18 Şubat 2018 Pazar

FAİK AHMED BEY VE MÜDAFAA-İ HUKUK'TAN HALK FIRKASI'NA GEÇİŞ, BÖLÜM 2

FAİK AHMED BEY VE MÜDAFAA-İ HUKUK'TAN HALK FIRKASI'NA GEÇİŞ, BÖLÜM 2


Yine Önemli bir noktadır ki Türk Milli Mücadelesi Erzurum Kongresi ile önderini ortaya çıkarmıştır. Nitekim Şevket Süreyya Aydemir bu durumu şöyle açıklar: 
"Erzurum Kongresi Müdafaa-i Hukuk" davalarını bir karara baglamak ve bir temsil heyeti vücuda getirmekle vazifesini yapmıştır. Bu milli hareketin ortak bir 
başı, bir merkezi olacaktı. "Müdafaa-i Hukuk" bir şefi belirlemişti: Mustafa Kemal,,26. Vatanın Bölünmez Bütünlügü ilan Edildi. Dogu Anadolu'daki milli 
kuruluşlar biraraya getirildi. Vilayat-ı Şarkıyye Müdafaa-i Hukuk-u Milliye Cemiyeti"nin adı "Şarki Anadolu MUdafaa-i Hukuk Cemiyeti" olarak degiştirildi ve bu isim Sivas Kongresi'ne kadar kullanıldı. 

Manda ve Himayenin ilk kez reddedilmesi tam bagımsızlık fikrini güçlü bir şekilde ortaya koydu. Kongre beyannamesi, yabancı temsilcileI'e, kumandanlara, 
vilayetlere gönderilerek yayıldı 27 

Bu arada 26-30 Temmuz 1919'da Balıkesir 16·25 Agustos 1919'da Alaşehir Kongreleri, Kuva-yı Milliyeciler tarafından dagınık olarak gerçekleştirmeye 
çalıştıkları önemli teşkilatlanma faaliyetleri oldu. Bu iki kongre Batı Anadolu'da teşkilatlanmayı güçlendirmiştir. 28. 

Erzurum Kongresi çalışmalarını başarıyla tamamlayan Mustafa Kemal Paşa, 2 Eylül1919'da Sivas'a hareket etmek üzere Erzurum'dan ayrıldı. 
Askerlikten istifa etmesine ve nişanlan alınmasına ragmen Mustafa Kemal Paşa'nın çalışmalarının artması, her geçen gUn halka daha fazla etki etmesi üzerine İstanbul'daki Damat Ferit Paşa HükUmeti çok olumsuz çalışmalar yapmaya başladı. 

Aldıgı olumsuz kararları uygulamaya çalışan İstanbul Hükumeti'nin aleyhte faaliyetleri etkisini göstermiş, Müdafaa-i Hukuk temsilcilerinin Sivas'a gitmesinde problemler Çıkmıştı. 
Bütün engellemelere rağmen Sivas Kongresi, 4 Eylül 1919'da toplandı. Mustafa Kemal Paşa, Kongre başkanlıgına seçildi. 16 kişilik Heyet-i Temsiliye oluşturul du. 

Sivas Kongresı'nde en fazla tartışılan konuların başında manda meselesi gelmiştir. Manda idaresini savunanlar, çok fazla borç bulundugunu, bagımsız 
yaşamaya Mali durumun engel oldugunu, Büyük devletlerin Türkiye'yi parçalama planlarına Ülke gücünün yetemeyecegini öne sürmüşler ve ABD ile irtibata geçilmesini istemişlerdir. Bu olumsuz durumlardan ancak Amerikan mandası tercih edilirse kurtulmak Umidi vardı 29. Fakat uzun süren tartışmalardan sonra manda fikri kesin olarak reddedildi, tam bağımsızlık vurgulandı. 

Heyet-i Temsiliye kuruldugu günden Büyük Millet Meclisi Hükümeti'nin kurulmasına kadar görevini başarıyla sürdürmüştür. 

Bu başarıda Heyet-i Temsiliye adına işleri yürüten Mustafa Kemal Paşa gibi dahi bir önderin payı büyüktür. Onun fikir ve eylemlerine destek veren yakın 
arkadaşları ve en önemlisi de "MUdafaa-i Hukuk Ruhu" ile Kuva-yı Milliyesi'ni oluşturan Türk Milleti'nin iman ve coşkusu kesin zafere ulaşılmasında en 
önemli etkenlerdir30. 

Kongrenin en önemli faaliyetlerinden biri de ülkedeki bütün Müdafaa-i Hukuk Cemiyetleri birleştirilerek "Anadolu ve Rumeli Müdafaa-ı Hukuk Cemiyeti (A-RM HC)" adını aldı. 

Burada ele aldığımız konu nedeniyle üzerinde önemle durduğumuz bir nokta vardır ki. O da " Müdafa-i Hukuk" Cemiyetleri'nin Sivas'ta birleştirilmiş 
olmasına rağmen' bu cemiyetlerin bazıları bu' merkezi yönetim düşüncesine karşı çıkmışlar ve halta bunu reddetmişlerdir 31. 
Bu birlik ancak meclisin açılması ve Mustafa Kemal Paşa'nın bu hareketi mcşru bir zemine oturmasıyla gerçekleşecektir. Açılan meclisin bütün üyeleri A-RMHC'nin temsilcisi sayılmış ve bu durumda Heyet-i Temsiliye'nin yerine Büyük Millet Meclisi Başkanlığı geçmiştir 32 . 

Yine Sivas Kongresi'nde askeri teşkilatlarıma için bazı direktifleri ihtiva eden betge kabul edildi. Bu belgede düşmanla temasta bulunulan yerlerde silahlı 
kuvvetlerin nasıl kurulacagı, nasıl idare edilecegi açıklanmıştı. 

Bunlardan başka Sivas Kongresi'ndc oluşturulan Heyet-i Temsiliye geçici bir hükümet rolünü oynamıştı. 
Ulusal örgütleriıı amaç ve ilkelerini eldeki araçlarla yurdun her tarafına yaymış, halka açıklamış, örgüte güç kazandırmaya çalışmıştı. 
Mevcut ulusal örgütlerin varlığını ve devamlılığını sağlamak içiıı çaba göstermiş, bu örgütleri bir noktada birleştirmeye, bunlar arasında uyumlu bir bağ kurmaya özen göstermişti. 

Böylece " Müdafaa-j Hukuk " hareketini yönlendirmekle yükümlü olmuştu 33. 

Anadolıı ile ilgili kararları yanında, yürütme gücünü gösteren ilk icraatını da ortaya koymuştu. 

Bu da Ali Fuat (Cebesoy) Bey'in batı Cephesi Kuva-yı Milliye kumandanlığın atanmasıyla gerçekleşmiştir. 34 . 

Sivas Kongresi'ne yönelik olumsuz faaliyetler dolayısıyla kongrenin bitimiyle beraber, Damat Ferit Paşa Hükümeti, Heyet-i Temsiliye'nin hedefi haline 
geldi. Damat Ferit Paşa'nın Milli harekete birçok açıdan verdiği zararlar açıklandı. 

Buna göre Damat Ferit Paşa; Aydın Faciasını önleyememek, Paris Barış Konferansı'ndan milli haysiyeti incitecek şekilde kovulmak, milli hareketi İttilıatçı 
olarak gösterip, Anadolu'ya İtilaf Devletleri'nin müdahalesini davet etmek, seçim yaptırmamak, milli teşkilatı dağıtmaya çalışmak, devletin gücünü yabancılara 
oyuncak yapmak suçlarının odağı gösterildi. Bütün bunlardan dolayı İstanbul ile irtibat kesilecek,. Damat Ferit Paşa hükümeti düşürülecekti. 

Faik Ahmet Bey, Anadolu ile İstanbul Hükümeti'nin baglarının kesilmesini degerlendirirken, bunun İstanbul Hükümeti'ne karşı bir isyan olmadıgını, 
Anadolu'nun İngiliz tahakkumüne, Yunanİstan'ın haksız, işgaline, mütarekenin adilolmayan esaslarına karşı bir isyan oldugunu, sonuçta İstanbul Hükümeti ile bagları kesmek zorunda kaldigını belirtir 36. 
İstanbul ile hertürlü haberleşme kesilince Damat Ferit Paşa Hükümeti istifa etti. İstanbul Hükümeti'ne karşı kazanılan bu ilk siyasi zafer önemli bir aşama 
kaydetti 36. 

Damat Ferit Paşa Hükümeti'nin yerine· Ali Rıza Paşa Hükümeti kurulmuştur. Daha önceki hükümetten farklı olarak milli harekete ılımlı bakan bu hükümetle, Amasya'da görüşme yapılmış ve neticede iki taraf arasında birtakım ortak kararlar alınmıştır. 37. 

İstanbul Hükümeti Temsilcisi Salih Paşa'mn milli hareket temsilcileriyle görüşmek üzere Amasya'ya gitmesi de yine başlı başına ayrı bir olaydı. 
Sonuçta İstanbul Hükümeti A-RMHC'ni tanıdı. Bu olay, Milli harekete Türk Milleti'nin temsilcisi olma yolunda önemli bir aşama kazandırırken, İtilaf Devletleri'nin de artık ciddiye almaları gereken bir güç oldugunu ortaya Çıktı. Bu genel başarı yanında, kongrelerde alınan kararların İstanbul Hükümeti'ne kabul ettirilmesi, Milli iradenin ortaya çıkmasına sebep olacak seçimlerin yapılması, parlamentonun toplanması ve tereddüt içinde olanların milli mücadeleye kazandırılması kaydadeger birer kazanç oldu. Görüşmelerin diger bazı maddelerinin İstanbul Hükümeti'nce kabul edilmemesine ragmen en önemli mesele İstanbul'da Osmanlı Devleti hakkında verilecek bütün kararları millet adına kabul veya reddetme yetkisi taşıyan ayn zamanda "Müdafaa-i Hukuk"un amaçlarını benimsemiş bir parlamento açılmasıdır. 

17 Kasım 1919'da seçimler yapıldı ve Mustafa Kemal Paşa'da Erzurum'dan mebus seçildi. Seçimi çogunlukla ARMHC listelerinden seçilmiş Mebuslar kazandı. 38. Seçimlerin yapılmasından sonra Mustafa Kemal Paşa mebuslara çagrıda bulunarak, İstanbul'a gitmeden önce Ankara'ya uğrayarak Hey'et-i Temsiliye ile görüşmelerini istedi. Mustafa Kemal Paşa, bu mebuslardan kendisinin meclise başkan seçilmesi, kendilerinin seçilmesini saglayan, hatta kendilerinin de çogunun üyesi oldukları A-RMHC'nin adıyla bir grup kurmalarını istedi ve Misak-ı Milli Programı'nı verdi. Ancak bu mebusların düşünceleri İstanbul'a gittikten sonra değişti ve Mustafa Kemal Paşa Meclis başkanı seçilemedi. 

Dahası " Müdafaa-i Hukuk Grubu " yerine " Felahı Vatan " grubu oluşturuldu. Buna ragmen Son Osmanlı Meclisi Türk Milli Mücadelesi açısından önemli bir karara imza attı. 

Meclis 28 Ocak 1920'de Misak-ı Milli'yi kabul etti39. Bu büyük bir olaydı. Zira, Anadolu hareketinin hedeflerinden birisi Türkiye'nin milli sınırlar içinde bölUnmez bütUnlügünü saglamaktı. 

Bununla Milli hedefler İtilaf Devletleri'nin gözU önünde ve parlamento gibi milletin en üst temsil organı kanalıyla resmen kabul edilmiş oluyordu. Misak-ı Milli Erzurum ve Sivas Kongrelerinin kararlarına dayanmaktaydı. 
Bunun yanında Misak-ı Milli'nin ilanı milli hareket mensuplarına büyük bir prestij sagladı. Siyasi bagımsızlık yanında ekonomik bağımsızlık hedefleri de ortaya konulmuş oldu. 

Mebusan Meclisi'nin yapısını anlayan, milli iradenin "Misak-ı Milli" şeklinde tespit edilmekte oldugunu gören hilaf Devletleri, daha 1920 Ocak ayı içinde baskı yollarına başvurmuşlardı. Kuva-yı Milliye'yi gizlice destekleyen Harbiye Nazırı Cemal Paşa ile Genelkunnay Başkanı Cevat Paşa'nın tutumunu protesto eden bir notayı 20 Ocak'ta hükümete verdiler.40. Mustafa Kemal Paşa, istifa etmemeleri ni istemesine ragmen, Cemal ve Cevat Paşalar, bu baskı karşısında istifa ettiler. Bu arada hükümet, Kuva-yı Milliye ile de işbirligi yapma yolunu açık tutarak, seferberlik hazırlığına girişti. 

Mlletvekilleri tutuklanırsa misilleme olarak Anadolu'daki itilaf subaylarının tutuklanmaları düşünüldü. 41.. 

Bu arada Kuva-yı Milliye tarafından Gelibolu'daki Akbaş Cephaneli~i'ne yapılan baskın sonucu depodaki silah ve cephaneler ile esir edilen Fransız askerleri Anadolu'ya kaçırılmışlardır. Bu olay İngiliz ve Fransızları son derece kızdınnış ve sert tedbirlere girişmelerine yol açmıştı. Baskıların sonucunda 3 Mart 1920'de Ali Rıza Paşa istifa etti ve yeni Hükümeti Salih Paşa kurdu.42. 

Bu gelişmeler karşısında İtilaf Devletleri hem şaşkınlık hem de kızgınlık içinde İstanbul'u işgale karar verdiler önce Türk Ocagı'nı bastılar, ardından 
16 Mart 1920'de İstanbul'u işgal ettiler. İstanbul'un işgali, Mustafa Kemal Paşa'nın Anadolu'da kuvvetlenmesinin bir sonucu oldugu gibi,Milli Mücadele 
ve mukavemetin halk tarafından benimsenmesini kolaylaştıran İzmir'in işgalinden sonraki ikinci olay olmuştur43. 

Ülke idaresinin Ankara'ya geçmesi açısından önemlidir. 

Bu işgalle Osmanlı Devleti fiilen bitti.44. Türk milletini temsil hakkı, aldıgı etkili kararlarla Ankara'nın görevi oldu. Faik Ahınet Bey İstanbul'un işgalini; İngilizlerin Türklerle yapılacak antlaşmanın kabul ve uygulamasında muhalefet ve mukavemet edecek kuvvetleri ortadan kaldırmak ve ortamı müsait bir hale getirmek için fiili bir tedbir almak amacıyla gerçekleştirdikleri şeklinde yorumlar. Olay karşısında tepkisini ; " Bu haksızlıklar ve tecavüzler yapılmamalıydı. 
Ne yazık ki yapılmıştı ve halkın sessiz kalmaması da dogaldı" şeklinde ortaya koyarken, Hilafet Makamı 'nın, Saltanatın işgali, Parlamentonun hakaret ve tecavüze ugraması, halife kuvvetinin hükumsüzlüğe düşürülmesi sonucu milletin sabrının taşıdığını, bu isyankarlıgın hayat hakkı olan bir milletin en tabi hareketi 
oldugunu savunur. 
İstanbul Hükümeti'nin bu konuda çok dikkatli olmasını, Anadolu hareketinin asilikle suçlanıp yanlış anlaşılmamasını bu cereyanın hakiki manasını kavrayıp 
Avrupa'ya anlatmaya aracı olmasını ileri sürer. Hükümetten milli hareketin başarısına destek olmasını ister, Milli birligin geregini belirtir.45 . 

Mustafa Kemal Paşa, işgalden üç gün sonra 19 Mart 1920'de bir genelge yayınlayarak genel durumu özetledikten sonra başkentin korunmasını saglayacak tedbirleri düşünmek, uygulamak üzere, olağan üstü yetkiler taşıyan (Selahiyet-i Fevkaladeyi haiz) bir meclisin Ankara'da toplanması ve seçim usulü belirtiliyordu.46. 
Vilayetlere, müstakil livalara ve kolordu kumandanlarına gönderdiği bu genelgede, seçimlerin ·15 gün içinde yapılacagı ve buralarda her mahallin en büyük mülkiye memurunun başkanlık edecegini, dagılan Mebusan Meclisi'nden de Ankara'ya gelerek;·· Meclise katılabileceklerini bildirdi.47. Nisan 1920 tarihli telgrafta ise Meclisin 23 Nisan 1920 Cuma günü Ankara'da açılacagını ve tören programı bildirilerek " Milletin tek Merciinin Büyük Millet Meclisi olacağı" belirtildi.48. 

Faik Ahmed Bey, İstanbul'un işgal edilmesi, Mebusan Meclisi'nin çalışamaz duruma gelmesinden dolayı devlet ve millet işlerinin yürütülmesi için 
yeni bir meclisin (Meclis-i Fevkalade'nin) açılmasına ihtiyaç duyuldugu düşüncesiyle meclisin açılış sebepleri, nasıl toplanacagı ve çalışacagı hususunu 
da düşüncelerini açıklarken, ülkenin içinde bulundugu olumsuz seçim şartlarına rağmen bir Müdafaa-i Hukukçu olarak halkı politize etmeye çalışır, 

Yayınladıgı makalelerinde seçmen ve seçilecek kişilerin ne gibi özeııikler taşımaları geregi üzerinde durur. Meselenin zannedildiginden daha önemli oldugunu, seçilecek kişilerin vasıflı, meziyetli, namus ve vicdanlarına itimad edilen şahıslar olmaları gerektigini bu işin sadece bir oy verme işlemi olmadıgını, çok büyük bir tarihi vazife oldugunu, kişisel çıkarlar düşünülmeden itina ile seçilmesi geregi üzerinde durur. Bir başka makalesinde yine seçilecek mebusların nitelikleri üzerinde durarak, seçmenlerin dikkatlerini, memleketin kaderi hakkında kararlar alacak nitelikte mebusların seçilmesinde dikkatli olmaları milliyetperver kişileri seçmeleri noktasında toplamaya çalışlı.49 .

Bu genelgelerde BMM'nin temelleri atılmıştır. Böylece Müdafaa-i Hukuk hareketinin birinci safhası sona ermiştir. Seçimleri "MUdafaa hukuk Cemiyetleri"nin düşüncesini benimsemiş mebuslar kazanmıştır. BMM'nin 23 Nisan 1920'de Ankara'da açılmasıyla başlayacak olan "Mildafaa-i Hukuk" hareketinin ikinci safhası Cumhuriyetin ilanı ile son bulacaktır. 

23 Nisan 1920'de Sinop Mebusu Şerif Bey'in konuşmasıyla açıldı. Seçilen milletvekilleri yaşayışları, davranışları ile o günkü Tilrkiye'yi aynen yansıtıyorlardı. Milletvekilleri Osınanlı Devleti'nin son zamanlarında yaşamış, bu dönemin fikir akımları ve siyasi mücadeleleri içinde yogrulmuş kişilerdi. 

İttihat ve Terakki Partisi'nden, Hürriyet ve İtilaf Partisi'ne kadar uzanan zıt kutupların insanları, meclis içindeydiler. Milletvekilleri arasında meslek grubu olarak da çeşitlilik vardı. Egitim düzeyi o gün ülke koşuııarının üzerindeydi. Meclisin İnkıldpçı yapıda olmasında bu egitim seviyesinin yüksek olmasının etkisi büyüktü. Yabancı dil bilenlerin sayısı da çoktu. Yaş ortalaması 43 'tü. 

24 Nisan 1920'de Mustafa Kemal Paşa'nın meclise verdigi önergede; "Mecliste beliren milli iradenin, vatanın kaderine dogrudan dogruya el koymasını 
kabul etmek temel ilkedir. BMM'nin üstilnde bir güç yoktur. Bu Meclis yasama ve yürütme yetkilerini kendinde toplamıştır: Meclisten seçilecek bir heyet hilkUmet işlerini yürütür. Meclis başkanı, aynı zamanda bu heyetin de başkanıdır" 
denilerek hükümetin ne şekilde kurulacagı belirtilmektedir. 

Mustafa Kemal Paşa, Nutuk'ta bu önergeye deginerek, bunun aslında cumhuriyetin habercisi oldugunu söyler "Bu esaslara dayanan bir hükümetin 
mahiyeti kolaylıkla anlaşılabilir. Böyle bir hükümet, milli hakimjyet esasına dayanan halk hükümetidir. Cumhuriyettir. Böyle bir hükümetin teşekkülünde esas, kuvvetler birliği prensibidir.50. 

Böylece yasama, yürütme ve yargı yetkileri meclisin bünyesinde toplanmıştı. Bu, kuvvetler birliği şeklinde ifade ediliyordu. ülkenin içinde bulundugu şartlar geregi meseleler ancak bu yöntemle çözülebilecekti. 

25-29 Nisan 1920 tarihleri arasında yapılan görüşmelerden sonra Meclis "Hıyanet-i Vataniye Kanunu"nu kabul etti. Bu kanuna göre; BMM'nin yasallıgına 
isyan eden, sözlü veya fiili vey~ yazılı olarak karşı çıkanlar ve bozgunculuk yapanlar vatan haini sayılırlar; açıkça vatan hainliginde bulunanlar idam olur; insanları gizli ve sözlü olarak vatan hainligine tahrik ve teşvik edenlerle, teşviklerini yazılı ve resmi yolla yapanlar kürek cezasına çarptırılırlar. Faaliyetlerinden bozgunculuk durumu ortaya çıkanlar idam olunurlarsı. Bu kanunun sekizinci maddesinde yargı kararının meclise bırakılması ile yargının da yasama ve yürütme yetkilerinin yanında meclisin elinde olduğunu açıkça göstermektedir. Nitekim daha sonra İstikh\l Mahkemelerinin kuruluşu ve bu mahkeme üyelerinin doğrudan meclisten seçilmesi de bunu kanıtlamaktadır.52. 

2 Mayıs 1920'de İcra Vekilleri Heyeti adını taşıyan hükümet meydana getirildi. Üyeler meclis içinden seçilmişti. Meclis Başkanı hükümetinde başkanıydı.53 . 
Fakat hükumetin kurulması ile ilgili bu durumun degiştirilmesiyle ilgili 4 Kasım i920'de bir önerge verildi. Bu önergede "İcra Vekilleri Büyük Millet Meclisi Reisi'nin meclis üyelerinden gösterecegi adaylar arasından salt çogunlukla seçilir" şeklinde bir degişikliği öngörüyordu. Bu degişikligin kabul edilmesi, Heyet-i Vekile'nin de tabi başkanı olan Mustafa Kemal Paşa'ya istedigi vekili seçtirme imkanını sağlıyordu. Meclisin yetkilerinin kısıtlanması anlamına gelen bu durum ileride kurulacak ikinci grupla, Birinci grup arasında sık sık tartışmalara yol açmış ve temel çatışma konularından birini oluşturmuştur. Sonunda İkinci grubun oylarıyla 8 Temmuz 1922'de tekrar ilk şekline yani vekillerin doğrudan meclis tarafından seçilmesi yöntemine geçilmiştir.54 .

20 Ocak 1921 günü " Halkçılık Programı "ndan  kaynagını alan.55. "Teşkilat-ı Esasiye Kanunu" kabul edilmiştir.56. 

"Halkçılık" konusunda görüşlerini bir gazeteci ve aynı zamanda bir hukukçu olarak degerlendiren Faik Ahmed Bey'e göre önceki idare sistemi, milletin düşünce ve isteklerine uygun olması, ihtiyaçlarına cevap vermesi şöyle dursun, millete tamamen yabancı olan düzeni bozan köhne bir sistemdi. 
Halkın bir türlü ısınamadıgı, milletin menfaatlerine dayanmayan, yalnız idare edenler hesabına çalışan bir müesseseydi. Bu yüzden halk, hükumet ve idare teşkilatı hakkında olumsuz kanaatlere sahipti. Yürürlükteki bu kanunlar degişmedikçe, toplumun milli ve sosyal bünyesinde yarattığı tahripler ve eski şekil ve şartlar devam ettikçe ilerleme olmayacağı gibi, yapılan her türlü yeniliklerin yüzeysel degişikliklerden başka bir şeyolmayacaktı. 
"Memlekette herşeyden evvel degişmesi lazım gelen ve terakki (ilerleme) yollannın dügüm noktasını teşkil eden bir şey vardı. 

O da idare şekli, idare usulü idi" diyecek Osmanlı kanunlarının yetersizliğini anlatan yazısının devamında "Halkı idareye teşvik etmek, idare teşkilatını halkın 
amaı ve ihtiyacatına göre yenilernek idare edenler ile edilenler arasındaki genişligi ortadan kaldırmak velhasıl işe idari ıslahattan başlayarak, milleti 
doğudan dogruya kendi idaresi yanına getirmek ve sonra da memleketin imarının her türlü terakkiyatını millet işi olmak üzere millete bırakmak lazımdı. 
Bunun önüne geçilmesi artık ne caiz ne de mümkündür" şeklinde vurgulamaktadır. Bu kanun tasarısının görüşülmesi esnasında iki madde üzerinde yani seçimde mesleki temsil esasını getiren 4. madde ile özellikle Meclis yetkilerini gösteren 8. Madde konusunda yapılan tartışmalar ilk defa anlamlı ve sert olmuştur. Nitekim bu tartışma meclisin faaliyetinin sona ermesine kadar gündemde kalmıştır.57 . 

9. Maddede ise Teşkilat-ı Esasiye Kanunu ile kurulan yasamanın uygulanmasıyla ortaya çıkan Meclis Hükümet sisteminde güç mecliste degiı, Meclis'in ve Heyet-i 
Vekile'nin Başkanı sıfatıyla Mustafa Kemal Paşa'nın şahsında toplanmaktadır. 

Mustafa Kemal Paşa'nın şahsında odaklaşan bu yetki toplulaşmasının bir müddet sonra çıkarılacak Başkumandanlık Kanunu ile daha da genişletildigi görülecektir.  Diğer Maddeleri tartışma olmadan kabul edilmiştir. 

3 CÜ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR,


***

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder