ABD NİN IŞİD STRATEJİSİ VE IRAK İLE SURİYE YE OLASI YANSIMALARI, BÖLÜM 3
Öte yandan ABD, IŞİD tehdidinin belirginleşmeye başlamasının ardından ilk olarak Irak’a 300 askeri danışman göndermişti. Ardından IŞİD’in ilerleyişini kırmak ve kuşatma altında tuttuğu yerlerde IŞİD karşıtı grupları desteklemek
amacıyla 8 Ağustos 2014’ten itibaren
Irak’ta IŞİD hedeflerine karşı hava saldırılarına başlamıştı. Bu hava saldırıları, kapsamlı bir strateji içermekten ziyade Iraklı Kürt ve Şii milis grupların IŞİD karşısında ilerlemesini desteklemek amacıyla taktik amaçlı bir hareket olup,
Obama yönetimi IŞİD sorununun çözümünde öncü rolü oynamak istemiyordu. Yaklaşık 500 askeri danışmanın daha gönderildiği Irak’ta Obama’nın öncü rol oynamak istememesi, 28 Ağustos 2014’te yaptığı IŞİD’e karşı “henüz bir
stratejimiz yok” ifadesiyle de anlaşılmaktaydı. Bununla beraber Obama 10 Eylül 2014 tarihinde IŞİD’e karşı mücadele stratejisini açıklamıştır.
Obama, bu stratejinin açıklanmasından önce eşzamanlı olarak Irak’ta hükümet kurma çalışmalarına destek vermiş, Wales’teki NATO Zirvesi’nde IŞİD’e karşı 10 NATO üyesinin oluşturduğu çekirdek koalisyonu kurmuş ve IŞİD karşıtı koalisyona katılmaları için Ortadoğu’daki Arap müttefikleriyle görüşmelerde bulunmuştur.
Bu noktada üç faktörün Obama’yı IŞİD’e karşı bir stratejileri olduğunu deklare etmek zorunda bıraktığı söylenebilir.
Öncelikle Obama’nın iki hafta önce yapmış olduğu “henüz bir stratejimiz yok” açıklaması kendi kamuoyunda ve uluslararası toplum nezdinde tepki toplamıştı.
İkinci olarak Irak kırılgan yapısı ve kendi kaynaklarıyla IŞİD sorununu çözmekten oldukça uzaktı ve yaşanabilecek olumsuz gelişmeler, Irak’ın parçalanmasına ve gelişmelerin geri döndürülemez bir noktaya gelmesine neden olabilirdi.
Üçüncü olarak Suriye’de yaklaşık 250.000 kişi hayatını kaybederken harekete geçilmemesinin maliyeti ABD yönetimince göze alınmıştı.
Ancak IŞİD’in güçlenmesi ve özellikle örgüte katılan Amerikalı ve Batı Avrupalı kişiler, örgütün eylem yapma kapasitesini Suriye dışına ve özellikle kendi topraklarına taşıma ihtimalini doğurmuştu.
ABD’nin geç de olsa bir IŞİD stratejisi açıklamasında özellikle son iki faktör belirleyici bir rol oynamıştır.
5. Obama’nın IŞİD Stratejisinin Ana Hatları,
Obama, 10 Eylül 2014 akşamı yaptığı televizyon konuşmasıyla IŞİD ile mücadele stratejisini açıklamıştır. Stratejiyi açıklamadan önce kendi başkanlığı döneminde El-Kaide’ye karşı mücadelesine değinen Obama, bunu yaparken Amerikan askerlerini Irak’tan çektiğini ve Afganistan’daki Amerikan muharip birliklerinin sene sonunda çekileceğini ifade etmiştir. Diğer bir ifadeyle, önceki döneme göre daha az maliyetle ve Amerikan askerlerini yurt dışında tahkim etmeden El-Kaide’yle mücadelede başarı sağladığına dikkat çekmiştir. Hedeflerinin kapsamlı ve sürdürülebilir bir terörle mücadele stratejisiyle IŞİD’i “geriletmek ve ortadan kaldırmak” olduğunu açıklayan Obama, bu hedefi gerçekleştirmek için dört ayaklı bir strateji açıklamıştır:4
a. IŞİD hedeflerine hava saldırıları düzenlenmesi
b. IŞİD’le sahada mücadele eden güçleredestek sağlanması
c. IŞİD’in saldırılarını önlemek için terörle mücadele kapasitesinin
kullanılması
d. IŞİD saldırıları nedeniyle yerinden edilmiş kişilere insani yardımların devam ettirilmesi.
İlk stratejiden başlamak gerekirse, ABD bu stratejiyi ilan etmeden önce Irak’taki IŞİD hedeflerine karşı hava saldırılarına 8 Ağustos 2014’te başlamış ve 10 Eylül’e gelindiğinde 77’si Musul barajı civarında olmak üzere 154 hava saldırısı düzenlemişti.5 Ancak bu saldırıların hepsi Irak topraklarındaydı ve Obama öncekilerden farklı olarak Suriye’deki IŞİD hedeflerini vurabileceklerini
de açıklamaktaydı.
İkinci stratejiyle ilişkili olarak Obama, IŞİD’le mücadelede Amerikan kara güçlerinin muharip bir görevi olmayacağını ve Irak’ta yeni bir kara savaşına girmeyeceklerini vurgulamıştır. Bununla beraber Irak ordusu ve Kürt güçlere eğitim, istihbarat ve malzeme desteği vereceklerini ve bunların organize edilmesi amacıyla Amerikalı askeri danışmanların Irak’ta görev yapacaklarını
belirtmiştir. Irak’ın yanı sıra Suriye’deki IŞİD faaliyetleriyle mücadele için Esad rejimini muhatap almayacaklarını belirten Obama, bunun yerine Suriye muhalefetine askeri yardımda bulunacaklarını açıklamış ve Kongre’yi bu kararına destek vermeye çağırmıştır.
Üçüncü stratejiye ilişkin olarak IŞİD saldırılarını önlemek için müttefiklerle çalışacaklarını belirten Obama, terörle mücadele kapasitesi bağlamında IŞİD’in finansmanının kesilmesi, istihbaratın güçlendirilmesi, IŞİD ideolojisine
karşı çıkılması gibi konulara dikkat çekmiştir. IŞİD mensubu yabancı savaşçılar konusuna da değinen Obama, yabancı savaşçıların IŞİD saflarına
katılmasının ve bölge dışına çıkmasının engellenmesine vurgu yapmıştır.
Dördüncü olarak IŞİD saldırıları nedeniyle yerinden edilmiş Sünni, Şii, Hıristiyan ve diğer dini azınlıklara insani yardım vermeye devam edeceklerini açıklayan Obama, bu stratejiler çerçevesinde “kanser” olarak tanımladığı IŞİD
ile mücadelenin kısa vadeli olmadığını, zaman alacağını belirtmiştir.
6. IŞİD Karşıtı Koalisyon Oluşumu.
Obama, IŞİD stratejisini deklare etmeden önce NATO bünyesinde ABD’nin yanı sıra İngiltere, Fransa, Almanya, Türkiye, İtalya, Danimarka, Polonya, Kanada ve Avustralya’nın içinde yer aldığı IŞİD karşıtı bir çekirdek koalisyon oluşturma girişiminde bulunmuştur. Stratejinin açıklanmasından önce IŞİD karşıtı koalisyona bölgesel destek bulmak amacıyla Ortadoğu turuna çıkan Dışişleri Bakanı John Kerry, stratejinin ilanından sonra da ziyaretlerine devam etmiştir.
Bu bağlamda IŞİD karşıtı koalisyonun oluşmasında önemli aşamalardan birisi 12 Eylül 2014 tarihinde Cidde’de yapılan toplantı olmuştur. ABD ve Türkiye’nin yanı sıra Suudi Arabistan, Irak, Mısır, Ürdün, Katar, Bahreyn, Lübnan, Birleşik Arap Emirlikleri, Kuveyt ve Umman’ın katıldığı toplantıda IŞİD ile mücadele konusunda mutabık kalınmıştır. Toplantı sonrasında 10 Arap ülkesinin imzaladığı bildiride yabancı savaşçıların IŞİD’e katılımının engellenmesi, IŞİD’in ve diğer radikal grupların finansmanının kesilmesi, IŞİD ideolojisinin reddedilmesi gibi
ilkeler teyit edilmiştir. 6
IŞİD karşıtı koalisyonun oluşturulmasında bir diğer aşama ise 15 Eylül 2014’te Paris’te düzenlenen ve 26 ülke ile Avrupa Birliği ülkelerinin, Arap Birliği’nin ve BM temsilcilerinin katıldığı “Irak’ta Barış ve Güvenlik” başlıklı uluslararası
konferans olmuştur. Toplantı sonrasında yayınlanan bildiride Suriye’deki IŞİD faaliyetlerine herhangi bir atıf olmamakla beraber Irak’taki IŞİD tehdidi ve bununla mücadele için Irak’ın siyasi ve askeri açıdan desteklenmesi dile getirilmiştir.
Son olarak ABD yönetimi koalisyonun genişletilmesi ve uluslararası toplumun desteğininsağlanması için BM nezdinde de girişimlerde bulunmaktadır.
Bu bağlamda Obama, uluslararası toplumu IŞİD’le mücadelede harekete geçirmekiçin bir Güvenlik Konseyi toplantısına başkanlıkyapacağını açıklamıştır. Aynı şekilde BM GenelKurulu’nun açılışında IŞİD ile mücadelede koalisyonun
genişletilmesi ve destek sağlanması için görüşmelerin yoğunlaşması da beklenmektedir.
7. ABD’nin IŞİD Stratejisinin IrakBağlamında Değerlendirilmesi.
ABD’nin IŞİD stratejisi IŞİD’le mücadelede ve Irak’ta yeni bir dönemin başlangıcı olarak ele alınabilir.
IŞİD’in Irak’ta Haziran 2014’te başlayan ilerleyişi Irak’taki güç dengelerini değiştirmiş ve bu durum yerel siyasette köklü değişikliklere yol açmıştır. IŞİD’in Irak’ın Musul, Selahaddin, Di-yala, Anbar ile Bağdat ve Kerkük’ün çevresinde
kontrol alanları sağlaması, siyasi istikrarsızlıklar içindeki Irak’ta ayrışmaları derinleştirmiştir. Siyasi ayrışmaların yanı sıra, Irak’ta etnik ve mezhepsel
kutuplaşma ve kamplaşmalar ön plana çıkmıştır. Özellikle Irak merkezi hükümetinin desteğiyle Şii milis güçlerin yeniden aktive olması, hatta yeni oluşumların ortaya çıkması, mezhepsel çizgideki kutuplaşmanın tetikleyicisi
konumuna gelmiştir. Bu ortam içerisinde Irak Kürt Bölgesel Yönetimi (IKBY) ve Irak merkezi hükümetinin yanı sıra yerel yönetici otoritelerin IŞİD’le mücadele sürecinde yetersiz ve etkisiz kalması, Irak’ı bölgesel ve uluslararası destek
arayışlarına itmiştir. Nitekim IŞİD’in IKBY’nin merkezi Erbil’e yakınlaşması ve Peşmergelerin IŞİD karşısında gerilemesi sonrasında Irak’ın çağrısıyla ABD, Irak’ta IŞİD’e karşı hava operasyonları düzenlemiş ve IŞİD’in Irak’taki hareket
kabiliyeti azalmıştır. Ancak IŞİD’in Irak’taki kontrolü tamamen kırılabilmiş değildir.
a. IŞİD hedeflerine hava saldırıları düzenlenmesi ,
ABD’nin IŞİD stratejisinin temelini oluşturan hava saldırılarının genişletilmesi düşünülmektedir. ABD’nin öncülüğünde oluşturulacak çekirdek koalisyona katılacak ülkelerin de hava saldırılarına destek vermesi beklenmektedir.
Zira Paris toplantılarının hemen ardından Fransa, Irak üzerinde istihbarat uçuşlarına başlamış, Norveç de askeri destek vereceğini söylemiştir.
Her ne kadar ABD karadan bir operasyon yapılmayacağını ve ABD askerlerinin Irak’ta muharip güç olarak bulunmayacağını açıklasa da, Barack Obama, 17 Eylül’de yaptığı konuşmada, bazı ülkelerin Irak’a karadan destek verme yönünde istekli olduğunu ifade etmiştir. ABD’nin mevcut durum itibariyle Irak’ta IŞİD hedeflerine yönelik olarak yaptığı 170’den fazla hava saldırısında sivil bölgelerin de vurulması tepkilere yol açarken, Irak Başbakanı Haydar El-Abadi, IŞİD militanları olduğu bilinse bile sivillerin yaşadığı bölgelerde hava ve topçu saldırılarının yapılmayacağını açıklamıştır.
Bu politika hava saldırılarını kısıtlayıcı bir gelişme olarak ortaya çıkmaktadır. Sistematik hava saldırılarının IŞİD militanlarının mobilizasyonunu engelleyecek olmasına rağmen, IŞİD kontrol noktalarının dışında halkın yaşam alanlarını
kontrol etmekte ve halkın içerisinde barınmaktadır. Hava saldırılarının halkın yaşam alanları dışında yapılacak olması, IŞİD’i yaşam alanlarının içerisine sokacaktır. Bu durum iki etkiyi beraberinde getirebilir. Öncelikle IŞİD’in yaşam
alanlarının içerisine hapsedilmesi halka uyguladığı baskı ve zulmün artmasına neden olabilir. Ancak IŞİD’le mücadelenin karadan da devam edecek olması nedeniyle de IŞİD’in mevcut alanı daralacaktır. Bu noktada özellikle Sünnilerin
yaşadığı bölgelerde IŞİD karşıtı koalisyona yerel desteğin sağlanması önemlidir. Irak güvenlik güçleri ve IŞİD’le mücadele eden silahlı gruplara yerelden verilecek doğru istihbarat IŞİD’le mücadelenin yönünü belirleyici nitelikte olabilir. Bu nedenle Sünnilerin siyasi sürece entegrasyonu ve hükümet içerisinde aldıkları pay önemli bir değişken olarak kalacaktır.
b. IŞİD’le sahada mücadele eden güçlere destek sağlanması ,
ABD’nin IŞİD planına göre, IŞİD’e karşı mücadele eden gruplara eğitim, istihbarat ve ekipman yardımı sağlanması öngörülmektedir. Burada
özellikle IŞİD’le mücadele eden gruplara verilecek silah ve askeri teçhizat önemli olacaktır. Ancak bu durum birçok tehlike ve çatışma riskini beraberinde getirmektedir. Bilindiği gibi başta ABD, İngiltere, Fransa ve Almanya olmak üzere pek çok ülke Irak’a silah ve askeri malzeme yardımı yapmaktadır. Bu yardımların bir kısmı Irak merkezi hükümetine verilirken, bir kısmı da Bağdat’ın bilgisi dâhilinde IKBY’ye gönderilmektedir. Ancak Bağdat yönetiminin IKBY’ye
gönderilen silahlar konusunda hiçbir tasarrufu ve denetimi yoktur. Erbil-Bağdat arasında yapılan anlaşmaya göre, IKBY’ye yapılan silah yardımı sadece Bağdat’a beyan edilecek, ancak Irak merkezi hükümeti hiçbir şekilde bu silahları kontrol edemeyecektir. Böylece Peşmergelerin Irak güvenlik güçlerinden ayrı bir birim olarak kabul edildiğini ve uluslararası meşruiyet kazandığını söylemek yanlış olmayacaktır.
Mevcut durum itibariyle IKBY ve Irak merkezi hükümeti ortak düşmana karşı birlikte bir mücadele verse de IŞİD tehdidinin ortadan kalkması ya da zayıflaması durumunda, IKBY ve Irak merkezi hükümeti arasındaki tartışmalı konular yeniden gündeme gelebilecektir. IKBY’nin bağımsızlık söylemleri de dikkate alındığında önümüzdeki dönemde Bağdat-Erbil arasında çatışma riski ortaya çıkabilecektir. Bu durumda her iki tarafa da yapılan askeri yardımların kullanılması beklenebilir. Böylece yapılan ve yapılacak askeri yardımlarla çatışma riskinin tırmandırılması söz konusudur.
Diğer taraftan Irak’ın savunma birimlerinin yeniden yapılandırılarak Sünnilerin kendi bölgelerindeki kontrolü ele alması ABD’nin yeni IŞİD stratejisinde yer alan önemli konulardan biridir. Sünnilerin Irak’taki devlet yapılanmasına entegre edilmesi, IŞİD’e verilecek desteğin önüne geçilmesini mümkün kılarken, yerel
güçlere yapılacak askeri yardımlar, milis güçler arasındaki mücadelenin de yeniden başlamasına yol açabilecek niteliktedir. Zira, özellikle IŞİD’e
karşı mücadelede mezhepsel algıların ön plana çıkmış olması çatışma riski açısından tedirginlik yaratmaktadır. IŞİD’le mücadelede Irak merkezi
hükümetinin desteğini alan Bedir Tugayları, Asaib Ehlül Hak, Barış Tugayları, Ketaib Hizbullah veya Muhtar Ordusu gibi Şii milis grupların önemli bir yer edinmiş ve başarı sağlamış olması, Irak’ta milisleşmenin yeniden önünü açmış
görünmektedir.
4 CÜ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR,
***
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder