18 Şubat 2018 Pazar

FAİK AHMED BEY VE MÜDAFAA-İ HUKUK'TAN HALK FIRKASI'NA GEÇİŞ, BÖLÜM 3

FAİK AHMED BEY VE MÜDAFAA-İ HUKUK'TAN HALK FIRKASI'NA GEÇİŞ, BÖLÜM 3



A-RMHC'ni kuran Sivas Kongresi'ne katılan delegeler hiçbir siyasal partinin amacını taşımayacaklarına yemin etmişlerdi. 
Bu anlayış BMM'ne de yansımışt!. 
TBMM açıldıktan sonra da bütün üyeler A-RMHC'nin milletvekilleri sayılmışlar ve meclisin de derneğin genel kurulu yetkisinde olduğu kabul edilmişti. 
Bu durumda Heyet-i Temsiliye'nin yerine de Meclis Başkanlığı geçmişti 58 

1920'den 1922 yılı ortasına kadar derneğin başkanlığında Mustafa Kemal Paşa bulunmuş, Halk Partisi'ne dönüşülünceye kadar başkanlıgını Ali Fuat (Cebesoy) 
Paşa yapmış; fakat Mustafa Kemal Paşa tabii başkan olarak kalmıştır. 

Aynı siyasal kuruluşun üyeleri olmakla beraber Meclis'in milletvekilleri arasında bölünmeler belirmiş ve zamanla güç kazanmıştır. Yurdun düşmandan temizlenmesi ve milli egemenliğin pekiştirilmesi amaçlarında kuvvetli bir birlik halinde olmakla beraber, politik rejim ve anayasal düzen konularında anlaşma sağlanamamıştır: 

Böylece birbirine yakın milletvekillerinin bir araya gelmesi, ortaklaşa hareket etmek üzere gruplaşmalar meydana getirmiştir. Öyle ki bu gruplaşmalar yüzünden meclisin çalışmaları aksıyor, hizipleşmeler yüzünden çalışmaları zaman zaman ağır gidiyordu.59. 

Mustafa Kemal Paşa ve meclis, bu durumdan memnun degiidi. Ortaya çıkan siyasi anlaşmazlıkları azaltmak, çeşitli grupları birleştirmek için gayret etmesine ragmen bir sonuç alamamış bunun üzerine 10 Mayıs 1921  günü "Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Grubunu (A-RMHG) Meclis'te kurmuştur. 

Böylece Mustafa Kemal Paşa'nın Osmanlı Mebusan Meclisi'nde kurulmasını istedigi grup 14 ay sonra Ankara'daki mecliste kurulmuştur.60. 

Faik Ahmed Bey, böyle bir grubun kurulmasına olumlu bakar ve hem kuruluş nedenini hem de memnuniyetini şöyle açıklar: ''Esasen Meclis açılırken aynı fikir ve aynı amaçlar etrafında toplanılmış, memleketi içerde ve dışarıda düşmanlara karşı müdafaa etmek, vatanın geleceğini kurtarmak gibi müşterek düşüncelerle bu grupla program takip edilmişti. Ayrıca grup kurmaya, fikir ve görüşlerde anlaşmaya gerek yoktu. Fikirde, programda grup da birdi ve ortaktı. Fakat bu durum uzun sürmedi. qun geçtikçe, kişisel görüşler, tartışılması gereken olaylar olunca dogal olarak mecliste de bazı fıkir ayrılıkları baş gösterdi. Çeşitli görüşler etrafında cereyanlar oldu, Grupların çoğalması kaygılanmayacak bir mesele değildi. Ayrıca bu tip gelişmeler ortada bir düzenleyici kuvvet olmayınca Meclisin çalışma düzenini ve ahengini bozuyordu. Bu durumda bir düzenleyici grubun kurulması ihtiyaç haline gelmişti. 

Bu teşebbüs, mecliste dengenin saglanması açısından olumlu bir teşebbüstü. Dahası bu grubun teşkiliyle hem A-RMHC parlamentoda siyasi bir grupla temsil edilmiş oluyor, hem de mecliste Anadolu'nun geniş ve saglam teşkilatına dayandınlan kuvvetli bir ekseriyet grubu meydana gelmiş oluyordu," 

Mustafa Kemal Paşa'nın A-RMHG'nu kurmasında iki amacı vardı. Bu amaçlardan birincisi Misak-ı Milli esasları dairesinde memleketin bütünlügünü ve milletin istiklalini sağlayacak barış dönemine ulaşmak, ikincisi Teşkilat-ı Esasiye Kanunu'nun getirdigi temel fikirlere göre kurulan hükümetin saglam esaslar üzerinde rahatça çalışmasını sağlayarak, devlet ve millet örgütünü şimdiden hazırlamak. 

Birinci amaçta bir sorun yoktu. Meclise "Müdafaa-i Hukuk" etrafında birleşenler girmiş ve Misak-ı Milli noktasında birdi ve ortaktı. Ancak ikinci amaçta birlik 
saglanamıyordu 61 . 

Mecliste A-RMHG' nun kurulmasına bazı Müdafaa-i Hukuk Cemiyetlerinden tepkiler geldigi gibi Kazım Karabekir Paşa da bu konuda kuşku ve endişelerini 
Mustafa Kemal Paşa'ya bildirmiş, bu grubun başkanı olmasını da eleştirilmiş tir.62. 

Mustafa Kemal Paşa cevap olarak gönderdigi telgraflarında A· RMHG'nun zaafa ugratmaya kalkışmak "eger cahilane bir cinnet degilse herhalde bir hiyanet olarak telakki edilmelidir" dedikten sonra grubun; Meclisin ekseriyetini ihtiva ettiğini, grubun dışında kalanların ise Erzurum Mebusli Celalettin Arif Bey ve Hüseyin Avni'(Ulaş) Efendi.63. ile birkaç emsalinden ve tavır ve hareketlerinde serbest kalmak isteyenlerden oluştuğunu açıklamaktadır. 

İşte Mustafa Kemal Paşa'nm sözüntl ettigi bu küçük muhalif grup giderek büyümüş ve mecliste örgütsüz bir şekilde mücadele etmiştir. Sonunda Temmuz 1922'de Mecliste ikinci grup (lI.A-RMHG). adıyla örgütlü bir şekilde ortaya çıkmıştır. 

Hüseyin Avni Ulaş II. Grubun liderlerindendir.64. Grubun asıl amacı Mustafa Kemal Paşa'nın kişisel egemenlik kunnasına ve meclisin üstünlügü ilkesinin, aykırı uygulamalarla zedelenmesine karşı çıkmak olan bir muhalefettir. 

Daha önce belirtildigi üzere görüş ayrılıkları ilk önce Teşkilat-ı Esasiye Kanunu görüşülürken örgütsüz olarak ortaya çıkmıştır. Örgütsüz muhalefet Heyet-i 
Vekile'nin görev ve sorumluluklarının belirleyen kanun tasarısının mecliste görüşülmesiyle devam etti. Kanun tasarısını hazırlayacak bir komisyonun 
oluşturulmasıyla ilgili Hüseyin Avni (Ulaş) Bey'in önergesinin kabulü ile komisyonun hazırladıgı kanun teklifi ile yasama ve yürütme birbirinden ayrılıyordu, kabine sistemine geçişi öngörüyordu. 
Komisyonun başkanı II. Grubu oluşturanlardan olan Celaleddin ArifBey'di HUseyin Avni (Ulaş) Bey ile Selahattin (Köseoglu) Beyler de seçilmişlerdir. 
I. Grubun üyeleri kuvvetler birligini savunarak teklife karşı çıkmışlardır. 

Bu durumun degerlendinnesini yapan Faik Ahmet Bey de teklif ile, yasama ve yilriltme kuvvetleri arasındaki ilişkiye deginerek, BMM'nin yürütme yetkisini kendisinde toplamasına ragmen kabine sistemindeki ilişkiye benzetmekte ve kuvvetlerin ayrılıgı sonucuna vannaktadır.65. 

Örgütsüz muhalefet Başkumandanhk kanunun 3. kez uzatılışında resmen örgütlü bir şekilde kendisini göstermiştir. 
Burada muhalif mebusların Mustafa Kemal Paşa'nın başkumandanlıgına karşı çıkmamaları fakat meclis yetkilerinin başkurnandan tarafından kuııanılmasına 
karşı çıkmaları dikkati çeken noktadır.66. 

Meclis zabıtlarından da anlaşılacagı üzere Başkumandanlık kanunun birinci uzatmasında gizli celsede kabuloyu vererek o zor günlerde BMM'nde bir görüş ayrılıgı olmadıgı izlenimini vennek istemişlerdir. 
Ancak ikinci ve Üçüncü uzatmanın görüşülmesi özellikle üçüncü uzatma döneminde gizli oturumlardaki muhalefetin tavır ve düşünceleri açık celselerde yansımaya başlamıştır ki bu eleştiriler yukarıda da belirtildigi üzere meclisin yetkileri kanununda olmuştur. 

Hatta üçüncü uzattnanın maddelerinin teker teker görüşülmesinde kanunun tümü hakkında yapılan oylamaya bazı mebuslar katılmayarak engellemek istemişlerdir. 
Yapılan oylamada yeter sayısına ulaşılamamış ve kanun süresinin üç ay daha uzatılmasına yönelik kanun teklifi Meclisten geçememiştir.67. 

Muhalefetin giderek bloklaştıgını gösteren bu, sonuç karşısında Mustafa Kemal Paşa, meclisitı gizli oturumunda söz alarak sert bır şekilde kanuna yöneltilen 
eleştirilere cevap vermiş ve hiçbir zaman meclisin yetkilerini gasbetmeyi aklından geçirmedigini ve görüşmelerin gizli celsede yapılmasının nedenin de yapılan eleştirilerin, söylenen sözlerin milletten değil düşmanlardan gizlemek olduğunu.68. belirttikten sonra uzatmanın kabul edilmemesinden dolayı o andan itibaren ordunun kumandan sız olduğunu o kritik durumda orduyu bırakmayacağını kesin bir dille söylemiştir. 

Dahası ve en önemlisi de muhalefetin tavrına deginerek bu engellemenin sadece başkumandanlık konusunda olmadıgını, daha önce de vekil seçiminde gösterdigi adaylarm seçilmesi meselesinde de yapıldıgmı ve bu durumda hükümetin iş yapamaz hale geldiginden yakınmıştır. 
Konuşmanm sonunda " Bu keşmekeşe, bu anarşiye mutlaka bir son vermek lazımdır. Böyle yürüyemeyiz, böyle yürünmez ve millet böyle yürümek için sizi buraya göndermemiştir, millet buna razı degildir" diyerek, Birinci grubun kurulmasına ragmen meclisin gidişatından memnun olmadıgmı açıklamıştır.69. 
Aynı endişe Faik Ahmed Bey'de de görülmektedir, Mecliste meydana gelen fikir ayrılıklarının ne dereceye kadar düzenlendigine ve nasıl idare edildigine dair etraflıca bir bilgiye sahip olmamakla beraber önemli olan bahsi geçen ayrılıkların ülke dışında ve içinde yankılanarak Milli Mücadele'yi olumsuz yönde etkilernesidir, 

Aynı şekilde Istiklal Mahkemeleri ve uygulamaları da I. Grup ile muhalif mebuslar arasında çatışma konusu olmuştur. 70.

Yine gruplar arasında temel hak ve özgürlükler konusunda da birtakım tartışmalar meydana gelmiştir.71. 

1. BMM'nin son döneminde saltanatıri kaldırılması 72, Lozan görtişmelerinin meclise yansımaları gibi önemli gelişmeler olurken Mustafa kemal Paşa'da 
yeni seçim kararı almıştır. 
1 Kasım 1922'de  I ve II Grupların uzlaşmasıyla siyasi gücü elinden alınan hilafet makamı korunarak saltanat kaldırılmış ve 1. Meclis Cumhuriyete giden yolda 
çok önemli bir adım atmıştır. 

Bu arada  1. BMM'nde görülen karışık ruh hali de ciddi olarak düşünülmesi gereken bir duruma girmişti. 
Bütün millette, meclisin vazife yapamayacak bir hale geldigi endişesi hissedilmeye başlanmıştı. 
Mecliste durumu soguk kanlılık ve uzak ,  görüşlükle düşünen ve muhakeme eden üyeler bile bu konudaki rahatsızlıklarını açıga vurmaktan kendilerini alamıyorlardı. 
Artık meclis iyice yıpranmıştı ve yenilenmedikçe millet ve memleketin agır ve mesuliyetli işlerini yürütmeye imkan yoktu. 
Meclisin yenilenmesi zaruretine kanaat getiren Mustafa Kemal Paşa, Nutuk'ta düşüncelerini bu şekilde açıklarken diger taraftan da Heyet-i Vekile ve 1. Grup idare heyetinde sabaha kadar süren görüşmeler sonucunda yeni seçim kararı alındıgını, 1 Nisan 1923'de 1. Grup genel kurulunda kararın kabul edilerek, aynı gün 12 kadar üyenin imzasını taşıyan yeni seçimler için kanun teklifinin meclis genel kuruluna getirildiğini belirtmektedir.73 

Suna Kili'nin degerlendirmesinde oldugu gibi, "Her çagdaşlaşma eylemi, her devrim bir öndere ve bir örgtlte gereksinim duyar. Öndersiz, başsız bir devrim 
düşünuıemez. Siyasal bir örgüte dayanmadan toplumu denetlemek, yönlendirmek, sistemin toplumca benimsenmesini saglamak olanaksızdır. 
Bunun için çağdaşlaşma çabasındaki toplumlardan önderligin ve parti sisteminin çok önemli işlevleri vardır. 
Örgütleşme siyasal iktidara gelmek için ön koşullardan biridir. Siyasal örgütleşme ise siyasal partiyi gerekli kılar. Siyasal parti iktidara gelmek, toplumu yönlendirmek için gereklidir,,74 sözlerinden yola çıkarak Mustafa Kemal Paşa'nın parti kurma girişiminde haklılılgının derecesini daha iyi anlamaktayız. 

Mustafa Kemal Paşa 1. Meclisi feshederek kendi düşüncelerine uygun yeni bir meclisi toplayıp, düşündügü inkılap ve reformları bu yeni meclis ile yapmayı 
düşünmektedir. 

Nitekim Meclisin seçim kararı almasından bir hafta sonra 8 Nisan 1923'de Mustafa Kemal Paşa, A-RMHG Reisi sıfatıyla imzalayıp yayınladıgı Dokuz Umde 
Bildirisi ile Meclisteki I.Grubu, Halk Fırkası'na dönüştüreceğini açıklamış, ülkede siyasi bir örgütlenmenin oluşması için bir dizi ilkeler saptamıştır.75. 

2 Agustos 1923 günlü "Beklediklerimiz başlıgı altında " Halk Fırkası'ndan ve yeni Meclisten Milletin isteyecegi ilk şey şu memlekette asri' ve kanuni bir idare makinası vücuda getirerek hakiki ve tam bir huzur ve refah temin-i şeraitin hazırlamaktan ibarettir. Memleketimiz böyle bir idareye muhtaçtır" diyen Faik Ahmet Bey, aslında bu sürecin  1 Kasım 1922 günlü kararla başladıgını ve artık yapılması gerekli olan şeyin ilmin gereklerini yerine getinneleten ibaret oldugunu savunur.76. 

9 Umde beyanname' halinde A-RMHC'lerine gönderilmiştir. Cemiyetin, Halk Fırkası'na dönüştürülecegi kararına Trabzon'dan ilginç bir tepki gelmiştir. 
1922 yılına kadar Milli Mücadele'yi destekleyen yazılar yazan Faik Ahmed Bey ve babası Hacı Ahmet beylerin öncülügünde muhalif bir grup özellikle Ali Şükrü 
Bey'in öldürülmesinden sonra77 Trabzon'dan halk ile birlikte galeyan göstermişler.78. ve beyannameye itiraz ederek bu durumun kişisel yönetime 
gidecegini ve demek tüzügüne aykırı bir' tasarı oldugunu bir yazı ile bildirmişlerdir.79 . 

Faik Ahmed meseleyi 10 Mayıs 1339/1923 tarihli yazısında ele alıp, Müdafaa-i Hukukların fırka programlarına dahil olamayacağını belirterek yazısının devamında şöyle der: 
"Evvel emirde şunu söyleyeyim ki Müdafaa-i Hukuklar muayyen bir gaye etrafında teşekkül etmiş, muayyen prensiplere malik milli bir cemiyet teşekkül etmiş, muayyen prensiplere malik milli bir cemiyet ve teşkilat olduguna göre nasıl bu cemiyete münhasıran şu veya bu zümrenin mesulü olarak nevli (lütuf) ve tesahüb edebilmesi (sahip olması) imkansız ise onun elde mevcud bulunan nizamnamesini usul ve kavaid·i mevzuası (bahsolunan kararname) hilafında tebdil ve tagyır (bozma) edebilmekte aynı surette hukuken ve mantıken mümkün degildir. Malum oldugu üzere Müdafaa-i Hukukların gayesi vatanın emniyet ve selametini istihsalden ve milli hakimiyeti tesisten ibarettir. Sivas Kongresi'nde kaleme alınan nizamname de bu esas takrir edilerek milli cemiyetin her tUrlü fırka cereyanlarından ari (uzak) oldugu, bilumum islam vatandaşların cemiyetin aza-yı tabiiyesinden (tabii azası) bulundugu zikredilmiştir. 

Bugün Müdafaa-i Hukuk Heyeti'ne fırkamızın prensipleri haricine çıkdınız diyenler Müdafaa-i Hukuk teşkilatının esasından tegafül göstermiş (anlamamazlıletan gelmiş) olurlar. Müdafaa-i Hukuk Fırka filan tanımaz, Müdafaa-i Hukuk bir gaye tanır. O da Milli gayeden ibarettir. Bu gayeye hizmedde her vatandaşla birleşir. 
Her vatandaş bu gayeye matuf (yöneltilmiş) mesaisinde Müdafaa-i Hukuklarla beraber demektir. Bu teşkilat fırka programlarına tabi degildir ve fırka 
programları arkasında sürüklenrnek sebebi ve gaye-i teşkiliyle telif edilemez" (uzlaşamaz)80. 

Bunun üzerine Trabzon'a iki milletvekilinden oluşan bir soruşturma komisyonu gönderilmiş, tahkikat sonucu eski Heyet-i Merkeziye'nin görevine son verilmiş, 
yeni bir heyeti müteşebbise kurulmuştur.81 

Mustafa Kemal Paşa, TBMM'nin yeni dönemi için iki dereceli olarak yapılacak seçimde Birinci Grup üyelerinin kazanması için çaba sarfetmiştir.82. 
Buna karşılık İstanbul'da bazı muhalifler seçimlerde üstünlilk saglayıp eski İttihat ve Terakki'yi yeniden canlandırmak ve Mustafa Kemal Paşa'yı safdışı 
bırakmak için faaliyetlerde bulunmuşlardır. Yine ülkenin çeşitli yerlerinde dedikodular ve olumsuz propagandalar yapılmıştır. Seçim döneminin yaklaştıgı 
o günlerde Faik Ahmed Bey de hiç durmadan kalemini oynatmış ve Mustafa Kemal Paşa'nın 
1. Grup üyelerinin yanında kendi belirlediği aday listelerine dahil olanların seçilmesindeki ısrarlı tutumuna karşı Çıkmış, meseleye Hakimiyet-i Milliye ve 
Demokrasi açısından bakarak; "En iyi ve hakiki mebuslar milletin bizzat seçip intihab edeceği mebuslardır" cümlesiyle başladıgı yazısında "Milletimizin mebuslarını bizzat seçebilecek, memlekete merbut (bağlı) vekiller intihabında (seçiminde) şunun veya bunun rehberligine muhtaç olmayacak bir seviyede olduğuna kimse şüphe edemez. 
Ona "Mebuslar ki sen iyi seçemezsin biz seçer sana bildirir, sen intihab edersin demek onun vezayetine muhtaç bir seviyede görmek bUyUk bir haddi şinaslık 
ve tecavüzkarlık olur, Bu millet inkılablar dogurmuş, harikalar yaratmış her veçhile isbat-ı rüşt etmiş bir millettir, Ona rehberlik etmek isteyenlerin ondan yüksek oldukları ne kabul ve ne de iddia edilebilir. Millet kendi başına bırakılmalıdır. 

Bari Hakimiyet-i Milliye devrinde mebus sipariş usulü cari olmamalıdır (cereyan etmemelidir). Milletin sipariş Mebusdan canı yandıgını herkes bilmelidir" dediği 
yazısında başkalarının isteği ve onayı ile değil de kendilerinin bizzat seçmelerini bu şekilde daha vasıflı mebuslar seçebileceklerini dile getirmiş, Hakimiyet-i Milliye ye dayanarak bunun milletin hakkı olduğunu belirtip " Aziz Millet! Yalnız sen varsın ve yalnız senin bizzat seçip intihab edeceğin mebuslar olmalıdır" 83. 
diye yazısını bitirmiştir. 

Mustafa Kemal Paşa'nın bu tavrına, Kazım Karabekir Paşa da karşı çıktıgını hatta II. Gruptan kimsenin aday gösterilmemesi konusunda aralarında 
tartışma olduğunu ve, Mustafa Kemal Paşa'nın kendisine "Ben Muhalif istemiyorum" dediğini ve güven kazanan kişileri listeye, aldığını 
eserinde açıklamaktadır.84. 

Faik Ahmed Bey, aynı şekilde Mustafa Kemal Paşa'nın muhalefetsiz meclis düşilncesine de karşı Çıkmış geçmişte İttihat ve Terakki Partisi'nin benzer tutumunu örnek vererek edinilen tecrübeıerle endişesini kaleme şöyle almıştır. 

"İntihabatı serbest cereyan ettirerek her fikrin mecliste temsil edilmesine imkan bırakmaya ihtiyaç vardır. İntihabata müdahale etmek, mecliste muhalif zümreden mebus sokmamak için gayri meşru vesaite (vasıtalara) müracaat eylemek tehlikeli ve zararlı birşeydir. Muhalefetsiz meclis hiçbir zaman bir kuvvet olamaz. 
Bunun tecrübeleri yapılmıştır. 328 Meclis göz önündedir. İmha ve terakki de 324 meclisini muhalefet çogaldı diye fesh etmiş ve yeni intihabda muhalifleri intihab 
ettirmernek için her nevi (türlü) tazyik (baskı) çaresine müracaat eylemiş idi. 
Neticede gerçi meclise tek muhalifmebus gelmedi. Fakat fikr-i muhalefet de dolmuş olmadı. 
Bilakis tazyik ve har-ı hadde baltalamaya icbar edilmiş (zorlamış) oldu ve bu tazyik çok geçmeden Arnavutluk'ta patlak verdi. Vatanın büttln mesaibi 
(felaketler, ugursuzluklar) bu noktadan başlar. 

Bir hata yüzünden o gün bugün hala yuvarlanıyoruz. Bu bizim için gözümüzün önünden uzaklaştırılmaması lazım gelen bir derstir. Bu hata artık 
tekrar etmemelidir. çünkü artık sıgınacak yerimiz kalmamıştır. " 

II.Grup üyeleri seçimlere katılmama kararı almışlardır. Mustafa Kemal Paşa da bu kişileri bu konuda serbest bırakmıştır. Yukarıda da nedenlerine degindigimiz 
gibi Mustafa Kemal Paşa'nın bu tavrında tasfiye işleminin gerçekleştirilmesine çalıştıgı açıkça ortadadır. 
Çünkü düşmanın yurttan çıkarılmasıyla Milli Mücadele'nin bittigini düşünenler vardı. Oysa asıl mücadele bundan sonra başlayacaktı. Zira bu ülkenin huzura, refaha, bayındır olmaya, kısacası yine Faik Ahmet Bey'in dedigi gibi yaralarının sarılmaya ihtiyacı vardı. 
Yıpranan birinci meclisle bunların yapılması zordu. Dolayısıyla Mustafa Kemal Paşa meclisi homojenleştirerek inkılaplarını yapmayı tasarlamaktadır. 
Gerçekten de tek ttik birkaç yerden bazı adaylar bagımsız olarak seçilmişlerse de 1923 seçimleri sonunda, dogal olarak Mustafa Kemal Paşa'nın 
seçilmesini istedigi kişiler geneIlikle mebus olmuştur.85 . II. Grup ise tasfiye edilmiştir. Ahmet Demirel'e göre; 1923 seçimleriyle birlikte I1.grup tarih 
sahnesinden silinmiştir.86 . 
-Faik Ahmet Bey'in makalelerinden ve yapılan araştırmalardan anladıgımız üzere o günlerin gündemde olan bir diger konusu da Mustafa Kemal Paşa'nın parti 
başkanlığı meselesidir. Rauf (Orbay) Bey, anılarında Mustafa Kemal Paşa'nın partiler üstü kalmasını telkin ettigini ileri sünnektedir.87 . 
Cumhuriyetin ilanından sonra Faik Ahmet Beyaynı konuya değinerek Mustafa Kemal Paşa'nın hem Cumhurbaşkanı hem de meclis ve parti başkanı olarak kalmasının yıpranması açısından yanlış, bulmaktadır. 
Gerçi o gün tek parti vardır ama daha sonra bu parti sayısının' artması halinde bu durumu uygun bulmayan Faik Ahmet Bey, düşüncelerini şöyle izah eder: 
"Siyasi fırkalar çarpışmaya ve binnetice yıpranmaya mahkumdurlar, Bir devlet reisi mevkiinde bulunan zatın millet nazarında daima yüksek bir mevki ve 
nüfuz-ı manevi sahibi olarak kalabilmesi ise ancak fırka cereyanlarının fevkinde (üzerinde) yükselmesiyle kabil olabilir. Bu zat herhangi bir fırkanın başında bulunmakla o fırkaya dahil olmayan efrad-ı milletin (milletin fertlerinin hürmetinden, itibarından kendini uzaklaştırmış, fırkanın bütün yolsuzluklarından, fenalıklarından ve idaresizliklerinden mesul mevkiinde kalarak millet ve memleket nazarında küçüldükçe devlet riyasetini de (başkanlığını da) kendisiyle beraber küçülmeye mahkum bırakması olur". 

Esasen bir kısım kamuoyunu, vekilleri tedirgin eden asıl mesele Mustafa Kemal Paşa'nın kişisel yönetime gitme şüphesidir. Faik Ahmed Bey'i de tedirgin 
eden asıl mesele budur. Milli Mücadele'nin başından itibaren milli birlik ve beraberligin sağlanmasına gerek yazıları gerekse faaliyetleriyle azami gayret 
gösteren Büyük Millet Meclisi ile görüş birliği içinde olan, yine o dönemde meclis içinde meydana gelen ülke aleyhindeki siyasi cereyanlara karşı çıkan, en nazik günlerde Milli Mücadele'ye halel gelecek her türlü faaliyetleri reddeden, yazılarıyla meclisteki anlaşmazlıkları örtbas ederek ülke dışında propaganda aracı yapılmasından son derece endişelenen Faik Ahmet Bey'in bu tutumu Saltanatın kaldırılmasından sonra ülkede belli belirsiz bir rejim tartışması nın başlamasıyla degişmeye başlamış ve hiçbir kayıt ve şart tanımadan desteklediği Ankara'ya karşı güvensizlik duygusu içine düşerek, Ankara'daki gelişmelere hürmeti azalmıştır. 

Daha önce de belirttigimiz gibi bilhassa Ali Şükrü Bey'in öldürülmesinden sonra bu muhalefeti daha netlikle ortaya çıkmıştır. Nitekim bu olumsuz tavrı 
yazılarında açıkça ortadadır. Yazısının devamında bunun çok açık ve net bir şekilde şöyle dile getinnektedir: " Reis-i Cumhur'un fırka ve meclisten elini çekmesi memleketin selameti iktizasından görülecek pek mühim bir şeydir. 
Hakimiyet-i Milliye'nin selameti de bundadır. Hükümetin, meclisin, ekseriyet-i fırkanın reisi olacak bir devlet reisi bu vaziyette bugUn kuvvetleri, kudretleri nefsinde cem etmiş (toplamış) oluyor. Reis-i Cumhur hem teşrii hem de icra kuvvetlerini elinde topluyor. 

Bunun mantık neresinde ? 

4 CÜ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR,

***

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder