YÜKSEKOVA VE ŞEMDİNLİ'DE BİLDİRİ DAĞITILMASI. HAKKARİ MERKEZ, YÜKSEKOVA VE ŞEMDİNLİ'DE POLİS-ASKER-HALK İLİŞKİSİ. BÖLÜM 2
Teknik olarak inceleme sonucu neler tespit edildiği sorusuna cevaben;
"Zaten ikisi birbirine uyuşmuyor, '' İkisi farklı, karakterleri ve üslubu farklı ikisinin "İkisi de şiddet ve tehdit içeren bildiriler"
Hakkari Jandarma İstihbarat Şube Müdürü Sefer RESULOĞLU Komisyonumuza;
"...Bu 5 şehit olayından sonra bir bildiriden bahsedildi; fakat, bu bildiriden
bahsedenler, Roj TV ve PKK taraftan yayın yapan Internet sitelerinde görüldü. Bu bildiriden de. hiçbir güvenlik birimi elde edemedi efendim."
Şemdinli İlçesi Jandarma Komutanı Binbaşı Erdem YILMAZ Komisyonumuza;
"Şimdi, sayın milletvekilimiz "S şehidin kanı yerde kalmayacak" dedi. Tabiî, o S şehit, benim emir komuta ettiğim birliğin personeli. Detaylı olarak konuştuk Sayın Başkanım. Özellikle, -çünkü, ben duydum o zaman onu* çok hassasiyetle üzerinde durdum. Hemen tüm esnafı aradım, rütbelilere dedim, böyle bir şey duyduğunuzda haberim olsun. İşte, ifade vermeye muhtar gelir, vatandaş gelir, biri bir şey der. Özellikle herkesi uyardım; şu bildiriyi bir görevim. Sağ olsun emniyet müdürümüze dedim; o da çok üzerinde durdu hassasiyetle.
Bu bildiriyi görmedik, öyle bir bildiriye hiç rastlamadık. İşte, bir de kısaltma falan dediler öyle. O da aklımda değil. Hiç bu bildiriyi görmedim, rastlamadım. Özellikle getirin dedim, göreyim; çünkü, onun dedikodusu, şeyi yayılmıştı. Ben, o bildiriyi görmedim, hiçbir esnaf da getirmedi.
Özellikle ben istedim; dedim o bildiriyi bir göreyim ve bildirinin dağıtılmadığını
düşünüyorum; yani, öyle bir bildiri yok; çünkü, muhakkak gelirdi."
"Ama, bir bildiri olur Sayın Başkanım ortada. Şimdi, bir şeyin dedikodusu çıkıyor; ama, ortada o yok. Yani, varsayalım bildiri. Ben, tüm esnafı bir buçuk yıldır tanıyorum. Birisi de, komutanım, şunu deyip getirmez mi? Öyle bir bildiri yok hiçbir esnafta. Ha, örgütün o bildiri örnekleri bizlerde var; talebiniz halinde takdim edebiliriz."
Komisyondaki fotokopi bildirinin gösterilmesi üzerine; "Hiç görmedim, bu bildiriyi de hiç görmedim." Şeklinde beyanda bulunmuşlardır.
7. Komisyonumuzun Bildiri Dağıtılması Olayına Yönelik Değerlendirmeleri
1) Provokasyon kelimesinin Türkçe sözlükteki karşılığı; kışkırtma, tahrik etme,
dürtme, sinirlendirme biçiminde ifadesini bulmaktadır.Bildiride yer alan ve özellikle yöre halkının hassas olduğu dini değerleri ile namus ve haysiyetine dokunan aşağılayıcı sözlerden tam bir kışkırtma amacı güdüldüğü anlaşılmaktadır.
2) Yukarıda bahsi geçen bildirilerde de açıkça devletimizin güvenlik güçleri ve
halk karşı karşıya getirilmeye ve kaos ortamı oluşturulmaya zemin hazırlandığı, bildiriyi hazırlayanın polis olduğu izleniminin verilmesine özen gösterildiği dikkat çekmektedir.
3) Bölgenin kaosa itilmesinde ve kargaşa içerisine girmesinde kimlerin menfaati
varsa bu bildiriyi hazırlayıp dağıtanların da aynı kimseler olabileceği düşünülmelidir.
4) Terör eylemlerinin yoğun olduğu özellikle Doğu ve Güneydoğu Anadolu
bölgelerimizde ihtiyaç duyulan en önemli şey huzur ve güven olduğu bilinen bir
gerçektir. Yöre ballanın içerisine çekilmeye çalışıldığı terör eylemlerine karşı koyabilme ve gerektiği gibi mücadele etmenin ön şarta, halkın devlete ve dolayısıyla devletin kurumlarına, güvenlik güçlerine duyduğu güvendir. Halkın bu güveni yıkıldığı anda teröre müsait ortam hazırlanmış olacağı ortadadır.
5) Konu bu kadar ciddi ve faillerinin de bir an evvel açığa çıkarılması hayati
önem arz ederken konu ile ilgili komisyonumuzca ifadesine başvurulan kamu
görevlilerinden bir kısmının, ilgili Cumhuriyet Savcılığında soruşturma dosyalarının bulunması, kriminal açıdan tetkike tabi kılınmış olmasına rağmen halen bu bildiriyi görmedikleri veya elde edemedikleri şeklindeki beyanları, güvenlik hizmetlerinin sunumunda bir zaafiyet olarak değerlendirilmektedir.
II- POLİS- ASKER- HALK İLİŞKİSİ
Komisyonumuzca bilgisine başvurulan kişilerin Hakkari Merkez, Yüksekova ve
Şemdinli ilçesinde polis-asker ve halk ilişkisine yönelik anlatanları dikkat çekici
bulunmaktadır. Buna göre;
1) Hakkari Milletvekili Esat CANAN;
"ESAT CANAN (Hakkâri) ...Şimdi, burada, şunu da hemen söyleyeyim: Bizim o
bölgede görev yapan emniyet birimleri ile jandarma arasında sürekli bir çelişki, bir çekişme gözleniyor. Bunu ben gördüm. Bunu söylemekte bir sakınca görmüyorum.
ŞÜKRÜ ÖNDER (Yalova) - Bizim öğrenmek istediğimiz noktalar var.
ESAT CANAN (Hakkâri) - Bunu ben hep yaşadım. Bunu bir şikâyet konusu
olarak da ifade edeyim. Bunu bir şikâyet konusu olarak da zaman zaman yetkililere de aktardım. Onun için, burada da söylemekte salonca görmüyorum. Yani, orada, bana göre, halkla, polis, emniyet bir dayanışma içinde, bir güven ortamı içinde hareket edebiliyor; ama, bu JİTEM dediğimiz bu kesimden birileri, bu arayı bozmak için, sürekli böyle bir huzursuzluk ortamı yaratmak, emniyet ile vatandaşı birbirlerinden uzaklaştırmak için böyle bir gayret içinde olduklarını ben görüyorum.
Balon, burada da, zaten bu bildiride de var. Bir cümlesinde diyor İd: "Biz devletin polisleri, sizin bilmem neyinizi koruyoruz." Şimdi "biz polisler" diyor. Polis bunu yapar mı? Halk diyor ki, polis bunu yapmaz. Polisin yaptığına inanmıyor, vatandaş da İnanmıyor, ben de ulanmıyorum, yani, oradaki vatandaş, böyle bir şeyi polisin yaptığına kesinlikle...
İBRAHİM ÖZDOĞAN (Erzurum) - Bu nereden olabilir Esat Bey?
ESAT CANAN (Hakkâri) - Bakın, polis demiyor; yani, kötü niyetli vatandaş olsa,
polis yaptı diyecek; ama, polis yapü demiyor. O zaman bile dediler ki, hatta, hatta ben yetkililerin ağzından bile dinledim, bunu yapan jandarmanın içindeki birimler; ama, bunu seslendirmiyorsunuz, elinizde somut kanıt yok.
İBRAHİM OZDOĞAN (Erzurum) - Bu çekişme neden; arada bir rant paylaşımı mı
var? Neden oluyor bu çekişme; yani, akla gelen bir soru? Jandarma ile emniyet arasındaki çekişme neden; bir rant paylaşımı mı var, ortada bir şey mi var?
ESAT CANAN (Hakkâri) - Rant paylaşımı olduğunu zannetmiyorum, rant
paylaşımı diye değerlendirmiyorum. Benim değerlendirmem şöyle; yani, bizim o bölgede emniyet, halka daha yakın davranıyor; yani, daha hoşgörü içinde bu işi götürüyor.
Asker, farklı bir anlayışla bakıyor oradaki insanlara. Mesela, şehit olan askerlerimize, asker diyor, bu şehit sadece benim şehidimdir, ben sahip çıkıyorum, başkaları sahip çıkmıyor anlayışı içinde; yani, bir nevi sivil otorite de dahil, halk da dahil bu şehitlere kimse sahip çıkmıyor, sadece biz sahip çıkıyoruz. Emniyet de bu potansiyel suçlu gördüğümüz insanlarla hoşgörü ortamında, onlarla beraber çarşıda geziyor, ben dışarıda kalıyorum; askeri, bu arayı bozmaya yönelik bir gayret içinde olduğunu görüyorum.
Sayın Zeydan'a sordunuz mu bilmiyorum; Yüksekova ilçesinde bir yıldır,
oradaki tugay komutanımız askere yasak koymuş, çarşıya çıkamazsınız. Yüksekova 100 000 nüfuslu bir üçe. Merkez nüfusu 100 000, ilden büyük. Askere yasak koymuş, hafta sonu çarşıya gitmeyeceksiniz. Yüksekova çarşısından hiçbir şey almayacaksınız. Yani, alışveriştir, çaydır, yemektir...
BAŞKAN - Jandarma mı oradaki?
ESAT CANAN (Hakkâri) - Jandarma da dahil hepsi. Yüksekova'da çok büyük
bir askerî birlik var, tugay var, alay var, taburlar var. Kalabalık bir askeri birliğimiz var.Yani, bunlara yasak koymuş. Biz bunu hep söyledik, neden; sebep, geçen sene esnaf kepenk kapatmış, buna tepki olarak tugay komutanı da böyle bir tavır ortaya koymuş.
Zaman zaman emniyet bu tür olaylarda halka yakın davranıyor. Bunun yanlış olduğunu söylüyor. O nedenden dolayı asker bundan da tepki alıyor. Yani, emniyeti de bir nevi farklı görüyor. İşin gerçeği bu. Yani, biz, bunları orada yaşadık, gördüğümüz şeyleri söylüyorum ben, bu bir tespittir. Bir yıldır... Bu doğru mu yanlış mı değerlendirmesini yapmıyorum; ama, bu bir tespit bir olgu. öğrenilebilir, bir yıldır askere yasak koymuş, Van'dan, başka yerden askerin ihtiyaçları temin ediliyor. Bu tabiî, Yüksekova'daki esnafımız, oradaki tüccarımız, oradaki insanlarımız buna kızıyor. Bana diyor ki "niçin asker bizi dışlıyor, niçin. Hepimiz suçlu değiliz ki, İçimizde suçlu olanlar olabilir. PKK'lı olanlar da olabilir." Doğru var, ama toplumun tümünü siz devletin bir kurumu olarak nasıl böyle dışlarsınız. Bu yaşanıyor, bugün de yaşanıyor.
AHMET ERSİN (İzmir) - Tugay komutam mı bu?
ESAT CANAN (Hakkâri) - Evet, tugay komutam. Bakın, bu ramazan bayramında
ben oradaydım. Bu 1 Kasımda Şemdinli'ye gittim dedim, ondan sonra da
Yüksekova'daki bayram programına yetişmek istedim. Kaymakama beyin düzenlemiş olduğu, tesislerde her zaman, geleneksel halk ve devlet yetkililerinin bir araya gelerek bayramı yaptıkları bir salon var. Geldik, bir asker! temsilcisi bayrama katılmadı. Bir askerî temsilci bayrama katılmadı; halbuki, bizim geçmişte, önce kaymakamlıkta belli bir yerde bayram programı yapılırdı, esnaf gider, oranın eşrafı gider, muhtarlar gider, siyasetçiler gider, ondan sonra da garnizona gidilir, bayramlaşihrdı; hatta, cezaevine, hastaneye... Bunların hiçbirisi gerçekleşmedi. Bu kaygımı ilin valisine, eski Hakkâri Valimize -şu anda Tokat'ta- ona da ifade ettim, il alay komutanımıza da söyledim. Bu bir sıkıntı dedim. Yani, bu doğru değil. Yani, tugay komutanımızın, en azından kendisi
gelmeyebilir; ama, askeriyeden bir alay komutanı gelebilir. Halkla bayramlaşsın. Halk dışarıda, asker bu tarafta, böyle bir şey olmaz. Bu olsa olsa, sadece PKK'nın ekmeğine yağ sürmek olur. Bu doğru değil. Yani, herkes kan ağlıyor bu işte; ama, biz bunu bir türlü anlatamadık. Bazen anlattığımız zaman da, hep yanlış değerlendirmelere bizi alıyorlar. Mesela, Esat Canan işte devlet aleyhtarı veya devlet aleyhinde şeyler söylüyor.
Hayır, ben herkesten önce bu devlete sahip olan bir insanım.
Benim aşiretimde şu anda PKK'ya karşı mücadele veren tam 500 silahlı kişi var.
Korucu olarak görev yapıyor ve ben bu sene PKK'ya 8 şehit verdim sivil halktan, askerleri söylemiyorum. 8 kişi benim yakınlarımdan gitti. Şimdi, biz, buradaki gerçekleri söylüyoruz, söylemeye çalıştığımız zaman da, maalesef, birçok çevrede, birçok yerde yanlış anlaşılmaya neden oluyor. Zaman zaman o korku nedeniyle biz de zaman zaman hiç konuşmayanın, bir şey söylemeyelim diye böyle suskun kalıyoruz; ama, bu bence devlete hizmet değil, bu ülkeye hizmet değil. Ben böyle değerlendirmiyorum. Onun için, Şemdinli'deki olayı da değerlendirirken, kesinlikle ben kişi olarak vicdanen, bu ülke için, hukuk için, insanlık için bu çalışmayı yaptığıma inanıyorum.
Hiç birileri, beni hiç ilgilendirmez. Ali Kaya kimdir veya bir başkası kimdir. Kimseyle de özel ne kinim var, ne garezim var, ne de şahsen tanıyorum; ama, bölgede uzun süreden beri bu huzursuzluğa neden olan olaylar var.
Tamam, şimdi PKK'yı kınıyoruz, PKK'nın eylemlerini biliyoruz; doğru, ona
karşı mücadele de edeceğiz, ediyoruz; ama, buna karşı devletin içindeki birileri hukuk dışı bir biçimde, yani, hukuku yeterli saymayıp, yani, hukuk yok sayarak, onun dışına çıkarak bazı insanları da orada olay yerinde infaza gittikleri zaman, bu ülkeye hizmet değil, devlete hizmet değil. Tam tersine, PKK'nın ekmeğine yağ sürmektir; çünkü, orada çevredeki insanlar da rahatsız oluyor. Varsa suçlu, mesela, Seferi Yılmaz suçluysa, yakalanır, adliyeye teslim edilir. Nitekim, daha önce 15 yıl ceza evinde kalmış.
Bir kez daha 15 yıl ceza verirsin, gitsin. Mademki, bağlantıları varsa -halen öyle
söyleniyor- tespit edilsin, götürülsün, cezalandırılsın. Tespit edilemiyorsa, hukuk
devletinde bununla ilgili daha fazla yapılacak bir şey yok ki..."
2) Hakkari Valisi Erdoğan GÜRBÜZ;
AYHAN SEFER ÜSTÜN (Sakarya) - Sayın Valim, zor bir yerde görev yaptınız.
Burada şöyle bir endişe var Emniyet güçlerinin, yani, asker, polis, sivil otoriteye tam tabi olmadıkları noktasında bir endişe var.
ERDOĞAN GÜRBÜZ - Benim endişem olmadı.
AYHAN SEFER ÜSTÜN (Sakarya) - Öyle bir durum var mıydı?
ERDOĞAN GÜRBÜZ - Şahsen, benim, vali olarak, öyle bir endişem hiç yok.
AYHAN SEFER ÜSTÜN (Sakarya) - Bir başka şey de, yine, orada, özellikle bazı
komutanların, askerler arasında, askerlerle sivil insanlar arasında bir duvar ördükleri. Mesela, hiçbir sivilden alışveriş yapmayacaksınız, bayramlarına katılmayacaksınız, çarşıya inmeyeceksin iz gibi böyle çok sert uygulamalar yaparak, halkla asker arasında bir duvar ördükleri iddiası var. Bu konuda, özellikle Yüksekova'da, sizin bir gözleminiz oldu mu?
ERDOĞAN GÜRBÜZ - Benim öyle bir gözlemim olmadı. Mesela, buna en büyük
şahit, Sayın CHP İzmir Milletvekili arkadaşım vardı. Sayın Elkatmış dedi ki, bir generalle görüşebilir miyiz, sizin yanınızda oldu galiba. Ben dedim, hemen... Sonra, Sayın Elkatmış, "ya senin ne güzel ilişkilerin var" dedi, iki dakikada... Sava diyorsunuz, başsavcıya... Yani, benim şahsî olarak diyeyim. Başka valileri bilemem. Yani, ben bir hukukçu vali olarak, oradaki en yüksek makamla, askeri cenah da dahil, adi! cenah da dahil, bizim hiç öyle bir şeyimiz olmadı.
Bir ağabey, kardeş, ilişkilerimiz fevkalade olumluydu.
Ve hatta, şunu da söyleyeyim: Ben çok rahat -şimdi başka türlü düşünülebilir-
Sayın Milletvekilim de Hakkâri'ye gelmişti, biliyor. Biz, sokakta çok rahat yürüyebilen...
Yani, ben valiyim; ama, esnaf çocuğuyum, rahatça kuşaklaşabilen, kendim için
söylüyorum. Generale de hiçbir sıkıntım yok. Ne zaman helikopter istesem bana
gelmiştir. Gelmeyenler vardır bazı yerlerde, duyuyorum ben; ama, benim şahsî, Hakkâri olarak düşünüyorum, benim öyle hiçbir endişem olmadı, sıkıntım da olmamıştır.
SEMİHA ÖYÜŞ (Aydın) - . . . Sayın Valim, sizin vaU olarak bu kişilerle ilişkinizde
elbette sorun olmaması gerekir de, oraya giden memur kesimiyle, yerel halkın diyaloğu nasıldı? Ben, arkadaşımın sorusundan bunu anlıyorum. Onların yerel halkla... Ben de, yakın zamanda, bir başka komisyonla Diyarbakır'a, Urfa'ya gidip geldim de, oradaki insanlarla, gelen resmi görevlilerin kendileriyle kaynaşamadığından... Yani, bu arada, kültür alışverişi, sosyal ilişkilerin olmamasından yalandılar, o bakımdan söylüyorum."
3) Hakkari Belediye Başkanı Metin TEKÇE;
METİN TEKÇE - ...Yine, bu son 1999 yılından sonraki kent merkezindeki huzur
ortamı, insanların artık sabahlara kadar dolaştığı bir döneme girmiştik dediğim gibi; fakat, 2005 yılının Temmuz ayıyla birlikte, sanki, on yıl öncesine, o çatışmaların yaşandığı dönemlere Hakkâri tekrar gitti görüntüsü ortaya çıktı. Hakkâri merkez, Yüksekova ve Şemdinli ilçe merkezlerinde, yaklaşık Temmuz ayından başlamak üzere, Kasım ayının 9'una kadar, 16-17 bombalama olayı meydana geldi. Bu bombalamalarla birlikte, kentin ya da ilçe merkezlerinin ya da Hakkâri merkezin çeşitli noktalarında gözle görülür; hatta, böyle çok daha farklı bir uygulamayla da yeni arama noktaları, panzerlerin sokaklardan, caddelerden geçtiği, sabahlara kadar sirenlerin çaldığı, marşların çalındığı mahallelerde, mahallelerde marşların çalındığı, Hakkâri'deki ev baskınlarında, maskeli insanların gidip kapılan kırdığı bir döneme giriliyordu, Temmuz, Ağustos, Eylül dönemi için söylüyorum; hatta, bunun için Sayın Hakkâri Valisiyle yaptığımız görüşmede, sonuçta varsa A şahsının bir suçu, yasal çerçeve neyse bu boyutta gidilir, gerekiyorsa, tutuklanması gerekiyorsa, yargı buna karar veriyorsa da bu yapılır; ama, maskeli insanların gidip kapılan kumaları, insanların, kadınların, çocukların başına silah dayamaları, güvenliği sağladık dedikten sonra sivil polislerin girişi, sabahlara
kadar marşların, sirenlerin çalındığı bir dönem yaşadı, bu geçen yaz döneminde
Hakkâri.
BAŞKAN - Ne marşı?
METİN TEKÇE - Mehter Marşı, farklı marşlar, sirenler. Örneğin, ben, bunu Hakkâri Valisine söylerken dedi ki, ben duymuyorum. Sayın Valim, sonuçta vali konağının önünde tabiî ki bu olmaz dedim; ama, bunun için onlarca şikâyet de vardı; yani, savcılığa da şikâyet vardı. Bu dönem, daha Şemdinli'deki en son patlamalara gelmeden önceki dönemi söylüyorum, iki üç aylık dönemi, Hakkâri'de, belki benim de içerisinde yer aldığım, aslında Hakkâri'de bir demokrasi platformunun, sivil toplum örgütleri arasında bir demokrasi platformu çabasını belki beş altı yıldır yürütüyorduk, hiçbir zaman bir araya getiremedik. Bu bir gerçeklikti Hakkâri için; ama, o son üç dört aylık uygulamalar, inanın ki, anında Hakkâri'de bir demokrasi platformunun oluşmasına yol açtı. Ha, bunun düşüncesi sağdı, bunun düşüncesi soldu, bunun düşüncesi A partisi, B partisi
değil, bütün hepsi de bir araya geldi, bu tür uygulamalar; çünkü, bütün her kesimi rahatsız ediyordu...
...Şimdi, ben, onu şöyle izah ettim sayın vekilim; dedim ki, özellikle son iki yılda, 2004 yılının sonlan ya da 2005 yılında; yani, dağda, kırsalda çatışmaların olduğunu hepimiz görüyoruz. Dolayısıyla, 2004 yılının sonuna kadar ya da 2005 yılı içerisinde, 1999 ile 2004 yılına kadar çatışmaların olmadığını gördüğümüz için ben bunu söylüyorum. Çatışmaların olmasıyla birlikte, kent merkezinde de, bu, benim sonuçta görüşümdür, bu benim tahlilimdir, ben, şunu şöyle ifade ettim; dedim ki, geçmişte de çatışmalar yaşandığında, gerek askerimiz gerek polisimiz gerekse dağdaki insanlar öldüğünde, halk üzerinde de bir baskı uygulanıyordu; zaten, sorun, hiçbir şekilde halk ile devlet ya da güvenlik
güçleri arasında bir çözümü beraberinde getirmiyordu. 1999 ile 2004 yıllan arasında, Hakkâri'de en azmdan, kırsalında hiçbir çatışmanın olmadığım biz de kayıtlardan görüyoruz ya da en azından takip ediyoruz.
...2004 yılı sonunda, tekrar, askerlerimizin, insanlarımızın ölmesiyle birlikte, halk üzerinde de bir baskı geliştiğini ifade ediyorum. Ben, bu baskıların da, ortaya koyuyorum, nedir bu baskılar, yani, örneğin panzerle çarşı merkezinde çok hızlı gitme, siren çalma. Abartısız, ben abartmıyorum. Sabahlara kadar ben bile uyumuyorsam, mahallelerdeki insanlar, zaten kenar mahallelerde daha fazlaydı; bu, Eylül, Ekim aylarına kadar sürdü. Ben şunu söylüyorum: Çatışma yaşanıyor, çatışma yaşanmıştır, tasvip etmem, ben bunu açıkça söylüyorum. İnsanlann ölmesini, hiç kimsenin, bu dağdaki insan olur, bu korucu
olur, bu polis olur, bu asker olur ya da Filistin'deki bir insan olur, ben, insanoğlunun ölmesini istemem; fakat, eğer insan da ölüyorsa, bunun hıncının halktan çıkarılması kadar yanlış bir yaklaşım olduğuna inanmıyorum. Ben, gerek güvenlik kuvvetlerinin gerekse merkezî hükümeti temsil eden yereldeki idarecilerin, yöneticilerin, bu uygulamalarının yanlışlığını ifade etmek istiyorum. İşte, bu yaklaşımlar, halk üzerindeki, polisin, askerin bu baskısı, yaklaşımı, zaten 9 Kasımdan sonraki olayların da tetikleyicisi olmuştur.
Ona da geleceğim.
BAŞKAN - Birinci gün saat 24.00 veya 01.00 diyelim, o ana kadar keşif yapıldı, bitti!
METİN TEKÇE - Bitti, ertesi gün zaten cenazeler geldi, akşam geç saatte cenazeler gömüldü, iki kişi ölmüştü, biri bombalamada, biri de taramada ölmüştü, iki kişi gömüldü. Tabiî, bu esnada şey hâkimdi, en azından bir açıklama, en azından bize verdiğiniz o insanlann bizde olduğu, gözaltmda olduğunun açıklanmamasının verdiği bir şey vardı. Bu sefer, ben tam hatırlamıyorum; ama, üçüncü gün müydü, Hakkâri'de olayların olduğunu duyduk ve Hakkâri'ye intikal ettik. Vardığımızda, zaten bitmişti, yani kimse kalmamıştı, sokaklarda hiç kimse yoktu, dağıtılmıştı. Şimdi, burada Hakkari ve Yüksekova'daki halk, yani neden tepki koydu. Şemdinli'de olay vardı, suçüstü yakalandı, devlet İşte müdahale etti, yargıya intikal edecek, işte şuna intikal edecek. Bana göre, tabiî, Hakkâri'de, Yüksekova'daki insanların, yani buna tepki koyması ya da işte faillerin korunacağına dönük görüşlerini dile getirmesi kadar doğal bir şey yoktur; çünkü, o güne kadar beş aylık dönem içerisinde hem Hakkâri hem de Yüksekova'da patlamalar meydana geldi Onları dahi aydınlatabilecek bir olaydı, düşüncesi zaten hâkimdi ve sonuçta Yüksekova'daki o gösteriye silahlı cevap verilmişti, üç vatandaşımız da orada öldü. Ben o
esnada da Yüksekova'da idim, tabiî, biz çıkamadık, çünkü her tarafta ateş açılıyordu.
BAŞKAN - Olayın ikinci gününde miydi?
METİN TEKÇE - Hayır, üçüncü günü obuası lazım. Ertesi günü Hakkâri'de yine
her tarafa ateş açılıyordu. Ben kendi gözlemlerimi söylüyorum. Sonuçta inanıp
üıanmama komisyonun takdiridir; fakat, Özellikle, Hakkâri polis lojmanlarına yakın bir alan var, Hakkâri Valiliği Parkı denilen bir alan var, orada iki katlı sıra dükkanlar vardır. Üstleri çatılı değil, iki kadıdır. Buranın üzerine polislerin taş yığdığını, sapanlar yaptırdığını ve özellikle halkı üzerine çekmek için tahriklerde bulunduğunu kendi gözlerimle şahit oldum ve nitekim bu tahrikler sonucunda da tarama yapıldı. Yaklaşık Hakkâri'de silahla yaralanan 15 kişi idi. Yaranlar hastaneye kaldırıldı. Bu sefer polis hastaneye saldırdı. Hastanenin içme gaz bombalarıyla girdiler. Hemşirelerden, doktorlardan hiçbirisi zaten görev yapamadı ve orada bir hastane personeli de, yine silahla yaralandı. Bu tür durumlar yaşandı. Tabiî, özellikle, bu tür olaylarda, sonuçta ölüme yol açan, ölüme sebebiyet verenlerin hakkında halen hiçbir soruşturma da olmadığını
da söyleyebiliriz..." Şeklinde beyanlarda bulunmuşlardır.
3.CÜ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR..,,
***
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder