27 Şubat 2019 Çarşamba

Şah Fırat ile 1921 Ankara Anlaşması ve 1956 Halep Protokolü’nün Tanıdığı Hak Kullanıldı.,

Şah Fırat ile 1921 Ankara Anlaşması ve 1956 Halep Protokolü’nün Tanıdığı Hak 
Kullanıldı.,


Uluslararası Stratejik Araştırmalar Kurumu 


USAK Başkanı Özdem Sanberk: 

" Şah Fırat ile 1921 Ankara Anlaşması ve 1956 Halep Protokolü’nün Tanıdığı Hak Kullanıldı " 

USAK Başkanı Büyükelçi (E) Özdem Sanberk, uluslararası boyutuyla Şah Fırat Operasyonu’nu değerlendirdi. Operasyonun son derece olumlu bir adım olduğunu ancak daha önce yapılması gerektiğini ifade eden Sanberk, 1921 Ankara Anlaşması ve 1956 Halep Protokolü’nün Türkiye’ye tanıdığı hakkın kullanılarak Şah Süleyman Türbesi’nin güvenlik bakımından daha emniyetli bir yere taşındığını belirtti. 

Mülakat: Kerem TÜRK.,

Muhalefetin yoğun eleştirdiği, iktidarın ise büyük bir başarı gibi gösterdiği Şah Fırat Operasyonu’nu nasıl değerlendiriyorsunuz? 

Sanberk: Operasyonu değerlendirmeden önce genel tabloya bakmak gerektiği kanaatindeyim. Karşımızda çöküşe geçmiş bir Ortadoğu ve gergin bir Türkiye bulunuyor. 

Tabiatıyla yapılan operasyon son derece önemli. Çünkü yıllar sonra Türkiye ilk defa sınır ötesi bir harekât yaptı. Bunu da uluslararası anlaşmalara tamamen uygun bir biçimde, Türkiye’nin haklarını korumak için gerçekleştirdi. Bilindiği üzere Süleyman Şah Saygı Karakolu, vahşi bir terör örgütü olmanın yanında şiddete dayalı devlet dışı bir aktör olan IŞİD’in tehdidi altındaydı. Her zaman yaşanılanın dışında, olağandışılığın yarattığı büyük bir tehdit söz konusuydu. Bahsedilen tehdidin püskürtülmesi gerekiyordu ve Türkiye’de uluslararası hukuka uygun bir şekilde bunu gerçekleştirdi. 

Cumhuriyet tarihinden bu yana ilk defa toprak kaybı olduğu yorumlarına da rastlıyoruz. Türbenin korunamaması gibi bir durum söz konusu muydu? 
Bu durumda başka argümanlar devreye sokulabilir miydi? 

Sanberk: IŞİD’in gerek kullandığı yöntemler gerekse elinde bulundurduğu güç türbenin korunmasını mümkün kılmıyordu. Dolayısıyla türbede bulunan Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK) personelinin hayatları söz konusuydu. Türbenin taşınmaması durumunda katliam yaşanabilirdi. Türkiye’nin böylesi bir senaryoyu kaldırma gücü olduğunu düşünmüyorum. Her hükümetin yapacağı ilk iş söz konusu vahim durumu önlemektir. 

Sonuç itibarıyla, operasyonun son derece olumlu bir adım olduğu kanaatindeyim. Operasyona yönelik belki de eleştiri yapılacak tek bir husus, zamanlama ile ilgili olabilir. 

Durum bu hâle gelmeden önce türbenin yerinin değiştirilmesi gerekirdi. Bu yönüyle geç kalınmış bir inisiyatiftir. Ayrıca Şah Fırat ile TSK kendi operasyon kabiliyetini de ortaya koydu. Son derece komplike bir operasyonu başarılı bir şekilde yerine getirdi. 

Operasyonda hükümetin de diplomatik alanda gerekli başarıyı gösterdiğini belirtmek gerekir. Geç kalınmış olmasına rağmen büyük bir risk alınmış ve başarı elde edilmiştir. 

Kanaatimce Türkiye’nin Suriye politikası değişen koşullara uygun olarak çok daha önceden revize edilmeliydi. Hadise bu sebeple biraz zihinleri karıştırıyor. Gerek hükümetin gerekse muhalefetin söyledikleri temel olarak haksız ve yanlış değil. Ancak kullanılan sert üslup, Türk halkını gerginliğe sevk ediyor. 
Türkiye’nin sınır ötesi harekâtla Suriye toprakları içinde operasyon düzenlemesi ve bulunduğu alan itibarıyla Türkiye’nin parçası sayılan türbenin yerinin Türkiye sınırına yakın olan Eşme bölgesine taşınmasının yansımaları nelerdir? Bu durum uluslararası hukuk ve diplomasi açısından nasıl 
okunabilir? 

Sanberk: Diplomasi her hâlükârda mevcut olan uluslararası anlaşmaları esas alır. Türkiye ile Suriye arasında 1921 yılında TBMM hükümeti ile yapılan Ankara Anlaşması ve daha sonra 1956 tarihinde yapılan Halep Protokolü, Süleyman Şah türbesinde Türkiye’nin mülkiyetinin olduğunu kanıtlayan çok önemli iki belge. Bunun dışında daha yakın tarihe bakacak olursak 2006 yılında sınır taşlarının konulması hakkında Suriye ile imzalanmış protokoller, 2013’te Suriye İstanbul Başkonsolosu’nun Süleyman Şah ile ilgili toprak sorununun olmadığına ve 1956 Halep Protokolü’ne bağlı kalınacağına dair beyanları yine referans alınabilir. Uluslararası hukuk bakımından ele alındığında, buradaki toprağın Türkiye’ye ait olduğu ve Türkiye’de kalacağı noktasında fikir birliğine varılıyor. Konunun temel sorununu ise bir sınır ötesi harekâtın kurallara uygun olup olmadığı teşkil ediyor. 

Açıkçası Türkiye bu harekâtı yaptığı zaman, Suriye hükümetine yani Esad rejimine, BM Güvenlik Konseyine ve Özgür Suriye Ordusu’na (ÖSO) bildirimlerde bulundu. 

Suriye’nin itirazları ise kendilerine bildirimde bulunulduğu fakat cevabının beklenmediği yönünde. Ancak cevaplarının toprak ihlali yapıldığına dair olacağı da kuvvetle muhtemeldi, nitekim bunu doğrular söylemleri var. Tam da bu noktada unutulmaması gereken bir husus Türkiye’nin zaten operasyon yaptığı toprakların egemenliğinin Suriye’ye ait olduğuna itiraz etmemesidir. 

“De Facto Bir Durumdan Bahsetmek Söz Konusu Değil” 

Hâlihazırda, Suriye hükümetinin kendi silahlı kuvvetleri mensuplarını çektiği ve kontrolünün olmadığı bir bölgeden bahsediyoruz. Bu topraklardan Türkiye’ye yönelik mutlak bir tehdit söz konusu. Dolayısıyla Türkiye uluslararası devletler hukukunun kendisine tanıdığı bir hakkı kullanarak Şah Fırat operasyonunu gerçekleştirmiş bulunuyor. 

Burada de facto bir durumdan bahsetmenin imkânı yok. Toprak işgalinin olduğu ifade edilen bölgede, kontrolü olmayan hükümetin Türkiye’ye “Benim topraklarımı ihlal ediyorsun” deme hakkı yoktur. 

Çok önemli olduğunu düşündüğüm bir misal: Biliyorsunuz 1990’lı yıllarda Türkiye Irak topraklarında sınır ötesi harekâtlar yapardı. Çünkü 36. paralelin kuzeyinde yaşayan halkın, Kürtlerin Saddam hükümeti tarafından berhava olmaları veya tahrip edilmeleri önlenmeye çalışıldı. O dönemde gerçekleşen her sınır ötesi harekâttan sonra Saddam rejimi, Türkiye’ye “Topraklarımızı ihlal ettiniz bu savaş sebebidir” şeklinde açıklamalar yapardı. Ancak uluslararası toplum bunu dikkate almadı. Zaten BM Güvenlik Konseyi kararları, Saddam yönetimince yapılan açıklamaları dikkate almayı gerektiren bir durumun ortaya çıkmasını başından önlüyordu. 

Türkiye Arapça İfadesiyle Iztırar Halinde Kalmıştır” 

Türbenin Eşme’ye inşa edilmesiyle ilgili çeşitli tartışmalar yapılıyor. Bu bağlamda öncelikle Türkiye’ye tanınan hak ile Süleyman Şah Türbesi’nin bulunduğu yerin Türkiye toprakları olduğunun bir kez daha altını çizmek gerekiyor.

30.12.2015 Uluslararası Stratejik Araştırmalar Kurumu,
 http://www.usak.org.tr/print.php?id=1847&z=3 

Bu bağlamda su veya güvenlik gibi sebeplerden türbenin yeri geçmişte de iki defa değiştirildi. Bugün üçüncü duruma bakıldığında ise kanaatimce Türkiye bir nevi Arapça tabir ile ıztırarda kalmıştır. Türbenin yerinin değiştirilmemesinin alternatif maliyetinin yalnızca Türkiye için değil, bölge için oldukça yüksek olacağı açıktır. Türkiye kendi askerî kuvvetleri mensuplarına yönelik vahşice bir saldırı yapılması durumunda hiç şüphesiz hareketsiz kalmayacak ve buna misliyle cevap verecekti. Sonuç itibariyle operasyon yapılmasaydı Türkiye ve bölge çok büyük bir felakete sürüklenebilirdi. 

PYD tarafından “operasyon sırasında Türkiye ile işbirliği yapıldığı”. “herhangi bir örgüt ile yardımlaşma olmadığı” yönünde açıklamalar var. Diğer taraftan Selahattin Demirtaş “IŞİD’e karşı PYD ile işbirliğine gidilebilir” şeklinde bir öneride bulundu. Bunlarla ilgili düşünceleriniz neler? 

Sanberk: Eşme, PYD’nin hâkimiyet iddia ettiği kantona bağlı bir bölge iken Türkiye açısından Suriye’nin egemenliğinin geçerli olduğu ancak rejimin kontrolünden çıkmış bir bölgedir. 

Soruda bahsedilen şekilde karşılıklı işbirliği ya da izin almak bağlamında olmasa da büyük bir devlet olarak Türkiye’nin, bölgede var olan bütün devlet dışı aktörlerle zaten bağlantıda olması beklenir, olduğu varsayılır. Örneğin PYD yetkililerinin Türkiye’ye çeşitli temaslar kapsamında gelip gittiği biliniyor. Burada meselenin esasını oluşturan Türkiye’nin PYD’den izin almış olması meselesi değil. Türkiye’nin taraflara bildirimde bulunması idi. Bahsi geçen bildirim kabul görmeseydi, o zaman kan dökülmesi muhtemeldi. 

Eşme’ye taşınan türbe için son durak olmadığı ifade ediliyor. Türbenin taşındığı yerin geçici olmasının sürekli altının çizilmesinin önemi nedir? 

Sanberk: Eşme, Türkiye toprakları dışında sınıra yaklaşık 150180 
metrelik uzaklıkta bulunuyor. 1921 Ankara Anlaşması’nın ve 1956 Halep Protokolü’nün Türkiye’ye tanıdığı hak kullanılarak türbe güvenlik bakımından daha emniyetli bir yere taşındı. Geçici bir yer değişimi söz konusu oldu. Ancak Türbe’nin tekrar eski yerine taşınması Suriye’de güvenlik sağlanmadan mümkün görünmüyor. Bu noktada Suriye’nin içinde bulunduğu durumun bir senede değişeceğini savunmak kabul edilir gibi değil. Belki hiçbir zaman değişmeyecek. Buna rağmen Türkiye’nin gerçekleştirdiği yer değişiminin geçici niteliğini vurgulamakta yarar var. çünkü Türkiye bu çerçevede aslında Suriye’nin toprak bütünlüğünü derpiş ettiğini kanıtlıyor. 

Sonuç itibarıyla, Türkiye türbenin taşınmasında keyfî bir inisiyatif almamıştır. Türkiye, yaklaşımı ve bulmuş olduğu çözüm bakımından mevcut tehdidi savacak, TSK mensuplarını en güvenli şekilde muhafaza edecek ve aynı zamanda da haklarından fedakârlık etmeyecek bir çözüm yolu bulmuştur. Esas olan da bu tespitin yapılmasıdır. 

http://www.usak.org.tr/print.php?id=1847&z=3 

***

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder