Mısır’da 25 Ocak 2011 Devrimi Öncesi Kilise-Devlet İlişkisi BÖLÜM 1
Mısır 25 Ocak 2011 Devrimi, Kıpti Ortodoks Kilisesi, Patrik III. Şenuda, Kilise-Devlet İlişkisi, Ayşenur Hazar,Cemal Abdünnâsır,Hüsnü Mübarek,
Enver Sedat,
Ayşenur Hazar
[Arş., Gör., Sakarya Üniversitesi, Ortadoğu Araştırmaları Merkezi]
Özet:
[Arş., Gör., Sakarya Üniversitesi, Ortadoğu Araştırmaları Merkezi]
Özet:
ORTADOĞU YILLIĞI 2014
Mısır’da 25 Ocak 2011 devrimi öncesi kilise-devlet ilişkilerini konu edinen bu çalışma, Kıpti Ortodoks Kilisesi’nin devrime ilerleyen süreçteki rejim yanlısı duruşunun sorgulanmasının bir ürünüdür. Kıpti kilisesinin rejim yanlısı duruşunun tarihsel dayanağı olabilecek devrim öncesi kilise-devlet ilişkisi üzerine eleştirel bir okuma niteliğinde olan çalışma, Cemal Abdünnâsır rejiminden 25 Ocak 2011 Devrimi’ne ilerleyen süreci kapsamaktadır. Kilise-devlet ilişkisinin daha çok siyasi erkin kilisenin ruhani lideri ile sürdürdüğü ilişki üzerinden aktarılacağı çalışmada ağırlıklı olarak Kıpti Ortodoks Kilisesi’nin 117. Patriği III. Şenuda’nın siyasi rolü ve eylemleri üzerinde durulacaktır.
Giriş
Mısır’da Hüsnü Mübarek karşıtı gösterilerin başladığı ilk günlerde Kıpti Ortodoks Kilisesi’nin1 ruhani lideri Patrik III. Şenuda devlet televizyonunda, “Biz cumhurbaşkanını aradık ve kendisiyle olduğumuzu ve halkın kendisiyle olduğunu söyledik.”2, “Tanrı’ya şükürler olsun ki, benim evlatlarım gösterilere katılmıyor.” 3 şeklinde açıklamalarda bulundu. Patrik, ilerleyen günlerde yaptığı bir diğer açıklamada ise “Şuan gerçekleşen şeyler Tanrı’nın arzu ettiğinin dışındadır.” 4 gibi uyarılar ile Kıptilerin gösterileri boykot etmesini istedi. Kıpti din adamları da haftalık dini toplantılarda Mübarek rejiminin alternatifleri konusunda Kıptileri uyarıp olası İslamcı iktidarın oluşturabileceği tehlikeleri hatırlatarak onları gösterilerden uzak tutmaya çalıştı.5
Ne var ki protestoların başladığı 25 Ocak’tan Hüsnü Mübarek’in istifasını sunduğu 11 Şubat’a kadarki on sekiz günlük süreçte Kıptilerin önemli bir
kısmı gösterilerden uzak durmadı 6 ve Müslümanlarla birlikte meydanlarda ortak talepleri seslendirdi.7
kısmı gösterilerden uzak durmadı 6 ve Müslümanlarla birlikte meydanlarda ortak talepleri seslendirdi.7
Kıptilerin kiliseye rağmen protesto gösterilerine katılması ve rejim değişikliğini talep etmesi; kilisenin ise Kıptilerin Mübarek döneminde karşılaştıkları birçok problemin yanında Mübarek karşıtı gösterilerinin başladığı Ocak ayının ilk gününde İskenderiye’de Kıptileri hedef alan bombalı saldırıda 21 Kıpti’nin hayatını kaybetmesi 8 üzerine hükümetin Kıptileri korumadığına yönelik tartışmalar 9 sürerken rejim yanlısı bir tavır sergilemesi dikkat çekicidir.
Ayrıca patriğin sosyo-politik bir olay karşısında kilise ve Kıptiler adına açıklamalar yapması ve tercihini görünür kılması kilisenin siyasi rolü ve temsilciliği
açısından sorgulanmaya değerdir. Dolayısıyla bu çalışma, kilisenin devrim sürecindeki siyasi rolü ve rejim yanlısı duruşunu sorunsallaştırarak
kilise-devlet ilişkisine dair tarihsel tecrübeyi irdelemeyi amaçlamaktadır.
Cemal Abdünnâsır rejiminden 25 Ocak 2011 Devrimi’ne ilerleyen süreçteki kilise-devlet ilişkisinin analizini sunan çalışmanın çerçevesini ise bu süreçteki kilise-devlet ilişkisine dair genel çıkarımlar oluşturmaktadır. Buna göre, Mısır’da Kıptilerin temsilciliğini üstlenen kilise siyasi bir rol üstlenmiştir.
açısından sorgulanmaya değerdir. Dolayısıyla bu çalışma, kilisenin devrim sürecindeki siyasi rolü ve rejim yanlısı duruşunu sorunsallaştırarak
kilise-devlet ilişkisine dair tarihsel tecrübeyi irdelemeyi amaçlamaktadır.
Cemal Abdünnâsır rejiminden 25 Ocak 2011 Devrimi’ne ilerleyen süreçteki kilise-devlet ilişkisinin analizini sunan çalışmanın çerçevesini ise bu süreçteki kilise-devlet ilişkisine dair genel çıkarımlar oluşturmaktadır. Buna göre, Mısır’da Kıptilerin temsilciliğini üstlenen kilise siyasi bir rol üstlenmiştir.
Ayrıca Abdünnâsır döneminden itibaren kilise ve devlet arasında genellikle belirli hak ve sorumluluklara dayalı gayrı resmi bir sözleşmeden söz edilebilir. Görece işbirliği niteliğinde olan bu sözleşmenin en genel içeriği ise kilisenin ulusal meselelere destek vermesi, muhalif bir güç olmamak kaydıyla Kıptilerin siyasi temsilciliğini üstlenmesi ve kendi içinde özerkliğini korumasıydı.
Bununla birlikte, bu işbirliği daimi olmayıp tarafların tehdit algısına göre bozulabilmiştir. Enver Sedat döneminde gerçekleşen şeriat ilkelerinin yasamanın ana kaynağı olması şeklindeki düzenleme kilise tarafından bir tehdit olarak algılanırken bu maddenin Mübarek döneminde aynen korunmasının bir tehdit olarak görülmemesinde güvenlik-tehdit algısının etkili olduğu söylenebilir. Son olarak, devletin İslam ile olan ilişkisi ve mesafesi, kilise ile olan ilişkisini olumlu veya olumsuz bir şekilde etkileyebilmiştir. Burada belirleyici etken, kilisenin devletin İslam ile olan ilişkisi ve mesafesini kendisi açısından bir tehdit olarak algılayıp algılamamasıydı. İslami harekete bakışları ve İslam ile ilişkileri açısından daha laik olan Cemal Abdünnâsır ve Hüsnü Mübarek dönemlerinde ılımlı; devlet söyleminde ve politikalarında “İslamîleşmenin” ön plana çıktığı Enver Sedat döneminde ise genellikle gergin bir kilise-devlet ilişkisinin görülmesi bu bağlamda değerlendirilebilir.
Çalışmada kilise-devlet ilişkisi, daha çok siyasi erkin kilisenin vücut bulmuş hali olarak kabul edilen patrik ile sürdürdüğü ilişki üzerinden aktarılacak ve kırk yılı aşkın ruhani liderliği sebebiyle ağırlıklı olarak Kıpti Ortodoks Kilisesi’nin 117. Patriği III. Şenuda’nın siyasi rolü ve eylemleri üzerinde durulacaktır.
Çalışmada kilise-devlet ilişkisi, daha çok siyasi erkin kilisenin vücut bulmuş hali olarak kabul edilen patrik ile sürdürdüğü ilişki üzerinden aktarılacak ve kırk yılı aşkın ruhani liderliği sebebiyle ağırlıklı olarak Kıpti Ortodoks Kilisesi’nin 117. Patriği III. Şenuda’nın siyasi rolü ve eylemleri üzerinde durulacaktır.
Cemal Abdünnâsır Döneminde Kilise-Devlet İlişkisi
Nasır dönemindeki (1954-1970) kilise-devlet ilişkisine dair öncelikle söylenmesi gereken şey, bu dönemin kilise açısından bir iade-i itibar dönemi olduğudur. Çünkü kilise Nasır’ın politikaları ve yaptırımları sayesinde laik kesim ile girdiği bir asırlık mücadeleden10 galip çıkmıştır. 19. yüzyılda laik kurumların oluşturulması ile yetkileri önemli ölçüde kısıtlanan kilisenin, Kıptilerin temsili ve cemaatin sosyo-politik ve ekonomik yaşamı üzerindeki etkisi azalmıştı. 11 Yaklaşık bir asırlık bu geri çekilme Nasır dönemi ile birlikte son bulmuş ve kilise bugün de devam eden bir üstünlük elde etmiştir. Nitekim bugün Mısır’daki resmi dini kurumlardan biri olan kilise, devlet tarafından Kıptilerin dini ve dünyevi temsilcisi olarak kabul edilmektedir.
Avrupa’nın aksine Ortadoğu’da Hıristiyanlık devlet gücünü kısa bir süre elinde tutmuş olduğundan, kiliseler çoğunlukla devlete bağlı bir kurum olarak faaliyet gösterdi. Özellikle 7. yüzyılda başlayan İslamî yönetimlerin idaresinde kilise, Hıristiyan tebaanın temsilcisi olarak kabul edilip dünyevi bir görev üstlendi ve cemaatin tek temsilcisi olarak kabul gördü. Bu bağlamda İslamî yönetimlerin idaresinde kilisenin dünyevi ve siyasi rolünün arttığı düşünülmektedir.12
Kilisenin İslamî yönetimlerin idaresindeki dünyevi rolü ona mutlak temsilcilik gücünü kazandırırken, 19. yüzyılda modern devletlerin oluşmasıyla birlikte bu güç zayıflamaya başladı. 1856 Islahat Fermanı ile birlikte sivil unsurlar da cemaatin idaresine katıldı ve millet meclisleri teşekkül etmeye başladı. Ruhban dışı laik unsurların cemaat idaresinde ve temsilinde söz sahibi olmaya başlamasıyla ise kilisenin nüfuzu azaldı. 13
Avrupa’nın aksine Ortadoğu’da Hıristiyanlık devlet gücünü kısa bir süre elinde tutmuş olduğundan, kiliseler çoğunlukla devlete bağlı bir kurum olarak faaliyet gösterdi. Özellikle 7. yüzyılda başlayan İslamî yönetimlerin idaresinde kilise, Hıristiyan tebaanın temsilcisi olarak kabul edilip dünyevi bir görev üstlendi ve cemaatin tek temsilcisi olarak kabul gördü. Bu bağlamda İslamî yönetimlerin idaresinde kilisenin dünyevi ve siyasi rolünün arttığı düşünülmektedir.12
Kilisenin İslamî yönetimlerin idaresindeki dünyevi rolü ona mutlak temsilcilik gücünü kazandırırken, 19. yüzyılda modern devletlerin oluşmasıyla birlikte bu güç zayıflamaya başladı. 1856 Islahat Fermanı ile birlikte sivil unsurlar da cemaatin idaresine katıldı ve millet meclisleri teşekkül etmeye başladı. Ruhban dışı laik unsurların cemaat idaresinde ve temsilinde söz sahibi olmaya başlamasıyla ise kilisenin nüfuzu azaldı. 13
Mısır’da özelikle Kavalalı Mehmet Ali Paşa ve haleflerinin politikaları sayesinde, Kıptiler sosyo-politik ve ekonomik yaşamda önemli kazanımlar elde etti ve Kıpti bir elit tabaka oluştu. Zamanla bu laik elit kesim, kilisenin çağın koşullarının gerisinde kaldığını iddia ederek Kıptilerin idaresi ve temsilinde de söz sahibi olmak istedi ve 1874’te Kıpti Millet Meclisi’ni kurarak kilise karşısında çok güçlü bir konum elde etti. 14 Kilise ve laik kesim arasında Kıptilerin temsili ve idaresi hususunda başlayan bu mücadele, kilisenin aleyhine sonuçlandı. Araştırmacılara göre, kilisenin bu mücadelede yenik düşmesinin en önemli sebebi yüzyıllardır içinde bulunduğu tecrit ve yozlaşmaydı. 15
Bu sebeple Kıpti Millet Meclisi, kilise harcamalarının denetlenmesi, yerel mahkemelerin idaresi ve Kıptilerin siyasi alandaki temsilini öncelikli görev
ve sorumlulukları olarak belirledi ve kiliseyi sadece dini bir temsilci olma statüsüne sıkıştırdı. 16
Kilise ise laik kesimin meydan okumalarına karşı çareyi kapsamlı bir reform başlatmakta buldu. Kıpti reformunun babası olarak kabul edilen IV. Kyrillos
(1854-61), ruhban sınıfının eğitiminden başlayarak birçok alanda reforma gitti ve kilisenin sosyo-politik etkinliğini artırmaya çalıştı. 17
Kiliseyi yenik düştüğü bu iktidar mücadelesinden kurtaran ise Cemal Abdünnâsır oldu. 1952’de gerçekleştirilen Hür Subaylar Darbesi ile Mısır’da yeni bir sürece girildi ve 1954’te Cemal Abdünnâsır’ın on altı yıl sürecek iktidarı başladı. Hiç şüphesiz Mısır siyasi tarihinin en dikkat çekici dönemlerinden biri olan Nasır dönemi, kilise-devlet ilişkisi açısından da önemli bir eşiktir. Yukarıda da ifade edildiği üzere, Nasır döneminde kilise neredeyse bir asır süren nüfuz kaybını telafi etti ve yeniden Kıptilerin tek temsilcisi olma konumuna yükseldi. 18
Nasır’ın sosyo-ekonomik alandaki reformları Kıpti elit sınıfın aşamalı bir şekilde ekonomik ve siyasi hayattan uzaklaşmasına neden oldu. 1952’de yapılan tarım reformu ve sosyalist politikalar neticesinde Kıptiler işlerinin ve gelirlerinin % 75’ini kaybetti ve Kıpti elit kesimin büyük bir kısmı yurt dışına göç etti. 19 Kilise ve laik kesim arasındaki iktidar mücadelesinde kiliseyi açık ara öne geçiren gelişme ise 1957 yılında Kıpti Millet Meclisi’nin lağvedilmesi oldu. Kıpti Millet Meclisi’nin lağvedilmesiyle kilisenin üzerindeki denetleyici güç ortadan kalktı ve kilisenin gücünü dengeleyecek herhangi bir kurum kalmadığından kilise Kıptilerin tek temsilcisi olma statüsüne yeniden kavuştu. 20 Nasır ile birlikte kilisenin siyasi rolü artarken Kıptilerin siyasi görünürlüğü ve siyasete aktif katılımı düşmeye başladı. Ayrıca 1955’te dini cemaatlere ait mahkemeler lağvedildi ve Kıptilerle ilgili bütün meselelerin sivil mahkemelerde ele alınması kararlaştırıldı. Bu karar kilise açısından da olumsuz olmakla birlikte laik kesimi daha çok etkiledi. Çünkü bu dönemde dini mahkeme Kıpti Millet Meclisi’nin kontrolünde idi. 21
Bu sebeple Kıpti Millet Meclisi, kilise harcamalarının denetlenmesi, yerel mahkemelerin idaresi ve Kıptilerin siyasi alandaki temsilini öncelikli görev
ve sorumlulukları olarak belirledi ve kiliseyi sadece dini bir temsilci olma statüsüne sıkıştırdı. 16
Kilise ise laik kesimin meydan okumalarına karşı çareyi kapsamlı bir reform başlatmakta buldu. Kıpti reformunun babası olarak kabul edilen IV. Kyrillos
(1854-61), ruhban sınıfının eğitiminden başlayarak birçok alanda reforma gitti ve kilisenin sosyo-politik etkinliğini artırmaya çalıştı. 17
Kiliseyi yenik düştüğü bu iktidar mücadelesinden kurtaran ise Cemal Abdünnâsır oldu. 1952’de gerçekleştirilen Hür Subaylar Darbesi ile Mısır’da yeni bir sürece girildi ve 1954’te Cemal Abdünnâsır’ın on altı yıl sürecek iktidarı başladı. Hiç şüphesiz Mısır siyasi tarihinin en dikkat çekici dönemlerinden biri olan Nasır dönemi, kilise-devlet ilişkisi açısından da önemli bir eşiktir. Yukarıda da ifade edildiği üzere, Nasır döneminde kilise neredeyse bir asır süren nüfuz kaybını telafi etti ve yeniden Kıptilerin tek temsilcisi olma konumuna yükseldi. 18
Nasır’ın sosyo-ekonomik alandaki reformları Kıpti elit sınıfın aşamalı bir şekilde ekonomik ve siyasi hayattan uzaklaşmasına neden oldu. 1952’de yapılan tarım reformu ve sosyalist politikalar neticesinde Kıptiler işlerinin ve gelirlerinin % 75’ini kaybetti ve Kıpti elit kesimin büyük bir kısmı yurt dışına göç etti. 19 Kilise ve laik kesim arasındaki iktidar mücadelesinde kiliseyi açık ara öne geçiren gelişme ise 1957 yılında Kıpti Millet Meclisi’nin lağvedilmesi oldu. Kıpti Millet Meclisi’nin lağvedilmesiyle kilisenin üzerindeki denetleyici güç ortadan kalktı ve kilisenin gücünü dengeleyecek herhangi bir kurum kalmadığından kilise Kıptilerin tek temsilcisi olma statüsüne yeniden kavuştu. 20 Nasır ile birlikte kilisenin siyasi rolü artarken Kıptilerin siyasi görünürlüğü ve siyasete aktif katılımı düşmeye başladı. Ayrıca 1955’te dini cemaatlere ait mahkemeler lağvedildi ve Kıptilerle ilgili bütün meselelerin sivil mahkemelerde ele alınması kararlaştırıldı. Bu karar kilise açısından da olumsuz olmakla birlikte laik kesimi daha çok etkiledi. Çünkü bu dönemde dini mahkeme Kıpti Millet Meclisi’nin kontrolünde idi. 21
Elit Kıpti kesimin uğradığı kayıplara rağmen, Nasır döneminde Kıptiler genel olarak birtakım kazanımlar elde ettiler. Nasır’ın Arap milliyetçiliği Hıristiyanları
da içine alan bir ideoloji olarak Kıptilerin dışlanmamasını sağladı. Yine Nasır’ın siyasal İslam’a yönelik tepkisi kilise ve Kıptileri devlete yakınlaştırdı. 22
Kilisenin Nasır dönemi ile birlikte yeniden Kıptilerin dini ve dünyevi temsilcisi konumuna yükselmesi, bazı araştırmacılar tarafından millet ortaklığının
yeniden tesis edilmesi olarak yorumlanmaktadır. Kilise ve devlet arasındaki bu gayri-resmi anlaşma, kilisenin siyasi otoriteye bağlılığı ve desteği ile siyasi otoritenin kiliseye bazı imtiyazlar tanımasını 23 içeriyordu. Buna göre Patrik VI. Kyrillos, milli meselelere müdahil olmadan mevcut politikayı destekleyecek ve Kıptilerle ilgili meselelerde kendisine danışılacaktı. Örneğin patrik, 1956 Süveyş Krizi ve 1967 Arap-İsrail Savaşı’nda hükümete desteğini açık bir şekilde bildirirken; Nasır da patriği her yıl belli bir sayıda kilise inşaatı ile ödüllendirdi. 24 Patrik VI. Kyrillos ve Nasır’ın aynı yıl vefatlarıyla Kilise-Devlet ilişkisinde iki yeni aktörlü bir döneme girildi.
da içine alan bir ideoloji olarak Kıptilerin dışlanmamasını sağladı. Yine Nasır’ın siyasal İslam’a yönelik tepkisi kilise ve Kıptileri devlete yakınlaştırdı. 22
Kilisenin Nasır dönemi ile birlikte yeniden Kıptilerin dini ve dünyevi temsilcisi konumuna yükselmesi, bazı araştırmacılar tarafından millet ortaklığının
yeniden tesis edilmesi olarak yorumlanmaktadır. Kilise ve devlet arasındaki bu gayri-resmi anlaşma, kilisenin siyasi otoriteye bağlılığı ve desteği ile siyasi otoritenin kiliseye bazı imtiyazlar tanımasını 23 içeriyordu. Buna göre Patrik VI. Kyrillos, milli meselelere müdahil olmadan mevcut politikayı destekleyecek ve Kıptilerle ilgili meselelerde kendisine danışılacaktı. Örneğin patrik, 1956 Süveyş Krizi ve 1967 Arap-İsrail Savaşı’nda hükümete desteğini açık bir şekilde bildirirken; Nasır da patriği her yıl belli bir sayıda kilise inşaatı ile ödüllendirdi. 24 Patrik VI. Kyrillos ve Nasır’ın aynı yıl vefatlarıyla Kilise-Devlet ilişkisinde iki yeni aktörlü bir döneme girildi.
***
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder