ile PKK terör örgütünce işlenme olasılığı göz ardı edilmemelidir. 

Tüm faili meçhul olaylarda olduğu gibi Komisyonumuzca incelenen ve faili meçhul kalan olaylar da Devletin üzerinde bir ur olarak kalmaktadır. Faili meçhul olaylar "güvenlik açığına" neden olmakta, her oluşan faili meçhul olay, Devlete, adalete, hukuka beslenen itibarı zedelemektedir. Suç kataloğu içinde bu olaylar hakim yapı arz etmektedir.Ülkenin suç profili bu me'şum olguyla uluslararası arenada anılmaktadır. Bu suçlardan etkilenenler maddi manevi büyük acı ve yıkımlarla boğuşmaktadır. Devletimiz, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinde bu cümleden açılan davalarla uğraşmakta, ciddi tazminat ödemelerine 
muhatap olmaktadır. Aydınlatılmayan bir çok faili meçhul olayın, Devletin üstüne yamanmasına ortam hazırlanmaktadır. 

Bölgede meydana gelen bazı patlama ve ölüm olaylarının failleri konusunda halk 
terör örgütünün yayın organlarının beyanlarına olması gerekenden daha fazla itibar edebilmektedir. Terör örgütü tarafından gerçekleştirildiği kesin olan olaylarda bile suçtan zarar gören kişiler, terör örgütünün yayın organı tarafından olayın üstlenildiği açıklanıncaya kadar tereddütte kalmakta; bu açıklama yapılmadığında ise, olayın terör örgütü tarafından yapıldığını kabullenmemekte dir. Bu çok ciddi bir sorun olup, her türlü provakeye ve yanlış yönlendirmeye yol açabilmektedir.

Hal böyle olunca, ülkemizde faili meçhul olayların aydınlatılması yönünde yeni bir sinerji yaratılmalıdır. Devletin tüm kurumlan bu hizmetin ifasmda her türlü imkam kullanarak tam bir azim ve kararlılıkla çalışmalıdır.Anılan konuda var olan kadro, bilgi, teknoloji eksikliği acilen giderilmelidir. Olayın soruşturması, konusunda uzman, yeterli teknik teçhizatla donatılan görevlilerce yapılmalı, özellikle Hakkari İlinde yoğunlaşan bombalama eylemelerine ilişkin kollukça hazırlanan soruşturma dosyalarının önemli eksikliklerle malul olduğu dikkate alınarak, hal çaresi bulunmalıdır. Şu hususu tekrar vurgulamakta yarar vardır ki; Haziran 2005-Aralık 2005 tarihleri arasında Hakkari Merkez, Yüksekova ve Şemdinli İlçelerinde meydana gelen bombalama olaylarından 09.11.2005 günü Şemdinli ilçesinde Umut Kitap evinde gerçekleşen bombalama eylemi hariç toplam (17) bombalama eyleminden (5) bombalama eylemi, Komisyonumuzca 
şüpheli bulunmuş, bir yere oturtulamamıştır. Bombalama eylemlerinin (12)'sinin PKK terör örgütünce işlendiğine ilişkin kanaat edinilmiştir. Bombalama olaylarının artış nedenini incelerken, şüpheli olarak nitelenen eylemleri de göz önüne alarak değerlendirmekte zorunluluk bulunmaktadır. 

Komisyonumuzun anılan suçların faillerini yakalamak ve adalete teslim etmek görev ve sorumluluğu bulunmamaktadır. Komisyonumuz bölgede bazı şüpheli bombalama eylemlerine vurgu yapmaktadır. Devletten beklenen, bölgede son aylarda meydana gelen ve şüphe uyandıran tüm bombalama eylemlerini en kısa zamanda açığa çıkarmaktır. Devletin ilgili Kurumlarının dikkati bu yöne çekilmekte, bu kurumlarca gösterilen çabaların yoğunlaştırılmasını istemektedir. 

Aydınlatılmayan eylemleri, devletin işlediği kanısının yayılması tehlikesi vardır. Devlet içinde veya dışında devlet adına, özellikle terörle mücadele konusunda yasa dışı işler yapılmasına göz yuman birim veya görevlilerin varlığı algısı, bir dip dalga etkisi yapmaktadır. Devlet bu dalganın önünü alacak inandırıcı ve etkin bir tutum benimsemek zorundadır. Bu meyanda yapacağı çalışmalarda İdarenin ve Yargının işlevinin her türlü teredüt ten azade olarak tecellisi için tüm kişi ve kurumlar eksiksiz bilgi ve belge desteği ile katkı yapmalıdır. Bu olaylar vesilesiyle ortaya çıkan durumu ülkemiz, hukuk devleti ve gün ışığında yönetim adına bir kazanıma dönüştürmelidir. 

Her olayın ayn ayn ele alındığı bölümlerde ortaya konulduğu ve sonuç kısmında 
belirtildiği gibi; 

1- Hakkari İl merkezinde meydana gelen olayların tümünün, 
2- Yüksekova İlçe merkezinde vuku bulan bombalama eylemlerinden; 29.07.2005 tarihinde İlçe Emniyet Müdürlüğü önü çöp tenekesinde patlama, 02.10.2005 tarihinde Stadyum yanı ikiz binalar apartmanı yanında patlama, 31.08.2005 tarihinde Akarsu İş Merkezinde patlama, 24.10.2005 tarihinde Askerlik Şubesi nöbet kulübesi altında patlama eylemlerinin, 
3-Şemdinli İlçe merkezinde ise; 05.08.2005 tarihinde İlçe Jandarma Komutanlığı misafirhanesi önünde patlama, 07.10.2005 tarihinde Bayraklı Döviz A.Ş'ye ait araçta patlama, 29.10.2005 tarihinde İlçe Emniyet Müdürlüğü binası makam odası hizasında patlama, 01.11.2005 tarihinde İlçe Jandarma Komutanlığı gazinosu önünde patlama olaylarının, PKK Terör örgütü tarafından işlendiğine ilişkin Komisyonumuzca yeterli bilgi ve bulgulara ulaşılmıştır. 

1-Yüksekova İlçe merkezinde; 02.09.2005 tarihinde Van Erciş Otobüs Firmasına 
ait araçta patlama, 15.09.2005 tarihinde Zağroş İş Merkezinin 3. katında patlama, 20.10.2005 tarihinde Huzur Et Lokantası önünde patlama, 28.10.2005 tarihinde Zağros İş Merkezinin 5. katma roketli saldırı, 

2-Şemdinli İlçe merkezinde; 01.09.2005 tarihinde Dünya Banş Günü 
kutlamalarındaki patlama olaylarının ise, Bu eylemlerin hangi kişi veya kişiler tarafından hangi amaçla işlendiğine dair somut bilgi ve belgelere de erişilemediği, bu nedenle bu konuda bir yorumda bulunmanın, fikir yürütmenin hukuksal temelden yoksun olacağı, spekülasyondan öteye geçmeyeceği 
kanaatine varılmıştır. 

B) Komisyonumuz, Şemdinli ilçesinde 09.11.2005 tarihinde Umut Kitap evinde 
meydana gelen patlama olayı ile ilgili olarak; Müsbet olay Raporun 6. bölümünde etraflıca irdelenmiş, bu çerçevede,Van Cumhuriyet Başsavcılığının 2005/750 Sor, 2006/32 Esas, 2006/3 id. Nolu iddianamesi, İçişleri Bakanlığı Müfettişlerince, İnsan Haklan Derneğince, T.BJVf .M İnsan Haklarını İnceleme Komisyonunca konu ilgili hazırlanan Raporların ilgili bölümleri ile Komisyonumuzca bilgisine başvurulan Metin KORKMAZ, Seferi YILMAZ, Zeydan ÖZEL, Sedat TÖRE,AH KAYA, Özcan İLDENİZ, Veysel ATEŞ ve diğer şahısların beyanlarına raporumuzda yer verilmiştir. 

Yine Komisyonumuz 30.03.2006 tarihinde Şemdinli ilçesinde olayın meydana 
geldiği Özipek Pasajını ve Umut Kitabevini incelemiş ve gözlemlerde bulunmuştur. Bütün bu bilgi ve belgeler, yerinde yapılan gözlemler alt alta konulduğunda komisyonumuzda bir kanaat oluşmuş sa da, şüpheliler hakkında Van Cumhuriyet Başsavcılığınca hazırlanan İddianamenin Van 3. Ağır Ceza Mahkemesince kabul edildiği ve yargılamanın devam ettiği dikkate alınarak yargıya müdahale anlamına gelebileceğinden belirtilen konuda ayrıca bir görüş beyan edilmemiş, değerlendirme yapılmamıştır 

C) Tanju ÇAVUŞ'la ilgili olarak; Hakkari Cumhuriyet Savcılığınca hazırlanan 
iddianame üzerine Hakkari Ağır Ceza Mahkemesinde dava açıldığından dolayı 
belirtilen konuda ayrıca bir görüş beyan edilmemiş, değerlendirme yapılmamıştır. 

2- a) 2005 yılı Haziran ayından itibaren, Hakkari Ü Merkez jandarma sorumluluk 
bölgesinde; toplam (12) olay meydana geldiği, bunlardan (4)'ünde sadece mayın bulunduğu, (l)'in de çıkan çatışmada bir terör örgütü mensubunun ölü geçirildiği ve aynı olayda bir de mayın imha edildiği, (7) olayın içeriğinin mühimmat bulunması şeklinde olduğu, bu olaylarda toplam (30) el bombasının ele geçtiği, 

Yüksekova İlçesi jandarma sorumluluk bölgesinde: toplam (U) olay gerçekleştiği, bu olaylardan (3)'ünûn mayın patlaması olduğu ve bu patlamaların birinde (1) vatandaşın yaralandığı, (2) olayda mayın bulunduğu ve imha edildiği, (1) olayın el bombası atılması biçiminde gerçekleştiği, (S)'inin mühimmat bulunması şeklinde olduğu ve tüm olaylarda toplam (27) adet el bombası ele geçirildiği, 
Şemdinli İlçesi jandarma sorumluluk bölgesinde: toplam (11) olay gerçekleştiği, bu olayların (7)*sinin mayın patlaması, (l)'inin çatışma şeklinde olduğu ve bu olaylarda (S) personelin şehit olduğu, (26) personelin yaralandığı, (1) terör örgütü mensubunun da (1) el bombası ile ölü ele geçtiği, (2) olayda sadece mayın bulunup imha edildiği, (1) olayda sadece mühimmat bulunduğu, bu mühimmat arasında (3) tanesinin el bombası olduğu, incelenmiştir. 

b) Jandarma bölgesinde gerek arazi arama-tarama faaliyeti sırasında sığınakta v.b bulunan, gerek örgüt mensuplarından ele geçirilen silah ve mühimmatların PKK terör örgütüne ait olduğu değerlendirmektedir. 

c) Jandarma sorumluluk bölgesinde meydana gelen söz konusu olayların ağırlıklı olarak arazi arama ve tarama faaliyetleri sırasında mühimmat bulunması şeklinde gerçekleştiği incelenmiştir. Bulunan mühimmatların imhasına ilişkin uygulama konusunda, bu konudaki mevzuat hükümleri dikkate alındığında yapılan bazı hatalı işlemlere değinmekte yarar bulunmaktadır; 

Örneğin; Şemdinli kırsalında 27.10.2005 günü 11 kaleşnikof tüf, 3 el bombası, 4 fünye, 1 roketatar, 1 parçalanmış, S sağlam roketatar mühimmatı, 211 sevk fişeği, 2 takım terörist elbisesinin ele geçtiği belirtilmesine karşın, Komisyonumuza gönderilen bilgi ve belgelerde, bu suç eşyalarından özellikle el bombalarının seri no'lan gövde ve masalarındaki harf ve rakam gruplarının açıkça belirtilmediği imha edilenlerin de hangi usulle imha edildiğine dair bir belge ve tutanağa rastlanmamıştır. 

01.06.2005 gün ve 25832 sayılı Resmi Gazetede yayınlanan ve yürürlüğe giren "Suç Eşyası Yönetmeliğinin "Suç Eşyasına El Konulması" başlıklı 5. maddesinin 2. fıkrası "El koyma tutanağına el konulan eşyanın cinsi, miktarı, üzerindeki işaret yazı ve numaralan, stûr marka model ve ölçü gibi benzerlerinden ayırt etmeye elverişli bütün nitelikleri, takdir ettirilen değeri, hangi suçtan dolayı kimden, nereden ve ne suretle alınmış olduğu... 

Soruşturma evrakına eklenir" hükmünü içermektedir. 

Genel Kurmay Başkanlığınca hazırlanan "Türk Silahlı Kuvvetleri Birliklerinin 
Emniyet, Asayiş ve Yardımlaşma (EMASYA) Görevlerinde Kullanılmasına İlişkin Planlama Direktifi" " EMASYA DİREKTİF inin "İç Güvenlik Harekatında Dikkat Edilmesi Gereken Hususlar" başlıklı bölümünde; 

"h. Operasyonlar da dahil olmak üzere terörle mücadele sırasında her türlü olaya ilişkin tutulacak resmi belge ve dokümanların zamanında, usulüne uygun olarak tam ve düzenli bir şekilde tutulması gerekir.Bu belgelerin şüpheli ve soru işareti taşıyan bir husus bırakmayacak şekilde gerekli ayrıntıyı ve bütün oluşu içermesi, güvenli ve tutarlı olması şarttır." denmektedir.

Jandarma Genel Komutanlığı, Kuvvet Komutanlıklarının... Patlayıcı Madde/ Şüpheli Cisimlerin Keşfi ve Zararsız Hale Getirilmesinde Görev Sorumluluklara ilişkin olarak; "MY 168-1 (A) Silahlı Kuvvetler Patlayıcı Madde/Şüpheli Cisimlerin Keşfi ve Zararsız Hale Getirilmesi Yönergesi" hükümlerine göre de, imhası gerekenlerin ise Yönerge hükümlerine göre tespiti yapıldıktan sonra imha edilmesi gerektiği belirtilmektedir. 

Bu nedenle, Adalet Bakanlığınca incelenen konuda olduğu gibi benzer tüm 
olaylarda, kolluk tarafından yürütülen soruşturma kapsamında delillerin eksiksiz 
toplanması ve soruşturmanın sağlıklı yürümesini teminen tüm Cumhuriyet 
Savcılıklarına tamim yazılması gerektiği kanaatine varılmıştır. 

d) Hakkari İl Emniyet Komisyonunca 2005 yılında alınan muhtelif kararlarda; 
•26.09.2004 tarih ve 52*37 sayılı TCK'nın 220, 221 ve 314. maddelerinde düzenlenen; Suç işlemek amacıyla örgüt kurmak, etkin pişmanlık, silahlı örgüt konu başlıkları kapsamında operasyonda yakalanmış yahut kendiliğinden teslim olmuş örgüt üyelerinin örgüt bünyesindeki faaliyetlerinin, hangi eylemelere karıştıklarının yargıya intikal etmesi önem arz etmektedir. Yeni TCK'nın 221.maddesindeki "...hakkında cezaya hûküm olunmaz." düzenlemesi nedeniyle terör örgütü mensuplarının suç işlenişine iştirak edip etmedikleri hususunda kapsamlı istihbarat çalışması yapılmasına; yargılama şamasında delil olarak değerlendirilebilecek nitelikte belgelendirilmesi çalışmalarına ağırlık verilmesi" konusuna vurgu yapılmaktadır. 

11.10.2005 günü saat 10.00 sıralarında Hakkâri-Şemdinli-Altın su- Sikekiş Deresi bölgesinde; askeri araç konvoyunun intikali esnasında, teröristlerce tuzaklanan mayının patlatılması sonucu yol üzerinde 45 cm. çapında, 10 cm derinliğinde bir çukur oluşmuş, olay yerinde parçalanmış vaziyette bir Nokia 3310 marka cep telefonu ve parçalanmış metal parçalan bulunmuştur. 


7. Cİ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR..,

***

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder